Ortadoğu’da son yıllarda öne çıkan ve hatta neredeyse artık kendisini vazgeçilmez hale getirmiş bir arabulucu var: Katar.
Bugüne kadar birçok çatışmada ve uyuşmazlıkta arabulucu olarak rol alan Katar, en son 7 Ekim 2023’de Hamas’ın İsrail’e karşı düzenlediği saldırı ve arkasından İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı operasyonla devam eden süreçte, bir kez daha kendisini ortaya koydu. Günler süren çabalardan sonra, Hamas ve İsrail’in karşılıklı rehine değişimi yapmalarını sağladı.
Bu, Katar’ın Filistinli gruplarla İsrail arasında gerçekleştirdiği ilk arabuluculuk değil. Daha önce de Hamas ve El Fetih arasında da arabuluculuk yapmıştı.
Üstelik Katar arabuluculuk faaliyetlerini bir süredir geniş bir coğrafyada yürütüyor; Örneğin ABD ile Taliban arasındaki müzakerelerde büyük bir rol oynamıştı. Benzer bir biçimde ABD ile İran arasında da arabuluculuk yürüttü. Rusya ve Ukrayna arasındaki esir değişimini de dünya diğer aktörlerin de yanında, Katar’a borçlu.
Katar’ın devletlerarası yaptığı arabuluculuklar arasında Somali-Kenya, Eritre-Cibuti, Cezayir-Fas da sayılabilir.
Yaklaşık 300 bini kendi vatandaşı toplamda 2,5 milyon kişiye ev sahipliği yapan, iki İstanbul kadar, yani 11 bin kilometre kare olan bu küçük Körfez ülkesinin, aynı ülkedeki farklı gruplar arasında da arabuluculuk faaliyetleri yürüttüğü oldu, Lübnan, Yemen, Sudan ve Çad’da olduğu gibi.
Bütün bu Katar damgalı bu arabuluculuk faaliyetlerinde son derece başarılı olanlar da, gerçekleştikten hemen sonra eskiye dönülenler de var.
Arabulucu olmak için ne gerekir?
Esasında bir devletin arabulucu olması için aranan nitelikler belli: o devletin kamuoyunun bunu onaylaması, söz konusu sorunda tarafgir olmaması, sarf edilebilecek finansal gücün olması ve tabii her şeyden önemlisi uyuşmazlığın/çatışmanın taraflarının ilgili arabulucuyu tarafsız bir gözlemci, yahut meseleyi sonuçlandırabilecek muktedirlikte bir aktör olarak görmesi.
Tabii ki Katar’ın, gerçekleştirdiği bütün arabuluculuk faaliyetlerinde bütün bu nitelikleri taşıdığı söylenemez, ama yine de birçok çatışmanın, uyuşmazlığın çözüm yolu Doha’dan geçti.
Anayasal bir görev olarak arabuluculuk
320 milyar doların üzerinde bir Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya (GSYİH) sahip olan Katar arabuluculuk yapmayı kendisine anayasal bir hedef olarak da koymuş bir ülke.
2003 tarihli Katar Anayasası’nın 7. maddesi, “uluslararası anlaşmazlıkların barışçıl çözümünü güçlendirmeyi” ülkenin amaçlarından biri olarak tanımlıyor. Buna uygun olarak Katar Dışişleri Bakanlığı ülkenin dış politika ilkelerini “uluslararası işbirliği”, “insan hakları” ve “önleyici diplomasi” olarak sıralıyor.
Ekonomik zorunluluk olarak arabuluculuk
Katar, arabuluculuğu ekonomik bir araç olarak da benimsemiş durumda. Zira, dünyanın en önemli ve en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) üreticilerinden birisi olan Katar’ın doğalgazını satabilmesi bölgesel siyasî istikrarın teminine bağlı. Zenginliği buna bağlı bir ülkenin arabuluculuk yoluyla istikrara katkıda bulunması son derece rasyonel bir devlet davranışı.
Ayrıca Katar, ekonomik yatırım vaatlerini bir arabuluculuk stratejisi olarak da kullanıyor. Örneğin, yürüttüğü arabuluculuk faaliyetlerinden biri olan Darfur’a bir kalkınma bankası kurma fikriyle 2 milyar dolarlık, Sudan’a da tarım ile ilgili projeler kapsamında 1 milyar dolarlık yatırımlar gerçekleştirmeyi taahhüt etmişti. Her ne kadar Katar, ilgili fonların aktarılması süreçlerinde yavaşlık ve eksiklik ile itham edilmiş olsa da, siyasî meselelerin çözümünde diyalog ve uzlaşının yanında yatırımların sağlayabileceği barış ve refah ortamının farkında olduğunu da gösteriyor.
En üst düzeyde ilgi
Katar’ın arabuluculuğunu kendine özgü kılan özelliklerinden biri de arabuluculuk faaliyetleri sırasında uyuşmazlıkların ve çatışmaların taraflarıyla en üst düzeyden ilgilenmesi.
Örneğin, 1995-2013 yılları arasında görev yapan Katar Emiri Hamed bin Halife Al Sani, eski Başbakan Hamed bin Casım bin Cabir Al Sani, şimdiki Emir Temim bin Hamed Al Sani ve Başbakan ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani gibi üst düzey figürler bütün arabuluculuk girişimlerinde bireysel roller alıyorlar. Bu tutum da ülkeye de siyasal güç getiriyor.
Yürüttüğü arabuluculuk faaliyetleri nedeniyle dünyadaki sorumlu aktör imajını perçinleyen Katar, bölgesel ve uluslararası profilini de bu faaliyetleri sayesinde yükseltiyor, arabuluculukları ona uluslararası örgütlerde temsiliyetinin artması olarak dönüyor.
Örneğin, 2000’lerin ortalarında İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) dönemsel başkanlığını yürüttü, BM’deki G7+ Çin grubuna liderlik etti ve 2006-2007 döneminde BM Güvenlik Konseyi’ndeki geçici 10 üyeden birisi oldu.
Hem mekânda hem faaliyette
Katar, arabuluculuk yapmak için kendi diplomatlarını, üst düzey yetkililerini araya soktuğu gibi, bazen çatışan-uyuşmazlık yaşayan taraflara, buluşup görüşebilecekleri bir mekân olarak da hizmet veriyor.1
Katar’ın gerek eylem olarak arabuluculuk ve mekân olarak arabuluculuk ayrımlarının yanında, düşük düzeyde ve yüksek düzeyde arabuluculuk faaliyetleri gerçekleştirdiğini söylemekte fayda var. Katar’ı Ortadoğu’da arabulucu olarak ortaya çıkaran ve Katar’ın yüksek düzeyden ilgilendiği meseleler arasında şüphesiz ABD-Taliban, ABD-İran ve İsrail-Hamas tarafları arasında gerçekleştirdiği arabuluculuk faaliyetleri yer alıyor.
ABD’nin taraf olduğu arabuluculukların Katar’a kazandırdıkları
Tıpkı diğer Körfez ülkelerinde olduğu gibi, Katar için de ABD ile uzun yıllardır kurulan siyasî, askeri ve güvenlik/savunma işbirlikleri kritik önemde.
Doha, ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askerî yerleşkelerinden birine ev sahipliği yapıyor, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM unsurlarını da barındırıyor.
Dolayısıyla, taraflardan birinin ABD olduğu arabuluculuk faaliyetleri, Katar açısından, Körfez’deki ve Ortadoğu’daki konumunu ABD nezdinde sağlamlaştırmak açısından büyük önemde.
ABD’nin Irak ile beraber müzmin Ortadoğu sorunu olan Afganistan, 2000’li yıllardan beri ABD Başkanlarının tamamının temel dış politika ve güvenlik politikası sorunlarından birisi konumundaydı.
Taliban ile ABD arasında arabuluculuk faaliyetleri
ABD’nin Taliban ile dolaylı yoldan müzakere isteği, Katar ile Taliban’ın 2010’lu yıllar sonrasında yoğunlaştırdığı ilişkiler sayesinde gerçekleşebildi ama bu ilişkilerin geliştirilmesi için de ABD, Katar’ı destekledi.
Bunun yanı sıra, 2010’lu yıllar sonrasında Arap halk hareketleri temelinde İslamî eğilimli olarak niteledikleri sosyal ve siyasî hareketler ile aralarına mesafe koyan Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeler, daha sonraları Taliban ile kurulacak ilişkiler açısından kendi önlerine set çekip, Katar’ın önünü açmış oldular.
Bütün bunlar da Katar’ı en temelde ABD’nin ve sonrasında Batılı hükümetlerin Taliban ile arabulucusu haline getirdi.
2020 döneminin ardından ABD ve dönem dönem AB yetkililerinden oluşan birçok Batılı ülke, kurum ve diplomat Doha arabuluculuğunda Taliban ile görüşmeler gerçekleştirdiler.
Bu görüşmelerde alınan kararlara uygun olarak Ağustos 2021’de ABD’nin Afganistan’dan ivedi bir şekilde çekilmesi ve Taliban’ın Afganistan yönetimini çok kısa bir süre içerisinde devralması sürecinde Katar, gerek Taliban, gerekse de ABD ve Batılı ülkeler açısından ciddi roller üstlendi. ABD’li ve diğer Batılı diplomatların ve vatandaşların Afganistan’dan doğrudan barışçıl şekilde tahliyesi için Doha aktarmalı uçuşlar Katar tarafından gerçekleştirildi. Öyle ki Katar, henüz Taliban’ın göreve gelmesinin üzerinden 15 gün geçmeden neredeyse 50 bin kişinin Afganistan’dan tahliyesini sağlamıştı.
İran – ABD arasında arabuluculuk faaliyetleri
ABD’yi içeren bir diğer arabuluculuk serisi de İran ile ilişkilerde geldi.
Katar, özellikle 2017’de başlayan Körfez krizi çerçevesinde İran ile ilişkilerini geliştirdi.
Trump döneminde İran’a uygulanan siyasi ve ekonomik baskıyı artırma politikası, Ocak 2020’de İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD tarafından etkisiz hale getirilmesi gibi ABD tasarrufları ABD-İran ilişkilerini siyasi ve askerî anlamda epey germişti. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya Şubat 2022’de başlattığı işgal girişimi ABD ve Batı’nın enerjisinin önemli bir kısmını almaya başlayınca ve Tahran-Moskova yakınlaşmasının sakıncaları da görülünce İran’a diplomaside bir şans verilmesi de gündeme geldi. Bu da tabii, İran ile iyi ilişikleri olan Katar’ın kapısının çalınmasına yol açtı.
Bu çerçevede Katar arabuluculuğuyla İran ve ABD arasında esir değişimi gerçekleştirildi. Bir yıldan uzun zaman süren esir değişimi görüşmelerinin ardından, İran’ın Güney Kore’ye gerçekleştirdiği petrol ihracatından elde ettiği gelirler Katar bankalarına transfer edildi ve sadece gıda ve ilaç gibi temel insani ihtiyaçlar için kullanılabileceği ifade edildi.
Bütün bunlar da Katar’a, ABD tarafından NATO üyesi olmayan önemli müttefik (Major Non-NATO Ally) statüsü verilmesinde etken oldu.
İsrail-Hamas arabuluculuğu
Böyle bir statünün Katar’a her daim koruma sağladığı ya da eleştirilerden muaf tuttuğu söylenemez. Nitekim, Katar’ın Hamas ve diğer Gazzeli gruplar ile olan siyasi, askerî ve finansman ilişkileri, ABD, İsrail ve Batılı ülkeler tarafından eleştiriliyor. Ancak Katar, bu ilişkilerini bölgesel siyasetin istikrarı, çatışma bölgelerinin yeniden yapılandırılmasının sağlanması ve acil insanî yardımın tesisi için harekete geçirebiliyor bu da onu ABD ve çatışmanın tarafları açısından vazgeçilmez bir aktör haline getiriyor.
7 Ekim’de başlayan sürecin de böyle olduğu söylenebilir. Hemen devreye giren Katar’ın çabaları sonucu Kasım ayının ilk günlerinde dört yabancı ülke vatandaşının salıverilmesini ve Kasım’ın son haftasında da esir değişimi anlaşması sağlandı.
Bu süreçte Katar, Gazzeli gruplar üzerinde etkisi olan Mısır ve İsrail’in müttefiki ABD ile birlikte çalıştı. Hamas ve Filistin İslami Cihadı gibi Gazzeli gruplar üzerinde etkin bir güç olan İran ile belirli hamlelerini de koordine etti. Bu çok yönlü tutum alabilme beceresi Katar’ın girişimlerinde başarılı olmasını sağlayan bir diğer unsur.
Başarısızlıklar da var
Fakat arabuluculuk her zaman sonuç veren bir faaliyet de değil.
Örneğin Yemen’de İran-destekli Husiler ile merkezî hükümet arasındaki uyuşmazlık/çatışmalar konusunda arabuluculuk faaliyetlerine dönemin Katar Emiri Hamed bin Halife bizzat katılsa da kalıcı ve sürdürülebilir bir sonuç alınamadı.
Tarafları Doha’da buluşturarak mekânsal arabuluculuk da yapan, 2008 yılında Doha’da imzalanan anlaşmanın öngördüğü gözlem mekanizması hayata geçirilemediği için 2010 yılında tekrar arabuluculuk yapmak zorunda kalan Katar sürecin iç savaşa dönmesiyle sonuç alamadı.
Katar’ın 2008’li yıllardan itibaren Yemen’de gerçekleştirdiği arabuluculuk faaliyetleri, Yemen’i kendi nüfuz bölgesi olarak gören Suudi Arabistan ile ilişkilerinin kötüleşmesine de neden oldu. Nihayetinde de 2011 sonrası Yemen’deki güvenlik sorunları, dışarıdan arabuluculuk ile çözülemeyecek kadar çetrefilli hale geldi ve beraberinde 2015’de Suudi askerî müdahalesi geldi.
Esnek arabulucu
Katar, arabuluculuk faaliyetleri sırasında duruma özel yöntemler kullanıyor. Bazen tek başına hareket ediyor, bazen Yemen’de olduğu gibi yatırım sözü veriyor. Bazen de Darfur’da olduğu gibi uluslararası örgütlerin temsilcisi olarak devreye giriyor.
Örneğin, Darfur’da Sudanlı siyasi gruplar ve dönemin hükümeti Ömer el-Beşir hükümeti arasında 2003 yılında başlayan askerî gerginliklerin, 2008 yılında yoğunluğunun artması ile birlikte Katar, Arap Birliği’nin temsilcisi olarak arabuluculuk yapmak üzere görevlendirilmişti.
Katar, buradaki arabuluculuk faaliyetlerinde Mısır, Libya ve Çad gibi bölge ülkelerinin yanında bölgesel/uluslararası örgütler olan Afrika Birliği, Arap Birliği ve BM’nin çabalarından da faydalandı.
Arabuluculuk ile nereye varılabilir?
Katar’ın bütün bu arabuluculuk hikâyesini ip üzerindeki bir cambaza benzetmek doğru olacaktır. Bunun nedeni ise Katar’ın arabuluculuk yaptığı belirli aktörler ile geliştirdiği ilişkilerin, arabuluculuk başarısız olduğu takdirde Katar’a olumsuz yansıyabilmesidir. Nitekim Hamas ile geliştirilen, Taliban ile geliştirilen ilişkiler, bu arabuluculuklar başarılı olmasına rağmen Batılı ülkeler tarafından eleştirilmiyor değil. Dolayısıyla Katar, aslında siyasi olarak katkısını doğrudan ölçemeden, büyük bir risk alarak bu arabuluculuk faaliyetlerine girişiyor. Bu da ip üstünde bir cambazın yapabileceği bir şey.
Katar, uluslararası ilişkiler içerisinde bir küçük devlet olarak (small state) kategorize edilmenin dezavantajlarını, finansal gücü, diplomatik manevra kabiliyeti ve sorunları bireysel düzeyde ele alan liderleri ile aşma yoluna gidiyor.
2000’li yıllardan bu yana başarılı ve başarısız birçok arabuluculuk girişime imza atmış Katar, bu girişimleri ile Körfez’deki siyasî ve ekonomik rakipleri Suudi Arabistan ve BAE’den farklılaşıyor. Bir zamanlar Ortadoğu’nun tarihsel güç odakları olan Mısır, Suriye ve Irak’ın sahip olduğu güçlü pozisyona da bu şekilde ulaşmaya çalışıyor.
Bütün bu arabuluculuk girişimlerinin yanında, yumuşak gücünü Dünya Kupası, uluslararası organizasyonların düzenlenmesi ve yatırımların bir dış politika aracı olarak kullanılması ile destekleyen Katar’ın, Körfez’in siyasi ve ekonomik rekabetinin merkezindeki noktalardan birisi olmaya devam edeceğine şüphe yok.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 27 Kasım 2023’te yayımlanmıştır.