Yemen’de Husiler Kasım ayının ortalarından bu yana, Kızıldeniz’deki gemilere saldırıyor, insansız hava araçları ve füzeler fırlatıyor, bazı durumlarda da gemileri basıp ele geçiriyorlar. Aralarında Danimarka merkezli Maersk, Alman Hapag-Lloyd ve Çinli Cosco’nun da bulunduğu dünyanın en büyük konteyner taşımacılığı şirketlerinin çoğu Kızıldeniz üzerinden yapılan sevkiyatları durdurdu. Petrol şirketi BP de normalde günde 7 milyon varil petrolün geçtiği Kızıldeniz rotasını kullanmaktan vazgeçti.
Vox.com dış politika muhabiri ve yazar Joshua Keating, son gelişmelerin nedenlerini ve olası sonuçlarını değerlendiren bir analiz yayınladı. Öne çıkan bölümlerini aktarıyoruz:
“Avrupa ve Asya arasında sefer yapan konteyner gemisi kaptanları, Afrika’nın etrafında uzun bir tur atmak zorunda oldukları Ümit Burnu rotası ile yeniden tanışıyor. Bu rota 150 yıl önce Süveyş Kanalı’nın açılmasından bu yana pek kullanılmıyordu.
İki aydır devam eden ve hızla bölgesel ve küresel etkileri olan daha geniş bir çatışmaya dönüşen İsrail-Hamas savaşının beklenmedik bir sonucu olan bu durum, savaşın etkisinin artık tek bir ülke üzerinde kalmayıp küresel bir boyut kazanmasına neden oldu.
Silahlar çekildi
Gemilerin rotalarını değiştirmeleri yolculuklarına binlerce mil ve günler ekleyecek, bu da şirketlere fazladan yakıt ve diğer masraflar olarak milyonlarca dolara mal olacak. Kızıldeniz’de hâlâ cesur gemiler olsa da VesselFinder adlı takip sitesi pek çok geminin verici cihazlarının gemide silahlı muhafızlar taşıdıklarını yayınlayacak şekilde ayarlandığını gösteriyor.
Bölgedeki ABD, Fransız ve İngiliz gemileri düzinelerce Husi insansız hava aracını düşürdü, ancak Batılı hükümetler küresel deniz taşımacılığını korumak için daha fazlasını yapmaları konusunda baskı altına girdi. 19 Aralık’ta ABD, bölgedeki deniz taşımacılığını korumak için 10 ülkeden oluşan bir deniz görev gücünün kurulduğunu açıkladı. Biden yönetimi yetkililerinin de Husilere karşı doğrudan askerî saldırılar düzenlemeyi düşündüğü bildiriliyor.
Ancak coğrafya, ekonomi, teknoloji ve jeopolitiğin bir araya gelmesinin nispeten küçük bir isyancı grubun küresel ekonomi üzerinde şaşırtıcı bir tahribata yol açmasına nasıl olanak tanıdığını gösteren bu krizden çıkmanın kolay bir yolu yok gibi görünüyor.
Husiler kendilerinden beklenmeyen kabiliyetler sergiliyor
Husiler jeopolitik görüşleri konusunda hiçbir zaman gizli kapaklı davranmadılar. Örgütün resmî sloganı “ABD’ye ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet ve İslam için zafer”dir. Ancak şimdiye kadar dışarıdan bakanlar onları sadece kendi ülkeleri Yemen’de bir tehlike olarak görüyordu. Husiler şimdi sloganlarını icraata dökmeye başladı.
Husiler, çoğu hedefine ulaşmasa da, Ekim ayından bu yana düzenli olarak Yemen’den 1600 km uzaktaki İsrail’e füze fırlatıyor ve insansız hava araçları ile saldırı düzenliyor. Husiler daha önce de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki hedeflere füzelerle saldırmışlardı, ancak İsrail’e yönelik fırlatılan füzeler şimdiye kadarki en uzun menzilli saldırıları oldu.
19 Kasım’da helikopterli Husi isyancılar, İsrailli bir işadamına kısmen ait olan Galaxy Leader adlı kargo gemisine bindiler ve gemiyi ele geçirdiler. Gemi halen Yemen açıklarında mürettebatı ile birlikte rehin tutuluyor. O tarihten bu yana, çoğu İsrail ile doğrudan bağlantısı olmayan ya da çok az bağlantısı olan en az 12 ticari gemiye saldırılar düzenlendi.
Bu saldırılardan bazılarında, herhangi bir ordu tarafından ilk kez kullanıldığı düşünülen gemi savar balistik füzeler de dâhil olmak üzere, şaşırtıcı teknolojik kabiliyetler sergilendi. Seyir füzelerinden çok daha yüksek irtifalarda ve daha yüksek hızlarda hareket eden bu uzun menzilli füzeler, mevcut savunma sistemlerinin çoğunu çaresi bırakıyor.
Petrol için kritik bir boğaz
Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’si ve denizyoluyla petrol ticaretinin yüzde 10’u Kızıldeniz’den geçiyor ve bu su yolunun iki kritik noktası var: Kuzeyde Mısır’ın Süveyş Kanalı ve güneyde Yemen ve Cibuti arasında Babülmendep ya da Gözyaşı Kapısı adı verilen, en dar noktasında yaklaşık 30 km genişliğinde olan saldırıların gerçekleştiği boğaz… Burası gezegendeki en yoğun kullanılan ticaret ve buradaki herhangi bir kesinti, deniz taşımacılığını da etkileyecektir.
Bu güzergâh daha önce de kesintiye uğramıştı. Son olarak 2021 yılında “Ever Given” adlı konteyner gemisi Süveyş Kanalı’nda karaya oturarak bir hafta boyunca trafiği engellemişti. Ancak mevcut kesinti çok daha uzun sürme ve çok daha ciddi sonuçlar doğurma potansiyeline sahip.
Süveyş Kanalı transit ücretlerinden yılda 9 milyar dolardan fazla gelir elde eden ve halen nakit sıkıntısı çeken Mısır hükümeti gibi bazı ülkeler bu olumsuz etkiyi doğrudan hisseder. Ancak deniz taşımacılığıyla örülen karmaşık küresel ticaret ağı göz önüne alındığında, diğer ülkeler de zincirleme etkiler yaşayacaktır.
Üstelik bu kesinti, Avrupa ekonomilerinin Rusya’nın boru hatlarına bağımlı kalmamak için gemilerle taşınan petrol ve doğalgaza bel bağladıkları bir döneme denk geldi. Bu arada Rusya da Hindistan, Çin ve Asya’daki diğer pazarlara yaptığı petrol ihracatını arttırdı ve bu petrolün büyük bir kısmı da Kızıldeniz üzerinden gemilerle taşınıyor. Saldırıları piyasaları etkilemekte gecikmedi: Büyük ölçüde Çin gibi büyük tüketicilerdeki talep daralmasına bağlı olarak son iki aydır düşen petrol doğalgaz fiyatları yönünü yukarı çevirdi.
Gemileri sefere koymak yürek ve para istiyor
Kriz, küresel sanayi üretiminin durağanlaşması ve salgın sonrası patlayan tüketici talebinin normalleşmesi nedeniyle düşüşte olan küresel nakliye sektörü için daha kötü bir zamanda gelemezdi.
Deniz taşımacıları için sorun sadece gemileri, yükleri ve mürettebatlarına yönelik risk değil, aynı zamanda bu riske karşı sigorta yaptırmanın yüksek maliyetidir. Sigorta şirketlerinin Kızıldeniz’de gemi taşımacılığı için talep ettiği savaş riski primleri 7 kat arttı. Primler daha da yükselirse Kızıldeniz’de deniz taşımacılığını aşırı pahalı hale getirecektir.
Babülmendep aynı zamanda küresel deniz taşımacılığının stres altındaki tek dar boğazı da değil: Panama Kanalı, tarihi bir kuraklığın neden olduğu düşük su seviyeleri nedeniyle şu anda düşük kapasiteyle çalışıyor ve bu da geçebilecek gemi sayısını sınırlıyor. Analistler ayrıca Ortadoğu’daki kargaşanın Hürmüz Boğazı’nı etkileyebileceğinden endişe ediyor. Petrol sevkiyatı için bir güzergâh olarak önemi göz önüne alındığında, bunun enerji fiyatları üzerinde çok daha önemli bir etkisi olabilir.
Bu durum, farklı tedarik zincirlerine ve bunları gerektiğinde yeniden yönlendirme kabiliyetine sahip olmanın önemini ortaya çıkarıyor. Ancak alternatifleri geliştirmenin maliyeti giderek artıyor.
Yüz bin nüfuslu Seyşeller var, Çin ve Suudi Arabistan yok
Küresel nakliyeciler, küresel hükümetlere Husiler konusunda bir şeyler yapmaları için yapılan çağrılara öncülük ediyor. Denizcilik sektörünün önde gelen dergisi Lloyd’s List, kısa süre önce yayınladığı bir başyazıda, 19. yüzyılda deniz taşımacılığını korumak için İngiliz donanmasının kullanıldığını hatırlatıp benzeri tedbirlerin yeniden alınması gerektiği savunuldu.
ABD, bölgedeki deniz taşımacılığını korumak amacıyla çok uluslu bir deniz misyonu olan “Refah Muhafızı Görev Gücü”nün kurulduğunu açıkladı. Ancak bu görev gücünün ne kadar büyük olacağı ya da nasıl çalışacağı hâlâ belirsiz. İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi ticari gemilerin askerî gemilerin eşliğinde bölgeden geçirilmesi beklenmiyor. Hem ticari hem de askeri gemiler devasa boyutlara geldiği için bu tür konvoyların oluşturulması olanaksız. Ancak donanma gemileri boğazda devriye gezebilir.
Koalisyonda da ciddi eksiklikler göze batıyor. Bir dizi Avrupa ülkesinin yanı sıra Bahreyn ve sadece 100 bin nüfuslu küçük bir ada ülkesi olan Seyşeller’in yer aldığı koalisyonda, Cibuti yakınlarında bir askerî üssü bulunan ve büyük ölçüde Ortadoğu petrolünün ithalatına ve Avrupa’ya gemi yoluyla tüketim malları ihracatına bağımlı olan Çin yer almıyor. Oysa Pekin, bu yılın başlarında Suudi Arabistan ve İran arasında tarihi bir diplomatik anlaşmaya aracılık etmişti. Ayrıca Hong Kong bandıralı konteyner gemileri de saldırıya uğrayanlar arasında yer aldı. Ancak Çin donanması saldırılara müdahale etmekte isteksiz. ABD, Çin donanma gemilerini Kasım ayı sonunda saldırıya uğrayan İsrail’e ait bir tankerin yardım çağrısını görmezden gelmekle suçlamıştı. ABD ile Çin arasındaki jeopolitik gerilim şu anda çok yüksek. O yüzden Pekin’in çok uluslu görev gücüne katılması beklenmiyor.
Suudi Arabistan’ın yıllardır Husilere karşı savaştığı düşünüldüğünde bu durum daha da şaşırtıcı. Ancak son dönemde Yemen’deki kanlı ve maliyetli çatışmalardan uzaklaşma yönünde adımlar atan ve Husilerle birkaç tur barış görüşmesine ev sahipliği yapan Suudi liderlerin, ABD’yi gemilere yönelik saldırılara karşılık verirken itidalli davranmaya çağırdı.
Suudi liderler son yıllarda Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin petrol tesislerine yönelik Husi ve İran saldırılarına Washington’un cılız bir karşılık verdiğini düşündükleri için muhtemelen hâlâ kızgınlar. O yüzden Suudiler muhtemelen seyirci kalmayı daha çok tercih ediyor.
Husileri vurmak çözüm olacak mı?
Yeni görev gücüne ek olarak ABD, Dwight D. Eisenhower Uçak Gemisi taarruz grubunu, saldırılara karşı olası bir ABD müdahalesini desteklemek üzere Yemen yakınlarındaki sulara taşıdı. Biden yönetimi Yemen’deki Husi hedeflerine karşılık verme seçeneklerini değerlendiriyor.
ABD, Başkan Obama döneminde, 2016’da bölgedeki ABD donanmasına ait gemilere yönelik bir önceki Husi saldırılarına karşılık olarak üç Husi radar üssüne Tomahawk füzeleri fırlatmıştı. Ancak benzeri saldırılar, 2021’de ilk dış politika eylemlerinden biri olarak ABD’nin Yemen’deki Suudi liderliğindeki koalisyona desteğini durdurduğunu açıklayan Biden yönetimi için bir tür geri adım anlamına gelecektir.
Husiler ise yeni görev gücünün kendilerini yıldırmayacağını söylüyor: “Savaşımız ahlaki bir savaş ve bu nedenle Amerika ne kadar çok ittifakı harekete geçirirse geçirsin askeri operasyonlarımız durmayacak.”
Kötü emsal olacak
Kızıldeniz’deki sorun nasıl çözülürse çözülsün, küresel çapta kalıcı yansımaları olabilir. Küresel ticaret, yaklaşık yüzde 80 oranında denizyolu taşımacılığına bağımlı olmaya devam ediyor. Rusya’nın Ukrayna’ya uyguladığı deniz ablukası sonucunda Karadeniz üzerinden yapılan tahıl sevkiyatının sekteye uğraması ve Husilerin Kızıldeniz’deki operasyonları, son yıllarda silahlı çatışmaların bu ticareti nasıl aksatabileceğini yeterince gösterdi.
Husiler muhtemelen ABD öncülüğündeki gerçek bir müdahaleye karşılık vermekte zorlanacaktır, ancak cüretleri ve stratejileri gelecekteki daha büyük aksaklıkların bir ön izlemesini de sunuyor olabilir.”
Bu yazı ilk kez 28 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.