10 Mayıs 2022 Salı günü ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi, Ukrayna Savaşı’nın gidişatını ve Rusya’nın savaşın bu noktadan sonraki kısmına dair niyetlerini anlamak için ABD İstihbarat Topluluğu’nun direktörlerini toplantıya çağırdı. Savunma İstihbarat Teşkilatı (DIA) direktörü Korgeneral Scott Berrier ilk söz alan yetkili oldu.
Korgeneral Berrier, Ukrayna sahasındaki durumu bir “çıkmaz” olarak niteleyerek, “Ne Rusların, ne de Ukraynalıların kazandığı bir durumla karşı karşıyayız” sözleriyle çıkmaz sokağa giren denge haline işaret etti. Oysa bu dengeyi, Ukrayna’ya desteğini gün geçtikçe artıran NATO lehine değiştirecek bir gelişme yoldaydı. Finlandiya’nın NATO üyeliği başvurusu…
Finlandiya için Rusya kâbusunun dönüşü
24 Şubat 2022 günü Rusya’nın Ukrayna’yı işgal için başlattığı saldırının karakteri yalnızca Kremlin açısından askeri başarısızlık tablosu yaratmadı. Zelensky yönetimini devirmek için Kiev’in kuşatılması girişimi, bu girişim için Belarus topraklarının paravan olarak kullanılması, dahası harekat sarpa sardıkça Rus ordusunun kentleri acımasızca bombalamasıyla ortaya çıkan mülteci dalgaları Avrupa’daki jeopolitik haritayı değiştirecek manzaranın ufukta belirmesine yol açtı.
Tarihlerinde Rus Çarlığı ve SSCB işgalini ya da tehdidini yaşamış Baltık, Doğu Avrupa ve İskandinav ülkeleri yönetimleri alarma geçti. Rusya’nın Ukrayna’da durdurulmaması halinde kimin bir sonraki hedef olacağı tartışılmaya başlandı.
Finlandiya ve İsveç yaklaşan fırtınadan korunmanın yolu olarak on yıllarca süren tarafsızlıklarına son vermeyi, NATO güvenlik şemsiyesi altına girme tercihini gündemlerine aldılar. Bir bakıma Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve generalleri kendi elleriyle Finlandiya’yı Atlantik İttifakı’nın içerisine ittiler.
Finlandiya hamlesini hesaplayamayan Kremlin
Putin liderliğindeki Kremlin yönetimi Ukrayna Savaşı’na dair pek çok ihtimali hesaplayamadığı gibi Finlandiya’nın NATO üyeliğine yol açabileceklerini de düşünmemişlerdi, desek yanlış olmaz.
1939-1949 ve 1953-1956 yıllarında SSCB Dışişleri Bakanlığı görevinde Kremlin diplomasisine damgasını vuran Vyacheslav Molotov mezarından kalkıp gelebilseydi, Finlandiya’nın NATO üyeliği ihtimalini öngörerek Ukrayna Savaşı’na en azından planlama düzeyinde ilk karşı çıkacak kişi olurdu.
Hayatı boyunca 7 kalp krizi geçirmesine rağmen 96 yaşına kadar yaşayan ve Gorbaçov dönemini gören Molotov’un Finlandiya’nın NATO üyelik başvurusunu duyunca mezarından fırlaması sürpriz olmaz. Ne de olsa onu da bir dünya markası haline getiren yine Finlandiyalılardı.
Savaşınızın yanına Molotof kokteyli alır mısınız?
Genel kanı Rus ve Finlandiya toplumlarının alkollü içecek söz konusu olduğunda ilk tercihlerini votkadan yana kullandıkları yönünde olsa da, aralarında 1939-1940 yıllarında cereyan eden Kış Savaşı, “Molotof Kokteyli” kavramını literatüre kazandırdı.
Toplumsal olaylarda güvenlik güçleri ile çatışan yasadışı grupların başlıca silahlarından biri olan bu sıvının doğum yeri Finlandiya, isminin esinlendiği kişi ise SSCB Dışişleri Bakanı Molotov.
SSCB ile Nazi Almanyası arasında savaş başlamadan önce “Molotov-Ribbentrop Paktı” ile Nazi yönetimi, Baltık ülkeleri ve Finlandiya’yı SSCB nüfuz alanı olarak tanıdı. Nazi Almanya’sı ile beraber Polonya’yı işgal eden SSCB’nin ikinci hedefi, ültimatomunu reddeden Finlandiya oldu.
30 Ekim 1939’da başlayan savaş SSCB açısından bugünkü Ukrayna Savaşı’ndan da büyük felakete dönüştü. Yutamayacakları büyüklükte bir lokmayı ısırdıklarını fark eden Stalin, bugün Ukrayna’dakine benzer şekilde Finlandiya şehirlerine, yani sivil yerleşim alanlarına yangın bombaları ile saldırılması talimatını verdi.
Sovyet uçakları Finlandiya kentlerini ateşe verirken, SSCB Dışişleri Bakanı Molotov radyodan yaptığı propaganda konuşmalarında, onların yangın bombası değil, kış mevsiminde açlık çeken komşularına attıkları gıda dolu kapsüller olduğunu iddia ediyordu. Finlandiyalılar bu bombalara “Molotovin Leipakoreiksi (Molotof’un Ekmek Sepetleri)” adını vermişlerdi.
Nitekim Finlandiya askerleri bu tatsız ironiyi karşılıksız bırakmadılar. Sovyet tanklarını imha etmek için içerisine yanıcı madde doldurdukları şişeleri “getirdiğiniz gıdaları kuru kuru yemeyin” diyerek “Molotof Kokteyli” adını verdikleri silahı Sovyet tankçılarına servis ettiler.
NATO üyeliğine talip olan Finlandiya ordusunun “1939-1940 Kış Savaşı”ndaki askerî yetenekleri “Molotof Kokteyli” gibi buluşlarla sınırlı değildi. Günümüzün Finlandiya askerleri, yaklaşık 500 Sovyet asker ve subayını savaş dışı bıraktığı kabul edilen, gelmiş geçmiş en iyi keskin nişancılar arasında gösterilen Simo Hayha’nın geleneğinden geliyorlar. Finlandiya ordusu resmî savaş tarihi kayıtlarına göre Hayha, yalnızca savaşın başladığı 1939 yılında 22 günde 138 Sovyet askerini bertaraf etti. Hayha’nın tüm keskin nişancılık kariyeri boyunca tüfeğinde dürbün kullanmadığını da bir not olarak aktaralım.
“Paasikivi-Kekkonen doktrini” ile belirlenen tarafsızlıktan NATO üyeliğine giden yol
İki asır boyunca İsveç ile Rusya arasında toprakları el değiştiren, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kazandığı bağımsızlığa doyamadan kendisini yeni çatışmaların içerisinde bulan Finlandiya, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle oluşan konjonktürde tarafsızlık limanında istikrar aramayı tercih etti.
1947’de, önce SSCB ile Paris Barış Antlaşması’nı imzaladı. Ardından 1948 yılında yine SSCB ile Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardımlaşma Anlaşması’na imza koydu. Bu tarafsız dış politika çizgisinin mimarları 1946-1956 yılları arasında Finlandiya Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Juho Kusti Paasikivi ile 1956’dan 1982’ye kadar Cumhurbaşkanı olan Urho Kekkonen’di.
Finlandiya, SSCB ile çatışma yaşamamak uğruna ABD’nin İkinci Dünya Savaşı ertesinde Avrupa’yı kalkındırmak için uygulamaya koyduğu Marshall Planı’ndan dahi uzak durdu, mali zorluklarla mücadeleyi tercih etti.
Birinci Soğuk Savaş yıllarında ekonomik olarak SSCB ve Varşova Paktı ülkeleri ile yakın ilişkiler kurmuş olsa da, SSBC’nin dağılmasının ardından ortaya çıkan bilgiler Helsinki yönetiminin ABD başta olmak üzere NATO ile yakın askeri işbirliği yürütmüş olduğunu ortaya koydu.
2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Donbas bölgesinin yüzde 33’ünü ele geçirmeleri için ayrılıkçı Rus güçlere destek vermesi Finlandiya ve İsveç’in NATO ile işbirliğini de artırdı. Finlandiya’nın hava kuvvetlerini yenilemek için Ukrayna Savaşı’nın hemen öncesinde F-35 savaş uçaklarını tercih etmesi de aslında Kremlin’in dikkate alması gereken bir uyarıydı.
Finlandiya’nın NATO üyeliği ile Putin’i ne bekliyor?
Finlandiya’nın NATO üyeliğinin gerçekleşmesi, Ukrayna’nın NATO üyeliğini engellemek için ordusunun başında sefere çıkan Vladimir Putin’in tüm bu macerada başına gelebilecek en dramatik, en Shakespeareyen final biçimi olacaktır.
Kremlin’in göreceği kâbusları anlamak, yaşayacağı dramı hissetmek için dünya haritasının ilgili bölgesine bakmak yeterli olacaktır. Finlandiya’nın NATO’ya katılımıyla Kremlin’in “NATO Tehditleri Mönüsü”ne neler katılacağına kısaca bir göz atalım.
Havadan, karadan ve denizden korunması gereken bin 300 kilometrelik yeni bir sınır hattı, Kuzey ve Baltık donanma filolarını doğrudan tehdit eden bir ordu, St. Petersburg kentine yalnızca 400 kilometre mesafede konuşlanacak NATO silahları, Baltık ülkelerine hızla destek temin edecek bir ittifak üyesi… Bunlar jeopolitik alanıyla ilgilenenlerin birkaç saniyede aklına gelebilecek ilk unsurlar.
Rus ordusunun bugün Ukrayna’da düştüğü durum göz önüne alındığında, bin 300 kilometrelik sınır hattını korumak için ihtiyaç duyacakları ekipmanı ve askeri temin etmelerinin Kremlin üzerinde yaratacağı ekonomik baskıyı tahmin etmek de zor olmayacaktır.
Nitekim, Finlandiya ile İsveç’in ittifaka üyelerinin gündeme gelmesi ile beraber Moskova’dan ilk reaksiyon Baltık bölgesindeki Rusya topraklarına nükleer silahlar yerleştirileceğine dair yapılan açıklama oldu. Elinde nükleer caydırıcılıktan başka bir koz kalmadığı anlaşılan Kremlin Sarayı’nın bu seçeneğe gereğinden sık başvurması inandırıcılığını törpülediği gibi Finlandiya gibi ülkelerin de kararlılığını artırmaktan başka işe yaramıyor.
Üyelik süreci kolay mı?
Finlandiya’nın üyelik başvurusu Haziran ayının sonunda Madrid’de düzenlenecek NATO liderler zirvesinin başlıca gündem maddelerinden biri olacak. İttifaka yakın kaynakların yaptığı açıklamalar, mevcut şartlarda NATO karargâhının kollarını açmış bir şekilde Finlandiya’yı beklediğine işaret ediyor. Ancak bu üyelik için 30 üye ülkenin onayı da şart. Onay süreci Ukrayna’daki duruma bağlı olarak hızlandırılmış bir şekilde de ilerleyebilir, aylar da sürebilir. Finlandiya’nın süreci İsveç ile eşzamanlı olarak yürütme tercihi de takvimi etkileyebilir.
Finlandiya hükümetinin bir süredir Ankara’nın nabzını tutmaya yönelik girişimleri olduğu biliniyor. Ukrayna Savaşı başladıktan iki gün sonra Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto’nun durum değerlendirmesi yapmak üzere Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile telefon görüşmesi yapması sürecin nasıl işleyeceğinin sinyallerini verdi denilebilir.
Finlandiya’nın bu kulvardaki son atağı ise 4 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö arasındaki telefon görüşmesiyle gerçekleşti. Her iki Cumhurbaşkanı Ukrayna Savaşı ile bölgesel meseleleri ele alırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan mevcut gelişmeler ışığında savunma sanayi alanında işbirliğini artırmanın önemine vurgu yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’ye yönelik askerî malzeme ihracının önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin beklentileri Finlandiya Cumhurbaşkanı’na iletti. Helsinki’nin NATO’ya üyelik sürecinin önünde bürokratik takvim haricinde bir engel kalmadığı netlik kazanmış durumda.
ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 7 Mayıs 2022 Cumartesi günü Washington’da ABD basınına yaptığı açıklamalarda işaret ettiği üzere, “Rusya gelecekte büyük bir güç olarak kalamayacağını anladığında” Ukrayna’daki savaşa son verecek. O anın gelmesinde savaş alanında ateşlenen silahlar ve ekonomik yaptırımlar kadar Finlandiya ile İskandinav Yarımadası’nın büyük bölümünün NATO güvenlik şemsiyesi altına girmesi önemli rol oynayacak.”
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 12 Mayıs 2022’de yayımlanmıştır.