NATO’nun Ukrayna sınavı

Rusya Ukrayna’yı, bu ülkenin NATO üyesi olmaması da dâhil bazı güvenlik taleplerinin karşılanmamasını gerekçe göstererek işgal etti. Ukrayna gerçekten NATO üyesi olacak mıydı? NATO, nasıl bir Ukrayna sınavı verdi ve bundan sonra ne yapacak? Doç. Dr. Aylin Ünver Noi yazdı.

NATO’nun genişlemesinden duyduğu rahatsızlığı sürekli dile getiren, kendisinin bir uzantısı olarak gördüğünü gizlemediği Ukrayna’nın NATO’ya girmeyeceğine dair kendisine garanti verilmesini isteyen, bu olmayınca da Ukrayna’yı işgal eden Rusya’ya, NATO’nun nasıl bir yanıt vermesi gerektiği önemli bir tartışma konusu. Bir yandan da bu işgalin NATO’nun geleceğini nasıl etkileyeceği de gündemde.

Bu soruya yanıt vermek içinse önce biraz geriye gidip Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından NATO’nun geçirdiği dönüşüme bakmak gerek.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu NATO’nun kurulma amacı ortadan kalkmış ve NATO’nun mevcudiyeti sorgulanmıştı. Ancak NATO belli aralıklarla değiştirdiği stratejik konseptleri sayesinde kendisini yeni güvenlik ortamına uyarlamıştı. NATO, böylece, Soğuk Savaş sonrasında da mevcudiyetini korumayı başarmıştı.

Soğuk Savaş sonrası ilk Stratejik Konsept (1991) eski hasımlarıyla ortaklık ve işbirliği yoluyla bir bütün olarak Avrupa’nın güvenliğini iyileştirmeye ve genişletmeye çalışmış; İkinci Stratejik Konsept (1999) ve mevcut 2010 Stratejik Konsept savunma boyutuna krizlerin yönetimi, terörizm, etnik çatışma, insan hakları ihlalleri, siyasi istikrarsızlık, ekonomik kırılganlık ve kitle imha silahlarının yayılmasını içeren yeni riskleri belirleyerek geniş bir güvenlik tanımına dayanmıştır.

Her ne kadar NATO’nun kurucu antlaşmasının 10. Maddesi “Kuzey Atlantik güvenliğine katkıda bulunacak ve bu antlaşmanın ilkelerini ilerletecek konumda olan herhangi bir Avrupa devletinin üyelik başvurusunda bulunabileceğini”1 söylüyor olsa da bunu gerçekleştirmek özellikle de Doğu Avrupa ülkelerini örgüte katmak, 1991 yılında Varşova Paktı’nın dağılması sonrasında gerçekleşebilmişti.

Bu sürecin önünü açan bazı olayları hatırlatmakta fayda var.

‘Sinatra doktrini’

Dönemin SSCB Dışişleri Bakanı olan Eduard A. Şevardnadze, SSCB’nin Varşova Paktı üyelerinin mutlak seçim özgürlüğünü tanıdığını söylemişti. Bu konuyu tartışmak için çıktığı Amerikan TV kanalı ABC’deki “Günaydın Amerika” adlı programda, 1989 yılında Sovyet Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Gennadi I. Gerasimov, Sovyetler Birliği’nin Varşova Paktı ülkelerine yönelik politikasında, “Sinatra Doktrini”ni benimsediğini – bu yüzden her ülkenin hangi yolu seçeceğine kendisinin karar verebileceğini söylemişti. Diğer bir deyişle Sovyetler Birliği Varşova Paktı ülkelerinin dış politika tercihlerine saygı gösterileceğini ifade etmişti.

SSCB’nin bu resmî olmayan söylemi Sinatra Doktrini olarak adlandırılmıştı. Adı Frank Sinatra’nın meşhur şarkısı “Ben bildiğim gibi yaptım”dan (I did it my way) esinlenerek konulmuştu.

O dönem, Sovyetler Birliği Doğu Avrupa’da özgür seçimlere karışmadı ve Sovyet kontrolünden çıkmak isteyen devletlere müdahale etmedi. Hem söylemde hem de pratikte Sovyet müdahalesinin olmaması, eski Demir Perde ülkelerinin hızla Sovyet etki alanından çıkmasının ve sonraki yıllarda Batı ile entegrasyon sürecine girmelerinin yolunu açmıştı.

Centilmenlik anlaşması

Soğuk Savaş sonrası ilk genişleme dalgasıyla 1999 yılında eski Demir Perde ülkeleri olan Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan NATO üyesi oldular.

Rusya ve Ukrayna ise Batı ile ilişkilerini normalleştirme politikasının parçası olarak NATO ile ilişkilerinde işbirliği ve ortaklığı tercih ettiler. 1991 yılında Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ne ve 1994 yılında NATO’nun Barış İçin Ortaklık Programı’na katıldılar.

Ancak 1997 yılına gelindiğinde durum biraz farklılaşmaya başladı, dönemin Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’dan hiçbir eski Sovyet Cumhuriyeti’nin NATO’ya giremeyeceğine dair bir “centilmenler anlaşması” istedi. Yani NATO’nun eski Sovyet coğrafyasında daha fazla genişlemesine itiraz ediyordu.

Fakat yine de ikinci genişleme dalgası ile 2004 yılında Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Slovenya gibi eski Demir Perde ülkelerinin yanı sıra Estonya, Letonya ve Litvanya gibi eski Sovyet Cumhuriyetleri de NATO üyesi oldular.

Güvenlik garantileri

Bugün Rusya’nın Batı’dan yazılı olarak istemiş olduğu güvenlik garantisi taleplerine bakıldığında bunun sadece Ukrayna’nın NATO ve AB üyesi yapılmaması ile sınırlı olmadığını görüyoruz. Finlandiya ve İsveç de dâhil olmak üzere NATO’nun genişlemesinin durdurulmasından, daha önce NATO’ya üye olmuş Rusya ile sınırdaş olan eski Demir Perde ülkelerinin ve eski Sovyet Cumhuriyetleri devletlerinin silahsızlandırılmasına kadar geniş bir güvenlik talebi söz konusu.

Bu taleplerine yazılı güvence isteyen Rusya; ABD, NATO ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile yapmış olduğu görüşmelerle bir süreliğine diyalogla çözüm arayışını devam ettirdi ama isteklerine olumlu cevap alamayınca da Batı’nın tüm ekonomik yaptırım tehditlerine rağmen uluslararası hukuku ihlal ederek Ukrayna’da sert güç kullanmayı yani askerî müdahale ve savaşı tercih etti.

Her ne kadar müzakere masasına Ukrayna ve Rusya tarafı oturmuş olsa da Rusya güvenlik garantisi beklentilerini dile getirmeyi ve bunlar karşılanmadan da askerî güç kullanmaktan vazgeçmeyeceğini hatta gerekirse nükleer güce bile başvurmaktan çekinmeyeceğini ifade ediyor.

Ukrayna’nın NATO üyesi olması mümkün müydü?

Peki, tüm bunlara yol açan nedenlerden biri olarak sunulan Ukrayna’nın NATO üyesi olması mümkün müydü? Ukrayna’nın NATO üyesi olması yakın bir gelecekte gerçekleşecek miydi?

Hem Ukrayna hem de Gürcistan, 2008 yılında NATO’nun açık kapı politikası içinde değerlendirilmiş, eğer isterlerse NATO’ya üye olabilecekleri söylenmişti. Bu değerlendirmenin yapıldığı 2008 Bükreş NATO Zirvesi’nde, Bosna-Hersek ve Karadağ (Montenegro) İttifak ile Yoğunlaşmış Diyaloğu (Intensified Dialgue) başlatılarak bu ülkeleri üyeliğe hazırlamak için gerekli reform sürecini desteklemek taahhüt edilmişti. Aynı zirvede Arnavutluk ve Hırvatistan ile NATO üyelik görüşmelerinin başlatılması kararı alınmış, Makedonya için ise ülkenin isim meselesi ile ilgili müttefikler bir çözüme vardıktan sonra üyelik görüşmelerinin yapılacağı ifade edilmişti.

Akabinde Arnavutluk ve Hırvatistan 2009 yılında, Karadağ 2017 yılında ve Kuzey Makedonya da 2020 yılında NATO üyesi oldular. Bosna-Hersek ise 2010 yılında Üyelik Eylem Planı’na (MAP) davet edildi.

Ukrayna ise ancak NATO’ya üye devletlerin geçmesi gereken tüm süreçleri aşarak üyeliği gerçekleştirebilirdi. Bu süreçlerden biri, NATO’nun Üyelik Eylem Planı (The Membership Action Plan-MAP). Buna göre, NATO’ya katılmak isteyen ülkelerin demokratik gelişimlerini ve savunma reformlarını gerçekleştirmeleri gerekiyor.

Adaylardan ayrıca şunlar bekleniyor: “Uluslararası anlaşmazlıklarını barışçıl yollarla çözmek; hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına bağlılık göstermek; etnik anlaşmazlıkları veya irredentist iddialar veya dahili yargı anlaşmazlıkları dahil olmak üzere harici toprak anlaşmazlıklarını AGİT ilkelerine uygun olarak barışçıl yollarla çözmek ve iyi komşuluk ilişkileri sürdürmek.”2 Bu maddeye göre, Ukrayna’nın çözülmemiş toprak anlaşmazlıkları ve sınır sorunları üyelik yolunda ilerleyebilmesi için bir engel teşkil ediyor.

Eski NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Ukrayna-Rusya Savaşı öncesinde bu toprak anlaşmazlığı sorununa rağmen üyelik için bir yol önermişti. Onun önerisine göre, NATO’nun toplu savunma ile ilgili meşhur 5.maddesi, sadece “Ukrayna’nın kontrolü altında olan topraklar için geçerlidir” şerhi düşülecekti ve böylece Ukrayna için NATO Üyelik Eylem Planı geliştirilecekti.3 Ancak bu öneri de Ukrayna-Rusya Savaşı ile bu toprak anlaşmazlığının geldiği noktadan dolayı pek de mümkün görünmüyor. Zaten Ukrayna için Üyelik Eylem Planı bu savaş öncesinde de aktive edilmemişti.

NATO için yeni dönem

Tüm bu gelişmeler değerlendirildiğinde Ukrayna’nın yakın gelecekte NATO üyeliği mümkün müydü, bilinmez ama uzunca bir süredir özellikle değerlerinden krizlerin yönetimine pek çok konuda üyeleri arasındaki fikir ayrılıklarının neden olduğu İttifak Uyumu (Alliance Cohesion) ile ilgili sorundan bazı NATO üyelerinin savunma konusunda yeterli harcama yapmak istememesi, NATO içinde yük paylaşımı gibi pek çok sorun yaşayan NATO’nun, Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası farklı bir döneme girdiğini görüyoruz.

Almanya gibi savunma harcamalarını yıllardır Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYİH) %2 altında tutan bir ülke bu tutumunu bir tarafa bırakarak 100 milyar gibi bir savunma harcama hedefini dile getiriyor. Diğer taraftan Transatlantik ilişkileri açısından değerlendirdiğimizde, ABD ve AB müttefikleri arasındaki fikir ayrılıklarının, İttifak uyumu ile ilgili soru işaretlerinin bu süreçte azaldığına tanıklık ediyoruz. Kollektif savunma maddesi olan 5. Maddenin öneminin sık sık vurgulanarak ve tehdit altında olduğu hissedilen doğu kanadı ülkelerine askerî desteği artırarak bu konulardaki tartışmalara da son nokta konmuş gibi gözüküyor.

Tüm bu gelişmeler, NATO’nun yeni strateji belgesini kabul edeceği Haziran ayında Madrid’de gerçekleştirilecek NATO Liderler Zirvesi öncesi NATO savunma örgütü yelpazesinde olan ülkelere bu örgütün bir parçası olmasının onlar için önemini hatırlatan ve son yıllarda İttifak içindeki anlaşmazlıkların yerini İttifak uyumuna çevirmeyi başaran bir gelişme oldu.

Bu ay sonunda Fransa’nın dönem başkanlığında, Avrupa Birliği’nin Stratejik Pusulası yani AB’nin savunma alanında kendi ayakları üstünde durmasını sağlayacak stratejik otonomi konusunda son yıllardaki en somut adımı kabul edilecek.

Ancak, Ukrayna-Rusya Savaşı, Avrupa güvenliğinin hâlâ NATO ve ABD’ye bağlı olduğunu yeniden teyit ediyor. Daha da önemlisi, AB’nin savunma kapasitesini artırmasının ve NATO ile uyum sağlayacak bir savunma ve güvenlik oyuncusuna dönüşmesinin bir yolunu bulmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Bütün bunlar, tabii bir de NATO’nun Soğuk Savaş sonrası genişlemesi ile ilgili olarak George Kennan’ın 1998 yılındaki “Sanırım bu yeni bir Soğuk Savaş’ın başlangıcı. Ruslar kademeli olarak epey olumsuz tepki verecek ve bu onların politikalarını etkileyecek…”4 öngörüsünün ne kadar doğru olduğunu ortaya koyuyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 9 Mart 2022’de yayımlanmıştır.

  1. The North Atlantic Treaty, Washington D.C. 4-April 1949, https://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_17120.htm
  2. Study on NATO Enlargement, (%/10/2008). https://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_24733.htm
  3. Sputnik Türkiye (6/1/2022). Eski NATO Genel Sekreterinden Ukrayn ve Gürcistan’ın İttifaka Katulması için ‘Eylem Planı’ Önerisi, https://tr.sputniknews.com/20220106/eski-nato-genel-sekreterinden-ukrayna-ve-gurcistanin-ittifaka-katilmasi-icin-eylem-plani-onerisi-1052447315
  4. Thomas L. Friedman, (1998). Foreign Affairs: Now a Word from X, New York Times, https://www.nytimes.com/1998/05/02/opinion/foreign-affairs-now-a-word-from-x.html

Aylin Ünver Noi
Aylin Ünver Noi
Doç. Dr. Aylin Ünver Noi - Haliç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi. Ünver Noi ayrıca Mediterranean Citizens’ Assembly Vakfı’nda (Valencia, İspanya) yönetim kurulu ve danışma kurulu üyesi. Johns Hopkins Üniversitesi (SAIS), Center for Transatlantic Relations (CTR)’da 2014-2015 yıllarında ziyaretçi uzman, 2015-2018 yılları arasında kıdemli uzman olarak çalışmalarda bulundu. 2015-2017 yılları arasında Marmara Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nde “AB’nin Uluslararası Politikası I-II” dersini verdi. 2014-2018 yılları arasında Huffington Post’daki bloğunda yazıları yayımlanan Ünver Noi’nin transatlantik ilişkileri, AB ve ABD’nin Akdeniz ve Ortadoğu politikaları üzerine pek çok kitabı ve makalesi bulunuyor. Daniel S. Hamilton ve Serdar Altay ile editörlerinden biri olduğu en son kitabı “Turkey in the North Atlantic Marketplace” Johns Hopkins Üniversitesi SAIS, CTR tarafından 2018 yılında basıldı. TV ve radyo programlarında, ulusal ve uluslararası yazılı ve görsel medyada (Euronews, Deuthsche Welle, CRI, Liberation vb.) sık sık yer alan Ünver Noi the Hill’de op-ed makaleleri yazıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

NATO’nun Ukrayna sınavı

Rusya Ukrayna’yı, bu ülkenin NATO üyesi olmaması da dâhil bazı güvenlik taleplerinin karşılanmamasını gerekçe göstererek işgal etti. Ukrayna gerçekten NATO üyesi olacak mıydı? NATO, nasıl bir Ukrayna sınavı verdi ve bundan sonra ne yapacak? Doç. Dr. Aylin Ünver Noi yazdı.

NATO’nun genişlemesinden duyduğu rahatsızlığı sürekli dile getiren, kendisinin bir uzantısı olarak gördüğünü gizlemediği Ukrayna’nın NATO’ya girmeyeceğine dair kendisine garanti verilmesini isteyen, bu olmayınca da Ukrayna’yı işgal eden Rusya’ya, NATO’nun nasıl bir yanıt vermesi gerektiği önemli bir tartışma konusu. Bir yandan da bu işgalin NATO’nun geleceğini nasıl etkileyeceği de gündemde.

Bu soruya yanıt vermek içinse önce biraz geriye gidip Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından NATO’nun geçirdiği dönüşüme bakmak gerek.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu NATO’nun kurulma amacı ortadan kalkmış ve NATO’nun mevcudiyeti sorgulanmıştı. Ancak NATO belli aralıklarla değiştirdiği stratejik konseptleri sayesinde kendisini yeni güvenlik ortamına uyarlamıştı. NATO, böylece, Soğuk Savaş sonrasında da mevcudiyetini korumayı başarmıştı.

Soğuk Savaş sonrası ilk Stratejik Konsept (1991) eski hasımlarıyla ortaklık ve işbirliği yoluyla bir bütün olarak Avrupa’nın güvenliğini iyileştirmeye ve genişletmeye çalışmış; İkinci Stratejik Konsept (1999) ve mevcut 2010 Stratejik Konsept savunma boyutuna krizlerin yönetimi, terörizm, etnik çatışma, insan hakları ihlalleri, siyasi istikrarsızlık, ekonomik kırılganlık ve kitle imha silahlarının yayılmasını içeren yeni riskleri belirleyerek geniş bir güvenlik tanımına dayanmıştır.

Her ne kadar NATO’nun kurucu antlaşmasının 10. Maddesi “Kuzey Atlantik güvenliğine katkıda bulunacak ve bu antlaşmanın ilkelerini ilerletecek konumda olan herhangi bir Avrupa devletinin üyelik başvurusunda bulunabileceğini”1 söylüyor olsa da bunu gerçekleştirmek özellikle de Doğu Avrupa ülkelerini örgüte katmak, 1991 yılında Varşova Paktı’nın dağılması sonrasında gerçekleşebilmişti.

Bu sürecin önünü açan bazı olayları hatırlatmakta fayda var.

‘Sinatra doktrini’

Dönemin SSCB Dışişleri Bakanı olan Eduard A. Şevardnadze, SSCB’nin Varşova Paktı üyelerinin mutlak seçim özgürlüğünü tanıdığını söylemişti. Bu konuyu tartışmak için çıktığı Amerikan TV kanalı ABC’deki “Günaydın Amerika” adlı programda, 1989 yılında Sovyet Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Gennadi I. Gerasimov, Sovyetler Birliği’nin Varşova Paktı ülkelerine yönelik politikasında, “Sinatra Doktrini”ni benimsediğini – bu yüzden her ülkenin hangi yolu seçeceğine kendisinin karar verebileceğini söylemişti. Diğer bir deyişle Sovyetler Birliği Varşova Paktı ülkelerinin dış politika tercihlerine saygı gösterileceğini ifade etmişti.

SSCB’nin bu resmî olmayan söylemi Sinatra Doktrini olarak adlandırılmıştı. Adı Frank Sinatra’nın meşhur şarkısı “Ben bildiğim gibi yaptım”dan (I did it my way) esinlenerek konulmuştu.

O dönem, Sovyetler Birliği Doğu Avrupa’da özgür seçimlere karışmadı ve Sovyet kontrolünden çıkmak isteyen devletlere müdahale etmedi. Hem söylemde hem de pratikte Sovyet müdahalesinin olmaması, eski Demir Perde ülkelerinin hızla Sovyet etki alanından çıkmasının ve sonraki yıllarda Batı ile entegrasyon sürecine girmelerinin yolunu açmıştı.

Centilmenlik anlaşması

Soğuk Savaş sonrası ilk genişleme dalgasıyla 1999 yılında eski Demir Perde ülkeleri olan Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan NATO üyesi oldular.

Rusya ve Ukrayna ise Batı ile ilişkilerini normalleştirme politikasının parçası olarak NATO ile ilişkilerinde işbirliği ve ortaklığı tercih ettiler. 1991 yılında Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ne ve 1994 yılında NATO’nun Barış İçin Ortaklık Programı’na katıldılar.

Ancak 1997 yılına gelindiğinde durum biraz farklılaşmaya başladı, dönemin Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’dan hiçbir eski Sovyet Cumhuriyeti’nin NATO’ya giremeyeceğine dair bir “centilmenler anlaşması” istedi. Yani NATO’nun eski Sovyet coğrafyasında daha fazla genişlemesine itiraz ediyordu.

Fakat yine de ikinci genişleme dalgası ile 2004 yılında Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Slovenya gibi eski Demir Perde ülkelerinin yanı sıra Estonya, Letonya ve Litvanya gibi eski Sovyet Cumhuriyetleri de NATO üyesi oldular.

Güvenlik garantileri

Bugün Rusya’nın Batı’dan yazılı olarak istemiş olduğu güvenlik garantisi taleplerine bakıldığında bunun sadece Ukrayna’nın NATO ve AB üyesi yapılmaması ile sınırlı olmadığını görüyoruz. Finlandiya ve İsveç de dâhil olmak üzere NATO’nun genişlemesinin durdurulmasından, daha önce NATO’ya üye olmuş Rusya ile sınırdaş olan eski Demir Perde ülkelerinin ve eski Sovyet Cumhuriyetleri devletlerinin silahsızlandırılmasına kadar geniş bir güvenlik talebi söz konusu.

Bu taleplerine yazılı güvence isteyen Rusya; ABD, NATO ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile yapmış olduğu görüşmelerle bir süreliğine diyalogla çözüm arayışını devam ettirdi ama isteklerine olumlu cevap alamayınca da Batı’nın tüm ekonomik yaptırım tehditlerine rağmen uluslararası hukuku ihlal ederek Ukrayna’da sert güç kullanmayı yani askerî müdahale ve savaşı tercih etti.

Her ne kadar müzakere masasına Ukrayna ve Rusya tarafı oturmuş olsa da Rusya güvenlik garantisi beklentilerini dile getirmeyi ve bunlar karşılanmadan da askerî güç kullanmaktan vazgeçmeyeceğini hatta gerekirse nükleer güce bile başvurmaktan çekinmeyeceğini ifade ediyor.

Ukrayna’nın NATO üyesi olması mümkün müydü?

Peki, tüm bunlara yol açan nedenlerden biri olarak sunulan Ukrayna’nın NATO üyesi olması mümkün müydü? Ukrayna’nın NATO üyesi olması yakın bir gelecekte gerçekleşecek miydi?

Hem Ukrayna hem de Gürcistan, 2008 yılında NATO’nun açık kapı politikası içinde değerlendirilmiş, eğer isterlerse NATO’ya üye olabilecekleri söylenmişti. Bu değerlendirmenin yapıldığı 2008 Bükreş NATO Zirvesi’nde, Bosna-Hersek ve Karadağ (Montenegro) İttifak ile Yoğunlaşmış Diyaloğu (Intensified Dialgue) başlatılarak bu ülkeleri üyeliğe hazırlamak için gerekli reform sürecini desteklemek taahhüt edilmişti. Aynı zirvede Arnavutluk ve Hırvatistan ile NATO üyelik görüşmelerinin başlatılması kararı alınmış, Makedonya için ise ülkenin isim meselesi ile ilgili müttefikler bir çözüme vardıktan sonra üyelik görüşmelerinin yapılacağı ifade edilmişti.

Akabinde Arnavutluk ve Hırvatistan 2009 yılında, Karadağ 2017 yılında ve Kuzey Makedonya da 2020 yılında NATO üyesi oldular. Bosna-Hersek ise 2010 yılında Üyelik Eylem Planı’na (MAP) davet edildi.

Ukrayna ise ancak NATO’ya üye devletlerin geçmesi gereken tüm süreçleri aşarak üyeliği gerçekleştirebilirdi. Bu süreçlerden biri, NATO’nun Üyelik Eylem Planı (The Membership Action Plan-MAP). Buna göre, NATO’ya katılmak isteyen ülkelerin demokratik gelişimlerini ve savunma reformlarını gerçekleştirmeleri gerekiyor.

Adaylardan ayrıca şunlar bekleniyor: “Uluslararası anlaşmazlıklarını barışçıl yollarla çözmek; hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına bağlılık göstermek; etnik anlaşmazlıkları veya irredentist iddialar veya dahili yargı anlaşmazlıkları dahil olmak üzere harici toprak anlaşmazlıklarını AGİT ilkelerine uygun olarak barışçıl yollarla çözmek ve iyi komşuluk ilişkileri sürdürmek.”2 Bu maddeye göre, Ukrayna’nın çözülmemiş toprak anlaşmazlıkları ve sınır sorunları üyelik yolunda ilerleyebilmesi için bir engel teşkil ediyor.

Eski NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Ukrayna-Rusya Savaşı öncesinde bu toprak anlaşmazlığı sorununa rağmen üyelik için bir yol önermişti. Onun önerisine göre, NATO’nun toplu savunma ile ilgili meşhur 5.maddesi, sadece “Ukrayna’nın kontrolü altında olan topraklar için geçerlidir” şerhi düşülecekti ve böylece Ukrayna için NATO Üyelik Eylem Planı geliştirilecekti.3 Ancak bu öneri de Ukrayna-Rusya Savaşı ile bu toprak anlaşmazlığının geldiği noktadan dolayı pek de mümkün görünmüyor. Zaten Ukrayna için Üyelik Eylem Planı bu savaş öncesinde de aktive edilmemişti.

NATO için yeni dönem

Tüm bu gelişmeler değerlendirildiğinde Ukrayna’nın yakın gelecekte NATO üyeliği mümkün müydü, bilinmez ama uzunca bir süredir özellikle değerlerinden krizlerin yönetimine pek çok konuda üyeleri arasındaki fikir ayrılıklarının neden olduğu İttifak Uyumu (Alliance Cohesion) ile ilgili sorundan bazı NATO üyelerinin savunma konusunda yeterli harcama yapmak istememesi, NATO içinde yük paylaşımı gibi pek çok sorun yaşayan NATO’nun, Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası farklı bir döneme girdiğini görüyoruz.

Almanya gibi savunma harcamalarını yıllardır Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYİH) %2 altında tutan bir ülke bu tutumunu bir tarafa bırakarak 100 milyar gibi bir savunma harcama hedefini dile getiriyor. Diğer taraftan Transatlantik ilişkileri açısından değerlendirdiğimizde, ABD ve AB müttefikleri arasındaki fikir ayrılıklarının, İttifak uyumu ile ilgili soru işaretlerinin bu süreçte azaldığına tanıklık ediyoruz. Kollektif savunma maddesi olan 5. Maddenin öneminin sık sık vurgulanarak ve tehdit altında olduğu hissedilen doğu kanadı ülkelerine askerî desteği artırarak bu konulardaki tartışmalara da son nokta konmuş gibi gözüküyor.

Tüm bu gelişmeler, NATO’nun yeni strateji belgesini kabul edeceği Haziran ayında Madrid’de gerçekleştirilecek NATO Liderler Zirvesi öncesi NATO savunma örgütü yelpazesinde olan ülkelere bu örgütün bir parçası olmasının onlar için önemini hatırlatan ve son yıllarda İttifak içindeki anlaşmazlıkların yerini İttifak uyumuna çevirmeyi başaran bir gelişme oldu.

Bu ay sonunda Fransa’nın dönem başkanlığında, Avrupa Birliği’nin Stratejik Pusulası yani AB’nin savunma alanında kendi ayakları üstünde durmasını sağlayacak stratejik otonomi konusunda son yıllardaki en somut adımı kabul edilecek.

Ancak, Ukrayna-Rusya Savaşı, Avrupa güvenliğinin hâlâ NATO ve ABD’ye bağlı olduğunu yeniden teyit ediyor. Daha da önemlisi, AB’nin savunma kapasitesini artırmasının ve NATO ile uyum sağlayacak bir savunma ve güvenlik oyuncusuna dönüşmesinin bir yolunu bulmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Bütün bunlar, tabii bir de NATO’nun Soğuk Savaş sonrası genişlemesi ile ilgili olarak George Kennan’ın 1998 yılındaki “Sanırım bu yeni bir Soğuk Savaş’ın başlangıcı. Ruslar kademeli olarak epey olumsuz tepki verecek ve bu onların politikalarını etkileyecek…”4 öngörüsünün ne kadar doğru olduğunu ortaya koyuyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 9 Mart 2022’de yayımlanmıştır.

  1. The North Atlantic Treaty, Washington D.C. 4-April 1949, https://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_17120.htm
  2. Study on NATO Enlargement, (%/10/2008). https://www.nato.int/cps/en/natohq/official_texts_24733.htm
  3. Sputnik Türkiye (6/1/2022). Eski NATO Genel Sekreterinden Ukrayn ve Gürcistan’ın İttifaka Katulması için ‘Eylem Planı’ Önerisi, https://tr.sputniknews.com/20220106/eski-nato-genel-sekreterinden-ukrayna-ve-gurcistanin-ittifaka-katilmasi-icin-eylem-plani-onerisi-1052447315
  4. Thomas L. Friedman, (1998). Foreign Affairs: Now a Word from X, New York Times, https://www.nytimes.com/1998/05/02/opinion/foreign-affairs-now-a-word-from-x.html

Aylin Ünver Noi
Aylin Ünver Noi
Doç. Dr. Aylin Ünver Noi - Haliç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi. Ünver Noi ayrıca Mediterranean Citizens’ Assembly Vakfı’nda (Valencia, İspanya) yönetim kurulu ve danışma kurulu üyesi. Johns Hopkins Üniversitesi (SAIS), Center for Transatlantic Relations (CTR)’da 2014-2015 yıllarında ziyaretçi uzman, 2015-2018 yılları arasında kıdemli uzman olarak çalışmalarda bulundu. 2015-2017 yılları arasında Marmara Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nde “AB’nin Uluslararası Politikası I-II” dersini verdi. 2014-2018 yılları arasında Huffington Post’daki bloğunda yazıları yayımlanan Ünver Noi’nin transatlantik ilişkileri, AB ve ABD’nin Akdeniz ve Ortadoğu politikaları üzerine pek çok kitabı ve makalesi bulunuyor. Daniel S. Hamilton ve Serdar Altay ile editörlerinden biri olduğu en son kitabı “Turkey in the North Atlantic Marketplace” Johns Hopkins Üniversitesi SAIS, CTR tarafından 2018 yılında basıldı. TV ve radyo programlarında, ulusal ve uluslararası yazılı ve görsel medyada (Euronews, Deuthsche Welle, CRI, Liberation vb.) sık sık yer alan Ünver Noi the Hill’de op-ed makaleleri yazıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x