NATO’nun yeni ‘öteki’si Çin mi?

NATO Zirvesi’nden Çin çıktı, liderler ilk kez Çin’i, artan nüfuzunu tartıştı, sonuç bildirgesine taşıdı. NATO’yu endişelendiren Çin, Kuzey Atlantik İttifakına nasıl bakıyor? Çin’e göre NATO ile çatışma ve işbirliği alanları neler? Çin medyasından Dr. Ümit Alperen derledi.

Soğuk Savaş’tan geriye kalan nadir kurumlardan NATO, 70. kuruluş yılını “beyin ölümü” tartışmaları ve yeni düşman arayışlarıyla geçirdi. ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post’un zirve sürerken yayımladığı makalelerden birinin başlığı “Çin, NATO’nun yeni düşmanı mı” oldu.

3-4 Aralık’ta İngiltere’nin başkenti Londra’da bir araya gelen NATO’ya üye ülkelerin liderleri ittifakın gündemine ilk kez teknolojiden uzay çalışmalarına çalışmalarıyla dikkatleri çeken, dünyanın pek çok bölgesinde hem ekonomik hem de politik nüfuzunu artıran Çin’i aldı. Bir NATO Zirvesi sonuç bildirisinde de ilk defa Çin’in yükselen gücüne değinilerek “Çin’in artan nüfuzu ve uluslararası politikalarının ortaya çıkardığı fırsat ve sınamaları ittifak olarak birlikte ele almalıyız” vurgusu yapıldı.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise dikkati başka bir noktaya da çekti: “Çin dünyanın en fazla savunma harcaması yapan 2. ülkesi ve yakın zamanda da sergilediği gibi aralarında nükleer silahların da olduğu modern bir savunma gücüne sahip.”

Peki, Çin bütün bunlara şaşırdı mı? Hayır. Zira NATO Zirvesi öncesi Çin’de yayınlanan analiz ve makalelerde de, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un beyin ölümü çıkışından Trump’ın NATO savunma bütçesine diğer üye ülkelerin de katkılarını arttırma çağrısına kadar tüm tartışılması beklenen tüm netameli konular ve Çin’in nasıl gündeme geleceğine dair öngörüler ele alınıyordu.

Çin’de NATO Zirve’sine dair asıl merak edilen akıllardaki soru ise şuydu: Soğuk Savaş döneminde NATO için Sovyetler Birliği baş düşmandı; şimdi NATO için Sovyetler’in yerini Çin mi aldı? Çin ‘NATO’nun yeni ötekisi’ olabilir mi?

Çin’de NATO Zirve’sine dair asıl merak edilen akıllardaki soru ise şuydu: Soğuk Savaş döneminde NATO için Sovyetler Birliği kati düşmandı; şimdi NATO için Sovyetler’in yerini Çin mi aldı? Çin ‘NATO’nun yeni ötekisi’ olabilir mi?

Hong Kong’taki protestolar, ticaret savaşları ve Güney Çin Denizi üzerinden gerilen Çin-ABD ilişkilerine ek olarak, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in geçtiğimiz ağustos ayında “NATO Çin’in yükselişinin etkisini daha iyi anlamak için bununla yüzleşmeli” açıklaması, Çin tarafında, “Acaba NATO, ABD’nin ‘Çin tehdittir teorisi’ ile uyumlu politika mı izleyecek?” endişelerini de beraberinde getirdi.

NATO, Çin tehdit kartını oynar mı?

Çin’in önde gelen genç uluslararası ilişkiler uzmanlarından Wang Yiwei da Çin’in şahin dış politika görüşleri ile bilinen gazetelerinden Huanqiu Shibao’da, “Zordaki NATO ‘Çin tehdidi kartı’nı mı oynayacak?”1 başlıklı yazısında bu konuyu kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

Wang, Sovyetlerin ve Varşova Paktı’nın ortadan kalkması ile NATO’nun meşruiyet sorununun ortaya çıktığını belirtiyor. Wang’a göre, NATO, meşruiyet krizini aşmak için askeri bir ittifaktan siyasi-askeri bir ittifaka dönüşüyor ve aynı zamanda etki ve görev alanını da genişletiyor. Fakat yazara göre, NATO’nun askeri harcamasının %70’ini yapan ve beynini oluşturan ABD’nin askeri ve güvenlik stratejisi, NATO’nun bu stratejik politikalarını derinden etkiliyor. Daha açık bir ifadeyle, Wang’a göre NATO, ABD’nin güvenlik ve askeri stratejisinin bir aracı haline gelmiş durumda.

Yazar, realist bir bakış açısıyla, uluslararası çevrenin ve üye devletlerin çıkarlarının zaman içerisinde değişmesiyle NATO’nun da kendisine yeni hedefler ve misyonlar belirlemesini doğal karşılıyor. Fakat diğer taraftan Wang, söz konusu yazısında, diğer Çinli yazarların ve elbette dünya kamuoyunun merakla beklediği malum soruyu soruyor: “ABD’nin etkisi altındaki NATO, ‘Çin tehdidi’ konusuna daha fazla odaklanıp Çin’i, bazılarının da ifade ettiği gibi gelecek rakibi/düşmanı olarak mı belirleyecek?”

Wang, 1999’da Sırbistan’daki Çin Büyükelçiliği’nin NATO tarafından bombalanmasını hatırlattığı yazısında, Çin’in NATO’nun yeni hedefi olmaya başladığına dair tezini de şu şekilde açıklıyor: “O yıllarda Çin ve NATO ilişkileri çok sınırlıydı ve NATO’nun stratejik odağı o dönemde Asya değildi. Fakat uluslararası çevrenin değişmesi ve Çin’in hızlı yükselişi ile dünyanın merkezindeki etkisinin artması, ABD ve NATO’nun dikkatini Çin’e yöneltti. Artık ABD ve diğer Batılı ülkeler Çin’i bir ‘meydan okuyucu’ ve ‘tehdit’ olarak görüyorlar. Bu durum NATO’nun Asya’da ‘küresel ortaklar’ ile genişlemesine ve Çin ile sınırdaş olmasına neden oluyor.”

“NATO ile Çin’in çatışabileceği üç riskli konu”

Wang yukarıdaki tespiti yaptıktan sonra, Çin’in yatırımlarının ve teknolojisinin Avrupa’ya girmesinin ve Kuşak-Yol Girişimi’nin küresel alanda genişlemesinin, NATO’nun gündemindeki Çin faktörünün önemini arttırdığını da belirtiyor. Yazar, sonrasında ise NATO-Çin arasındaki muhtemel çatışma alanlarını üç başlık altında açıklıyor.

Bunlardan ilki, yüksek teknoloji. Wang, ABD Başkan Yardımcısı Pence’in, Avrupalı müttefiklerinin, Çin’in 5G (Huawei) altyapısı ile iş birliği yapmalarının güvenlik tehdidi oluşturacağı konusundaki uyarısını hatırlatıyor.

Wang’a göre ikinci çatışma alanı ise, Kuzey Kutbu meselesi. Yazar, NATO’nun Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ile geliştirdiği iş birliği ile kapsama alanını Pasifik’e, Hint Okyanusu’na ve dünyanın diğer bölgelerine yaydığına dikkatleri çekiyor. Yazar, her ne kadar açıkça ifade etmese de, NATO’nun Pasifik’te bu ülkelerle geliştirdiği iş birliğinin, Pekin Yönetimi’nde çevrelenme/kuşatılma endişelerini arttırdığını ima ediyor. Bu, aynı zamanda, Çin’in Güney Çin Denizi Politikası’nın ve hedeflerinin de uluslararası askeri bir örgüt tarafından akamete uğratılması anlamına da geliyor. Bütün bunlara ek olarak, NATO’nun Kuzey Kutbu’nda etkisini arttırması, Çin’in ilerleyen süreçte daha fazla odaklanmayı planladığı Kuzey Kutbu üzerinden ticaret yolunun engellenmesinin kapısını da açabilir. Yazar burada, NATO’nun kutupları jeopolitik olarak araçsallaştırmasının, NATO-Çin ilişkilerinde çatışmaya yol açabileceği sonucuna işaret ediyor.

NATO-Çin çatışmasının üçüncü alanı ise okyanus meselesi. Wang, Çin’in hızlı bir şekilde gelişmesinin stratejik olarak okyanuslara odaklanmasına neden olduğunu ve bu gelişmelerin de ABD ve NATO’da paniğe yol açtığını ifade ediyor.

Yazar, yukarıda NATO-Çin ilişkileri açısından her ne kadar çatışmacı bir tablo çizmişse de, bu durumun iki tarafın iş birliği yapmayacakları anlamına gelmeyeceğini de belirtiyor: “Çin ve NATO farklı ideolojilere, değerlere, inançlara ve stratejik hedeflere sahip olmasına rağmen, bu ikilinin bazı alanlarda iş birliği yapabileceklerine dair ortak endişeleri de var.”

Çin ve NATO, geleneksel olmayan güvenlik tehditleri sayılan terörizm, doğal afetler, iklim değişikliği ve kitle imha silahlarının yayılması gibi konularda iş birliği yapabilir. Örneğin, bu iş birliği Afganistan konusunda başladı.

Çin ve NATO hangi konularda iş birliği yapabilir?

Wang, Çin ve NATO’nun iş birliği yapabileceği alanlara şu şekilde açıklık getiriyor:

“Çin ve NATO, geleneksel olmayan güvenlik tehditleri sayılan terörizm, doğal afetler, iklim değişikliği ve kitle imha silahlarının yayılması gibi konularda iş birliği yapabilir. Örneğin, bu iş birliği Afganistan konusunda başladı. Ayrıca NATO, farklı bir ideolojik arka plana ve spesifik bir tarihsel sürecin sonucu/ürünü olmasına rağmen, organizasyon yönetimi, dönüşüm ve diğer uluslararası örgütlerin gelişimi konusunda tecrübesinden faydalanılıp bu oluşumdan ders alınabilir. Hatta bu gözlem, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün yapısının düzeltilmesi konusunda bile yapılabilir.”

Yazar, analizinde ABD’nin tek taraflı politikalarının ve “Önce Amerika” prensibinin NATO’yu marjinalleştirdiğini ve uluslararası toplumu yeni eğilimlere yönelttiğini de ekliyor. Yani eğer NATO, Çin’i ‘öteki’ olarak tanımlarsa, yazara göre bunun sorumlusu ABD olacaktır. Fakat yine yazara göre, bazı alanlarda NATO-Çin rekabetinin görülme potansiyelinin olmasına rağmen, bu rekabetin kapsamlı bir düşmanlığa dönüşmesi de beklenmemelidir. Wang bunun nedenini de, Transatlantik ilişkilerindeki açıklığın artmasına ve ABD ile Avrupa’nın Çin konusunda farklı bakış açılarına sahip olmasına bağlıyor.

Çin ve Avrupa’nın önündeki ortak tehditler

Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” açıklaması Çin’de yankı buldu. Çinli gazeteci Wu Minwen Çin Gençlik Gazetesi’nde (Zhongguo NianqingBao) yazdığı “NATO Gerçekten Ölüyor mu”2 başlıklı yazısında bu konudaki yorumunu şu ifadelerle anlatıyor:

“Dünya yeni bir döneme giriyor ve artık ABD-Avrupa ilişkileri uluslararası gündemin ana belirleyicisi değil. Macron’un Çin ziyaretinde Çin ve Fransa karşılıklı olarak sadece yakın ekonomik ve ticari iş birliği faydası elde etmedi, aynı zamanda taraflar daha önemli olan stratejik koordinasyon ve karşılıklı politik güven konusunda da adımlar attılar. Türbülans içindeki dünyada Avrupa çok-taraflılık ve stratejik otonomi konusunda ısrarcı. Avrupa müttefiklerinin gerçekçi olmayan fantezilerinden vazgeçmiş durumda ve kendisine güvenilir ortaklar ve çok taraflı, istikrarlı bir yapı arayışı içerisinde.”

Wu Minwen, Çin’in ve Avrupa’nın ortak tehditlere ve meydan okumalara maruz kaldığını vurgulayarak devam ediyor. Wu’ya göre bu noktada Fransa, Çin-AB ilişkilerinin güçlenmesi için stratejik ve küresel olarak hızlı bir reaksiyon gösterdi. Aynı zamanda yazar Çin-AB arasındaki ilişkilerin gelişiminin toplulukların ortak çıkarından ortak sorumluluğuna doğru evrildiğini belirterek üstü kapalı olarak da ABD’ye mesaj gönderiyor.

NATO bir 70 yıl daha yaşar mı?

Bu kadar tartışma, ayrışma ve sorun karşısında NATO’nun ikinci 70. yılı zirvesi mümkün mü, diye soruyor Chen Yang, Huanqiu Shibao’da yazdığı “NATO bir 70 yıl daha yaşayabilir mi?”3 başlıklı yazısında.

“Eğer NATO bir 70 yıl daha yaşamak istiyorsa geleneksel jeo-politik hedefler dışında kendini geliştirme hedefleri bulmalıdır. Soğuk Savaş sonrasında NATO Avrupa’nın dışına çıkarak kendisini aktif bir şekilde dönüştürdü. Hatta Afganistan’da terörle mücadele çok önemli bir rol oynadı. Ancak Ukrayna krizi sonrasında Soğuk Savaş’taki o parlak dönemine dönme hayali suya düştü. Bu durum da uluslararası çevrenin köklü bir şekilde değiştiğini kanıtladı. Şayet NATO ideolojik bariyerlerini aşamazsa, iç işlerine karışırsa, yeni yükselen güçleri bastırmaya çalışırsa içerisindeki bölünme hızlanacaktır.”

Chen’e göre NATO’nun bu zorlukları aşması zor gözükmekle birlikte NATO’nun bittiğini söylemek için de çok erken. Fakat bu durumun böyle devam etmesi durumunda bir 70 yıl daha yaşaması zor görünüyor.

Bu yazı ilk kez 5 Aralık 2019’da yayımlanmıştır.

  1. https://opinion.huanqiu.com/article/9CaKrnKnQgi
  2. http://news.youth.cn/jsxw/201911/t20191121_12124929.htm
  3. https://opinion.huanqiu.com/article/9CaKrnKo4q1

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

NATO’nun yeni ‘öteki’si Çin mi?

NATO Zirvesi’nden Çin çıktı, liderler ilk kez Çin’i, artan nüfuzunu tartıştı, sonuç bildirgesine taşıdı. NATO’yu endişelendiren Çin, Kuzey Atlantik İttifakına nasıl bakıyor? Çin’e göre NATO ile çatışma ve işbirliği alanları neler? Çin medyasından Dr. Ümit Alperen derledi.

Soğuk Savaş’tan geriye kalan nadir kurumlardan NATO, 70. kuruluş yılını “beyin ölümü” tartışmaları ve yeni düşman arayışlarıyla geçirdi. ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post’un zirve sürerken yayımladığı makalelerden birinin başlığı “Çin, NATO’nun yeni düşmanı mı” oldu.

3-4 Aralık’ta İngiltere’nin başkenti Londra’da bir araya gelen NATO’ya üye ülkelerin liderleri ittifakın gündemine ilk kez teknolojiden uzay çalışmalarına çalışmalarıyla dikkatleri çeken, dünyanın pek çok bölgesinde hem ekonomik hem de politik nüfuzunu artıran Çin’i aldı. Bir NATO Zirvesi sonuç bildirisinde de ilk defa Çin’in yükselen gücüne değinilerek “Çin’in artan nüfuzu ve uluslararası politikalarının ortaya çıkardığı fırsat ve sınamaları ittifak olarak birlikte ele almalıyız” vurgusu yapıldı.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise dikkati başka bir noktaya da çekti: “Çin dünyanın en fazla savunma harcaması yapan 2. ülkesi ve yakın zamanda da sergilediği gibi aralarında nükleer silahların da olduğu modern bir savunma gücüne sahip.”

Peki, Çin bütün bunlara şaşırdı mı? Hayır. Zira NATO Zirvesi öncesi Çin’de yayınlanan analiz ve makalelerde de, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un beyin ölümü çıkışından Trump’ın NATO savunma bütçesine diğer üye ülkelerin de katkılarını arttırma çağrısına kadar tüm tartışılması beklenen tüm netameli konular ve Çin’in nasıl gündeme geleceğine dair öngörüler ele alınıyordu.

Çin’de NATO Zirve’sine dair asıl merak edilen akıllardaki soru ise şuydu: Soğuk Savaş döneminde NATO için Sovyetler Birliği baş düşmandı; şimdi NATO için Sovyetler’in yerini Çin mi aldı? Çin ‘NATO’nun yeni ötekisi’ olabilir mi?

Çin’de NATO Zirve’sine dair asıl merak edilen akıllardaki soru ise şuydu: Soğuk Savaş döneminde NATO için Sovyetler Birliği kati düşmandı; şimdi NATO için Sovyetler’in yerini Çin mi aldı? Çin ‘NATO’nun yeni ötekisi’ olabilir mi?

Hong Kong’taki protestolar, ticaret savaşları ve Güney Çin Denizi üzerinden gerilen Çin-ABD ilişkilerine ek olarak, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in geçtiğimiz ağustos ayında “NATO Çin’in yükselişinin etkisini daha iyi anlamak için bununla yüzleşmeli” açıklaması, Çin tarafında, “Acaba NATO, ABD’nin ‘Çin tehdittir teorisi’ ile uyumlu politika mı izleyecek?” endişelerini de beraberinde getirdi.

NATO, Çin tehdit kartını oynar mı?

Çin’in önde gelen genç uluslararası ilişkiler uzmanlarından Wang Yiwei da Çin’in şahin dış politika görüşleri ile bilinen gazetelerinden Huanqiu Shibao’da, “Zordaki NATO ‘Çin tehdidi kartı’nı mı oynayacak?”1 başlıklı yazısında bu konuyu kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

Wang, Sovyetlerin ve Varşova Paktı’nın ortadan kalkması ile NATO’nun meşruiyet sorununun ortaya çıktığını belirtiyor. Wang’a göre, NATO, meşruiyet krizini aşmak için askeri bir ittifaktan siyasi-askeri bir ittifaka dönüşüyor ve aynı zamanda etki ve görev alanını da genişletiyor. Fakat yazara göre, NATO’nun askeri harcamasının %70’ini yapan ve beynini oluşturan ABD’nin askeri ve güvenlik stratejisi, NATO’nun bu stratejik politikalarını derinden etkiliyor. Daha açık bir ifadeyle, Wang’a göre NATO, ABD’nin güvenlik ve askeri stratejisinin bir aracı haline gelmiş durumda.

Yazar, realist bir bakış açısıyla, uluslararası çevrenin ve üye devletlerin çıkarlarının zaman içerisinde değişmesiyle NATO’nun da kendisine yeni hedefler ve misyonlar belirlemesini doğal karşılıyor. Fakat diğer taraftan Wang, söz konusu yazısında, diğer Çinli yazarların ve elbette dünya kamuoyunun merakla beklediği malum soruyu soruyor: “ABD’nin etkisi altındaki NATO, ‘Çin tehdidi’ konusuna daha fazla odaklanıp Çin’i, bazılarının da ifade ettiği gibi gelecek rakibi/düşmanı olarak mı belirleyecek?”

Wang, 1999’da Sırbistan’daki Çin Büyükelçiliği’nin NATO tarafından bombalanmasını hatırlattığı yazısında, Çin’in NATO’nun yeni hedefi olmaya başladığına dair tezini de şu şekilde açıklıyor: “O yıllarda Çin ve NATO ilişkileri çok sınırlıydı ve NATO’nun stratejik odağı o dönemde Asya değildi. Fakat uluslararası çevrenin değişmesi ve Çin’in hızlı yükselişi ile dünyanın merkezindeki etkisinin artması, ABD ve NATO’nun dikkatini Çin’e yöneltti. Artık ABD ve diğer Batılı ülkeler Çin’i bir ‘meydan okuyucu’ ve ‘tehdit’ olarak görüyorlar. Bu durum NATO’nun Asya’da ‘küresel ortaklar’ ile genişlemesine ve Çin ile sınırdaş olmasına neden oluyor.”

“NATO ile Çin’in çatışabileceği üç riskli konu”

Wang yukarıdaki tespiti yaptıktan sonra, Çin’in yatırımlarının ve teknolojisinin Avrupa’ya girmesinin ve Kuşak-Yol Girişimi’nin küresel alanda genişlemesinin, NATO’nun gündemindeki Çin faktörünün önemini arttırdığını da belirtiyor. Yazar, sonrasında ise NATO-Çin arasındaki muhtemel çatışma alanlarını üç başlık altında açıklıyor.

Bunlardan ilki, yüksek teknoloji. Wang, ABD Başkan Yardımcısı Pence’in, Avrupalı müttefiklerinin, Çin’in 5G (Huawei) altyapısı ile iş birliği yapmalarının güvenlik tehdidi oluşturacağı konusundaki uyarısını hatırlatıyor.

Wang’a göre ikinci çatışma alanı ise, Kuzey Kutbu meselesi. Yazar, NATO’nun Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ile geliştirdiği iş birliği ile kapsama alanını Pasifik’e, Hint Okyanusu’na ve dünyanın diğer bölgelerine yaydığına dikkatleri çekiyor. Yazar, her ne kadar açıkça ifade etmese de, NATO’nun Pasifik’te bu ülkelerle geliştirdiği iş birliğinin, Pekin Yönetimi’nde çevrelenme/kuşatılma endişelerini arttırdığını ima ediyor. Bu, aynı zamanda, Çin’in Güney Çin Denizi Politikası’nın ve hedeflerinin de uluslararası askeri bir örgüt tarafından akamete uğratılması anlamına da geliyor. Bütün bunlara ek olarak, NATO’nun Kuzey Kutbu’nda etkisini arttırması, Çin’in ilerleyen süreçte daha fazla odaklanmayı planladığı Kuzey Kutbu üzerinden ticaret yolunun engellenmesinin kapısını da açabilir. Yazar burada, NATO’nun kutupları jeopolitik olarak araçsallaştırmasının, NATO-Çin ilişkilerinde çatışmaya yol açabileceği sonucuna işaret ediyor.

NATO-Çin çatışmasının üçüncü alanı ise okyanus meselesi. Wang, Çin’in hızlı bir şekilde gelişmesinin stratejik olarak okyanuslara odaklanmasına neden olduğunu ve bu gelişmelerin de ABD ve NATO’da paniğe yol açtığını ifade ediyor.

Yazar, yukarıda NATO-Çin ilişkileri açısından her ne kadar çatışmacı bir tablo çizmişse de, bu durumun iki tarafın iş birliği yapmayacakları anlamına gelmeyeceğini de belirtiyor: “Çin ve NATO farklı ideolojilere, değerlere, inançlara ve stratejik hedeflere sahip olmasına rağmen, bu ikilinin bazı alanlarda iş birliği yapabileceklerine dair ortak endişeleri de var.”

Çin ve NATO, geleneksel olmayan güvenlik tehditleri sayılan terörizm, doğal afetler, iklim değişikliği ve kitle imha silahlarının yayılması gibi konularda iş birliği yapabilir. Örneğin, bu iş birliği Afganistan konusunda başladı.

Çin ve NATO hangi konularda iş birliği yapabilir?

Wang, Çin ve NATO’nun iş birliği yapabileceği alanlara şu şekilde açıklık getiriyor:

“Çin ve NATO, geleneksel olmayan güvenlik tehditleri sayılan terörizm, doğal afetler, iklim değişikliği ve kitle imha silahlarının yayılması gibi konularda iş birliği yapabilir. Örneğin, bu iş birliği Afganistan konusunda başladı. Ayrıca NATO, farklı bir ideolojik arka plana ve spesifik bir tarihsel sürecin sonucu/ürünü olmasına rağmen, organizasyon yönetimi, dönüşüm ve diğer uluslararası örgütlerin gelişimi konusunda tecrübesinden faydalanılıp bu oluşumdan ders alınabilir. Hatta bu gözlem, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün yapısının düzeltilmesi konusunda bile yapılabilir.”

Yazar, analizinde ABD’nin tek taraflı politikalarının ve “Önce Amerika” prensibinin NATO’yu marjinalleştirdiğini ve uluslararası toplumu yeni eğilimlere yönelttiğini de ekliyor. Yani eğer NATO, Çin’i ‘öteki’ olarak tanımlarsa, yazara göre bunun sorumlusu ABD olacaktır. Fakat yine yazara göre, bazı alanlarda NATO-Çin rekabetinin görülme potansiyelinin olmasına rağmen, bu rekabetin kapsamlı bir düşmanlığa dönüşmesi de beklenmemelidir. Wang bunun nedenini de, Transatlantik ilişkilerindeki açıklığın artmasına ve ABD ile Avrupa’nın Çin konusunda farklı bakış açılarına sahip olmasına bağlıyor.

Çin ve Avrupa’nın önündeki ortak tehditler

Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” açıklaması Çin’de yankı buldu. Çinli gazeteci Wu Minwen Çin Gençlik Gazetesi’nde (Zhongguo NianqingBao) yazdığı “NATO Gerçekten Ölüyor mu”2 başlıklı yazısında bu konudaki yorumunu şu ifadelerle anlatıyor:

“Dünya yeni bir döneme giriyor ve artık ABD-Avrupa ilişkileri uluslararası gündemin ana belirleyicisi değil. Macron’un Çin ziyaretinde Çin ve Fransa karşılıklı olarak sadece yakın ekonomik ve ticari iş birliği faydası elde etmedi, aynı zamanda taraflar daha önemli olan stratejik koordinasyon ve karşılıklı politik güven konusunda da adımlar attılar. Türbülans içindeki dünyada Avrupa çok-taraflılık ve stratejik otonomi konusunda ısrarcı. Avrupa müttefiklerinin gerçekçi olmayan fantezilerinden vazgeçmiş durumda ve kendisine güvenilir ortaklar ve çok taraflı, istikrarlı bir yapı arayışı içerisinde.”

Wu Minwen, Çin’in ve Avrupa’nın ortak tehditlere ve meydan okumalara maruz kaldığını vurgulayarak devam ediyor. Wu’ya göre bu noktada Fransa, Çin-AB ilişkilerinin güçlenmesi için stratejik ve küresel olarak hızlı bir reaksiyon gösterdi. Aynı zamanda yazar Çin-AB arasındaki ilişkilerin gelişiminin toplulukların ortak çıkarından ortak sorumluluğuna doğru evrildiğini belirterek üstü kapalı olarak da ABD’ye mesaj gönderiyor.

NATO bir 70 yıl daha yaşar mı?

Bu kadar tartışma, ayrışma ve sorun karşısında NATO’nun ikinci 70. yılı zirvesi mümkün mü, diye soruyor Chen Yang, Huanqiu Shibao’da yazdığı “NATO bir 70 yıl daha yaşayabilir mi?”3 başlıklı yazısında.

“Eğer NATO bir 70 yıl daha yaşamak istiyorsa geleneksel jeo-politik hedefler dışında kendini geliştirme hedefleri bulmalıdır. Soğuk Savaş sonrasında NATO Avrupa’nın dışına çıkarak kendisini aktif bir şekilde dönüştürdü. Hatta Afganistan’da terörle mücadele çok önemli bir rol oynadı. Ancak Ukrayna krizi sonrasında Soğuk Savaş’taki o parlak dönemine dönme hayali suya düştü. Bu durum da uluslararası çevrenin köklü bir şekilde değiştiğini kanıtladı. Şayet NATO ideolojik bariyerlerini aşamazsa, iç işlerine karışırsa, yeni yükselen güçleri bastırmaya çalışırsa içerisindeki bölünme hızlanacaktır.”

Chen’e göre NATO’nun bu zorlukları aşması zor gözükmekle birlikte NATO’nun bittiğini söylemek için de çok erken. Fakat bu durumun böyle devam etmesi durumunda bir 70 yıl daha yaşaması zor görünüyor.

Bu yazı ilk kez 5 Aralık 2019’da yayımlanmıştır.

  1. https://opinion.huanqiu.com/article/9CaKrnKnQgi
  2. http://news.youth.cn/jsxw/201911/t20191121_12124929.htm
  3. https://opinion.huanqiu.com/article/9CaKrnKo4q1

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x