Maryland Üniversitesi’nden Shibley Telhami ve George Washington Üniversitesi’nden Marc Lynch, bir süre önce Ortadoğu’nun geleceğini ele alan önemli bir araştırma yayımladılar. Araştırma için yüzde 71’i ABD’de yaşayan, bölgeyle ilgili 521 uzmanla bir anket yürütüldü. Düşünce kuruluşu Carnegie’nin Ortadoğu meselelerini ele aldığı Diwan’da yayımlanan Marwan Masher imzalı yazıda, İsrail-Filistin çatışması ve Arap Baharı ayaklanmalarını da konu alan ve Arap liderlerin görmezden gelemeyecekleri sonuçlar barındıran bu araştırmanın çarpıcı noktaları ortaya konuyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
İki devletli çözüm artık hayal mi?
“(…) Belki de en çarpıcı çıkarım, uzmanların İsrail-Filistin çatışmasının geleceğini nasıl gördükleriydi. Yüzde 52’lik bir çoğunluk, iki devletli bir çözümün artık uygulanabilir olmadığını söylerken, yüzde 42 bunun sağlanabileceğini, ancak önümüzdeki on yıl içinde mümkün olamayacağını söylüyordu. Daha önemli bir bulgu ise çoğu ABD’li uzmanın İsrail ve işgal altındaki topraklardaki siyasi duruma bakışlarıydı. Yüzde 59’u bölgedeki statükoyu apartheid’a (ırk ayrımcılığı) benzer tek devletli bir gerçeklik olarak tanımlarken, yüzde 7 apartheid olarak nitelenemeyecek ancak eşitsizlik barındıran tek devletli bir gerçeklik olarak tanımlamıştı. (…) İki devletli bir çözümün artık mümkün olmaması halinde en olası senaryo sorulduğunda ise yüzde 77, apartheid’a benzer tek devletli bir gerçeklik öngörmüştü.
Bu beklentilerin Arap dünyası için önemli siyasi sonuçları var: İki devletli çözüm, ABD politikasının gidişatında etkili olabilecek Amerikalı akademisyenlerin çoğu tarafından artık geçerli bir seçenek olarak görülmüyor. Gerçekçi olarak ve Arapların özlemlerine saygı göstererek, iki devletli çözümle sınırlı ve bu çözümü gerçeğe dönüştürmek için herhangi bir kayda değer çabanın eşlik etmediği bir siyasi tartışma, İsrail’in daha fazla toprak edinmesine yeşil ışık yakıyor ve böylesi bir çözümü imkânsız hale getiriyor.
Arap karar alıcılar, bu uzmanların en olası senaryo olarak gördükleri durumu engelleyeceklerse, yaratıcı düşünmek zorundalar. İki devletli çözüme sözde bağlılık, böyle bir olasılığı engellemeyecektir. (…) Devletin biçimi üzerinde ısrar etmek, eğer devlet anlamdan yoksun ise hiçbir şeyi değiştirmez. Başkenti Doğu Kudüs olmayan, Ürdün Vadisi üzerinde kontrolü elinde bulundurmayan, geri dönüş hakkını, İsrail yerleşimlerinin kaldırılmasını ve toprakları üzerinde tam egemenliği garanti etmeyen bir Filistin devletinin yeni nesil için kabul edilemez olacağı bir sır değil. Bu kuşağın çoğunluğunu, Oslo Anlaşmalarından sonra doğanlar oluşturuyor.
Arap Baharı bitti mi?
Araştırmanın bir diğer konusu da Arap Baharı ayaklanmalarının kaderiydi. (…) Danışılan uzmanların yüzde 46’sı ayaklanmaların sona ermediği, bir şekilde devam ettiği konusunda hemfikir. Yüzde 30, geçici olarak durduklarını, ancak önümüzdeki on yıl içinde bir noktada yeniden başlayabileceklerini söylüyor. Katılımcıların yalnızca yüzde 7’si ayaklanmaların kesin olarak sona erdiğine inanıyor.”
Yazar, önümüzdeki on yıla ve bu isyanların Arap siyaseti üzerindeki etkisine bakıldığında, ankete katılanların yüzde 29’unun ayaklanmaların dönüşümsel olduğunu, yüzde 54’ünün önemli bir etki yarattığını ancak bölgeyi temelden değiştirmediğini belirttiğini vurguluyor: “Yüzde 17 ise bu isyanları sınırlı etkiye sahip geçici rahatsızlıklar olarak değerlendiriyor.
Arap dünyasının geleneksel siyasi düzenleri, 2011’deki ayaklanmaların sona erdiğini düşünüyordu. Ta ki 2019’da Cezayir, Sudan, Irak ve Lübnan’da ikinci bir isyan dalgası patlak verene kadar. Bu ülkelerin rejimleri ikinci dalgayı anlık olarak dizginleyebilirken, isyanların altında yatan iyi yönetişim ve daha yüksek yaşam standartları gibi talepler ele alınana kadar üçüncü, dördüncü ve beşinci dalgaları veya daha fazlasını beklemek mümkün. Arap karar alıcılar, bölgenin çok sayıda dönüşümden geçtiğini, özellikle de farklı bir dünya görüşüne sahip yeni nesil gençlerin varlığını kabul etmelidir.”
Yazar, Arap siyasi düzeninin, onlarca yıldır bölgedeki gelişmelere ve gençlerin yükselişine uyum sağlayamadığını, Arap nüfusunun çoğunluğunu temsil eden bu gençlerin yeni yaklaşımlar ve politikaların yanı sıra politika oluşturma sürecine katılım da talep ettiklerini vurguluyor.
“Şu anda Arap dünyasında karar alma, monotonluk hatta atalet ile karakterize ediliyor. Dünyamız hızla değişirken, Arap siyasi sistemleri yavaş tepki veriyor. Bugünün sorunlarını çözmek için dünün çözümlerine tutunan Arap rejimlerinin hiçbir faydası yok. İhtiyaç duyulan, kalıpların dışında düşünmek. Sadece yeniliğe izin vereceği için değil, kalıplar artık uygun olmadığı için. Bu kalıplar İsrail-Filistin çatışması ya da Arap dünyasının koşulları karşısında sessiz kalmayacak yeni nesil Arapların arzularını barındırmayacaktır.”
Bu yazı ilk kez 25 Mart 2021’de yayımlanmıştır.