Son haftalarda önce Belarus-Polonya sınırında yaşanan mülteci krizi ve sonra Ukrayna-Rusya sınırındaki askeri manevralar yüzünden tüm dünya diken üzerinde ve ucu savaşa varabilecek bir krizle karşı karşıya.
Bu noktaya nasıl gelindi sorusu yerine bu kriz, Nisan 2021’de yaşananların tekrarı mı sorusu sorulmalı. O dönemde de Rusya, Kırım’a ve Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesine askeri sevkiyat yapmış ve yine bugünlerde olduğu gibi ‘Rusya, Ukrayna’yı yeniden işgale mi hazırlanıyor?” sorusunun sıklıkla sorulmasına neden olmuştu. Ancak Rusya, ABD Başkanı Joe Biden ve Rus Devlet Başkanı Putin arasındaki bir telefon görüşmesinden sonra güçlerini geri çekmişti.
Rusya’nın yakın çevre politikası
Aslında yeniden geldiğimiz bu nokta, Putin’in Rus ruleti oyununun tekrarı. Soğuk Savaş sonrası yıkılan Sovyetler Birliği yerine kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu’nu oluşturan ulus devletleri istikrarsız hale getirmek Rusya Federasyonu’nun dış politikasının parçası. Yakın çevre politikasına göre, Rusya eski Sovyet topraklarında önce çatışma bölgeleri yaratıp daha sonra bu çatışmaları donmuş çatışma haline getirip iç ve dış politika amaçlarına ulaşmak için melez savaş stratejisi kullanarak sıcak çatışma haline getirdiğini Putin yönetimi altında görüyoruz. Kırım’ın işgali de bu politikanın uygulamaya konulmasıydı.
Bugünlerde de Rusya yine içeride çeşitli sorunlarla karşı karşıya.
Putin’e muhalefetiyle bilinen ve şu anda da hapiste olan Aleksey Navaldi’nin Kasım 2021’de tekrar açlık grevine başlaması iç politikada Kremlin yönetimini sıkıştırmış durumda. 3 Y (yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar) altında ezilen Rus halkının üstüne COVID-19 salgınında son bir ay içinde her gün günlük ölüm sayısında rekor kırılması Moskova’nın dış düşman arayışını artırdı. Bu arayışta en kolay hedefler de Batı ve Batı’nın en yakın müttefikleri Polonya ile Ukrayna.
Putin’in salam politikası
Dış politikada ‘Putin salam politikası’ da uyguluyor yani Batı ittifakındaki zayıflıkları kullanarak usta bir satranç oyuncusu gibi sabırla ve metodik şekilde ağır ağır ve parça parça istediği amaca ulaşıyor.
Arka bahçesi olarak gördüğü eski Sovyet topraklarından Baltık Cumhuriyetleri’ni Batı ittifakına kaybetmiş Rusya, ulusal güvenliği açısından jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik olarak hayati öneme sahip gördüğü Ukrayna’yı da kaybetmek istemiyor.
Rusya’nın Ukrayna’nın Donbas bölgesini ve Kırım’ı işgali de, Ukrayna’nın 2014’te AB ile ortaklık anlaşması imzalama noktasına gelmesinden sonra başlayan olaylardan sonra gerçekleşmişti.
Rusya, yeniden Ukrayna’yı işgal ederek ne kazanabilir?
Zaten Kırım’ı ve Donbas’ı işgal altında tutan Moskova’nın Ukrayna’nın bir parçasını daha işgal etmesi durumunda kazançlı çıkacağını düşündüğü açık.
Böyle bir durumda Rusya, ilk olarak iç politikadaki sıkışıklığına çözüm bulmuş olacaktır.
İkincisi, 26 yıldır Belarus’u yöneten ve “Avrupa’nın son diktatörü” olarak anılan, 2020’deki tartışmalı seçimlerden sonra Avrupa’nın artık meşru olarak görmediği Belarus lideri Aleksandr Lukaşenko üzerindeki baskıyı azaltmış olacak ve dünya kamuoyunun dikkatini Ukrayna’ya çekmiş olacak.
Üçüncüsü, Karadeniz Filosunu kullanarak Maripol ve Odesa gibi liman kentlerine yapacağı saldırıyla Ukrayna’nın Karadeniz’e çıkışını engelleyecek ve Ukrayna’nın denize ulaşımını kesecek.
Dördüncüsü, Rus yanlısı ayrılıkçıların hâkim olduğu ve tek taraflı bağımsızlığını ilan etmiş Transdinyester bölgesini tehdit altına alarak Moldova’yı istikrarsızlaştıracaktır.
Beşincisi, ateşkes anlaşması imzalanıncaya kadar ileride Ukrayna’yı fiilen ikiye bölünmüş ve gevşek federe devlet yapma konusunda ilk adımı atmış olacaktır.
Altıncısı, istikrarsız ve yönetilemez Ukrayna’nın NATO ve AB üyeliğini kesinlikle engellemiş olacaktır.
NATO, Ukrayna’yı savunur mu?
Ukrayna kaynaklarına göre, Rus ordusunun Ukrayna sınırlarının kuzey, doğu ve batısına (Kırım) yerleştiğirdiği asker ve teçhizat sayısı şu şekilde: 115.000 asker, 40 tabur taktik grubu, 1.200 tank, 2.900 zırhlı araç, 1.600 topçu sistemi, 28 füze kompleksi, 330 uçak, 240 helikopter, 75 gemi, 6 denizaltı.
Bu büyük askeri güç gösterisiyle ilgili sorulması gereken soru şu olabilir: NATO, Ukrayna’yı savunur mu?
Kasım ayı sonunda ittifak üyesi olan Letonya’nın başkenti Riga’da yapılan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Rusya’nın saldırgan tutumu hakkında çok açık ve net ifadeler kullanarak, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı gelecekteki herhangi bir saldırısının bedelinin ağır ekonomik ve politik sonuçları olacağını söyledi. Genel Sekreter, NATO’nun kararlılığı konusunda herhangi bir yanlış anlama veya yanlış hesaplama olmaması gerektiğinin de altını çizdi.
Fakat Stoltenberg, NATO üyesi olmadığı için Ukrayna’nın ittifak üyesi gibi savunulması konusunda garanti verilemeyeceğini de birçok kere belirtmişti.
Nitekim gelinen nokta da bunu gösteriyor. Ukrayna’yı askeri olarak destekleyen çok az ülke var. Ukrayna’ya askeri ekipman yardımı ve satışı yapılması yerine daha çok Moskova’ya karşı ekonomik ve finansal yaptırımlar ve politik tepki verilmesi tercih ediliyor.
NATO müttefikleri Rus askeri hareketliliğine nasıl tepki verileceği şöyle dursun, henüz durum tespiti yapma konusunda bile uzlaşmış değiller. En kötü senaryo olan Rus ordusunun Ukrayna’yı daha geniş ve ciddi şekilde yeniden işgale hazırlandığı ve planlandığını görmelerine rağmen NATO müttefikleri aynı sayfada değiller. Örneğin, Rus saldırganlığına en sert tepkiyi eski Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği ülkeleri gösteriyorlar. Baltık Cumhuriyetleri, Polonya, Çekya, Macaristan, Slovakya gibi ülkeler NATO’nun dişlerini göstermesi taraftarı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi / Kıbrıs Cumhuriyeti hem NATO hem Avrupa Birliği içerisinde Rusya’nın Truva atı görevini görmekteler. Rusya yaptırımlarının kaldırılmasını her fırsatta dile getiriyorlar. Batı Avrupa, İskandinav ve Akdeniz bölgesi ülkeleri ise temkinli davranarak iki adım ileri bir adım geri politikası izleyerek Rus salam politikası karşısında her geçen gün kan kaybeden politikaları uyguluyorlar.
Batı ne yapmalı?
Oysa, Transatlantik müttefiklerin, etkisi tartışılır yaptırımlar yerine daha gerçekçi, cesur ve ayakları yere basan “anında yanıt” kabilinden strateji uygulamaları gerekiyor. Bunun için yapılması gerekenlerin başında Rusya’nın Arktik bölgesinden Almanya’ya, Baltık Denizi’nin altından doğalgaz taşıyacak olan ve Almanya’nın Rusya’dan alacağı doğalgaz miktarını iki katına çıkarak olan Kuzey Akım 2 projesinin iptal edilmesi var. Önleyici savunma kuvveti konuşlandırması bağlamında NATO’nun Polonya, Romanya ve Slovakya’ya büyük askeri güç yığınağı yapması da caydırıcı bir etki yaratabilir.
Eski Amerika Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin oğlu olan Atlantik Konseyi’nde uzman olarak görev yapan Ian Brzezinski’nin Twitter’da paylaştığı gibi Başkan Carter’ın 1980’de Sovyetlerin Polonya’yı işgali engellediği stratejiden ders alınmalı. O ders de şu: Ticari, enerji ve mali yaptırımlar sadece ABD’nin değil Almanya ve Fransa’nın da lügatinden çıkmalı, onun yerine NATO’nun doğu kanadına büyük askeri güç konuşlandırılmalıdır.
Ukrayna’ya etkili son teknoloji ürünü silah sağlanmalı ve bu ülkeyle askeri tatbikatlar yapılmalı. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması halinde ödeyeceği bedelin en üst seviyede olacağı net bir biçimde ortaya konulmalı. Fakat bütün bunların olabilmesi için eksik olan bir eksiklik var: Politik kararlılık ve irade.
Türkiye’nin konumu
Türkiye de son bir yıldır Ukrayna konusunda Batılı müttefiklerine yakın politikalar uyguluyor. Ukrayna – Türkiye ikili ilişkilerinde son dönemde yaşanan stratejik ortaklığa yakın gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı Kremlin de gizlemiyor. Bayraktar TB2 Silahlı İnsansız Hava Araçları’nın (SİHA) Donbas bölgesinde Ukrayna tarafından kullanılmasını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile telefonda görüşen Putin’in en üst düzeyde “yıkıcı davranış” olarak gördüğü haberlere yansıdı.
Buna karşılık, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile Karadeniz bölgesinde barış ve istikrar konusunu ele aldıklarını, Ukrayna-Rusya krizinde Türkiye’nin arabulucu ya da iki tarafla konuşarak sorunun çözümünde kolaylaştırıcı rol oynayabileceğini açıkladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da iki ülke arasındaki gerilimi azaltmak ve sükunetin sağlanması için Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya ile temas halinde olduğunu söyledi.
Türkiye, NATO 2008 Bükreş Zirvesi’nden beri Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya entegrasyonu konusunda somut adımlar atılmasını en çok savunan ülke. Ukrayna ordusunu NATO standartlarına getirilmesi için Ankara, 2020 yılında Kyiv yönetimiyle 36 milyon dolarlık askeri savunma işbirliği anlaşmasını da imzaladı.
Donbas’taki krizin çözümüne yardımcı olmak için gayrı-resmi bir biçimde toplanan ve Normandi Formatı olarak bilinen Fransa, Almanya, Rusya ve Ukrayna arasındaki diplomatik görüşmelere bir alternatif olarak Türkiye, her ikisi de Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne üye olan Ukrayna ve Rusya’yı içine alacak alternatif diplomatik diyalog araçları yaratabilir. Ne de olsa Türkiye, 2008 Gürcistan-Rusya çatışması sırasında Ankara, Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu yoluyla üçlü diyalog kanalını açarak krizin sonlandırılmasında rol oynamıştı.
Ukrayna halkının hissiyatı
Ukrayna toplumu, taviz vermeleri için kafalarına silah doğrultulmuş vaziyette Putin’in kendilerine baskı yaptığını düşünüyor. Washington yönetiminin Ukrayna’yı yalnız bırakması halinde Amerikan Başkanı politik ve diplomatik açıdan zayıflamış olacak, Amerika’nın kredibiltesi azalacak ve Amerikan-Ukrayna ilişkileri zarar görmüş olacak.
İkinci Dünya savaşı sırasında Nazi ve Sovyet ordularının arasında kalarak çok acı çeken Ukrayna halkı, savaştan sonra 1945 yılında onların bir şehri olan Yalta Konferanslarında, yeni dünya düzeni belirlenirken, birçok ülkenin iskambil kâğıtlarıymışçasına nasıl değiş tokuş edildiğini de unutmuyorlar.
Putin’i sakinleştirmek adına Ukrayna toplumunun tekrar fedakârlık yapmasını beklemek yanlış sonuçlara yol açabilir. 2015’te Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi aslında Putin anladığı dilden konuşmak olarak görülebilir. Ankara tarafından güç kullanılması ve Kremlin’in geri itilmesi, Rusya’ya geri adım attırmıştır. Ukrayna yönetimi ve toplumu, Batı devletlerinin açık ve net desteğini beklemekte özellikle hava, deniz ve kara füzeleri ve SİHA’ları, radar sistemleri, elektronik savaş araçları yanında NATO eğiticilerinin Ukrayna ordusunu eğitmek için gönderilmesi Putin’e açık mesaj yollayacaktır. Amerikan askerlerinin kendileri için savaşmalarını Ukraynalılar beklememektedir.
Putin blöf yapmıyor
Moskova’nın Rus ruleti oyununda Putin’in blöf yapmadığı görülmeli ve Kırım ve Donbas’tan sonra Ukrayna’nın ikinci kez Rus ordusu tarafından işgal edilmesinin önüne geçilmelidir. Sonuç olarak, kimse Rusya ile silahlı çatışmayı istemiyor. Fakat Ukrayna ile omuz omuza olmak ve Putin’e karşı ayağa kalkmak gerektiği de görülmeli.
7 Aralık’ta sanal ortamda yapılan Biden-Putin zirvesinde her iki taraftan ilk gözünü kırpan Biden olmuş gibi. Çünkü Putin Lenin’in “lapa ve çelik” ve Çehov’un “duvardaki asılı tüfek” metaforlarına sonuna kadar inanmış gözüküyor. Ne demek istediğimi hemen açıklayayım. Nixon 1978’te yazdığı otobiyografisinde, Komünist liderlerin Lenin’in şu veciz sözüne inandıklarını söyler: “Süngü ile yokla. Lapa bulursanız, devam edersiniz. Çelik bulursanız, geri çekilirsiniz.” Ünlü Rus tiyatro yazarı Çehov’un şu sözünü de Putin unutmamış sanki: “Oyunun ilk bölümde duvarda asılı bir tüfek varsa, ikinci ya da üçüncü perdelerinde o tüfek patlamalıdır. Eğer patlamayacaksa o tüfek orada asılı olmamalıdır.” Kısaca, Putin süngüsünün ucunda lapayı bulmuş gibi ve savaş oyununun ikinci ve üçüncü perdesinde tüfeği patlatacak gibi duruyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 7 Aralık 2021’de yayımlanmıştır.