Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi milyonlarca insanı yerinden ederken her iki taraftan binlerce kişinin yaşamını yitirmesene neden oldu. Ama savaş bölgesel bir mesele olarak kalmadı.
Rusya’nın dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz tedarikçilerinden biri olması, hem Ukrayna’nın hem de Rusya’nın dünyanın buğday ihtiyacının yaklaşık üçte birini, dünyanın ayçiçeği yağı ihtiyacının yarısından fazlasını sağlamalarından ötürü savaş, enerji ve gıda krizine yol açacak biçimde tüm dünyaya şok dalgaları saldı.
Enerji, tarımın da en önemli girdilerinden biri olduğu için tüm dünya şimdi enerji güvenliğini sağlama derdine düştü. New Scientist dergisi yazarlarından Adam Vaughan, enerji güvenliğini sağlama yönündeki çabaların “enerji bağımsızlığını” sağlayıp sağlamayacağını ve mevcut krizin yeşil enerji çalışmalarını kamçılayıp kamçılamayacağını uzmanların görüşleri ışığında değerlendirmiş.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Ukrayna’daki savaş, enerji dünyasında tarihi bir dönüşümüne neden oldu. Uzun zamandır Rusya’nın petrol ve doğalgazına bağımlı olan çok sayıda ülke enerji ihtiyaçlarını karşılamak için yeni yollar aramaya koyuldu.
Avrupa Birliği, yıl sonuna kadar Rusya’dan aldığı doğalgazı üçte iki oranında azaltma taahhüdünde bulundu. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans, bunun zor olacağını, ancak mümkün olduğunu söyledi.
Dünya enerji sistemlerinde yıllardır düşük karbonlu yakıtlara doğru yavaş bir geçiş yaşanıyordu. Ancak Ukrayna’daki savaş her şeyi değiştirdi ve enerji güvenliği en acil öncelik haline geldi. Ancak şimdi bunun çevreyi nasıl etkileyeceği merak ediliyor. Yenilenebilir enerji kaynakları için yeni bir yarış mı başlayacak, yoksa yerli fosil kaynaklarına mı yöneleceğiz veya yeni petrol ve doğalgaz tedarikçileri mi bulacağız?
Dünyanın ilk gerçek enerji krizi
Dünyada savaştan önce de bir enerji sorunu vardı. Gaz üretimindeki sorunlar ve COVID-19 sonrası ekonominin toparlanmasıyla petrol ve doğalgaz fiyatlarının geçen Eylül ayından beri hızla yükseldiğine şahit olduk. Şok tüm dünyada hissedildi. İngiltere’de Ekim ayında bazı akaryakıt istasyonlarında akaryakıt tükendi ve elektrik fiyatları 2021’de dörde katlandı.
Pandeminin kendisi de enerji sistemlerinde değişime gidilmesi için bir fırsat vermişti. 2020 yılında çok sayıda otomobil park halinde bırakılır, uçaklar uçamazken küresel karbon emisyonları sert biçimde düştü. Bu veriler ışığında devlet fonlarının yeşil teknoloji ve istihdama aktarıldığı “yeşil toparlanmadan” çokça bahsedildi. Ama ekonomilerin yeniden toparlanması için dünya genelinde açıklanan 860 milyar doları bulan canlandırma paketlerinin sadece yüzde 6’sı emisyon azaltma tedbirlerine aktarıldı.
Kasım 2021’de düzenlen Birleşmiş Milletler İklim Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı’nda (COP26) yaklaşık 200 ülkenin kömür kullanımını kademeli olarak sonlandırılması kararı alması daha iyi bir haberdi. Ancak bu gerçekleşmedi. Yüksek doğalgaz fiyatları nedeniyle 2021 yılında kömür kullanımı tarihin en yüksek seviyesine ulaştı. Bu da emisyonların pandemi öncesi seviyesinin de üzerine çıkmasına yol açtı.
Rusya, Ukrayna’yı Şubat ayında işgal ettiğinde genel manzara böyleydi. Sonrasında olaylar hızlı ilerledi. Almanya Rusya’dan gelen büyük doğalgaz boru hattını rafa kaldırdı. AB’nin aldığı tedbirlerin yanı sıra İngiltere ve ABD, Rus petrolü ve gazını ithal etmeyi durdurma planlarını açıkladı. Çok sayıda enerji şirketi ise kendi kendilerine “yaptırım” uygulamayı seçti: Shell, Rusya’dan ham petrol alımına yönelik eleştiriler üzerine özür diledi ve Rusya’dan petrol tedarik etmeye son verdi.
Enerji sektörü yönünü bulabilecek mi?
Uluslararası Enerji Ajansı Direktörü Fatih Birol, “Bana göre bu, ilk küresel enerji krizidir. Bu her halükarda bir dönüm noktasıydı. Şimdi asıl soru nereye doğru döndüğümüz olacak?” diyor.
Birol iki ihtimal görüyor. Bir tarafta iklim değişikliği pek çok hükümetin siyasi gündeminde aşağılara doğru kayarken diğer tarafta 1970 petrol fiyatları şokunun ardından yaşandığı gibi ülkeler, enerji verimliliğini artırma, nükleer enerjiye yönlenme ve düşük karbonlu teknolojilere daha fazla yatırım yapmaya yönelebilir.
8 Mart’ta yayınlanan Avrupa Birliği’nin yeni enerji stratejisi eğilimin hangi yönde olacağını gösteren iyi bir başlangıç noktası oldu. Yeni strateji, enerji verimliliği, rüzgâr ve güneş enerjisine yatırımı ikiye katlarken, Rus doğalgazında daha fazla kesintiyi öngörüyor. Ancak AB doğalgaz kullanımını kesmiyor, sadece tedarikçilerini çeşitlendiriyor, Afrika’dan yeni boru hatları döşenmesini veya ABD’den LNG [sıvılaştırılmış doğalgaz] alınmasını öngörüyor.
Krize karşı alınan diğer acil tedbirler de emisyonları artırabilir. Kömür, çok kirli, ama doğalgazdan daha ucuz olduğu izin özellikle bir tehlike teşkil ediyor. Örneğin İngiltere hükümetinin kömür termik santrallerinin kapatılmasını ertelemeyi düşündüğü ileri sürülüyor.
Doğalgaz kullanımını kısa vadede azaltmak zor
Asya’da çok sayıda ülke kömürden doğalgaza geçerek emisyonlarını azaltıyor, ama bu daha temiz olsa da hâlâ sorunlu bir çözüm. Ancak Avrupa’nın başka yerlerden doğalgaz ve LNG bakması Asya ülkeleri için doğalgazı pahalı hale getirerek onları yeniden kömüre dönmelerine neden olabilir. Bu çok önemli, çünkü Asya, son yıllarda küresel emisyon artışında başı çekiyor.
ABD, İngiltere ve AB ülkelerinin enerji krizine çabucak, 2022 kışından önce bir çözüm bulmak zorunda olması büyük bir sorun yaratıyor. Doğalgaza bağımlılık ısı pompalarına, binaların izolasyonu ve daha fazla rüzgâr enerjisi santrali inşası ile çözülebilir, ama bunlar zaman alır.
Kısa vadede ülkeler yerli petrol ve doğal gaz üretimlerinin fiyat artışlarını azaltıp azaltmayacağını görmeye çalışıyor. İngiltere Başbakanı Boris Johnson kısa süre önce enerji firmalarıyla bir araya gelip Kuzey Denizi’ndeki petrol ve doğalgaz projelerine yatırımları hızlandırmayı ve fosil yakıt çıkarmayı hızlandırmayı görüştü.
Gerçekten de herkes bu enerji krizinin kısa ve uzun vadeli sonuçlarını görmeye çalışıyor. Gelecek daha iyi olabilir. Uzun vadede enerji güvenliği gündemi karbonsuzlaştırma gündemiyle aynı çizgiye gelecek. Bugün yaşanan kriz nedeniyle izolasyon, ısı pompası ve rüzgar santralleri gelecek beş yılda daha fazla yatırım alacak.
Hidrojen ve nükleer çözüm olabilir mi?
AB ve İngiltere’nin araştırdığı pratik adımlardan biri, yenilenebilir enerji projeleri için planlama sistemi engellerinin nasıl kaldırılacağıdır. Fatih Birol, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, elektrikli otomobiller, hidrojen ve küçük modüler nükleer reaktörlerde büyük sıçramalar olmasını umuyor ve “Olamaması için hiçbir neden yok” diyor.
Hidrojen ve nükleer enerji, enerji sektörünün karbondan arındırılmasına ve ağır sanayi için daha yeşil güç sağlamaya yardımcı olabilecek iki teknoloji. Peki, bunlar enerji sorununun üstesinden gelinmesine yardımcı olacak mı?
Doğru şekilde üretildiğinde, hidrojen nispeten temiz bir yakıttır ve AB’nin Rus gazından vazgeçme planının önemli bir parçası olabilir. 2030 yılına kadar 10 milyonu ithal ve 5 milyonu Avrupa’da üretilmek üzere yılda 15 milyon ton fazladan yenilenebilir hidrojen tedarik edilmesi planlanıyor.
Bu oldukça yüksek ve muhtemelen gerçekçi olmayan bir hedef. Suyun yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrikle elektrolizinden elde edilen hidrojen miktarı çok az. Dünyada yılda sadece 70 milyon ton hidrojen üretiliyor ve bu miktarın tamamı, “buhar reformasyonu” denilen, fosil yakıtlarla suyun ısıtılıp hidrojen ve oksijenin ayrılmasıyla elde ediliyor. Tahmin edilebileceği üzere bu işlem sırasında bolca karbondioksit salınıyor.
Fosil yakıtlarla elde edilen hidrojen pahalı ve taşınması da bir mesele. Avrupa Birliği her iki yöntemle elde edilen hidrojene açık. Ancak doğalgaz fiyatlarındaki astronomik artıştan sonra elektrolizle elde edilen hidrojen daha ağır basabilir.
Rusya, Avrupa’nın daha temiz enerjiye yönelimini göz önünde tutarak eski kıtanın hidrojen ihtiyacını da karşılamayı planlıyordu. Ama bu plan da savaşla birlikte tarihe gömüldü.
Krizin nükleer enerjinin geleceği açısından ne anlama geldiği ise henüz net değil. Avrupa’daki nükleer santraller yaşlanıyor. Finlandiya’daki yeni bir nükleer santral tam kapasitesine yaklaşıyor, ancak programının 13 yıl gerisinde. Fransa’nın çok sayıda nükleer santrali var, ancak bunlar yaşlanıyor ve bazı reaktörlerin devre dışı kalması nedeniyle bu yıl üretim tahminleri aşağı revize edilmek zorunda kalındı. Başka yerlerde de durum karışık. Belçika, nükleer santrallerinin planlanan kapanışlarını erteleyip ertelememeyi tartışıyor. Ancak Almanya geçen yılın sonunda, nükleeri terk etme planını ertelemeyi reddetti. İngiltere Başbakanı Johnson, “daha fazla nükleer enerji” çağrısında bulundu ve ülkenin doğusunda yeni bir nükleer enerji santrali kurulmasını teklif etti.
“Tam enerji bağımsızlığı” bir fantezi mi?
Siyasetçiler ayrıca enerjide kendi kendine yeterlilikten daha fazla bahsetmeye başladı. Almanya’nın Maliye Bakanı Christian Lindner, yenilenebilir enerji kaynaklarını “özgürlüğün enerjisi” olarak niteledi. İngiltere Başbakanı Johnson ise, “şimdi enerji bağımsızlığı için olağanüstü bir program başlatmanın zamanıdır” dedi.
Peki, enerji bağımsızlığı iyi bir şey mi? Ülkelere dünya olaylarından koruduğu için çekici bir fikir gibi görünüyor. Ama iş o kadar basit değil.
Her şeyden önce enerjide tam bağımsız hale gelmek imkânsız. Rusya petrol ve doğalgazda büyük bir üretici, ama tek üretici değil. Doğalgazın fiyatı uluslararası piyasalarda belirleniyor. İngiltere gibi petrol üreticileri bile elektrik üretiminde ve evlerin ısıtılmasında dışarıya bağımlı durumda. Büyük bir petrol ve doğalgaz üreticisi olan ABD’nin bile bir “enerji adası” haline gelmesi planları bir hayal olabilir. ABD, son krizden sonra yurtiçinde enerji fiyatlarının istikrarını korumak için kendini uluslararası piyasalardan izole etti, ancak bu sürdürülebilir durum değil. Kasırgalar gibi doğal felaketlerde petrol ve doğalgaz üretimi durduğunda kullanılmak üzere stratejik rezervler tutmak gerekli ve bunun için de enerji ithal etmek zorunda kalacak.
Enerji güvenliği kaynak çeşitliliğiyle sağlanır
Enerji güvenliği bağlantıları koparmak veya izole olmakla değil, daha fazla bağlantılı olmak ve entegrasyonla mümkündür. Enerji güvenliği daha az ithalat anlamına gelmiyor, aksine enerji ithalatında çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Bugünün enerji krizi küreselleşmeden kopuşu hızlandırılabilir. Pandeminin hızlandırdığı bu süreçte tedarik zincirleri ve imalatın ülke sınırları içine çekilebilir. Nitekim Avrupa, pandemi öncesinde bile imalatçıların Asya’nın batarya fabrikalarına bağımlılığı azaltmak için batarya fabrikalarının AB sınırları içinde kurulmasını teşvik ediyordu. Ama bu durum gelecekte daha da karmaşık hale gelecek. Çünkü Rusya, lityum-iyon bataryaların önemli bir bileşeni olan nikelde dünyanın büyük üreticileri arasında bulunuyor.
Birkaç yıl içinde, örneğin yenilenebilir enerji paylaşımı temelinde ülkeler arasında yeni bağlantılar bulunan yeni uluslararası kamplara bölünmüş bir dünyada yaşıyor olabiliriz. Nihayetinde fosil yakıtlar kadar olmasa da, güneş ışığı ve rüzgâr bile dünya genelinde eşit olarak dağılmış değil. Petrol ve gaz kullanımı düştükten sonra bile enerjide önemli miktarda uluslararası ticaret olacaktır. Fas’taki yenilenebilir enerji projelerini İngiltere’ye ve Avustralya’yı Singapur’a bağlayan yüksek voltajlı, uzun mesafeli elektrik kabloları şimdiden planlanıyor. Bunun gibi bağlantılar, rüzgâr ve güneş enerjisinin değişken doğasını telafi edebilir.
Enerjide inovasyon şart
1970’lerdeki petrol şoku, kamunun enerji alanında araştırma ve geliştirme harcamalarında büyük artışa yol açmıştı. Nükleer, hidrojen, güneş enerjisi ve otomobillerde enerji verimliliği bunlar sayesinde gelişti. Tarih tekrarlanır mı? Muhtemelen evet.
Karbondioksit salınımlarının azaltılması için teknolojiye yeniden odaklanmak gerekecek. Örneğin karbon yakalama teknolojisi veya temiz hidrojen üretiminde ölçek ekonomisinin yakalanması için teknolojiye ihtiyacımız var. Ayrıca enerji depolama konusunda araştırmalar büyük önem taşıyacak. Günler veya haftalar boyunca rüzgâr esmeyebilir veya güneş yüzünü göstermeyebilir. Piller bu gibi durumlarda işe yaramaz. O nedenle uzun süreli elektrik, sıkıştırılmış havalı depolama gibi tesislere ihtiyaç olacak.
Çoğu uzman, dünyanın mevcut enerji kavşağından hangi yöne gideceğini söylemek için çok erken olduğunu düşünüyor, ancak büyük ölçüde iki konuda hemfikir. Birincisi, enerji sistemlerimizi karbondan arındırmak için ihtiyaç duyduğumuz araçlar aynı zamanda enerji güvenliği de sağlayabilir. İkincisi, Avrupa ve ABD’de yirmi yıllık düşük fiyatlar ve bol miktarda enerji arzından sonra, enerji güvenliğinin önemi uzun bir süre daha artacaktır.”
Bu yazı ilk kez 4 Nisan 2022’de yayımlanmıştır.
https://www.newscientist.com/article/2313010-how-the-war-in-ukraine-will-change-the-way-the-world-uses-energy/