Aralık 2024 itibarıyla Rusya ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerde gözle görülür bir gerginlik yaşanıyor. Bu gerginliğin temel kaynağı, Rusya’nın Azerbaycan’a karşı tutum ve eylemleri…
Azerbaycan sivil uçağının düşürülmesi, Rusya’dan Azerbaycan’a yönelik siber saldırılar, Rusya’da yaşayan ve ticari faaliyetlerde bulunan bazı Azerbaycan vatandaşlarının hukuki süreç işletilmeden öldürülmeleri ve son olarak Rusya’nın Azerbaycan’ın Ukrayna’daki enerji yatırımlarından SOCAR’ın kontrolü altındaki Kremençuk Rafinerisi’ni hedef alması, bu bağlamda dikkat çeken gelişmelerden birkaçı…
Açıkçası Moskova, Bakü üzerinde politik baskı araçlarını çeşitlendirerek ikili ilişkilerde dengeyi kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Ancak Rusya’nın bu tutumunun arkasında yatan çok önemli nedenler var. Bunlar arasında Azerbaycan’ın son yıllarda izlediği bağımsız dış politika, bölgesel ve küresel güçlerle geliştirdiği stratejik ilişkiler ve enerji diplomasisi gibi faktörler başta geliyor. Dolayısıyla Moskova’nın Azerbaycan’a yönelik yaklaşımı, yalnızca ikili düzeydeki anlaşmazlıkların değil, aynı zamanda değişen bölgesel dengelerin bir yansıması olarak da görülmeli.
Daha açık bir ifadeyle Rusya, Güney Kafkasya denkleminin dışında kalmamak için Azerbaycan’a karşı baskıları bilinçli bir şekilde arttırmaya çalışıyor.
Güney Kafkasya’nın Rusya açısından önemi
Rusya, tarihsel süreçte Güney Kafkasya’ya yönelik sürekli bir ilgi ve nüfuz arzusu içinde oldu. Bu stratejik ilginin üç temel gerekçeye dayandığı söylenebilir.
İlk olarak, Rusya’nın Güney Kafkasya’yı kontrol altına alma çabası, Kuzey Kafkasya üzerindeki hâkimiyetini pekiştirme isteğiyle doğrudan ilişkilidir. İkinci olarak, bölge tarihî İpek Yolu üzerinde yer alması bakımından ekonomik ve ticari açıdan önem arz ediyor; bu durum Rusya’nın küresel ticaret yollarından pay alma arzusunu besliyor. Üçüncü olarak ise, Rusya’nın sıcak denizlere ulaşma hedefi doğrultusunda Güney Kafkasya, jeopolitik açıdan bir geçiş güzergâhı işlevi görüyor.
Güney Kafkasya’da Karabağ bölgesi, tarih boyunca Rusya açısından büyük bir jeopolitik önem arz etti. 19. yüzyıla ait Rusça kaynaklarda Karabağ’ın, İran’a açılan stratejik bir kapı olarak tanımlanması, bölgenin Moskova açısından taşıdığı değeri açık biçimde ortaya koyar. Rusya’nın Güney Kafkasya’ya yerleşmeye başladığı dönemde bölgeye sistemli biçimde Ermeni nüfus yerleştirilmiş ve bu demografik müdahale, Rusya’nın bölgede uzun vadeli bir nüfuz alanı oluşturma stratejisinin parçası olmuştu.
Gerek Çarlık dönemi gerekse Sovyetler Birliği döneminde Rus yönetimleri, çoğunlukla Ermeniler lehine politikalar benimsemiş; bu durum, Azerbaycan Türklerinin siyasi, sosyal ve ekonomik baskılarla karşı karşıya kalmasına neden olmuştu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Ermeni ayrılıkçı hareketlerinin artan faaliyetleri de büyük ölçüde Moskova’nın doğrudan ya da dolaylı desteğiyle gerçekleşmişti. Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermeni askeri unsurlarının önemli ölçüde Rusya menşeli silahlar kullanması ve bu süreçte Moskova’nın tarafsızlığını korumaktan uzak durması, Rusya’nın bu ihtilaftaki rolünü daha da belirginleştirdi.
Öte yandan, Rusya’nın Ermenistan üzerindeki siyasi, askeri ve ekonomik nüfuzu, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren belirgin şekilde arttı; bu durum, Karabağ sorununun çözümüne yönelik yürütülen uluslararası girişimlerin, özellikle de Minsk Grubu çerçevesindeki müzakerelerin, büyük ölçüde etkisiz kalmasına neden oldu. Rusya’nın bu süreçte eş başkan sıfatıyla oynadığı rol, çoğu zaman çatışmanın yönetilmesi yönünde oldu; kalıcı bir çözüm, Moskova açısından bölgedeki varlığını tehdit eden bir gelişme olarak değerlendirildi.
2020 yılında dengelerin değişimi
Ancak 2020 yılında başlayan ve 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı, bu dengeyi önemli ölçüde değiştirdi. Azerbaycan’ın kendi askerî kapasitesiyle işgal altındaki topraklarını geri alması, sadece Ermenistan açısından değil, Rusya’nın Güney Kafkasya’daki nüfuzu açısından da ciddi bir kırılmaya yol açtı. Bu gelişme, Rusya’nın bölgede mutlak belirleyici aktör olma konumunu sarstı. 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı ise Moskova’nın Güney Kafkasya’daki jeopolitik etkinliğini daha da zayıflattı; bölgedeki güç dengelerinde yeni bir sayfa açılmasına neden oldu.
Tüm bu gelişmeler bağlamında, son yıllarda Rusya’nın Azerbaycan’a yönelik tutumunda dikkat çekici değişikliklerin meydana geldiği gözlemleniyor. Güney Kafkasya’da etkin bir aktör konumuna yükselen Azerbaycan’ın, aynı zamanda bölgesel ve küresel düzeyde diplomatik manevra kabiliyetiyle aktif bir dış politika yürütmesi, Rusya nezdinde kaygı uyandıran bir durum olarak ortaya çıkıyor. Bu çerçevede, Rusya’da huzursuzluk yaratması muhtemel bazı başlıca hususları sıralamak mümkün…
Karabağ Savaşı’ndan sonra Azerbaycan’ın artan gücünden duyulan rahatsızlık
İkinci Karabağ Savaşı’nda elde edilen askerî zafer, yalnızca bir toprak bütünlüğünün yeniden sağlanması anlamına gelmiyor; aynı zamanda Azerbaycan’ın bölgesel ve küresel ölçekteki aktörlük kapasitesini güçlendiren stratejik bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.
Savaş sonrasında Azerbaycan, uluslararası alandaki kazanımlarını kalıcı hale getirmek ve bölgesel pozisyonunu pekiştirmek amacıyla önemli diplomatik adımlar attı. Bu kapsamda en dikkat çekici gelişmelerden biri, Azerbaycan ile Türkiye arasında 15 Haziran 2021 tarihinde Şuşa’da imzalanan Şuşa Beyannamesi oldu. Söz konusu beyanname, iki ülke arasındaki ilişkileri stratejik ortaklık düzeyinden müttefiklik düzeyine taşıdı ve özellikle askeri alanda iş birliğini kurumsallaştırdı. Beyanname, sadece Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin derinleşmesini değil, aynı zamanda Türkiye’nin Güney Kafkasya jeopolitiğinde daha belirgin ve etkin bir aktör olarak varlık göstermesini de beraberinde getirdi.
Şuşa Beyannamesi’nin bölgesel dengeler üzerindeki etkisi, kısa süre içerisinde Rusya tarafından da hissedildi. Nitekim bu gelişmeden yalnızca birkaç ay sonra, Şubat 2022’de Rusya ile Azerbaycan arasında kapsamlı bir müttefiklik anlaşması imzalandı. Ancak bu anlaşma, Şuşa Beyannamesi ile kıyaslandığında daha muğlak ifadeler içermesi ve askeri bağlamda daha sınırlı bir çerçeve sunması bakımından dikkat çekiyor. Bu durum, Kremlin’in Bakü ile ilişkilerinde beklediği düzeyde bir stratejik derinlik oluşturamadığı yönünde de yorumlanabilir.
Bir günlük operasyon ve Rusya’nın inşa ettiği stratejik temelin zayıflaması
2023 yılında Azerbaycan, Karabağ bölgesinde bir gün süren ve “anti-terör operasyonu” olarak nitelendirilen askerî bir harekât gerçekleştirdi. Operasyonun temel amacı, bölgedeki silahlı Ermeni unsurların varlığına son vermekti. Operasyon sonucunda, ayrılıkçı yapı tamamen ortadan kaldırıldı ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, fiilen ve hukuken sağlandı. Bu gelişme, Rusya açısından uzun süredir bölgeye yönelik olarak inşa ettiği stratejik temelinin zayıflaması anlamına geldi. Nitekim yaklaşık iki asırdır Karabağ’da nüfuz sahibi olan Rus yönetimlerinin bu bölgede kurduğu düzen, Azerbaycan’ın askerî ve diplomatik başarıları neticesinde ciddi şekilde sarsıldı.
Bu bağlamda, 10 Kasım 2020’de imzalanan üçlü ateşkes anlaşması çerçevesinde Karabağ’a konuşlandırılan Rus Barış Gücü’nün varlığı da tartışmalı hale geldi. Azerbaycan, diplomatik girişimlerle barış gücünün görev süresi dolmadan bölgeden çekilmesini sağladı. Dolayısıyla, 2023 yılında gerçekleştirilen operasyon, Azerbaycan açısından yalnızca iç güvenliğin tesis edilmesiyle sınırlı kalmadı, aynı zamanda Güney Kafkasya’daki bölgesel güç dengelerinde yeni bir dönemin başlangıcını da teşkil etti. Bu gelişme, Rusya’nın Karabağ üzerindeki stratejik nüfuzunun önemli ölçüde zayıflamasına ve bölgedeki en kritik jeopolitik dayanak noktalarından birinin kaybedilmesine yol açtı.
Azerbaycan’ın dış politikada attığı adımlardan duyulan rahatsızlık
2023 yılında toprak bütünlüğünü tam olarak tesis eden Azerbaycan, bu stratejik kazanımın ardından dış politikasında geleneksel denge ilkesini korumakla birlikte, daha kararlı ve proaktif adımlar atmaya başladı.
Son yıllarda Azerbaycan’ın dış politikası, yalnızca yakın çevresine yönelik değil, küresel meselelere dair tutumlarıyla da dikkat çekiyor. Bu bağlamda, Fransa’nın denizaşırı toprağı olan Yeni Kaledonya’daki bağımsızlık taleplerine destek veren açıklamaları, Azerbaycan’ın sömürgecilik karşıtı bir duruş sergilediğini ortaya koydu.
Öte yandan, Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna topraklarındaki tutumuna karşılık olarak bu ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne açıkça vurgu yapması, Bakü’nün bölgesel krizlerde ilkesel bir yaklaşım benimsediğini gösteriyor. Ayrıca, İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri operasyonları karşısında Türkiye ile uyumlu bir tutum sergileyerek iki devletli çözüm çağrılarını desteklemesi de Azerbaycan’ın uluslararası insani meselelere ilişkin pozisyonunu yansıtıyor.
Dolayısıyla Azerbaycan’ın dış politikası 2023 sonrası dönemde daha fazla normatif meşruiyet arayışına dayalı, çok boyutlu ve ilkeler merkezli bir nitelik kazandı. Söz konusu yönelim, Azerbaycan’ı yalnızca bölgesel bir aktör değil, aynı zamanda küresel düzlemde söz sahibi olmaya aday bir ülke konumuna taşıyor.[1]
Türk Dünyası ve Orta Asya ülkeleriyle daha yakın ilişki
Son yıllarda Azerbaycan dış politikasında gözlemlenen temel yönelimlerden biri de, Türk Dünyası ile ilişkileri önceliğe alan ve bu doğrultuda bütünleştirici bir rol üstlenen yaklaşım. Bu çerçevede Azerbaycan, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) bünyesindeki iş birliklerini derinleştirerek, üye ülkeler arasında siyasi, ekonomik ve kültürel bütünleşmeyi teşvik eden bir köprü aktör konumuna yükseldi. Bu politikanın en somut yansımalarından biri, 2024 yılında Şuşa’da düzenlenen TDT Devlet Başkanları Zirvesi oldu. Zirvede, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın davet edilmesiyle birlikte, Türk devletleri arasında “bütünleşik aile” imajı sergilendi. Bu gelişme, Azerbaycan’ın yalnızca siyasi yakınlaşmaya değil, aynı zamanda Türk devletleri arasında dayanışma ve ortak vizyon inşasına da öncülük ettiğini gösteriyor.
Azerbaycan, son yıllarda Orta Asya ülkeleriyle siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri alanlardaki ikili işbirliklerini istikrarlı biçimde derinleştiriyor. Özellikle Kazakistan ve Özbekistan ile geliştirilen stratejik ilişkiler, ortak askeri tatbikatlarla somutlaşıyor; bu durum bölgesel güvenlik mimarisinde yeni bir iş birliği ekseninin oluştuğunu gösteriyor. Nitekim Mayıs 2025’te Özbekistan’ın Şuşa Beyannamesi’ne resmen taraf olması, Azerbaycan ile Türkiye arasındaki askeri ittifakın kurumsal ve coğrafi olarak genişlemesini beraberinde getirdi. Bu gelişme, yalnızca Türk Dünyası’nın bütünleşme çabalarına ivme kazandırmakla kalmadı; aynı zamanda Rusya’nın Güney Kafkasya ve Orta Asya’daki jeopolitik konumunu sorgulatan bir boyut kazandı. Kremlin nezdinde bu gelişmeler, kendi nüfuz alanında yeni bir güç merkezinin şekillenmesi olarak okunuyor ve ciddi endişe yaratıyor.
Öte yandan Azerbaycan, coğrafi konumunun sağladığı avantajın bilinciyle, uluslararası ulaştırma ve lojistik hatlarında da stratejik bir aktör olma yönünde adımlar atıyor. Ülke, Orta Koridor’un merkezinde yer alarak Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” (BRI) girişimi çerçevesinde Doğu ile Batı arasında bağlantı sağlayan önemli bir transit ülke konumunda. Bu doğrultuda Azerbaycan, küresel ticaretin güvenli, sürdürülebilir ve çeşitlendirilmiş yollar üzerinden gelişmesi adına “kazan-kazan” ilkesine dayalı iş birliklerini destekliyor; bölgesel entegrasyonun yanı sıra Avrasya ölçeğinde ekonomik iş birliği perspektifine katkı sunuyor.
Rusya-Azerbaycan geriliminin artması
2024 yılının son çeyreğinde Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Azerbaycan dış politikasının yönelimleri üzerinde belirleyici bir rol oynadı. Özellikle Beşar Esad rejiminin devrilmesinin ardından, Azerbaycan’ın Türkiye ile eşgüdüm içerisinde Suriye’de daha aktif bir dış politika izlemeye başlaması, bölgedeki güç dengelerinde önemli bir değişim sinyali olarak algılandı. Bu yeni yönelim, Kremlin çevrelerinde rahatsızlık yarattı; Rusya, Suriye’deki nüfuzunun zayıfladığı bir dönemde Azerbaycan’ın bölgede yükselen yeni bir aktör olarak ön plana çıkmasını açık biçimde olumsuz karşıladı.
Bu çerçevede, Aralık 2024’ün son günlerinde yaşanan trajik bir olay, Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde zaten var olan gerilimi ciddi biçimde derinleştirdi. Azerbaycan Hava Yolları’na ait bir yolcu uçağının, Rusya Federasyonu’na bağlı Çeçenistan hava sahası üzerinde vurulması sonucunda Kazakistan’ın Aktau Havalimanı yakınında düşmesiyle uçakta bulunan 38 yolcu yaşamını yitirdi. Çeçenistan’ın Groznı kentine gitmekte olan sivil uçağın vurulması, hem kamuoyunda hem de diplomatik çevrelerde büyük yankı uyandırdı.
Olayın ardından Azerbaycan yönetimi, Rusya’dan resmî özür, olayın sorumlularının tespit edilerek cezalandırılması ve mağdur ailelere tazminat ödenmesi taleplerinde bulundu. Ancak Rusya tarafından bu taleplere karşılık verilmemesi ve olayın diplomatik olarak yeterince şeffaf bir şekilde ele alınmaması, iki ülke arasındaki ilişkilerde ciddi bir kırılma yarattı. Söz konusu uçak krizi, Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde zaten mevcut olan güvensizlik ortamını daha da derinleştirdi ve ilişkileri geri dönülmesi güç bir gerilim düzeyine taşıdı.
Aralık 2024’te meydana gelen yolcu uçağı hadisesinin ardından Azerbaycan ile Rusya arasındaki ilişkilerde gözle görülür bir gerilim yaşanmaya başlandı; bu gerginlik, 2025 yılı boyunca artan bir ivmeyle devam etti. Bu süreçte Azerbaycan’a yönelik Rusya kaynaklı olduğu öne sürülen siber saldırılar, iki ülke arasındaki gerilimi yeni bir boyuta taşıdı. Azerbaycan buna karşılık olarak ülkedeki Rus haber ajansı Sputnik’in faaliyetlerini durdurma kararı aldı.
Gerginliğin artmasına neden olan bir diğer gelişme ise Azerbaycanlı bir milletvekilinin Mayıs 2025’in başlarında Rusya’ya girişine izin verilmemesi oldu. Bu olay, iki ülke arasındaki diplomatik tansiyonun bireysel düzeye de yansıdığını ortaya koydu. Aynı ay içerisinde, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Vladimir Putin’in davetine rağmen 9 Mayıs’ta Moskova’da düzenlenen geleneksel Zafer Günü Töreni’ne katılmaması, ilişkilerdeki kırılmanın sembolik bir göstergesi olarak yorumlandı.
Rusya Azerbaycan’dan ne istiyor?
Tüm bu gelişmelerin arka planında, Rusya’nın Azerbaycan’dan Ukrayna savaşı bağlamında daha “dengeleyici” bir dış politika benimsemesini talep ettiği görülüyor. Moskova, Azerbaycan’ın Kırım, Sivastopol, Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri (“DHC” ve “LHC”) ile birlikte Zaporijya ve Herson bölgelerinin Rusya’ya ait olduğu yönündeki tezlerine destek vermesini bekledi[2]; ancak Bakü bu talepleri, uluslararası hukuk ve devletlerin toprak bütünlüğü ilkeleri çerçevesinde karşılıksız bıraktı. Bu bağlamda başından beri Ukrayna’nın uluslararası tanınmış sınırlarını kabul eden Azerbaycan, ilkeli tutumuyla Moskova’da ek bir rahatsızlık kaynağı yarattı.
2025 yılının Haziran ayında İran ile İsrail arasında patlak veren savaş, Güney Kafkasya’da da önemli jeopolitik yansımalar doğurdu. Savaş sonucunda İran’ın Güney Kafkasya’daki etkinliği belirgin ölçüde azaldı. Bu durum, halihazırda Ukrayna Savaşı nedeniyle dikkatini büyük oranda Batı cephesine odaklamış olan Rusya açısından ciddi bir stratejik tehdit olarak algılandı. Nitekim son yıllarda Moskova, İran’ı Güney Kafkasya’da özellikle Azerbaycan’a karşı bir denge unsuru olarak değerlendiriyordu. İran’ın 2020 Karabağ Savaşı sonrasında Ermenistan yanlısı bir tutum sergilemesi, Rusya’nın bölgedeki nüfuzunu dolaylı yoldan destekleyen bir faktör olarak görülüyordu. Ancak İran’ın İsrail ile giriştiği çatışma sürecinde ciddi bir güç kaybına uğraması, Rusya’nın Güney Kafkasya’daki çıkarları açısından yeni bir kırılma noktası yarattı. Bu gelişmeler üzerine Kremlin, Güney stratejisine daha fazla ağırlık verme gerekliliği duydu ve bölgedeki varlığını sürdürmeyi jeopolitik bir öncelik haline getirdi.
Rusya’nın son dönemde Güney Kafkasya’da izlediği strateji, bölgesel nüfuzunu sürdürme ve derinleştirme amacı doğrultusunda giderek daha sert bir çizgiye kayıyor. Kremlin’in bu çabaları özellikle Azerbaycan üzerinde baskı kurma girişimleriyle şekilleniyor. Bu bağlamda, Moskova’nın artan diplomatik ve askeri manevraları, Güney Kafkasya’daki dengeleri kendi lehine yeniden tesis etme arayışının bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Rusya’nın son hamlesi
Rusya’nın bölgedeki etkinliğini artırmaya yönelik son hamlelerinden biri de, Ermenistan’ın Gümrü kentinde bulunan 102. No’lu askeri üsse ilave askeri takviyelerde bulunması oldu.
Bu gelişme, sadece Ermenistan’a destek mesajı vermekle kalmıyor, aynı zamanda Azerbaycan’a dolaylı bir gözdağı anlamı da taşıyor. Kremlin’in bu tür adımları, Güney Kafkasya’da giderek daralan jeopolitik alanını korumaya yönelik bir savunma refleksi olarak okunabilir. Dolayısıyla Moskova’nın, artan gerilimler üzerinden bölgesel varlığını pekiştirme stratejisi izlemeye devam ettiği anlaşılıyor.
Son dönemde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Türkiye’ye resmi ziyarette bulunması, iç politikada muhaliflerine yönelik sert tedbirler alması ve aynı günlerde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Kahramanmaraş’ta inşa edilen “Azerbaycan Mahallesi”nin açılış törenine günübirlik katılımı, Kremlin nezdinde dikkatle izlenen gelişmeler arasında yer aldı. Türkiye ile hem Ermenistan hem de Azerbaycan arasında artan temaslar, bölgedeki jeopolitik dengelerde Ankara’nın nüfuzunun güçlendiğine işaret ediyor; bu da Rusya’da ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Bu bağlamda Türkiye’nin bölgedeki artan ağırlığı, Moskova’nın Azerbaycan’a yönelik baskılarını artırmasında önemli bir etken olarak öne çıkıyor.
Rusya dışlanıyor mu?
Özellikle son dönemde Zengezur Koridoru’nun gündeme gelmiş olma ihtimali ve bu projeye dair uluslararası medyada yer alan, koridorun yönetiminin bir Amerikan şirketine devredileceği yönündeki iddialar, Kremlin açısından ciddi bir kaygı unsuru oluşturdu. Rusya, Kuzey-Güney ulaşım eksenine öncelik verilmesini savunurken, Orta Koridor’un ön plana çıkarılması şu anki Moskova’nın stratejik çıkarlarıyla örtüşmüyor. Nitekim 10 Kasım 2020 tarihli Üçlü Bildiri’deki çerçevenin dışında Zengezur Koridoru’na dair yeni yaklaşımların ortaya konması, Rus tarafında hoşnutsuzluk yaratıyor.
Bu gelişmeler ışığında, Rus medyasında Zengezur Koridoru bağlamında Ermenistan ile Azerbaycan’ın eşgüdümlü bir şekilde hareket ettiği ve bu adımların Moskova’yı bölgeden dışlama girişimi olduğu yönünde değerlendirmelere sıkça rastlanıyor. Tüm bu diplomatik ve stratejik gelişmelerin bir uzantısı olarak, son günlerde Yekaterinburg’da Azerbaycan vatandaşlarına yönelik yaşanan olumsuz olaylar da dikkat çekiyor. Söz konusu gelişmelerin, bölgede yaşanan jeopolitik dönüşümlerden ve Rusya’nın artan baskı politikasından bağımsız olmadığı açık.
Rusya’nın Azerbaycan vatandaşlarına yönelik saldırganlığı
2025 yılının Haziran sonlarında Rusya’nın Yekaterinburg kentinde iki Azerbaycan vatandaşının dövülerek öldürülmesi ve eş zamanlı olarak farklı Rus şehirlerinde bazı Azerbaycan diasporası mensuplarının gözaltına alınması, Azerbaycan kamuoyunda derin bir infial yarattı.
Bu gelişmeler, daha önce yaşanan uçak krizi nedeniyle Kremlin’den tatmin edici bir açıklama alamayan Bakü açısından, dost ve müttefik ülkelere yakışmayan bir yaklaşım olarak değerlendirildi. Azerbaycan yönetimi, yaşanan olaylara karşı uluslararası hukukta önemli bir ilke olan mütekabiliyet (karşılıklılık) çerçevesinde çeşitli misilleme adımları attı. Bu doğrultuda ülkede bulunan bazı Rus vatandaşları, casusluk faaliyeti yürütmek ve suç örgütü üyeliği gibi suçlamalarla tutuklandı; ayrıca Rusya Federasyonu Başbakan Yardımcısı Aleksey Overçuk’un Haziran ayı sonunda Azerbaycan’a gerçekleştirmesi planlanan ziyareti iptal edildi.
Bununla birlikte Azerbaycan’da düzenlenmesi öngörülen çeşitli Rus kültürel etkinliklerine de son verildi. Kremlin’in tüm bunlara tepkisi gecikmedi. 2 Temmuz 2025 tarihinde Rusya, Azerbaycan’ın Ukrayna’daki enerji yatırımlarına doğrudan müdahalede bulunarak, Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın kontrolü altındaki Kremençuk Rafinerisi’ni hedef aldı ve tesisi büyük oranda devre dışı bıraktı. Bu saldırı, iki ülke arasındaki gerilimin yalnızca diplomatik değil, ekonomik ve stratejik düzlemde de derinleştiğini gösteriyor.
Bundan sonra ne olabilir?
Mevcut durumda Rusya ile Azerbaycan arasındaki gerilimin nasıl bir yöne evrileceği belirsizliğini koruyor. Ancak son yedi aylık süreçte yaşanan gelişmeler, Moskova’nın ikili ilişkilerdeki tansiyonu bilinçli biçimde yükselttiğine işaret ediyor.
Güney Kafkasya ve Orta Asya’yı geleneksel etki alanı, hatta “arka bahçesi” olarak gören Rusya, Azerbaycan’ın bu bölgelerde artan etkinliğini ve özellikle Türk Dünyası’yla bütünleşme çabalarını stratejik bir meydan okuma olarak değerlendiriyor.
Özellikle Azerbaycan’ın “bölgesel köprü” rolünü üstlenerek Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde üstlendiği inisiyatifler, Rusya nezdinde yalnızca jeopolitik değil, aynı zamanda ideolojik bir tehdit olarak algılanıyor. Moskova’nın kaygılarından biri de Azerbaycan’ın artan dış politika kapasitesinin, diğer bölge ülkeleri açısından Rusya’dan bağımsızlaşma yönünde örnek teşkil etmesi. Bu bağlamda Azerbaycan’ın izlediği çok boyutlu dış politika, Rusya’nın bölgesel hegemonyasını sınırlayan yeni bir dinamiğe dönüşüyor.
Uluslararası sistemin bağımsız bir aktörü olarak Azerbaycan, dış politikasını egemenlik ilkesi doğrultusunda şekillendirme hakkına sahip olduğunu savunuyor. Bu çerçevede kuzey komşusu Rusya ile siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel alanlarda geliştirdiği ilişkileri her zaman iyi komşuluk ilkeleri ve karşılıklı saygı zemininde sürdürme iradesini koruyor. Ancak Bakü yönetimi, dış politika tercihlerini şekillendirirken herhangi bir ülke tarafından baskıya maruz bırakılmayı ya da tehdit dilinin kullanılmasını kabul etmiyor. Daha önce ABD, Fransa ve İran ile yaşanan diplomatik krizlerde olduğu gibi Azerbaycan, kendisine yönelik tehditlere ve baskıcı tutumlara karşılık olarak mütekabiliyet esasına dayanan karşı adımlar attı. Dolayısıyla Rusya ile yaşanan son gerilimde verilen tepkiler de aynı ilkeler doğrultusunda değerlendirilmeli.
Bu bağlamda Azerbaycan-Rusya ilişkilerinin geleceği, büyük ölçüde Moskova’nın ilerleyen süreçte benimseyeceği tutuma bağlı olarak şekillenecektir. Azerbaycan’ın beklentisi, iki ülke ilişkilerinin egemen eşitlik, karşılıklı çıkar ve saygı ilkeleri temelinde sürdürülebilir bir zemine oturtulması…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 22 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.
[1] https://fikirturu.com/jeo-politika/azerbaycan-turkiye-dogasi-geregi/
[2] https://www.gazeta.ru/politics/news/2025/06/10/26005520.shtml