Rusya-Ukrayna Savaşı: Ufukta görünen barış mı?

15 Mayıs 2025, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda sonun başlangıcı olabilir. Peki, neden şimdi? Neden İstanbul? Taraflar masaya hangi şart ve beklentilerle geliyor? Sonuç ne olursa olsun kazanan kim? Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu yazdı.

15 Mayıs 2025 tarihinde İstanbul, önemli bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Rusya ve Ukrayna yetkilileri ABD’li yetkililerle birlikte üç yıldır devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı’nı bir kez daha masaya yatırıyor.

Peki, uzun bir aradan sonra taraflar neden yeniden İstanbul’da buluşmaya karar verdiler ve barış gerçekten de hiç olmadığı kadar yakın mı?

ABD’nin çabasının arka planı

ABD Başkanı Donald Trump iktidara geldiğinden beri Ukrayna konusu farklı boyutlarda belirli aralıklarla gündeme geliyor. Bununla birlikte Trump yönetimi bu konuda belirli çaba gösterse de bugüne kadar sarfedilen bu çaba savaşı sonlandırmaktan ziyade ABD’nin çıkarlarını gözeten konulara yönelikti. Bu konuda önemli bir mesafe de kat edildi. ABD, bir taraftan Ukrayna ile Nadir Elementler Anlaşması imzalayarak Rusya-Ukrayna Savaşı’nda harcadığının çok fazlasını elde ederken, Rusya ile görüşmeler yürüterek de Rusya ile kesilen münasebetleri yeniden canlandırmaya yönelik önemli adımları atmış oldu.

Ancak kısa sürede önemli gelişmeler yaşanmasına rağmen Rusya-Ukrayna Savaşı sürüyor. Böyle bir ortamda Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tarafları 15 Mayıs’ta İstanbul’da görüşmelere yeniden başlamaya davet etmesi bir taraftan şaşırtıcı olurken, diğer taraftan da özellikle bu kadar önemli bir konudaki bir zirvenin yalnızca üç gün öncesinden ilan edilmesi “beklenilen/planlanan” bir adım olarak algılanmasına da yol açıyor.

Neden İstanbul?

Peki Vladimir Putin, görüşme yeri olarak neden İstanbul’u işaret etti?

Türkiye, savaşın başlangıcından itibaren bir taraftan arabuluculuğu üstlenirken diğer taraftan da her iki ülke arasında denge siyaseti izlemeye çalıştı ve bunu da başardı. Türkiye’nin bu tutumu hem savaşan ülkeler tarafından hem de uluslararası kamuoyu tarafından takdir edildi.

Kaldı ki daha 2022’deki İstanbul Zirvesi’nde de taraflar arasında anlaşmaya varılmış, Kremlin’in ileri sürdüğü üzere Ukrayna yetkilileri daha sonra varılan anlaşmadan vazgeçmişti.

Putin, İstanbul’a işaret ederken belki de “zaten daha önce de İstanbul’da anlaşmaya varılmıştı, kaldığı yerden devam edilmeli” mesajını da veriyordur. Yine Rusya-ABD arasındaki görüşmelerin de bir kısmının İstanbul’da yapılmış olması ve bu hazırlıkların hızlı bir şekilde tamamlanmasının da İstanbul’un seçiminde etkisi büyüktür.

Toplantıya kimler katılıyor?

Toplantının yapılacağına dair yapılan açıklamadan hemen sonra ülkeleri kimin temsil edeceği konusu tartışmaya başlandı. Vladimir Putin’in teklifi yapmasından sonra Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Putin’i İstanbul’da bekleyeceğini dile getirdi.

Aslında bu cümle adeta satranç oyunundaki karşı hamle gibiydi. Zira Putin ön şartsız görüşme teklifini yaparken Ukrayna’nın belki de görüşmeyi reddedeceğini düşünüyor ve böylece özellikle Ukrayna’yı ABD karşısında zor duruma sokmak istiyordu. Zelenskiy ise yalnızca Putin ile görüşeceğini dile getirdi ve karşı hamleyle Kremlin’in işini zorlaştırmış oldu.

Nitekim Trump’ın özel temsilcisi Keith Kellogg İstanbul’da Putin’i beklediklerini, Putin geldiği takdirde Trump’ın da toplantıya katılacağını, bunun olağanüstü bir görüşme olacağını, mesafe katedilmediği takdirde ise Rusya’ya yeni yaptırımların uygulanacağını dile getirdi.

ABD’den gelen sert açıklamaya rağmen Kremlin katılımcı listesini son ana kadar paylaşmadı. Baştan belli olan, Vladimir Putin’in katılmayacağıydı. Zira genel olarak Rus yetkililer görüşmelerin heyetler arasında yapılması gerektiğini, liderlerin ise ancak heyetlerin mutabakata vardığı takdirde bir araya gelebileceği tezini savunuyorlar. Ayrıca yapılan açıklamalardan varılabilecek sonuçlardan biri de, Kremlin’in Putin’in katılımıyla Zelenskiy’e meşruiyet kazandırmak istemediği… Putin’in yokluğunda Rus heyetine kimin başkanlık edeceğinin pek de önemi yok.

Görüşme öncesi tarafların şartları ve beklentileri

Her ne kadar Kremlin, görüşmenin ön koşulsuz gerçekleştirmesini dile getirse de tarafların kendi istek ve meseleye bakış açılarından vazgeçtikleri söylenemez.

Kremlin, Kırım ve Donbas’ın statüsünün tartışılmasının dahi mümkün olmadığı görüşünde. Rus yetkililere göre, şu an Rusya sınırları içerisinde bulunan topraklar pazarlık unsuru olamaz. Bu durumda ve özellikle yine Vladimir Putin’in “sorunun asıl sebeplerinin ortadan kaldırılması” gerektiği açıklamasından anlaşılacağı üzere Moskova “küçülmüş Ukrayna”nın geleceğini, diğer bir deyişle muhtemel NATO üyeliğini, silahsızlaştırılmasını ve belki de son dönemde sıkça gündeme gelen AB ülkelerinin buraya asker yerleştirmesi gibi konuları görüşmek istiyor. Diğer bir deyişe Moskova pazarlıkları bu konular üzerinden yürütmek istiyor. Yine çatışmaların tamamen sonlandırılması ve tüm esirlerin takas edilmesi de zirvede görüşülecek konuların başında geliyor.

Ukrayna yetkilileri ise her ne kadar Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden bahsetseler de ya da bahsetmek zorunda olsalar da Washinghton, hatta artık bazı AB ülkeleri de bunun mümkün olmadığını açıkça dile getiriyorlar. Böyle bir durumda özellikle ABD, Ukrayna’da, Dinyeper’in batısına İngiltere, Fransa, Almanya ve Polonyalı askerlerden oluşacak ordunun yerleştirilmesi, Zaporijya Nükleer Santrali’nin statüsü, Ukrayna’ya güvenlik garantilerinin verilmesi gibi konuların görüşülmesini istiyor. Burada sorun teşkil edecek mesele ise Zaporijya Nükleer Santrali’nin Kremlin’in “pazarlık unsuru olamayacağını” söylediği topraklarda bulunması.

Tek ortak nokta: Barış isteği

ABD yetkilileri her ne kadar her iki tarafın da taviz vermesi gerektiğini dile getirseler de taraflar şimdilik görüşme formatından görüşme gündemine kadar temel meselelerde dahi anlaşmaya varamıyorlar. Herkesin tek ortak isteği, barışın bir an önce sağlanması. Bu husus da şüphesiz önemli.

Peki, neden üç yıl savaştan sonra taraflar barışı daha fazla görüşmeye başladılar?

İlk günden bu yana çok sayıda insan kaybına ve yapılan büyük miktardaki maddi harcamalara rağmen Rusya-Ukrayna sınırında ciddi değişiklikler yaşanmıyor. En son Rus birlikleri Ukrayna’nın hâkim olduğu Kursk’u geri almayı başarmıştı. Diğer bir deyişle Rusya Kiev’i ele geçiremediği gibi Ukrayna da kaybettiği topraklarını geri alamadı.

“Barış” kelimesini daha fazla duymamızın ikinci sebebi de, Trump başkanlığındaki ABD baskısı. Trump tarafların yakında savaşı bitirmedikleri takdirde Ukrayna’ya desteği keseceklerini, arabuluculuktan çekileceklerini, Rusya’ya çok daha ağır yaptırım uygulayacaklarını dile getiriyor.

Kiev, ABD desteği olmadan savaşı devam ettiremeyeceğini açıkça beyan ederken Trump’ın bu çabası Moskova için de hem yaptırımları azaltmak hem de uluslararası izolasyondan kurtulmak için önemli bir şans. Askerî olarak bakıldığında cephede Rusya’nın durumu Ukrayna’nınkine göre daha iyi olmasına rağmen Kremlin daha fazla kayıp vermek istemediği gibi dikkatini de bu süreçte ihmal ettiği başka konulara çevirmek istiyor.

Trump için de burada barışın tesisi çok önemli. Trump kendisini yalnızca ABD vatandaşları tarafından değil adeta Tanrı tarafından seçilen bir lider olarak gördüğü için uluslararası tüm sorunlara müdahale ediyor ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda “çözmeye” çalışıyor. Hindistan ile Pakistan arasındaki çatışmaların alevlenmeden sona ermesini kendi başarısı olarak gördüğü gibi Amerikalı bir papanın seçiminin de ABD’nin baskısı ya da gücü olarak algılanmasını sağladı. Üç yıldır devam eden bir savaşın sonlandırılmasını da şüphesiz kendi başarı hazinesine yazacağı gibi mevcut şartlarda barışın tesisi de ABD’nin lehine. Zira ABD, Rusya-Ukrayna’da istediğinden de fazlasını elde etti; Rusya zayıflatıldığı gibi çok yönlü Rusya-AB iş birliğine son verildi, AB’nin ABD’ye enerjiden askeriyeye çok yönlü bağlılığı arttı, Ukrayna ile yeraltı kaynakları anlaşması imzalandı.

Peki ya AB bu sürecin neresinde?

İstanbul görüşmeleri bundan önce yapılan Rusya – ABD zirveleri gibi o kadar hızlı planlandı ki AB yetkilileri yine sürecin dışında kaldılar.

Rusya ile ABD, bu durumdan hiç şüphesiz şikayetçi değiller. AB yetkililerinin de olması Ukrayna’yı güçlendirmesi açısından Rusya’nın işine yaramazken ABD de AB’nin temsilinin süreci çıkmaza götürme ihtimalini arttırmasından ve bu sürecin yegâne galibi olarak çıkmak istemesinden onların katılımını istemiyor.

Ama nihayetinde hoşlarına gitsin ya da gitmesin er ya da geç Putin’in dile getirdiği “sorunun temeline inilmeli” mesajı aynı zamanda doğrudan AB ile ilgili olduğundan ve çözüm sürecinde Ukrayna’ya Avrupa ülkelerinden bir birliğin gönderilmesi tartışıldığından, AB ülkeleri de bu sürece eninde sonunda dahil edilecek/olacaklardır.

Türkiye’nin rolü

Önümüzdeki günlerde Rusya-Ukrayna Savaşı sona ererse ve taraflar arasında barış sağlanırsa Trump’ın bu başarıyı paylaşması gereken bir ülke ve bir lider daha var: Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Ankara, sorunun başından itibaren tarafları bir araya getirmeye çalıştı, barışın bir an önce tesisi için çaba sarf etti. Ayrıca Ankara, bir taraftan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunurken diğer taraftan Batı’dan gelen baskıya rağmen Rusya ile çok yönlü iş birliğini sürdürdü.

Hâlbuki Slav kardeşlerin kavgası tarih boyunca da günümüzde de Türkiye’nin lehine olmuş, Türkiye için Kafkasya’dan Orta Doğu’ya hareket alanını genişletmiştir ki, Karabağ’ın Ermeni işgalinden kurtarılmasındaki Türkiye’nin rolü ile Beşir Esad rejiminin devrilmesi de buna birer güzel örnek teşkil ediyor. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh dünyada sulh” ülküsünün öngördüğü üzere Türk dış politikası her zaman dünyada barışı öncelikli gördü.

Avrupa güvenlik mimarisinden uluslararası dengelere pek çok kritik konuda değişime sebep olan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sonlandırılması için 15 Mayıs günü İstanbul’da önemli bir adım atılabilir. Bu gerçekleşmezse bile dünyanın yüreğini ağzına getiren bu savaşın çözüm arayışının hemen her aşamasında Türkiye’nin olması, tarihe not düşülecektir. Bu da Türkiye açısından hiç azımsanmayacak bir kazanım….

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 15 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

İlyas Kemaloğlu
İlyas Kemaloğlu
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu - 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te aynı üniversitede yüksek lisansını, 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012’de Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. 2013 ve 2018 yıllarında TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Çalışmaları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Rusya-Ukrayna Savaşı: Ufukta görünen barış mı?

15 Mayıs 2025, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda sonun başlangıcı olabilir. Peki, neden şimdi? Neden İstanbul? Taraflar masaya hangi şart ve beklentilerle geliyor? Sonuç ne olursa olsun kazanan kim? Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu yazdı.

15 Mayıs 2025 tarihinde İstanbul, önemli bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Rusya ve Ukrayna yetkilileri ABD’li yetkililerle birlikte üç yıldır devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı’nı bir kez daha masaya yatırıyor.

Peki, uzun bir aradan sonra taraflar neden yeniden İstanbul’da buluşmaya karar verdiler ve barış gerçekten de hiç olmadığı kadar yakın mı?

ABD’nin çabasının arka planı

ABD Başkanı Donald Trump iktidara geldiğinden beri Ukrayna konusu farklı boyutlarda belirli aralıklarla gündeme geliyor. Bununla birlikte Trump yönetimi bu konuda belirli çaba gösterse de bugüne kadar sarfedilen bu çaba savaşı sonlandırmaktan ziyade ABD’nin çıkarlarını gözeten konulara yönelikti. Bu konuda önemli bir mesafe de kat edildi. ABD, bir taraftan Ukrayna ile Nadir Elementler Anlaşması imzalayarak Rusya-Ukrayna Savaşı’nda harcadığının çok fazlasını elde ederken, Rusya ile görüşmeler yürüterek de Rusya ile kesilen münasebetleri yeniden canlandırmaya yönelik önemli adımları atmış oldu.

Ancak kısa sürede önemli gelişmeler yaşanmasına rağmen Rusya-Ukrayna Savaşı sürüyor. Böyle bir ortamda Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tarafları 15 Mayıs’ta İstanbul’da görüşmelere yeniden başlamaya davet etmesi bir taraftan şaşırtıcı olurken, diğer taraftan da özellikle bu kadar önemli bir konudaki bir zirvenin yalnızca üç gün öncesinden ilan edilmesi “beklenilen/planlanan” bir adım olarak algılanmasına da yol açıyor.

Neden İstanbul?

Peki Vladimir Putin, görüşme yeri olarak neden İstanbul’u işaret etti?

Türkiye, savaşın başlangıcından itibaren bir taraftan arabuluculuğu üstlenirken diğer taraftan da her iki ülke arasında denge siyaseti izlemeye çalıştı ve bunu da başardı. Türkiye’nin bu tutumu hem savaşan ülkeler tarafından hem de uluslararası kamuoyu tarafından takdir edildi.

Kaldı ki daha 2022’deki İstanbul Zirvesi’nde de taraflar arasında anlaşmaya varılmış, Kremlin’in ileri sürdüğü üzere Ukrayna yetkilileri daha sonra varılan anlaşmadan vazgeçmişti.

Putin, İstanbul’a işaret ederken belki de “zaten daha önce de İstanbul’da anlaşmaya varılmıştı, kaldığı yerden devam edilmeli” mesajını da veriyordur. Yine Rusya-ABD arasındaki görüşmelerin de bir kısmının İstanbul’da yapılmış olması ve bu hazırlıkların hızlı bir şekilde tamamlanmasının da İstanbul’un seçiminde etkisi büyüktür.

Toplantıya kimler katılıyor?

Toplantının yapılacağına dair yapılan açıklamadan hemen sonra ülkeleri kimin temsil edeceği konusu tartışmaya başlandı. Vladimir Putin’in teklifi yapmasından sonra Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Putin’i İstanbul’da bekleyeceğini dile getirdi.

Aslında bu cümle adeta satranç oyunundaki karşı hamle gibiydi. Zira Putin ön şartsız görüşme teklifini yaparken Ukrayna’nın belki de görüşmeyi reddedeceğini düşünüyor ve böylece özellikle Ukrayna’yı ABD karşısında zor duruma sokmak istiyordu. Zelenskiy ise yalnızca Putin ile görüşeceğini dile getirdi ve karşı hamleyle Kremlin’in işini zorlaştırmış oldu.

Nitekim Trump’ın özel temsilcisi Keith Kellogg İstanbul’da Putin’i beklediklerini, Putin geldiği takdirde Trump’ın da toplantıya katılacağını, bunun olağanüstü bir görüşme olacağını, mesafe katedilmediği takdirde ise Rusya’ya yeni yaptırımların uygulanacağını dile getirdi.

ABD’den gelen sert açıklamaya rağmen Kremlin katılımcı listesini son ana kadar paylaşmadı. Baştan belli olan, Vladimir Putin’in katılmayacağıydı. Zira genel olarak Rus yetkililer görüşmelerin heyetler arasında yapılması gerektiğini, liderlerin ise ancak heyetlerin mutabakata vardığı takdirde bir araya gelebileceği tezini savunuyorlar. Ayrıca yapılan açıklamalardan varılabilecek sonuçlardan biri de, Kremlin’in Putin’in katılımıyla Zelenskiy’e meşruiyet kazandırmak istemediği… Putin’in yokluğunda Rus heyetine kimin başkanlık edeceğinin pek de önemi yok.

Görüşme öncesi tarafların şartları ve beklentileri

Her ne kadar Kremlin, görüşmenin ön koşulsuz gerçekleştirmesini dile getirse de tarafların kendi istek ve meseleye bakış açılarından vazgeçtikleri söylenemez.

Kremlin, Kırım ve Donbas’ın statüsünün tartışılmasının dahi mümkün olmadığı görüşünde. Rus yetkililere göre, şu an Rusya sınırları içerisinde bulunan topraklar pazarlık unsuru olamaz. Bu durumda ve özellikle yine Vladimir Putin’in “sorunun asıl sebeplerinin ortadan kaldırılması” gerektiği açıklamasından anlaşılacağı üzere Moskova “küçülmüş Ukrayna”nın geleceğini, diğer bir deyişle muhtemel NATO üyeliğini, silahsızlaştırılmasını ve belki de son dönemde sıkça gündeme gelen AB ülkelerinin buraya asker yerleştirmesi gibi konuları görüşmek istiyor. Diğer bir deyişe Moskova pazarlıkları bu konular üzerinden yürütmek istiyor. Yine çatışmaların tamamen sonlandırılması ve tüm esirlerin takas edilmesi de zirvede görüşülecek konuların başında geliyor.

Ukrayna yetkilileri ise her ne kadar Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden bahsetseler de ya da bahsetmek zorunda olsalar da Washinghton, hatta artık bazı AB ülkeleri de bunun mümkün olmadığını açıkça dile getiriyorlar. Böyle bir durumda özellikle ABD, Ukrayna’da, Dinyeper’in batısına İngiltere, Fransa, Almanya ve Polonyalı askerlerden oluşacak ordunun yerleştirilmesi, Zaporijya Nükleer Santrali’nin statüsü, Ukrayna’ya güvenlik garantilerinin verilmesi gibi konuların görüşülmesini istiyor. Burada sorun teşkil edecek mesele ise Zaporijya Nükleer Santrali’nin Kremlin’in “pazarlık unsuru olamayacağını” söylediği topraklarda bulunması.

Tek ortak nokta: Barış isteği

ABD yetkilileri her ne kadar her iki tarafın da taviz vermesi gerektiğini dile getirseler de taraflar şimdilik görüşme formatından görüşme gündemine kadar temel meselelerde dahi anlaşmaya varamıyorlar. Herkesin tek ortak isteği, barışın bir an önce sağlanması. Bu husus da şüphesiz önemli.

Peki, neden üç yıl savaştan sonra taraflar barışı daha fazla görüşmeye başladılar?

İlk günden bu yana çok sayıda insan kaybına ve yapılan büyük miktardaki maddi harcamalara rağmen Rusya-Ukrayna sınırında ciddi değişiklikler yaşanmıyor. En son Rus birlikleri Ukrayna’nın hâkim olduğu Kursk’u geri almayı başarmıştı. Diğer bir deyişle Rusya Kiev’i ele geçiremediği gibi Ukrayna da kaybettiği topraklarını geri alamadı.

“Barış” kelimesini daha fazla duymamızın ikinci sebebi de, Trump başkanlığındaki ABD baskısı. Trump tarafların yakında savaşı bitirmedikleri takdirde Ukrayna’ya desteği keseceklerini, arabuluculuktan çekileceklerini, Rusya’ya çok daha ağır yaptırım uygulayacaklarını dile getiriyor.

Kiev, ABD desteği olmadan savaşı devam ettiremeyeceğini açıkça beyan ederken Trump’ın bu çabası Moskova için de hem yaptırımları azaltmak hem de uluslararası izolasyondan kurtulmak için önemli bir şans. Askerî olarak bakıldığında cephede Rusya’nın durumu Ukrayna’nınkine göre daha iyi olmasına rağmen Kremlin daha fazla kayıp vermek istemediği gibi dikkatini de bu süreçte ihmal ettiği başka konulara çevirmek istiyor.

Trump için de burada barışın tesisi çok önemli. Trump kendisini yalnızca ABD vatandaşları tarafından değil adeta Tanrı tarafından seçilen bir lider olarak gördüğü için uluslararası tüm sorunlara müdahale ediyor ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda “çözmeye” çalışıyor. Hindistan ile Pakistan arasındaki çatışmaların alevlenmeden sona ermesini kendi başarısı olarak gördüğü gibi Amerikalı bir papanın seçiminin de ABD’nin baskısı ya da gücü olarak algılanmasını sağladı. Üç yıldır devam eden bir savaşın sonlandırılmasını da şüphesiz kendi başarı hazinesine yazacağı gibi mevcut şartlarda barışın tesisi de ABD’nin lehine. Zira ABD, Rusya-Ukrayna’da istediğinden de fazlasını elde etti; Rusya zayıflatıldığı gibi çok yönlü Rusya-AB iş birliğine son verildi, AB’nin ABD’ye enerjiden askeriyeye çok yönlü bağlılığı arttı, Ukrayna ile yeraltı kaynakları anlaşması imzalandı.

Peki ya AB bu sürecin neresinde?

İstanbul görüşmeleri bundan önce yapılan Rusya – ABD zirveleri gibi o kadar hızlı planlandı ki AB yetkilileri yine sürecin dışında kaldılar.

Rusya ile ABD, bu durumdan hiç şüphesiz şikayetçi değiller. AB yetkililerinin de olması Ukrayna’yı güçlendirmesi açısından Rusya’nın işine yaramazken ABD de AB’nin temsilinin süreci çıkmaza götürme ihtimalini arttırmasından ve bu sürecin yegâne galibi olarak çıkmak istemesinden onların katılımını istemiyor.

Ama nihayetinde hoşlarına gitsin ya da gitmesin er ya da geç Putin’in dile getirdiği “sorunun temeline inilmeli” mesajı aynı zamanda doğrudan AB ile ilgili olduğundan ve çözüm sürecinde Ukrayna’ya Avrupa ülkelerinden bir birliğin gönderilmesi tartışıldığından, AB ülkeleri de bu sürece eninde sonunda dahil edilecek/olacaklardır.

Türkiye’nin rolü

Önümüzdeki günlerde Rusya-Ukrayna Savaşı sona ererse ve taraflar arasında barış sağlanırsa Trump’ın bu başarıyı paylaşması gereken bir ülke ve bir lider daha var: Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Ankara, sorunun başından itibaren tarafları bir araya getirmeye çalıştı, barışın bir an önce tesisi için çaba sarf etti. Ayrıca Ankara, bir taraftan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunurken diğer taraftan Batı’dan gelen baskıya rağmen Rusya ile çok yönlü iş birliğini sürdürdü.

Hâlbuki Slav kardeşlerin kavgası tarih boyunca da günümüzde de Türkiye’nin lehine olmuş, Türkiye için Kafkasya’dan Orta Doğu’ya hareket alanını genişletmiştir ki, Karabağ’ın Ermeni işgalinden kurtarılmasındaki Türkiye’nin rolü ile Beşir Esad rejiminin devrilmesi de buna birer güzel örnek teşkil ediyor. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh dünyada sulh” ülküsünün öngördüğü üzere Türk dış politikası her zaman dünyada barışı öncelikli gördü.

Avrupa güvenlik mimarisinden uluslararası dengelere pek çok kritik konuda değişime sebep olan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sonlandırılması için 15 Mayıs günü İstanbul’da önemli bir adım atılabilir. Bu gerçekleşmezse bile dünyanın yüreğini ağzına getiren bu savaşın çözüm arayışının hemen her aşamasında Türkiye’nin olması, tarihe not düşülecektir. Bu da Türkiye açısından hiç azımsanmayacak bir kazanım….

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 15 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

İlyas Kemaloğlu
İlyas Kemaloğlu
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu - 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te aynı üniversitede yüksek lisansını, 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012’de Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. 2013 ve 2018 yıllarında TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Çalışmaları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x