Rusya ve İran daha da sıkı fıkı olursa…

Rusya ve İran 17 Ocak’ta Stratejik Ortaklık Anlaşması imzaladı. Anlaşma neyi düzenliyor ve ne gibi jeopolitik sonuçlar doğuruyor? İki ülkenin hesabı ne? Anlaşmanın Türkiye’ye mesajı ne? Doç. Dr. Orhan Karaoğlu yazdı.

Rusya ve İran, Batı’nın artan baskısı altında 17 Ocak’ta, Trump başkanlık koltuğuna oturmadan sadece birkaç gün önce stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. İran’ın Moskova Büyükelçisi Kazım Celali’ye göre anlaşma “ikili iş birliğinin tüm alanlarını” kapsıyor.

İran’ın son yıllarda Kafkasya ve Orta Doğu’da sıkıntılı süreçten geçtiği şu günlerde Rusya ile böyle bir anlaşma yapması jeopolitik açıdan önemli.

İran İslam Cumhuriyeti’ndeki diplomatik kaynaklara göre anlaşmayı imzalama ihtiyacı, Rusya ve İran’ın Batı’nın ortak sorunlarıyla yüzleşme niyetinden kaynaklanıyor. ABD’nin Hazar bölgesindeki jeopolitik faaliyetleri ve Orta Doğu’daki gelişmeler bunda özellikle rol oynuyor. Ayrıca yine İranlı kaynaklara göre Batı’nın İran ve Rusya’ya yönelik yaptırımlarının sıkılaştırılması da ikili yakınlaşmanın devamını gerektiriyor. Anlaşma ile Rusya ve İran’ın, yaptırımlar karşısında iş birliğini kolaylaştırması ve “üçüncü ülkelerin düşmanca eylemlerini” önlemek için uluslararası forumlarda karşılıklı desteği mümkün kılması hesaplanıyor.

İran nükleer yolunu garantiledi mi?

Moskova ile Tahran arasındaki stratejik ortaklık, her iki ülkenin de çıkarlarına ters düşen Batılı ülkeler ile ayrı anlaşmalar yapmayacaklarını garanti ediyor.

Özellikle Rusya açıkça, Tahran’ın nükleer programındaki gelişmeler nedeniyle BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a karşı yeniden yaptırım uygulamasına izin vermeyeceğinin sinyallerini veriyor.

ABD ve Avrupa ülkelerinin İran’ı uranyumu yüzde 60 oranında zenginleştirdiği için 2015 anlaşmasını ihlal etmekle suçladığını hatırlatmak gerekir. Rusya’nın yeni tutumu veya tavır değişikliği İran’ın nükleer savaş başlığı üretmeye başlamasına olanak sağlayabilir.

Bu anlaşmanın Donald Trump’ın ABD Başkanı olarak göreve başlamasından üç gün önce imzalanması özellikle önemli ve sembolik. Trump açıkça İran karşıtı hatta “nükleer silah yapmasına izin vermemek için” İran’a operasyona yeşil ışık yakabilir. Ayrıca Moskova, Tahran ile anlaşmayı Ukrayna konusunda beklenen ABD-Rusya müzakerelerinden önce imzalayarak İran’ın çıkarlarını “feda etmeyeceğini” de garanti etmek istiyor olabilir.

Anlaşma Türkiye’ye mesaj mı?

Bir diğer yanda ise stratejik ortaklık anlaşmasının imzalanması Türkiye’ye bir mesaj niteliği de taşıyor.

Ankara’nın Suriye’deki son başarıları ve yakın müttefiki Azerbaycan’ın Ermenistan’ı mağlup etmesi Türkiye’yi gözle görülür şekilde gerek Orta Doğu’da gerekse Kafkasya’da jeopolitik olarak güçlendirdi. Bu durum İran ile Rusya’nın Kafkasya ve Orta Doğu’daki çıkarları açısından belirli bir kayıp oluşturdu.

Bu anlaşma ile Rusya ve İran, güç dengesinin yeniden sağlanması ve Türkiye’nin Karadeniz’den Hazar Denizi’ne doğru jeopolitik olarak nüfuzunu genişletmesinin önüne geçmek arzusunu da taşıyor.

Savunma işbirliği

Moskova ile Tahran arasındaki ikili ilişkilerin en önemli yönlerinden biri savunma alanında karşılıklı çıkar sağlayan iş birliği.

İsrail’in İran karşıtı eylemlerini yoğunlaştırması nedeniyle bu konu İran için oldukça önemli. İsrail’in Tahran’ın müttefiklerine karşı mücadelede geldiği nokta da İran’ı endişelendirmişe benziyor. Bölgede Hamas ve Hizbullah ciddi şekilde zayıfladı, Suriye’deki Beşar Esad rejimi çöktü, Yemen ve Irak’ta da İran destekli Şii gruplar sıkıntılı durumda. İsrail’i doğrudan İran’a karşı operasyon ihtimali de İran’ı tedirgin ediyor.

Bu nedenle İran yeni olası saldırıları savuşturmak için hava savunma sistemleri ve SU-35 savaş uçakları da dahil olmak üzere modern Rus silahları istiyor çünkü 26 Ekim 2024’teki İsrail saldırılarının da gösterdiği gibi Tahran bu saldırıları tamamen püskürtebilecek durumda değil. Geçmişte İran yaptırımlar nedeniyle hava savunma sistemlerini güçlendirememişti ama şimdi anlaşmanın bir sonucu olarak bu kabiliyetlerin daha erişilebilir hale gelebilir.

Stratejik ortaklık anlaşması elbette Moskova için de faydalı. Tahran’ın 2025 yılında Hindistan ve Çin’den sonra Rus silahlarının en büyük üçüncü ithalatçısı olacağına dair göstergeler var.

İran bir doğal gaz aktarım merkezine dönüşür mü?

Stratejik Ortaklık Anlaşması özellikle ekonomi ve enerji sektörüne özel bir vurgu yapıyor. Tahran, enerji güvenliğini garanti altına almak ve İran’ın bir doğal gaz aktarım merkezine dönüştürmek için Rusya’dan doğal gaz tedariki bekliyor.

Ayrıca iki ülke son derece önemli bir projeyi hayata geçirmeyi planlıyor: Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nun oluşturulması. Rusya, Azerbaycan ve İran, Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nu geliştirmek için Eylül 2022’de anlaşmıştı ve  Rusya, Azerbaycan ve İran arasında, Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nun geliştirilmesine yönelik bildiri imzalanmıştı. Bildiriye göre, taraflar, “2030’a kadar 3 ülkenin toprakları arasında 30 milyon ton transit ve iki yönlü yük taşımacılık hayata geçirmek için önerilen hedefleri dikkate almaya istekli olduklarını” beyan etmişti. Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru (INSTC) 7.200 km uzunluğunda Güney Asya’dan Orta Asya, Kafkaslar ve Rusya üzerinden Avrupa’ya yük taşımak için kullanılan gemi, demir yolu ve karayolu güzergâhını tanımlamak için kullanılan bir koridor.Bu koridor ile İran, Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) ülkeleri ile Güney Asya arasında mal ve hizmetlerin ana taşıyıcılarından biri olarak önemini arttırmayı umuyor. Ayrıca Rusya’nın uluslararası pazarlara garantili erişimini sağlayacak ki bu da Batı’nın yaptırımları karşısında özellikle önemli görünüyor.

Rusya-İran ortaklığının mevcut parametreleri temelinde anlaşmanın imzalanması ülkeler arasında hâlihazırda ulaşılmış olan iş birliği düzeyine yasal bir temel sağlıyor ve daha ileri düzeyde uygulanmasını kolaylaştırıyor. Elbette mevcut koşullar altında tüm planların tam olarak hayata geçirilmesine kesin gözüyle bakılamaz. Ama bu anlaşma jeopolitik olarak önemli sonuçları olabilir.

İran ekonomisi zorda, memnuniyetsizlik artıyor

İran’ın son yıllarda gerek içerde gerekse Orta Doğu ve Kafkasya’da önemli nüfuz ve itibar kaybetmesi İran içinde de endişelere neden oluyor. Bununla birlikte son aylarda, zaten zor durumda olan İran ekonomisi -özellikle Batı yaptırımları nedeniyle- yeniden zor günler geçirmeye başladı.

Enflasyon önemli ölçüde arttı ve son beş ayda İran ulusal para biriminin döviz kuru neredeyse üçte bir oranında keskin bir düşüş gösterdi. Bu durum elbette milyonlarca sıradan İranlının satın alma gücündeki -görünüşe göre zaten kronik olan- düşüşe ve yaşam standartlarındaki bozulmaya etki ediyor. Buna bir de giderek artan elektrik ve gaz sıkıntısı ekleniyor ki bu da hanelere ve işyerlerine enerji tedarikinde giderek daha sık kesintilere yol açıyor. Düzenli olarak yaşanan elektrik kesintileri devletin ekonomik performansını ve dolayısıyla İranlıların yaşam standartlarını etkilemekte. Bunun sonucunda halkın hükümete karşı memnuniyetsizliği artıyor ve protesto eğiliminde gözle görülür bir artış yaşanması bekleniyor. Kamuya açık yerlerde kıyafet kurallarına uymaya zorlanmaktan duyulan memnuniyetsizlik de burada rol oynuyor.

Tüm bunlar bir araya geldiğinde bölgede İran’ın muhaliflerinin eline İran’daki durumu etkilemek için kozlar veriyor ki Tahran’ın muhaliflerinin yakın gelecekte bunu ciddi bir şekilde yapmaya niyetli oldukları açık. Bu anlamda 2025 yılı bölgede jeopolitik açıdan sıcak geçebilir.

Çin bu işin neresinde?

Netice itibariyle ABD elitleri, İran rejimine karşı mücadeleyi Çin ile mücadelenin en önemli cephelerinden biri olarak görüyor. Çin, İran karşıtı yaptırımların koşulları altında ucuz İran petrolü ve diğer ham maddeleri alıyor. ABD ve müttefikleri bu akışı bozmayı ve gelişmekte olan “Rusya-İran-Çin-Kuzey Kore Batı karşıtı” jeopolitik eksenini yok etmeyi amaçlıyor.

Bu noktada ABD ne derece başarılı olabilir tahmin etmek güç. Fakat geçmiş modern dünyanın hegemonyası yavaş yavaş sönüyor. Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra sıcak savaşların mümkün hale geldiği, kaotik ve çok merkezli bir uluslararası düzende yaşıyoruz. Bu kaotik durum jeopolitik olarak bir çalkantı oluşturuyor. Sıcak savaş tehditlerinin, güç savaşlarının, jeopolitik olarak paylaşım mücadelesinin sertleştiği zamanlarda yaşamaktayız. “Güvensizlik ve Belirsizlik” çağına girmiş görünüyoruz. Bu çağda ülkelerde jeopolitik ve jeoekonomik olarak önemli hamleler yapıyor. Bu hamleler küresel ve bölgesel alanda jeopolitik mücadeleyi ateşliyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 30 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.

Orhan Karaoğlu
Orhan Karaoğlu
Doç. Dr. Orhan Karaoğlu - Uluslararası İlişkiler Uzmanı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisansını “1998 Adana Mutabakatından Arap Baharı’na Türkiye-Suriye İlişkileri” tezini yazarak tamamladı. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Şiiliğin İran Dış Politikasına Etkileri” isimli tez çalışması ile bitirdi. İlgi alanları ve çalışma konuları arasında Jeopolitik, Ortadoğu tarihi, Türk dış politikası, etnik, dinî, mezhepsel kimlikler, Şiilik, İran dış politikası gibi konular bulunuyor. Teopower Olarak Şiilik ve İran Dış Politikası (2021) ve Jeopolitiği Anlamak: Uluslararası Politikalar Yazısı (2022) ve Jeopolitik İstihbarat (2024) adlı üç kitabı yayımlandı. Ayrıca Uluslararası İlişkiler Tahlilleri (2019), Uluslararası İlişkiler Tahlilleri 2 (2020), İran: Bir Ülkenin Akademik Anatomisi (2022), İsrail: Bir Ülkenin Akademik Anatomisi (2023) ve Alanya: Kadim Medeniyetler Kalesi (2023) kitaplarının editörlüğünü yaptı. Çeşitli mecralarda makale ve analizleri yayımlandı. İngilizce ve Farsça biliyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Rusya ve İran daha da sıkı fıkı olursa…

Rusya ve İran 17 Ocak’ta Stratejik Ortaklık Anlaşması imzaladı. Anlaşma neyi düzenliyor ve ne gibi jeopolitik sonuçlar doğuruyor? İki ülkenin hesabı ne? Anlaşmanın Türkiye’ye mesajı ne? Doç. Dr. Orhan Karaoğlu yazdı.

Rusya ve İran, Batı’nın artan baskısı altında 17 Ocak’ta, Trump başkanlık koltuğuna oturmadan sadece birkaç gün önce stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. İran’ın Moskova Büyükelçisi Kazım Celali’ye göre anlaşma “ikili iş birliğinin tüm alanlarını” kapsıyor.

İran’ın son yıllarda Kafkasya ve Orta Doğu’da sıkıntılı süreçten geçtiği şu günlerde Rusya ile böyle bir anlaşma yapması jeopolitik açıdan önemli.

İran İslam Cumhuriyeti’ndeki diplomatik kaynaklara göre anlaşmayı imzalama ihtiyacı, Rusya ve İran’ın Batı’nın ortak sorunlarıyla yüzleşme niyetinden kaynaklanıyor. ABD’nin Hazar bölgesindeki jeopolitik faaliyetleri ve Orta Doğu’daki gelişmeler bunda özellikle rol oynuyor. Ayrıca yine İranlı kaynaklara göre Batı’nın İran ve Rusya’ya yönelik yaptırımlarının sıkılaştırılması da ikili yakınlaşmanın devamını gerektiriyor. Anlaşma ile Rusya ve İran’ın, yaptırımlar karşısında iş birliğini kolaylaştırması ve “üçüncü ülkelerin düşmanca eylemlerini” önlemek için uluslararası forumlarda karşılıklı desteği mümkün kılması hesaplanıyor.

İran nükleer yolunu garantiledi mi?

Moskova ile Tahran arasındaki stratejik ortaklık, her iki ülkenin de çıkarlarına ters düşen Batılı ülkeler ile ayrı anlaşmalar yapmayacaklarını garanti ediyor.

Özellikle Rusya açıkça, Tahran’ın nükleer programındaki gelişmeler nedeniyle BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a karşı yeniden yaptırım uygulamasına izin vermeyeceğinin sinyallerini veriyor.

ABD ve Avrupa ülkelerinin İran’ı uranyumu yüzde 60 oranında zenginleştirdiği için 2015 anlaşmasını ihlal etmekle suçladığını hatırlatmak gerekir. Rusya’nın yeni tutumu veya tavır değişikliği İran’ın nükleer savaş başlığı üretmeye başlamasına olanak sağlayabilir.

Bu anlaşmanın Donald Trump’ın ABD Başkanı olarak göreve başlamasından üç gün önce imzalanması özellikle önemli ve sembolik. Trump açıkça İran karşıtı hatta “nükleer silah yapmasına izin vermemek için” İran’a operasyona yeşil ışık yakabilir. Ayrıca Moskova, Tahran ile anlaşmayı Ukrayna konusunda beklenen ABD-Rusya müzakerelerinden önce imzalayarak İran’ın çıkarlarını “feda etmeyeceğini” de garanti etmek istiyor olabilir.

Anlaşma Türkiye’ye mesaj mı?

Bir diğer yanda ise stratejik ortaklık anlaşmasının imzalanması Türkiye’ye bir mesaj niteliği de taşıyor.

Ankara’nın Suriye’deki son başarıları ve yakın müttefiki Azerbaycan’ın Ermenistan’ı mağlup etmesi Türkiye’yi gözle görülür şekilde gerek Orta Doğu’da gerekse Kafkasya’da jeopolitik olarak güçlendirdi. Bu durum İran ile Rusya’nın Kafkasya ve Orta Doğu’daki çıkarları açısından belirli bir kayıp oluşturdu.

Bu anlaşma ile Rusya ve İran, güç dengesinin yeniden sağlanması ve Türkiye’nin Karadeniz’den Hazar Denizi’ne doğru jeopolitik olarak nüfuzunu genişletmesinin önüne geçmek arzusunu da taşıyor.

Savunma işbirliği

Moskova ile Tahran arasındaki ikili ilişkilerin en önemli yönlerinden biri savunma alanında karşılıklı çıkar sağlayan iş birliği.

İsrail’in İran karşıtı eylemlerini yoğunlaştırması nedeniyle bu konu İran için oldukça önemli. İsrail’in Tahran’ın müttefiklerine karşı mücadelede geldiği nokta da İran’ı endişelendirmişe benziyor. Bölgede Hamas ve Hizbullah ciddi şekilde zayıfladı, Suriye’deki Beşar Esad rejimi çöktü, Yemen ve Irak’ta da İran destekli Şii gruplar sıkıntılı durumda. İsrail’i doğrudan İran’a karşı operasyon ihtimali de İran’ı tedirgin ediyor.

Bu nedenle İran yeni olası saldırıları savuşturmak için hava savunma sistemleri ve SU-35 savaş uçakları da dahil olmak üzere modern Rus silahları istiyor çünkü 26 Ekim 2024’teki İsrail saldırılarının da gösterdiği gibi Tahran bu saldırıları tamamen püskürtebilecek durumda değil. Geçmişte İran yaptırımlar nedeniyle hava savunma sistemlerini güçlendirememişti ama şimdi anlaşmanın bir sonucu olarak bu kabiliyetlerin daha erişilebilir hale gelebilir.

Stratejik ortaklık anlaşması elbette Moskova için de faydalı. Tahran’ın 2025 yılında Hindistan ve Çin’den sonra Rus silahlarının en büyük üçüncü ithalatçısı olacağına dair göstergeler var.

İran bir doğal gaz aktarım merkezine dönüşür mü?

Stratejik Ortaklık Anlaşması özellikle ekonomi ve enerji sektörüne özel bir vurgu yapıyor. Tahran, enerji güvenliğini garanti altına almak ve İran’ın bir doğal gaz aktarım merkezine dönüştürmek için Rusya’dan doğal gaz tedariki bekliyor.

Ayrıca iki ülke son derece önemli bir projeyi hayata geçirmeyi planlıyor: Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nun oluşturulması. Rusya, Azerbaycan ve İran, Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nu geliştirmek için Eylül 2022’de anlaşmıştı ve  Rusya, Azerbaycan ve İran arasında, Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru’nun geliştirilmesine yönelik bildiri imzalanmıştı. Bildiriye göre, taraflar, “2030’a kadar 3 ülkenin toprakları arasında 30 milyon ton transit ve iki yönlü yük taşımacılık hayata geçirmek için önerilen hedefleri dikkate almaya istekli olduklarını” beyan etmişti. Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru (INSTC) 7.200 km uzunluğunda Güney Asya’dan Orta Asya, Kafkaslar ve Rusya üzerinden Avrupa’ya yük taşımak için kullanılan gemi, demir yolu ve karayolu güzergâhını tanımlamak için kullanılan bir koridor.Bu koridor ile İran, Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) ülkeleri ile Güney Asya arasında mal ve hizmetlerin ana taşıyıcılarından biri olarak önemini arttırmayı umuyor. Ayrıca Rusya’nın uluslararası pazarlara garantili erişimini sağlayacak ki bu da Batı’nın yaptırımları karşısında özellikle önemli görünüyor.

Rusya-İran ortaklığının mevcut parametreleri temelinde anlaşmanın imzalanması ülkeler arasında hâlihazırda ulaşılmış olan iş birliği düzeyine yasal bir temel sağlıyor ve daha ileri düzeyde uygulanmasını kolaylaştırıyor. Elbette mevcut koşullar altında tüm planların tam olarak hayata geçirilmesine kesin gözüyle bakılamaz. Ama bu anlaşma jeopolitik olarak önemli sonuçları olabilir.

İran ekonomisi zorda, memnuniyetsizlik artıyor

İran’ın son yıllarda gerek içerde gerekse Orta Doğu ve Kafkasya’da önemli nüfuz ve itibar kaybetmesi İran içinde de endişelere neden oluyor. Bununla birlikte son aylarda, zaten zor durumda olan İran ekonomisi -özellikle Batı yaptırımları nedeniyle- yeniden zor günler geçirmeye başladı.

Enflasyon önemli ölçüde arttı ve son beş ayda İran ulusal para biriminin döviz kuru neredeyse üçte bir oranında keskin bir düşüş gösterdi. Bu durum elbette milyonlarca sıradan İranlının satın alma gücündeki -görünüşe göre zaten kronik olan- düşüşe ve yaşam standartlarındaki bozulmaya etki ediyor. Buna bir de giderek artan elektrik ve gaz sıkıntısı ekleniyor ki bu da hanelere ve işyerlerine enerji tedarikinde giderek daha sık kesintilere yol açıyor. Düzenli olarak yaşanan elektrik kesintileri devletin ekonomik performansını ve dolayısıyla İranlıların yaşam standartlarını etkilemekte. Bunun sonucunda halkın hükümete karşı memnuniyetsizliği artıyor ve protesto eğiliminde gözle görülür bir artış yaşanması bekleniyor. Kamuya açık yerlerde kıyafet kurallarına uymaya zorlanmaktan duyulan memnuniyetsizlik de burada rol oynuyor.

Tüm bunlar bir araya geldiğinde bölgede İran’ın muhaliflerinin eline İran’daki durumu etkilemek için kozlar veriyor ki Tahran’ın muhaliflerinin yakın gelecekte bunu ciddi bir şekilde yapmaya niyetli oldukları açık. Bu anlamda 2025 yılı bölgede jeopolitik açıdan sıcak geçebilir.

Çin bu işin neresinde?

Netice itibariyle ABD elitleri, İran rejimine karşı mücadeleyi Çin ile mücadelenin en önemli cephelerinden biri olarak görüyor. Çin, İran karşıtı yaptırımların koşulları altında ucuz İran petrolü ve diğer ham maddeleri alıyor. ABD ve müttefikleri bu akışı bozmayı ve gelişmekte olan “Rusya-İran-Çin-Kuzey Kore Batı karşıtı” jeopolitik eksenini yok etmeyi amaçlıyor.

Bu noktada ABD ne derece başarılı olabilir tahmin etmek güç. Fakat geçmiş modern dünyanın hegemonyası yavaş yavaş sönüyor. Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra sıcak savaşların mümkün hale geldiği, kaotik ve çok merkezli bir uluslararası düzende yaşıyoruz. Bu kaotik durum jeopolitik olarak bir çalkantı oluşturuyor. Sıcak savaş tehditlerinin, güç savaşlarının, jeopolitik olarak paylaşım mücadelesinin sertleştiği zamanlarda yaşamaktayız. “Güvensizlik ve Belirsizlik” çağına girmiş görünüyoruz. Bu çağda ülkelerde jeopolitik ve jeoekonomik olarak önemli hamleler yapıyor. Bu hamleler küresel ve bölgesel alanda jeopolitik mücadeleyi ateşliyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 30 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.

Orhan Karaoğlu
Orhan Karaoğlu
Doç. Dr. Orhan Karaoğlu - Uluslararası İlişkiler Uzmanı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisansını “1998 Adana Mutabakatından Arap Baharı’na Türkiye-Suriye İlişkileri” tezini yazarak tamamladı. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Şiiliğin İran Dış Politikasına Etkileri” isimli tez çalışması ile bitirdi. İlgi alanları ve çalışma konuları arasında Jeopolitik, Ortadoğu tarihi, Türk dış politikası, etnik, dinî, mezhepsel kimlikler, Şiilik, İran dış politikası gibi konular bulunuyor. Teopower Olarak Şiilik ve İran Dış Politikası (2021) ve Jeopolitiği Anlamak: Uluslararası Politikalar Yazısı (2022) ve Jeopolitik İstihbarat (2024) adlı üç kitabı yayımlandı. Ayrıca Uluslararası İlişkiler Tahlilleri (2019), Uluslararası İlişkiler Tahlilleri 2 (2020), İran: Bir Ülkenin Akademik Anatomisi (2022), İsrail: Bir Ülkenin Akademik Anatomisi (2023) ve Alanya: Kadim Medeniyetler Kalesi (2023) kitaplarının editörlüğünü yaptı. Çeşitli mecralarda makale ve analizleri yayımlandı. İngilizce ve Farsça biliyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x