Rusya’nın Doğu Akdeniz’de NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan’ın yanı sıra Güney Kıbrıs ile ilişkileri NATO ve Avrupa Birliği’ni (AB) endişelendirmeli mi? Rusya’nın bu üç ülkeyle ilişkilerinin derinliği konusunda ayrıntılı bir rapor hazırlayan Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın Rusya ve Avrasya Programı Kıdemli Uzmanı Paul Stronski’ye göre, söz konusu ilişkilerin stratejik hale gelip NATO ve Avrupa Birliği’nin bütünlük ve uyumunu tehdit etme ihtimali düşük. Ancak Stronski, AB, NATO ve ABD’nin bu üç ülkeye yönelik yaklaşımının değişmesi gerektiğini vuruluyor. Rapordan bazı bölümler aktarıyoruz.
“Rusya’nın Doğu Akdeniz’de iddialı girişimleri, Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) ve Avrupa Birliği’nin (AB) uyumunu baltalamaya yönelik daha geniş bir stratejinin parçası ve bu yüzden Batı ittifakının bir siyaset planlama ve formüle etme kabiliyetini karmaşık hale getiriyor. Kremlin’in çıkarları Rus doğalgazına ve mali akışlarına bağlılığı artırmaya, yönetici elitlerle dostluk kurmaya ve NATO’nun yoluna taş koymanın yanı sıra daha az ölçüde AB’nin genişlemesini engellemeye doğru yön değiştirdi.
Moskova’nın 2015’teki Suriye müdahalesinin ardından bölgedeki çabaları sıklıkla Rusya’nın büyük güç statüsünü yeniden iddia etmesi olarak yorumlandı. Oysa Rusya liderleri oradaki eylemlerini daha çok Atlas Okyanusu’ndan Karadeniz’e, Kuzey Afrika’dan Kuzey Kutbu’na uzanan, Batı ile yaşanan açmazın bir parçası olarak görmeye meyilli oldular.
Rusya için kritik üç ülke: Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs
Bahsi geçen açmaz özellikle Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs için söz konusu. Bu üç ülke, Rusya’ya coğrafi yakınlıkları, bu ülke ile ortak kültürel ve tarihi mirasın yanı sıra Moskova ve ötesine dış politikalarında bir denge unsuru ve Transatlantik ortaklarına karşı bir destek olarak gören elitleri nedeniyle Rusya’nın nüfuz operasyonlarına karşı daha savunmasız durumda. Avrupa bugün genellikle az çok “birleşik” olarak düşünülse de bu bölge bir istisna. Ekonomik zorluklar, sınır ve toprak anlaşmazlıkları ve göçmen akımlarının yanı sıra ABD ve AB’ye karşı artan hoşnutsuzluk çok sayıda çatlak yarattı. Bu da onları Rusya’ya karşı uygun hedefler haline getirdi. Söz konusu ülkeler ayrıca Rusya’nın hidrokarbon kaynaklarına ileri derecede bağımlı oldukları gibi Rus yatırımları ve turistlerini çekmek istiyorlar.
Rusya, her zaman başarılı olmasa da bölgedeki halkların dostluğunu kazanmak için ortak kültürel ve dini mirası vurgulamanın yanı sıra var olan Amerika veya Avrupa karşıtı duygulara hitap eden bir söyleme başvuruyor. Yine de son 10 yılda Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’a yönelik nüfuz operasyonları, özellikle Batı’nın siyasi ve güvenlik örgütlerinin genişlemesi, AB yaptırımları ve demokrasi ve iyi yönetimin teşvik edilmesi gibi Moskova’yı kaygılandıran çok önemli meselelerde söz konusu ülkelerin NATO ve AB’nin zayıf halkaları olarak yaftalanmasına yol açtı. (…)
Rusya’nın Yunanistan ile ilişkileri daha az başarısız oldu. Bir zamanlar “Moskova’nın Avrupa’daki Truva Atı” olarak tanımlanan Atina, 2018’de Rusya’nın Yunanistan’ın siyasetine müdahale etme ve Kuzey Makedonya ile yaklaşmasını bozma girişimlerinin ortaya çıkması üzerine çark edip Avrupalı ve NATO üyesi ortaklarına döndü. Mali yardım vaatlerine rağmen Moskova, Yunanistan’ın on yıl süren iktisadi krizini çözmeye yardımcı olacak ekonomik güçten yoksun. Devlet Bakanı Vladimir Putin’in Türk mevkidaşı ile başarılı biçimde kurduğu dostluk birçok Yunanı kızdırıyor. Yunanistan, Rusya’nın altından kalkamayacağı işlere giriştiğinin açık bir örneğidir ama Moskova hâlâ gelecekte fırsatların ortaya çıkması durumunda bu ülkede kullanabileceği araçlara (hidrokarbon kaynaklar ve kültürel bağlar) sahip.
Yunanistan gibi Güney Kıbrıs da Rusya’nın Türkiye ile güçlü güvenlik ilişkileri kurmasından kaygılı ve bu durum bu ülkenin ABD, Fransa ve diğer Batılı müttefiklerle daha fazla askerî işbirliği içine girmesine kapı açtı. Lefkoşa hükümeti 2012-2013 bankacılık krizinde Rusya’nın yardıma koşacağını umuyordu ama Rusya’nın bunu yapacak mali gücü yoktu ve AB’nin sert koşullar öne süren mali yardımlarına sürdürülebilir bir alternatif olamadı. Bir offshore finans merkezi olarak Kıbrıs, ekonomisini destekleyebilmek için hepsi yasal olmayan Rus finansal akışlarına bağımlı ve bu durum Moskova’ya, özellikle limanlara uğrama hakkı gibi sınırlı güvenlik işbirliğinin önünü açıyor. Rusya, ülkeye kültürel erişimini artırdı, ancak bunun çoğu, adada sayısı giderek artan Rusça konuşan gurbetçi topluluğa yönelik faaliyetler…
Rusya’nın Yunanistan üzerindeki etkisi sadece kuru gürültü mü?
Yunanistan’ın Rusya açısından cazibesi, coğrafi konumundan, tarihi ilişkilerinden, dini bağlarından ve geleneksel olarak güçlü bir sol hareketten kaynaklanıyor. Geçmişi Washington’ın Yunanistan’ı 1967’den 1974’e kadar yöneten anti komünist cuntaya verdiği desteğe kadar uzanan ABD karşıtlığı geçmek bilmiyor ve o tarihten beri Yunanistan-ABD ilişkilerini gölgeliyor. Moskova da o zamandan beri bu kırgınlıklar üzerine oynamaya istekli.
Atina, genel olarak Avrupa-Rusya işbirliğinin en yüksek olduğu dönemde olumlu ilişkiler geliştirdi. Gazprom, uzun vadeli tedarik sözleşmeleri imzalayarak 1996 yılında ilk kez Yunanistan’a gaz gönderdi. Atina ve Moskova, Rusya için bir engel olan Türkiye’yi baypas eden bir rotada Karadeniz’den doğalgaz boru hattı inşa etmeye çalıştı. Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı, Rus petrolünü Bulgaristan’ın Karadeniz kıyılarından Ege’ye taşıyacaktı ancak proje Bulgaristan’ın 2011’de çekilmesiyle suya düştü. Güney Akım Doğalgaz Boru Hattı Projesi de Bulgaristan’dan Yunanistan’a geçecekti ama AB Üçüncü Enerji Paketi’ni ihlal etti ve 2014’te iptal edildi.
Başarısızlıklarına rağmen Yunanistan, Rus enerji ihracatı için önemli bir pazar olmaya devam ediyor ve ciddi bir ticaret dengesizliği yaratıyor. Yunanistan’ın ihracatının sadece yüzde 1’i Rusya’ya gidiyor. Ancak Yunanistan şimdi Azerbaycan, Mısır, Irak, Levant ülkeleri ve ötesinden alternatif enerji kaynakları arıyor. Sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) icadı, Akdeniz’de yeni kaynakların keşfi ve AB’nin yeşil enerjiyi zorunlu kılmasıyla Rusya giderek daha fazla rekabet ile karşı karşıya kalacak.
Yunanistan ve Rusya arasında askerî ticaret
Yunanistan’ın 1990’larda Türkiye ile silah yarışının yanı sıra bir NATO üyesinin Rus silahlarını satın almasına izin verdiğinin farkında olan Rusya, Yunanistan ile güvenlik bağlarını güçlendirmeye istekliydi. Yunanistan Soğuk Savaş sonunda çoğu Doğu Almanya’dan olmak üzere, Sovyet döneminden kalma pek çok silah satın aldı. Bu satın almaları, 1998 ile 2005 yılları arasında Rus silahlarının istikrarlı bir şekilde sevkiyatı izledi.
Yunanistan ayrıca başta Güney Kıbrıs tarafından satın alınan ve 1998 yılında Ankara ile Lefkoşa arasındaki gerilimi azaltmak için yapılan anlaşma sonrası ülkeye getirilen S-300 sistemlerine de sahip. Bu sistemi periyodik olarak test ediyor, genellikle Türkiye ile tansiyonu yükseltiyor. Yunanistan 2009 yılında 415 Rus BMP-3 piyade savaş aracı satın almayı da kabul etti. Ancak büyüyen borç krizi ve ardından savunma alımlarındaki kesintiler nedeniyle siparişi iptal etti. Ukrayna krizi sonrasında AB-Rusya ilişkilerinde yaşanan gerilemeye rağmen, Rusya dostu Syriza koalisyon hükümeti, iddiaya göre yeni S-300 bataryaları satın almak üzere müzakereler yürüterek, işbirliğine açık olduğunu gösterdi.
Moskova’nin mali diplomasisi Yunanistan’da işe yarıyor mu?
Son yıllarda mali ve göç krizleri Yunanistan siyasetini istikrarsızlaştırdı. Küresel mali krizin ardından Avrupa’daki ekonomik gerileme, 2010’da Avrupa’yı temerrüdün eşiğine getirdi. Sonraki yıllarda, Yunanistan ve AB, kamu varlıklarını özelleştirme yetkisi ve sert kemer sıkma önlemleri de içeren bir dizi kurtarma paketini müzakere etti. Halkın bunlara destek vermeği ortaya çıktı ve Avrupa’ya yönelik şüpheciliği artırdı. Bu da Rusya’nın mali diplomasisine kapıyı araladı. Atina, bu cephede Moskova ile ilişki kurmaya hevesli olduğunu gösterdi. Binlerce göçmen Suriye çatışmasından ve Orta Doğu veya Kuzey Afrika’nın diğer bölgelerinden kaçmaya çalışırken Yunanistan, Avrupa mülteci krizinin yükünü çekti. Avrupa’ya göç akışının ön saflarında yer alması Yunanistan’ın ekonomisini zora sokuyor, iç hoşnutsuzlukları artıyor ve popülist politikacıların ekmeğine yağ sürüyor.
2015 seçimlerinden sonra, ortanın solundaki Syriza ve aşırı sağdaki Bağımsız Yunan partilerinden oluşan bir koalisyon hükümeti, bu AB karşıtı duygulara oynayarak Brüksel ve Atina’nın kurtarma şartları üzerinde anlaşamaması durumunda yönünü Moskova’ya doğru çevrime tehdidinde bulundu. Rusya ile alternatif anlaşmaları görüşmek üzere yetkilileri görevlendirdi. (…) Gazprom, Yunanistan’ın devlet kontrolündeki doğalgaz şirketi DEPA’yı satın almakla ilgilendiğini açıkladı. Ardından Başbakan Aleksi Çipras, 2015’te yeni bir kurtarma paketini kabul edip etmeme veya avro bölgesinden ayrılma konusunda bir referandum düzenledi. Halkın yüzde 60’tan fazlası kurtarma paketine karşı oy kullandı ancak hükümet ‘Grexit’i daha fazla zorlamadı ve bunun yerine Brüksel ile bir anlaşma imzaladı. Gazprom da, beklentilerin aksine DEPA için hiçbir zaman somut bir teklifte bulunmadı. Şu anda ülkenin ulusal güvenlik danışmanı olan Thanos Dokos’un o sıralarda belirttiği gibi Rusya, “Yunanistan’a gerekli ölçekte mali yardım sağlamak konusunda isteksiz ve yetersiz” olduğundan, Rusya’ya dönüş hiçbir zaman gerçekten gündemde değildi. Rusya’nın mali sıkıntıları, onun somut olmayan sembolik alternatifler sunmasına izin verdi. (…)
G. Kıbrıs ve Rusya ilişkileri temelinde ne yatıyor?
Rusya’nın Güney Kıbrıs’taki nüfuz çabaları, Sovyetlerin Kıbrıs Komünist Partisi’ne verdiği destekten beri süren siyasi ilişkiler, ortak dini bağlara ve ülkenin Rus enerjisine olan bağımlılığına kadar Yunanistan’dakilere benzer örüntüler izliyor. Küçük bir farkla: Moskova ayrıca Güney Kıbrıs’ta bir zamanlar adayı yöneten ve hâlâ orada bir hava üssü bulunan İngiltere’ye karşı sömürgecilik karşıtı söylemi kullanıyor.
Güney Kıbrıs Moskova için, bir offshore finans merkezi; ayrıca bağlantısız statüsü ve Rus deniz operasyonları için bir lojistik merkez olarak hizmet etme olasılığı nedeniyle de çekici konumda.
ABD Soğuk Savaş’ın son yıllarında, Doğu Akdeniz’deki silahlanma yarışını yavaşlatmak amacıyla 1987’de Güney Kıbrıs’a silah ambargosu uyguladı. Bu ambargo Moskova’ya Sovyetler Birliği sonrası dönemde daha yakın güvenlik ve askeri bağlar kurması için kapı araladı. Güney Kıbrıs, 1990’lardan beri Rus silahlarının düzenli bir alıcısı haline geldi. Bu bağlar, 2015’te Rus donanma gemilerinin Güney Kıbrıs limanlarına kısıtlı sürelerde uğramasına izin veren anlaşmanın imzalanmasını kolaylaştırdı ki bu da Washington ile bir ihtilaf yarattı. Ancak AB’nin Rusya’ya yaptırımları bu bağımlılığı değiştirmeye başladı ve son yıllarda silah anlaşmalarıyla teslimatlarda sert bir düşüşe yol açtı. Güney Kıbrıs’ın silah tedarikçilerini 2020’de silah yasağını kısmen kaldıran Fransa, İsrail ve ABD’yi kapsayacak şekilde çeşitlendirmeye girişimi, muhtemelen Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiden duyduğu endişeden kaynaklanıyor. Ayrıca Güney Kıbrıs, NATO ile güvelik işbirliğine daha fazla açık hale geldi. Ancak Güney Kıbrıs, ABD’nin silah yasağını kaldırmasına ve Washington’ın daha fazla güvenlik bağları vaat etmesine rağmen Batı’nın limanlarını Rus gemilerine kapaması yönündeki baskılara boyun eğmedi.
G. Kıbrıs: Para aklama cenneti Rusya’nın cebinde mi?
Güney Kıbrıs, ister zengin ister daha sınırlı imkanlara sahip olsun, Rusların paralarını bir AB ülkesinin görece güvenli bir banka hesabında, gayrimenkulde veya diğer yatırım araçlarında tutabileceği bir yer. Ülkenin düşük vergi oranı, Rusya ile çifte vergilendirme anlaşması, gevşekçe düzenlenmiş bankacılık sistemi ve sıcak iklimi, ülkeyi Rus parası ve turistler için gözde bir güzergah haline getirdi.
Güney Kıbrıs, şu an Rusya’nın doğrudan yabancı yatırımlarının ana alıcılarından biri. 2019’da, bu paranın büyük bir kısmı muhtemelen Kıbrıs üzerinden başka yerlere akmasına rağmen, dünya çapındaki tüm Rus yatırımlarının kabaca yüzde 50’si Güney Kıbrıs’a gitti. Bu para akışının tümü meşru değil: Güney Kıbrıs’ın Avrasya kaynaklı kara para aklandığı yer olduğu kanıtlanmıştı. Bu akışın bir kısmını, oligarkların ve sıradan vatandaşların paralarını Rus devletinin kollarından uzağa saklama arzularından kaynaklanan sermaye kaçışı oluşturuyor. (…)
Gazprom Güney Kıbrıs’ta da hayal kırıklığı yarattı
Güney Kıbrıs bankacılık sektörü, Rus bireysel ve kurumsal servet akışlarına bağımlı olarak büyümüştü. 2012-2013 mali krizi sırasında, Güney Kıbrıs’taki bankalar, o sırada ülkenin yıllık gayri safi yurtiçi hasılasını aşan bir rakam olan 32 milyar dolarlık Rus nakdine sahipti. Ancak bu kriz, bankacılık sistemini çöküşe doğru itti.
Rusya’nın önerdiği beş yıl vadeli 2,5 milyar dolarlık kredi Güney Kıbrıs’a, 100 bin Euro’nun üzerindeki sigortasız tasarrufların kredi kuruluşlarına devredilmesini zorunlu kılan, dolayısıyla bu ülkenin offshore bankacılık sistemini baltalayacak Avrupa Birliği’nin 10 milyar dolarlık teklifine karşı iyi bir alternatif olarak göründü. Güney Kıbrıs AB’nin teklifini reddetti.
Gazprom daha sonra kârlı gaz arama hakları karşılığında Güney Kıbrıs’a bankacılık sisteminin bir bölümünü kontrol altına alacağı bir kurtarma planı sundu. Fakat günün sonunda Rusların teklifleri boş çıktı. Güney Kıbrıs sonuçta, Yunanistan gibi sert koşullardaki AB kurtarma paketini kabul etti ve bu da zengin Rusların önemli miktarda para kaybetmesine neden oldu.
“Altın pasaport” ekonomiyi canlandırdı mı?
Kıbrıs, adayı ziyaret etmeye, mülk satın almaya ve orada para harcamaya devam eden varlıklı Ruslar için hâlâ çekici… Ülke, hızla zayıflayan ekonomisini canlandırmak amacıyla, gayrimenkule 2 milyon Euro yatırım yapan varlıklı yabancılara Kıbrıs ve dolayısıyla AB vatandaşlığı sağlamak için bir “altın pasaport” planı açıkladı. ABD yaptırımlarına hedef olanlar da dahil olmak üzere, iyi bağlantıları olan Rus oligarkları, Kıbrıs makamlarının sınırlı durum tespitinin ardından programı AB pasaportu almak için kullandı.
Plan, hepsi orada oturmasa ve bir ev sahibi olmasa da Güney Kıbrıs’taki Rus gurbetçi nüfusunu daha da artırdı. Birçokları için burası sadece bir tatil yeri ya da Rus yetkililerine karşı gelmeleri durumunda olası bir kaçış yolu. Bununla birlikte, Rusça konuşan Kıbrıslılar artık kendi siyasi partilerine, Kremlin dostu gibi görünen ve gelişmekte olan bir Rusça medyaya sahip ancak şu ana kadar sınırlı bir etkileri var.
… Rusya’nın tüm çabalarına rağmen (…), Lefkoşe’nin AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımların yenilenmesine karşı çıkmadı. Güney Kıbrıs, AB ve ABD’nin para aklama kaygılarına katılarak geçen Ekim ayında altın pasaport uygulamasına son verdi. Yine de Rusların para akışının öneminin farkında olan Güney Kıbrıs, Rusya ile Batı arasında eşit mesafede durmaya çalışıyor.
Rusya bölgede ne yapıyor?
Rusya’nın Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’taki etkisini genişletme çabaları meyvelerini vererek Avrupa ve Orta Doğu’ya güç yansıtmasına yardımcı oldu. Üç ülke Rusya’nın başlıca enerji ithalatçıları arasında bulunuyor ve bu da Moskova’nın angajmanını gerektiren uzun vadeli ve istikrarlı ilişkiler yarattı. Yine de Rusya’yı bu ülkelerden ayıran şeyler birleştirenlerden daha fazla. Yaklaşımı büyük ölçüde oportünist ve yerel sorunlardan ve istikrarsızlıktan yararlanmaya yönelik. Bölgesel meselelerde masaya oturmak istiyor ama mutlaka bir çözüm geliştirmesi gerekmiyor.
Rusya, Doğu Akdeniz’de NATO veya AB ile karşı karşıya kalmaya niyetli değil. Bunun yerine Batı’nın bölgeye hakim olma yeteneğini karmaşıklaştırmak, tek başına hakem görevi görmek veya liberal demokratik değerleri teşvik etmek istiyor. Moskova’nın sınırlı mali kaynakları göz önüne alındığında, Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile ilişkiler nispeten başarılı oldu. Her üç ülke de Batı’da zayıf halkalar olarak tanımlandı, ancak Rusya onlara çok az şey sundu ve stratejik çıkarları çok farklıydı. İlişkiler taktiktir, stratejik değil. (…)
Genel olarak, Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki yetenekleri mütevazı ve temelde büyük ölçüde sembolik diplomasi, enerji ve mali akışlara dayanıyor. Bölgenin Rus enerjisine bağımlılığı azalıyor ve Kremlin, yatırım veya borç hafifletme konusundaki yüksek vaatlerinin çoğunu henüz yerine getirmedi. Bunun yerine sembolik alternatifler sunuyor.
Rusya’nın ana hedefi Batı’daki çatlakları ve sorunları körüklerken bölgesel bir oyuncu olarak görülmek; bunu da etkili bir şekilde yaptı. Doğu Akdeniz’in pek çok ekonomik, siyasi ve güvenlik sorunu var ve Moskova bunlardan yararlanmaya çalışıyor. Rusya her öne atılıp öneri getirdiğinde (hepsi kötü niyetli değil), ABD, AB ve NATO’nun bunları doğrudan reddetmek yerine, bu meselelerden bazılarını ele almaya odaklanması gerekiyor.
Bu yazı ilk kez 26 Ağustos 2021’de yayımlanmıştır.