Bir süreden beri, her zamankinden de hırslı bir dış politika izleyen ve kendisini Batı’nın karşındaki kutup olarak konumlandırmaya çalışan Rusya bu değişimin ilk adımlarını Suriye İç Savaşı’na doğrudan müdahele ederek atmıştı. Soğuk Savaş döneminde de Ortadoğu’ya özel önem veren Rusya, yakın çevresi olarak gördüğü bölgede gücünü ve etkisini artıracak hamleler yaparak söz sahibi oldu.
Rusya’daki Avrasyacı düşüncenin merkezi, Devlet Başkanı Putin’in de önemsediği Valdai Tartışma Klübü’nde geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir konferansta Rusya’nın Ortadoğu politikası masaya yatırıldı. Rusya’nın bölgede karşı karşıya olduğu risklerin ve fırsatların tartışıldığı konferansın ardından bir de rapor yayınlandı.
Konstantin Truevtsev imzasını taşıyan raporun bazı kısımları özetleyerek sunuyoruz:
“Rusya’nın politikasının üç temel dayanağı bulunuyor: Bunlardan birincisi güvenliğin ve savunmanın sağlanması, ikincisi Büyük Avrasya’nın inşası, üçüncüsü ise Rusya’nın teknolojik dönüşümünü sağlaması ve teknolojik atılımlarda bulunması için elverişli uluslararası ortamın oluşturulması.
Güvenlik ve savunma
Rus birliklerinin 2015 yılında Suriye’ye yaptığı müdahale, genel olarak Rusya’nın politikası için önemli bir dönüm noktası oldu. …
Rusya’nın Suriye’deki varlığı, üç hedefi gerçekleştirmeyi amaçladığından askerî ve siyasi boyutlar kazandı:
1)Şam ve Kürtler ile Kürtlerin kontrolü altındaki diğer etnik gruplar, alt etnik gruplar ve aşiret grupları arasında kalıcı bir uzlaşma sağlamak; 2) ABD’nin Suriye topraklarından çekilmesini sağlamak; 3) Suriye’de Türklerin kontrolündeki bölgeleri tasfiye etmek.
Bütün bunlar Suriye’deki iç savaşa nihai bir çözüm sağlamak için tasarlandı. Rusya’nın savunması ve güvenliği açısından bu, çatışmanın Suriye topraklarının ötesine yayılmayacağının garantisi anlamına geliyor.
Terörle ilgili olarak buradaki tartışmayı El Kaide ve DAEŞ tarafından kontrol edilen veya onlar ile doğrudan bağlantılı olan örgütlerle sınırlayacağız. Bu yapılara karşı mücadele, Suriye ve Irak’ta son aşamaya geldi. Teröristler yalnızca Yemen’de ciddi bir varlık gösteriyorlar ancak orada da kendi amaçlarına hizmet etmekten ziyade başkalarının maşası gibi hareket ediyorlar.
Terör örgütlerinin ana yuvaları Orta Doğu’yu terk ederek diğer bölgelere kayıyor. Orta Doğu dışında iki bölge daha bulunuyor: Afganistan ve Afrika’nın İslamcı fay hattı olarak da bilinen Senegal-Somali hattı boyunca Sahra Altı Afrika.
Taliban şu anda Afganistan’ı yönetiyor. Uluslararası hukuka göre bir terör örgütü olarak kabul edilen Taliban, iktidara geldikten sonra Afganistan’ın ötesine genişleme niyetinde olmadıklarını belirtti ve şu ana kadar bu sözünü tuttu. Ancak genişlemeci emellere sahip olan DAEŞ hâlâ ülke içinde faaliyetlerini sürdürüyor. Bu, Afganistan tehdidinin hayali olmadığı anlamına geliyor ancak Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyeleri İran ile koordinasyon içinde çalışarak terör tehdidini etkisiz hale getirebilir. Aslında İran, Afganistan’dan gelen teröristlerin Orta Doğu’ya sızmasını önlemede zaten oldukça etkili olmuştur.
İkinci bölge, Sahra Altı Afrika’sı çok daha büyüktür. Ülkeler arasındaki sınırlar tam olarak belli olmadığından bu bölge potansiyel olarak Afganistan’dan daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Coğrafi olarak oldukça uzakta olduğu için, bu bölge Rusya’nın güvenliğine yönelik acil bir tehlike oluşturmuyor. Ancak bu, Rusya’nın orada terörle mücadele faaliyetlerine katkıda bulunmayacağı anlamına gelmiyor. …
Her ne kadar terör ivmesini kaybediyor gibi görünse de devletler arası, alt-bölgesel ve bölgesel çatışma tehlikesi devam ediyor ve büyüyor. Aslında en büyük tehlike, mevcut sorunlardan ziyade gelecekte ortaya çıkabilecek sorunlardan kaynaklanıyor. Orta Doğu ile ilgili şöyle bir paradoks mevcut; bölgede Libya haricindeki süregelen esas sıcak çatışmalar azalıyor olabilir ancak aynı zamanda öncelikle Doğu Akdeniz, Güney Kafkasya ve Sahel gibi komşu bölgeleri etkileyecek çatışmaların riski de artıyor. Basra Körfezi’nde ve İsrail ve İran arasındaki gerginlik hâlâ devam ediyor.
Güney Kafkasya hariç bu bölgelerdeki çatışmaların çoğu Rusya’yı doğrudan tehdit etmiyor. Rusya, barışı koruma faaliyetlerini yeni çatışmaları engellemeye, mevcut çatışmaların kızışmasını durdurmaya ve bu çatışmaların muhtelif sonuçlarıyla başa çıkmaya odaklanmalı zira bunlar Rusya için de riskler oluşturuyor.
Örneğin, Rusya’nın Suriye’deki askerî varlığı, Doğu Akdeniz’de çatışmaya bağlı risklerin azaltılmasında yardımcı oluyor. Ancak burada göründüğünden daha fazlası var. Tartus’taki donanma tesisi ile Hmeymim’deki hava üssü, Rusya’nın kendi toprakları dışındaki tek ileri karakollarıdır. Sahip oldukları silahlar sayesinde bu iki üs, Karadeniz’e açılan boğazları kapatabilir, böylece Karadeniz havzasında ortaya çıkabilecek bir gerginliğin önüne geçilmesine vesile olabilir. Rusya ve ABD ile NATO arasındaki gerginliğin arttığı göz önünde bulundurulduğunda tüm bunlar giderek daha fazla önem kazanıyor. Böyle bir bağlamda Rusya’nın Suriye’deki ileri karakolları ciddi bir fark yaratabilir.
Büyük Avrasya’nın inşası
Siyasi gözlemciler, Büyük Avrasya’yı küresel çatışmaların gölgesinde kalan marjinal bir konu olarak ele alma veya örneğin Çin’in Kuşak ve Yol girişimi gibi bir bağlamda çok dar bir konu olarak değerlendirme eğiliminde. Bu bakış açısına göre Büyük Avrasya bazen Rusya, Çin ve çoğunluğu Orta Asya’da olmak üzere küçük ülkeler arasındaki işbirliğine indirgeniyor.
Büyük Avrasya’nın inşası, iki etkenin gösterdiği gibi, küreselleşmenin bu aşamasında anahtar bir süreç olmasa bile öncü süreçlerinden biridir: 1) Doğu ve Güney Asya’da endüstriyel çekim merkezlerinin gelişimi ve bu merkezlerin yüksek teknolojiden tüketim mallarına muhtelif türdeki ürünlerini ihraç etme ihtiyaçları; 2) Demiryolu ve karayolu ağlarının gelişmesinin sağladığı ulaşım devrimi.
Güney ve Doğu Asya’dan Avrupa’ya doğru yapılan sevkiyatlar her geçen yıl artıyor ve bu malların çoğu deniz yoluyla taşınıyor. Ancak, deniz taşımacılığı artan ticaret hacimleri ile başa çıkamıyor. Ek olarak, şu anda bile demiryolu ve yük tırları ile yapılan sevkiyatlar denizden yapılan sevkiyatlar ile karşılaştırıldığında yarı yarıya daha kısa sürüyor, devam eden altyapı geliştirmeleri sevkiyat sürelerini iki, hatta üç kat azaltabilir.
Karadan yapılan sevkiyatların çoğu Rusya’dan geçiyor. Ancak Orta Doğu’nun tüm bunlarla alakası ne? Açıklamama izin verin.
Doğu Asya’dan gelen sevkiyatlar Orta Doğu ile doğrudan temas etmese de Güney Asya’ya baktığınızda işler değişiyor. Rusya’nın Baltık kıyıları ile İran’ın Hint Okyanusu üzerindeki Bender Abbas limanını birbirine bağlayan kuzey-güney koridoru önemli bir rol üstleniyor. Hindistan’daki Mumbai, Pakistan’daki Karaçi limanları ile Bangladeş, Sri Lanka ve ASEAN ülkelerinin limanları Bender Abbas limanına deniz yoluyla oldukça yakındır. Bugün, malların güney İran’dan Saint Petersburg dolaylarına ulaşması en az 20 gün, diğer Güney Asya limanlarına ulaşması iki ila beş gün daha uzun sürüyor. İran, bir Orta Doğu gücü ve Basra Körfezi ülkesi olarak bu projede kilit bir role sahip. Demiryolu ve karayolu bağlantısını geliştirme çabaları, İran’ın üretim sektörünü kapsamlı bir şekilde kalkındırmasını sağlayan bir sinerji ortaya çıkarıyor. Bu nedenden dolayı Rusya’nın İran ve Hindistan ile yaptığı işbirliği önemli bir etkendir.
Basra Körfezi üzerindeki Arap ülkeleri, Umman’ın gözlemci olarak yer aldığı Büyük Avrasya projesine giderek daha fazla ilgi gösteriyor. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt gibi ülkeler yatırımcı, nakliye operatörleri olarak katılabilir veya altyapı projeleri ile diğer projelere katkıda bulunabilir. Irak da bu gelişmeleri yakından takip ediyor.
Tüm bu gelişmeler, başta demiryolu sektörü olmak üzere bölgedeki büyük altyapı projeleri bağlamında meydana geliyor. Bu projelerin birçoğu halihazırda devam ediyor ya da başlatılmak üzere. Suudi Arabistan’ın batı ve doğu kıyılarını birbirine bağlayan demiryolu ile Tahran-Bağdat-Şam-Lazkiye demiryolu projesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu, halihazırda mevcut karayolu ağını desteklemek için yakın gelecekte yeni bir ulaşım ağının ortaya çıkmasını sağlayabilir. Tüm bunlar bölgenin lojistik zincirini dönüştürecektir. Ayrıca bu bölge, hızlı bir şekilde gelişen kıtalararası ulaşım ağına da bağlanacaktır.
Rusya’dan geçen kıtalararası koridorlar ile ilgili faaliyetleri kontrolü altında bulundurarak veya bu faaliyetlere katılım sağlayarak koordine etmek için mümkün olan her şeyi yapmak, Rusya’nın çıkarınadır. Aksi takdirde Rusya’yı es geçen lojistik zincirleri oluşabilir. Rusya’yı es geçmek, siyasi istikrarsızlıktan muzdarip bölgelerden geçmek anlamına geldiğinden yakın zamana kadar böyle bir tehdit büyük ölçüde önemsizdi. Ancak, Basra Körfezi’nde ve Levant’da, yani Arap dünyasının doğu kısmında tutunma noktası elde etmek her zaman stratejik bir öneme sahiptir.
Rusya’nın teknolojik atılımı için elverişli ortamın oluşturulması
Özellikle dijital ekonomide yapay zekanın geliştirilmesi ve yönetim, sosyal hizmetler gibi ekonominin çeşitli sektörlerindeki uygulamaları ile yeni ürünler ortaya çıkarmak için ilaç endüstrisi ve üreme sağlığı alanlarında Orta Doğu’daki bazı ülkeler ile birlikte çalışma potansiyeli bulunuyor. Aslında Rusya, İsrail ve BAE ile bu doğrultuda işbirliği yapmaya başladı bile.
İsrail ve BAE arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının önünü açan Abraham Mutabakatları, bilim ve teknoloji alanlarında Rusya için yeni fırsatlar yaratabilecek ikili bir eksenin ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Rusya Bilimler Akademisi Doğu Araştırmaları Enstitüsü’ndeki araştırmacılar, Rusya’nın bu çabaların bir parçası olmak için gerekli her şeye sahip olduğunu ve hatta bölgede bilim ve teknoloji alanlarında bir itici güç olabileceğini gösterdi. Suudi Arabistan da dahil olmak üzere diğer Basra Körfezi monarşileri, İsrail ile açık bir şekilde ilişki kurarken karşılaşabilecekleri ciddi engellere rağmen bu eksene katılmak isteyeceklerdir.
Elbette Orta Doğu ülkeleri, Rusya’nın teknolojik bir atılım gerçekleştirmesini sağlamada pek önemli olmayacak.
Bununla birlikte, her ikisi de teknolojik açıdan ileride olan ülkeler İsrail ve BAE ile işbirliğinin yanı sıra Basra Körfezi ülkeleri tarafından sunulan finansman fırsatları, OPEC+ formatında işbirliği, Almanya, Avusturya, Fransa ve İtalya dahil olmak üzere Avrupa ülkeleri ve Çin, Güney Kore ve Singapur gibi Asya’nın teknoloji alanında öncü ülkeleri ile işbirliği ile birleştiğinde Rusya’nın hedeflerine ulaşmasını sağlayabilir.
Bu arada, OPEC+ ve bunun sonucunda küresel petrol piyasasını düzenlemek için Suudi Arabistan ile kurulan yakın ilişkiler, teknolojik bir atılım gerçekleştirmek için kaynak biriktirme açısından Rus ekonomisi için kritik öneme sahiptir.
Rusya Orta Doğu politikasının ülke ve bölge düzeyinde öncelikleri
Suriye
Suriye, Rusya’nın savunma politikasında net bir role sahip.
Ancak Rusya, savaş sonrası yeniden inşası açısından Suriye’nin tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılayamaz. Çoğu şey İran ve Çin ile yapılacak işbirliğine bağlı olacaktır ancak bu yaklaşımın sınırları bulunuyor.
Bununla birlikte, başta BAE olmak üzere Bahreyn, Kuveyt, Umman ve Suudi Arabistan gibi Basra Körfezi monarşileri ile birlikte çalışmak da etkili olacaktır.
İran ve Basra Körfezi
Suriye’deki çatışmalar sona erdikten sonra Basra Körfezi kendisini Orta Doğu’nun merkezinde bulacaktır.
Basra Körfezi’nin güvenlik meselelerine kapsamlı bir çözüm bulmak, Rusya’nın Orta Doğu politikasının kilit unsurlarında birisidir.
Kısa bir süre önce, Rusya’nın bu bölgede bir kolektif güvenlik sistemi oluşturmaya yönelik önerileri ütopik görülüyordu, ancak bugün çoğu bölgesel ve küresel aktörün bu girişimi takdir etmesiyle bu öneriler tekrar önem kazandı.
Suudi Arabistan
Suudi liderlerin amaçladığı kapsamlı yapısal ekonomik hedeflere ulaşmak için Rusya ile birlikte çalışmak ikili ilişkiler açısından önemli bir etken olacaktır.
Yemen’deki çatışmayı sonlandırmak, ekonomik reformların önünde engel teşkil eden bir yük olduğundan krallık için hassas ve son derece önemli bir meseledir. Rus diplomasisi, Riyad’ın itibarını kaybetmeden Yemen’deki çatışmadan çekilmesine yardımcı olabilir.
Bütün bu koşullar göz önüne alındığında Rusya, Basra Körfezi’nde uluslararası bir güvenlik alanının oluşturulmasında önemli bir rol oynayabilir ki bu, bölgedeki çatışmalarda arabuluculuk yapmakla aynı şey değildir. Bunun yerine Rusya, gelecekte bölgede kurulacak bir kolektif savunma sisteminin parçası olarak hareket edebilir. Rusya’nın dışında Çin ve Hindistan da böyle bir rolü üstlenmek isteyebilir. Böyle bir yapı şekillenmeye başlarsa, ABD ve Batılı ülkeler bunun bir parçası olmaktan çekinmeyecektir.
Basra Körfezi, siyasi gelişmeler açısından tüm Orta Doğu’nun lokomotifidir. Bu yüzden kolektif bir savunma sisteminin inşa edilmesine yönelik çabalar ekonomik ve siyasi açılardan Suriye, Lübnan ve Ürdün için de fayda sağlayacaktır.
İsrail
İsrail ile ilişkilerin geliştirilmesi, Rusya’nın Orta Doğu’daki en büyük önceliklerinden birisi olmuştur. Bu, İsrail ve Moskova’nın karşılıklı anlayış çerçevesinde beraber çalışması gerektiğini kabul etmekte isteksiz olan birçok Arap ülkesi ve Rusya’nın İslami ortakları için oldukça hassas bir meseledir.
İronik olarak İsrail ile ilişkilerin yeniden tesis edilmesi Arap dünyası ile daha fazla işbirliği ile sonuçlanmıştır. İsrail ile diplomatik ilişkiler kuran Mısır ve Ürdün gibi ülkeler artık Rusya’yı aynı istikamette gittiği için suçlayamaz. Ayrıca bu ülkeler diplomatik temasları teşvik etme konusunda isteklidir. İsrail’in Basra Körfezi’ndeki birçok ülkeyle ilişki kurması, Rusya’nın politikasının dengeli yapısını daha da vurguluyor.
İsrail ve Rusya ayrıca güçlü kültürel ve tarihsel bağlara sahiptir. İsrail’in dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olduğu düşünüldüğünde, bu bağlar iki ülke arasında BT, dijital ekonomi, yapay zeka gibi 21. yüzyılda kilit rol oynayacak birçok alanda yapılacak işbirliğini kolaylaştırabilir.
Ancak bilindiği üzere İsrail, bölgede ABD’nin en yakın müttefikidir. ABD’deki Yahudi lobisi ve bunun ABD siyasetinde İsrail’e sağladığı avantajlar göz önüne alındığında bu ilişki tek taraflı bir bağımlılık olarak değerlendirilmemelidir. İsrail ve ABD arasındaki müttefiklik ilişkisi İsrail siyasetinin tonunu ve ülkenin Rusya ile ilişkilerine bakış açısını belirlese de İsrail’in Rusya ile ilişkilerinde bir yere kadar serbest olduğu da söylenebilir.
Rusya, Filistin meselesinde her iki tarafın da işbirliği yapabileceği tek küresel güçtür. Biden hükümeti, önceki hükümetler ile kıyaslandığında Filistin meselesinde daha esnek olabileceğini gösteriyor ancak bunun İsrail ve Filistin arasındaki meseleye anlamlı bir etkisi olmadı.
Suriye’deki İsrail ve İran arasındaki anlaşmazlığında Rusya’nın pozisyonu “bu bizim savaşımız değil” şeklinde tanımlanabilir. Bu yüzden Rusya, İran’ın İsrail’e yönelik tehditlerini ve İsrail’in Suriye’deki İran ve İran yanlısı kuvvetlere yaptığı saldırıları görmezden gelmektedir. Moskova, buradaki rolünü çatışan tarafları ayırmaya çalışmakla sınırlamıştır.
Mısır
Rusya’nın Orta Doğu politikasında Mısır’ın oynadığı rolü kısıtlayan iki etken bulunmaktadır.
Birincisi, Mısır finansal açıdan ABD’ye, Suudi Arabistan’a ve BAE’ye bağımlıdır ve Orta Doğu’da ABD’den en fazla finansal yardım alan ikinci ülkedir. Bu durum, Mısır’ın bağımsız kararlar almasını ciddi ölçüde sınırlamaktadır…
İkincisi, Mısır, bilimsel ve teknolojik kalkınma açısından İsrail ve BAE’nin oldukça gerisinde kalmaktadır. Bu yüzden yüksek teknoloji, dijital dönüşüm ve yapay zeka alanlarında yapılacak işbirliği tek yönlü olacaktır ve bu durum mevcut koşullarda Rusya için kabul edilebilir değildir…
Mağrip Ülkeleri
Libya’daki çatışmalar, Rusya’nın Mağrip ülkeleriyle ilişkileri açısından bu ülkeleri Arap dünyasının geri kalanından izole eden kısıtlayıcı bir etken olarak göze çarpıyor. Bu, Rusya’nın önünde büyük bir engeldir çünkü doğrudan temas sağlanmadığında öncelik verilen girişimlerin önündeki ekonomik ve siyasi riskler artmaktadır. Ancak bu, örneğin Cezayir veya Fas gibi ülkeler ile seçili alanlarda işbirliği girişimlerinden kaçınılması gerektiği anlamına gelmiyor, ancak iki ülkenin çatışma halinde olduğu düşünüldüğünde Rusya’nın son derece dikkatli olması gerekiyor.
Orta Doğu’daki Batı Varlığı
Hiç şüphesiz Rusya, Orta Doğu’da oldukça başarılı olmuştur ve bölgedeki varlığını daha da genişletebilir. Ancak Rusya’nın Batı’yı ve ABD’yi bölgeyi tamamen terk etmeye zorlayabileceğini iddia etmek pek doğru olmaz.
Orta Doğu’nun artık ABD siyasetinde daha küçük bir rol oynamasının iki ana nedeni bulunmaktadır. Bunlardan birisi Orta Doğu petrolüne yönelik ilginin azalmasıdır, diğeri de jeopolitik önceliklerin başta Asya-Pasifik ve Avrupa olmak üzere diğer bölgelere kaymış olmasıdır. Bu, hem jeopolitik hem de finansal açıdan büyük bir yük olan Orta Doğu’daki askerî ve siyasi varlığı azaltma fikrini ortaya çıkarmıştır. Öncelikle söz konusu ilgideki bu düşüşün göreceli olduğunun altı çizilmelidir. İkincisi ise bu çekilmeler, Amerika’nın varlığının anlamsızlaştığı veya Irak ve Suriye gibi çok riskli hale geldiği bölgeler ile sınırlıdır.
Bu durum Rusya’nın Suriye politikası için yeni fırsatlar sunmaktadır. Ancak Rusya, kendi iradesi ve çıkarlarına ters bir şekilde ABD ile İran arasındaki çatışmaya sürüklenme riskinden dolayı mevcut koşullarda Irak’ta ABD’nin yerini almaya pek hevesli değildir.
ABD, Katar’daki ve diğer Körfez ülkelerindeki askerî varlığını üsler vasıtasıyla sürdürecektir ve İsrail ile stratejik işbirliğini devam ettirecektir. Rusya, Körfez ülkeleri, İsrail ve Mısır ile işbirliğini artırabilir ancak finansal, ekonomik, bilimsel ve teknolojik kabiliyetleri göz önüne alındığında Rusya Federasyonu bu bölgede ABD ile rekabet edemez.
Batı Avrupa’ya gelince, özellikle Almanya ve İtalya’daki ekonomik seçkinlerin bir kısmı ve Fransa’daki ordu teşkilatı, Orta Doğu politikalarını koordine etmek için Rusya ile ortak girişimlere sıcak bakabilir. Ancak Rusya’nın Batı ile ilişkilerinin giderek çatışmacı bir hale gelmesi, bu tür girişimlerin gerçeğe dönüştürülmesine engel olacaktır.
Sonuç
Homojen bir dünya düzeninin ortadan kalkmasıyla uluslararası siyaset yeni bir aşamaya girmiştir. Aşağı yukarı tek bir kurallar dizisinin yerini, önümüzdeki yıllarda küresel ekonomiyi yeniden şekillendirme vaadeden çok yönlü küresel süreçler almıştır. Büyük güçler arasındaki rekabet artmaktadır. ABD ise önceliklerini tekrar gözden geçirmektedir, daha az önemli hale gelenleri bırakırken geri kalanlar üzerinde aktif davranmaktadır. Küresel durumu etkileyen aktör sayısı giderek artmaktadır. Bu ve diğer süreçler tüm uluslararası aktörler ve bölgesel ilişkiler için yeni bir çerçeve meydana getirmektedir.
Rusya bu aşamaya, Orta Doğu’da büyük ve önemli bir güç olarak giriyor. Belki de bugün bölgedeki dış güçlerin en etkilisi olarak görülebilir. Bu, hem bölgede hem de uluslararası arenada yeni fırsatlar sunuyor. Bununla birlikte, Moskova bölgesel sorunları çözmek için aktif, yapıcı ama aynı zamanda eşit mesafeli, esnek katılım politikasına yaratıcı bir dokunuşla bağlı kalmazsa, bu durum Rusya’nın stratejisi için yeni yükler de yaratabilir.
Bu yazı ilk kez 31 Mart 2022’de yayımlanmıştır.