Savaş bitti gibi görünüyor: Ne ders çıkarmalı?

Nükleer silah sahibi Hindistan ve Pakistan çatıştı, bölgesel etkileri çok büyük olabilecek çatışma günler sürdü. Türk dronlarının kullanıldığı da iddia edilen çatışma nihayet ateşkesle sonuçlandı. Peki risk ortadan kalktı mı? Dr. Yücel Bulut yazdı.

Artık akut bir sendrom haline gelmiş Hindistan – Pakistan geriliminin bir yenisini daha yaşadık. Bir savaş rüzgârı daha geldi ve 4 günlük çatışma sonrası dindi gibi görünüyor. Geriye bir resim ve çıkarılması gereken yeni dersler kaldı.

Hindistan ile Pakistan arasında son günlerde meydana gelen ve dünyayı diken üstünde hissettiren çatışma ortamı, yaşanan bir terör saldırısı ile başlamış ve 1947 yılından beri kapanmamış bir yaranın tekrar kanamasına sebep olmuştu. 22 Nisan 2025’te yaşanan terör saldırısı ve ardından yaşanan çatışma ortamını hazırlayan etkenleri “Hindistan- Pakistan Savaşı: Bilmeniz Gereken Her şey” başlıklı yazımızda anlatmıştık.

Hindistan’ın Keşmir bölgesinde Pahalgam’da meydana gelen ve turistleri hedef alan terör saldırısının ardından, başta Hindistan Başbakanı Modi ve Hintli yetkililer çok sert şekilde intikam alınacağına dair söylemlerde bulunmuştu. Daha önce yaşanan benzer terör saldırıları karşısında Hindistan sınır ötesi hava harekatları ile terörist hedeflerini vurduğunu iddia etmiş, 2019 Balakot saldırıları esnasında Hindistan Hava Kuvvetleri’ne ait bir Mig-21 vurulmuş ve pilotu da Pakistan tarafından yakalanmıştı. Kısa süre sonra pilot bir iyi niyet göstergesi olarak Hindistan’a teslim edilmişti. Bu durum tansiyonun düşmesinde etkili olmuş ve neticede gerilim daha fazla tırmandırılmamıştı.

Ancak  Pahalgam saldırganlarının bu defa sivillere saldırması ve din temelli ayrım yaparak sadece Hindulardan oluşan  26 turisti katlettiği iddiası (içlerinden birinin Müslüman olduğu kesinleşti), din temelli Hindu etnik milliyetçiliği yapan Hindutva ideolojisinin içinden gelen Hindistan Halk Partisi (BJP-Bharatiya Janata Party) hükümetinin daha sert tutum takınmasına kesin gözüyle bakmamıza sebep oldu.

Hükümet beklendiği gibi diplomatik adımları da askerî operasyonları da masaya getirdi ancak bu defa iki fark vardı. Birincisi, daha önce Hindistan ve Pakistan arasında 1971 ve 1999 yıllarında yaşanan savaşlara rağmen iptali gündeme gelmemiş İndus Su Anlaşması’ydı – ki Pakistan açısından anlaşmanın ihlali savaş ilanı kabul edilecek kadar hayatiydi ve Hindistan saldırıya karşılık İndus Su Anlaşması’nı askıya aldığını duyurmuştu.  İkincisi, çok uzun süre sonra ilk kez ülke genelinde ‘sivil savunma tatbikatı’ emri verilmiş olmasıydı. Zira bu durum en son 1971 yılında yaşanan Hindistan- Pakistan savaşının hemen öncesinde yaşanmış, tatbikat sonrası Hindistan savaş ilan etmişti.

Bütün göstergeler bölgede bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu gösterirken Hindistan 6 Mayıs’ı 7 Mayıs’a bağlayan gece saatlerinde ‘Operation Sindoor ‘ adını verdiği operasyonu başlattı. Bu isim özellikle seçilmişti. Sindoor (Sindur), Hintli kadınların evlenirken alınlarına sürülen ve eşlerine olan bağlılıklarını gösteren, evli olduklarını gösteren kırmızı toz formunda  boyaya deniliyor. Bu isim  ile yapılan operasyonun 22 Nisan’da öldürülen turistlerin eşlerine adandığı ve kırmızı renk ile onların kanının yerde kalmadığı mesajı veriliyordu. Hindistan yetkilileri, bu operasyon ile Pakistan içlerinde 9 bölgede 25 ayrı hedefi seyir füzeleri ile vurulduğunu, sadece teröristlerin hedef alındığını, Pakistanlı sivil veya askerî grupların vurulmadığını belirtti ve hedefin sadece Leşkere Taiba ve Ceyşi Muhammed gibi gruplar olduğunu da eklediler.

Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ise Hindistan’ın askerî noktaları hedef aldığını, yapılan saldırılara ordunun karşılık verdiğini ve Hindistan Hava Kuvvetleri’ne ait beş Rafael (Dassault Rafale) savaş jetinin düşürüldüğünü ve kesinlikle cevap verilip ölen sivillerin öcünün alınacağını duyurdu.  Ardından 3 günlük süreçte yaşanan ve silahlı dronların ve seyir füzelerinin karşılıklı kullanıldığı çatışmalarda, Pakistan 40-50 kadar Hintli askeri öldürdüğünü iddia ederken ve en az 31 Pakistanlı sivilin öldüğünü belirtirken, Hindistan en az 16 sivil kaybı olduğunu açıkladı, Hintli kaynaklar 100 teröristi öldürdüklerini de iddia ettiler. Karşılıklı olarak onlarca silahlı dron düşürüldüğü de iddialar arasındaydı.

Türk dronları Hindistan’da kullanıldı mı?

Savaş, Türk ve İsrail yapımı dronların mücadelesine de tanık oldu.

Daha önce Azerbaycan – Ermenistan savaşında ve Ukrayna-Rusya savaşında kullanılan ve savaş alanında ciddi etki gösterip dünyadaki prestiji artan Türk yapımı dronların şimdi de Hindistan-Pakistan savaşında kullanıldığı öne sürülüyor. Hindistan kendisine yapılan saldırılarda Türk dronu kullanıldığını, Pakistan ise kendine karşı İsrail dronlarının kullanıldığını iddia etti.  Çatışmalar süresince her gün basın brifingi veren Hindistan silahlı kuvvetleri yaptıkları açıklamada, 8 ve 9 Mayıs gecesi Pakistan saldırılarında 300-400 kadar Türk yapımı, otomatik tüfek atışı yapabilen ve el bombası taşıyabilme gibi çeşitli özellikleri olan Asisgard Songar dronlarının kullanıldığını, bunlardan 50 tanesinin vurulduğunu ve 20 tanesinin radyo frekansları karıştırılarak düşürüldüğünü  iddia etti.  Yapılan açıklamalarda yaklaşık 36 hedefe bu dronlarla saldırıda bulunulduğu, bazılarının vurulduğu söylendi.  Pakistan tarafı ise saldırılarda 77 İsrail yapımı dronun vurularak düşürüldüğünü iddia etti.  Türkiye’den bu konuda resmî bir açıklama gelmedi.

Ancak hem ana akım Hintli ve Pakistanlı medya hem de sosyal medya kanallarında ciddi derecede dezenformasyon ve yalan haberle karşılaşmak mümkün. Bunların arasında düşen uçaklar, Karaçi Limanı’nın vurulduğu ve hatta Pakistan’ın başkenti İslamabad’ın Hindistan tarafından ele geçirildiğine dair yalan haberler bile var. İşin ilginç tarafı, bütün bu haberlerin ciddi alıcı bulması ve pek çok sosyal medya hesabında yayılması. Bu sebeplerle tarafların verdiği resmî sayılara dahi ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var.

Trump rol çalmaya mı çalışıyor?

Daha önce Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, Hindistan ve Pakistan çatışması kendisine sorulduğunda, iki tarafla da arasının iyi olduğunu ve eğer yapabilirse yardımcı olmak isteyeceğini belirtirken, bu sözleri  yardımcısı JD Vance’e hatırlatılınca  o da Hindistan- Pakistan arasındaki çatışmanın durmasını elbette istediklerini ama aslında bu durumun onları ilgilendirmediğini “non of our business ”(Bizi ilgilendirmez) söylemişti.  Bu durum aslında Amerika’nın konuya müdahil olmaya çok da gönüllü olmadığını düşündürürken Trump’ın konudan uzaklığı ve bu konuya dair cehaleti, 78 yıllık bir meseleyi “binlerce yıllık bir problem olarak” tanımlamasıyla görülmüştü.

10 Mayıs öğle saatlerinde Donald Trump tarafların derhal ve tam bir ateşkeste anlaştıklarını ilan etti. Bu durum “Trump rol çalmaya çalışıyor” yorumlarını gündeme getirdi. Ancak Trump’ın ateşkes kararı alınmasına ne kadar etkin olduğunu şu an için bilemiyoruz. Bu açıklamada Pakistan tarafının ateşkes için harekete geçtiği ve Hindistan’a ulaştığını belirterek savaşta kendileri üstün olduğu için onlardan ateşkes isteği geldiğini belirtip ortada bir arabulucu olmadığını, Pakistan’ı güç ile ateşkese zorladığın fikri ve  kazanan taraf imajı oluşturmaya çalışıyor.

Öte yandan Pakistan Başbakanı ateşkes için Trump’ın gösterdiği çabaya teşekkür edip bu ateşkes sürecinde Trump’ın “hayati ve çok son derece önemli” bir yeri olduğunu söyleyerek Hindistan tarafının tezini reddedip bu savaşın kendileri için büyük bir zafer olduğunu belirtti.

Ancak açıklamaların üzerinden birkaç saat bile geçmeden taraflar birbirilerini ateşkesi ihlal etmekle suçladılar. Ancak bu yazının yayına hazırlandığı 12 Mayıs günü saat 15:00’e kadar anlaşıldığı üzere taraflar ateşkese hâlâ bağlı.

Peki şimdi Keşmir konusunda ne olacak? Su meselesi çözüldü mü?

4 gün süren, küçük çaplı bir savaş olarak geçen ve yaygın bir alanda etkileri hissedilen çatışmalı hal şimdilik bitti. Ancak bu durum bize bir kez daha Keşmir sorununun bitmediğini ve bölgede uzun yıllardır olduğu gibi her an potansiyel bir çatışma riski taşımayı sürdürdüğünü gösteriyor. Nükleer silah sahibi iki ülkenin çatışması yürekleri ağızlara getirdi ancak bu iki ülkenin topyekûn savaş durumuna geçseler dahi nükleer silah kullanımı riskinin çok da yakın olmadığını da gösterdi. Yani nükleer silahlar bir caydırıcılık unsuru olarak her iki ülke arasında durmaya devam edecek ama kullanılmayacak.

Hindistan’ın Indus Suları ile ilgili 1960 tarihli anlaşmanın yenilenmesi isteği geçerli, bunun altını çizmekte fayda var. Zira Hindistan son iki yıldır anlaşmanın zamanın koşullarına uyum sağlamadığı ve yenilenmesi yönünde taleplerde bulunuyor.  Bu istekleri devam edecektir. Hindistan’ın bu talebine Pakistan şimdilik bir yanıt vermiyor. Aslında bu durum Pakistan’ın konu hakkında değişikliğe gerek görmediği veya Hindistan’ın muhtemelen mevcut durumdan daha fazla su tüketimi hakkı talep edeceği yorumunu yapmayı da mümkün kılıyor. Hindistan’ın Pakistan’ın suyunu tamamen kesmesi, eldeki barajların kapasitesi ve yeni yapılacak olanların çok uzun sürecek olması düşünüldüğünde mümkün görünmüyor. Ancak zamanlı zamansız suyun tutulup bırakılması, barajların birer silah gibi kullanılıp bölgede sellere ve kısmi kuraklıklara yol açılacak şekilde düzenlenmesi mümkün. İki ülke arasındaki çıkabilecek su krizi, ülkelerin su ihtiyacı hususunda başka ülkelere bağımlı olmamasının önemini ve ilerde çevre krizleri, artan nüfus ve su ihtiyacının artması ile su kaynaklı savaşların artacağı gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor.

Göz ardı edilen bir tehdit

Taraflar terörizm ile ilgili birbirilerini suçlamaya devam edecek ve yaşanacak ilk terör saldırısında bunu yeni bir gerginlikte kullanacakları için sahte bayrak operasyonlarına karşı temkinli olunması gerekiyor. İki ülke arasında yaşanan bu çatışmaların her daim kronikleşmiş şekilde devam etmesi de rahatlıkla beklenebilir. Geçmişte olduğu gibi bunlar savaşa da dönüşebilir veya sınırlı alanlarda çatışmayla da sonlanabilir. Ancak nükleer silah kullanımı ihtimali pek gerçekçi durmuyor.

Son olarak Türkiye dahil her ülkenin göz önünde bulundurması gereken bir başka tehdit söz konusu. Bu dört günlük çatışmalı süreçte barışı tehlikeye atan en önemli hususlardan birisi, yapay zekâ ile üretilmiş sahte saldırı videoları ve bunların hem anaakım medyada hem sosyal medyada kasıtlı olarak ya da sahteliğinin farkında olmadan paylaşılması oldu. Yalan haberler ve yapay zekâ ürünü videolar bu savaş süresince bir propaganda unsuru olarak korku ve kargaşa yaratmada geleceğe dönük potansiyel gücünü gösterdi.

Savaş olmadan ve sorunların diplomasi ile çözüleceği süreçlerin güçlenmesi, Türkiye’nin hem Pakistan ile olan derin tarihi-kültürel bağlarını geliştirmesi hem de Hindistan ile iyi ilişkiler geliştirilmesi tüm tarafların da faydasına olacaktır. Böylece Türkiye’nin gelişmekte olan arabulucu ülke rolü belki de bir gün Pakistan ve Hindistan arasındaki sorunların çözülmesinde de bir umut doğurabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 13 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

Yücel Bulut
Yücel Bulut
Dr. Yücel Bulut - Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı'nda Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor. Araştırma alanları arasında Güney Asya tarihi, Hindistan siyaseti, azınlıklarla ilgili insan hakları meseleleri ve Hindistan'daki azınlık sorunları bulunuyor. Halihazırda teorik çalışmalarının yanı sıra, Güney Asya'daki bölgesel çatışmalarla ilgili saha çalışmaları yapmakta ve vaka incelemelerine devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Savaş bitti gibi görünüyor: Ne ders çıkarmalı?

Nükleer silah sahibi Hindistan ve Pakistan çatıştı, bölgesel etkileri çok büyük olabilecek çatışma günler sürdü. Türk dronlarının kullanıldığı da iddia edilen çatışma nihayet ateşkesle sonuçlandı. Peki risk ortadan kalktı mı? Dr. Yücel Bulut yazdı.

Artık akut bir sendrom haline gelmiş Hindistan – Pakistan geriliminin bir yenisini daha yaşadık. Bir savaş rüzgârı daha geldi ve 4 günlük çatışma sonrası dindi gibi görünüyor. Geriye bir resim ve çıkarılması gereken yeni dersler kaldı.

Hindistan ile Pakistan arasında son günlerde meydana gelen ve dünyayı diken üstünde hissettiren çatışma ortamı, yaşanan bir terör saldırısı ile başlamış ve 1947 yılından beri kapanmamış bir yaranın tekrar kanamasına sebep olmuştu. 22 Nisan 2025’te yaşanan terör saldırısı ve ardından yaşanan çatışma ortamını hazırlayan etkenleri “Hindistan- Pakistan Savaşı: Bilmeniz Gereken Her şey” başlıklı yazımızda anlatmıştık.

Hindistan’ın Keşmir bölgesinde Pahalgam’da meydana gelen ve turistleri hedef alan terör saldırısının ardından, başta Hindistan Başbakanı Modi ve Hintli yetkililer çok sert şekilde intikam alınacağına dair söylemlerde bulunmuştu. Daha önce yaşanan benzer terör saldırıları karşısında Hindistan sınır ötesi hava harekatları ile terörist hedeflerini vurduğunu iddia etmiş, 2019 Balakot saldırıları esnasında Hindistan Hava Kuvvetleri’ne ait bir Mig-21 vurulmuş ve pilotu da Pakistan tarafından yakalanmıştı. Kısa süre sonra pilot bir iyi niyet göstergesi olarak Hindistan’a teslim edilmişti. Bu durum tansiyonun düşmesinde etkili olmuş ve neticede gerilim daha fazla tırmandırılmamıştı.

Ancak  Pahalgam saldırganlarının bu defa sivillere saldırması ve din temelli ayrım yaparak sadece Hindulardan oluşan  26 turisti katlettiği iddiası (içlerinden birinin Müslüman olduğu kesinleşti), din temelli Hindu etnik milliyetçiliği yapan Hindutva ideolojisinin içinden gelen Hindistan Halk Partisi (BJP-Bharatiya Janata Party) hükümetinin daha sert tutum takınmasına kesin gözüyle bakmamıza sebep oldu.

Hükümet beklendiği gibi diplomatik adımları da askerî operasyonları da masaya getirdi ancak bu defa iki fark vardı. Birincisi, daha önce Hindistan ve Pakistan arasında 1971 ve 1999 yıllarında yaşanan savaşlara rağmen iptali gündeme gelmemiş İndus Su Anlaşması’ydı – ki Pakistan açısından anlaşmanın ihlali savaş ilanı kabul edilecek kadar hayatiydi ve Hindistan saldırıya karşılık İndus Su Anlaşması’nı askıya aldığını duyurmuştu.  İkincisi, çok uzun süre sonra ilk kez ülke genelinde ‘sivil savunma tatbikatı’ emri verilmiş olmasıydı. Zira bu durum en son 1971 yılında yaşanan Hindistan- Pakistan savaşının hemen öncesinde yaşanmış, tatbikat sonrası Hindistan savaş ilan etmişti.

Bütün göstergeler bölgede bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu gösterirken Hindistan 6 Mayıs’ı 7 Mayıs’a bağlayan gece saatlerinde ‘Operation Sindoor ‘ adını verdiği operasyonu başlattı. Bu isim özellikle seçilmişti. Sindoor (Sindur), Hintli kadınların evlenirken alınlarına sürülen ve eşlerine olan bağlılıklarını gösteren, evli olduklarını gösteren kırmızı toz formunda  boyaya deniliyor. Bu isim  ile yapılan operasyonun 22 Nisan’da öldürülen turistlerin eşlerine adandığı ve kırmızı renk ile onların kanının yerde kalmadığı mesajı veriliyordu. Hindistan yetkilileri, bu operasyon ile Pakistan içlerinde 9 bölgede 25 ayrı hedefi seyir füzeleri ile vurulduğunu, sadece teröristlerin hedef alındığını, Pakistanlı sivil veya askerî grupların vurulmadığını belirtti ve hedefin sadece Leşkere Taiba ve Ceyşi Muhammed gibi gruplar olduğunu da eklediler.

Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ise Hindistan’ın askerî noktaları hedef aldığını, yapılan saldırılara ordunun karşılık verdiğini ve Hindistan Hava Kuvvetleri’ne ait beş Rafael (Dassault Rafale) savaş jetinin düşürüldüğünü ve kesinlikle cevap verilip ölen sivillerin öcünün alınacağını duyurdu.  Ardından 3 günlük süreçte yaşanan ve silahlı dronların ve seyir füzelerinin karşılıklı kullanıldığı çatışmalarda, Pakistan 40-50 kadar Hintli askeri öldürdüğünü iddia ederken ve en az 31 Pakistanlı sivilin öldüğünü belirtirken, Hindistan en az 16 sivil kaybı olduğunu açıkladı, Hintli kaynaklar 100 teröristi öldürdüklerini de iddia ettiler. Karşılıklı olarak onlarca silahlı dron düşürüldüğü de iddialar arasındaydı.

Türk dronları Hindistan’da kullanıldı mı?

Savaş, Türk ve İsrail yapımı dronların mücadelesine de tanık oldu.

Daha önce Azerbaycan – Ermenistan savaşında ve Ukrayna-Rusya savaşında kullanılan ve savaş alanında ciddi etki gösterip dünyadaki prestiji artan Türk yapımı dronların şimdi de Hindistan-Pakistan savaşında kullanıldığı öne sürülüyor. Hindistan kendisine yapılan saldırılarda Türk dronu kullanıldığını, Pakistan ise kendine karşı İsrail dronlarının kullanıldığını iddia etti.  Çatışmalar süresince her gün basın brifingi veren Hindistan silahlı kuvvetleri yaptıkları açıklamada, 8 ve 9 Mayıs gecesi Pakistan saldırılarında 300-400 kadar Türk yapımı, otomatik tüfek atışı yapabilen ve el bombası taşıyabilme gibi çeşitli özellikleri olan Asisgard Songar dronlarının kullanıldığını, bunlardan 50 tanesinin vurulduğunu ve 20 tanesinin radyo frekansları karıştırılarak düşürüldüğünü  iddia etti.  Yapılan açıklamalarda yaklaşık 36 hedefe bu dronlarla saldırıda bulunulduğu, bazılarının vurulduğu söylendi.  Pakistan tarafı ise saldırılarda 77 İsrail yapımı dronun vurularak düşürüldüğünü iddia etti.  Türkiye’den bu konuda resmî bir açıklama gelmedi.

Ancak hem ana akım Hintli ve Pakistanlı medya hem de sosyal medya kanallarında ciddi derecede dezenformasyon ve yalan haberle karşılaşmak mümkün. Bunların arasında düşen uçaklar, Karaçi Limanı’nın vurulduğu ve hatta Pakistan’ın başkenti İslamabad’ın Hindistan tarafından ele geçirildiğine dair yalan haberler bile var. İşin ilginç tarafı, bütün bu haberlerin ciddi alıcı bulması ve pek çok sosyal medya hesabında yayılması. Bu sebeplerle tarafların verdiği resmî sayılara dahi ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var.

Trump rol çalmaya mı çalışıyor?

Daha önce Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, Hindistan ve Pakistan çatışması kendisine sorulduğunda, iki tarafla da arasının iyi olduğunu ve eğer yapabilirse yardımcı olmak isteyeceğini belirtirken, bu sözleri  yardımcısı JD Vance’e hatırlatılınca  o da Hindistan- Pakistan arasındaki çatışmanın durmasını elbette istediklerini ama aslında bu durumun onları ilgilendirmediğini “non of our business ”(Bizi ilgilendirmez) söylemişti.  Bu durum aslında Amerika’nın konuya müdahil olmaya çok da gönüllü olmadığını düşündürürken Trump’ın konudan uzaklığı ve bu konuya dair cehaleti, 78 yıllık bir meseleyi “binlerce yıllık bir problem olarak” tanımlamasıyla görülmüştü.

10 Mayıs öğle saatlerinde Donald Trump tarafların derhal ve tam bir ateşkeste anlaştıklarını ilan etti. Bu durum “Trump rol çalmaya çalışıyor” yorumlarını gündeme getirdi. Ancak Trump’ın ateşkes kararı alınmasına ne kadar etkin olduğunu şu an için bilemiyoruz. Bu açıklamada Pakistan tarafının ateşkes için harekete geçtiği ve Hindistan’a ulaştığını belirterek savaşta kendileri üstün olduğu için onlardan ateşkes isteği geldiğini belirtip ortada bir arabulucu olmadığını, Pakistan’ı güç ile ateşkese zorladığın fikri ve  kazanan taraf imajı oluşturmaya çalışıyor.

Öte yandan Pakistan Başbakanı ateşkes için Trump’ın gösterdiği çabaya teşekkür edip bu ateşkes sürecinde Trump’ın “hayati ve çok son derece önemli” bir yeri olduğunu söyleyerek Hindistan tarafının tezini reddedip bu savaşın kendileri için büyük bir zafer olduğunu belirtti.

Ancak açıklamaların üzerinden birkaç saat bile geçmeden taraflar birbirilerini ateşkesi ihlal etmekle suçladılar. Ancak bu yazının yayına hazırlandığı 12 Mayıs günü saat 15:00’e kadar anlaşıldığı üzere taraflar ateşkese hâlâ bağlı.

Peki şimdi Keşmir konusunda ne olacak? Su meselesi çözüldü mü?

4 gün süren, küçük çaplı bir savaş olarak geçen ve yaygın bir alanda etkileri hissedilen çatışmalı hal şimdilik bitti. Ancak bu durum bize bir kez daha Keşmir sorununun bitmediğini ve bölgede uzun yıllardır olduğu gibi her an potansiyel bir çatışma riski taşımayı sürdürdüğünü gösteriyor. Nükleer silah sahibi iki ülkenin çatışması yürekleri ağızlara getirdi ancak bu iki ülkenin topyekûn savaş durumuna geçseler dahi nükleer silah kullanımı riskinin çok da yakın olmadığını da gösterdi. Yani nükleer silahlar bir caydırıcılık unsuru olarak her iki ülke arasında durmaya devam edecek ama kullanılmayacak.

Hindistan’ın Indus Suları ile ilgili 1960 tarihli anlaşmanın yenilenmesi isteği geçerli, bunun altını çizmekte fayda var. Zira Hindistan son iki yıldır anlaşmanın zamanın koşullarına uyum sağlamadığı ve yenilenmesi yönünde taleplerde bulunuyor.  Bu istekleri devam edecektir. Hindistan’ın bu talebine Pakistan şimdilik bir yanıt vermiyor. Aslında bu durum Pakistan’ın konu hakkında değişikliğe gerek görmediği veya Hindistan’ın muhtemelen mevcut durumdan daha fazla su tüketimi hakkı talep edeceği yorumunu yapmayı da mümkün kılıyor. Hindistan’ın Pakistan’ın suyunu tamamen kesmesi, eldeki barajların kapasitesi ve yeni yapılacak olanların çok uzun sürecek olması düşünüldüğünde mümkün görünmüyor. Ancak zamanlı zamansız suyun tutulup bırakılması, barajların birer silah gibi kullanılıp bölgede sellere ve kısmi kuraklıklara yol açılacak şekilde düzenlenmesi mümkün. İki ülke arasındaki çıkabilecek su krizi, ülkelerin su ihtiyacı hususunda başka ülkelere bağımlı olmamasının önemini ve ilerde çevre krizleri, artan nüfus ve su ihtiyacının artması ile su kaynaklı savaşların artacağı gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor.

Göz ardı edilen bir tehdit

Taraflar terörizm ile ilgili birbirilerini suçlamaya devam edecek ve yaşanacak ilk terör saldırısında bunu yeni bir gerginlikte kullanacakları için sahte bayrak operasyonlarına karşı temkinli olunması gerekiyor. İki ülke arasında yaşanan bu çatışmaların her daim kronikleşmiş şekilde devam etmesi de rahatlıkla beklenebilir. Geçmişte olduğu gibi bunlar savaşa da dönüşebilir veya sınırlı alanlarda çatışmayla da sonlanabilir. Ancak nükleer silah kullanımı ihtimali pek gerçekçi durmuyor.

Son olarak Türkiye dahil her ülkenin göz önünde bulundurması gereken bir başka tehdit söz konusu. Bu dört günlük çatışmalı süreçte barışı tehlikeye atan en önemli hususlardan birisi, yapay zekâ ile üretilmiş sahte saldırı videoları ve bunların hem anaakım medyada hem sosyal medyada kasıtlı olarak ya da sahteliğinin farkında olmadan paylaşılması oldu. Yalan haberler ve yapay zekâ ürünü videolar bu savaş süresince bir propaganda unsuru olarak korku ve kargaşa yaratmada geleceğe dönük potansiyel gücünü gösterdi.

Savaş olmadan ve sorunların diplomasi ile çözüleceği süreçlerin güçlenmesi, Türkiye’nin hem Pakistan ile olan derin tarihi-kültürel bağlarını geliştirmesi hem de Hindistan ile iyi ilişkiler geliştirilmesi tüm tarafların da faydasına olacaktır. Böylece Türkiye’nin gelişmekte olan arabulucu ülke rolü belki de bir gün Pakistan ve Hindistan arasındaki sorunların çözülmesinde de bir umut doğurabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 13 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

Yücel Bulut
Yücel Bulut
Dr. Yücel Bulut - Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı'nda Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor. Araştırma alanları arasında Güney Asya tarihi, Hindistan siyaseti, azınlıklarla ilgili insan hakları meseleleri ve Hindistan'daki azınlık sorunları bulunuyor. Halihazırda teorik çalışmalarının yanı sıra, Güney Asya'daki bölgesel çatışmalarla ilgili saha çalışmaları yapmakta ve vaka incelemelerine devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x