ABD’nin eski başkanı ve bu yıl Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinin muhtemel adayı Donald Trump, Pennsylvania’daki bir miting sırasında bir anlık kafa hareketi sayesinde ölümden kurtuldu. Bu saldırının nedeni belirsizliğini korurken pek çok yorumcu saldırganı harekete geçiren sebepler ve olayın başta ABD Başkanlık yarışı, ülkenin ve dolaylı olarak dünyanın geleceğine olası etkilerine dair aceleci sonuçlara ulaşmış görünüyor.
Peki, bunda ne kadar isabetliler?
The Atlantic yazarlarından Derek Thompson, bu sorunun yanıtını arıyor.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Donald Trump’a yönelik başarısız suikast girişiminin hemen ardından, uzmanlar ve siyasetçiler bu korkunç olayın Amerikan siyasetini nasıl etkileyeceğini gayet iyi bildiklerini ilan etmekte acele ettiler. Hem soldan hem de sağdan yorumcular sosyal medyada “seçimin bittiğini” ya da Trump’ın artık ezici bir farkla kazanacağını öngördüler.
Demokrat bir Temsilciler Meclisi üyesi Semafor, “Seçim burada biter” dedi.
Temsilciler Meclisi’nden kıdemli bir Demokrat Pazar günü Axios’a verdiği demeçte, “Hepimiz ikinci bir Trump başkanlığına kendimizi teslim ettik” dedi. Bu arada gazeteciler de şiddet ve kaosun tırmanacağı öngörüsünde bulundu.
Vox’tan Zach Beauchamp “Bundan sonra olacaklar konusunda hepimiz dehşete düşmeliyiz” diye yazdı.
Peter Baker, The New York Times‘ın baş sayfasında suikast girişiminin “Amerika’yı daha da parçalayacağı” öngörüsünde bulundu.
13 Temmuz’daki şok edici olaya başka bir yorum getirmeme izin verin: Kimse bir şey bilmiyor. Trump’ın kanlı kulağının 2024 seçimlerini nasıl etkileyeceğini ya da ülkenin yurttaşlık bağlarını nasıl gereceğini tam olarak çözdüğünü iddia eden herkes size ve kendisine yalan söylüyor.
ABD’de ve yurtdışında başarısız suikast girişimlerinin tarihi, ileriye dönük yol hakkında yalnızca en muğlak ipuçlarını sunuyor. Son 150 yıldaki siyasi suikast girişimlerinin etkilerini inceleyen Northwestern Üniversitesi’nden ekonomist Benjamin Jones, “suikastçıların tarihin akışına yön veren aktörler olmaktan çok kaos yaratan ajanlar olduğunu” söylüyor. Şöhretten birkaç ışık yılı, kötü şöhretten ise birkaç santim uzakta olan bu uç kişiler, küçük bir etki yaratabilirler.
Vuruldular, ama kaybettiler
ABD’deki başarısız başkanlık suikast girişimlerinin tarihi, geçtiğimiz hafta sonunda yaşananların dünya çapında tarihi bir olay olduğu yönündeki değerlendirmeleri boşa çıkarıyor.
Theodore Roosevelt 1912 yılında Milwaukee’de başkanlık kampanyası kapsamında miting düzenlerken vurulmuş, ama konuşmasına devam edebilmişti. Buna rağmen seçimi kaybetti. 1975’te üç haftalık bir süre zarfında iki kadın Gerald Ford’u vurmaya çalıştı, ama başarısız oldu. O da bir sonraki seçimi kaybetti. Ronald Reagan 1981’de vurulunca halk desteği kısa süreli olarak artmıştı, ama destek birkaç ay içinde kayboldu. Bu başarısız girişimlerden herhangi birinin anketler ya da genel olarak siyaset üzerinde kalıcı bir etkisi olduğunu söylemek zor.
O yumruk, ABD’yi değiştirir mi?
Doğru, bu başkanların hiçbiri sosyal medya çağında kampanya yürütmedi ve hayatlarına yönelik girişimlerin hiçbiri kanlar içinde, meydan okuyan Trump’ın kalabalığa yumruğunu göstermesi kadar çarpıcı bir görüntü yaratmadı. Bu, bir Washington Post yazarının deyimiyle “Amerika’yı sonsuza dek değiştirebilecek” bir görüntü.
Ancak hiçbir şeyin değişmemiş olması ihtimalini de gözden kaçırmamalı. Bu başkanlık seçimi, Donald Trump’ın ağır suçtan hüküm giymesi ve Demokrat elitler arasında Joe Biden’ın yarıştan çekilmesi için yapılan yaygın çağrıları göz önüne alındığında zaten alışılmadık bir durum. Donald Trump’ın dokuz aydan uzun bir süredir Joe Biden’ı kıl payı da olsa geride bıraktığı göz önüne alındığında, seçmenlerin kararını büyük ölçüde vermiş olduğu görülüyor.
Gündem değişti bile
Trump’ın kanlı fotoğrafı elbette destekçilerini heyecanlandıracaktır, ama destekçileri zaten onu destekliyordu. Daha durgun bir siyasi ortamda bu olayın seçmenlerin dikkatini kalıcı bir şekilde çekmesi beklenebilirdi, ancak bu olay şimdiden iki yeni büyük siyasi hikâye tarafından tahtından indirildi bile: Çalıntı belge davasının düşmesi ve J. D. Vance’in Trump’ın yardımcılığına aday olarak seçilmesi. Bir ya da iki ay içinde, başkanlık seçimlerinin temel hatları suikast öncesine geri dönebilir.
Lincoln suikastı bile tarihi değiştirmedi
Geçmiş çağlarda tarihçiler ve filozoflar başarılı suikastların bile son derece önemsiz olduğunu iddia ederlerdi. Makedonyalı Philip ve Julius Caesar gibi eski hükümdarların ölümleri dramatik olabilirdi, ancak Hegelci ve Marksist zaman görüşü, tarihin sınıf, ekonomik büyüme, askerî gelişme, coğrafya gibi yapısal güçler tarafından şekillendirildiğini düşünüyordu. Buna kıyasla, küçük bir bıçak ya da bir merminin yörüngesini eğen bir rüzgâr önemsizdi. Abraham Lincoln’ün ölümünden sonra İngiliz politikacı Benjamin Disraeli bunu açıkça ifade etti: “Suikast dünya tarihini asla değiştirmemiştir.”
Bu varsayım 20. yüzyılda tersine döndü. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen hemen her kroniği Arşidük Franz Ferdinand’ın öldürülmesini savaşın başlatıcı olayı olarak ele alır. Daha yakın zamanlarda, Başkan Juvénal Habyarimana’nın öldürülmesi Ruanda soykırımını başlatmış gibi görünmektedir ve David Halberstam da dahil olmak üzere tarihçiler John F. Kennedy suikastının Vietnam Savaşı’nı uzattığını ileri sürdüler.
Suikastçı vuramazsa neyi ıskalar?
Başarılı suikastlar nadirdir. 2009 yılında yayınlanan Vurmazsan ıskalarsın- Suikastların Kurumlar ve Savaş Üzerindeki Etkisi başlıklı makalesinde Jones ve ekonomist arkadaşı Benjamin Olken, 1875’ten 2004’e kadar dünya liderlerine yönelik 298 suikast girişimini içeren bir veri kümesi topladı. Bunların sadece 59’u bir liderin ölümüyle sonuçlandı.
Jones bana “Otoriter bir lider öldürüldüğünde, demokratikleşmeye doğru önemli hareketler görüyoruz. Ancak bu suikast girişimi başarısız olduğunda, etki boyutu daha küçük olsa bile, kanıtlar diğer yönde, yani otoriterliğe doğru hafif bir hareket olduğunu gösteriyor” dedi.
Araştırmalarının Trump’a yönelik başarısız suikast girişimine nasıl uygulandığını sorduğumda Olken, başarısız suikastların sadece otoriter ülkelerde “vidaların sıkılmasına” yol açtığını vurguladı ve “Demokrasilerde bunu hiç görmüyoruz. Tarihsel verilerimize göre ABD büyük ölçüde bir demokrasidir.” diye ekledi.
Suikast sonrası demokrasi sınavı
Bugün önümüzde duran soru, bunun doğru olup olmadığı ve ne kadar süreyle doğru kalacağıdır. Kısa bir süre önce kesin olarak kaybettiği bir seçimin sonuçlarını tersine çevirmeye çalışan Trump, Yüksek Mahkeme’nin bu makamın yasal dokunulmazlığını genişleten bir kararıyla bir dört yıl daha ABD Başkanı olarak görev yapmanın eşiğinde.
Jones, “ABD’de otoriterlikten ve başkanlık gücünün artmasından daha fazla söz edildiği ve Trump’ın planlarının denge ve denetleme mekanizmaları tarafından kontrol altına alınmasına ilişkin açık endişelerin olduğu bir dönemdeyiz. ABD’nin bir demokrasi olduğunu düşünürseniz, bu suikast girişiminin kurumlarımız ve siyasetimiz üzerinde çok az etkisi olacağını düşünürsünüz. Ancak otoriterliğe doğru gittiğimizi düşünüyorsanız, bu endişeyi duyabilirsiniz.” dedi.
Başarılı bir suikast bir trajedidir. Başarısız olan ise bir sınavdır.”
Bu yazı ilk kez 19 Temmuz 2024’te yayımlanmıştır.