Halep’in Aralık 2016’da tahliyesi sürecinde İdlip’e giden ilk konvoyda Abu Muhammed El Colani liderliğinde hareket eden Nusra Cephesi üyeleri de bulunuyordu. O dönem İran’ın tüm karşı çıkma çabalarına rağmen Nusra Cephesi üyelerinin İdlip’e yerleşmelerine engel olamamıştı. Aslında bu süreç 2024 yılında Suriye’de dengelerin tamamen değiştiği yeni dönemin ilk adımlarıydı.
Colani Nusra Cephesi’nın lideri olarak İdlip’e yerleşmesinin hemen ardından bazı kritik kararlar aldı. İlk olarak El Kaide ile yollarını ayırdığını açıkladı, yapının ismini “Şam’ın Fethi Cephesi” olarak değiştirdi hatta o zamana kadar Colani’nin yüzünü görmek mümkün değilken zamanla görsel yayınlarda yer almaya başladı.
Ardından 2017 yılında aralarında Ahrar-ı Şam, Ceyş el-Sunna, Liva el-Hak ve Ensar el-Şeria’nın da yer aldığı İdlip ve çevresinde faaliyet gösteren muhalif-İslamcı-cihatçı grupları da bünyesine katarak Heyet Tahrir al Şam’a (HTŞ) dönüştü.
Aslında bu değişimler ve birleşmeler Irak ve Suriye gibi iç savaşın uzun yıllar sürdüğü coğrafyalarda şaşılacak bir gelişme değil. Ancak HTŞ’nin hakimiyet alanı günümüze dek kontrolü altında tuttuğu bölgede kurduğu emirlikle sınırlı kalacak gibi bir izlenim oluşmuştu. Bu nedenle 27 Kasım 2024’te Halep’e yönelik harekâta başlamasının ardından 8 Aralık 2024’te Şam’ın kontrol altına alınması ve Esad Rejimi’nin devrilmesi ile sonuçlanan süreç Suriye’deki gelişmeleri takip eden herkeste ciddi şaşkınlık uyandırdı ve yeni durum tartışmalara ve soru işaretlerine yol açtı.
Colani’nin stratejik ve pragmatist kararları
Bununla birlikte HTŞ kadrolarına göre bugün şaşkınlıklara neden olan gelişmelerin temelleri HTŞ’nin kuruluşunun ardından Colani’nin art arda aldığı stratejik ve pragmatist kararlarla atıldı.
Her ne kadar HTŞ kadroları Suriye’de zaferi elde etmelerine Colani ve 2017 yılından bu yana atılan adımların imkân verdiğini ileri sürseler de mevcut başarılarında İsrail’in saldırıları sonucunda Şii Direniş Hattı’nın en önemli yapılanması olan Hizbullah’ın uğradığı kayıpların Suriye’de güç boşluğuna neden olduğunu hatırlamakta fayda var. Zaten İsrail HTŞ’nin Halep’e yönelik harekâta başlamasının hemen ardından Suriye’deki askerî üslere yönelik yoğun bombardıman gerçekleştirmiş ve Suriye Hava Kuvvetleri’ne önemli zayiat verdirmişti. Ardından da Golan Tepeleri’ni askerî bölge ilan etmiş ve akabinde de Suriye içlerine doğru ilerlemeye devam etmişti. Hatta İsrail Devlet Başkanı Benjamin Netenyahu HTŞ’nin harekâta başlamasından birkaç gün önce Lübnan ile imzalanan ateşkesin hemen ardından en önemli hedeflerinin İran’ın yok edilmesi olduğunu vurgulamıştı.
Aslında Suriye’de ESAD rejiminin devrilmesi bu iddianın hayata geçirilmesinde önemli bir dönemeci oluşturuyor çünkü Şii Direniş Hattı yıkılmış durumda artık. Yine de HTŞ kadrolarının harekâtın başlaması için İsrail’in Lübnan ile anlaşmaya varmasını bekledikleri aksi takdirde yaşanacak gelişmelerin İsrail’in eylemlerini perdeleyecek olması nedeniyle eleştirilere ve yanlış anlaşılmalara maruz kalmak istemediklerini belirtmeleri önemlidir.
2017’den bugüne önemli hamleler
HTŞ’nin 2017 yılından itibaren Colani liderliğinde İdlip Emirliği’nin kurulmasının ardından yaşadığı değişime bakıldığında ise oldukça önemli hamleler dikkat çekiyor. HTŞ üyelerine göre bu değişimin ilk adımını aslında Selefi öğretileri benimseyen cihatçı grupların sıklıkla uyguladıkları bir yönteme dayanıyor.
Bu defa HTŞ vakasında aralarında Türk-Selefi gençlerin de bulunduğu eğitimli ve kültürlü sempatizanların desteğiyle kurulan okuma kulüplerinde tespit edilen ve gelecek vadeden Suriyeli gençlerin eğitilmesi ve yetiştirilmesi oluşturuyor. HTŞ’nin Suriye’de kontrolü eline almasının ardından da bu gençler Suriye’ye dönerek “yerli ve milli” teknokratlardan oluşan bir hükümette ve yeni sistemde önemli pozisyonlarda değerlendiriliyorlar.
Ayrıca Colani’nin El Kaide ile bağlarını koparmasının ardından yapılanma içindeki El Kaide’ye bağlılığını sürdüren az sayıdaki unsurun göz hapsi altında tutularak kontrol edilmesi de önemli. Hatta HTŞ kadroları Uygur Türkleri dışındaki muhacir unsurlara mesafeli olduklarını da dile getiriyorlar. Ayrıca HTŞ üst düzey kadroları savaş ve politika konularından eğitim aldıklarını ve İdlip’te kurulan idarenin sağlamlaşması ve güçlerinin pekiştirilmesi dönemlerinde gözlerden uzak kalmayı tercih ettiklerini ve bunun bilinçli bir tercih olduğunu dile getiriliyor.
Öte yandan Colani’nin en önemli kararlardan birisini küresel cihat anlayışından vazgeçerek cihat anlayışını yerel düzeye indirgemek, şeri siyasetin yanı sıra inanç düzeyinde selefi anlayış sürdürülse bile küresel gelişmelerin takip edilmesi oluşturuyor.
Hukuk konusunda Hanefi fıkhı eğitimde ise Şafi öğretileri takip edilerek konu bazında ayrıma gidilerek, kolay ve fayda sağlayan tercihlerin ön plana çıkarıldığı görülüyor. Bu anlayışın ilk örnekleri zaten İdlip’te geleneksel “emirlik” anlayışından farklı olarak, daha pragmatik ve yerel halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir sistem kurmaya çalıştığı popüler İslam anlayışına izin verdiği dönemde görülmüştü.
Soru işaretleri
Elbette tüm bu gelişmeler uzun zamandır El Kaide ile özdeşleşen ve pek çok ülkede terör örgütleri listesinde yer alan bir yapılanmanın Suriye’nin kontrolünü ele geçirmesinin ardından ülkedeki farklı gruplara yönelik yaklaşımları konusunda endişe ve şüphelere yol açıyor.
Öncelikle yeni liderliğin artık tek bir vilayetten oluşan kısıtlı ve nispeten homojen bir nüfusu değil farklı etnik grupların yanı sıra farklı din ve mezhep gruplarını ayrıca eski Rejim döneminde sistemin içinde yer alan elitleri de yönetecek olması ilerleyen dönemde yaşanacakların endişe ve merakla beklenmesine yol açıyor. Buna göre yeni yönetimin ilk adımlarının komşularla sorun yaşamadan öncelikle gücünü konsolide etme yönünde olduğunu görmekteyiz.
Colani’nin ilk açıklamaları da hiçbir etnik gruba zarar verilmeyeceği ve farklı inanca sahip insanların korunacağı yönünde olmuştu. Özellikle Hristiyanların Noel arifesinde yaptıkları hazırlıklar sürerken Hristiyan bölgelerin güvenliğini HTŞ unsurlarının sağlaması buna örnek oluşturuyor. Buna karşılık Nusayrilere yönelik münferit eylemlerin protestolara yol açması ise endişeleri sürdürüyor. Elbette bu konuda İran’ın provokatif eylemleri kaynaklı olabileceği ve uzun vadede risk oluşturduğunu göz ardı etmemek gerek.
HTŞ bundan sonra ne yapacak, ne yapmayacak?
Diğer taraftan HTŞ önceliğini ülkede kontrol altına aldığı bölgede güvenliğin sağlanmasına ve ülkenin bütünlüğünün korunmasına vermiş görünüyor. Devletin yeniden yapılanması için henüz adım atılmazken ve Esad dönemi memur kadroları görevlerine devam ettirilerek kurumların işlerliği sürdürülüyor.
Özellikle ülkenin kuzeydoğusunu kontrol altında tutan YPG’ye yönelik açıktan bir adım atılmadığı görülüyor. Bu bölgelere yapılan müdahaleler konusunda HTŞ, Suriye Milli Ordusu’nun hamlelerine karışmazken ilerleyen dönemde Kürtlerin etkinliğinin kırılması ve bu bölgelerin ele geçirilmesi için aşiretlerin isyanlarının ön ayak olması mümkün.
Aynı şekilde son gelişmelere rağmen Halep’te bulunan Kürtlerin kontrolündeki Şeyh Maksud bölgesine dokunulmadığını belirtmekte fayda var. Öte yandan YPG konusunda hassas olan bir ülke de herkes tarafından bilindiği üzere ABD. Özellikle DEAŞ militanlarının kaldıkları hapishanelerin YPG tarafından kontrol edilmesi ve olası bir kaos halinde bu hapishanelerin kontrol dışında kalması sonucu DEAŞ’ın yeniden canlanması riski ABD’nin YPG’ye desteğini sürdürmesinde motive edici olacaktır. Bu nedenle konu Kürtlerin kontrolündeki bölge olduğunda HTŞ’nin açık bir adım atmaması olasıdır.
Öte yandan HTŞ kadroları benzer bir sürecin İsrail konusunda da sürdürüldüğünü dile getiriyor ve yapılan bazı görüşmeler neticesinde İsrail’in ilerlememesi ve yeni bir çatışma ortamının oluşmaması için anlaşmaya varıldığını iddia ediyorlar.
Suriye’nin yeniden yapılanmasında kimler rol oynayacak?
Diğer taraftan Colani’nin pragmatist kararlar kapsamında ülkede güvenliği sağlayıp gücünü konsolide etmesinin ardından ülkenin yeniden inşası sürecinde Türkiye’nin beklediği kararları almaması da bir olasılık olarak dikkati çekiyor. Çünkü Çin Halk Cumhuriyeti tıpkı Körfez ülkelerinde olduğu gibi bu konuda önemli bir seçenek olarak ortaya çıkıyor. Ülkesinin Körfez ülkelerine benzemesini istediğini ifade etmesi, Suriye’ye yönelik yaptırımların sonlanması yönünde temaslarda bulunması, Batılı Devletler ve uluslararası kuruluşlarla görüşmelere başlaması ve piyasa ekonomisine karşı olmaması göz önünde bulundurulduğunda Colani’nin görünürdeki değişiminin takım elbise ve kravattan ibaret olmadığını söylemek mümkün.
Ancak Türkiye ile ilişkiler konusunda HTŞ kadroları güçlü bir NATO ülkesi olması münasebetiyle Türkiye ile yakınlaşmanın önemli olduğunu ancak uzun vadede Colani’nin Türkiye’nin müdahalelerine izin vermeyecek kadar milliyetçi olduğunu belirtmeleri de geleceğe yönelik önemli bir bakış açısı sunuyor.
İlerleyen dönemde yaşanacak gelişmeleri ve Suriye’de istikrarın HTŞ ile sağlanıp sağlanmayacağından muhtemelen HTŞ yetkililerinin kendileri bile emin değiller. Buna göre HTŞ tarafı dene ve gör politikasını HTŞ ile ilk temasları kuran ve Suriye’de tekrar temsilcilik açmaya başlayan Batı ise izle ve gör politikasını uyguluyor gibiler. HTŞ’nin terör örgütü listelerinden çıkarılması ve Suriye’ye yönelik yaptırımların kalması konusu bir süre daha bekleyecek gibi.
HTŞ’nin önündeki iki seçenek
Özetle HTŞ’nin önünde iki seçenek var ya radikal dinî anlayışı siyaset ve toplumsal hayattan uzak tutarak modern bir ülkenin inşası yönündeki trendi takip edecek ya da Suriye Afganistan benzeri bir süreç izleyecek.
Buna göre HTŞ’nin El Kaide çizgisinden tamamen uzaklaştığından ve Suriye’nin Afganistan benzeri bir dönüşüm yaşamayacağından emin olmak için en önemli işaretlerden birini kadınlara toplumsal hayatta tanıdığı özgürlükler ve yönetimde verdiği pay oluşturacaktır.
Halen yeni kurulan yönetim yapısında tek kadın yetkili Kadın İşleri Ofisi Başkanı olan Aişe Al Dibs. Erkeklerin zaferlerini kameralar önünde kutladığı bu yeni süreçte eğer gerçekten bir anlayış değişikliği ve dönüşüm yaşanacaksa kadınların etkinliğinin artmasının gerektiği unutulmamalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 30 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.