“Sürprizlerin seçimi’nde son iki ay

ABD’de başkanlık seçiminde rekabet kızışıyor. Harris, Trump’ın göstermeye çalıştığı kadar kolay lokma değil. Peki, seçimde en kritik seçmen kesimi kim? Harris’in yeni söylemi “ilerici vatanseverlik” neleri kapsıyor? Dr. Ahu Özyurt yazdı.

Yaz ayları Washington’da gündem genelde sakin geçer. Hele de seçim yılındaysanız, Haziran sonu gibi şehir yavaştan boşalır, Kongre Temmuz’daki Bağımsızlık Günü’ne kadar çalışır ama herkesin gözü dışarıdadır. Bu sene de öyle başlamış gibiydi. Biden ekonomiyi toparlıyordu ama Demokrat Parti seçmeni nedense huzursuzdu. Haziran sonu yapılan TV tartışmasında Biden bir gecede çöktü ve oyun sıfırdan kurulmaya başlandı. Trump’a deli muamelesi yapılan yıllar geride kalmıştı ve kampanyası da bu kez “mantıklı” yönetiliyordu. Kasım’a daha çok vardı ama özellikle Temsilciler Meclisi ve Senato’da yarışan adaylar arasında “Biden ısrar ederse biz de kaybedebiliriz” kaygısı filizlenmeye başlamıştı.

Sonra bir mitingde Trump’a ateş edildi, suikast girişimi ABD’yi olduğu kadar Trump’ı da şok etti. Kendi akışına bırakılsa başa baş geçebilecek bir seçimde bir anda Trump gözle görülür şekilde öne geçti ve çarşı karıştı. Türkiye bile kendini ikinci Trump dönemine hazırlamaya başladı. Ardından rahmetli Süleyman Demirel’in dediği gibi “Siyasette 24 saatin bile çok uzun olduğu” bir iki aya girdi ABD.

Biden ve Trump arasındaki televizyon tartışmasının felaket geçmesi ve Trump’a silahlı saldırı, Demokrat Parti’yi kriz moduna geçirdi. Telefonlar çalıştı, 40 yıllık kurt siyasetçi Nancy Pelosi her türlü riski alıp Biden’a açıkça “Çekil” baskısı yaptı. Bütün bu kavga sürecinde Demokratların ikiye bölünmesi gerekirdi ama öyle olmadı. Başkan Yardımcısı Kamala Harris kulislere kulağını tıkadı, Biden’ın ekibinde olduğunu her şekilde vurguladı. “Parti içi darbe” iddialarının oluşmasına bile fırsat vermeden, hızlı ve sessiz bir biçimde adaylığa yürüdü. Potansiyel rakiplerini konuşmaya fırsat bile bırakmadı. Büyük bağışçıları Biden’ı sırtını döndü ve seçim bir anda başka bir yarışa dönüştü.

Harris, Demokrat Parti delegelerinin oyları ile artık resmen ABD Başkan Adayı. Hint kökenli bir bilim kadını anne ve Jamaika kökenli ekonomist bir babanın iki kızından biri. Eski California Eyalet Başsavcısı’nı kürsüde dinlediğinizde de mahkeme salonunda bir savcıyı dinlediğinizi hissediyorsunuz.

Harris’in başkanlığa giden yolda kaderi üç kritik eyalette kilitli. Michigan, Arizona ve Pennsylvania belki biraz da Georgia.

Kritik seçmen: Merkezdeki erkek

Ama mesele sadece eyaletin seçmenleriyle de kısıtlı değil. Seçim birdenbire “kadın hakları/kürtaj hakkı” seçimine dönüştürülürse, klasik, orta sınıf, merkezdeki beyaz erkek seçmen Trump’a kaçabilir. Amerikan siyasetinin en keskin konularından olan kadınların kürtaja erişim hakkı, her başkan adayı için kaçınılmaz sorudur. O zaman biraz arka planının anlatalım.

Donald Trump’un başkanlığı döneminde biraz da mahkemeye yaptığı atamalarla yürürlükten kaldırdığı ABD Yüksek Mahkemesi’nin Roe vs. Wade adıyla bilinen yasası, 22 Ocak 1973’te kabul edilmişti ve kadınlara ülkenin tamamında, eyaletlerin insiyatifine bırakılmayacak şekilde kürtaja ve doğum kontrolüne erişim özgürlüğü veriyordu. İngilizcede “Law of The Land” diye tabir edilen şekilde geniş tanımlıydı ve kadın özgürlük hareketinin, kadınların çalışma hayatında yer alabilmesinin en önemli arka planıydı. ABD Yüksek Mahkemesine yıllar önce yapılmış olan bir “itiraz” başvurusu nasıl olduysa, Trump’un mahkemeye atadığı iki hakimin dengeyi değiştirmesi ile gündeme alınıverdi ve bir anda Roe Vs. Wade kararı bozuldu. Artık bedenleri üzerinde karar hakkı kadınlardan “eyalet yöneticilerine” ve siyasetin insafına geçti.

Kamala Harris, işte bu denli “kutuplaştırıcı” bir kararı iki senedir kendi davası haline getirdi ve önce kadın seçmeni Biden yönetiminin arkasında kenetledi. Neredeyse tek meselesi buymuş gibi mitingler yapmaya başladı ki, bu büyük bir siyasi kumardı. Ama Trump taraftarları işin içine dinî nedenlerle bir de IVF dediğimiz “tüp bebek tedavisinin de yasaklanmasını” ekleyince mesele tıp camiasının, kilisenin ve çocuk sahibi olmak isteyen Cumhuriyetçilerin de hedef tahtasına yerleşti. İşte belki de ilk kez bu nedenle dezavantaj olan bir konu yavaşça kararsız Cumhuriyetçileri Harris ve Walz’a yakınlaştırmış görünüyor. Harris artık her yerde “Bunlar acayip bir kafadalar, bizi geri götürüyorlar” diyebiliyor, seçildiğinde Roe Vs. Wade adıyla bilinen yasanın geri geleceğinin garantisini veriyor.

Bu öyle netameli bir konu ki başkan adaylığı döneminde Barack Obama bile kürtaj konusundaki sorularla karşılaştığında kaçak dövüşmeyi tercih etmişti.

Bir anekdot ile o günleri hatırlayalım.

Gazeteci: Kürtaj, kadının tercihi mi? Hayat hakkı mı? Kürtaj hakkına nasıl bakıyorsunuz? Hayat ne zaman başlar?

Obama: Bir kadının bedeni üzerindeki tercihine ve Tanrı ile ilişkisine müdahale edebilecek yetkinlikte değilim. Bu beni aşar.

Genç kadınlar sola, genç erkekler sağa

Kadın – erkek meselesine değinmişken 2020 Seçimlerinde Biden için sandığa gitmeyen siyahi seçmen bu kez Harris hatırına sandıkları patlatabilir ama Trump’ın kaybedeceğini düşünmek için çok erken.

İlginç olan, siyahi erkek seçmenlerin bir kısmının da kafasının Kamala Harris konusunda karışık olması. Genç erkekler tam bir muamma. Bütün araştırmalarda ortaya çıkan genç kadın-genç erkek ideolojik ayrımı Kamala Harris’in en büyük kumarı gibi görünüyor.

Gallup’un bu sene yayınladığı araştırma[1] özellikle 18-29 yaş grubu genç kadınların artan biçimde sola kaydığını, aynı hızlı sola kaymanın 65 yaş üstü kadınlarda da görüldüğünü ortaya çıkardı. “Cinsler arası kutuplaşma” olarak tanımlanan bu fenomene göre kadınlar giderek daha özgürlükçü değerleri sahiplenirken, erkekler ya merkezde kalıyor ya da sağa meylediyor. Kamuoyu araştırmacılarına göre bu özellikle Demokrat Parti için bir sorun. Eğer genç ve orta yaşlı erkekler Demokrat Parti’ye olan aidiyetlerini yitirirler ve parti bir kadın, azınlık, LGBTİ hareketi gibi algılanırsa bir anda küçülme tehdidi ile karşı karşıya kalabilir.

Yine de Harris’in bu alan için kuvvetli bir silahı var. Başkan Yardımcısı adayı olarak ilan ettiği olan Minnesota Valisi, eski lise öğretmeni ve Amerikan futbolu teknik direktörü olan Tim Walz orta sınıf ABD’li için çok önemli bir temsilci. Sokağın diliyle konuşuyor, takımını heyecanlandıran her spor hocası gibi zor olanı istiyor ve Kamala Harris’i kazandıracağına inanıyor. Ian Bremmer’in sosyal medya hesabında paylaştığı Economist/Yougov araştırmasına göre, seçmenler Tim Walz’ın olası Başkanlık görevini devralma ihtimaline, Trump’ın yardımcısı JD Vance’den daha olumlu bakıyor. Harris seçimi burun farkı ile bile kazanırsa bunda en büyük pay muhtemelen Tim Walz’ın olacak.

Gazze konusunda kim ne yapabilir?

İsrail’in Gazze’deki soykırımı konusunda yeterince sert durmayan, silah satışını durdurmayan Biden-Harris yönetimi seçime kadar ateşkes ve Filistin için yeni bir yönetim kozu ile pazarlığı son ana kadar sürdürecek gibi görünüyor.

Netanyahu ise, bütün kartlarını Trump’ın kazanması ve savaşı daha da büyütme ihtimali üzerine oynuyor.

ABD kamuoyunun büyük bölümü Gazze trajedisini yazık ki Filistinlilerin gözünden görmüyor ama özellikle üniversiteli gençler, Harris’e seçim kazandırması beklenen, kapı kapı dolaşacak yeni seçmenler, Filistin meselesini kampanyanın da merkezine getirmeyi başardı. İşte bu nedenle, Chicago’daki Demokrat Parti kongresinde “Filistin halkının güvenliği, eşitliği, onuru ve kendi kaderini tayin hakkı” cümlesini büyük alkış ile söylerken Harris kendini de bir anlamda siyaseten bağladı.

Gazze konusundaki duruş Kamala Harris’e sandıkta oy getirmeyebilir ama kurmayları arasında İsrail’e silah satışına belli kısıtlamalar getirilmesi gerektiğini savunanlar çoğunlukta. Bunu kürsüde söylemeyebilir ama Tel Aviv yönetimine hissettirecektir.

Trump’un Filistin meselesine bakışında gördüğümüz ise ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını almasıyla Netanyahu yönetimine verdiği kabul edilemez cesaret. Kendisi gibi yargılanan ve hapis baskısı altındaki Netenyahu’yu korumayı ABD’yi korumakla özdeşleştirebiliyor. Damadı Jared Kushner’in Körfez’deki iş ilişkileri ve İsrail’deki yatırımlarını da sepete koyduğumuzda Gazze diye bir meselesi olmadığı söyleyebiliriz. Muhtemelen tabanı da aynı şeyi düşünüyor.

Yeni söylem, yeni paradigma

Gelelim ekonomiye… Trump’ın sekiz sene önceki “Make America Great Again” çağrısının ve bulduğu karşılığın Demokratlar tarafından da anlaşıldığını görüyoruz. Harris, yeni ve ileri bir Amerika tarif ederken “fırsat ekonomisi” kavramını kullanıyor.

Harris, orta sınıfı güçlendirmeye devam edeceğini güçlü şekilde vurgularken ”ilerici vatanseverlik” (progressive patriotism) diye bir kavram ortaya atıyor. Vatanseverlik tanımını, ekonomik eşitlik, adaletli yönetim, sağlık, eğitim, barınma hakkına erişim gibi temel hizmetleri çekirdeğe koyuyor. Vatanseverliği çevreyi korumak, demokratik değerleri, kadın haklarını savunmak, okulların, ibadethanelerin ve sokakların güvenli olması gibi çok temel ve günlük kaygılarla çerçeveliyor.

Bu kavramları yakında çok daha fazla konuşacağız. Çünkü ABD bile artık “sola sol demeye” karar verdiyse, Bernie Sanders gibi isimler, Elizabeth Warren gibi siyasetçiler gençler arasında idol olabiliyorsa vatanseverlik kavramını kaba bir “bayrak, marş, askerî tören” imgesinin ötesine geçmiştir. Bernie Sanders 80 yaşında bile ABD’yi en sert eleştiren, İsrail’e açıkça “soykırımcı” diyebilen tek senatör. Senatör Elizabeth Warren da büyük teknoloji şirketlerinden Wall Street zenginlerine kadar müesses nizama kafa tutabilen, “Siz milleti soyuyorsunuz” diyebilen nadir kuvvet merkezlerinden biri.

Hangi sektör kimi destekliyor?

Kim kimi tutuyor listesi yapmak istersek resim biraz daha karışık.

Mesela ilaç devleri ve sigorta şirketleri muhtemelen Trump’ı destekliyor. Sendikalar, bankalar ve teknoloji şirketleri ise Harris tarafında. Eğlence endüstrisi tartışmasız Kamala’cı, otomotivciler, madenciler, petrolcüler Trump’cı.

Silah endüstrisi her iki tarafa da yatırım yapsa bile Trump ile daha rahat çalışacaktır.

Yenilenebilir enerji, yapay zekacılar, “Çin ile ilişkileri daha dikkatli yönetelim, gerginlik olmasın”cılar Kamala’ya yakın. “Tayvan ve Asya’daki çıkarlarımız için İran’la da Çin’le de gerilebiliriz”ciler Trump’ın yanında.

Asya’dan bahsetmişken, Harris’in kökleri nedeniyle Hindistan’a yakın olacağını beklemek biraz hayal. Trump’ın Başkan Yardımcısı Adayı JD Vance’in Yale Hukuk Mezunu Eşi Usha Vance bile daha yakın Hindistan’a. (Hindistan’ın ABD’deki ikinci kuşak göçmenlerinin etkisini de bu sayede görebiliyoruz)

Neo-Liberalizm artık dükkanı kapattı

Ezcümle, Amerika Birleşik Devletleri, 1990’ların sonundan beri kendi içinde de uyguladığı neo-liberal politikaları yavaşça yere bırakıyor.

Trump kazanmasa bile bunda büyük pay sahibi. Forbes Medya Grubu’nun kurucusu ve siyasi kulislere de piyasalar kadar hakim isim olan Steve Forbes aylar önce “ABD’nin artık başka türlü yönetilmesi gerekiyor ama bu işi yapacak kişi Joe Biden değil” demişti.

Bundan sonraki mücadele ABD devletinin ekonominin ne kadar içinde olacağı üzerine gelişecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 26 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.axios.com/2024/02/16/gen-z-gender-gap-political-left-women

https://news.gallup.com/poll/609914/women-become-liberal-men-mostly-stable.aspx

 

Ahu Özyurt
Ahu Özyurt
Dr. Ahu Özyurt - 1993’te gazeteciliğe Show TV Ankara bürosunda başlayan Ahu Özyurt, ATV, NTV ve CNBC-E ve Bloomberg HT’de geçen kariyerinin son 15 yılını Doğan Grubunda CNN Turk kanalında sunuculuk ve Milliyet ve CNN Turk’ün Washington Temsilcisi olarak yürüttü. Toplam 30 yıllık gazetecilik kariyeri içinde Ankara muhabirliği, İstanbul Polis adliye muhabirliği, Washington Temsilciliği ve yüzlerce gün sabah kuşakları, akşam tartışma programları sundu. Ana akım TV kanalları dışında Sputnik Haber Ajansı’nın radyosu RSFM’de günlük programlar yaptı Türkiye’nin ilk tematik kadın kanalı Woman TV’nin kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini görevini yürüttü. Galatasaray Spor Kulübü İletişim Koordinatörlüğü görevinden sonra, şu anda Suna ve İnan Kıraç Vakfı çatısı altındaki “Suna’nın Kızları” oluşumunun Kaynak Geliştirme ve Kurumsal İlişkiler Koordinatörlüğünü görevindedir. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden lisans ve Columbia Üniversitesi’nden Master derecesi bulunan Ahu Özyurt, Milli Savunma Üniversitesi’nden Güvenlik Çalışmaları alanında Doktora Derecesini tamamlamıştır. Özyurt, Harvard Kennedy School yönetici eğitim programında “Kadın ve Güç Yönetimi” sertifikası sahibidir. Suriye ve Ukrayna krizlerini yerinde izleyen Özyurt, İran’daki kapalı bulunan ABD Büyükelçiliği binasına uzun zaman sonra giren ilk batılı gazeteci olarak ve gözlemlerini CNN Turk’te yayınlanan “ELÇİLİĞİN SIRLARI” kısa belgeselde topladı. TSK’daki değişim sürecini anlatmak için hazırladığı kadın askerleri anlatan “TSK’da KADIN GÜCÜ” Özel haber dizisini yine CNN Turk’te ve Hürriyet’te yayınladı. Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nden iki kez en iyi sunucu ve bir kez de Yavuz Gökmen özel ödülü sahibi olan Özyurt, 2008 ABD Başkanlık seçimini takip ettiği, Obama: Bir Kusursuz Fırtına ve gazeteciliğin satır aralarını anlattığı Gece Görüşü isimli iki kitabı bulunmaktadır. Doktora tezi 1991 Birinci Körfez Savaşı ve yarattığı güvenlik paradigması üzerinedir.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

“Sürprizlerin seçimi’nde son iki ay

ABD’de başkanlık seçiminde rekabet kızışıyor. Harris, Trump’ın göstermeye çalıştığı kadar kolay lokma değil. Peki, seçimde en kritik seçmen kesimi kim? Harris’in yeni söylemi “ilerici vatanseverlik” neleri kapsıyor? Dr. Ahu Özyurt yazdı.

Yaz ayları Washington’da gündem genelde sakin geçer. Hele de seçim yılındaysanız, Haziran sonu gibi şehir yavaştan boşalır, Kongre Temmuz’daki Bağımsızlık Günü’ne kadar çalışır ama herkesin gözü dışarıdadır. Bu sene de öyle başlamış gibiydi. Biden ekonomiyi toparlıyordu ama Demokrat Parti seçmeni nedense huzursuzdu. Haziran sonu yapılan TV tartışmasında Biden bir gecede çöktü ve oyun sıfırdan kurulmaya başlandı. Trump’a deli muamelesi yapılan yıllar geride kalmıştı ve kampanyası da bu kez “mantıklı” yönetiliyordu. Kasım’a daha çok vardı ama özellikle Temsilciler Meclisi ve Senato’da yarışan adaylar arasında “Biden ısrar ederse biz de kaybedebiliriz” kaygısı filizlenmeye başlamıştı.

Sonra bir mitingde Trump’a ateş edildi, suikast girişimi ABD’yi olduğu kadar Trump’ı da şok etti. Kendi akışına bırakılsa başa baş geçebilecek bir seçimde bir anda Trump gözle görülür şekilde öne geçti ve çarşı karıştı. Türkiye bile kendini ikinci Trump dönemine hazırlamaya başladı. Ardından rahmetli Süleyman Demirel’in dediği gibi “Siyasette 24 saatin bile çok uzun olduğu” bir iki aya girdi ABD.

Biden ve Trump arasındaki televizyon tartışmasının felaket geçmesi ve Trump’a silahlı saldırı, Demokrat Parti’yi kriz moduna geçirdi. Telefonlar çalıştı, 40 yıllık kurt siyasetçi Nancy Pelosi her türlü riski alıp Biden’a açıkça “Çekil” baskısı yaptı. Bütün bu kavga sürecinde Demokratların ikiye bölünmesi gerekirdi ama öyle olmadı. Başkan Yardımcısı Kamala Harris kulislere kulağını tıkadı, Biden’ın ekibinde olduğunu her şekilde vurguladı. “Parti içi darbe” iddialarının oluşmasına bile fırsat vermeden, hızlı ve sessiz bir biçimde adaylığa yürüdü. Potansiyel rakiplerini konuşmaya fırsat bile bırakmadı. Büyük bağışçıları Biden’ı sırtını döndü ve seçim bir anda başka bir yarışa dönüştü.

Harris, Demokrat Parti delegelerinin oyları ile artık resmen ABD Başkan Adayı. Hint kökenli bir bilim kadını anne ve Jamaika kökenli ekonomist bir babanın iki kızından biri. Eski California Eyalet Başsavcısı’nı kürsüde dinlediğinizde de mahkeme salonunda bir savcıyı dinlediğinizi hissediyorsunuz.

Harris’in başkanlığa giden yolda kaderi üç kritik eyalette kilitli. Michigan, Arizona ve Pennsylvania belki biraz da Georgia.

Kritik seçmen: Merkezdeki erkek

Ama mesele sadece eyaletin seçmenleriyle de kısıtlı değil. Seçim birdenbire “kadın hakları/kürtaj hakkı” seçimine dönüştürülürse, klasik, orta sınıf, merkezdeki beyaz erkek seçmen Trump’a kaçabilir. Amerikan siyasetinin en keskin konularından olan kadınların kürtaja erişim hakkı, her başkan adayı için kaçınılmaz sorudur. O zaman biraz arka planının anlatalım.

Donald Trump’un başkanlığı döneminde biraz da mahkemeye yaptığı atamalarla yürürlükten kaldırdığı ABD Yüksek Mahkemesi’nin Roe vs. Wade adıyla bilinen yasası, 22 Ocak 1973’te kabul edilmişti ve kadınlara ülkenin tamamında, eyaletlerin insiyatifine bırakılmayacak şekilde kürtaja ve doğum kontrolüne erişim özgürlüğü veriyordu. İngilizcede “Law of The Land” diye tabir edilen şekilde geniş tanımlıydı ve kadın özgürlük hareketinin, kadınların çalışma hayatında yer alabilmesinin en önemli arka planıydı. ABD Yüksek Mahkemesine yıllar önce yapılmış olan bir “itiraz” başvurusu nasıl olduysa, Trump’un mahkemeye atadığı iki hakimin dengeyi değiştirmesi ile gündeme alınıverdi ve bir anda Roe Vs. Wade kararı bozuldu. Artık bedenleri üzerinde karar hakkı kadınlardan “eyalet yöneticilerine” ve siyasetin insafına geçti.

Kamala Harris, işte bu denli “kutuplaştırıcı” bir kararı iki senedir kendi davası haline getirdi ve önce kadın seçmeni Biden yönetiminin arkasında kenetledi. Neredeyse tek meselesi buymuş gibi mitingler yapmaya başladı ki, bu büyük bir siyasi kumardı. Ama Trump taraftarları işin içine dinî nedenlerle bir de IVF dediğimiz “tüp bebek tedavisinin de yasaklanmasını” ekleyince mesele tıp camiasının, kilisenin ve çocuk sahibi olmak isteyen Cumhuriyetçilerin de hedef tahtasına yerleşti. İşte belki de ilk kez bu nedenle dezavantaj olan bir konu yavaşça kararsız Cumhuriyetçileri Harris ve Walz’a yakınlaştırmış görünüyor. Harris artık her yerde “Bunlar acayip bir kafadalar, bizi geri götürüyorlar” diyebiliyor, seçildiğinde Roe Vs. Wade adıyla bilinen yasanın geri geleceğinin garantisini veriyor.

Bu öyle netameli bir konu ki başkan adaylığı döneminde Barack Obama bile kürtaj konusundaki sorularla karşılaştığında kaçak dövüşmeyi tercih etmişti.

Bir anekdot ile o günleri hatırlayalım.

Gazeteci: Kürtaj, kadının tercihi mi? Hayat hakkı mı? Kürtaj hakkına nasıl bakıyorsunuz? Hayat ne zaman başlar?

Obama: Bir kadının bedeni üzerindeki tercihine ve Tanrı ile ilişkisine müdahale edebilecek yetkinlikte değilim. Bu beni aşar.

Genç kadınlar sola, genç erkekler sağa

Kadın – erkek meselesine değinmişken 2020 Seçimlerinde Biden için sandığa gitmeyen siyahi seçmen bu kez Harris hatırına sandıkları patlatabilir ama Trump’ın kaybedeceğini düşünmek için çok erken.

İlginç olan, siyahi erkek seçmenlerin bir kısmının da kafasının Kamala Harris konusunda karışık olması. Genç erkekler tam bir muamma. Bütün araştırmalarda ortaya çıkan genç kadın-genç erkek ideolojik ayrımı Kamala Harris’in en büyük kumarı gibi görünüyor.

Gallup’un bu sene yayınladığı araştırma[1] özellikle 18-29 yaş grubu genç kadınların artan biçimde sola kaydığını, aynı hızlı sola kaymanın 65 yaş üstü kadınlarda da görüldüğünü ortaya çıkardı. “Cinsler arası kutuplaşma” olarak tanımlanan bu fenomene göre kadınlar giderek daha özgürlükçü değerleri sahiplenirken, erkekler ya merkezde kalıyor ya da sağa meylediyor. Kamuoyu araştırmacılarına göre bu özellikle Demokrat Parti için bir sorun. Eğer genç ve orta yaşlı erkekler Demokrat Parti’ye olan aidiyetlerini yitirirler ve parti bir kadın, azınlık, LGBTİ hareketi gibi algılanırsa bir anda küçülme tehdidi ile karşı karşıya kalabilir.

Yine de Harris’in bu alan için kuvvetli bir silahı var. Başkan Yardımcısı adayı olarak ilan ettiği olan Minnesota Valisi, eski lise öğretmeni ve Amerikan futbolu teknik direktörü olan Tim Walz orta sınıf ABD’li için çok önemli bir temsilci. Sokağın diliyle konuşuyor, takımını heyecanlandıran her spor hocası gibi zor olanı istiyor ve Kamala Harris’i kazandıracağına inanıyor. Ian Bremmer’in sosyal medya hesabında paylaştığı Economist/Yougov araştırmasına göre, seçmenler Tim Walz’ın olası Başkanlık görevini devralma ihtimaline, Trump’ın yardımcısı JD Vance’den daha olumlu bakıyor. Harris seçimi burun farkı ile bile kazanırsa bunda en büyük pay muhtemelen Tim Walz’ın olacak.

Gazze konusunda kim ne yapabilir?

İsrail’in Gazze’deki soykırımı konusunda yeterince sert durmayan, silah satışını durdurmayan Biden-Harris yönetimi seçime kadar ateşkes ve Filistin için yeni bir yönetim kozu ile pazarlığı son ana kadar sürdürecek gibi görünüyor.

Netanyahu ise, bütün kartlarını Trump’ın kazanması ve savaşı daha da büyütme ihtimali üzerine oynuyor.

ABD kamuoyunun büyük bölümü Gazze trajedisini yazık ki Filistinlilerin gözünden görmüyor ama özellikle üniversiteli gençler, Harris’e seçim kazandırması beklenen, kapı kapı dolaşacak yeni seçmenler, Filistin meselesini kampanyanın da merkezine getirmeyi başardı. İşte bu nedenle, Chicago’daki Demokrat Parti kongresinde “Filistin halkının güvenliği, eşitliği, onuru ve kendi kaderini tayin hakkı” cümlesini büyük alkış ile söylerken Harris kendini de bir anlamda siyaseten bağladı.

Gazze konusundaki duruş Kamala Harris’e sandıkta oy getirmeyebilir ama kurmayları arasında İsrail’e silah satışına belli kısıtlamalar getirilmesi gerektiğini savunanlar çoğunlukta. Bunu kürsüde söylemeyebilir ama Tel Aviv yönetimine hissettirecektir.

Trump’un Filistin meselesine bakışında gördüğümüz ise ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını almasıyla Netanyahu yönetimine verdiği kabul edilemez cesaret. Kendisi gibi yargılanan ve hapis baskısı altındaki Netenyahu’yu korumayı ABD’yi korumakla özdeşleştirebiliyor. Damadı Jared Kushner’in Körfez’deki iş ilişkileri ve İsrail’deki yatırımlarını da sepete koyduğumuzda Gazze diye bir meselesi olmadığı söyleyebiliriz. Muhtemelen tabanı da aynı şeyi düşünüyor.

Yeni söylem, yeni paradigma

Gelelim ekonomiye… Trump’ın sekiz sene önceki “Make America Great Again” çağrısının ve bulduğu karşılığın Demokratlar tarafından da anlaşıldığını görüyoruz. Harris, yeni ve ileri bir Amerika tarif ederken “fırsat ekonomisi” kavramını kullanıyor.

Harris, orta sınıfı güçlendirmeye devam edeceğini güçlü şekilde vurgularken ”ilerici vatanseverlik” (progressive patriotism) diye bir kavram ortaya atıyor. Vatanseverlik tanımını, ekonomik eşitlik, adaletli yönetim, sağlık, eğitim, barınma hakkına erişim gibi temel hizmetleri çekirdeğe koyuyor. Vatanseverliği çevreyi korumak, demokratik değerleri, kadın haklarını savunmak, okulların, ibadethanelerin ve sokakların güvenli olması gibi çok temel ve günlük kaygılarla çerçeveliyor.

Bu kavramları yakında çok daha fazla konuşacağız. Çünkü ABD bile artık “sola sol demeye” karar verdiyse, Bernie Sanders gibi isimler, Elizabeth Warren gibi siyasetçiler gençler arasında idol olabiliyorsa vatanseverlik kavramını kaba bir “bayrak, marş, askerî tören” imgesinin ötesine geçmiştir. Bernie Sanders 80 yaşında bile ABD’yi en sert eleştiren, İsrail’e açıkça “soykırımcı” diyebilen tek senatör. Senatör Elizabeth Warren da büyük teknoloji şirketlerinden Wall Street zenginlerine kadar müesses nizama kafa tutabilen, “Siz milleti soyuyorsunuz” diyebilen nadir kuvvet merkezlerinden biri.

Hangi sektör kimi destekliyor?

Kim kimi tutuyor listesi yapmak istersek resim biraz daha karışık.

Mesela ilaç devleri ve sigorta şirketleri muhtemelen Trump’ı destekliyor. Sendikalar, bankalar ve teknoloji şirketleri ise Harris tarafında. Eğlence endüstrisi tartışmasız Kamala’cı, otomotivciler, madenciler, petrolcüler Trump’cı.

Silah endüstrisi her iki tarafa da yatırım yapsa bile Trump ile daha rahat çalışacaktır.

Yenilenebilir enerji, yapay zekacılar, “Çin ile ilişkileri daha dikkatli yönetelim, gerginlik olmasın”cılar Kamala’ya yakın. “Tayvan ve Asya’daki çıkarlarımız için İran’la da Çin’le de gerilebiliriz”ciler Trump’ın yanında.

Asya’dan bahsetmişken, Harris’in kökleri nedeniyle Hindistan’a yakın olacağını beklemek biraz hayal. Trump’ın Başkan Yardımcısı Adayı JD Vance’in Yale Hukuk Mezunu Eşi Usha Vance bile daha yakın Hindistan’a. (Hindistan’ın ABD’deki ikinci kuşak göçmenlerinin etkisini de bu sayede görebiliyoruz)

Neo-Liberalizm artık dükkanı kapattı

Ezcümle, Amerika Birleşik Devletleri, 1990’ların sonundan beri kendi içinde de uyguladığı neo-liberal politikaları yavaşça yere bırakıyor.

Trump kazanmasa bile bunda büyük pay sahibi. Forbes Medya Grubu’nun kurucusu ve siyasi kulislere de piyasalar kadar hakim isim olan Steve Forbes aylar önce “ABD’nin artık başka türlü yönetilmesi gerekiyor ama bu işi yapacak kişi Joe Biden değil” demişti.

Bundan sonraki mücadele ABD devletinin ekonominin ne kadar içinde olacağı üzerine gelişecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 26 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.axios.com/2024/02/16/gen-z-gender-gap-political-left-women

https://news.gallup.com/poll/609914/women-become-liberal-men-mostly-stable.aspx

 

Ahu Özyurt
Ahu Özyurt
Dr. Ahu Özyurt - 1993’te gazeteciliğe Show TV Ankara bürosunda başlayan Ahu Özyurt, ATV, NTV ve CNBC-E ve Bloomberg HT’de geçen kariyerinin son 15 yılını Doğan Grubunda CNN Turk kanalında sunuculuk ve Milliyet ve CNN Turk’ün Washington Temsilcisi olarak yürüttü. Toplam 30 yıllık gazetecilik kariyeri içinde Ankara muhabirliği, İstanbul Polis adliye muhabirliği, Washington Temsilciliği ve yüzlerce gün sabah kuşakları, akşam tartışma programları sundu. Ana akım TV kanalları dışında Sputnik Haber Ajansı’nın radyosu RSFM’de günlük programlar yaptı Türkiye’nin ilk tematik kadın kanalı Woman TV’nin kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini görevini yürüttü. Galatasaray Spor Kulübü İletişim Koordinatörlüğü görevinden sonra, şu anda Suna ve İnan Kıraç Vakfı çatısı altındaki “Suna’nın Kızları” oluşumunun Kaynak Geliştirme ve Kurumsal İlişkiler Koordinatörlüğünü görevindedir. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden lisans ve Columbia Üniversitesi’nden Master derecesi bulunan Ahu Özyurt, Milli Savunma Üniversitesi’nden Güvenlik Çalışmaları alanında Doktora Derecesini tamamlamıştır. Özyurt, Harvard Kennedy School yönetici eğitim programında “Kadın ve Güç Yönetimi” sertifikası sahibidir. Suriye ve Ukrayna krizlerini yerinde izleyen Özyurt, İran’daki kapalı bulunan ABD Büyükelçiliği binasına uzun zaman sonra giren ilk batılı gazeteci olarak ve gözlemlerini CNN Turk’te yayınlanan “ELÇİLİĞİN SIRLARI” kısa belgeselde topladı. TSK’daki değişim sürecini anlatmak için hazırladığı kadın askerleri anlatan “TSK’da KADIN GÜCÜ” Özel haber dizisini yine CNN Turk’te ve Hürriyet’te yayınladı. Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nden iki kez en iyi sunucu ve bir kez de Yavuz Gökmen özel ödülü sahibi olan Özyurt, 2008 ABD Başkanlık seçimini takip ettiği, Obama: Bir Kusursuz Fırtına ve gazeteciliğin satır aralarını anlattığı Gece Görüşü isimli iki kitabı bulunmaktadır. Doktora tezi 1991 Birinci Körfez Savaşı ve yarattığı güvenlik paradigması üzerinedir.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x