Tarih tekerrür etti. Peki, şimdi ne olacak?

ABD ve NATO’nun çekildiği Afganistan’da iyimser ve kötümser senaryolar ne söylüyor? Ülkede nüfuz arttırmak için yarış halindeki Çin, Rusya Hindistan, Pakistan ve İran çatışan çıkarlarıyla Afganistan’ı nasıl bir mücadele alanına çevirecek? Doç. Dr. Göktuğ Sönmez’in analizi.

Üzerinde bağımsız ve bazıları güçlü olan devletler kurulmuş olsa da Afganistan tarihi, Büyük İskender zamanından beri, dönemin başat güçlerinin işgal etmesinin ve daha sonra da hedeflerine ulaşamayıp arkalarında istikrarsızlık bırakarak geri çekilmek zorunda kalmasının tarihidir.

ABD’nin 20 yıldır süren ve Eylül 2021’de bitmesi planlanan Afganistan işgali de bir istisna olmadı. Gelinen noktada, uluslararası çabalarla kalıcı biçimde çözülemeyen Afganistan’ın geleceği sorununun hızla bir iç krize dönüşerek bölgeye ve dünyaya istikrarsızlık ihraç eden bir hal alabileceğinden endişelenmek için yeteri kadar veri var.

ABD’nin ardında bırakmak üzere olduğu miras

2001’deki Afganistan’a müdahale sonrası hızla Kabil’i kontrol eden ve Taliban yönetimini uzaklaştıran ABD, gelinen noktada ne Kabil dışında etkin bir Afgan yönetimi inşa edebildi ne de Taliban’ın ülkenin büyük bölümünde geçerli fiili yönetimini kırabildi.

Taliban ve Kabil hükümeti arasında askerî belirsizliğini sürdüren bölgeler de göz önünde bulundurulduğunda, Taliban doğrudan ve dolaylı olarak ülkenin yüzde 50 ila 60’ında etkisini sürdürüyor. Bu durumda, ülkede ana kontrol mekanizması olan bir yarı hükümet gibi hareket eden Taliban’ın gücünden ödün vermek istemeyebileceği olasılıklar dâhilinde. Üstelik sahada ulusal düzeyde Taliban için caydırıcı olabilecek yerel bir aktör de yok.

Tarihi boyunca büyük güçlerin ilgisine neden olan zengin kaynakları ve neredeyse dünyanın doğusunun tam anlamıyla kavşak noktası olmasına rağmen, ülkenin ekonomik durumu da hiç parlak değil ve yakın dönemde de bu durumun değişeceğine dair emare bulunmuyor.

Üstelik ABD, Afganistan’a yönelik ekonomik yardımı -2020’de 1 milyar dolar ve 2021’de ilave 1 milyar dolar eksiltme– kararı almıştı. Oysa, ülke dış yardıma bağımlı. Hükümet bütçesinin yüzde 75’i dış yardımlardan karşılanıyor. Dış yardımların azaltılmasının Afganistan’daki siyasi iklimi ve güvenlik ortamını olumsuz etkileyeceği tahmin edilebilir. Güvenlik sektörü harcamalarında dış desteğin yüzde 95’inin ABD’den geliyor olması da çekilmeye dair önemli soru işaretlerinden birini doğuruyor.

Güvenlik alanındaki olası başka bir sorun da şimdilik göz ardı edilen özel askerî şirketlere bağlı ve sayıları 18 bine yaklaşan sahada olan paralı askerler. Bu kitlenin yarıdan fazlası da yerelden istihdam ediliyor. Kabil’in Taliban’la derinleşecek mücadelesindeki kapasite eksiği bu aktörlere daha fazla yaslanılacağının da sinyalini veriyor. Özel askerî şirketlerin hukuki anlamda bulunduğu gri bölge, sıklıkla sahada insan hakları ihlalleri ve şüpheli finansal hareketliliklerle soru işaretleri doğuruyor.

Daha çekilme takvimi bile ortalıkta yokken, bu güçlerin Taliban ile ekonomik boyutları da olan ilişkiler içinde olduğu dava süreçleri sık sık gündeme gelmişti. Bu güçlerin yerel unsurlarının çekilme sonrası ne olacağı üzerinde düşünülmesi gereken noktalardan.

Çekilme sonrası beklenen ekonomik, siyasi sorunlar ve Taliban ile merkezi hükümet arasındaki çekişme, yeni mülteci dalgalarının oluşmasına neden olabilir. Afganistan’dan olası mülteci dalgalarında Batı yönlü transit ülkelerin Suriye iç savaşında olduğu gibi ağır yük altına girme riski de var.

Bu şartlar altında ortaya çıkan çekilme sonrasına ilişkin senaryolar pek umut vaat edemiyor.

İyimser ve kötümser senaryolar

İyimser senaryo, yabancı kuvvetlerin çekilmesiyle Taliban’ın dış baskıdan arınmış biçimde görüşmelerin sürmesi için istek gösterebileceği yönünde. Kötümser ancak daha gerçekçi gözüken senaryoysa, ABD ve NATO’nun çekilmesini takiben Kabil ile Taliban arasında görüşmeler için özellikle ülkenin önemli bir kısmını kontrol eden Taliban tarafının herhangi bir eğilim göstermemesi ve böylece iki aktör arasındaki ilişkilerin hızla tırmanan bir çatışma iklimine dönüşmesi.

Zaten, yalnızca 2021’in ilk üç ayında ülkede 500’den fazla insanın hayatını kaybetmesi, 1200’den fazla kişinin yaralanması ve bu sayıların geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre neredeyse yüzde 30 bir artışı işaret etmesi de, Taliban’ın ülkeden yabancı kuvvetler çekilirken bunun sonrasına dair izleyeceği çizgiye ve kapasitesine dair fikir sunuyor.

Her iki senaryoda da geçerli olan unsur ise, Taliban’ın devletin rejim ve sosyal dokusunun nasıl olması gerektiğine dair bir nihai amacının olması ve bunu dayatmak istemesi. Bu da Afganistan için taraflardan birinin hâkimiyetine kadar sürecek bir çatışma olasılığını gündemde tutuyor. Bunun sonucu ülkenin bölünmesi olabilir.

Bölge üzerinde büyük ve orta ölçekli aktörlerin dahli ve hedeflerinin fazlalığı da böylesi bir ihtimali güçlendiriyor. Zira bu güçlerin her birinin hedefledikleri önceliklere ulaşmak için farklı nüfuz alanları yaratma isteği var. Bu aktörlerin başında da kendisi de geçmişte ülkeyi işgal etmiş Rusya, yürüttüğü Kuşak-Yol ile Afganistan’ı çevreleyen bir coğrafyaya yayılan Çin, ülkede ortaya çıkabilecek güç boşluğunu kendi ulusal çıkarları için kullanmak isteyecek ikincil güçler olarak Hindistan ve Pakistan var.

Aşağıda bu ülkelerin Afganistan ile ilgili çıkarlarına daha yakından inceleyeceğiz ama önce, ABD’nin pozisyonuna ve çekilme sonrası ABD için endişelere bakmakta fayda var.

ABD ne tür riskler yaratıyor?

ABD için Afganistan, askerî boyutu ile değilse de siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçları ve kendi uluslararası profiline etkileri açısından ikinci bir Vietnam olmaya aday. Zira Taliban ve halen oldukça yakın ilişkileri olan el Kaide’nin güç kazanması mümkün. Ayrıca Afganistan’ın Çin ve Rusya’ya sunabileceği fırsat pencereleri, ABD’nin Irak, Suriye ve Afrika’da da süren çekilme hamleleriyle birleştiğinde, küresel rekabette çok önemli bir kırılma döneminin adımlarından biri.

El Kaide’nin genel söyleminin yalnız Afganistan, Irak veya Suriye’ye odaklı değil, genel anlamda tüm İslam dünyasından ABD çekilmesine odaklı olması, el Kaide’ye ABD çekilmesiyle şimdiden dillendirmeye başladığı zafer söylemini getirirken öte yandan şiddetin devam ettirmesi için kullandığı meşrulaştırıcı söylemini de elinden almayacak. Örgütün hem kurumsal hem de tarihsel olarak Taliban ile yakın irtibatı da bu tutumun Afganistan sahasında yansımalarının süreceğini, bunun şiddet eylemleri ve Taliban şemsiyesi altında varlığını derinleştirme olarak açığa çıkabileceğini düşündürüyor. Afganistan’ın kendi güvenlik kapasitesiyle bu tehdide nasıl bir cevap verebileceği ise büyük ve karamsar bir soru işareti.

Her ne kadar hem ABD hem de NATO’dan Afgan güvenlik güçlerine verilecek desteğin devam edeceği açıklamaları gelse de bunların bu güçler ülkedeyken dahi Taliban’la mücadelede oldukça kısıtlı kalan kapasitesinin çekilme sonrası nasıl olabileceği sorusu akıllarda…

Bütün bunlara rağmen, ABD’nin niye Afganistan’dan çekildiği sorusunun yanıtına gelince, bunun en nemli nedeni iç siyaset. Trump’ın askerleri eve döndürme sözünün teveccüh görmesi, yeni yönetimi de bu noktaya itti. Ayrıca ABD bir süreden beri, gücünü gereğinden fazla angajmanla aşındırmama ve SİHA ya da benzeri araçlarla cerrahi müdahalelerde bulunma politikasını benimsedi.

Ancak, ABD’nin bu yaklaşımı, küresel anlamda onunla rekabet eden Çin ve Rusya açısından ABD hegemonyasını sahada kırmak için de bir fırsat.

Çin ABD’nin boşluğunu doldurur mu?

Çin’in Kuşak-Yol projesinin yalnız ekonomik fizibilitesi değil, güvenliği de Afganistan’ın durumuna bağlı.

Çin açısından Afganistan, Kuşak-Yol projesinin ana sütunlarından 5 Millet Demiryolu’nun parçası. Ülke, aynı zamanda Çin’in hızla artan enerji ihtiyacını karşılamak için en kısa rotalardan. Değerinin 1 – 3 trilyon dolar civarında olabileceği tahmin edilen doğal kaynaklar da Çin’in ilgisini çekiyor.

Çin’e Afganistan’da istikrarlı, kendisiyle çalışmaya istekli, tahmin edilebilir ve kontrol edilebilir bir yönetim gerekiyor. Bu nedenle, Çin’in halihazırda artan altyapı yatırımlarında yeni projeleri barış sürecinin ödülü olarak önermesi tesadüf değil.

Ancak, Afganistan’da olası iç savaşın gerek mülteci meselesi gerek radikal grupların alan kazanmasıyla Çin’in Kuşak –Yol projesini olumsuz etkilemesini öngörmek mümkün.

Dolayısıyla, Afganistan üzerinde Çin nüfuzu için en olası söylemlerden biri, kuvvetle muhtemel küresel terörle mücadele olacaktır ki bu da Doğu Türkistan ve Uygur meselesine dair yeni gerilimlerin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Çin’in bölgede terörist hareketliliğe karşı bölgeye bir barış gücü gönderebileceğine dair tahminleri uzmanlar yapmaya başladı. Çin 2018’de Afgan birliklerini el Kaide ve IŞİD hareketliliğine karşı Çin’de eğitmişti.

Rusya’nın planı ne?

Afganistan, Rusya açısından ülke tarihinin en önemli evrelerinden birinin kapanış hatırasıdır zira SSCB’nin dağılmasına giden yolda, Afganistan işgalinin önemli bir payı vardı. Bu bakımdan Rus devlet aygıtının hafızasında Afganistan, önemli bir kırılmadır ve hâlâ da “onarılmaya” çalışılır.

Sahada kimi aktörlerle yakın ilişkileri ve özellikle Afganistan müdahalesi sonrası Taliban’la kurduğu ilişkilerle Rusya sahada nüfuz artış yarışında doğal liderlerden. 2019 Şubat ve Mayıs aylarında Taliban ile Afgan siyasetçilerinin Moskova buluşmaları da bu çerçevede okunabilir. Taliban ve yakın gruplarla tüm sorunlu geçmişine rağmen hem ülkedeki ABD karşıtı tutum hem de 19.yy sonrası Afganistan’la kurduğu asimetrik ilişki Rusya’ya önemli bir alan açıyor.

Taliban’ın yabancı güçlerin ülkeden ayrılması söylemi 11 Eylül sonrası Rusya’nın yakın çevresinde varlığını artırmaya çalışan ABD’yi buradan uzaklaştırdığı yeni bir zafer alanı. Bu yaklaşımla mevcut yönetimden ziyade Taliban’la uyumlaşan Rus dış politikası bu pozisyonunu kendisini Rusya’nın başı çektiği görüşmelerde Kabil hükümeti temsilcilerine yer vermemesiyle de derinleştirdi. Afganistan üzerinde tarihsel arkaplana sahip etkisini bu kez kendisiyle uzlaşabilir ve çıkarları örtüşen bir Taliban üzerinden yeniden kazanmaya çalışan Rusya burada sadece ABD etkisini kırma değil, aynı zamanda Çin’in Kuşak-Yol projesine de ket vurma fırsatı görüyor.

Hindistan, Pakistan ve İran’ın da Afganistan planları var

Afganistan’ı arka bahçesi olarak gördüğü ve Taliban üzerinden kurguladığına dair sıkça eleştiriye maruz kalan Pakistan da ABD çekilmesi sonrası oluşacak istikrarsızlığın doğrudan etkilerine maruz kalacak ana aktörlerden. Taliban üzerinden ülke üzerinde daha fazla etki kurmasının da mümkün olacağı bir döneme giren Pakistan’ın bu olası nüfuz kazanımı, Çin’le son dönemdeki oldukça yakın ekonomik ve siyasi ilişkileri dolayısıyla yine Çin’in hanesine dolaylı kazanımlar da yazacak.

Pakistan’ın bölgedeki ana rakibi Hindistan’ın, Taliban’ın yeniden güç kazanmasıyla Afganistan’daki etkisinin azalması beklenebilir. ABD’nin Pakistan üzerinden Çin’in kazanabileceği etkiyi azaltmak için Hindistan’ın Taliban’a karşı tutumunu yumuşatmaya çalışacağı öngörülse de ne Taliban’ın ne Hindistan yönetiminin buna çok istekli olacağını beklemek gerçekçi değil. Aksine Hindistan, ülkenin içine düşebileceği çatışma ortamında Taliban’la mücadele edecek silahlı yapıların en olası destekçilerinden.

El Kaide ve Taliban’la dönem dönem yakın ilişkileri gündeme gelen İran ise Afganistan’da barış sürecinin başından bu yana Taliban heyetlerinin ziyaretleriyle süreci doğrudan takip ediyor. İran için ABD çekilmesi yalnız bölgesel çevrelemenin kırılması için değil, hem bölgede Hindistan ve Pakistan ile rekabeti hem de giderek yakınlaştığı Çin’in bölgede artabilecek etkisi dolayısıyla hayati önemde. Hem ülkenin ana ticari ortaklarından olan hem de önemli altyapı yatırımlarıyla ekonomik nüfuzunu artırma çabasında olan İran için Afganistan, bölgesel politikasının ve Orta Asya’ya ulaşma çabasının da ana taşlarından. Afganistan’da yeni dönem nasıl bir resim getirirse İran’ın vekil güçler için de kullandığı Afgan mülteciler de iki aktörün de birbirine dolaylı müdahaleleri için önemli araçlardan olacak.

Özetle, En azından 19.yy’dan bu yanan küresel rekabetin ana odaklarından olan Afganistan’da sahanı yeniden dizaynıyla tekrar şekillenecek büyük güç rekabetinin muhtemelen çözüm sunmaktan ziyade krizi kökleştireceğini düşünmek için epey neden var.

Bu şartlar altında Afganistan’ın geleceğinde hangi aktörün ağırlığını koyacağını tıpkı ülkenin tarihinde sık sık tekrarlandığı gibi sahadaki dinamikler, bölgeye yakın aktörlerin hamleleri belirleyecek. Ancak o güne kadar Afganistan bölgesel ve küresel güvenlik sorunlarının yanı sıra de büyük insani krizlere neden olmak potansiyelini barındırıyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 17 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

Göktuğ Sönmez
Göktuğ Sönmez
Dr. Göktuğ Sönmez – Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve ORSAM Güvenlik Çalışmaları Direktörü. Sönmez lisans derecesini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden, yüksek lisans derecesini London School of Economics (LSE) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden, doktorasını School of Oriental and African Studies (SOAS) Siyaset Bilimi ve Uluslararası Çalışmalar Bölümü'nden aldı. Akademik araştırma alanları arasında Radikalleşme ve Şiddete Varan Aşırıcılık, Devlet Dışı Silahlı Aktörler ve Türk Dış Politikası bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Tarih tekerrür etti. Peki, şimdi ne olacak?

ABD ve NATO’nun çekildiği Afganistan’da iyimser ve kötümser senaryolar ne söylüyor? Ülkede nüfuz arttırmak için yarış halindeki Çin, Rusya Hindistan, Pakistan ve İran çatışan çıkarlarıyla Afganistan’ı nasıl bir mücadele alanına çevirecek? Doç. Dr. Göktuğ Sönmez’in analizi.

Üzerinde bağımsız ve bazıları güçlü olan devletler kurulmuş olsa da Afganistan tarihi, Büyük İskender zamanından beri, dönemin başat güçlerinin işgal etmesinin ve daha sonra da hedeflerine ulaşamayıp arkalarında istikrarsızlık bırakarak geri çekilmek zorunda kalmasının tarihidir.

ABD’nin 20 yıldır süren ve Eylül 2021’de bitmesi planlanan Afganistan işgali de bir istisna olmadı. Gelinen noktada, uluslararası çabalarla kalıcı biçimde çözülemeyen Afganistan’ın geleceği sorununun hızla bir iç krize dönüşerek bölgeye ve dünyaya istikrarsızlık ihraç eden bir hal alabileceğinden endişelenmek için yeteri kadar veri var.

ABD’nin ardında bırakmak üzere olduğu miras

2001’deki Afganistan’a müdahale sonrası hızla Kabil’i kontrol eden ve Taliban yönetimini uzaklaştıran ABD, gelinen noktada ne Kabil dışında etkin bir Afgan yönetimi inşa edebildi ne de Taliban’ın ülkenin büyük bölümünde geçerli fiili yönetimini kırabildi.

Taliban ve Kabil hükümeti arasında askerî belirsizliğini sürdüren bölgeler de göz önünde bulundurulduğunda, Taliban doğrudan ve dolaylı olarak ülkenin yüzde 50 ila 60’ında etkisini sürdürüyor. Bu durumda, ülkede ana kontrol mekanizması olan bir yarı hükümet gibi hareket eden Taliban’ın gücünden ödün vermek istemeyebileceği olasılıklar dâhilinde. Üstelik sahada ulusal düzeyde Taliban için caydırıcı olabilecek yerel bir aktör de yok.

Tarihi boyunca büyük güçlerin ilgisine neden olan zengin kaynakları ve neredeyse dünyanın doğusunun tam anlamıyla kavşak noktası olmasına rağmen, ülkenin ekonomik durumu da hiç parlak değil ve yakın dönemde de bu durumun değişeceğine dair emare bulunmuyor.

Üstelik ABD, Afganistan’a yönelik ekonomik yardımı -2020’de 1 milyar dolar ve 2021’de ilave 1 milyar dolar eksiltme– kararı almıştı. Oysa, ülke dış yardıma bağımlı. Hükümet bütçesinin yüzde 75’i dış yardımlardan karşılanıyor. Dış yardımların azaltılmasının Afganistan’daki siyasi iklimi ve güvenlik ortamını olumsuz etkileyeceği tahmin edilebilir. Güvenlik sektörü harcamalarında dış desteğin yüzde 95’inin ABD’den geliyor olması da çekilmeye dair önemli soru işaretlerinden birini doğuruyor.

Güvenlik alanındaki olası başka bir sorun da şimdilik göz ardı edilen özel askerî şirketlere bağlı ve sayıları 18 bine yaklaşan sahada olan paralı askerler. Bu kitlenin yarıdan fazlası da yerelden istihdam ediliyor. Kabil’in Taliban’la derinleşecek mücadelesindeki kapasite eksiği bu aktörlere daha fazla yaslanılacağının da sinyalini veriyor. Özel askerî şirketlerin hukuki anlamda bulunduğu gri bölge, sıklıkla sahada insan hakları ihlalleri ve şüpheli finansal hareketliliklerle soru işaretleri doğuruyor.

Daha çekilme takvimi bile ortalıkta yokken, bu güçlerin Taliban ile ekonomik boyutları da olan ilişkiler içinde olduğu dava süreçleri sık sık gündeme gelmişti. Bu güçlerin yerel unsurlarının çekilme sonrası ne olacağı üzerinde düşünülmesi gereken noktalardan.

Çekilme sonrası beklenen ekonomik, siyasi sorunlar ve Taliban ile merkezi hükümet arasındaki çekişme, yeni mülteci dalgalarının oluşmasına neden olabilir. Afganistan’dan olası mülteci dalgalarında Batı yönlü transit ülkelerin Suriye iç savaşında olduğu gibi ağır yük altına girme riski de var.

Bu şartlar altında ortaya çıkan çekilme sonrasına ilişkin senaryolar pek umut vaat edemiyor.

İyimser ve kötümser senaryolar

İyimser senaryo, yabancı kuvvetlerin çekilmesiyle Taliban’ın dış baskıdan arınmış biçimde görüşmelerin sürmesi için istek gösterebileceği yönünde. Kötümser ancak daha gerçekçi gözüken senaryoysa, ABD ve NATO’nun çekilmesini takiben Kabil ile Taliban arasında görüşmeler için özellikle ülkenin önemli bir kısmını kontrol eden Taliban tarafının herhangi bir eğilim göstermemesi ve böylece iki aktör arasındaki ilişkilerin hızla tırmanan bir çatışma iklimine dönüşmesi.

Zaten, yalnızca 2021’in ilk üç ayında ülkede 500’den fazla insanın hayatını kaybetmesi, 1200’den fazla kişinin yaralanması ve bu sayıların geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre neredeyse yüzde 30 bir artışı işaret etmesi de, Taliban’ın ülkeden yabancı kuvvetler çekilirken bunun sonrasına dair izleyeceği çizgiye ve kapasitesine dair fikir sunuyor.

Her iki senaryoda da geçerli olan unsur ise, Taliban’ın devletin rejim ve sosyal dokusunun nasıl olması gerektiğine dair bir nihai amacının olması ve bunu dayatmak istemesi. Bu da Afganistan için taraflardan birinin hâkimiyetine kadar sürecek bir çatışma olasılığını gündemde tutuyor. Bunun sonucu ülkenin bölünmesi olabilir.

Bölge üzerinde büyük ve orta ölçekli aktörlerin dahli ve hedeflerinin fazlalığı da böylesi bir ihtimali güçlendiriyor. Zira bu güçlerin her birinin hedefledikleri önceliklere ulaşmak için farklı nüfuz alanları yaratma isteği var. Bu aktörlerin başında da kendisi de geçmişte ülkeyi işgal etmiş Rusya, yürüttüğü Kuşak-Yol ile Afganistan’ı çevreleyen bir coğrafyaya yayılan Çin, ülkede ortaya çıkabilecek güç boşluğunu kendi ulusal çıkarları için kullanmak isteyecek ikincil güçler olarak Hindistan ve Pakistan var.

Aşağıda bu ülkelerin Afganistan ile ilgili çıkarlarına daha yakından inceleyeceğiz ama önce, ABD’nin pozisyonuna ve çekilme sonrası ABD için endişelere bakmakta fayda var.

ABD ne tür riskler yaratıyor?

ABD için Afganistan, askerî boyutu ile değilse de siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçları ve kendi uluslararası profiline etkileri açısından ikinci bir Vietnam olmaya aday. Zira Taliban ve halen oldukça yakın ilişkileri olan el Kaide’nin güç kazanması mümkün. Ayrıca Afganistan’ın Çin ve Rusya’ya sunabileceği fırsat pencereleri, ABD’nin Irak, Suriye ve Afrika’da da süren çekilme hamleleriyle birleştiğinde, küresel rekabette çok önemli bir kırılma döneminin adımlarından biri.

El Kaide’nin genel söyleminin yalnız Afganistan, Irak veya Suriye’ye odaklı değil, genel anlamda tüm İslam dünyasından ABD çekilmesine odaklı olması, el Kaide’ye ABD çekilmesiyle şimdiden dillendirmeye başladığı zafer söylemini getirirken öte yandan şiddetin devam ettirmesi için kullandığı meşrulaştırıcı söylemini de elinden almayacak. Örgütün hem kurumsal hem de tarihsel olarak Taliban ile yakın irtibatı da bu tutumun Afganistan sahasında yansımalarının süreceğini, bunun şiddet eylemleri ve Taliban şemsiyesi altında varlığını derinleştirme olarak açığa çıkabileceğini düşündürüyor. Afganistan’ın kendi güvenlik kapasitesiyle bu tehdide nasıl bir cevap verebileceği ise büyük ve karamsar bir soru işareti.

Her ne kadar hem ABD hem de NATO’dan Afgan güvenlik güçlerine verilecek desteğin devam edeceği açıklamaları gelse de bunların bu güçler ülkedeyken dahi Taliban’la mücadelede oldukça kısıtlı kalan kapasitesinin çekilme sonrası nasıl olabileceği sorusu akıllarda…

Bütün bunlara rağmen, ABD’nin niye Afganistan’dan çekildiği sorusunun yanıtına gelince, bunun en nemli nedeni iç siyaset. Trump’ın askerleri eve döndürme sözünün teveccüh görmesi, yeni yönetimi de bu noktaya itti. Ayrıca ABD bir süreden beri, gücünü gereğinden fazla angajmanla aşındırmama ve SİHA ya da benzeri araçlarla cerrahi müdahalelerde bulunma politikasını benimsedi.

Ancak, ABD’nin bu yaklaşımı, küresel anlamda onunla rekabet eden Çin ve Rusya açısından ABD hegemonyasını sahada kırmak için de bir fırsat.

Çin ABD’nin boşluğunu doldurur mu?

Çin’in Kuşak-Yol projesinin yalnız ekonomik fizibilitesi değil, güvenliği de Afganistan’ın durumuna bağlı.

Çin açısından Afganistan, Kuşak-Yol projesinin ana sütunlarından 5 Millet Demiryolu’nun parçası. Ülke, aynı zamanda Çin’in hızla artan enerji ihtiyacını karşılamak için en kısa rotalardan. Değerinin 1 – 3 trilyon dolar civarında olabileceği tahmin edilen doğal kaynaklar da Çin’in ilgisini çekiyor.

Çin’e Afganistan’da istikrarlı, kendisiyle çalışmaya istekli, tahmin edilebilir ve kontrol edilebilir bir yönetim gerekiyor. Bu nedenle, Çin’in halihazırda artan altyapı yatırımlarında yeni projeleri barış sürecinin ödülü olarak önermesi tesadüf değil.

Ancak, Afganistan’da olası iç savaşın gerek mülteci meselesi gerek radikal grupların alan kazanmasıyla Çin’in Kuşak –Yol projesini olumsuz etkilemesini öngörmek mümkün.

Dolayısıyla, Afganistan üzerinde Çin nüfuzu için en olası söylemlerden biri, kuvvetle muhtemel küresel terörle mücadele olacaktır ki bu da Doğu Türkistan ve Uygur meselesine dair yeni gerilimlerin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Çin’in bölgede terörist hareketliliğe karşı bölgeye bir barış gücü gönderebileceğine dair tahminleri uzmanlar yapmaya başladı. Çin 2018’de Afgan birliklerini el Kaide ve IŞİD hareketliliğine karşı Çin’de eğitmişti.

Rusya’nın planı ne?

Afganistan, Rusya açısından ülke tarihinin en önemli evrelerinden birinin kapanış hatırasıdır zira SSCB’nin dağılmasına giden yolda, Afganistan işgalinin önemli bir payı vardı. Bu bakımdan Rus devlet aygıtının hafızasında Afganistan, önemli bir kırılmadır ve hâlâ da “onarılmaya” çalışılır.

Sahada kimi aktörlerle yakın ilişkileri ve özellikle Afganistan müdahalesi sonrası Taliban’la kurduğu ilişkilerle Rusya sahada nüfuz artış yarışında doğal liderlerden. 2019 Şubat ve Mayıs aylarında Taliban ile Afgan siyasetçilerinin Moskova buluşmaları da bu çerçevede okunabilir. Taliban ve yakın gruplarla tüm sorunlu geçmişine rağmen hem ülkedeki ABD karşıtı tutum hem de 19.yy sonrası Afganistan’la kurduğu asimetrik ilişki Rusya’ya önemli bir alan açıyor.

Taliban’ın yabancı güçlerin ülkeden ayrılması söylemi 11 Eylül sonrası Rusya’nın yakın çevresinde varlığını artırmaya çalışan ABD’yi buradan uzaklaştırdığı yeni bir zafer alanı. Bu yaklaşımla mevcut yönetimden ziyade Taliban’la uyumlaşan Rus dış politikası bu pozisyonunu kendisini Rusya’nın başı çektiği görüşmelerde Kabil hükümeti temsilcilerine yer vermemesiyle de derinleştirdi. Afganistan üzerinde tarihsel arkaplana sahip etkisini bu kez kendisiyle uzlaşabilir ve çıkarları örtüşen bir Taliban üzerinden yeniden kazanmaya çalışan Rusya burada sadece ABD etkisini kırma değil, aynı zamanda Çin’in Kuşak-Yol projesine de ket vurma fırsatı görüyor.

Hindistan, Pakistan ve İran’ın da Afganistan planları var

Afganistan’ı arka bahçesi olarak gördüğü ve Taliban üzerinden kurguladığına dair sıkça eleştiriye maruz kalan Pakistan da ABD çekilmesi sonrası oluşacak istikrarsızlığın doğrudan etkilerine maruz kalacak ana aktörlerden. Taliban üzerinden ülke üzerinde daha fazla etki kurmasının da mümkün olacağı bir döneme giren Pakistan’ın bu olası nüfuz kazanımı, Çin’le son dönemdeki oldukça yakın ekonomik ve siyasi ilişkileri dolayısıyla yine Çin’in hanesine dolaylı kazanımlar da yazacak.

Pakistan’ın bölgedeki ana rakibi Hindistan’ın, Taliban’ın yeniden güç kazanmasıyla Afganistan’daki etkisinin azalması beklenebilir. ABD’nin Pakistan üzerinden Çin’in kazanabileceği etkiyi azaltmak için Hindistan’ın Taliban’a karşı tutumunu yumuşatmaya çalışacağı öngörülse de ne Taliban’ın ne Hindistan yönetiminin buna çok istekli olacağını beklemek gerçekçi değil. Aksine Hindistan, ülkenin içine düşebileceği çatışma ortamında Taliban’la mücadele edecek silahlı yapıların en olası destekçilerinden.

El Kaide ve Taliban’la dönem dönem yakın ilişkileri gündeme gelen İran ise Afganistan’da barış sürecinin başından bu yana Taliban heyetlerinin ziyaretleriyle süreci doğrudan takip ediyor. İran için ABD çekilmesi yalnız bölgesel çevrelemenin kırılması için değil, hem bölgede Hindistan ve Pakistan ile rekabeti hem de giderek yakınlaştığı Çin’in bölgede artabilecek etkisi dolayısıyla hayati önemde. Hem ülkenin ana ticari ortaklarından olan hem de önemli altyapı yatırımlarıyla ekonomik nüfuzunu artırma çabasında olan İran için Afganistan, bölgesel politikasının ve Orta Asya’ya ulaşma çabasının da ana taşlarından. Afganistan’da yeni dönem nasıl bir resim getirirse İran’ın vekil güçler için de kullandığı Afgan mülteciler de iki aktörün de birbirine dolaylı müdahaleleri için önemli araçlardan olacak.

Özetle, En azından 19.yy’dan bu yanan küresel rekabetin ana odaklarından olan Afganistan’da sahanı yeniden dizaynıyla tekrar şekillenecek büyük güç rekabetinin muhtemelen çözüm sunmaktan ziyade krizi kökleştireceğini düşünmek için epey neden var.

Bu şartlar altında Afganistan’ın geleceğinde hangi aktörün ağırlığını koyacağını tıpkı ülkenin tarihinde sık sık tekrarlandığı gibi sahadaki dinamikler, bölgeye yakın aktörlerin hamleleri belirleyecek. Ancak o güne kadar Afganistan bölgesel ve küresel güvenlik sorunlarının yanı sıra de büyük insani krizlere neden olmak potansiyelini barındırıyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 17 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

Göktuğ Sönmez
Göktuğ Sönmez
Dr. Göktuğ Sönmez – Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve ORSAM Güvenlik Çalışmaları Direktörü. Sönmez lisans derecesini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden, yüksek lisans derecesini London School of Economics (LSE) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden, doktorasını School of Oriental and African Studies (SOAS) Siyaset Bilimi ve Uluslararası Çalışmalar Bölümü'nden aldı. Akademik araştırma alanları arasında Radikalleşme ve Şiddete Varan Aşırıcılık, Devlet Dışı Silahlı Aktörler ve Türk Dış Politikası bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x