Terör örgütleri nasıl son bulur: Anlamak isteyenler için kılavuz

Bilimsel çalışmalar terör örgütlerinin sona erme süreçlerine dair nelere işaret ediyor? Terör örgütleri en çok hangi yöntemlerle son buluyor? Bu süreçlerde hangi faktörler etkili? Müzakere ne kadar etkili bir yöntem? Prof. Dr. Serhat Erkmen yazdı.

Terörsüz Türkiye Süreci neresinden bakılırsa bakılsın tarihi bir adım. Sürecin nereye gideceği konusunda son derece iyimser olanlar kadar, sürecin nedenlerine ve sonuçlarına büyük bir şüpheyle yaklaşanlar da bulunuyor.

Elbette 40 yılı aşkın süredir devam eden PKK terörünün sona ermesi toplumun tüm kesimleri için mutluluk verici. Akıl sağlığı yerinde olan bir insan nasıl terörün bitmesine karşı olabilir ki? Ancak sürece şüpheyle yaklaşanları da suçlamamak lazım. Çünkü terörizm çalışmaları, dünyanın farklı bölgelerinde büyük umutlarla başlayan çözüm ve barış süreçlerinin başarısız olabildiğini hatta öncekinden daha büyük çatışmalara dönüştüğünün örneklerini ortaya koyuyor. Silah bırakması beklenen örgütlerin teröre başvurması ve yeni örgütlerin ortaya çıkarak çatışmayı sürdürmesi sık rastlanan sorunlar. Ayrıca bölgesel ve uluslararası şartların değişmesi de silahların yeniden ateşlenmeye başlamasına neden oluyor.

Bu örnekler düşünüldüğünde PKK’nın 11 Temmuz 2025’te Süleymaniye’de sembolik olarak silah yakarak terörden vazgeçtiğini ilan etmesi ve Öcalan’ın örgütü tasfiye çağrısına uyduğunu göstermesi, tek başına PKK terörünün sona erdiğini düşünmek için erken olabilir.

Sürecin başından beri olan biteni izleyip, ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Olumlu ya da olumsuz bir karar vermek için erken olabilir. Terörün sona erdirilmesine ilişkin dünyanın farklı yerlerinde yaşananları incelemek iyi bir başlangıç gibi görünüyor. Bunun için Fikir Turu’nun editörlerinin de desteğiyle birkaç yazıda bu süreçlerin nasıl işlediğini, dünyada neler olduğunu ve bu örneklerden ne gibi dersler çıkarılabileceğini tartışmaya çalışacağım. Anlayacağınız bu yazı bir dizinin ilk bölümü. Uzun soluklu bir anlama serüveninin ilk adımını terimler ve kavramları oturtarak atmaya çalışacağım.

Terörizmin bitmesi, terör örgütünün sona ermesi ve teröristlerin örgütten ayrılması

Başlarken birbiriyle ilişkili; ancak sürekli karıştırılan üç farklı süreci ayırmak gerektiğini hatırlatayım. Terörizmin bitmesi, bir terör örgütünün sona ermesi ve teröristlerin örgütten ayrılması farklı şeylerdir. Aynı hedefe yönelen terör örgütleri tamamen dağılıp bünyesinde hiçbir militan kalmaz ve aynı hedef, ideoloji ve yapıyla kısa bir süre içinde benzer örgütler kurulmazsa, o zaman belli bir bağlamdaki terörizmin sona erdiğinden bahsedebiliriz. Bu gerçekleşmediği sürece terörün bitmesinden söz etmek yerine söz konusu terör örgütünün sona erdiğini söylemek daha doğru olur.

Her örneğin özgün yanları bulunuyor. Bir terör örgütünün sona erme süreci diğerininkiyle aynı olmayabilir. Ancak bilimsel analiz yapmanın en doğru yollarından biri aynı konudaki benzer veya farklı örnekleri inceleyerek mümkün olduğunca bir karşılaştırma yapmaktır. Bu yüzden bu yazıda önemli kavramları anlayıp ve sonrakinde neden bahsettiğimizi bilerek örnek olaylara odaklanalım istiyorum.

Terör örgütleri nasıl sona eriyor?

Son 20 yılda terör örgütlerinin ortadan kalkma süreçlerine ilişkin önemli çalışmalar yapıldı. Burada hepsini aktarmam mümkün değil. Ancak örgütlerin nasıl sona erdiğine/erdirildiğine dair çalışmalardaki temel bulguları paylaşabilirim. Önce terör örgütlerinin nasıl sona erdiğiyle başlayalım.

En bilinen çalışmalardan birisi bir terör örgütünün altı biçimde sona erdiğini ileri sürer. Bunlar; örgüt liderlerinin ortadan kaldırılması, müzakere, örgütün hedefine ulaşması, örgütün başarısız olması, baskı yoluyla ortadan kalkma ve şiddet kullanmadan hedefe ulaşmaya yönelme.

Bir başka çalışmaysa hemen hemen aynı olguları farklı biçimlerde ifade etmiş. Bu çalışmada 5 biçimden söz ediliyor: terör örgütünün yasal siyasal sürece katılması, kolluk güçleri ve istihbarat teşkilatları tarafından yenilmesi, hedefe ulaşması, ordu tarafından yenilmesi ve parçalanma.

Son olarak daha basit bir sınıflandırmadan da söz edeyim: Başarı, yenilgi ve dönüşüm.

Bu örgütlerin ne kadarının hangi yöntemle terörden vazgeçtiğini inceleyen araştırmalar da bulunuyor. Örneğin 20 yıl kadar önce Rand Corp’un yürüttüğü bir çalışmada, 1968-2006 yılları arasındaki terör örgütleri incelenmişti. Çalışma kapsamındaki 648 terör örgütünün 268’inin varlığı o dönemde sona ermişti. Bu 268 örneğin %43’ünün şiddetten vazgeçerek yasal siyasi alana katıldığı; %40’nın kolluk ve güvenlik güçlerinin mücadelesiyle yenilerek son bulduğu; yaklaşık %10’unun hedeflerine ulaştığı ve %7’sinin de askerî güçle yenilerek ortadan kaldırıldığı tespit edilmişti.

Terör örgütlerinin sona ermelerine yönelik çalışmalar sadece sürecin nasıl gerçekleştiğiyle sınırlı değil. Daha yakın tarihli bir başka çalışmada 586 terör örgütü incelenmiş ve örgütlerin nitelikleri ile ortadan kalkma süreçleri arasındaki ilişki modellenmiş.

Buna göre bir terörist grubun büyüklüğü ile onun sona erme biçimi arasında ilişki bulunuyor. Bildiğiniz gibi her terör örgütü aynı büyüklükte değil. Bazı örgütlerin militan sayısı, sahip olduğu maddi kaynak ve kontrol edebildiği coğrafi alan diğerlerinden çok daha büyük olabiliyor. Hatta daha sonra anlatacağım gibi uçak sahibi olan örgüt bile görüldü. Bu özelliklere sahip büyük terörist gruplar diğerlerine göre daha uzun süre varlıklarını devam ettirebiliyor.

Örgütlerin sahip olduğu ideoloji de yaşam sürelerini veya nasıl sona erdiklerini etkiliyor. Örneğin, radikal devrimci sol örgütler askerî olarak yenilebiliyorlar, fakat hemen sona ermekten ziyade parçalanarak varlıklarını sürdürme eğilimi gösteriyorlar. Birden fazla bölge veya ülkeye yayılmış olan örgütler, askerî operasyonlara karşı daha dirençli hale geliyor. Bu örgütleri salt askerî tedbirlerle ortadan kaldırmak zorlaşıyor. Buna karşılık farklı ülkelere yayılmak, askerî baskıyla karşılaştıklarında parçalanmalarına ve yeni örgütlerin ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Kalabalık nüfusa sahip ülkelerde ortaya çıkan terör örgütlerinin silahlarını bırakarak yasal siyasi alanda mücadele eden siyasal yapılara dönüşme ihtimali düşüyor.

Örgütlerin yaşları dahi nasıl sona erdiklerini etkileyen bir faktör. Örneğin göreli genç örgütler nadiren parçalanıyor veya silahlı mücadeleden vazgeçerek yasal siyasi alana geçiyor. Fakat örgütler yaşlandıkça ya güçlenerek hedeflerine ulaşıyor veya yasal siyasal alana geçmeye daha fazla eğilim gösteriyor.

Yaş demişken belirteyim, terör örgütlerinin hayatta kalma süreleri de farklılık gösteriyor. Bu süreyi belirleyen faktörlere ilişkin çalışmalar da yapılmış, ancak konudan sapmamak için buna değinmeyeceğim. Fakat örgütlerin sona erme biçimleri ile hayatta kalma süreleri arasında bir bağ olduğu ortaya konulduğuna göre bir örgütün ne kadar yaşayabildiğini de düşünmemiz gerekiyor.

Bir terör örgütü ne kadar yaşar sorusuna farklı uzmanlar farklı yanıtlar veriyor. Terörizm çalışmalarının duayenlerinden birisi uzun bir süre önce, terör örgütlerinin %90’ının ilk yılını tamamlayamadığını, geriye kalanların da yarısının on yıldan fazla yaşayamadığını ileri sürmüştü. Bu iddia yeni çalışmalarla çürütüldü. Çünkü yıllar geçip terörizme ilişkin veri tabanlarının genişleyip, güncellendikçe örgütlere ilişkin birçok detay ortaya çıktı.

Sonuç olarak şunlar söylenebilir: terör örgütleri tüm diğer organizasyonlar gibi belli bir yaşam süresine sahip. Örgütlerin çoğu kurulduktan sonraki bir yıl içinde ortadan kalksa da, aralarında on yaşın üzerindekilerin oranı azımsanamayacak kadar yüksek. Hatta radikal devrimci sosyalist gruplar ile etnik ayrılıkçı örgütlerin yaklaşık üçte biri on yıldan uzun bir süre varlığını sürdürebiliyor.

Toparlayacak olursak terör örgütleri pek çok nedene bağlı olarak sanılan çok daha üzerinde yaşayabiliyor. Örgütlerin büyüklüğünden ideolojisine, faaliyet gösterdiği ülkelerin siyasi rejiminden topografik özelliklerine, birden fazla ülke veya bölgede üslenmesinden saldırı çeşitliliğine/ölümcüllüğüne kadar pek çok faktörün örgütlerin yaşam sürelerini etkilediğine ilişkin sonuçlara varılmış.

Örgütlerin yenilmesinde güvenlik güçlerinin etkisi

Terör örgütlerinin yok edilmesinde en çok karşılaşılan yöntem, devletlerin tüm güvenlik güçleriyle örgütlerini yenmeye çalışması.

Yukarıda aktardığım veriler gösteriyor ki; terör örgütlerinin yarısı devletin doğrudan askerî güç kullanımı veya polisiye tedbirleriyle ortadan kaldırılabiliyor. Buna baskı sonucunda yasal alana kaymak zorunda kalanlar da eklenince güvenlik tedbirlerinin işe yaramadığı, terörizmi veya terör örgütlerini sona erdirmeyeceği söyleminin içinin ne kadar boş olduğunu görebilirsiniz.

Dünyadaki örnekleri incelerken görebileceğiniz gibi on binlerce kişinin ölümüne neden olan, binlerce militanı bulunan, ortalama bir ülke ordusundan fazla silaha ve askerî araç gerece sahip, yüzlerce bombalı eylem gerçekleştirmiş nice terör örgütü tarih sahnesine gömülmüş durumda. Belki pek çoğunun adını bile duymadınız. Bir dönem sadece kendi ülkelerinde değil dünyada ses getiren bu örgütler şimdi ise sadece akademik çalışmalara konu oluyorlar.

Ancak bazı durumlarda devletlerin gücü terör örgütlerini yenmeye yetmiyor. Bazense uzun süreli çatışma süreçleri sonucunda çatışmayı sürdürmenin maliyeti taraflar açısından katlanılmaz bir hal alabiliyor. Belli fırsatların ortaya çıktığı dönemlerde devletler, terör örgütleri veya üçüncü taraflar çatışmayı sürdürmek yerine görüşme yolunu tercih ediyorlar.

Bir çözüm yöntemi olarak müzakere

Terörizmle mücadele konusunda önemli eserler vermiş akademisyenlerden Zartman teröristlerle görüşmeyi konu aldığı ünlü makalesine şöyle başlar: “…Resmî olarak, böyle bir konu mevcut değildir: teröristlerle müzakere edilmez…” Yine terörizmle mücadele konusunda önemli eserler vermiş bir diğer isim Miller da konuyu inceleyenlerin sık başvurduğu çalışmasının girişinde benzer bir ifade kullanır. “…Teröristlerle müzakere edebilir miyiz? Yanıt bariz görünüyor ve konu kapanmıştır…”

Oysa gerçek dünyada terörizmle mücadelede diyalog/pazarlık/müzakere/görüşme adına ne derseniz deyin başvurulan bir yöntemdir. Elbette, burada abartıya kaçmamak lazım. Yine terörizm çalışmalarının önde gelen isimlerinden birisinin çalışmasındaki verilere göre terör örgütleriyle müzakere sık rastlanılan bir durum değildir. Hatta bu çalışmada terör örgütlerinin sadece %18’iyle müzakere yapıldığı söylenmiş. Çünkü en önemli örneklerin de gösterdiği gibi müzakerelerin çok azı tek başına belirleyici bir faktördür.

Devletler müzakereleri, terör kaynaklı şiddeti yönetilebilir bir biçime dönüştürmek için kullanırken örgütler de meşruiyet arayışlarına katkı sağlayan bir araç olarak gördüğünden müzakereye yanaşır. Yani dünyanın farklı kesimlerindeki örneklerin gösterdiği şey, “Müzakereler terörü sona erdirir” savıyla, “Devletler asla teröristlerle görüşmez” iddialarının her ikisinin de gerçekten uzak olduğudur.

Fakat bir hususu atlamayalım. Teröristle veya terör örgütüyle görüşme dediğimiz şey genellikle bir devletin veya hükümetin başının terör örgütünün lideri ya da liderleriyle görüşmesi şeklinde olmaz. Peki, nasıl olur?

Örneğin, beyan yoluyla bir diplomatik ya da siyasi girişim başlatılır. Hükümetler, terör örgütünün belirli tavizler vermesi şartıyla görüşme olasılığı vaat veya ima eden resmî/gayri resmî açıklamalar yayınlayabilir. Mesela 1993 sonunda İngiliz ve İrlanda liderleri IRA’dan kopan grubun şiddeti reddetmesi durumunda Kuzey İrlanda’nın geleceğiyle ilgili müzakerelere katılabileceğini belirten bir bildiri yayımlamıştı. Bu tür açıklamalar doğrudan ve açık bir taahhüt altına girmeden bir yandan şiddeti kınamayı diğer yandan görüşme kapılarını açık tutmaya yarar.

Bazen de hükümetler bu kadar ileri bile gitmezler. Resmî açıklamalar yerine taraflar kendilerine yakın medya kuruluşlarına silahsız çözümün nasıl gerçekleşebileceğine dair röportajlar verip, görüş yazıları yazarak dolaylı yoldan mesaj iletebilirler. Bunlar gibi açıktan yürütülen faaliyetlere güvenilir aracılar yoluyla iletilen örtülü mesajlar da eşlik edebilir.

Ancak örtülü görüşme faaliyeti sadece aracılar yoluyla yapılmaz. Literatürde hem resmî olup hem de işlerin kötü gitmesi halinde inkar edilebilecek yöntemler olduğundan bahsediliyor. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edildiği 1970’li yıllarda, bir CIA Başkan Yardımcısı’nın FKÖ yetkilileriyle temas kurduğu yazılmıştı. Benzer yöntemin İngiltere ve İspanya gibi ülkeler tarafından da kullanıldığı örnekler olduğunu görüyoruz. Bu durumlarda örgütler ile gizli ama resmî statüdeki devlet kuruluşlarının yetkilileri bir araya gelip çeşitli görüşmeler yapabilirler. Böylece doğrudan ancak kapalı görüşmeler olası pek çok riskin bertaraf edilmesini sağlar.

Bu tür görüşmeler yoluyla bazen örgütlerin hedeflerinin daha iyi anlaşılması amaçlanır. Bazen de örgüt içindeki ılımlı isimlerin ön plana çıkarılarak çatışmanın sona erdirilmesi için bir yol bulunması sağlanmaya çalışılır. Ancak bu tür uygulamalar son derece yüksek siyasi riskler taşıyabilir. Görüşmelere katılan terör örgütü liderleri kendi örgütleri tarafından hain veya işbirlikçi ilan edilebilir. Bu durumlarda örgüt liderliğinin değişmesi veya örgütlerin parçalanması bile yaşanabilmektedir. Özellikle örgütün içinde birbirine rakip farklı hiziplerin bulunduğu ve lider kadronun örgüte tam olarak hakim olamadığı durumlarda bu tür gelişmeler daha sık gerçekleşebilir.

Doğrusu, bazen devletlerin amacı da budur: Örgütün içinde karışıklığa neden olup, onun bütünlüğünü bozarak zayıflamasını sağlamak. Fakat bu tür girişimler hükümetler için de riskler barındırır. Özellikle görüşme süreçlerinin kamuoyunda güçlü bir desteğinin olmadığı veya şiddet olaylarının devam ettiği durumlarda resmî yetkililerin gizli bile olsa terör örgütleriyle görüştüğünün duyulmasının siyasi maliyeti ağır olabilir. Görüşmelerin açığa çıkması halinde, şiddetin sona ermesinden yana olmayan terör örgütü mensupları beklenmedik ve kanlı saldırılar gerçekleştirebilirler. Bu durumda içinden çıkılması güç bir şiddet sarmalı ortaya çıkabilir ki; şiddetin yeniden yükselmesinin hükümetler açısından ağır siyasi sonuçları olabilir.

 Yeni bir görüşme süreci tekniği: çerçevelendirme

Ancak literatürde on yıl kadar önce farklı bir biçimde kavramsallaştırılan yeni bir görüşme süreci örneği göze çarpıyor. Bu kavramsallaştırma örgüt liderlerinin terörden vazgeçme sürecini nasıl kavramsallaştırılabileceğini açıklıyor. Terör örgütü liderlerinin hükümetlere ve kendi örgütlerine yönelik çatışmaları bitirme çağrısında bulunması yeni bir durum değil. Örneklerini geçmişte Peru ve Sri Lanka gibi örneklerde gördüğümüz bu çağrılar daha önce pek başarılı olamadı. Ancak bu başarısızlıklar terör örgütü liderlerinin örgütlerin silah bırakma sürecine önderlik etmesinin imkansız olduğu anlamına gelmiyor. Bu konuda yapılan bir çalışmada terör örgütü liderlerinin ön ayak olduğu süreçler “çerçevelendirme” denilen bir yaklaşımla açıklanmış.

Burada temel mantık şöyle işliyor: Nasıl bir örgütün lideri ya da lider kadrosu, örgütlerin faaliyetlerini meşrulaştırmak ve destekçi/militan toplamak için söylemsel ve eylemsel bir çerçeve oluşturuyorsa; aynı biçimde örgütün faaliyetini sona erdirmek ve silahları bırakmasını sağlamak için de bir çerçeve oluşturmalı. Burada çerçevelemeden kastedilen şey, bireysel veya kolektif deneyimi örgütleyen ve eylemleri yönlendiren bir yol çizmektir. Bu çerçeve çoğunlukla süreci harekete geçirme konusunda inisiyatif alan aktör(ler) tarafından inşa edilir. Çerçeve bir kez oluşturulduktan sonra onu oluşturan(lar) ve mesajları iletme rolünü üstlenen kişi ve kurumlar tarafından yaygınlaştırılır.

Çerçevede genellikle üç ana bileşen bulunur: Birincisi, sorunun tanımlandığı ve sorunun kimden/neden kaynaklandığının belirlendiği teşhis; ikincisi, sorunun nasıl çözüleceğinin açıklandığı çözüm ve üçüncüsü, grubu harekete geçmeyi teşvik eden motivasyon unsurlarıdır. Çerçevenin inandırıcılığı ve hedef kitle üzerinde ne kadar etkili olacağına dair çözümlemeler yapılması için birtakım belirleyici faktörler ortaya konulmuş. Fakat tabii bunlar çok detaylı konular ve bu yazının kapsamında yer almıyor. Ancak çerçeveleme modelinin bir terör örgütünün silah bırakma sürecinde kullanılması sürecinde nasıl işlediğini şöyle özetleyebilirim:

İlk aşamada örgütün lideri/lider kadrosu örgütün dağılmasına ve silahlı mücadeleden vazgeçilmesine dair bir “bırakma çerçevesi” oluşturma sürecini başlatır. Bırakma çerçevesinde örgütün yaşadığı değişimler ve hedeflerindeki farklılaşma anlatılır. Örgütün lider kadrosu içinde anlaşmazlık varsa veya güçlü liderler bir şekilde ortadan kalkmışsa örgüt içinde bir bölünme yaşanabilir. Bu durumda kim bu bırakma çerçevesine hazırlamaya eğilimli veya gönüllüyse ona odaklanılır. Özetle, bırakma çerçevesi, örgütün silahlı faaliyetlerinin sona ermesinin ve grubun silah bırakmasının gerekliliğini anlatır ve savunur. Bu gereklilik hedefin değişmesi, örgütün başarılı olması, başarı şansının ortadan kalkması, örgütü ortaya çıkaran nedenlerin sona ermesi veya ortak çıkarların doğması gibi nedenler şeklinde bir yeniden tanımlamaya dayandırılabilir. Buradan yola çıkarak şiddeti dışarıda bırakan yeni bir yaklaşım önerilir. Gerekirse yeni çağrılar yapılarak çağrıya uymakta tereddüt edenler ikna edilmeye çalışılır. Böylece örgütün kuruluş veya genişleme aşamalarında olduğu gibi yeni bir söylem ve yöntem meşrulaştırma yoluna gidilir.

Bu yönteme dayalı açıklama çok yaygın olmasa da aslında İngiltere ile IRA arasındaki çözüm sürecinin başarıya ulaşmasını bu çerçevede açıklayan çalışmalar olduğunu söylemek gerek. En azından yaygın ve mekanik müzakere yöntemleriyle yapılan açıklamalara alternatif olması açısından akılda tutulması gereken bir yaklaşım olduğunu söyleyebilirim.

Teröristlerin örgütten ayrılması

Son olarak, teröristlerin örgütten ayrılmaları ve terörden vazgeçmelerine odaklanalım. Unutmayalım, tüm örgütlerde olduğu gibi terör örgütlerinde de insan faktörü belirleyici rol oynar. Bireylerin örgüte katılımı nasıl bir günde gerçekleşmiyorsa, örgütlerden ayrılmaları da bir günde olmaz. Öncelikle şunu hatırlatayım; militanlar bir örgütle olan ilişkilerinde cayma, gruptan kopma veya tamamen terör faaliyetlerine son verme gibi davranışlar geliştirebilirler. Her bir militanın tepkisine yön veren faktörler farklı olur. Militanların bu sayılan tepkilerin dışında davranışlar geliştirdiği de gözlemlenmiş. Ancak burada da daha fazla detaya girmeyeceğim.

Sürecin anlaşılmasını kolaylaştırmak için başka bir sınıflandırmanın daha yararlı olduğuna inanıyorum. İtme ve çekme faktörleri: Karşılanmayan beklentiler, terör örgütünün strateji ve eylemlerinden memnuniyetsizlik, diğer militanlardan kaynaklanan hoşnutsuzluk, zor yaşam koşullarına uyum sağlama güçlükleri, şiddet sonucunda ortaya çıkan fiziksel ve psikolojik etkilerle başa çıkamama, ideolojiye olan inancın kaybı gibi faktörler militanları örgütün dışına iten faktörler olarak sıralanabilir.

Terörizmden vazgeçmeyi çekici kılan faktörler arasında ise birbiriyle çelişen sadakatler, ılımlı çevrelerin girişimleri, eğitim ve istihdam olanaklarının sağlanması, aileye/arkadaşlara/evliliğe duyulan özlem veya istek, maddi imkan sağlanması ve af gibi faktörler militanların örgütlerden ayrılmalarını sağlayan çekim faktörleri olarak ön plana çıkıyor.

Şimdilik burada duruyorum. Biliyorum yazının bir fikri ve sonucu yok diyeceksiniz. Bu doğru bir tespit. Ancak makul bir açıklamam var. Bir sonraki yazıda yukarıda saydığım süreçlerin ve verdiğim istatistiklerin dünyanın farklı bölgelerindeki örneklerini anlatacağım. Böylece diğer yerlerde neler yaşandığı konusunda daha somut bilgimiz ve fikrimiz olabilecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Pros&Cons Güvenlik ve Risk Analizi Merkezi Direktörüi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Terör örgütleri nasıl son bulur: Anlamak isteyenler için kılavuz

Bilimsel çalışmalar terör örgütlerinin sona erme süreçlerine dair nelere işaret ediyor? Terör örgütleri en çok hangi yöntemlerle son buluyor? Bu süreçlerde hangi faktörler etkili? Müzakere ne kadar etkili bir yöntem? Prof. Dr. Serhat Erkmen yazdı.

Terörsüz Türkiye Süreci neresinden bakılırsa bakılsın tarihi bir adım. Sürecin nereye gideceği konusunda son derece iyimser olanlar kadar, sürecin nedenlerine ve sonuçlarına büyük bir şüpheyle yaklaşanlar da bulunuyor.

Elbette 40 yılı aşkın süredir devam eden PKK terörünün sona ermesi toplumun tüm kesimleri için mutluluk verici. Akıl sağlığı yerinde olan bir insan nasıl terörün bitmesine karşı olabilir ki? Ancak sürece şüpheyle yaklaşanları da suçlamamak lazım. Çünkü terörizm çalışmaları, dünyanın farklı bölgelerinde büyük umutlarla başlayan çözüm ve barış süreçlerinin başarısız olabildiğini hatta öncekinden daha büyük çatışmalara dönüştüğünün örneklerini ortaya koyuyor. Silah bırakması beklenen örgütlerin teröre başvurması ve yeni örgütlerin ortaya çıkarak çatışmayı sürdürmesi sık rastlanan sorunlar. Ayrıca bölgesel ve uluslararası şartların değişmesi de silahların yeniden ateşlenmeye başlamasına neden oluyor.

Bu örnekler düşünüldüğünde PKK’nın 11 Temmuz 2025’te Süleymaniye’de sembolik olarak silah yakarak terörden vazgeçtiğini ilan etmesi ve Öcalan’ın örgütü tasfiye çağrısına uyduğunu göstermesi, tek başına PKK terörünün sona erdiğini düşünmek için erken olabilir.

Sürecin başından beri olan biteni izleyip, ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Olumlu ya da olumsuz bir karar vermek için erken olabilir. Terörün sona erdirilmesine ilişkin dünyanın farklı yerlerinde yaşananları incelemek iyi bir başlangıç gibi görünüyor. Bunun için Fikir Turu’nun editörlerinin de desteğiyle birkaç yazıda bu süreçlerin nasıl işlediğini, dünyada neler olduğunu ve bu örneklerden ne gibi dersler çıkarılabileceğini tartışmaya çalışacağım. Anlayacağınız bu yazı bir dizinin ilk bölümü. Uzun soluklu bir anlama serüveninin ilk adımını terimler ve kavramları oturtarak atmaya çalışacağım.

Terörizmin bitmesi, terör örgütünün sona ermesi ve teröristlerin örgütten ayrılması

Başlarken birbiriyle ilişkili; ancak sürekli karıştırılan üç farklı süreci ayırmak gerektiğini hatırlatayım. Terörizmin bitmesi, bir terör örgütünün sona ermesi ve teröristlerin örgütten ayrılması farklı şeylerdir. Aynı hedefe yönelen terör örgütleri tamamen dağılıp bünyesinde hiçbir militan kalmaz ve aynı hedef, ideoloji ve yapıyla kısa bir süre içinde benzer örgütler kurulmazsa, o zaman belli bir bağlamdaki terörizmin sona erdiğinden bahsedebiliriz. Bu gerçekleşmediği sürece terörün bitmesinden söz etmek yerine söz konusu terör örgütünün sona erdiğini söylemek daha doğru olur.

Her örneğin özgün yanları bulunuyor. Bir terör örgütünün sona erme süreci diğerininkiyle aynı olmayabilir. Ancak bilimsel analiz yapmanın en doğru yollarından biri aynı konudaki benzer veya farklı örnekleri inceleyerek mümkün olduğunca bir karşılaştırma yapmaktır. Bu yüzden bu yazıda önemli kavramları anlayıp ve sonrakinde neden bahsettiğimizi bilerek örnek olaylara odaklanalım istiyorum.

Terör örgütleri nasıl sona eriyor?

Son 20 yılda terör örgütlerinin ortadan kalkma süreçlerine ilişkin önemli çalışmalar yapıldı. Burada hepsini aktarmam mümkün değil. Ancak örgütlerin nasıl sona erdiğine/erdirildiğine dair çalışmalardaki temel bulguları paylaşabilirim. Önce terör örgütlerinin nasıl sona erdiğiyle başlayalım.

En bilinen çalışmalardan birisi bir terör örgütünün altı biçimde sona erdiğini ileri sürer. Bunlar; örgüt liderlerinin ortadan kaldırılması, müzakere, örgütün hedefine ulaşması, örgütün başarısız olması, baskı yoluyla ortadan kalkma ve şiddet kullanmadan hedefe ulaşmaya yönelme.

Bir başka çalışmaysa hemen hemen aynı olguları farklı biçimlerde ifade etmiş. Bu çalışmada 5 biçimden söz ediliyor: terör örgütünün yasal siyasal sürece katılması, kolluk güçleri ve istihbarat teşkilatları tarafından yenilmesi, hedefe ulaşması, ordu tarafından yenilmesi ve parçalanma.

Son olarak daha basit bir sınıflandırmadan da söz edeyim: Başarı, yenilgi ve dönüşüm.

Bu örgütlerin ne kadarının hangi yöntemle terörden vazgeçtiğini inceleyen araştırmalar da bulunuyor. Örneğin 20 yıl kadar önce Rand Corp’un yürüttüğü bir çalışmada, 1968-2006 yılları arasındaki terör örgütleri incelenmişti. Çalışma kapsamındaki 648 terör örgütünün 268’inin varlığı o dönemde sona ermişti. Bu 268 örneğin %43’ünün şiddetten vazgeçerek yasal siyasi alana katıldığı; %40’nın kolluk ve güvenlik güçlerinin mücadelesiyle yenilerek son bulduğu; yaklaşık %10’unun hedeflerine ulaştığı ve %7’sinin de askerî güçle yenilerek ortadan kaldırıldığı tespit edilmişti.

Terör örgütlerinin sona ermelerine yönelik çalışmalar sadece sürecin nasıl gerçekleştiğiyle sınırlı değil. Daha yakın tarihli bir başka çalışmada 586 terör örgütü incelenmiş ve örgütlerin nitelikleri ile ortadan kalkma süreçleri arasındaki ilişki modellenmiş.

Buna göre bir terörist grubun büyüklüğü ile onun sona erme biçimi arasında ilişki bulunuyor. Bildiğiniz gibi her terör örgütü aynı büyüklükte değil. Bazı örgütlerin militan sayısı, sahip olduğu maddi kaynak ve kontrol edebildiği coğrafi alan diğerlerinden çok daha büyük olabiliyor. Hatta daha sonra anlatacağım gibi uçak sahibi olan örgüt bile görüldü. Bu özelliklere sahip büyük terörist gruplar diğerlerine göre daha uzun süre varlıklarını devam ettirebiliyor.

Örgütlerin sahip olduğu ideoloji de yaşam sürelerini veya nasıl sona erdiklerini etkiliyor. Örneğin, radikal devrimci sol örgütler askerî olarak yenilebiliyorlar, fakat hemen sona ermekten ziyade parçalanarak varlıklarını sürdürme eğilimi gösteriyorlar. Birden fazla bölge veya ülkeye yayılmış olan örgütler, askerî operasyonlara karşı daha dirençli hale geliyor. Bu örgütleri salt askerî tedbirlerle ortadan kaldırmak zorlaşıyor. Buna karşılık farklı ülkelere yayılmak, askerî baskıyla karşılaştıklarında parçalanmalarına ve yeni örgütlerin ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Kalabalık nüfusa sahip ülkelerde ortaya çıkan terör örgütlerinin silahlarını bırakarak yasal siyasi alanda mücadele eden siyasal yapılara dönüşme ihtimali düşüyor.

Örgütlerin yaşları dahi nasıl sona erdiklerini etkileyen bir faktör. Örneğin göreli genç örgütler nadiren parçalanıyor veya silahlı mücadeleden vazgeçerek yasal siyasi alana geçiyor. Fakat örgütler yaşlandıkça ya güçlenerek hedeflerine ulaşıyor veya yasal siyasal alana geçmeye daha fazla eğilim gösteriyor.

Yaş demişken belirteyim, terör örgütlerinin hayatta kalma süreleri de farklılık gösteriyor. Bu süreyi belirleyen faktörlere ilişkin çalışmalar da yapılmış, ancak konudan sapmamak için buna değinmeyeceğim. Fakat örgütlerin sona erme biçimleri ile hayatta kalma süreleri arasında bir bağ olduğu ortaya konulduğuna göre bir örgütün ne kadar yaşayabildiğini de düşünmemiz gerekiyor.

Bir terör örgütü ne kadar yaşar sorusuna farklı uzmanlar farklı yanıtlar veriyor. Terörizm çalışmalarının duayenlerinden birisi uzun bir süre önce, terör örgütlerinin %90’ının ilk yılını tamamlayamadığını, geriye kalanların da yarısının on yıldan fazla yaşayamadığını ileri sürmüştü. Bu iddia yeni çalışmalarla çürütüldü. Çünkü yıllar geçip terörizme ilişkin veri tabanlarının genişleyip, güncellendikçe örgütlere ilişkin birçok detay ortaya çıktı.

Sonuç olarak şunlar söylenebilir: terör örgütleri tüm diğer organizasyonlar gibi belli bir yaşam süresine sahip. Örgütlerin çoğu kurulduktan sonraki bir yıl içinde ortadan kalksa da, aralarında on yaşın üzerindekilerin oranı azımsanamayacak kadar yüksek. Hatta radikal devrimci sosyalist gruplar ile etnik ayrılıkçı örgütlerin yaklaşık üçte biri on yıldan uzun bir süre varlığını sürdürebiliyor.

Toparlayacak olursak terör örgütleri pek çok nedene bağlı olarak sanılan çok daha üzerinde yaşayabiliyor. Örgütlerin büyüklüğünden ideolojisine, faaliyet gösterdiği ülkelerin siyasi rejiminden topografik özelliklerine, birden fazla ülke veya bölgede üslenmesinden saldırı çeşitliliğine/ölümcüllüğüne kadar pek çok faktörün örgütlerin yaşam sürelerini etkilediğine ilişkin sonuçlara varılmış.

Örgütlerin yenilmesinde güvenlik güçlerinin etkisi

Terör örgütlerinin yok edilmesinde en çok karşılaşılan yöntem, devletlerin tüm güvenlik güçleriyle örgütlerini yenmeye çalışması.

Yukarıda aktardığım veriler gösteriyor ki; terör örgütlerinin yarısı devletin doğrudan askerî güç kullanımı veya polisiye tedbirleriyle ortadan kaldırılabiliyor. Buna baskı sonucunda yasal alana kaymak zorunda kalanlar da eklenince güvenlik tedbirlerinin işe yaramadığı, terörizmi veya terör örgütlerini sona erdirmeyeceği söyleminin içinin ne kadar boş olduğunu görebilirsiniz.

Dünyadaki örnekleri incelerken görebileceğiniz gibi on binlerce kişinin ölümüne neden olan, binlerce militanı bulunan, ortalama bir ülke ordusundan fazla silaha ve askerî araç gerece sahip, yüzlerce bombalı eylem gerçekleştirmiş nice terör örgütü tarih sahnesine gömülmüş durumda. Belki pek çoğunun adını bile duymadınız. Bir dönem sadece kendi ülkelerinde değil dünyada ses getiren bu örgütler şimdi ise sadece akademik çalışmalara konu oluyorlar.

Ancak bazı durumlarda devletlerin gücü terör örgütlerini yenmeye yetmiyor. Bazense uzun süreli çatışma süreçleri sonucunda çatışmayı sürdürmenin maliyeti taraflar açısından katlanılmaz bir hal alabiliyor. Belli fırsatların ortaya çıktığı dönemlerde devletler, terör örgütleri veya üçüncü taraflar çatışmayı sürdürmek yerine görüşme yolunu tercih ediyorlar.

Bir çözüm yöntemi olarak müzakere

Terörizmle mücadele konusunda önemli eserler vermiş akademisyenlerden Zartman teröristlerle görüşmeyi konu aldığı ünlü makalesine şöyle başlar: “…Resmî olarak, böyle bir konu mevcut değildir: teröristlerle müzakere edilmez…” Yine terörizmle mücadele konusunda önemli eserler vermiş bir diğer isim Miller da konuyu inceleyenlerin sık başvurduğu çalışmasının girişinde benzer bir ifade kullanır. “…Teröristlerle müzakere edebilir miyiz? Yanıt bariz görünüyor ve konu kapanmıştır…”

Oysa gerçek dünyada terörizmle mücadelede diyalog/pazarlık/müzakere/görüşme adına ne derseniz deyin başvurulan bir yöntemdir. Elbette, burada abartıya kaçmamak lazım. Yine terörizm çalışmalarının önde gelen isimlerinden birisinin çalışmasındaki verilere göre terör örgütleriyle müzakere sık rastlanılan bir durum değildir. Hatta bu çalışmada terör örgütlerinin sadece %18’iyle müzakere yapıldığı söylenmiş. Çünkü en önemli örneklerin de gösterdiği gibi müzakerelerin çok azı tek başına belirleyici bir faktördür.

Devletler müzakereleri, terör kaynaklı şiddeti yönetilebilir bir biçime dönüştürmek için kullanırken örgütler de meşruiyet arayışlarına katkı sağlayan bir araç olarak gördüğünden müzakereye yanaşır. Yani dünyanın farklı kesimlerindeki örneklerin gösterdiği şey, “Müzakereler terörü sona erdirir” savıyla, “Devletler asla teröristlerle görüşmez” iddialarının her ikisinin de gerçekten uzak olduğudur.

Fakat bir hususu atlamayalım. Teröristle veya terör örgütüyle görüşme dediğimiz şey genellikle bir devletin veya hükümetin başının terör örgütünün lideri ya da liderleriyle görüşmesi şeklinde olmaz. Peki, nasıl olur?

Örneğin, beyan yoluyla bir diplomatik ya da siyasi girişim başlatılır. Hükümetler, terör örgütünün belirli tavizler vermesi şartıyla görüşme olasılığı vaat veya ima eden resmî/gayri resmî açıklamalar yayınlayabilir. Mesela 1993 sonunda İngiliz ve İrlanda liderleri IRA’dan kopan grubun şiddeti reddetmesi durumunda Kuzey İrlanda’nın geleceğiyle ilgili müzakerelere katılabileceğini belirten bir bildiri yayımlamıştı. Bu tür açıklamalar doğrudan ve açık bir taahhüt altına girmeden bir yandan şiddeti kınamayı diğer yandan görüşme kapılarını açık tutmaya yarar.

Bazen de hükümetler bu kadar ileri bile gitmezler. Resmî açıklamalar yerine taraflar kendilerine yakın medya kuruluşlarına silahsız çözümün nasıl gerçekleşebileceğine dair röportajlar verip, görüş yazıları yazarak dolaylı yoldan mesaj iletebilirler. Bunlar gibi açıktan yürütülen faaliyetlere güvenilir aracılar yoluyla iletilen örtülü mesajlar da eşlik edebilir.

Ancak örtülü görüşme faaliyeti sadece aracılar yoluyla yapılmaz. Literatürde hem resmî olup hem de işlerin kötü gitmesi halinde inkar edilebilecek yöntemler olduğundan bahsediliyor. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edildiği 1970’li yıllarda, bir CIA Başkan Yardımcısı’nın FKÖ yetkilileriyle temas kurduğu yazılmıştı. Benzer yöntemin İngiltere ve İspanya gibi ülkeler tarafından da kullanıldığı örnekler olduğunu görüyoruz. Bu durumlarda örgütler ile gizli ama resmî statüdeki devlet kuruluşlarının yetkilileri bir araya gelip çeşitli görüşmeler yapabilirler. Böylece doğrudan ancak kapalı görüşmeler olası pek çok riskin bertaraf edilmesini sağlar.

Bu tür görüşmeler yoluyla bazen örgütlerin hedeflerinin daha iyi anlaşılması amaçlanır. Bazen de örgüt içindeki ılımlı isimlerin ön plana çıkarılarak çatışmanın sona erdirilmesi için bir yol bulunması sağlanmaya çalışılır. Ancak bu tür uygulamalar son derece yüksek siyasi riskler taşıyabilir. Görüşmelere katılan terör örgütü liderleri kendi örgütleri tarafından hain veya işbirlikçi ilan edilebilir. Bu durumlarda örgüt liderliğinin değişmesi veya örgütlerin parçalanması bile yaşanabilmektedir. Özellikle örgütün içinde birbirine rakip farklı hiziplerin bulunduğu ve lider kadronun örgüte tam olarak hakim olamadığı durumlarda bu tür gelişmeler daha sık gerçekleşebilir.

Doğrusu, bazen devletlerin amacı da budur: Örgütün içinde karışıklığa neden olup, onun bütünlüğünü bozarak zayıflamasını sağlamak. Fakat bu tür girişimler hükümetler için de riskler barındırır. Özellikle görüşme süreçlerinin kamuoyunda güçlü bir desteğinin olmadığı veya şiddet olaylarının devam ettiği durumlarda resmî yetkililerin gizli bile olsa terör örgütleriyle görüştüğünün duyulmasının siyasi maliyeti ağır olabilir. Görüşmelerin açığa çıkması halinde, şiddetin sona ermesinden yana olmayan terör örgütü mensupları beklenmedik ve kanlı saldırılar gerçekleştirebilirler. Bu durumda içinden çıkılması güç bir şiddet sarmalı ortaya çıkabilir ki; şiddetin yeniden yükselmesinin hükümetler açısından ağır siyasi sonuçları olabilir.

 Yeni bir görüşme süreci tekniği: çerçevelendirme

Ancak literatürde on yıl kadar önce farklı bir biçimde kavramsallaştırılan yeni bir görüşme süreci örneği göze çarpıyor. Bu kavramsallaştırma örgüt liderlerinin terörden vazgeçme sürecini nasıl kavramsallaştırılabileceğini açıklıyor. Terör örgütü liderlerinin hükümetlere ve kendi örgütlerine yönelik çatışmaları bitirme çağrısında bulunması yeni bir durum değil. Örneklerini geçmişte Peru ve Sri Lanka gibi örneklerde gördüğümüz bu çağrılar daha önce pek başarılı olamadı. Ancak bu başarısızlıklar terör örgütü liderlerinin örgütlerin silah bırakma sürecine önderlik etmesinin imkansız olduğu anlamına gelmiyor. Bu konuda yapılan bir çalışmada terör örgütü liderlerinin ön ayak olduğu süreçler “çerçevelendirme” denilen bir yaklaşımla açıklanmış.

Burada temel mantık şöyle işliyor: Nasıl bir örgütün lideri ya da lider kadrosu, örgütlerin faaliyetlerini meşrulaştırmak ve destekçi/militan toplamak için söylemsel ve eylemsel bir çerçeve oluşturuyorsa; aynı biçimde örgütün faaliyetini sona erdirmek ve silahları bırakmasını sağlamak için de bir çerçeve oluşturmalı. Burada çerçevelemeden kastedilen şey, bireysel veya kolektif deneyimi örgütleyen ve eylemleri yönlendiren bir yol çizmektir. Bu çerçeve çoğunlukla süreci harekete geçirme konusunda inisiyatif alan aktör(ler) tarafından inşa edilir. Çerçeve bir kez oluşturulduktan sonra onu oluşturan(lar) ve mesajları iletme rolünü üstlenen kişi ve kurumlar tarafından yaygınlaştırılır.

Çerçevede genellikle üç ana bileşen bulunur: Birincisi, sorunun tanımlandığı ve sorunun kimden/neden kaynaklandığının belirlendiği teşhis; ikincisi, sorunun nasıl çözüleceğinin açıklandığı çözüm ve üçüncüsü, grubu harekete geçmeyi teşvik eden motivasyon unsurlarıdır. Çerçevenin inandırıcılığı ve hedef kitle üzerinde ne kadar etkili olacağına dair çözümlemeler yapılması için birtakım belirleyici faktörler ortaya konulmuş. Fakat tabii bunlar çok detaylı konular ve bu yazının kapsamında yer almıyor. Ancak çerçeveleme modelinin bir terör örgütünün silah bırakma sürecinde kullanılması sürecinde nasıl işlediğini şöyle özetleyebilirim:

İlk aşamada örgütün lideri/lider kadrosu örgütün dağılmasına ve silahlı mücadeleden vazgeçilmesine dair bir “bırakma çerçevesi” oluşturma sürecini başlatır. Bırakma çerçevesinde örgütün yaşadığı değişimler ve hedeflerindeki farklılaşma anlatılır. Örgütün lider kadrosu içinde anlaşmazlık varsa veya güçlü liderler bir şekilde ortadan kalkmışsa örgüt içinde bir bölünme yaşanabilir. Bu durumda kim bu bırakma çerçevesine hazırlamaya eğilimli veya gönüllüyse ona odaklanılır. Özetle, bırakma çerçevesi, örgütün silahlı faaliyetlerinin sona ermesinin ve grubun silah bırakmasının gerekliliğini anlatır ve savunur. Bu gereklilik hedefin değişmesi, örgütün başarılı olması, başarı şansının ortadan kalkması, örgütü ortaya çıkaran nedenlerin sona ermesi veya ortak çıkarların doğması gibi nedenler şeklinde bir yeniden tanımlamaya dayandırılabilir. Buradan yola çıkarak şiddeti dışarıda bırakan yeni bir yaklaşım önerilir. Gerekirse yeni çağrılar yapılarak çağrıya uymakta tereddüt edenler ikna edilmeye çalışılır. Böylece örgütün kuruluş veya genişleme aşamalarında olduğu gibi yeni bir söylem ve yöntem meşrulaştırma yoluna gidilir.

Bu yönteme dayalı açıklama çok yaygın olmasa da aslında İngiltere ile IRA arasındaki çözüm sürecinin başarıya ulaşmasını bu çerçevede açıklayan çalışmalar olduğunu söylemek gerek. En azından yaygın ve mekanik müzakere yöntemleriyle yapılan açıklamalara alternatif olması açısından akılda tutulması gereken bir yaklaşım olduğunu söyleyebilirim.

Teröristlerin örgütten ayrılması

Son olarak, teröristlerin örgütten ayrılmaları ve terörden vazgeçmelerine odaklanalım. Unutmayalım, tüm örgütlerde olduğu gibi terör örgütlerinde de insan faktörü belirleyici rol oynar. Bireylerin örgüte katılımı nasıl bir günde gerçekleşmiyorsa, örgütlerden ayrılmaları da bir günde olmaz. Öncelikle şunu hatırlatayım; militanlar bir örgütle olan ilişkilerinde cayma, gruptan kopma veya tamamen terör faaliyetlerine son verme gibi davranışlar geliştirebilirler. Her bir militanın tepkisine yön veren faktörler farklı olur. Militanların bu sayılan tepkilerin dışında davranışlar geliştirdiği de gözlemlenmiş. Ancak burada da daha fazla detaya girmeyeceğim.

Sürecin anlaşılmasını kolaylaştırmak için başka bir sınıflandırmanın daha yararlı olduğuna inanıyorum. İtme ve çekme faktörleri: Karşılanmayan beklentiler, terör örgütünün strateji ve eylemlerinden memnuniyetsizlik, diğer militanlardan kaynaklanan hoşnutsuzluk, zor yaşam koşullarına uyum sağlama güçlükleri, şiddet sonucunda ortaya çıkan fiziksel ve psikolojik etkilerle başa çıkamama, ideolojiye olan inancın kaybı gibi faktörler militanları örgütün dışına iten faktörler olarak sıralanabilir.

Terörizmden vazgeçmeyi çekici kılan faktörler arasında ise birbiriyle çelişen sadakatler, ılımlı çevrelerin girişimleri, eğitim ve istihdam olanaklarının sağlanması, aileye/arkadaşlara/evliliğe duyulan özlem veya istek, maddi imkan sağlanması ve af gibi faktörler militanların örgütlerden ayrılmalarını sağlayan çekim faktörleri olarak ön plana çıkıyor.

Şimdilik burada duruyorum. Biliyorum yazının bir fikri ve sonucu yok diyeceksiniz. Bu doğru bir tespit. Ancak makul bir açıklamam var. Bir sonraki yazıda yukarıda saydığım süreçlerin ve verdiğim istatistiklerin dünyanın farklı bölgelerindeki örneklerini anlatacağım. Böylece diğer yerlerde neler yaşandığı konusunda daha somut bilgimiz ve fikrimiz olabilecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Pros&Cons Güvenlik ve Risk Analizi Merkezi Direktörüi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x