ABD kamuoyu ve uluslararası toplum Donald Trump’ın ikinci başkanlığı döneminde daha çetin bir sınav veriyor. İlk başkanlık döneminde Cumhuriyetçi Parti içerisinden müesses nizamın temsilcileri ile çevrelenmiş Trump nispeten daha az tehlikeliydi. İkinci başkanlık dönemine ise gönlünden geçtiği gibi bir hükümet ve Beyaz Saray kadrosu ile başlayan ABD Başkanı’nın merakla beklenen ilk 100 gün karnesi şekillendi.
Trump’ın karnesi, ne “Başkanlıkta ilk 100 gün” kavramını ABD siyaset literatürüne sokan 32’inci ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’in ne de “İlk 100 gün” konusunda ikonik bir yeri olan 40’ıncı ABD Başkanı Ronald Reagan’ın karneleri ile mukayese edilemeyecek kadar kötü. Hatta o kadar başarısız bir tablo var ki, dünya nüfusunun kahir ekseriyeti geri kalan bin 361 günün Trump ile nasıl geçeceğini kara kara düşünmekte.
ABD başkanlık tarihinde ilk 100 güne damgalarını vuranlar
Franklin D. Roosevelt, 4 Mart 1933’te, ilk kez başkanlık görevini yemin ederek üstlendiğinde “ilk 100 gün” kavramını siyasi literatüre kazandırmıştı. ABD, 1929 yılında zirve noktasına ulaşan “Büyük Depresyon” adı verilen ekonomik krizin hâlâ pençesindeydi. Ülkedeki işsizlik, düşen refah seviyesi ve yoksulluk sorunlarının acilen çözülmesi gerekiyordu. ABD’nin içerisinde bulunduğu sefaletin verdiği ilham, John Steinbeck’e Gazap Üzümleri, Aldous Huxley’e Cesur Yeni Dünya gibi başyapıtları yazdırıyordu.
Roosevelt’in ilk 100 gününde Kongre ülkeyi düzlüğe çıkarması ümit edilen 77 yasayı onaylarken, Roosevelt 99 kararname imzaladı. (Roosevelt bu yoğun kararname mesaisine rağmen 75 günde 111 kararname imzalayan Trump’ın gerisinde kaldı)
ABD’nin benzer bir “ilk 100 gün” heyecanı yaşaması için 48 yıl geçmesi gerekti. Bu defa Ronald Reagan, 1981 yılında başkanlık koltuğuna otururken iddialıydı. Reagan, ABD’nin Soğuk Savaş’ta ve uzay yarışında SSCB’nin gerisine düştüğüne inanılan bir dönemde başkanlık koltuğuna oturmuştu. Ülke ekonomisi durgunluğa sürüklenmiş, Tahran’daki ABD büyükelçilik personelinden 52 kişi Reagan’ın yemin günü olan 20 Ocak 1981’e kadar 444 gün boyunca İran’daki yeni rejim tarafından rehin tutulmuştu.
Seçim kampanyası sırasında Başkan Carter ve Demokrat Parti yönetimindeki ABD’nin tam bir kriz içerisinde olduğu fikrini işleyen Reagan, ilk 100 gün hedeflerini ilan ederek, başkanlık sürecinin devamı için sağlam temeller atmayı hedefledi. İlk hedefi ekonomiydi. Bütçe üzerinde yaptığı düzenlemeler ve neo-liberal uygulamalar ekonomiyi hareketlendirirken Reagan’ın elini güçlendirdi. Başkanlığının 70’inci gününde başkentte hedef olduğu ve yaralı kurtulduğu suikast girişimi, Reagan’ın ilk 100 gün macerasına mistik bir hava da kazandırdı.
İlk 100 gününde ortaya koyduğu performans, Franklin D. Roosevelt’e 1933-1945 arasında 4 dönem başkanlık yapma imkanı tanıdı. 1944’te girdiği son seçimi de ezici bir üstünlükle kazanmıştı. 12 Nisan 1945’te yaşama veda etmesiydi Roosevelt Birinci Soğuk Savaş’ta da ülkesinin başında olabilirdi. Nitekim Roosevelt tecrübesinin ardından ABD’de başkanlık iki dönem ile sınırlandı. Reagan ise ilk 100 gününde çizdiği yol haritasının sağladığı avantajlarla iki dönem başkanlık koltuğuna oturdu.
Tek dönemde ülkenin yörüngesini değiştirme sevdası Trump’ı eritiyor
Trump’ın bir dönem başkanlık daha yapma ihtimali yok. Üçüncü dönem başkanlık yapmasına imkan tanıyacak anayasa değişikliği için ise ABD’nin bugünkü yasama, yürütme, yargı dengeleri müsait değil. Bu nedenle, henüz seçimden önce verdiği mesajlarıyla tek dönemde kökünden değiştirmek istediği kurumlar, yasalar, uygulamalar ve politikalar konusunda hiçbir engel tanımayacağını ilan etmişti. Lakin Nisan ayının başına ulaşıldığında, Trump’ın koyduğu hedeflerle arasındaki mesafenin kapanması bir yana daha da açıldığına şahitlik ettik.
Trump’ın seçim kampanyası sürecinde en iddialı olduğu konu, savaşları bitirme iddiasıydı. Trump’a göre İsrail’in Gazze saldırısı ya da Ukrayna-Rusya Savaşı bir telefonla, 24 saat içerisinde çözülebilecek konulardı. Sahanın gerçekleri bu işlerin zannedildiği kadar kolay olmadığını gösterdi. Dahası, Gazze’de ateşkes çöker, İsrail daha büyük katliamlarla bölgeyi tamamen işgale yeltenirken, Ukrayna’nın yer altı kaynaklarına, nükleer santrallerine hatta doğalgaz boru hatlarına ABD tarafından “çökülmek istendiği” anlaşıldı.
Ukrayna, Avrupa Birliği’nin desteğiyle savaşı sürdürecek gücü bulabildiği gibi, Trump’ın Putin ile kişisel ilişkisini kullanarak savaşı durdurabileceği inancı, Beyaz Saray’ın diplomasi ve tarih bilgisinden kopukluğunun kanıtı haline geldi. Rusya’nın 23 Nisan gecesi Kiev’e düzenlediği füze saldırısının ardından Trump’ın X platformundan paylaştığı “Rusya’nın Kiev’e saldırılarından memnun değilim. Gerekli bir eylem değildi ve zamanlaması da kötüydü. Vladimir dur, haftada 5 bin asker ölüyor. Haydi barış anlaşmasını yapalım” mesajı, ABD başkanlık koltuğunda oturan gerçeklerden de kopuk olduğu izlenimini perçinliyor.
Gazze ve Ukrayna’da kan akmasını engelleyemeyen Trump, mevcut savaşları bitirmek bir yana Yemen’de bir cephe açtı. Yemen’in Husilerin kontrolündeki bölgelerinin 15 Mart’tan bu yana ABD saldırılarında gördüğü zarar, neredeyse iç savaşın yeniden başlamasından yararlanan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail’in düzenlediği saldırılarda ortaya çıkan zarardan kat be kat fazla.
Tayvan, Güney Kore ve Hindistan-Pakistan sınırında da durum bıçak sırtı. Her biri 3. Dünya Savaşı’nın ateşlenmeye hazır fitilleri haline gelmiş durumda. Panama ve Grönland, ABD tarafından her an bir saldırı ve ilhakın hedefi haline gelme potansiyeli taşıyor. Meksika, uyuşturucu kartelleri ile mücadele bahanesiyle sınır ötesi bir ABD saldırısının kurbanı olmanın eşiğinde. Trump ve ekibi tarafından ABD’nin bir eyaleti olmaya ikna edilmeye çalışılan Kanada’nın önümüzdeki 3 yılı nasıl atlatacağı meçhul.
Şi 100 gün boyunca Trump ile görüşmedi
Trump’ın Mart ayından itibaren başlattığı ve ticaret savaşını ete kemiğe büründüren gümrük vergilerinin yükseltilmesi yarışı da ilk 100 gün itibarıyla ABD’nin zarar hanesine yazılan bir başka başlık oldu.
Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi, yüzde 145’e yükselen gümrük duvarlarına rağmen Trump ile hiçbir şekilde muhatap olmama çizgisini istikrarlı bir şekilde sürdürdü. Dahası, Trump dünyanın ABD malı olarak bildiği ama üretimleri tamamen Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki montaj bantlarına ve tedarik zincirlerine mahkum olan Iphone başta pek çok elektronik ürünü, Çin’e uyguladığı gümrük vergilerinden muaf tutmak zorunda kaldı.
Trump’ın hedefi anlaşılamayan ticaret savaşı bir yandan ABD borsa endekslerinde trilyonlarca doları buharlaştırırken, diğer yandan Trump’ın yakın çevresine kazandırdığı milyar dolarların hesabı ise henüz yapılabilmiş değil.
Avrupa ile sıfırlanan güven ilişkisi
Avrupa-ABD ilişkileri ise Trump’ın tel tel dökülen ilk 100 günlük dış politikasının bir diğer mayınlı arazisi haline geldi. Trump’ın ekibindeki hükmü 100 gün süren Elon Musk’ın İngiltere, Almanya ve Fransa’daki aşırı sağ siyasi hareketleri destekleyen söylemleri Atlantik Okyanusu’nu taraflar arasındaki bir köprü olmaktan çıkarıp hendeğe dönüştürdü.
Dahası, ABD’nin Avrupa’yı dijital teknolojiler ve enerji alanlarında sömürgeleştirme niyetini açıkça ifade eder hale gelmesi, Avrupa’nın 70 yıl boyunca ABD’nin güvenlik şemsiyesine güvenerek özerk savunma kimliği oluşturma ihtiyacı duymaması da taraflar arasındaki güven ilişkisini temelinden dinamitledi.
Ne dışarıda ne içeride hiçbir somut ilerleme yok
ABD’nin içerisine bakacak olursak, 100 günlük kaostan üniversiteler, çevre politikaları, kamu kurumları, temiz enerji politikaları, toplumsal cinsiyet eşitliği için yürütülen çalışmalar da nasibini aldı.
Ülkesinin daha fazla elektrik üretmesi için kömüre dönüş yapmaya karar veren Trump, Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararıyla tutarlı bir yolda yürüyor. Trump yönetimi, ABD Enerji Bakanlığı’nın temiz enerji projelerine ayırdığı 10 milyar dolarlık fonu sonlandırarak fosil yakıtlara yeniden altın çağını yaşatmak istiyor.
İsrail’i eleştiren her eylemi “anti-semitizm” parantezine alan Trump ve hükümeti, üniversiteleri ve yabancı üniversite öğrencilerini de hedef tahtasına oturttu. “Harvard yolunu kaybetmiş. Harvard artık iyi bir öğrenim yeri olarak bile kabul edilemez ve dünyanın en iyi üniversiteleri listesinde yer almamalıdır” sözleriyle bir bakıma ayağına dolaşan ülkedeki hukuk kurumlarına da mesaj vermiş oldu.
USAID ve Voice of America gibi kurumların tamamen kapatılması ya da her türlü vatandaşlık hakkına sahip oldukları halde El Salvador’daki cezaevlerine göçmenlerin sevk edilmesi yönündeki tek engel, hâlâ federal yargı kurumları.
Trump’ın iktidara dönüşündeki en büyük kozlarından biri olarak sahaya sürdüğü Hükümet Verimliliği Departmanı ise aldığı her kararla yeni bir skandalın kaynağına dönüştü. ABD’nin içerisinde bulunduğu borç krizinin en önemli çözüm yollarından biri olarak gösterilen bu kurum, 70 binden fazla kamu çalışanını emekliliğe ikna etmiş olsa da toplum üzerinde yarattığı psikolojik yıkım ve yargı süreçlerinin maliyeti yararını aşmış durumda.
Tüm rakamlar Trump’ın aleyhinde
Gidişatın tepe taklak ivmelendiği gerçeği Trump’ın en büyük destekçisi Fox News tarafından dahi reddedilemez durumda. 18-21 Nisan tarihleri arasında yapılan kamuoyu yoklamasına göre, Trump’ın ikinci başkanlık dönemindeki ilk 100 gününde desteği ancak yüzde 44. Ekonomi politikaları özelinde desteği yüzde 38’e, gümrük vergileri politikası ve enflasyonla mücadele alanlarında bulduğu destek ise yüzde 33’e gerilemiş durumda. Trump’ın seçmen desteği 2001’den bu yana bir başkanın ilk 100 günündeki en düşük destek seviyesi.
George W. Bush, Obama ve Biden’ın ilk 100 gündeki destekleri Trump’ın fersah fersah ilerisinde. Hatta Trump’ın birinci başkanlık dönemindeki ilk 100 günlük performansının aldığı destek dahi bugünkünün ötesindeydi.
Gerek rakamlar gerek kararlarının sonuçları, ABD’nin jeopolitik yörüngesini değiştirme iddiasındaki, hatta ABD tarihinin en iddialı belki de üç başkanından birinin ilk 100 gününü, üzerinin örtülmesi mümkün olmayan bir başarısızlıkla tamamlayacağına işaret ediyor.
Peki, bundan sonraki 3 yıl hangi şartlarda geçecek?
Trump’ın Mayıs ayında A Takımı’ndan göndermesi beklenen Elon Musk tek günah keçisi mi olacak? İlk döneminde olduğu gibi ekibindekileri suçlayarak sürekli oyuncu değişikliklerine giderek görev sürecini mi tamamlayacak? Bu soruların yanıtlarını muhtemelen 2026 yılına ulaşmadan göreceğiz. Ancak Trump’ın gerek kendi ülkesinde gerek uluslararası alanda ördüğü çorapların bedelini ödemek uzun yıllar alacak.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 28 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.