Trump, “İran nükleer silah üretmiyor” diyen istihbarat şefi yerine Netanyahu’ya güvendi

Başkan Donald Trump, kendi atadığı istihbarat şefi Tulsi Gabbard’ın İran’ın nükleer silah geliştirmediğine dair açıklamasını kabul etmeyip İsrail'i desteklemeyi seçti. Trump yönetiminin İran’a karşı kapsamlı bir askeri operasyon ya da önleyici bir saldırı için hazırlık yaptığı konuşuluyor ve bu söylentiler giderek artıyor.

Amerikan dış politikasında İran, yıllardır hem iç siyasi dengeleri hem de küresel ittifak ilişkilerini test eden bir dosya. Fakat son haftalarda yaşananlar, Washington’da sadece İran’la değil, aynı zamanda kurumlarla, istihbaratla ve karar alma süreçleriyle ilgili daha derin bir siyasi gerilimi açığa çıkarıyor. Trump’ın kendi atadığı istihbarat direktörünün değerlendirmelerini kamuoyu önünde reddetmesi, yalnızca bir dış politika krizini değil, daha derin bir kurumsal çatışmayı da açığa çıkarıyor.

Amerika’da güvenlik bürokrasisi ile siyasi liderlik arasındaki bu tür çatışmalar yeni değil, ama Trump döneminde bu çatışmalar sık sık kişiselleşiyor ve ideolojik saflarla örtüşüyor. İran’ın nükleer silah kapasitesi tartışması, teknik bir analiz olmaktan çıkıp siyasal pozisyonların sembolüne dönüşmüş durumda. Bu kırılma, yalnızca Tulsi Gabbard gibi sistem içinden gelen figürlerin dışlanmasıyla değil, aynı zamanda Amerika’nın İran politikasında daha önce savunulan ‘önleyici müdahaleden kaçınma’ ilkesinin de terk edilmesiyle kendini gösteriyor.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nı ve Amerikan dış politikasını yakından takip eden, The Guardian’ın dış politika muhabiri Andrew Roth, The Guardian’da yayımlanan yazısında Trump yönetiminin İran’a karşı giderek sertleşen yaklaşımını, istihbarat kurumlarıyla yaşanan çatlağı ve İsrail’in nükleer söylemleriyle kurulan politik paralelliği ele alıyor. Roth, Amerika’nın dış politika kararlarının nasıl kişisel sadakat ilişkileriyle şekillendiğini ve teknik istihbarat verilerinin nasıl siyasal hesaplarla bastırıldığını göstererek hem Amerikan iç siyasetindeki güç mücadelelerini hem de Orta Doğu’da yeniden yükselen askeri gerilimleri değerlendiriyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Bu yılın Mart ayında Kongre’ye resmi olarak bilgi veren ve Amerika Birleşik Devletleri’nin en üst düzey istihbarat yetkilisi konumundaki Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, ‘İran’ın şu anda nükleer silah yaptığına dair herhangi bir belirti yok. Ülkenin dini lideri Ali Hamaney, 2003’te askıya aldığı silah programını yeniden başlatmış değil,’ demişti.

Fakat Donald Trump, Salı sabahı apar topar Washington’a dönerken Gabbard’ın bu teknik değerlendirmesini ve resmi açıklamasını hiçbir çekince göstermeden, kamuoyu önünde açıkça reddetti. Oysa Tulsi Gabbard, Trump tarafından bizzat seçilmiş olan, 18 farklı Amerikan istihbarat kurumundan gelen verileri ve analizleri doğrudan Başkan’a sunmakla görevli üst düzey bir yetkiliydi. Donald Trump, ‘Gabbard’ın ne dediği beni ilgilendirmiyor. Bence nükleer silaha sahip olmaya çok yaklaşmışlardı,’ dedi.

Bu çıkışı Donald Trump’ı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yla aynı çizgiye getirdi. Netanyahu, İran’ın çok yakında nükleer silah üretmeye başlayacağını, bunu engellemek için de İsrail’in, mümkünse Amerika’nın da katılımıyla, önleyici bir saldırı düzenlemesi gerektiğini söylüyor. Bu müdahalenin nihai hedefi ise, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen, geri dönülemez şekilde durdurmak.

Trump, kendi istihbarat direktörünü dinlemiyor

Donald Trump’ın bu söylemi, kendi atadığı ve güvenlik alanında danışmanlık yapması için seçtiği istihbarat şefini yalnız bırakmış oldu. Tulsi Gabbard, özellikle Amerika’nın Orta Doğu’daki önceki müdahalelerine karşı eleştirel yaklaşımı ve istihbarat kurumlarına duyduğu mesafeyle tanınıyordu. Bu mesafeli duruşu nedeniyle Donald Trump tarafından istihbarat direktörü olarak seçilmişti. Trump, bu kurumları daha öncesinde ‘derin devlet’ olarak nitelemişti. Tulsi Gabbard ise Trump ile aralarında bir görüş ayrılığı olmadığını savundu. CNN’e verdiği demeçte, ‘Trump aslında Mart ayında yayımladığım yıllık tehdit raporundakiyle benzer şeyi söylüyordu. Ama ne yazık ki medyada pek çok kişi ne dediğimi okumaya yanaşmıyor,’ dedi.

Buna rağmen, Amerikan yönetiminin İran’a askeri saldırı ihtimaline bu kadar yaklaşmış olduğu bir ortamda, Gabbard’ın karar alma mekanizmalarından, özellikle de üst düzey güvenlik toplantılarından dışlanması ve etkisinin azaltılması dikkat çekiyor. Gabbard’ın, İran’ın henüz nükleer silaha sahip olmaya yakın bir noktada bulunmadığı yönündeki teknik değerlendirmesi ve istihbarat raporlarına dayalı görüşü, Trump yönetimi açısından artık rahatsız edici, hatta göz ardı edilmesi gereken bir detay haline gelmiş durumda.

Amerika, İran’a saldırmaya mı hazırlanıyor?

Donald Trump, Salı günü sosyal medya hesabında büyük harflerle ‘KAYITSIZ ŞARTSIZ TESLİM!’ diye yazmıştı. Amerika, bölgeye bir tane daha uçak gemisi grubu, KC-135 yakıt ikmal uçakları ve ekstra savaş jetleri gönderdi. Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, bu askeri sevkiyatın temel amacı, İran’a yönelik olası bir doğrudan müdahale ya da askeri operasyon için Başkan Trump’a daha geniş ve esnek seçenekler sunmak.

İran’ın nükleer silah üretme eşiğine ne kadar yakın olduğu sorusu, Amerika gerçekten de bir saldırı başlatırsa yeniden gündeme gelecek. Böyle bir adım, yalnızca yeni bir dış çatışmanın kapısını aralamakla kalmaz, aynı zamanda Orta Doğu’nun dengelerini değiştirebilir ve Donald Trump’ın ‘sonsuz savaşlara son’ vaadiyle anılan başkanlığının seyrini tamamen değiştirebilir.

Geçen hafta İsrail, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yayımladığı raporun ardından İran’a hava saldırısı düzenledi. Raporda, İran’ın 20 yıl aradan sonra ilk kez nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini ihlal ettiği ve neredeyse silah kalitesine ulaşan seviyede uranyum zenginleştirerek yaklaşık dokuz nükleer bomba üretmeye yetecek miktara ulaştığı belirtilmişti.

Amerika Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Michael Erik Kurilla, son dönemde yaptığı açıklamalarda İran’a karşı daha kararlı ve daha sert bir tutum alınması gerektiğini ısrarla vurguluyor. Geçtiğimiz hafta Amerikan Temsilciler Meclisi’ndeki savunma komitesine verdiği ifadede, İran’ın üç hafta içinde 10 nükleer silaha yetecek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum elde edebileceğini söyledi. Fakat bu açıklamaya Salı günü CNN’den itiraz geldi. Konuya yakın dört kaynağa göre, Amerikan istihbarat raporları İran’ın ‘aktif şekilde nükleer silah peşinde olmadığını’ gösteriyor. Hatta bazı değerlendirmelere göre, İran’ın böyle bir silahı üretip, operasyona hazır bir şekilde hedefe ulaştırabilecek kapasiteye ulaşması, yaklaşık olarak üç yıl kadar sürebilir.

İran’ın nükleer kapasitesine yönelik bu şüpheler, İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard’ın Trump’ın yakın çevresinden uzaklaşmasıyla daha da dikkat çekici hale geldi. Trump yönetiminde çoğu zaman insanlar politikaları temsil ediyor; dolayısıyla görüşleri dışarıda kalanlar da kendilerini süreç dışında buluyor. Geçtiğimiz pazar günü, Başkan Donald Trump, ulusal güvenlik konularını görüşmek üzere kabinesindeki üst düzey yetkililerle kapsamlı bir toplantı yapmıştı. Tulsi Gabbard ise bu toplantıya davet edilmedi. Bu durum, siyasi gözlemciler tarafından, Trump yönetiminin İran politikasında daha agresif ve müdahaleci bir çizgiye kaydığının net bir işareti olarak yorumlandı.

İran’a saldırı yanlısı olmayan isimler Trump yönetiminden dışlanıyor

Donald Trump’ın, dış müdahalelere mesafeli olan ‘MAGA’ (Make America Great Again, Amerika’yı yeniden büyük yap) kanadında yer alan Steve Bannon, ‘Gabbard neden tüm gün süren Camp David toplantısına çağrılmadı?’ diye sormuştu. Cevap ise, Trump’ın ‘Önce Amerika’ çizgisini savunan yorumculardan Tucker Carlson’dan geldi: ‘Nedenini sen de biliyorsun.’ Tucker Carlson, Trump yönetimi içinde ‘savaş yanlısı’ olarak görülen isimleri sık sık açık şekilde eleştiren bir duruş sergiliyor. Hatta Mark Levin gibi kendi kanalındaki Fox News sunucularına bile tepki gösteriyor.

Camp David’deki ulusal güvenlik zirvesinden birkaç gün sonra Tulsi Gabbard, oldukça dikkat çeken bir video paylaştı. Videoda, nükleer savaş tehlikesine dikkat çekerek şöyle dedi: ‘Şu anda karşı karşıya olduğumuz gerçek tehdit bu. Durumun ciddiyetini fark etmemiz gerekiyor. Bugün, tarihte hiç olmadığı kadar nükleer yok oluşa yakınız. Ama siyasi elitler ve savaş isteyenler, nükleer güçler arasında korku ve gerilim üretmeye devam ediyor.’

Gabbard’ın bu sözleri, Amerika’nın Rusya-Ukrayna savaşındaki rolüne de gönderme olarak yorumlanabilir. Ama asıl hızlı değişim İran konusunda yaşanıyor gibi. Uzun süredir dış müdahalelere karşı çıkan, askeri operasyonlara şüpheyle yaklaşan ve bu yöndeki politikaları eleştiren pek çok isim, artık yönetim içindeki etkilerini ve konumlarını kaybetmemek adına pozisyonlarını yumuşatıyor ya da tamamen sessiz kalmayı tercih ediyor.

Bu isimlerden biri de Başkan Trump’ın yardımcısı konumundaki JD Vance. Daha önce yaptığı çeşitli konuşmalarda Amerika’nın yurt dışındaki maliyeti yüksek askeri müdahalelerden ve uzun süreli çatışmalardan kaçınması gerektiğini savunan JD Vance, İran konusunda ortaya çıkan bu yeni gelişmeler karşısında herhangi bir açık değerlendirmede bulunmuyor. Fakat sessizliğini bozduğu nadir açıklamalardan birinde JD Vance şöyle diyor: ‘Başkan Trump, İran’ın uranyum zenginleştirmesini durdurmak için başka adımlar atabilir. Bu kararı verecek olan sonuçta başkandır. Bu konuda Başkan’a güven duyulması gerektiğini düşünüyorum. Süreci çok yakından ve doğrudan gözlemleme fırsatım oldu. Başkan Trump, Amerikan ordusunu yalnızca halkın çıkarlarını savunmak için kullanmak istiyor. Ne yaparsa yapsın, nihai hedefi bu.'”

Bu yazı ilk kez 19 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Andrew Roth’un The Guardian internet sitesinde yayımlanan “Trump brushes off US intel reports on Iran to align himself with Israel” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.theguardian.com/us-news/2025/jun/17/trump-iran-israel-nuclear

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Trump, “İran nükleer silah üretmiyor” diyen istihbarat şefi yerine Netanyahu’ya güvendi

Başkan Donald Trump, kendi atadığı istihbarat şefi Tulsi Gabbard’ın İran’ın nükleer silah geliştirmediğine dair açıklamasını kabul etmeyip İsrail'i desteklemeyi seçti. Trump yönetiminin İran’a karşı kapsamlı bir askeri operasyon ya da önleyici bir saldırı için hazırlık yaptığı konuşuluyor ve bu söylentiler giderek artıyor.

Amerikan dış politikasında İran, yıllardır hem iç siyasi dengeleri hem de küresel ittifak ilişkilerini test eden bir dosya. Fakat son haftalarda yaşananlar, Washington’da sadece İran’la değil, aynı zamanda kurumlarla, istihbaratla ve karar alma süreçleriyle ilgili daha derin bir siyasi gerilimi açığa çıkarıyor. Trump’ın kendi atadığı istihbarat direktörünün değerlendirmelerini kamuoyu önünde reddetmesi, yalnızca bir dış politika krizini değil, daha derin bir kurumsal çatışmayı da açığa çıkarıyor.

Amerika’da güvenlik bürokrasisi ile siyasi liderlik arasındaki bu tür çatışmalar yeni değil, ama Trump döneminde bu çatışmalar sık sık kişiselleşiyor ve ideolojik saflarla örtüşüyor. İran’ın nükleer silah kapasitesi tartışması, teknik bir analiz olmaktan çıkıp siyasal pozisyonların sembolüne dönüşmüş durumda. Bu kırılma, yalnızca Tulsi Gabbard gibi sistem içinden gelen figürlerin dışlanmasıyla değil, aynı zamanda Amerika’nın İran politikasında daha önce savunulan ‘önleyici müdahaleden kaçınma’ ilkesinin de terk edilmesiyle kendini gösteriyor.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nı ve Amerikan dış politikasını yakından takip eden, The Guardian’ın dış politika muhabiri Andrew Roth, The Guardian’da yayımlanan yazısında Trump yönetiminin İran’a karşı giderek sertleşen yaklaşımını, istihbarat kurumlarıyla yaşanan çatlağı ve İsrail’in nükleer söylemleriyle kurulan politik paralelliği ele alıyor. Roth, Amerika’nın dış politika kararlarının nasıl kişisel sadakat ilişkileriyle şekillendiğini ve teknik istihbarat verilerinin nasıl siyasal hesaplarla bastırıldığını göstererek hem Amerikan iç siyasetindeki güç mücadelelerini hem de Orta Doğu’da yeniden yükselen askeri gerilimleri değerlendiriyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Bu yılın Mart ayında Kongre’ye resmi olarak bilgi veren ve Amerika Birleşik Devletleri’nin en üst düzey istihbarat yetkilisi konumundaki Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, ‘İran’ın şu anda nükleer silah yaptığına dair herhangi bir belirti yok. Ülkenin dini lideri Ali Hamaney, 2003’te askıya aldığı silah programını yeniden başlatmış değil,’ demişti.

Fakat Donald Trump, Salı sabahı apar topar Washington’a dönerken Gabbard’ın bu teknik değerlendirmesini ve resmi açıklamasını hiçbir çekince göstermeden, kamuoyu önünde açıkça reddetti. Oysa Tulsi Gabbard, Trump tarafından bizzat seçilmiş olan, 18 farklı Amerikan istihbarat kurumundan gelen verileri ve analizleri doğrudan Başkan’a sunmakla görevli üst düzey bir yetkiliydi. Donald Trump, ‘Gabbard’ın ne dediği beni ilgilendirmiyor. Bence nükleer silaha sahip olmaya çok yaklaşmışlardı,’ dedi.

Bu çıkışı Donald Trump’ı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yla aynı çizgiye getirdi. Netanyahu, İran’ın çok yakında nükleer silah üretmeye başlayacağını, bunu engellemek için de İsrail’in, mümkünse Amerika’nın da katılımıyla, önleyici bir saldırı düzenlemesi gerektiğini söylüyor. Bu müdahalenin nihai hedefi ise, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen, geri dönülemez şekilde durdurmak.

Trump, kendi istihbarat direktörünü dinlemiyor

Donald Trump’ın bu söylemi, kendi atadığı ve güvenlik alanında danışmanlık yapması için seçtiği istihbarat şefini yalnız bırakmış oldu. Tulsi Gabbard, özellikle Amerika’nın Orta Doğu’daki önceki müdahalelerine karşı eleştirel yaklaşımı ve istihbarat kurumlarına duyduğu mesafeyle tanınıyordu. Bu mesafeli duruşu nedeniyle Donald Trump tarafından istihbarat direktörü olarak seçilmişti. Trump, bu kurumları daha öncesinde ‘derin devlet’ olarak nitelemişti. Tulsi Gabbard ise Trump ile aralarında bir görüş ayrılığı olmadığını savundu. CNN’e verdiği demeçte, ‘Trump aslında Mart ayında yayımladığım yıllık tehdit raporundakiyle benzer şeyi söylüyordu. Ama ne yazık ki medyada pek çok kişi ne dediğimi okumaya yanaşmıyor,’ dedi.

Buna rağmen, Amerikan yönetiminin İran’a askeri saldırı ihtimaline bu kadar yaklaşmış olduğu bir ortamda, Gabbard’ın karar alma mekanizmalarından, özellikle de üst düzey güvenlik toplantılarından dışlanması ve etkisinin azaltılması dikkat çekiyor. Gabbard’ın, İran’ın henüz nükleer silaha sahip olmaya yakın bir noktada bulunmadığı yönündeki teknik değerlendirmesi ve istihbarat raporlarına dayalı görüşü, Trump yönetimi açısından artık rahatsız edici, hatta göz ardı edilmesi gereken bir detay haline gelmiş durumda.

Amerika, İran’a saldırmaya mı hazırlanıyor?

Donald Trump, Salı günü sosyal medya hesabında büyük harflerle ‘KAYITSIZ ŞARTSIZ TESLİM!’ diye yazmıştı. Amerika, bölgeye bir tane daha uçak gemisi grubu, KC-135 yakıt ikmal uçakları ve ekstra savaş jetleri gönderdi. Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, bu askeri sevkiyatın temel amacı, İran’a yönelik olası bir doğrudan müdahale ya da askeri operasyon için Başkan Trump’a daha geniş ve esnek seçenekler sunmak.

İran’ın nükleer silah üretme eşiğine ne kadar yakın olduğu sorusu, Amerika gerçekten de bir saldırı başlatırsa yeniden gündeme gelecek. Böyle bir adım, yalnızca yeni bir dış çatışmanın kapısını aralamakla kalmaz, aynı zamanda Orta Doğu’nun dengelerini değiştirebilir ve Donald Trump’ın ‘sonsuz savaşlara son’ vaadiyle anılan başkanlığının seyrini tamamen değiştirebilir.

Geçen hafta İsrail, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yayımladığı raporun ardından İran’a hava saldırısı düzenledi. Raporda, İran’ın 20 yıl aradan sonra ilk kez nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini ihlal ettiği ve neredeyse silah kalitesine ulaşan seviyede uranyum zenginleştirerek yaklaşık dokuz nükleer bomba üretmeye yetecek miktara ulaştığı belirtilmişti.

Amerika Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Michael Erik Kurilla, son dönemde yaptığı açıklamalarda İran’a karşı daha kararlı ve daha sert bir tutum alınması gerektiğini ısrarla vurguluyor. Geçtiğimiz hafta Amerikan Temsilciler Meclisi’ndeki savunma komitesine verdiği ifadede, İran’ın üç hafta içinde 10 nükleer silaha yetecek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum elde edebileceğini söyledi. Fakat bu açıklamaya Salı günü CNN’den itiraz geldi. Konuya yakın dört kaynağa göre, Amerikan istihbarat raporları İran’ın ‘aktif şekilde nükleer silah peşinde olmadığını’ gösteriyor. Hatta bazı değerlendirmelere göre, İran’ın böyle bir silahı üretip, operasyona hazır bir şekilde hedefe ulaştırabilecek kapasiteye ulaşması, yaklaşık olarak üç yıl kadar sürebilir.

İran’ın nükleer kapasitesine yönelik bu şüpheler, İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard’ın Trump’ın yakın çevresinden uzaklaşmasıyla daha da dikkat çekici hale geldi. Trump yönetiminde çoğu zaman insanlar politikaları temsil ediyor; dolayısıyla görüşleri dışarıda kalanlar da kendilerini süreç dışında buluyor. Geçtiğimiz pazar günü, Başkan Donald Trump, ulusal güvenlik konularını görüşmek üzere kabinesindeki üst düzey yetkililerle kapsamlı bir toplantı yapmıştı. Tulsi Gabbard ise bu toplantıya davet edilmedi. Bu durum, siyasi gözlemciler tarafından, Trump yönetiminin İran politikasında daha agresif ve müdahaleci bir çizgiye kaydığının net bir işareti olarak yorumlandı.

İran’a saldırı yanlısı olmayan isimler Trump yönetiminden dışlanıyor

Donald Trump’ın, dış müdahalelere mesafeli olan ‘MAGA’ (Make America Great Again, Amerika’yı yeniden büyük yap) kanadında yer alan Steve Bannon, ‘Gabbard neden tüm gün süren Camp David toplantısına çağrılmadı?’ diye sormuştu. Cevap ise, Trump’ın ‘Önce Amerika’ çizgisini savunan yorumculardan Tucker Carlson’dan geldi: ‘Nedenini sen de biliyorsun.’ Tucker Carlson, Trump yönetimi içinde ‘savaş yanlısı’ olarak görülen isimleri sık sık açık şekilde eleştiren bir duruş sergiliyor. Hatta Mark Levin gibi kendi kanalındaki Fox News sunucularına bile tepki gösteriyor.

Camp David’deki ulusal güvenlik zirvesinden birkaç gün sonra Tulsi Gabbard, oldukça dikkat çeken bir video paylaştı. Videoda, nükleer savaş tehlikesine dikkat çekerek şöyle dedi: ‘Şu anda karşı karşıya olduğumuz gerçek tehdit bu. Durumun ciddiyetini fark etmemiz gerekiyor. Bugün, tarihte hiç olmadığı kadar nükleer yok oluşa yakınız. Ama siyasi elitler ve savaş isteyenler, nükleer güçler arasında korku ve gerilim üretmeye devam ediyor.’

Gabbard’ın bu sözleri, Amerika’nın Rusya-Ukrayna savaşındaki rolüne de gönderme olarak yorumlanabilir. Ama asıl hızlı değişim İran konusunda yaşanıyor gibi. Uzun süredir dış müdahalelere karşı çıkan, askeri operasyonlara şüpheyle yaklaşan ve bu yöndeki politikaları eleştiren pek çok isim, artık yönetim içindeki etkilerini ve konumlarını kaybetmemek adına pozisyonlarını yumuşatıyor ya da tamamen sessiz kalmayı tercih ediyor.

Bu isimlerden biri de Başkan Trump’ın yardımcısı konumundaki JD Vance. Daha önce yaptığı çeşitli konuşmalarda Amerika’nın yurt dışındaki maliyeti yüksek askeri müdahalelerden ve uzun süreli çatışmalardan kaçınması gerektiğini savunan JD Vance, İran konusunda ortaya çıkan bu yeni gelişmeler karşısında herhangi bir açık değerlendirmede bulunmuyor. Fakat sessizliğini bozduğu nadir açıklamalardan birinde JD Vance şöyle diyor: ‘Başkan Trump, İran’ın uranyum zenginleştirmesini durdurmak için başka adımlar atabilir. Bu kararı verecek olan sonuçta başkandır. Bu konuda Başkan’a güven duyulması gerektiğini düşünüyorum. Süreci çok yakından ve doğrudan gözlemleme fırsatım oldu. Başkan Trump, Amerikan ordusunu yalnızca halkın çıkarlarını savunmak için kullanmak istiyor. Ne yaparsa yapsın, nihai hedefi bu.'”

Bu yazı ilk kez 19 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Andrew Roth’un The Guardian internet sitesinde yayımlanan “Trump brushes off US intel reports on Iran to align himself with Israel” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.theguardian.com/us-news/2025/jun/17/trump-iran-israel-nuclear

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x