Rusya-Ukrayna cephesindeki gerilim son günlerde iyice arttı ve taraflar nükleer silah kullanma ihtimali üzerinde dahi durmaya başladılar. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın 1000. gününe denk gelen bu gerilimin sebebi ise ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya verdikleri uzun menzilli füzelerle Kiev yönetimine Rusya topraklarını vurma konusunda yeşil ışık yakması ve Kiev’in de Rusya’nın Kursk ve Bryansk’taki askerî müesseseleri hedef alması oldu.
Bilindiği gibi Batı, baştan beri Ukrayna’ya askerî ve maddi destekte bulunsa da gönderdiği bu füzeleri Rusya topraklarını hedef almasına izin yoktu.
Batı’nın yaklaşımındaki değişiklik
ABD ve Avrupa’daki müttefiklerinin söz konusu fikir değişikliğini, Batılı yetkililer Kuzey Koreli askerlerin Ukrayna’ya Rusya safında savaşmak için gönderilmesi ile açıklasalar da gerçeklerin çok farklı olduğu söylenebilir. Sayıları on binlerle ya da yüzbinlerle ifade edilmediği takdirde Kuzey Kore’nin Ukrayna’ya asker göndermesi, sembolik anlam taşımakta ve belki de yalnızca iki nükleer gücün iş birliğinin dünyanın geleceği açısından hiç de iyi gelişmelere yol açmayacağı mesajını vermesi açısından önem taşıyor.
Ukrayna’ya söz konusu iznin çıkması şüphesiz doğrudan ABD’deki seçim sonuçları ile ilgili. Zira Donald Trump seçim kampanyasında başkan olduktan sonra Rusya-Ukrayna Savaşı’nı “bir günde bitireceğini” dile getirmişti. Bunu gerçekleştirmesi çok kolay görünmüyorsa da yeni başkanın Ukrayna’ya verdiği maddi desteği keseceğe kesin gözüyle bakılıyor. Dolayısıyla Trump’ın yemininden ve olası barış görüşmelerinin başlanmasından önce üç yıldır Ukrayna’nın arkasında duran Joe Biden yönetimi ile Avrupa’daki müttefikleri, Ukrayna’nın elini güçlendirmeye, Rusya’yı daha da zor duruma sokmaya, Trump yönetiminin hem içeride hem de dışarıda her anlamda işini zorlaştırmaya çalıştırıyor.
Bu durum aslında bize sekiz yıl öncesini de hatırlatıyor. Demokratlar, Trump’ın birinci başkanlık döneminde olduğu gibi, Rusya ile ilişkileri iyileştirmesini engellemeye çalışıyorlar. Trump’ın ilk başkanlık döneminde Demokratlar, Trump’ın Rusya’nın desteğiyle seçildiğini ileri sürerek onu Rusya yanlısı olmakla suçladılar ki, Trump başkanlık süreci boyunca bu konuda kendini savunmak ve Rusya ile ilişkilere mesafe koymak zorunda kaldı.
Kremlin’in cevabı
Batı’nın Ukrayna’ya söz konusu izni vermesinden sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir taraftan bu tür saldırılara nükleer silahla cevap verilmesine imkân tanıyan doktrini onaylarken diğer taraftan da Oreşnik adını verdikleri orta menzilli balistik füze ile Dnipro’da bulunan askerî teknolojiler üreten Yuzmaş adlı askerî tesisi hedef aldı.
Aynı gün Putin halkına seslenerek hem durumun ciddiyetini anlattı hem de Batı’ya da bir mesaj vererek Ukrayna’nın saldırısının yabancı uzmanlar olmadan gerçekleşemeyeceğini, dolayısıyla bu tür saldırıların Batı ülkelerinin de doğrudan savaşa katıldıkları anlamına geldiğini ve Rusya’nın cevabının onları da kapsayabileceğini dile getirdi.
Yine Rus lider, görüşmelerin başlatılmasına hazır olduklarını belirttiği gibi saldırıların sürdürülmesi durumunda cevap vermeye devam edeceklerini belirtti. Diğer bir deyişle bu konuda kararı ve sorumluluğu da Batı’ya bırakmış oldu. Putin’in Rus halkına ve aslında tüm dünyaya seslenişi ile Rusya’nın saldırılarından sonra Ukrayna’nın başkenti Kiev’de çalınan sirenler, ister istemez II. Dünya Savaşı sırasında Rus yetkililerinin halkı örgütlemek amacıyla radyodan yaptıkları halka seslenişlerle Moskova ve Kiev gibi SSCB şehirlerinde çalan sirenleri hatırlattı. Tek fark, günümüzde Moskova ile Kiev’in farklı cephelerde yer alması.
Dünya gündemine oturan Oreşnik
Rusya’nın söz konusu saldırısından sonra uluslararası kamuoyunun dikkatleri Oreşnik balistik füzesine çevrildi. İşin ilginç tarafı, Kremlin geliştirdiği teknolojiler hakkında sıkça paylaşım yapsa da Oreşnik füzelerinin adı ilk kez duyulmuş oldu.
Rus yetkililer Oreşnik ile saldırının sonucundan memnun kalmış olmalılar ki, Putin söz konusu balistik füzenin durdurulamaz olduğunu ve bu tür teknolojiye sahip dünyada başka bir ülkenin olmadığını belirterek Oreşnik’in Rusya’nın toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin garantisi olduğunu belirtti. Rus liderin açıklamasında dikkat çeken hususlardan biri de hedeflere saldırı kararı alındığında şehirleri terk etmeleri için halkı önceden uyaracaklarını dile getirmesi. Bu açıklama ile Kremlin sivil kayıpları ve uluslararası kamuoyunun tepkisini azaltmayı da hedefliyor.
Savaşın gidişatını tahmin etmek zor olsa da taraflar en kötü senaryoya göre hazırlık yapıyor. ABD ve İngiltere’den sonra son olarak Fransa da Fransız teknolojilerini Rusya’ya saldırması için kullanma konusunda izin verdi. Rus yetkililerse bir taraftan Oreşnik gibi teknolojileri denemeye devam edileceklerini söylediler. Rusya diğer taraftan da İran ile savunma ve güvenlik konularını da kapsayacak bir anlaşma imzalamaya hazırlanıyor. Bu anlaşma şimdiden Kore ile imzalanan anlaşma ile kıyaslanıyor zira anlaşma Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kore Yarımadası gibi sorunlu bölgelerde Batı’nın kara listesinde adı geçen ülkelerin birlikte hareketine imkân sağlıyor.
Batı, Rusya’yı ne kadar tanıyor?
Meseledeki asıl sorunlardan biri de bu savaşın da birkaç kez gösterdiği gibi Avrupa’nın Rusya’yı iyi tanımamasıdır. Avrupa, savaşın başında Rusya’da iktidar karşıtı gösterilerin çıkacağını düşünmüştü. Moskova’nın bu savaşı maddi olarak kaldıramayacağı görüşüne de sahipti. Her ikisi de gerçekleşmedi.
Şimdi de Batı nedense Kremlin’in nükleer silah kullanmayacağından çok emin.
Diğer taraftan Moskova’nın da Batı’nın adımlarını kestiremediğini söylemek gerekiyor. Rus yetkililer Ukrayna için yıllardır, hatta asırlardır mücadele verildiğini unutarak burada da Gürcistan benzeri bir senaryonun seyredeceğini, Batı’nın sessiz kalacağını düşündüler.
Diğer taraftan öyle anlaşılıyor ki zamanı geri alma şansı olsaydı muhtemelen tüm taraflar daha temkinli davranır ve gelinen noktaya gelmekten çekinirlerdi. Kaldı ki barışın tesisi gittikçe zorlaşıyor. Bunun en önemli sebebi, şüphesiz Rus yetkililerinin sıkça dile getirdikleri gibi savaşın Rusya-Batı savaşına dönüşmüş olması, geri adım atanın büyük prestij kaybına uğrayacak olması, kazananın ise tam tersine bölgenin en önemli gücü olduğunun bir nevi teyidi anlamına gelmesidir.
Dolayısıyla Batı, bu kadar harcama yapmışken Rusya’yı daha fazla zayıflatmak ve yeni hedefler seçmesini engellemek istiyor. Rus yetkililer ise hiçbir şekilde geri adım atmayacaklarını, sorunun da dondurulamayacağını dile getiriyorlar.
Tek umut Trump mı?
Günümüzde özellikle savaşın sonlandırılmasından yana olanların tek umudu, Donald Trump görülüyor.
Ancak ortamın iyice gerginleşmesi, Rusya’nın masaya oturmaya hazır olmasına rağmen hiçbir geri adım atmayacağını açıklaması, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin kararlılığı vs. barış sürecinin de kolay olmayacağına işaret ediyor.
Hâlbuki artık savaşın seyrine bakılmaksızın birçok ülke kendi çıkarları doğrultusunda Rusya’ya yaptırımları yumuşatıyor. Örneğin 2024’te Finlandiya, Rusya’ya alüminyum ihracatını 2 kat arttırırken, Japonya Rusya’ya uyguladığı yaptırım listesinden araçları çıkarttığı gibi vize uygulamasında da kolaylaştırıcı adımlar attı.
Genel olarak karşılıklı yaptırımlara rağmen Rusya’da Batı menşeili ürünler (istisnalar olmakla birlikte) raflarda varlar. Avrupa da daha az miktarda da olsa Rus gazını kullanmaya devam ediyor. Rusya ile Batı her ne kadar geçtiğimiz üç yıl içerisinde ilişkileri minimum seviyede tutacak şekilde yaşamaya yavaş yavaş alışsalar da bu “yaşam tarzı” her iki tarafa da pahalıya mal oluyor. Dolayısıyla özellikle Rusya ile Avrupa’daki iş çevreleri de şüphesiz eski seviyede olmasa da ekonomik ilişkilerin yeniden canlanmasını destekliyorlar.
Trump’ın başkanlık koltuğuna oturması, Ukrayna’da barışın tesisi için bir şans olabilir. Nitekim taraflar da günümüzde ona göre hesap yapıyor. Trump’ın seçim arifesinde verdiği sözü tutup tutamamasına bağlı olarak da taraflar yeni yıldan sonra siyaset ve taktiklerini gözden geçireceklerdir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 25 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.