İkinci Karabağ Savaşı’nın sona ermesinin ardından Güney Kafkasya’da yeni bir dönem başladı. Azerbaycan ve Türkiye’nin uzattığı barış eline Ermenistan’ın olumlu karşılık vermesi, bölgesel barışa dair umutları artırdı. Son olarak, 11-13 Nisan 2025 tarihlerinde Antalya’da düzenlenen Diplomasi Forumu’na katılan Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, “Birbirimize daha önce hiç bu kadar yaklaşmamıştık. Hiç bu kadar barışa yakın olmamıştık. Barış için önümüzde somut bir fırsat var” dedi.
Yaklaşık dört yıldır üç ülke arasında müzakereler yürütülüyor. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barış görüşmeleri ilerlerken, Türkiye ile Ermenistan arasında da normalleşme süreci devam ediyor. Ancak Ermenistan’ın bu süreçlere yönelik niyetine rağmen, Azerbaycan ve Türkiye müzakereleri doğal olarak paralel bir şekilde sürdürüyor.
2025’in Mart ayında Azerbaycan ile Ermenistan, iki ülkeyi nihai barış anlaşmasına götürmesi beklenen 17 madde üzerinde mutabakata vardı. Bu uzlaşının, genel olarak bölgesel barış açısından önemli olduğu açık. Ancak özellikle Ermenistan kaynaklı nedenlerle, iki ülkedeki müzakereler oldukça yavaş ilerliyor ve süreçte her an bir kırılma yaşanması ihtimali bulunuyor. Zira Azerbaycan ve Türkiye’ye kıyasla Ermenistan’da, bu iki komşu ülkeyle barış konusunda henüz tam bir toplumsal ve siyasi uzlaşı sağlanabilmiş değil.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan, bazı açıklamalarıyla toplumu barış sürecine hazırlamaya çalışıyor. Ancak hem toplumun bazı kesimleri hem de muhalefet, bu çabalara sert şekilde karşı çıkıyor. Üstelik yurtdışındaki Ermeni diasporasının da sürece müdahil olmasıyla, Paşinyan üzerinde “Ermeni Davası”na zarar verdiği yönünde bir baskı oluşuyor. Dolayısıyla Paşinyan ve hükümeti için süreç oldukça zorlu görünüyor; fakat bu, imkânsız olduğu anlamına gelmiyor. Zira hükümetin daha rasyonel politikalar benimsemesi, Paşinyan’ı tarihe geçirebilir.
Türkiye ve Azerbaycan açısından Paşinyan hükümeti, Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesi bakımından şimdiye dek en “makul” ve “kabul edilebilir” muhatap olarak görülüyor. Bu nedenle her iki ülke de, Paşinyan iktidardayken müzakerelere ağırlık vererek doğru bir strateji izliyor. Nitekim Türkiye ve Azerbaycan’ın temel beklentisi, bu sürecin olumlu sonuçlanması yönünde. Zira Paşinyan sonrası Ermenistan’ın nasıl bir tutum sergileyeceğini öngörmek oldukça güç.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci
Aralık 2021 itibarıyla Türkiye ile Ermenistan arasında normalleşme süreci başladı ve bu sürecin sağlıklı ilerlemesi için iki ülke özel temsilciler atadı. Temsilciler arasındaki ilk toplantı 14 Ocak 2022’de Moskova’da yapıldı; ikinci, üçüncü ve dördüncü tur görüşmeler ise Viyana’da gerçekleşti. 6 Ekim 2022’de Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Prag’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi kapsamında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yüz yüze görüştü. Daha sonra iki lider arasında birkaç kez telefon görüşmesi de yapıldı.
Şubat 2023’te Türkiye’de yaşanan deprem sırasında Ermenistan, hem bir arama-kurtarma ekibi gönderdi hem de Erivan’dan 100 ton insani yardım sevk etti. Bu yardımlar, 1993’ten beri kapalı olan Türkiye-Ermenistan arasındaki Alican Sınır Kapısı üzerinden Türkiye’ye ulaştı. Bu temaslar, iki ülke arasındaki normalleşme sürecinin dikkat çeken önemli adımları arasında yer aldı. Aralık 2024’te, iki ülke temsilcilerinin Türkiye-Ermenistan sınırında gerçekleştirdiği görüşmeler ise sürece yeni bir boyut kazandırdı. Mart 2025’te Alican Sınır Kapısı bir kez daha açıldı ve 10 gün boyunca Ermenistan’dan Suriye’ye insani yardımlar gönderildi.
Ülkeler arasındaki bu temaslar kuşkusuz sürece önemli katkılar sundu; ancak nihai olarak sınırların açılması ve büyükelçiliklerin tesis edilmesi için yeterli olmadı. Çünkü Türkiye, sürecin başından bu yana haklı bir şekilde, normalleşmenin Azerbaycan-Ermenistan barış müzakereleriyle paralel yürütülmesi gerektiği yönünde bir tutum benimsedi. Bu yaklaşım, aynı zamanda Türkiye ile Azerbaycan’ın dış politikada sergilediği eşgüdümlü tavrın da bir yansımasıdır.
Ermenistan’ın aklındaki oyun planı ve Paşinyan’dan beklentiler
Buna karşılık Ermenistan, normalleşme sürecine ilişkin başından beri farklı bir politika izlemeye çalışıyor. Erivan yönetimi, Türkiye ile yürütülen normalleşme sürecinin Azerbaycan ile yapılan barış müzakereleriyle paralel ilerlemesini istemiyor. Hatta attığı bazı adımlarla, Türkiye ile Azerbaycan arasında bir anlaşmazlık zemini oluşturabileceği yönünde endişeler de dile getiriliyor.
Örneğin Mart 2025’te, Ermeni nakliye araçlarının Alican Sınır Kapısı’ndan geçerek Suriye’ye yardım taşıması bu bağlamda değerlendirilebilir. O dönemde Türkiye kamuoyunda bazı kesimlerce “Türkiye’den beklenmeyen adım: Ermenilerle sınır açıldı, Bakü habersiz kaldı” şeklinde iddialar gündeme getirildi. Oysa bu yardım talebi Erivan’dan gelmişti ve Türkiye’nin, Suriye’ye gönderilen insani yardımlara engel olma gibi bir niyeti bulunmuyordu. Ancak anlaşılan o ki, sınır kapısının 10 günlüğüne açılması Bakü tarafından pek hoş karşılanmadı. Bu durumun farkına varan Ankara, gerekli adımları atarak Ermeni tarafının meseleyi suiistimal etmesinin önüne geçti.
Ermenistan, normalleşme sürecini adeta futboldaki “dar alanda kısa paslaşmalar” ifadesini çağrıştıran manevralarla sürdürmek istiyor. Bu yaklaşım, Antalya Diplomasi Forumu’na katılan Ermeni temsilcilerin açıklamalarında da kendini gösterdi. Temsilciler, Türkiye ile yürütülen normalleşme sürecinin Azerbaycan’la sürdürülen barış görüşmelerinden tamamen farklı olduğunu vurgularken, sürecin bir an önce tamamlanmasının Azerbaycan-Ermenistan barışına da katkı sunabileceğini ifade ettiler.
Bu tür yaklaşım ve söylem farkları, sürecin yavaş ilerlemesinin temel nedenlerinden birini oluşturuyor. Devletler arasında güvenin yalnızca sözlü açıklamalarla değil, altına imza atılacak resmî ve yazılı belgelerle inşa edilmesi daha sağlıklı bir yoldur. Bu bağlamda Paşinyan yönetiminden beklenen, Azerbaycan’ın sunduğu şartları kabul ederek bölgesel barışa somut katkı sunmasıdır.
Paşinyan yönetiminden bir diğer beklenti ise, Ermenistan’ın sözde soykırım iddialarından ülkesini vazgeçirmesidir. Üstelik bunun yalnızca sözlü beyanlarla değil, yazılı bir belgeyle resmiyet kazanması önem taşımaktadır. Zira Ermenistan’ın bu iddiaları sürdürmesi, normalleşme sürecine zarar vermekte; her yıl 24 Nisan’da Erivan’da ve farklı ülkelerde düzenlenen Türkiye karşıtı eylemler, iki ülke arasındaki güven ortamını zedelemektedir. Bu durum devam ederken, Türkiye’nin Erivan ile çok yönlü ve kapsamlı bir normalleşme gerçekleştirmesi düşük bir ihtimal olarak değerlendirilmektedir.
Ermenistan sözde soykırım iddialarını tamamen reddetmeli
Ermenistan, bağımsızlığını ilan ettiği günden bu yana, dış politikasında sözde soykırım iddialarını adeta bir baskı aracı olarak kullanmaya çalıştı. Bu çabalarında, diaspora topluluklarının da desteğiyle, çeşitli ülke parlamentolarında sözde soykırımı tanıyan kararların alınmasını sağlama konusunda zaman zaman başarılı oldu.
2020’de sona eren Karabağ Savaşı’nın ardından Nikol Paşinyan hükümeti, ülkesini bu “çıkmaz tünel”den çıkarmak adına bazı adımlar atmaya başladı. Bu girişimlerden biri, 25 Ocak 2025’te İsviçre’de düzenlenen bir toplantıda sözde soykırıma ilişkin bazı sorgulamalarda bulunmasıydı. Paşinyan, “Ermeni soykırımı tarihinin” yeniden incelenmesini; ne olduğu, neden yaşandığı ve nasıl algılandığı gibi sorularla gündeme taşıyarak Ermenistan’da geniş çaplı bir tartışma başlattı.
12 Mart 2025’te Erivan’da kabul ettiği bir grup Türk gazeteciyle yaptığı görüşmede ise, “Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınması bugün dış politika önceliklerimiz arasında yer almıyor. Ancak bizim gerçekliğimizde bunu inkâr etmek ya da bundan vazgeçmek mümkün değildir, çünkü bu hepimiz için inkâr edilemez bir gerçektir” ifadelerini kullandı. Böylece, sözde soykırımı reddetmediğini ancak sorgulamaya açık bir tutum benimsediğini ortaya koydu. Ne var ki, yalnızca bu sorgulamalar dahi Ermenistan içinde sert tepkilere yol açtı. Muhalefet partileri, çeşitli sivil toplum kuruluşları, diaspora ve hatta kilise, Paşinyan’ı “ihanet”le suçladı.
Paşinyan’ın sorgulamaları onun adına oldukça cesur adımlardır, lakin yeterli değildir. Şayet kendisi gerçekten iki ülke ile ilişkiler kurmakta samimi ise öncelikle Ermenistan’ın yazılı belgelerinde bulunan sözde soykırımla ilgili kayıtları kaldırtmalıdır. Ermenistan Anayasası’nın da atıfta bulunduğu bağımsızlık bildirgesinin 11. Maddesinde, Türkiye’ye yönelik toprak iddiaları yer verildiğini ve sözde soykırımın uluslararası alanda tanınmasının Ermenistan’ın dış politikasının ana hedeflerinden biri olduğunu daha önce de Fikir Turu’nda kaydetmiştik.[1]
Madem ki Paşinyan, sözde soykırım iddialarını sorgulayarak daha “makul” bir zemine gelmek istiyor, o hâlde bu yaklaşımı somutlaştırmak adına referandum yoluyla söz konusu ifadeleri Ermenistan Anayasası’ndan tamamen çıkarabilir. Zira normalleşme sürecinin ve barış müzakerelerinin gerçek anlamda ilerleyebilmesi için, Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik anayasal düzeydeki soykırım suçlamalarından vazgeçmesi gerekmektedir.
Nitekim Azerbaycan, Paşinyan hükümetine sunulan nihai barış anlaşması kapsamında, Ermenistan Anayasası’nda bu yönde bir değişikliği şart koşmuş durumda. Bu bağlamda Paşinyan hükümeti, tüm itiraz odaklarına rağmen siyasi bir irade göstererek anayasa değişikliğini hayata geçirir ve iki komşu ülkeye yönelik iddialardan vazgeçildiğini resmen kayıt altına alırsa, bölgesel barış adına en önemli adımlardan birini atmış olur.
Normalleşme sürecinin geleceğini Ermenistan’ın adımları belirleyecek
Eğer Paşinyan hükümeti gerçekten bölgesel barışı arzu ediyorsa, artık daha kararlı adımlar atarak sürece ivme kazandırmak zorunda. Bu kapsamda, Azerbaycan’ın öne sürdüğü anayasa değişikliğini hayata geçirerek hem Türkiye’ye yönelik toprak ve sözde soykırım iddialarını hem de Azerbaycan’a karşı Karabağ üzerindeki hak iddialarını sona erdirmeli.
Paşinyan, Azerbaycan ve Türkiye’nin uzattığı barış elinin kıymetli olduğunu bilmeli; ancak bu fırsatın ebedi olmadığının da farkında olmalı.
Dünyada barışa en çok ihtiyaç duyan bölgelerden biri Güney Kafkasya’dır. Çünkü bu coğrafya, yüzyıllar boyunca kan ve gözyaşıyla yoğrulmuş, savaşlar yüz binlerce insanın hayatına mal olmuştur. Ancak artık bölgede yeni bir denklem oluşmuş durumda. Bu yeni denklemin içinde, dış politikasını barış ekseninde şekillendiren Türkiye’nin yer alması, her şeyden önce Ermenistan’ın lehinedir.
Paşinyan da kuşkusuz bunun farkında. Ancak radikal ve cesur adımlar atmadan, kalıcı bir kazanım elde etmesi pek mümkün görünmemektedir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik gizli bir “ajandası” yok. Hatta bugün Ermenistan açısından en güvenilir ülkelerin Türkiye ve Azerbaycan olduğunu söylemek mümkün. Paşinyan hükümeti bu fırsat penceresini iyi değerlendirmeli ve her iki komşusuyla da nihai barışı sağlamalı.
Dolayısıyla artık barış için top Ermenistan’ın sahasında.”
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 21 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.
[1] https://fikirturu.com/jeo-politika/azerbaycan-ve-ermenistan-barisa-cok-mu/#_ftn4