AB güvenlik ve savunma politikasında Türkiye: SAFE’e katılım konusu

AB’nin 150 milyar avroluk SAFE projesi nedir? AB neden bu projeyi oluşturdu? Bu savunma projesi nasıl çalışacak? Türkiye neden SAFE’in bir parçası olmak istiyor? Türkiye’nin önündeki engeller neler? Doç. Dr. Çiğdem Nas yazdı.

Günümüzde ciddiyetini giderek artıran çok boyutlu güvenlik tehditleri, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ve yayılmacı politikasının bölge ülkeleri açısından bir tehdit olarak algılanması, ABD’de Trump yönetiminin “önce Amerika” yaklaşımı ve savunma alanında Avrupalı ortakların daha fazla harcama yapması ve sorumluluk alması konusunda giderek sertleşen vurguları…

Tüm bu faktörler 1990’lardan beri adım adım gelişmekte olan ancak tümüyle işlevsel olmasının önünde bazı yapısal engeller bulunan AB Ortak Güvenlik ve Savunma politikasının (OGSP) son dönemdeki önemini anlamamızı sağlıyor.

Tabii bir diğer faktör de Avrupa bütünleşme sürecinin gelmiş olduğu aşamada artık bir ileri safhaya geçmesi için uluslararası planda etkin olmasını sağlayacak güçlü bir savunma sektörüne olan ihtiyaç.

AB içinde Fransa, Polonya, İtalya, İspanya gibi NATO üyesi olan ve önemli savunma harcamaları yapan ülkeler bulunsa da bir bütün olarak ortak bir güvenlik ve savunma politikası için kapasitenin yanı sıra ortak bir dış politika vizyonu, ortak karar alma kabiliyeti ve uygulama kararlılığı gerekiyor.

Almanya’nın rolü

Avrupa savunması açısından Federal Almanya’nın rolü kritik önem taşıyor.

Federal Almanya bugüne kadar Avrupa’daki istikrar ortamının sağladığı barış temettüsünden yararlanan ülkelerin başında geldi. 1955 yılında NATO üyesi olan Almanya’nın sınırları dışına askerî güç göndermesi, nükleer başta olmak üzere kitle imha silahları üretmesi yasaktı. Soğuk Savaş döneminde Batı kampında yer alan Federal Alman Cumhuriyeti’nin savunması büyük ölçüde NATO çerçevesinde ve ABD güçlerince sağlanıyordu. Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte tekrar bütünleşen Almanya AB içinde güvenlik ve savunma politikalarını desteklese de esasen bu konuları transatlantik ittifakı içinde görüyor ve NATO’nun birincil askerî savunma örgütü olarak kalmasını destekliyordu.

Soğuk Savaş kısıtlarının sona ermesi ile Federal Almanya’nın NATO ve AB kapsamında Afganistan, Kosova, Lübnan gibi farklı bölgelere asker göndermeye başladığını ve İkinci Dünya Savaşı sonrası kendisine biçilen pasifist yaklaşımdan uzaklaşmaya başladığını gördük. Ancak son dönemde Rusya’nın saldırıları ve Trump’ın Avrupa güvenliğine yaklaşımı Almanya’nın artık bu konuda daha fazla aktif olması ve sorumluluk alması gereğini gündeme getirdi.

Daha Trump’ın ilk Başkanlık döneminde Başbakan Merkel, Avrupa’nın artık başının çaresine bakması gerektiği gerçeğinin altını çizerken, Savunma Bakanı Boris Pistorius Almanya’nın 2029’a kadar savaşa hazırlıklı hale gelmesi gerektiği uyarısında bulunuyordu. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonrasında dönemin Şansölyesi Olaf Sholz da 100 milyar avroluk yeni bir savunma fonunun devreye sokulacağını açıklamıştı.

Kısa zamanda Almanya askerî harcamada ABD, Çin ve Rusya’nın ardından dördüncülüğe yükseldi. Stokholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) raporuna göre, Almanya’nın askerî harcamaları 2015’ten beri %89 ve 2023’e göre %28 artış göstererek 2024’te 88.5 milyar dolar oldu.

Stratejik pusuladan savunma beyaz kitabına: AB’nin rotası

2019’da işbaşına gelen Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Komisyonun artık jeopolitik bir felsefe ile çalışacağını söylemişti. Bir yandan AB’nin iklim liderliğini pekiştirecek Avrupa Yeşil Mutabakatını öne çıkaran AB, savunma ve güvenlik alanındaki meydan okumalara karşı 2022’de Stratejik Pusula adlı bir strateji belgesi hazırlamış ve 2030’a kadar yol haritasını çıkarmıştı. Ancak daha kamuoyuna tanıtılmadan önce, Rusya Ukrayna’ya saldırdı ve Avrupa güvenlik mimarisini geri dönülemez biçimde sarsmış oldu.

Mart 2022’de yayınlanan Stratejik Pusula oldukça kapsamlı olup, hibrit tehditler dahil AB’nin güvenlik ve savunma alanındaki araç kitini geliştirmeyi hedefleyen öneriler içerse de, Rusya’nın oluşturduğu açık ve mevcut tehdite karşı yetersiz kaldı. Bir yandan Rusya gerçeği, öte yandan da giderek sertleşen ve bencilleşen bir Trump ABD’si AB’nin savunma sektörüne verdiği önceliği çok daha arttırması gereğini gündeme getirdi.  19 Mart 2025 tarihinde yayınlanan Avrupa savunmasına ilişkin Beyaz Kitap ise savunma sektöründeki önemli açıkları hızlı bir biçimde kapatmayı ve uzun vadeli askeri hazırlıklılığı güvence altına almayı hedefledi.

6 Mart 2025’te Avrupa savunmasını tartışmak üzere toplanan AB Konseyi, AB düzeyinde geliştirilmesi gereken kritik savunma kabiliyeti alanlarını belirledi. Bunlar şu şekilde sıralandı: Hava ve füze savunması (NATO komuta ve kontrol entegrasyonu ile tüm hava tehditlerine karşı entegre kalkan oluşturulması); top sistemleri (modern toplar ve uzun menzilli hassas füze kabiliyetleri); mühimmat ve füzeler (zamanında yenilemek için yeterli sınai kapasiteye sahip stratejik stoklar); dron ve dron karşıtı sistemler (otonom kabiliyetlere sahip hava, kara, yüzey ve su altı olmak üzere insansız hava araçları filosu); askeri hareketlilik (asker ve ekipmanın hızlı hareketini sağlayacak AB genelinde ulaştırma şebekesi); Yapay Zeka, kuantum, siber ve elektronik savaş (elektromanyetik spektrum kontrolü ve siber operasyonlar için ileri sistemler); stratejik kolaylaştırıcılar ve koruma (stratejik hava ikmali, havadan havaya yakıt ikmali, denizcilik farkındalığı, muharebe kabiliyetleri ve sınır güvenliği).

Avrupa Komisyonu bu kritik kabiliyetler açığını kapatmak amacıyla, ortak projelerin uygulanmasını destekleyecek ve maliyet verimliliği, ölçek ekonomileri, birlikte çalışabilirlik ve daha kısa teslimat süresini dikkate alacak. Buna göre önümüzdeki süreçte yaklaşık 800 milyar avro ek savunma harcaması yapılması öngörülüyor. Bir sene önce açıklanan Avrupa Savunma Sanayi Stratejisine göre, üye devletler 2030’a kadar savunma teçhizatının en az %40’ını toplu bir şekilde elde etmek, AB içi savunma sektörü ticaretinin AB savunma pazarının en az %35’ini oluşturmasını sağlamak ve savunma alımları bütçelerinin en az %50’sini AB içinde karşılamak hedeflerini yerine getirmekle yükümlüler.

SAFE nedir?

Bu amaçlara ulaşılması için AB ve üye devletlerin ek mali kaynakları harekete geçirmeleri gerekiyor.

Ulusal bütçelerden ayrılacak ek kaynakların yanısıra, Avrupa Komisyonu yeni bir mali araç yaratılmasını önerdi. İşte bu mali araç SAFE Security Action for Europe adlı Regülasyon ile oluşturuldu.

Buna göre AB savunma kabiliyetlerine yatırımlarda hızlı ve kayda değer bir artış sağlamak için 150 milyar avroya kadar fon oluşturacak ve bunu üye devletlere borç olarak verecek. Buna ek olarak Avrupa Yatırım Bankası aracılığıyla ve AB Tasarruf ve Yatırımlar Birliği’ni hızlandırarak özel sermayeyi de mobilize etmek amaçlanıyor.

SAFE’e Türkiye’nin katılımı

SAFE tüzüğü 27 Mayıs 2025 tarihinde AB savunma sanayiinin ihtiyaçlarının karşılanması için acil ve geniş kapsamlı alımlar yapılmasını sağlayacak bir mali araç olarak AB Konseyi tarafından onaylandı.

Bu kapsamda desteklenecek projeler ortak alım esasında uygulanacak. Üye devletler, Ukrayna, Avrupa Ekonomik Alanı (AEA-EFTA) ülkeleri (İzlanda, Norveç, Lihtenştayn) faydalanabilecek.

İki kategoride uygulanacak. Birincisi, mühimmat ve füzeler, top sistemleri, kara muharebe kabiliyetleri, küçük dronlar ve anti-dron sistemleri, kritik altyapı koruma, siber, askerî hareketlilik. İkinci kategori ise hava ve füze savunma sistemleri, deniz üstü ve deniz altı kabiliyetleri, küçükler dışında diğer dronlar ve anti-dron sistemleri, stratejik kolaylaştırıcılar, stratejik hava ikmali, havadan havaya yakıt ikmali, uzay varlıkları ve hizmetleri, yapay zekâ ve elektronik savaş.

Her iki kategoride de alım sözleşmelerinde komponent maliyetlerinin en fazla %35’i AB dışı, AEA-EFTA ve Ukrayna’dan kaynaklanabilecek. Üye devletler arasında yapılan geçici dağılıma göre en fazla payı 44 milyar ile Polonya, 16 milyar ile Romanya, Fransa ve Macaristan, 15 milyar ile İtalya, 8 milyar ile Belçika ve 6 milyar ile Litvanya, Portekiz ve Letonya alıyor.

SAFE kapsamında krediler sadece üye devletlere verilse de aşağıdaki ülkeler ortak alımlara katılabilecek: AB’ye katılım müzakerelerini yürüten, aday olan veya potansiyel aday konumunda olan ülkeler ve AB ile Güvenlik ve Savunma ortaklıkları imzalayan ülkeler (Arnavutluk, Kanada, Japonya, Moldova, Kuzey Makedonya, Norveç, Güney Kore, BK).

SAFE düzenlemesi yalnızca Avrupa şirketlerini değil, aynı zamanda Avrupa tedarik zincirlerini de önceliklendirecek şekilde tasarlandı. Nihai savunma ürününün üretiminde yer alan her şey – fabrikalardan ham maddelere kadar – tek pazar içinden veya Ukrayna’dan gelmeli. Bununla birlikte, birçok AB savunma şirketinin üçüncü ülkelerdeki yüklenicilerle önemli ilişkileri olduğu göz önüne alındığında, nihai ürünün bileşenlerine ilişkin tahmini maliyetin %35’ine kadar olan kısmı başka yerlerden gelebilir. Ancak hiçbir bileşen, AB’nin güvenlik ve savunma çıkarlarına aykırı görülen ülkelerden tedarik edilemez.

Esasen, Türkiye aday ülke olarak SAFE kapsamındaki ortak alımlara üye devletlerle birlikte katılabilir. Bu amaçla resmî başvuru da yapılmış durumda.

Avrupa Komisyonu sözcüsü Thomas Regnier, Türkiye’nin resmî başvuruda bulunduğunu belirterek, Komisyondaki birimlerin başvuruyu dikkatle incelediğini belirtti. Türkiye’nin SAFE’e katılımı için öncelikle Avrupa Komisyonu’nun bir tavsiye hazırlaması ve AB Konseyi’ne göndermesi gerekiyor. AB Konseyi onaylarsa o zaman Türkiye’nin katılımını ele almak için ikili müzakereler başlayabilir. AB Konseyi’nde ise Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi üye devletlerin endişelerini belirtmesi ve Türkiye’nin SAFE kapsamındaki ortak projelere katılmasını engellemesi bekleniyor.

Yunanistan’ın şartları

Yunanistan, özellikle 1995 yılında TBMM’de alınan Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması halinde bunun savaş nedeni (Latince casus belli) sayılabileceği kararının geri çekilmesini talep ediyor. Yunanistan’a göre bu karar ülkenin egemenliğini tehdit ediyor ve güvenlik çıkarlarını ihlal ediyor.

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis ise itirazını dile getirirken şunu söyledi: “Bizim pozisyonumuza göre AB üye devletlerini savaş ile tehdit eden ülkeler katılamazlar. Bu ülkelere düşen Avrupa ile iyi ilişkiler inşa etmektir ki bu ilkelere saygıyı gerektirir”.

Mayıs ayında Skai radyosuna konuşan Mitsotakis, “TBMM’nin savaş nedenini (casus belli) oylamasının üzerinden 30 yıl geçti. Bence 30 yıl sonra Türk dostlarımızdan bu (tehdidi) masadan kaldırmalarını doğrudan istemenin zamanı geldi” demişti.

AB Dış ve Güvenlik Yüksek temsilcisi Kaja Kallas ise, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’nin SAFE’e katılım ile ilgili itirazlarının meşru olduğunu belirten bir açıklama yaptı. TBMM’nin bu kararı niye aldığı ve çoğu Yunanistan’a ait ada yoğunluğunun yüksek olduğu Ege Denizi’nin özel yapısının karasularının 12 mile çıkarılmasını Türkiye açısından kabul edilemez hale getirdiği tartışılmıyor.

Türkiye’nin katılımının önünde Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’den kaynaklı engeller bulunuyor ve bunlar aşılamadı. Türkiye bugüne kadar da AB’nin Ortak Güvenlik ve Savunma politikası misyonlarına katkıda bulunmuştu. Ancak Türkiye’nin AB’nin Daimî Yapılandırılmış İşbirliği Mekanizması (PESCO) altındaki projelere katılımı, Avrupa Savunma Ajansı’na ortak üyeliği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından engellenmişti. Şimdi de aynı engelleme SAFE’e katılım için yapılıyor. Komisyon sözcüsü konu ile ilgili bir soru üzerine üye devletlerin endişelerinin ciddiyetle ele alındığını ve üçüncü ülkelerin katılımı ile ilgili üye devletlerin çıkarlarını savunan bazı korunma önlemleri olduğunu belirtti. Yunanistan’da yayınlanana Kathimerini gazetesine göre Almanya Yunanistan’ın itirazını çekmesi için ısrarcı oldu.

Türkiye’nin AB Nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakcı yaptığı bir konuşmada, Türkiye şirketlerinin SAFE’e tam katılımının kazan-kazan durumu olduğunu vurgulamış ve Türkiye’nin yarısı NATO ülkelerine olmak üzere yaklaşık 7,5 milyar dolarlık savunma sanayi ekipmanı ihraç ettiğini anımsatmıştı. “Türkiye’nin SAFE içinde olması AB’nin büyük çıkarına olur. SAFE’e Norveç, Lihtenştayn, Ukrayna’yı dahil edip Türkiye’yi en başından dahil etmemek doğru bir mesaj değil.” diyen Kaymakcı, Türkiye’nin Avrupa sanayisinden çok daha hızlı ve makul fiyatla savunma üretimi yapabileceğini belirtmişti.

Dolaylı çözümler nasıl bir etki yaratır?

Sonuç olarak, Türkiye’nin SAFE’e doğrudan ortak alımlar yoluyla katılması mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Ancak SAFE’e katılan AB şirketleri ile ortaklıklar veya işbirlikleri yoluyla dolaylı bir faydalanma söz konusu olabilir.

Bu durum da Türkiye AB ilişkileri değil de üye devletlerle ilişkilerin ön planda yer almasını gerektiriyor. Türkiye eğer SAFE’e katılan ülkelerden biri olabilse bu durum Türkiye AB ilişkilerini canlandırmasa da, ilişkilerin ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden biri olan güven bunalımının aşılmasında önemli bir rol oynayabilir.

Ancak SAFE gibi AB’nin savunmadaki stratejik çıkarlarını ilgilendiren ve Türkiye’nin hızla büyüyen ve gelişen savunma sektörüyle sunabileceği çok fazla imkân olan bir alanda dahi engellerin aşılamaması, Türkiye-AB ilişkilerinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ikili ilişkilerin rehini olmaya devam ettiğini gösteriyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 25 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Çiğdem Nas
Çiğdem Nas
Doç. Dr. Çiğdem Nas, İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim görevlisi. 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünü tamamladı, daha sonra London School of Economics'de Avrupa Sosyal Politikası alanında yüksek lisans ve Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü'nde AB siyaseti ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora yaptı. Akademik ilgi alanları arasında Avrupa birliği, AB-Türkiye ilişkileri, Avrupa siyaseti ve demokratikleşme konuları bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

AB güvenlik ve savunma politikasında Türkiye: SAFE’e katılım konusu

AB’nin 150 milyar avroluk SAFE projesi nedir? AB neden bu projeyi oluşturdu? Bu savunma projesi nasıl çalışacak? Türkiye neden SAFE’in bir parçası olmak istiyor? Türkiye’nin önündeki engeller neler? Doç. Dr. Çiğdem Nas yazdı.

Günümüzde ciddiyetini giderek artıran çok boyutlu güvenlik tehditleri, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ve yayılmacı politikasının bölge ülkeleri açısından bir tehdit olarak algılanması, ABD’de Trump yönetiminin “önce Amerika” yaklaşımı ve savunma alanında Avrupalı ortakların daha fazla harcama yapması ve sorumluluk alması konusunda giderek sertleşen vurguları…

Tüm bu faktörler 1990’lardan beri adım adım gelişmekte olan ancak tümüyle işlevsel olmasının önünde bazı yapısal engeller bulunan AB Ortak Güvenlik ve Savunma politikasının (OGSP) son dönemdeki önemini anlamamızı sağlıyor.

Tabii bir diğer faktör de Avrupa bütünleşme sürecinin gelmiş olduğu aşamada artık bir ileri safhaya geçmesi için uluslararası planda etkin olmasını sağlayacak güçlü bir savunma sektörüne olan ihtiyaç.

AB içinde Fransa, Polonya, İtalya, İspanya gibi NATO üyesi olan ve önemli savunma harcamaları yapan ülkeler bulunsa da bir bütün olarak ortak bir güvenlik ve savunma politikası için kapasitenin yanı sıra ortak bir dış politika vizyonu, ortak karar alma kabiliyeti ve uygulama kararlılığı gerekiyor.

Almanya’nın rolü

Avrupa savunması açısından Federal Almanya’nın rolü kritik önem taşıyor.

Federal Almanya bugüne kadar Avrupa’daki istikrar ortamının sağladığı barış temettüsünden yararlanan ülkelerin başında geldi. 1955 yılında NATO üyesi olan Almanya’nın sınırları dışına askerî güç göndermesi, nükleer başta olmak üzere kitle imha silahları üretmesi yasaktı. Soğuk Savaş döneminde Batı kampında yer alan Federal Alman Cumhuriyeti’nin savunması büyük ölçüde NATO çerçevesinde ve ABD güçlerince sağlanıyordu. Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte tekrar bütünleşen Almanya AB içinde güvenlik ve savunma politikalarını desteklese de esasen bu konuları transatlantik ittifakı içinde görüyor ve NATO’nun birincil askerî savunma örgütü olarak kalmasını destekliyordu.

Soğuk Savaş kısıtlarının sona ermesi ile Federal Almanya’nın NATO ve AB kapsamında Afganistan, Kosova, Lübnan gibi farklı bölgelere asker göndermeye başladığını ve İkinci Dünya Savaşı sonrası kendisine biçilen pasifist yaklaşımdan uzaklaşmaya başladığını gördük. Ancak son dönemde Rusya’nın saldırıları ve Trump’ın Avrupa güvenliğine yaklaşımı Almanya’nın artık bu konuda daha fazla aktif olması ve sorumluluk alması gereğini gündeme getirdi.

Daha Trump’ın ilk Başkanlık döneminde Başbakan Merkel, Avrupa’nın artık başının çaresine bakması gerektiği gerçeğinin altını çizerken, Savunma Bakanı Boris Pistorius Almanya’nın 2029’a kadar savaşa hazırlıklı hale gelmesi gerektiği uyarısında bulunuyordu. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonrasında dönemin Şansölyesi Olaf Sholz da 100 milyar avroluk yeni bir savunma fonunun devreye sokulacağını açıklamıştı.

Kısa zamanda Almanya askerî harcamada ABD, Çin ve Rusya’nın ardından dördüncülüğe yükseldi. Stokholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) raporuna göre, Almanya’nın askerî harcamaları 2015’ten beri %89 ve 2023’e göre %28 artış göstererek 2024’te 88.5 milyar dolar oldu.

Stratejik pusuladan savunma beyaz kitabına: AB’nin rotası

2019’da işbaşına gelen Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Komisyonun artık jeopolitik bir felsefe ile çalışacağını söylemişti. Bir yandan AB’nin iklim liderliğini pekiştirecek Avrupa Yeşil Mutabakatını öne çıkaran AB, savunma ve güvenlik alanındaki meydan okumalara karşı 2022’de Stratejik Pusula adlı bir strateji belgesi hazırlamış ve 2030’a kadar yol haritasını çıkarmıştı. Ancak daha kamuoyuna tanıtılmadan önce, Rusya Ukrayna’ya saldırdı ve Avrupa güvenlik mimarisini geri dönülemez biçimde sarsmış oldu.

Mart 2022’de yayınlanan Stratejik Pusula oldukça kapsamlı olup, hibrit tehditler dahil AB’nin güvenlik ve savunma alanındaki araç kitini geliştirmeyi hedefleyen öneriler içerse de, Rusya’nın oluşturduğu açık ve mevcut tehdite karşı yetersiz kaldı. Bir yandan Rusya gerçeği, öte yandan da giderek sertleşen ve bencilleşen bir Trump ABD’si AB’nin savunma sektörüne verdiği önceliği çok daha arttırması gereğini gündeme getirdi.  19 Mart 2025 tarihinde yayınlanan Avrupa savunmasına ilişkin Beyaz Kitap ise savunma sektöründeki önemli açıkları hızlı bir biçimde kapatmayı ve uzun vadeli askeri hazırlıklılığı güvence altına almayı hedefledi.

6 Mart 2025’te Avrupa savunmasını tartışmak üzere toplanan AB Konseyi, AB düzeyinde geliştirilmesi gereken kritik savunma kabiliyeti alanlarını belirledi. Bunlar şu şekilde sıralandı: Hava ve füze savunması (NATO komuta ve kontrol entegrasyonu ile tüm hava tehditlerine karşı entegre kalkan oluşturulması); top sistemleri (modern toplar ve uzun menzilli hassas füze kabiliyetleri); mühimmat ve füzeler (zamanında yenilemek için yeterli sınai kapasiteye sahip stratejik stoklar); dron ve dron karşıtı sistemler (otonom kabiliyetlere sahip hava, kara, yüzey ve su altı olmak üzere insansız hava araçları filosu); askeri hareketlilik (asker ve ekipmanın hızlı hareketini sağlayacak AB genelinde ulaştırma şebekesi); Yapay Zeka, kuantum, siber ve elektronik savaş (elektromanyetik spektrum kontrolü ve siber operasyonlar için ileri sistemler); stratejik kolaylaştırıcılar ve koruma (stratejik hava ikmali, havadan havaya yakıt ikmali, denizcilik farkındalığı, muharebe kabiliyetleri ve sınır güvenliği).

Avrupa Komisyonu bu kritik kabiliyetler açığını kapatmak amacıyla, ortak projelerin uygulanmasını destekleyecek ve maliyet verimliliği, ölçek ekonomileri, birlikte çalışabilirlik ve daha kısa teslimat süresini dikkate alacak. Buna göre önümüzdeki süreçte yaklaşık 800 milyar avro ek savunma harcaması yapılması öngörülüyor. Bir sene önce açıklanan Avrupa Savunma Sanayi Stratejisine göre, üye devletler 2030’a kadar savunma teçhizatının en az %40’ını toplu bir şekilde elde etmek, AB içi savunma sektörü ticaretinin AB savunma pazarının en az %35’ini oluşturmasını sağlamak ve savunma alımları bütçelerinin en az %50’sini AB içinde karşılamak hedeflerini yerine getirmekle yükümlüler.

SAFE nedir?

Bu amaçlara ulaşılması için AB ve üye devletlerin ek mali kaynakları harekete geçirmeleri gerekiyor.

Ulusal bütçelerden ayrılacak ek kaynakların yanısıra, Avrupa Komisyonu yeni bir mali araç yaratılmasını önerdi. İşte bu mali araç SAFE Security Action for Europe adlı Regülasyon ile oluşturuldu.

Buna göre AB savunma kabiliyetlerine yatırımlarda hızlı ve kayda değer bir artış sağlamak için 150 milyar avroya kadar fon oluşturacak ve bunu üye devletlere borç olarak verecek. Buna ek olarak Avrupa Yatırım Bankası aracılığıyla ve AB Tasarruf ve Yatırımlar Birliği’ni hızlandırarak özel sermayeyi de mobilize etmek amaçlanıyor.

SAFE’e Türkiye’nin katılımı

SAFE tüzüğü 27 Mayıs 2025 tarihinde AB savunma sanayiinin ihtiyaçlarının karşılanması için acil ve geniş kapsamlı alımlar yapılmasını sağlayacak bir mali araç olarak AB Konseyi tarafından onaylandı.

Bu kapsamda desteklenecek projeler ortak alım esasında uygulanacak. Üye devletler, Ukrayna, Avrupa Ekonomik Alanı (AEA-EFTA) ülkeleri (İzlanda, Norveç, Lihtenştayn) faydalanabilecek.

İki kategoride uygulanacak. Birincisi, mühimmat ve füzeler, top sistemleri, kara muharebe kabiliyetleri, küçük dronlar ve anti-dron sistemleri, kritik altyapı koruma, siber, askerî hareketlilik. İkinci kategori ise hava ve füze savunma sistemleri, deniz üstü ve deniz altı kabiliyetleri, küçükler dışında diğer dronlar ve anti-dron sistemleri, stratejik kolaylaştırıcılar, stratejik hava ikmali, havadan havaya yakıt ikmali, uzay varlıkları ve hizmetleri, yapay zekâ ve elektronik savaş.

Her iki kategoride de alım sözleşmelerinde komponent maliyetlerinin en fazla %35’i AB dışı, AEA-EFTA ve Ukrayna’dan kaynaklanabilecek. Üye devletler arasında yapılan geçici dağılıma göre en fazla payı 44 milyar ile Polonya, 16 milyar ile Romanya, Fransa ve Macaristan, 15 milyar ile İtalya, 8 milyar ile Belçika ve 6 milyar ile Litvanya, Portekiz ve Letonya alıyor.

SAFE kapsamında krediler sadece üye devletlere verilse de aşağıdaki ülkeler ortak alımlara katılabilecek: AB’ye katılım müzakerelerini yürüten, aday olan veya potansiyel aday konumunda olan ülkeler ve AB ile Güvenlik ve Savunma ortaklıkları imzalayan ülkeler (Arnavutluk, Kanada, Japonya, Moldova, Kuzey Makedonya, Norveç, Güney Kore, BK).

SAFE düzenlemesi yalnızca Avrupa şirketlerini değil, aynı zamanda Avrupa tedarik zincirlerini de önceliklendirecek şekilde tasarlandı. Nihai savunma ürününün üretiminde yer alan her şey – fabrikalardan ham maddelere kadar – tek pazar içinden veya Ukrayna’dan gelmeli. Bununla birlikte, birçok AB savunma şirketinin üçüncü ülkelerdeki yüklenicilerle önemli ilişkileri olduğu göz önüne alındığında, nihai ürünün bileşenlerine ilişkin tahmini maliyetin %35’ine kadar olan kısmı başka yerlerden gelebilir. Ancak hiçbir bileşen, AB’nin güvenlik ve savunma çıkarlarına aykırı görülen ülkelerden tedarik edilemez.

Esasen, Türkiye aday ülke olarak SAFE kapsamındaki ortak alımlara üye devletlerle birlikte katılabilir. Bu amaçla resmî başvuru da yapılmış durumda.

Avrupa Komisyonu sözcüsü Thomas Regnier, Türkiye’nin resmî başvuruda bulunduğunu belirterek, Komisyondaki birimlerin başvuruyu dikkatle incelediğini belirtti. Türkiye’nin SAFE’e katılımı için öncelikle Avrupa Komisyonu’nun bir tavsiye hazırlaması ve AB Konseyi’ne göndermesi gerekiyor. AB Konseyi onaylarsa o zaman Türkiye’nin katılımını ele almak için ikili müzakereler başlayabilir. AB Konseyi’nde ise Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi üye devletlerin endişelerini belirtmesi ve Türkiye’nin SAFE kapsamındaki ortak projelere katılmasını engellemesi bekleniyor.

Yunanistan’ın şartları

Yunanistan, özellikle 1995 yılında TBMM’de alınan Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması halinde bunun savaş nedeni (Latince casus belli) sayılabileceği kararının geri çekilmesini talep ediyor. Yunanistan’a göre bu karar ülkenin egemenliğini tehdit ediyor ve güvenlik çıkarlarını ihlal ediyor.

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis ise itirazını dile getirirken şunu söyledi: “Bizim pozisyonumuza göre AB üye devletlerini savaş ile tehdit eden ülkeler katılamazlar. Bu ülkelere düşen Avrupa ile iyi ilişkiler inşa etmektir ki bu ilkelere saygıyı gerektirir”.

Mayıs ayında Skai radyosuna konuşan Mitsotakis, “TBMM’nin savaş nedenini (casus belli) oylamasının üzerinden 30 yıl geçti. Bence 30 yıl sonra Türk dostlarımızdan bu (tehdidi) masadan kaldırmalarını doğrudan istemenin zamanı geldi” demişti.

AB Dış ve Güvenlik Yüksek temsilcisi Kaja Kallas ise, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’nin SAFE’e katılım ile ilgili itirazlarının meşru olduğunu belirten bir açıklama yaptı. TBMM’nin bu kararı niye aldığı ve çoğu Yunanistan’a ait ada yoğunluğunun yüksek olduğu Ege Denizi’nin özel yapısının karasularının 12 mile çıkarılmasını Türkiye açısından kabul edilemez hale getirdiği tartışılmıyor.

Türkiye’nin katılımının önünde Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’den kaynaklı engeller bulunuyor ve bunlar aşılamadı. Türkiye bugüne kadar da AB’nin Ortak Güvenlik ve Savunma politikası misyonlarına katkıda bulunmuştu. Ancak Türkiye’nin AB’nin Daimî Yapılandırılmış İşbirliği Mekanizması (PESCO) altındaki projelere katılımı, Avrupa Savunma Ajansı’na ortak üyeliği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından engellenmişti. Şimdi de aynı engelleme SAFE’e katılım için yapılıyor. Komisyon sözcüsü konu ile ilgili bir soru üzerine üye devletlerin endişelerinin ciddiyetle ele alındığını ve üçüncü ülkelerin katılımı ile ilgili üye devletlerin çıkarlarını savunan bazı korunma önlemleri olduğunu belirtti. Yunanistan’da yayınlanana Kathimerini gazetesine göre Almanya Yunanistan’ın itirazını çekmesi için ısrarcı oldu.

Türkiye’nin AB Nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Faruk Kaymakcı yaptığı bir konuşmada, Türkiye şirketlerinin SAFE’e tam katılımının kazan-kazan durumu olduğunu vurgulamış ve Türkiye’nin yarısı NATO ülkelerine olmak üzere yaklaşık 7,5 milyar dolarlık savunma sanayi ekipmanı ihraç ettiğini anımsatmıştı. “Türkiye’nin SAFE içinde olması AB’nin büyük çıkarına olur. SAFE’e Norveç, Lihtenştayn, Ukrayna’yı dahil edip Türkiye’yi en başından dahil etmemek doğru bir mesaj değil.” diyen Kaymakcı, Türkiye’nin Avrupa sanayisinden çok daha hızlı ve makul fiyatla savunma üretimi yapabileceğini belirtmişti.

Dolaylı çözümler nasıl bir etki yaratır?

Sonuç olarak, Türkiye’nin SAFE’e doğrudan ortak alımlar yoluyla katılması mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Ancak SAFE’e katılan AB şirketleri ile ortaklıklar veya işbirlikleri yoluyla dolaylı bir faydalanma söz konusu olabilir.

Bu durum da Türkiye AB ilişkileri değil de üye devletlerle ilişkilerin ön planda yer almasını gerektiriyor. Türkiye eğer SAFE’e katılan ülkelerden biri olabilse bu durum Türkiye AB ilişkilerini canlandırmasa da, ilişkilerin ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden biri olan güven bunalımının aşılmasında önemli bir rol oynayabilir.

Ancak SAFE gibi AB’nin savunmadaki stratejik çıkarlarını ilgilendiren ve Türkiye’nin hızla büyüyen ve gelişen savunma sektörüyle sunabileceği çok fazla imkân olan bir alanda dahi engellerin aşılamaması, Türkiye-AB ilişkilerinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ikili ilişkilerin rehini olmaya devam ettiğini gösteriyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 25 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Çiğdem Nas
Çiğdem Nas
Doç. Dr. Çiğdem Nas, İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim görevlisi. 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünü tamamladı, daha sonra London School of Economics'de Avrupa Sosyal Politikası alanında yüksek lisans ve Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü'nde AB siyaseti ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora yaptı. Akademik ilgi alanları arasında Avrupa birliği, AB-Türkiye ilişkileri, Avrupa siyaseti ve demokratikleşme konuları bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x