Rusya Devlet Başkanı Putin, 2007’de Bükreş’te yaptığı bir konuşmada Batı ile ilişkilerin yeni dönemde nasıl şekilleneceğine dair mesajlar vermişti: NATO’nun genişlemesine Rusya kayıtsız kalmayacaktı. Bir yıl sonra da Rusya Güney Osetya’yı, 2014’te de Kırım’ı ilhak etti. ABD başkanlarının pasif angajman siyasetlerinden faydalanarak bütün beklentilerin aksine yaptırımlara karşı durdu ve dahası 2015’te Suriye sahasına askeri olarak müdahil oldu. Libya’dan Afrika’ya birçok yerde yükselişe geçen Rus askeri aktivizmi 2022’de Ukrayna’nın ilhakı ile devam etti.
Bu anlamda Moskova yönetimi Putin revizyonizmi ile uluslararası ilişkilerin temel mefhumları olan toprak bütünlüğü, egemenlik gibi ilkeleri hiçe sayıyor. Rusların Ukrayna saldırıları sadece Avrupa güvenliği açısından değil, aynı zamanda küresel siyaset ve Ortadoğu açısından da yeni denklemler ortaya çıkarıyor.
Birçok siyasetçi Putin’i durdurmanın yolunun yaptırımlar olduğunu düşünse de Stalinist bir yaklaşımla Ukrayna’ya saldıran Putin’i üç şey durdurabilir.
Bunlardan ilki, ABD’nin veya NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermesi- teorik olarak imkânsıza yakın. İkincisi, NATO’nun genişlemeyeceği ve Ukrayna’da Rus yanlısı bir iktidarın kurulmasının garantisi- Putin’in zaferi anlamına gelir. Üçüncüsü, Rusya’ya güç veren gaz, petrol, domates ve buğdaya karşı ortak hamle.
Körfez ülkeleri Batı ve Rusya arasında nerede duruyor?
Rusya’ya karşı bu ortak hamleler söz konusu olduğunda Körfez ülkelerinin krizdeki tutumları oldukça ilgi çekici.
Batı ile tarihsel olarak derin bağları olan ama aynı zamanda Rusya ile çok yönlü ilişkileri olan ülkeler olarak Körfez ülkeleri Rusya-Ukrayna arasındaki çatışmayı temkinli bir şekilde yürütüyorlar. Bu ayın başlarında, Rusya’nın işgalini kınayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki oylamada kınama yönünde oy kullansalar da Körfez monarşileri Rusya-Ukrayna savaşında hemfikir değiller.
Bu anlamda Suudi Arabistan’ın el-Arabiyya kanalı Rus yanlısı, Katar’ın el-Cezire kanalı ABD/Batı yanlısı bir yayın politikası sergilerken, BAE’nin SkyNews kanalı bu ikisinin ortasında bir duruş sergiledi.
Dolayısıyla Körfez, Ukrayna krizinde-medya örneğinde görüldüğü gibi– tek ses olmadı. Katar ve Kuveyt en sert tepkiyi verirken Suudi Arabistan tarafsız, BAE Rusya yanında durdu. Bahreyn ise krize yönelik net bir tavır sergilemedi. Benzer şekilde Umman da krizde tarafsız kalmayı tercih etti.
Kuveyt’in ilkesel duruşu
Kuveyt, –Filistin meselesinde olduğu gibi– Körfez’de Moskova karşıtı en sert duran devlet olarak öne çıkıyor. Ukrayna’nın bağımsızlığına ve hâkimiyetine saygı gösterilmesi, güç kullanımını bırakmayı, çözümün de BM tüzük ve uluslararası hukuka uygun şekilde gerçekleşmesi gerektiğini belirtti.
Dahası Kuveyt, ABD ve Arnavutluk tarafından sunulan BM tasarısına 80 Arap devletiyle birlikte sponsorluk yaptı. Rusya’nın Ukrayna işgalinin gittikçe artmasına karşılık olarak Kuveyt Dış İşleri Bakanlığı Ukrayna’nın bağımsızlığına ve egemenliğine saygı duyulması gerektiğine dair bir metin yayınladı.
Rusya’nın Ukrayna işgali ile 1990’daki Saddam’ın işgali arasında paralellik kuran Kuveyt’in bu tepkiyi vermesi, Kuveyt’in devletlerin toprak egemenliklerine dair standart bir saygı takındığını gösteriyor.
Suudi Arabistan temkinli
Suudi Arabistan dolaylı olarak krizin ilk aşamasından beri tarafsız tutumdan ziyade Rusya yanlısı bir tavır sergiliyor. Nitekim krizin başlarında Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, son günlerde de ABD başkanı Biden’ın talep ve baskılarına rağmen Suudiler OPEC+ ile uyumlu petrol politikası uyguladıklarını belirttiler. Dolayısıyla Suudiler geçmişte olduğu gibi petrolü siyasal bir araç olarak kullanmıyor ve Arap petrolünü Ruslara alternatif olarak sunmuyorlar.
Bu durum Suudilerin yıllardır Batı’dan duyduğu rahatsızlığın en basit şekilde dışa vurumu olarak görülebilir. Diğer bir deyişle 2010’un sonlarından beri Körfez saraylarında ABD’den duyulan rahatsızlık Ukrayna krizindeki tavırla bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
ABD ile krizler yaşarken Körfez ülkeleri Rusya ile angajmanlarını artırdı. Dolayısıyla her ne kadar ABD, Körfez’i Ukrayna krizinde Rusya’nın karşısında ve kendi yanında bir duruşa davet etse de Körfez’in verdiği tepki, Beyaz Saray’ın artık Körfez’de tek hegemon, hâkim güç olmadığını kanıtlıyor.
ABD müttefiki Katar ve doğalgaz diplomasisi
Katar ise krizde Rusya’yı düşman etmeden ABD yanlısı bir tutum sergiledi. Buna göre Dış İşleri Bakanı el-Sani “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığından” yana olduklarını belirtti. Bu anlamda Doha yönetimi, Rusya’nın Donetsk ve Luhansk’taki ayrılıkçıları tanıma ve Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşa karşı çıkıyor. Katar her ne kadar Ukrayna meselesinde Rusya’nın karşısında yer alsa da Moskova’ya karşı Batılı aktörlerin finansal yaptırımlarını savunmuyor. Doha’nın Moskova ile son yıllarda yatırım, alt yapı ve turizm gibi alanlarda geliştirdiği derin ilişkiler bu siyasetin temel belirleyicisi. Dolayısıyla Katar’ın Batı yanlısı duruşu diplomatik retorikle sınırlı kalıyor.
Katar, krizden iki önemli kazanımla çıktı. Birincisi, Katar gazının Avrupa’ya taşınması ile artan değer. Avusturalya’dan sonra 2021’de sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatında ikinci sırada yer alan Katar’ın Avrupa ülkelerindeki öneminin arttığı ifade edilebilir. İkincisi, Beyaz Saray’da Biden döneminde ağırlanan ilk Körfez lideri el-Sani oldu ve Katar, ABD’nin NATO dışı müttefiki konumuna yükseltildi. Kuveyt ve Bahreyn’den sonra Körfez’de bu konuma erişen üçüncü ülke olan Katar’ın da ABD nezdinde kurumsal değeri arttı ve Körfez içi rekabette eli daha da güçlendi. Bilindiği gibi Putin’in Ukrayna işgalinden iki hafta önce Biden Katar Emiri’ni Beyaz Saray’a davet etmişti. Bu davetle krizin Avrupa’da enerji krizine evirilmemesi adına Emir’den teminat almıştı. Bu anlamda Katar gazı, Ukrayna krizi ile Asya-Pasifik’ten Avrupa’ya kayabilir. Benzer şekilde Avrupa’nın doğalgaz tedarikinde aktör çeşitlendirmesinde Katar etkin rol oynayabilir.
Fakat Katar’ın Avrupa’nın gaz ihtiyacını tek başına karşılama ihtimali oldukça düşük. Katar Enerji İşleri Bakanı Saad el-Kaabi’in “Rusya’nın Avrupa’ya yaptığı ihracatın yerini hiçbir ülke tutamaz,” yönündeki ifadesi bu iddiayı doğrular nitelikte. Bu durumu engelleyen en az iki dinamik var. Bunlardan ilki, Katar’ın sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatının uzun dönem sözleşmelerinin %75’inin Asya ülkeleriyle olması. İkincisi ise Avrupa’nın ithal ettiği sıvılaştırmış gazın sadece %24’ünün Katar’dan sağlanması. Bu rakam Rusya için %46. Dolayısıyla Katar her ne kadar Rusya’nın yerini alacak kapasiteye sahip olmasa da Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını azaltabilecek potansiyele sahip. Bu noktada Cezayir, Azerbaycan, Norveç ve ABD’ de devreye girebilir. Krizin başından beri Avrupa ülkelerinin mezkûr ülkelerle görüşmeleri artırması bu minvalde okunabilir.
Her ne kadar krizle birlikte Avrupa Katar’a yakınlaşmak zorunda kalsa da Doha’nın Moskova ile yakın ilişkiler geliştirdiğini de not etmek lazım. Bu anlamda Rusya devletinin kontrolündeki Rosneft şirketinin 2016’daki özelleşmesinden Katar önemli pay aldı. Bu anlamda Katar Yatırım Otoritesi 11 milyar dolar karşılığında Rosneft’in yüzde %19 hissesine sahip oldu. 2013’te VTB Bankası’nın 500 milyon dolarlık hissesini satın alan Katar aynı zamanda St. Petersburg’taki Pulkovo havalimanında %25’ine sahip. Birçok uluslararası örgüt ve kurumda da ortaklıkları olan Katar-Rusya arasındaki yakın ve kurumsal işbirliği Doha’nın Putin’e karşı sert bir duruş sergilemesini engelliyor.
BAE’nin temkinli pragmatizmi
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olan BAE, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığını en güçlü şekilde kınayan ve Rus güçlerin derhal geri çekilmesini talep eden ABD’nin desteklediği karar taslağının oylanmasında çekimser kalarak Moskova yanlısı bir tutum sergiledi.
BAE, Rusya’nın işgalini bir savaş olarak tanımlamadı. Bunun yerine müdahale ismini benimsedi. Dahası BAE’de yayın yapan The National isimli gazete çalışanlarına krizi işgal olarak tanımlamamaları yönünde talimat verildi. Ukrayna krizini kınayan BAE, Putin’in işgal öncesi konuşmasında ortaya attığı Rusya’nın NATO ve Batı tarafından kışkırtıldığı argümanını desteklemiş oldu.
BAE’nin çekimser tavrını Abu Dabi-Moskova arasında danışıklı dövüş olarak okuyanlar da var. Bu anlamda Yemen’deki Husilere yönelik silah ambargosunun uzatılması noktasında Rusların vetosunu engellemek isteyen BAE, Ukrayna meselesinde Rusların yanında durmuş olabilir. Dolayısıyla BM, Rusya-BAE arasındaki iş birliğinde araç olarak kullanılıyor. Kimilerine göre de BAE’nin Ukrayna krizindeki tavrı tarafsızlık üzerine inşa ediliyor. Fakat BAE’li siyaset bilimci Abdulhalik Abdullah’a göre, BAE ve Suudi Arabistan krizde Batı yanlısı bir tutum sergilemeyerek ABD’ye “bize ihtiyacınız var” mesajını verdi. Diğer bir deyişle BMGK başkanlığını bu ay yürütecek olan BAE, güvenlik konseyinde ABD’nin yanında durmayarak dış politika aktör çeşitlendirme yönünde bir stratejisi olduğunu kanıtladı. Bu durum Abu Dabi’deki ABD’nin bölge politikalarından- özellikle İran siyasetinden- duyduğu rahatsızlığı açığa vururken aynı zamanda Rusya ile artan angajmanından vazgeçmeyeceğini ortaya koydu. Bu anlamda Rusya-BAE arasında birkaç alanda angajman yoğunlaşmasının yaşandığı ifade edilebilir.
Bu alanların başında turizm geliyor. 2021 yılında 600 bin Rus turist Dubai’yi tercih etti. Bu anlamda Türkiye (4.7 milyon) ve Mısır’dan (1 milyon) sonra Rus turistin en tercih ettiği üçüncü ülke BAE oldu. BAE, Ukrayna savaşından dolayı ekonomide önemli bir kaynak olan Rus turisti kaçırmak istemiyor.
İş birliğinin derinleştiği bir diğer alan da gıda. Rusya ve Ukrayna küresel buğday piyasasının %25’ini kontrol ediyor. Körfez’de de BAE, Katar ve Umman Rusya’nın buğdayına bağımlı. Örnek vermek gerekirse 2019 yılında Rusya’nın buğday ihracatının neredeyse yarısı BAE’ye gidiyordu. BAE her ne kadar geniş tahıl depolarına sahip olsa da savaşın uzaması uzun vadede Rus buğdayının BAE için bir probleme dönüşmesi ihtimalini de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla BAE Rusların buğdayı dış politikada bir araç olarak kullanmasından çekiniyor.
BAE’nin Rusların yanında durmasının bir diğer sebebi enerji alanında geliştirilen ve derinleştirilen iş birlikleri. Nisan 2017’de imzalanan Kuzey Akım 2 projesinde BAE’nin de payı var. Projenin ortaklarından olan OMV şirketinin 24.9’u Abu Dabi’nin Mubadala ve Petrochemicals Holding Company şirketlerine ait. 2020’de de Rusya’nın en büyük şirketi Gazprom ile Mubadala Petroleum arasında petrol üretimi ve üretim süreçlerinin dijitalleştirilmesini sağlayan yeni teknolojilerin ortaklaşa geliştirilmesi için bir iş birliği anlaşması imzalandı.
Öte yandan Rusya-BAE arasındaki ticaret hacmi de gün geçtikçe artıyor. 2000’lerde 200 milyon dolar olan hacim, tedrici bir artış göstererek 5 milyar dolara yaklaştı. Bunun yanında iki ülke arasında stratejik ortaklık deklarasyonuna imza atıldı. 2018’de imzalanan bu deklarasyonla Rusya Körfez’de ilk kez petrol piyasası ve terörle mücadelede ortak sayıldı. Kriz sırasında ABD’den gelen baskılara rağmen BAE Enerji Bakanı Suheyl el-Mezrui OPEC+ anlaşmasına ve aylık üretimi düzenleyen mekanizmaya bağlılıklarını bildirdi.
ABD’nin İsrail ile normalleşmeye rağmen F-35’leri satmaması başta olmak üzere BAE’yi rahatsız eden Washington merkezli politikalar Körfez’i Rusya ve Çin’e yaklaştırmıştı. Ukrayna krizi de Körfez’in korunmacı bir strateji (hedging stratejisi) izlediğini gösteriyor. Nitekim BAE için Ruslar Suriye’den Libya’ya askeri çatışma bölgelerinde stratejik müttefik anlamına geliyor. Pentagon’un Kasım 2020’de yayınladığı rapora göre Rus paralı askerleri- Wagner- finanse eden başlıca aktörlerden birisi BAE.
Bundan sonrası
Sonuç olarak Rusya’nın Ukrayna işgali Körfez’i 2015’ten bu yana Ruslarla geliştirdiği ilişkiler ile Körfez’in güvenlik garantörü olan geleneksel müttefiki Batı ile arada bir ikilemin içerisine itti.
Bu anlamda Körfez ülkelerinin Ukrayna krizine yönelik farklı politikalar takip ettikleri ve artık ABD’ye bağımlı politikalar izlemek istemedikleri ortaya çıktı.
Bu politika sadece Körfez ülkelerine has değil. Ukrayna’ya hava savunma sistemi tedarik etmesini talep eden Biden, müttefiki İsrail’den olumsuz cevap almıştı. Dolayısıyla Ukrayna savaşı, Washington’ın “müttefiklerini” yavaş yavaş kaybettiğini gösteren bir kriz olarak kaydedilebilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 22 Mart 2022’de yayımlanmıştır.