“Türkiye, İsrail’i tanıyan ve Tel Aviv’de siyasi temsilci bulunduran yegane İslam ülkesidir. Türkiye, Arap- İsrail anlaşmazlıklarının çözümü için arabuluculuk yapabilecek bir devlettir. Türkler hem Osmanlı hem de Cumhuriyet dönemlerinde Yahudilere karşı hakça davranmışlardır. Yahudi aleyhtarı bir makale yayınlayan bir gazete geçen sene kapatılmıştır. İsrail zamanı geldiğinde Türkiye’nin dostça teşebbüslerinden yararlanacaktır.” [1]
İsrail Devlet Radyosu, 31 Temmuz 1957
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler, etnik temelli boyutu da göz önüne alınacak olursa yüzyıllara dayanan, birçok farklı dönemi, kurumu ve hikâyeyi kapsayan yekpare bir inanç- siyaset anlatısı olarak tanımlanabilir.
İsrail’in kurulmasından sonra tesis edilen ilişkilerin çoğu zaman iki devlet arasında kalmadığı, taraflar istese de istemese de üçüncü ülkeleri ve hatta genel olarak bölgeyi ilgilendiren bir tarafı hep oldu. İnişli çıkışlı seyreden ikili ilişkiler hem bölgeye yansıdı hem de bölgedeki diğer gelişmelerden etkilendi.
İkili ilişkilerdeki en derin sapaklardan biri, 7 Ekim 2023 sonrasındaki gelişmeler oldu. İsrail bir halkı yok etmek için bütün uluslararası hukuki teamül ve kaideleri tarumar etti, soykırım girişiminden taviz vermedi. İsrail, Gazze’ye yönelik saldırılarını devam ettirirken 8 Aralık 2024’te Esad rejiminin devrilmesi sonrası Suriye’de yeni bir yönetim ortaya çıktı. Bu yönetim Suriye’nin geleceğine yön vermeye çalışırken, Suriye sahasında yaşananlarsa tarihte belki de ilk kez bu denli somut olarak-Türkiye ile İsrail arasında olası bir askerî çatışma ihtimalinin yüksek sesle dillendirilmesine neden oluyor.
Yeni dönemin Suriye’sinde vekalet aktörlerinin isimleri mi değişiyor?
Öyle ki, 2025 Nisan ayı Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin tarihsel akışında önemli referans noktası olacak gelişmelere sahne oldu.
İsrail, 2 Nisan’da, Suriye topraklarında yer alan askerî noktalara saldırılar düzenledi. Bu saldırılar yeni değildi, fakat Türkiye’nin üs kurmayı planladığı söylenen bölgelere olunca, etkisi bambaşka oldu. Gözler önce İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 8 Nisan’daki Beyaz Saray ziyaretine çevrildi. Nitekim, Netanyahu orada Trump’a Türkiye’yi şikâyet etmekten geri durmadı. Suriye’deki Türkiye etkisinden rahatsızlığını dile getirdi.
Trump-Netanyahu görüşmesi ve ilerleyen satırlarda aktaracağımız Bakü’deki Türkiye-İsrail teknik görüşmeleri belki de önümüzdeki dönemin kısa ve orta vadesindeki Suriye konjonktürünün belirginleşmesinde önemli dönüm noktası olacak.
Suriye’deki kırılgan zemin
Yeni Suriye rejimi, geçici anayasa düzenlemeleri ve organizasyon şemasıyla devlet omurgasını şekillendirecek hamleler yapıyor. Yeni yönetim; derinleşen ekonomik krize kalıcı reçete, temel insani ihtiyaçları giderecek yatırım destekleri, ülkenin her yerine egemen monoblok askerî kurulum arayışlarıyla meşgul. Özellikle Esad döneminden kalan yaptırımların kaldırılması için hükümet adımlarını dikkatle atıyor, imaj konusunda titizlikle hareket ediyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı Suriye’ye yönelik yaptırımların kalkması için ön şartlar olduğunu duyurmuş, [2]sonrasında ise yaptırımların tamamen kalkması değil, bir kısım gevşemeyle sınırlı kalınacağına dair bir tablo ortaya çıkmıştı.[3] ABD’nin henüz sınırları belirginleşmeyen Suriye stratejisi cevaplanmayı bekleyen önemli bir dinamik.
Yeni Suriye Yönetimi bu kırılgan zeminde ellerinden geldiğince itidalli bir dil kullanıyor. Bölgedeki tüm aktörlerin- bölge dışı olanlar da dahil olmak üzere- katkısıyla dayanıklı bir ekonomi ve güvenlik şeması kurmak gayretindeler. Tüm bu zeminde kendilerine yardımcı olmayan baş unsur; güvenlik gerekçeleriyle saldırı politikasını bölgesel düzeyde meşrulaştırma gayretindeki İsrail. Netanyahu yönetimi Gazze’deki soykırım girişimini aralıksız sürdürürken bir yandan da Suriye’de yeni cepheler açarak kazanımlarını arttırma arayışına devam ediyor.
Esad sonrası dinmeyen saldırı furyası
Suriye özelinde Türkiye ile İsrail arasında yaşanan son sürece kısa bir bakış, sonraki projeksiyonun çerçevesi için faydalı olacaktır.
Öncelikle, İsrail’in Şam’daki yönetim değişikliğinin ardından Suriye ile aralarındaki silahtan arındırılmış bölgeyi ilhak ederek, yasa dışı bir şekilde 10 civarında askerî üs kurduğu bilgisini de dipnot olarak düşmek gerekiyor. Bununla birlikte yeni rejim döneminde Suriye’den İsrail’e yönelik herhangi bir saldırı yapılmazken, hatta Lübnan’daki Hizbullah güçlerine yönelik silah sevkiyatları engellenirken, Suriye topraklarına yönelik olarak sonu ölümle neticelenen onlarca saldırı İsrail ordusu tarafından gerçekleştirildi.[4]
2 Nisan tarihindeki saldırıyı öncekilerden ayrıştıran unsur ise Türkiye ile olan örtük ya da açık rabıtası oldu. İsrail Hava Kuvvetleri Suriye’de Palmira kenti yakınlarındaki hava üssü T4’ün pistini ve radar üssünü bombaladı.[5] Aynı zamanda Hama’daki askerî havalimanı da saldırıdan nasibini aldı ve buradaki 4 Suriyeli görevli hayatını kaybetti. Esad Rejimi devrildikten sonra hız kesmeden Suriye’nin birçok farklı noktasını bombalayan İsrail’in son saldırısındaki ana hedefin Türkiye olduğu algısı -ya da gerçeği- uluslararası tüm medya kurumlarının haber ve yorumlarında açık bir şekilde dile getirildi.
Türk yetkililer konuya ilişkin somut bir niyet beyanında bulunmasa da[6], Batı ve İsrail medyasında, Türkiye’nin ilgili noktalarda askerî üs kurma planlaması içerisinde olduğu haberleri yer aldı.[7] İsrail kanadının okumasının da bu yönde olduğuna dair en aşikâr demeçler de İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar ve Savunma Bakanı Yisrael Katz’dan geldi: “İsrail’e düşman ülkelerin Suriye sınırları içerisinde aktif olmasına izin vermeyeceklerini” beyan ettiler.[8] İsrail medyasında ise Türkiye’nin Suriye’deki varlığına ilişkin duyulan rahatsızlık keskin ifadelerle yer buldu. İsrail’in güvenlik kurumlarındaki yetkililer duydukları rahatsızlığı kaynak bilgisi adı altında medya kurumlarına sızdırdılar.
Türkiye ile Suriye arasında birçok farklı alanda (enerji, altyapı, ulaşım vb.) olduğu gibi askerî alanda da iş birliği fırsatlarının masada olduğu bir gerçek. Ticaret Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı yetkilileri yakın zamanda Suriye’ye ziyaret düzenlediler. Bu bağlamda Suriye ile varılacak uzlaşı ile bölgede ortak askerî üs kurulması ve Türk Ordusu’nun desteğiyle yeni teşekkül edecek Suriye Ordusu’nun eğitim faaliyetlerinin başlaması yakın gelecekteki somut senaryolar arasında yer alıyor. Nitekim Suriye Ordusu’nun askerî kapasitesinin arttırılması için eğitim faaliyetleri de dahil bazı çabaların olduğu Millî Savunma Bakanlığı kaynakları tarafından da aktarılmıştı.[9]
Türkiye ve İsrail’in çatışan Suriye vizyonları
Türkiye, Suriye’nin “sınır güvenliğini sağlamış, üniter, askerî ve siyasi istikrara ulaşmış” bir form kazanmasını destekliyor. İsrail ise ülkenin dağınık ve fiziksel olarak kendisi açısından kontrol edilebilir şekilde yönetilmesi lehinde tavır sergiliyor.[10] Bu amaçla, Suriye’nin kırılgan yapısındaki her aşil topuğunu hedefliyor; askerî kabiliyetlere dönük saldırılar, Dürzi toplumunun hassasiyetlerinin manipüle edilmesi,[11] kuzeydeki SDG güçlerine pozitif yaklaşım bu politikanın birkaç örneği.[12]
Bütün bunları yaparken İsrail’in ana motivasyonlarından biri de Suriye hava sahasında herhangi bir sınırlama ile karşılaşmamak. Zira, potansiyel İran geriliminde hava sahası kullanımı konusunda Ankara-Şam askerî iş birliği tarafından kısıtlanmak istemiyor. Yetkililerin demeçlerinde bu niyet satır aralarında okunabiliyor. Netanyahu’nun “Suriye’nin kimse için İsrail’e saldırı amacıyla kullanılmasına izin vermeyeceğiz.” açıklaması, İsrail’in hava manevralarını kısıtlayacak herhangi bir aktöre yönelik çekincelerini ortaya koyması şeklinde yorumlandı.[13] Konuya ilişkin demeç veren bölge uzmanları, İsrail için operasyonel özgürlüğün çok önemli olduğuna dikkat çekerek, hava sahasındaki hareket kabiliyetini sekteye uğratacak bir faktöre izin vermek istemeyeceklerine dikkat çekmişti.[14]
Suriye’deki arabulucu güç Azerbaycan olabilir mi?
Bununla birlikte, 2 Nisan saldırıları sonrasında Türkiye ile İsrail arasında “çatışmasızlık mekanizması görüşmeleri” tesis edildi. Basına akseden boyutuyla bu görüşme Bakü’de gerçekleşti. Türk Dışişleri kanadı bu görüşmelerin “teknik boyut ve Suriye” parantezi dışına çıkmayacağı konusunda net bir öngörü çerçevesi çiziyor. Ancak kendisi de Kafkasya’da uzun yıllardır bir ihtilafın parçası olan Azerbaycan’ın ismi arabulucu rolüyle önümüzdeki dönemde daha sık anılacak gibi duruyor.
Peki, Azerbaycan’ın bölgenin en güçlü aktörlerinden ikisinin “teknik görüşmesine” ev sahipliği yapması ne anlama geliyor?
Perspektifimizi biraz daha geniş bir bağlama oturttuğumuzda bölgedeki her gelişmenin bir diğerine domino etkisi yarattığını gözlemlemekteyiz.
Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye-İsrail arasında yakın zamanda yeniden oluşan kompozisyon hem kafa karıştırıcı hem de ülkelerin kendi çıkarlarını gözeterek inşa ettikleri diplomatik mimariye de işaret ediyor.
Son yıllarda göze çarpan iki somut hadise, ülkeler arası ilişkilerde kırılma ve yeni kıvrımlara yol açtı. Azerbaycan ile Ermenistan arasında vuku bulan 44 günlük 2. Karabağ Savaşı’nda Türkiye ve İsrail çeşitli boyutlarda Azerbaycan’ın arkasında destekleyici konumda yer aldı. Savaş sonrası momentumun Azerbaycan’ın lehine gelişmesi bölgede Avrasya-Ortadoğu aksında yeni bir üçlü hat oluşmasının zeminini hazırladı. Tam bu dönemde Türkiye ile İsrail arasında diplomatik ilişkiler yeniden tesis edildi,[15] hatta siyasetteki görev sürelerinde paralellikler olan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ABD’de Türkevi’nde Eylül 2023’te bir araya geldi.[16]
Ancak ikinci kırılma 7 Ekim 2023’te yaşandı, Hamas’ın El-Aksa Tufanı baskını sonrasındaki gelişmeler Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri yeniden dondurdu. İki ülke arasında elçiler çağrıldı, ilişkiler en alt seviyede yürütülür hale geldi. 7 Ekim sonrasında Azerbaycan ile İsrail arasında ise bir kopma, ilişkilerde aşınma görülmedi, yeni boyutlar eklenerek ülkeler arasında daha sıkı bir ziyaret takvimi oluşturuldu.[17]
Azerbaycan-Suriye-Türkiye arasında bir mekanizma kurulur mu?
Azerbaycan’ın son yıllarda ilişkilerini artırarak sürdürdüğü Türkiye ve İsrail arasında belirli bir çerçevede köprü olması beklenebilir. Bu kapsama dahil edilecek bir başka formülasyon ise Azerbaycan-Suriye-Türkiye arasında somut bir mekanizma kurulması söylentisi oldu. Bu olası diyalog hattının basına yansıyan temellendirmessi Suriye’nin yeniden inşasında doğal kaynak zengini Azerbaycan’ın üstleneceği olası yardım rolü. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara’nın Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile Antalya Diplomasi Forumu’nda yaptığı görüşmede, ülkenin kuzeydoğusundaki enerji sahasından çıkarılacak petrol konusunda iş birliği teklif ettiği iddiası (SOCAR’ın aktif olduğu), bölgedeki yeni dağılıma ilişkin not edilmeye değer bir projeksiyon olarak görülebilir.[18] Rusya ve İran’ın nüfuzunun azaldığı alanda Azerbaycan’ın farklı misyonlarla masada olması gündemde.
Ancak Azerbaycan-Suriye-Türkiye hattının tek hedefinin Suriye’nin yeniden inşası olmadığı söylenebilir. Bu hat aynı zamanda Türkiye ile İsrail arasında Suriye sahasında su yüzüne çıkacak sorunların çözümünde Azerbaycan’a daha formel bir çerçeve sunması ihtimalini ortaya çıkabilir. Zira, Azerbaycan’ın Suriye denklemine girmesiyle, Türkiye ve İsrail arasındaki olası gerilimlerde bir anda tansiyon düşürme potansiyeline sahip bir aktör de oyunun içerisinde yer bulmuş olacak.
Topraklarına egemen, bağımsız Suriye kurulabilecek mi?
ABD’nin Suriye’deki asker sayısını azaltması haberlerinin de gündeme geldiği bu dönemde oluşan yeni ittifaklar aslında Şam sahasında değişen ve değişebilecek dengelere de işaret ediyor. [19]
Esad rejiminin devrildiği 8 Aralık öncesinde “Baas kalıntısı bir rejim-İran- Rusya-askerî kapasitesi yüksek ABD-müstakil SDG” yapısının egemen olduğu sahadaki gerçeklik, “Yeni Suriye Yönetimi-Türkiye-daha sınırlı bir askerî güçle ABD-farklı aktörler (Azerbaycan gibi)” gibi bir forma bürünebilir.
Bu denklemde her şekilde tesiri hissedilecek ülke ise İsrail olacak. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan geçtiğimiz günlerde Reuters’a verdiği mülakatta, yapıcı bir tutumun altını çizdi. Fidan, Suriye’nin müstakil bir devlet olarak kendi kurgulayacakları bir anlayış üzerinden İsrail’le ilişki kurabileceğine dikkat çekti.[20] Bu anlayış Suriye Devlet Başkanı Ahmet Şara’nın Mart ayında The Economist’e verdiği mülakattaki perspektifiyle de örtüşüyor. Şara, İsrail’le normalleşme sürecinin hassas bir konu olduğuna dikkat çekmiş, geçmiş dönemki savaşları hatırlatmış ancak kendi halkının da desteği sağlanabilirse bölgedeki tüm taraflarla uzlaşı zemini bulunabileceğine işaret etmişti.[21]
Burada Azerbaycan ile de başlatılan ticari ortaklık arayışı Suriye yönetiminin yeni dış politika stratejisinde önemli bir barometre olabilir. Şu ana dek yeni Şam yönetimi, Katar-Suudi Arabistan-Türkiye üçgeninde denge gözetti, bu yapılan ve kabul edilen ziyaret trafiğine de yansıdı. Tüm ülkelerle kurulan bu yeni diplomatik kanallarda gözetilen denge dikkate alınırsa Suriye Rejimi için müstakil bir devlet yapısı ortaya çıkarmanın ajandalarındaki en önemli prensip olduğu vurgulanabilir.
Türkiye için Suriye’de yeni devlet yapısının kendi topraklarında egemen olması ana kırmızı çizgi olarak belirlenmiş görünüyor. Bu şekilde kısa vadede topraklarına hâkim bir Suriye Devleti, bölgesel birçok yeni projede Türkiye’nin doğal müttefiki olarak konumlanabilir. Türkiye Suriye’de istikrar, İsrail ise kendisinin müdahalesine açık kaos istiyor. Yeni Suriye rejiminin istikrar vizyonu ve İsrail’in güvenlik refleksleri arasında sıkışan mücadele, yalnızca bölgesel dengeleri değil, küresel güçlerin gelecek projeksiyonlarını da şekillendirecek.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 23 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.
[1] Alıntı yaptığım kesiti, Prof. Dr. Çağrı Erhan’ın genişletilmiş ikinci baskısı yapılan “Türkiye-İsrail Diplomatik İlişkilerinin Kuruluşu” kitabından aldım. 336. sayfada yer alan bu bölüm gibi eser içerisinde yer alan bir çok belge ilişkilerin kurulum aşamasındaki seyrini takip etmek için önemli referanslar sunuyor.
[2] https://www.reuters.com/world/us-gave-syria-list-conditions-partial-sanctions-relief-sources-say-2025-03-25/
[3] https://www.politico.com/newsletters/national-security-daily/2025/04/16/should-syria-get-sanctions-relief-00293691
[4] https://www.bbc.com/news/articles/cx27y7e2vk9o
[5] https://www.aljazeera.com/news/2025/4/2/israel-launches-air-attacks-on-syrias-damascus-and-hama
[6] DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN, 9 NİSAN CNN TÜRK YAYINI, https://www.youtube.com/watch?v=laby52G-HF0
[7] https://www.middleeasteye.net/news/turkey-moves-take-control-syrias-strategic-t4-air-base-sources
[8] https://www.turkiyetoday.com/world/israeli-fm-gideon-saar-accuses-turkiye-of-playing-a-negative-role-in-syria-lebanon-139956/
[9] https://www.ntv.com.tr/turkiye/yunan-askerlerinin-hakaretine-tepki-tskdan-boyle-davranislar-goremezsiniz,6ff6GQC08U6kvO88KZQS6Q
[10] https://apnews.com/article/turkey-israel-rising-tensions-syria-1e9f9e9d27517162a6559b1313bcb4e6
[11] https://www.reuters.com/world/middle-east/druze-religious-elders-syria-make-historic-visit-israel-2025-03-14/
[12] https://apnews.com/article/turkey-israel-rising-tensions-syria-1e9f9e9d27517162a6559b1313bcb4e6
[13] https://www.nytimes.com/2025/04/10/world/middleeast/syria-turkey-israel-talks.html
[14] https://www.timesofisrael.com/israeli-strikes-hit-syrian-airbases-that-turkey-scoped-out-sources/
[15] https://www.aa.com.tr/tr/gundem/israil-maslahatguzari-turkiye-ile-iliskilerde-bir-sonraki-asamaya-gecildigini-soyledi/2669084
[16] https://www.bbc.com/turkce/articles/cn37dz284x4o
[17] https://www.aa.com.tr/tr/analiz/3-soruda-azerbaycan-israil-arasi-diplomatik-temaslar/2914562
[18] https://www.middleeasteye.net/news/syria-seeks-azerbaijans-help-develop-oil-and-gas-fields
[19] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-askerleri-suriyenin-kuzeydogusunda-3-askeri-noktayi-bosaltti/3542432
[20] https://www.reuters.com/world/middle-east/turkey-wants-no-confrontation-with-israel-syria-foreign-minister-says-2025-04-04/
[21] https://www.economist.com/middle-east-and-africa/2025/02/03/an-interview-with-ahmed-al-sharaa-syrias-president