1 Kasım’da yapılacak İsrail genel seçimleri, son 3,5 yıldaki beşinci genel seçimler olacak. Tekrarlanan bu seçimlerin ortaya koyduğu gerçekse, İsrail toplumundaki bölünmüşlüğe mevcut siyasetin çözüm üretememesi ve İsrail siyasetinde sağ siyasetin gittikçe güç kazanması… Öyle ki, seçimler artık ortanın sağı ile aşırı sağ arasında geçiyor.
Kamuoyu yoklamalarının sonuçları da, tekrarlanıp duran seçimlerin, siyasal kilitlenme yaşayan İsrail’e aradığı çıkışı getirmeyeceğine ve İsrail Parlamentosu Knesset’de dengeleri değiştirmeyeceğine işaret ediyor.
3,5 yıldan beri devam eden bu sürecin dördüncü genel seçimlerinde, İsrail tarihinin en uzun süre başbakanlık yapan ismi ve en kutuplaştırıcı siyasi figürü Binyamin Netanyahu yerini Bennett-Lapid liderliğinde sekiz partinin dâhil olduğu yeni bir yönetime bırakmıştı. Ancak zıt kutuplardan ve oldukça farklı fraksiyonlardan oluşan ve Netenyahu karşıtlığı üzerinde birleşen bu koalisyon hükümeti, beklenildiği gibi milletvekili krizlerine sahne olmuş, hükümetin uzun ömürlü olmasını engellemişti.
İsrail’in seçim sisteminin getirdikleri
Kurulduğundan beri neredeyse koalisyonsuz bir hükümet görmemiş olan İsrail’de seçim sisteminin de bu sonuçta elbette payı var.
12 Yahudi kabilesinden esinlenilerek 120 sandalyeli olarak düşünülmüş İsrail Meclisi Knesset’te, hükümet kurmak için minimum 61 milletvekilinin desteği gerekiyor. Siyasilerin seçimlere bağımsız aday olarak girme imkânı yok; dolayısıyla mutlaka bir parti listesinden seçimlere girmeleri gerekiyor.
İsrail’de seçim barajı yüzde 3,25 olduğu için, çok fazla oy almayan partiler de Knesset’te temsil imkânı elde edebiliyor. Bu durum İsrail’in parçalı toplumsal yapısına binaen adil bir çözüm gibi görünse de, ülkede koalisyon kurulması konusunda zorlukları da beraberinde getiriyor; 61 milletvekilini organize etmek için, çoğunluğun sağlanması adına, büyük partileri küçük partilere ciddi tavizler vermeye zorluyor. Bu zorlukla baş etmek için 1992’den itibaren yüzde 1,5 olan seçim barajı 2003’te yüzde 2’ye, 2014’te ise yüzde 3,25’e yükseltilmişti.
Elbette ki bir diğer boyutuyla da bakılırsa İsrail, istikrarsızlaşmaya oldukça açık bir devlet. Parti ve seçim sistemi itibarıyla küçük partilerin koalisyonuyla yürütülen siyaset, yeri geliyor bir milletvekilini dahi stratejik bir yere pozisyonlandırabiliyor. Geçtiğimiz yıl Bennett liderliğindeki koalisyon hükümetinde gerçekleşen milletvekili krizi, aslında İsrail siyasetinin yapısal sorunlarını da ortaya koyuyor. İstikrarlı hükümetlerin mümkün olmadığı bu sistem, her kriz anında erken seçime neden oluyor. Bu da doğal olarak siyaseten istikrarsız bir ülke profili ortaya çıkarıyor.
Son seçimlerde hükümet nasıl kurulabilmişti?
İsrail’de son üç yıl içinde düzenlenen dördüncü genel seçimler de ortaya net bir tablo çıkaramadığı gibi, politika sahnesini eskisinden de karmaşık bir hale soktu.
Katılım oranının yüzde 66,7’de kaldığı (2009’dan bu yana en düşük seviye) seçimlerin sonucunda, Başbakan Benyamin Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud Partisi 30 milletvekiliyle birinci oldu. Böylece Netanyahu ve müttefikleri, 120 sandalyeli İsrail Parlamentosu’nda (Knesset) toplam 52 üyeye ulaşabilmişlerdi. Netanyahu’nun karşısına blok halinde çıkan kamp ise 57 milletvekili elde etmişti. Hükümet kurabilmek için 60+1 sayısını garantilemek gerektiğinden, ne Netanyahu cephesi ne de muhalifleri ilk başta Knesset’ten onay alabilecek bir koalisyon oluşturabildi. Böylece, her iki cepheye de katılmayan iki parti kilit konuma geldi: Netanyahu’nun eski Savunma Bakanı Naftali Bennett’in yedi milletvekili çıkarmış Yamina Partisi ve Mansûr Abbâs’ın başkanlığındaki dört milletvekiline sahip İslâmcı-Arap Birleşik Arap Listesi ya da İbranice adıyla Ra’am Partisi.
Böylece yüzde 3,25’lik barajı aşarak Knesset’e giren toplam 13 siyasî partinin, istikrarlı bir koalisyon hükümetinde barınamayacak şekilde birbiriyle zıt kutuplara sahip olduğu gerçeği ortaya çıkmış oldu.
Netanyahu cephesinin hükümet kurabilmesi için Naftali Bennett’in tam destek vermesinin yanında İslâmcı-Arap Ra’am Parti’nin vekilleri gerekiyordu. Ancak Netanyahu’nun aşırı dinci Yahudi müttefikleri “İslamcı-Arap Partisi ve başkanı Mansûr Abbâs’la asla olamayız!” görüşündeydi.
Arap listesi sonucu belirledi
Knesset’te dört milletvekiline sahip Birleşik Arap Listesi’nin liderliğini yapan Mansûr Abbâs, bir diş hekimi. İsrail vatandaşı olan Araplar tabanında epey etkili bir isim. İsrail politik arenasındaki 2019-2021 yılları arasındaki iki yıllık belirsizlik ve kaos dönemi, ancak Abbâs’ın geçtiğimiz yıl Naftali Bennett hükümetinin kurulmasına verdiği kritik destekle aşılabilmişti.
Benyamin Netanyahu’nun rekor uzunluktaki başbakanlığı bu sayede sona erdiği için, Abbâs Netanyahu karşıtı cephe içinde kahraman ilan edilmişti.
Laikler ve dindarlar aynı koalisyonda
Bir koalisyon olasılığının çıkmasını sağlayan temel gelişme ise, “Bir Arap devletinin kurulmaması için elimden gelen her şeyi yapacağım” diyen ve dinsel açıdan Ortodoks Yahudi yaşam tarzı benimseyen Bennett’ın mutabakat çemberine dâhil olması oldu. Bennett’in, laik ve iki devletli çözümden yana olan ortanın sağı Lapid’in tarafını seçmesi ezberleri bozan bir hamle oldu. Nitekim İsrail sağının kimi kesimleri tarafından Bennett’e bugün hâlâ “hain” suçlaması yapılıyor.
Tarihinde ilk kez
Ama sonuçta, yeni hükümeti kurması için Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’den yetki alan Gelecek Var Partisi’nin lideri Yair Lapid, sürenin dolmasına saatler kala hükümeti kurabilmişti.
Yair Lapid ile birlikte aşırı sağ kesimin temsilcisi olan Yamina (Sağa Doğru) Partisi lideri Naftali Bennett ve İsrail vatandaşı Arapların adreslerinden biri olan Birleşik Arap Listesi’nin (Ra’am) lideri Mansur Abbas’ın medyaya servis edilen aynı masa etrafındaki fotoğrafları, kimileri için kısa bir süre öncesine kadar hayal bile edilemeyecek bir ittifakın tescili olarak kayıtlara geçmişti; İsrail siyasi tarihinde ilk kez bir Arap partisi, koalisyonun parçası oluyordu.
Güvenoyu alan koalisyon hükümeti, önce Yamina lideri Naftali Bennett’ın iki yıllık süren başbakanlığının ardından (koalisyonda varılan uzlaşı gereği) Yair Lapid’e devretti.
Ancak nihayet beklenen oldu ve geçtiğimiz yıl Bennett liderliğindeki koalisyon hükümetinde yaşanan krizler sonucunda, İsrail yeniden beşinci kez seçim kararı almak zorunda kaldı.
İç politikadaki hasımların bir araya geldiği, iki yıldan fazla süredir ülkeyi yöneten Naftali Bennett – Yair Lapid koalisyonunun hükümeti birlikte götüremeyeceği zaten malumun ilanıydı. Çünkü Bennett – Lapid koalisyonu, birbirine benzemez sağ, sol ve merkezde yer alan partilerin mutabakatıyla (62 vekil) ancak kurulabilmişti.
Olası seçim sonuçları senaryoları
1 Kasım’dan sonra nasıl bir koalisyon hükümeti kurulacağı kadar, Netenyahu’nun yeniden Başbakan olup olmayacağı bu seçimlerin en merak edilen sorusu.
Hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk davalarının ve iddialarının yılan hikâyesine döndüğü son zamanlarda, Netenyahu oturduğu yerden işlerin daha da karışmasını ve mevcut hükümetteki eski ortaklarını yanına alıp 37. İsrail hükümetinin başbakanı olmayı hesaplıyor.
Böylelikle yeni seçimde ön plana çıkan ihtimallerin başında bir önceki seçimde kıl payı hükümet kurma şansını kaçıran Netanyahu’nun bu kez sağ partilerden teşekkül edecek bir blokla geri dönmesi geliyor.
Irkçı destek
Netanyahu’nun desteğini almayı umduğu sağcılar arasında Filistinlileri öldüren İsrail askerlerine yargı dokunulmazlığı vaat eden, İsrail vatandaşı Arapları ‘terörist’ olarak gördüğünü dile getiren İtamar Ben-Griv gibi siyasetçiler de var.
Yakın bir tarihe kadar evinin duvarında 1994 yılında el Halil kentindeki Hz. İbrahim Camii’nde namaz kılanları tarayarak 29 kişiyi öldüren Baruch Goldstein’in fotoğrafı asılı duran Ben-Griv’in partisi 2021 seçimlerinde Knesset’e kıl payı bir farklı girebilmeyi başarmıştı.
Kamuoyu yoklamalarına göre, aşırı sağcı tutumu nedeniyle İsrail ordusunda zorunlu askerlik görevini yapmaya bile uygun bulunmayan Ben-Griv, partisini bu seçimlerden üçüncü büyük parti olarak bile çıkarabilir.
Nitekim, İsrail ve dünya basınında aylardır yayınlanan analizlere bakılırsa, Netanyahu’nun geri dönmesi oldukça yüksek bir tahmin olarak göze çarpıyor.
Benyamin Netanyahu’nun karşıtları ise onun yolsuzluklarını ve hâlen çok sayıda suiistimal sebebiyle yargılanmakta oluşunu öne çıkarıyor. Netanyahu’yu “devleti yönetmek ve ülkeyi selamete çıkarmak için en güvenilmez aday” şeklinde tanımlayanların oranı oldukça yüksek. Ancak yalnızca Netanyahu karşıtlığının seçim kazanmaya yetmeyeceği de bir gerçek.
Seçim sonrası Türk-İsrail ilişkileri
Bir süredir beklenen Türkiye – İsrail ilişkilerinin normalleşme hamlesi, Ağustos ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İsrail Başbakanı Yair Lapid’in telefon görüşmesinden sonra gelmiş, iki ülke dört yıl aradan sonra tekrar karşılıklı büyükelçi atama kararı almıştı.
Esasen bu hamle, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında 2021’in Temmuz ayında gerçekleşen telefon görüşmesinden beri gündemdeydi. Bu görüşmeyle yeniden filizlenen ilişkiler bir yıllık zaman diliminde tedrici olarak gelişti ve karşılıklı büyükelçi atanması kararı alındı.
İç politikadaki tüm cepheleşmelere karşın İsrail siyasetinde son döneme etki eden yönelim, dış politikada elde edilen kazanımların muhafazası şeklinde oluşuyor. Bir yıldan fazla süredir ülkeyi yöneten Naftali Bennett – Yair Lapid koalisyonu, Netanyahu’dan kalan diplomatik kazanımları ve mirası korudular. Olası sağ bir koalisyonun da, kendilerinin başlatmasının zor olduğu Türkiye ile yeni sayfa açılması politikasını devam ettirmenin kendileri için de daha az zahmetli bir rota olacağı düşünülebilir. Bazen iç politikadaki hasımların açtığı dış politika kanalları, taraflar için getirisi yüksek bir kazanca da dönüşebiliyor.
Böylelikle 1 Kasım’da yapılması planlanan genel seçim sonrası İsrail’de olası bir sağ cephe eksenli hükümetin Türkiye ile normalleşme adımlarını aynen devam ettirmesi beklenilebilir.
Normalleşme sürecini bitirecek en muhtemel potansiyel faktörün ise Filistin’de patlak verecek yeni bir şiddet olayı olması senaryolar arasında yer alıyor. Bu konuda tarafların nasıl reaksiyon vereceğini gözlemlemek içinse süreci takip etmek gerekiyor.
İsrail’in yüzeye çıkan kırılganlıkları
Kurulduğu 1948’den beri sürekli olarak iç çatışmalar ve ayrışmalarla şekillenen İsrail’deki sosyal kırılmaların derinliği, artık gizlenemeyecek boyutlara ulaşmış bulunuyor.
Arap dünyasının göbeğinde, meçhul bir istikbale doğru sürüklenen çok kutuplu bir toplum yapısına sahip olan İsrail’in siyasi tarihine baktığımızda ise bugün şahit olunan kriz ilk de değil. 1948’den bu yana İsrail toplumu arasında sürekli var olan iç çatışma ve anlaşmazlıklarının dışarıya açık bir yansımasının tezahürü.
Son seçimler ve bir türlü tutmayan koalisyonlar, bir türlü kurulamayan istikrarlı bir hükümet hesapları gösteriyor ki İsrail, aşırı milliyetçiler ile aşırı Ortodoks muhafazakârlar arasındaki tehlikeli çekişmenin bedelini siyasi belirsizlikler ile ödemeye devam edecek. Bu da dolayısıyla son süreçte İsrail yönetiminin ilhaklarla, işgallerle daha çok anılmasını ve en önemlisi Gazze ve Batı Şeria’ya bir askerî operasyon yapma ihtimalini, dış politikada pragmatist bir yaklaşımın daha fazla benimsenmesi ihtimalini güçlendiriyor.
Şimdiye kadar, ülkedeki Yahudileri “Araplardan korku” ve Filistinli gruplara karşı “güvenlik endişesi” ortak paydalarında bir arada tutmaya çalışan ve bu sayede özellikle laiklik etrafında şekillenen iç gerilimin daha fazla yüzeye çıkmamasına çaba harcayan İsrail devlet aklının, bugün gelinen noktada ülkedeki politik çıkmaz ve kaosu kontrol altına alamaması, İsrail siyasetinin içine düştüğü belirsizlikten daha uzunca bir süre çıkamayacağını gösteriyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 27 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.