Savaş mühendisliği

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın 2022 yılında bitmesi neden mümkün değil? Kimsenin savaş başlayana kadar savaşılmayacağına inandığı kriz nasıl oldu da nükleer silahların kullanımının alelade meseleymiş gibi konuşulduğu mücadeleye dönüştü?

Ukrayna-Rusya Savaşı muhtemeldir ki savaş tarihçilerinden casusluk edebiyatı yazarlarına, sinema yönetmenlerinden bilgisayar oyunu yaratıcılarına kadar geniş bir kesimin üzerine çalışacağı bir konu olacak. 24 Şubat’ta Rus istilası başlayana kadar birçok ülkenin karar vericilerini 21’inci yüzyılda Avrupa’nın yanı başında bu çapta bir konvansiyonel savaşın yaşanacağına ikna etmek mümkün olmamıştı. Savaş başladıktan sonra Rusya’nın ciddi bir başarısızlıkla karşı karşıya olduğuna da yine pek çok kişi ikna olmak istemedi. Bugünlerde ise savaşın 2023 yılında devam edeceğine inanmak istemeyenler var.

Mamafih, 8’inci ayını doldurmak üzere olan savaş bir nevi mühendislik çalışması inceliğiyle yürütülüyor, hatta “uzatılıyor” demek mümkün. Belki ilerleyen yıllarda bu savaştaki kimi planlamalar ve uygulamalar “Savaş Mühendisliği” adı altında yeni bir kavramla tanıştıracak bizi.

Hatırlanacağı üzere 2014 yılında Rusya’nın Donbas ve Kırım’daki ilhak eylemlerini takiben başlayan çatışmalar 2022 yılına kadar istikrarlı siper çatışmaları ile sürmüş, uluslararası toplumun müdahalesi ile kontrollü bir çatışma süreci yürütülmüştü. Rusya’nın, Kiev’deki yönetimi değiştirme hedefiyle başladığı işgal hareketinin duvara toslamasıyla beraber, ABD-İngiltere ikilisinin 2016 yılından itibaren Ukrayna ordusunu savaşa çok iyi hazırladığı, Rusya’yı da incelikle tuzağa çektiği aşikar oldu.

Rusya’nın işgal hedefinin başarısız olmasıyla doğası değişen savaşın uzaması ihtimali, Türkiye başta olmak üzere bazı ülkeleri barışın tesisi için harekete geçirdi. Ancak ne zaman savaş durağan bir hal alsa ve Türkiye’nin tarafları masaya oturtma girişimlerine dair mesafe kaydedilse, dünya savaş tarihinde örneği görülmemiş gelişmelere şahit olundu. Yüksek teknolojik imkanlar da bu gelişmelerin hayata geçmesindeki en önemli etkendi.

Gerilimi artıran inişler çıkışlar

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın geçen 8 ayını incelediğimizde bir klasik müzik eserindeki gibi en gerekli anlarda kreşendo yani coşkulu yükseliş kısımlarının olduğunu ya da temponun bilinçli bir şekilde düşürüldüğünü görüyoruz. Bunu çok izlenen aksiyon filmlerinin ya da dizilerinin senaryolarına da benzetebiliriz. Empati kurduğumuz kahramanların en beklenmedik anda karşılaştığı tehditlerle artan gerilim, akabinde şeytanlaştırılan işgalcinin yediği darbeyle beraber uluslararası kamuoyunun yaşadığı “katarsis” ile gelen rahatlama.

Makalenin başlığı bu iniş-çıkışlarla örülmüş senaryo nedeniyle “Savaş Mühendisliği” olarak belirlendi. Ukrayna-Rusya Savaşı, her biri gerilimi daha da arttıran sürpriz hamlelerle gelişiyor.

Savaşın giriş kısmını 24 Şubat’ta işgalin başlamasıyla 14 Nisan’daki Moskova kruvazörünün batırılması arasındaki süreç olarak işaretleyebiliriz. Bu süreçte uluslararası kamuoyunun ekseriyetinin tahminleri boşa çıktı, Ukrayna’nın günler ya da haftalar içerisinde beyaz bayrak çekmeyeceği, Rusya’nın taleplerine boyun eğmeyeceği anlaşıldı.

Rusya, Kiev’i ele geçirme hedefinden geri adım atarken, ordusunu yeniden tanzim etmeye yöneldi. Bu aşamada taraflar arasında bir uzlaşma ihtimali ortaya çıkmışken, ilk “kreşendo-yükseliş” anı yaşandı. 13 Nisan’da Ukrayna, kendisine İngiltere tarafından temin edildiği tahmin edilen ya da bizzat Ukrayna üretimi olan ve karadan ateşlenen füzelerle Rusya’nın Karadeniz filosunun sancak gemisi Moskova kruvazörüne ölümcül darbeyi vurdu. Savaş gemisi ertesi gün battı. Rusya, bu kayıpla yalnızca Karadeniz’de önemli bir ateş gücü kaynağını ve prestijini yitirmekle kalmadı, Karadeniz’deki hava savunması için kritik enstrümanını da yitirdi.

Moskova kruvazörünün kaybının ardından, Rusya Ukrayna’nın Odesa limanını ele geçirme ümidini yitirdi. Tuna Nehri’nin Karadeniz’e kavuştuğu noktayı kontrol ederek Ukrayna’ya ticari abluka uygulamak için ele geçirilen Yılan Adası’nın savunulması da imkansız bir hal aldı. Rusya, Haziran ayı sonunda adayı terk etti. Moskova kruvazörünün kaybının Kremlin’de yarattığı ruh hali barışın kabullenilmesine müsaade edemezdi. Savaş devam etti.

Karadeniz’de gerileyen Rusya, Harkiv ve Herson cephesinde ağırlığını koyarak, “Özel Operasyon” adı altında savaş politikasını sürdürme yolunu seçti. Hedef artık Rusça konuşan Ukrayna vatandaşlarının yaşadığı bölgelerin tamamını ele geçirerek Kiev yönetimini bu savaştan toprak kaybı ile yolcu etmekti. Ancak tam da bu anlarda, Haziran sonu, Temmuz başında sahneye daha önce hiç tanınmamış bir aktör çıktı: HIMARS (M142 High Mobility Artillery Rocket System) Yüksek hareket kabiliyetine sahip, mühimmatı uydudan yönlendirilebilen bu çok namlulu roket atar sistemleri bir anda Rus ordusunun komuta kontrol merkezlerini, radar sistemlerini ve mühimmat depolarını ortadan kaldırmaya başladı. Mühimmat sıkıntısı çeken Ukrayna ordusunun bu yüksek hassasiyet ile vuruş kabiliyetine sahip silahlara erişmesi, cephedeki dengeleri kısa sürede değiştirdi. Ukrayna ve NATO ülkeleri için savaşın maliyetini ciddi şekilde azaltan HIMARS tam bir “game changer – oyunun gidişatını değiştirici” nitelikteydi. ABD’nin 80 kilometre menzilli mühimmat sağlaması bu silahın gücünü kısıtlasa da Rus ordusu için yeterince baş ağrısı yaratıyordu. ABD, 300 kilometrelik HIMARS mühimmatını Ukrayna’ya hemen teslim etmemiş, Rusya’ya karşı kartlarının tamamını masaya açmak istememişti.

22 Temmuz’da Rusya ve Ukrayna, Türkiye’nin girişimiyle “Tahıl Koridoru Anlaşması”nı imzalamış ve ufukta yeniden müzakere imkanı belirmişti. İşte cephenin de durağanlaştığı bu dönemde eserdeki ikinci “kreşendo-yükseliş” anı geldi.

Ukrayna’nın ilk karşı saldırı hamlesi

1 Ağustos’ta tahıl yüklü ilk geminin Odesa limanını terk etmesinden 8 gün sonra Kırım’da Rusya’nın Saky Hava Üssü’nde 12 patlama meydana geldi. Hava üssü, Ukrayna ordusunun en ileri hattının yerleştiği noktaya 220 kilometre mesafedeydi. Acaba ABD, açıklamalarının aksine Ukrayna’ya 300 kilometre menzilli HIMARS mühimmatı mı teslim etmişti? Saldırıda çok sayıda savaş uçağı imha edildi. Ukrayna artık Kırım’ın dokunulmaz olmadığını ispatlamıştı.

17 Ağustos’ta Kırım’ın kuzeyinde Maiske’deki mühimmat deposu hedef alındı. 20 Ağustos’ta Sivastopol’daki Rus Karadeniz Filosu’nun karargahına drone saldırısı düzenlenirken, aynı gün Rus milliyetçilerinin sembol isimlerinden Aleksandr Dugin’in kızı Darya Dugina, Moskova yakınlarında aracına düzenlenen bombalı saldırıda öldürüldü.

Rusya’nın Karadeniz filosunun merkezi Sivastopol artık doğrudan tehdit altındaydı, Ukrayna savaşı Moskova’ya taşımıştı ve Rusya’nın hava savunma sistemlerinin HIMARS karşısında etkisiz olduğu anlaşılmıştı. Kremlin Sarayı’nın bu şartlar altında barışı kabulü mümkün değildi. 6 Eylül’de Ukrayna ordusu kuzey cephesinde de karşı saldırıya geçince Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin çaresizliği reddedilemeyecek bir hal aldı.

Savaş mühendisliğinde ince işçilik: Kuzey Akım ve Kerç Köprüsü

Kuzey cephesinde çöküşü andıran geri çekilmeye Kremlin Sarayı’nın askerî anlamda çare üretmesi mümkün değildi. Rusya Devlet Başkanı Putin’in bu gidişata yanıtı, kısmi seferberlik ilan etmek ve dört bölgenin ilhakını hayata geçirmek oldu. Seferberlik yeni bir sorunlar yumağı doğurur ve “seferberlik mültecileri” kavramı ile dünyayı tanıştırırken, topraklarının büyük bölümü Ukrayna kontrolünde olan bölgelerin ilhak kararı da beklenen etkiyi yaratmadı.

Ancak bu esnada Rusya’nın masaya oturmaya yakın olduğunu ima eden açıklamalar geliyor, Türkiye Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki temasların ardından yeni bir barış arayışına girildiğinin sinyallerini veriyordu. Fakat savaşın 2022 yılında bitirilmesine yönelik ümitler kısa zamanda tükendi.

Önce 26 Eylül’de Baltık Denizi’nde Kuzey Akım-1 ile Kuzey Akım-2 boru hatlarına sabotaj düzenlendi. Boru hatları, bugün barış sağlansa dahi kısa vadede Avrupa’ya doğalgaz sağlayamayacak hale getirildi. Saldırı ile ilgili olarak ABD ve Rusya karşılıklı olarak birbirini suçladı. Rusya’nın vanasını elinde tuttuğu, Kuzey Akım-1 hattını kendi iradesi ile kapattığı bir durumda, en önemli gelir kaynaklarından birini neden sabote etmek isteyeceğini anlamak mümkün değildi. Karadeniz gibi son bir yıldır NATO tarafından her türlü hava ve deniz aracıyla gözlem altında tutulan Baltık Denizi’nde böyle bir sabotajın Rusya tarafından nasıl başarılmış olabileceği de anlaşılamadı.

Savaşı yeniden zirve noktasına taşıyacak saldırılar bununla da kalmadı. Rusya’nın karadan, havadan, denizden ve hatta denizin altından 20’ye yakın ayrı önlemle koruduğu, Kırım’ı Rusya anakarasına bağlayan Kerç Köprüsü 8 Ekim’de Moskova saati ile 06:05’te havaya uçuruldu. 2018 yılında kullanıma giren köprünün 4 şeritli karayolunun 2 şeridinin 250 metrelik kısmı çöktü. Köprüden geçmekte olan trenin çektiği akaryakıt yüklü 7 katar hasar gördü. Bu saldırıyla yalnızca bir ulaşım altyapısı değil, Putin’in prestiji vurulmuştu. Kremlin Sarayı’nın savaştan çekilmesini imkansız hale getirecek hayal edilmesi dahi zor ince bir saldırı daha icra edilmişti.

Rusya’nın bu saldırıya yanıt olarak 10 Ekim Pazartesi sabahı Ukrayna’nın Kiev dahil 10’dan fazla kentine füze saldırısı düzenleyerek ülkenin elektrik altyapısının yüzde 30’unu çökertmesi düşmanlıkları keskinleştirdi, barış umutlarını biraz daha azalttı. Savaşı Moskova’ya kadar taşıyarak Rusya’ya sosyo-ekonomik olarak diz çöktürmek ve Kremlin Sarayı’ndaki yönetimi değiştirmek isteyenlerin elini güçlendirdi.

Yeni barış girişimi yeni riskler

Türkiye’nin Ukrayna ile Rusya’yı müzakere masasına oturtmak için Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı esnasında yeni bir teşebbüsü bekleniyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmesinde beklentilerin aksine bu konunun gündeme gelmediği açıklandı. Belki de gündeme geldiyse bile bunun söylenmemesi daha yerinde oldu.

Washington ve Londra yönetimlerinin, savaşın uzamasına yönelik planları için her türlü sabotajı göze almaları bu sürecin “normali” olarak kabul edilmeli. Erdoğan ve Putin’in görüşmesinde iki alandaki işbirliğinde daha fazla mesafe kat edilmesi için fikir birliğine varıldı.

Birincisi, “Tahıl Koridoru Anlaşmasının” güçlendirilmesi diğeri ise Rus doğalgazının daha büyük miktarda Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara ulaşması için uygulanacak işbirliği projeleri.

19 Kasım’da süreci dolacak Tahıl Koridoru Anlaşmasının süresinin uzatılması için mutabakata varılırken, Rusya tarafından üretilen gübrenin çıkışı için yapılan engellemelerin aşılması için de Türkiye’nin ağırlığını koyacağı anlaşılıyor.

Diğer bir konu ise Karadeniz’den çıkan tahılın ulaştığı limanlarla ilgili. Anlaşmanın yürürlüğe girdiği Ağustos ayından bu yana Ukrayna limanlarından ayrılan tahıl yüklü gemi sayısı 300’ü geçerken, taşınan tahıl da 7 milyon tonu buldu. Ancak bu yükün büyük kısmı açlıkla mücadele eden Ortadoğu ve Sahra altı Afrika ülkeleri yerine Avrupa ülkelerinin ambarlarına gitti. Artık Türkiye ve Rusya’nın bu gemilerin gideceği limanlar konusunda da söz haklarını kullanmaya karar verdikleri anlaşılıyor.

Diğer işbirliği arayışı ise Rusya’nın Türkiye’de bir doğalgaz dağıtım merkezi kurmasına ilişkin. Astana’da Türkiye’nin yeni bir barış girişimine dair açıklama yapılmasa da “Savaş Mühendisliği”nin gereği olarak Türkiye’nin Tahıl Koridoru’nun, Mavi Akım Boru Hattı’nın, Türk Akım Boru Hattı’nın ve Bulgaristan üzerinden gelen Rusya-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı’nın güvenliği konusunda daha hassas olması gerekecek.

Savaş alanında çok kısa vadede yaşanabilecek en sıra dışı gelişmeler, Kherson kentinin en geç bir hafta içerisinde Ukrayna ordusunun eline geçmesini takiben gündeme gelebilir.

Ukrayna ordusunun Kırım Yarımadası’nın kapılarına dayanarak Sivastopol’daki Rus donanmasının Karadeniz Filosu Karargahı ile arasındaki mesafeyi 200 kilometrenin altına indirmesi, benzerine rastlanmamış yeni sürpriz saldırıları getirebilir.

“Savaş Mühendisliği”nin 8 ayı dolduran takvimi, Astana’yı takiben yeni sürprizlere hazır olmamız gerektiğini söylüyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.

Mehmet Kancı
Mehmet Kancı
Mehmet A. Kancı – Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında ATV Siyaset Meydanı ile başladığı meslek hayatını sırasıyla ATV’de Haberci, NTV Haber Merkezi, CNN Türk’te Editör programı ve Haber Merkezi, TRT Türk ve TRT Haber’de sürdürdü. TRT’de görevine devam eden Kancı dış politika analizleri de kaleme alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Savaş mühendisliği

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın 2022 yılında bitmesi neden mümkün değil? Kimsenin savaş başlayana kadar savaşılmayacağına inandığı kriz nasıl oldu da nükleer silahların kullanımının alelade meseleymiş gibi konuşulduğu mücadeleye dönüştü?

Ukrayna-Rusya Savaşı muhtemeldir ki savaş tarihçilerinden casusluk edebiyatı yazarlarına, sinema yönetmenlerinden bilgisayar oyunu yaratıcılarına kadar geniş bir kesimin üzerine çalışacağı bir konu olacak. 24 Şubat’ta Rus istilası başlayana kadar birçok ülkenin karar vericilerini 21’inci yüzyılda Avrupa’nın yanı başında bu çapta bir konvansiyonel savaşın yaşanacağına ikna etmek mümkün olmamıştı. Savaş başladıktan sonra Rusya’nın ciddi bir başarısızlıkla karşı karşıya olduğuna da yine pek çok kişi ikna olmak istemedi. Bugünlerde ise savaşın 2023 yılında devam edeceğine inanmak istemeyenler var.

Mamafih, 8’inci ayını doldurmak üzere olan savaş bir nevi mühendislik çalışması inceliğiyle yürütülüyor, hatta “uzatılıyor” demek mümkün. Belki ilerleyen yıllarda bu savaştaki kimi planlamalar ve uygulamalar “Savaş Mühendisliği” adı altında yeni bir kavramla tanıştıracak bizi.

Hatırlanacağı üzere 2014 yılında Rusya’nın Donbas ve Kırım’daki ilhak eylemlerini takiben başlayan çatışmalar 2022 yılına kadar istikrarlı siper çatışmaları ile sürmüş, uluslararası toplumun müdahalesi ile kontrollü bir çatışma süreci yürütülmüştü. Rusya’nın, Kiev’deki yönetimi değiştirme hedefiyle başladığı işgal hareketinin duvara toslamasıyla beraber, ABD-İngiltere ikilisinin 2016 yılından itibaren Ukrayna ordusunu savaşa çok iyi hazırladığı, Rusya’yı da incelikle tuzağa çektiği aşikar oldu.

Rusya’nın işgal hedefinin başarısız olmasıyla doğası değişen savaşın uzaması ihtimali, Türkiye başta olmak üzere bazı ülkeleri barışın tesisi için harekete geçirdi. Ancak ne zaman savaş durağan bir hal alsa ve Türkiye’nin tarafları masaya oturtma girişimlerine dair mesafe kaydedilse, dünya savaş tarihinde örneği görülmemiş gelişmelere şahit olundu. Yüksek teknolojik imkanlar da bu gelişmelerin hayata geçmesindeki en önemli etkendi.

Gerilimi artıran inişler çıkışlar

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın geçen 8 ayını incelediğimizde bir klasik müzik eserindeki gibi en gerekli anlarda kreşendo yani coşkulu yükseliş kısımlarının olduğunu ya da temponun bilinçli bir şekilde düşürüldüğünü görüyoruz. Bunu çok izlenen aksiyon filmlerinin ya da dizilerinin senaryolarına da benzetebiliriz. Empati kurduğumuz kahramanların en beklenmedik anda karşılaştığı tehditlerle artan gerilim, akabinde şeytanlaştırılan işgalcinin yediği darbeyle beraber uluslararası kamuoyunun yaşadığı “katarsis” ile gelen rahatlama.

Makalenin başlığı bu iniş-çıkışlarla örülmüş senaryo nedeniyle “Savaş Mühendisliği” olarak belirlendi. Ukrayna-Rusya Savaşı, her biri gerilimi daha da arttıran sürpriz hamlelerle gelişiyor.

Savaşın giriş kısmını 24 Şubat’ta işgalin başlamasıyla 14 Nisan’daki Moskova kruvazörünün batırılması arasındaki süreç olarak işaretleyebiliriz. Bu süreçte uluslararası kamuoyunun ekseriyetinin tahminleri boşa çıktı, Ukrayna’nın günler ya da haftalar içerisinde beyaz bayrak çekmeyeceği, Rusya’nın taleplerine boyun eğmeyeceği anlaşıldı.

Rusya, Kiev’i ele geçirme hedefinden geri adım atarken, ordusunu yeniden tanzim etmeye yöneldi. Bu aşamada taraflar arasında bir uzlaşma ihtimali ortaya çıkmışken, ilk “kreşendo-yükseliş” anı yaşandı. 13 Nisan’da Ukrayna, kendisine İngiltere tarafından temin edildiği tahmin edilen ya da bizzat Ukrayna üretimi olan ve karadan ateşlenen füzelerle Rusya’nın Karadeniz filosunun sancak gemisi Moskova kruvazörüne ölümcül darbeyi vurdu. Savaş gemisi ertesi gün battı. Rusya, bu kayıpla yalnızca Karadeniz’de önemli bir ateş gücü kaynağını ve prestijini yitirmekle kalmadı, Karadeniz’deki hava savunması için kritik enstrümanını da yitirdi.

Moskova kruvazörünün kaybının ardından, Rusya Ukrayna’nın Odesa limanını ele geçirme ümidini yitirdi. Tuna Nehri’nin Karadeniz’e kavuştuğu noktayı kontrol ederek Ukrayna’ya ticari abluka uygulamak için ele geçirilen Yılan Adası’nın savunulması da imkansız bir hal aldı. Rusya, Haziran ayı sonunda adayı terk etti. Moskova kruvazörünün kaybının Kremlin’de yarattığı ruh hali barışın kabullenilmesine müsaade edemezdi. Savaş devam etti.

Karadeniz’de gerileyen Rusya, Harkiv ve Herson cephesinde ağırlığını koyarak, “Özel Operasyon” adı altında savaş politikasını sürdürme yolunu seçti. Hedef artık Rusça konuşan Ukrayna vatandaşlarının yaşadığı bölgelerin tamamını ele geçirerek Kiev yönetimini bu savaştan toprak kaybı ile yolcu etmekti. Ancak tam da bu anlarda, Haziran sonu, Temmuz başında sahneye daha önce hiç tanınmamış bir aktör çıktı: HIMARS (M142 High Mobility Artillery Rocket System) Yüksek hareket kabiliyetine sahip, mühimmatı uydudan yönlendirilebilen bu çok namlulu roket atar sistemleri bir anda Rus ordusunun komuta kontrol merkezlerini, radar sistemlerini ve mühimmat depolarını ortadan kaldırmaya başladı. Mühimmat sıkıntısı çeken Ukrayna ordusunun bu yüksek hassasiyet ile vuruş kabiliyetine sahip silahlara erişmesi, cephedeki dengeleri kısa sürede değiştirdi. Ukrayna ve NATO ülkeleri için savaşın maliyetini ciddi şekilde azaltan HIMARS tam bir “game changer – oyunun gidişatını değiştirici” nitelikteydi. ABD’nin 80 kilometre menzilli mühimmat sağlaması bu silahın gücünü kısıtlasa da Rus ordusu için yeterince baş ağrısı yaratıyordu. ABD, 300 kilometrelik HIMARS mühimmatını Ukrayna’ya hemen teslim etmemiş, Rusya’ya karşı kartlarının tamamını masaya açmak istememişti.

22 Temmuz’da Rusya ve Ukrayna, Türkiye’nin girişimiyle “Tahıl Koridoru Anlaşması”nı imzalamış ve ufukta yeniden müzakere imkanı belirmişti. İşte cephenin de durağanlaştığı bu dönemde eserdeki ikinci “kreşendo-yükseliş” anı geldi.

Ukrayna’nın ilk karşı saldırı hamlesi

1 Ağustos’ta tahıl yüklü ilk geminin Odesa limanını terk etmesinden 8 gün sonra Kırım’da Rusya’nın Saky Hava Üssü’nde 12 patlama meydana geldi. Hava üssü, Ukrayna ordusunun en ileri hattının yerleştiği noktaya 220 kilometre mesafedeydi. Acaba ABD, açıklamalarının aksine Ukrayna’ya 300 kilometre menzilli HIMARS mühimmatı mı teslim etmişti? Saldırıda çok sayıda savaş uçağı imha edildi. Ukrayna artık Kırım’ın dokunulmaz olmadığını ispatlamıştı.

17 Ağustos’ta Kırım’ın kuzeyinde Maiske’deki mühimmat deposu hedef alındı. 20 Ağustos’ta Sivastopol’daki Rus Karadeniz Filosu’nun karargahına drone saldırısı düzenlenirken, aynı gün Rus milliyetçilerinin sembol isimlerinden Aleksandr Dugin’in kızı Darya Dugina, Moskova yakınlarında aracına düzenlenen bombalı saldırıda öldürüldü.

Rusya’nın Karadeniz filosunun merkezi Sivastopol artık doğrudan tehdit altındaydı, Ukrayna savaşı Moskova’ya taşımıştı ve Rusya’nın hava savunma sistemlerinin HIMARS karşısında etkisiz olduğu anlaşılmıştı. Kremlin Sarayı’nın bu şartlar altında barışı kabulü mümkün değildi. 6 Eylül’de Ukrayna ordusu kuzey cephesinde de karşı saldırıya geçince Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin çaresizliği reddedilemeyecek bir hal aldı.

Savaş mühendisliğinde ince işçilik: Kuzey Akım ve Kerç Köprüsü

Kuzey cephesinde çöküşü andıran geri çekilmeye Kremlin Sarayı’nın askerî anlamda çare üretmesi mümkün değildi. Rusya Devlet Başkanı Putin’in bu gidişata yanıtı, kısmi seferberlik ilan etmek ve dört bölgenin ilhakını hayata geçirmek oldu. Seferberlik yeni bir sorunlar yumağı doğurur ve “seferberlik mültecileri” kavramı ile dünyayı tanıştırırken, topraklarının büyük bölümü Ukrayna kontrolünde olan bölgelerin ilhak kararı da beklenen etkiyi yaratmadı.

Ancak bu esnada Rusya’nın masaya oturmaya yakın olduğunu ima eden açıklamalar geliyor, Türkiye Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki temasların ardından yeni bir barış arayışına girildiğinin sinyallerini veriyordu. Fakat savaşın 2022 yılında bitirilmesine yönelik ümitler kısa zamanda tükendi.

Önce 26 Eylül’de Baltık Denizi’nde Kuzey Akım-1 ile Kuzey Akım-2 boru hatlarına sabotaj düzenlendi. Boru hatları, bugün barış sağlansa dahi kısa vadede Avrupa’ya doğalgaz sağlayamayacak hale getirildi. Saldırı ile ilgili olarak ABD ve Rusya karşılıklı olarak birbirini suçladı. Rusya’nın vanasını elinde tuttuğu, Kuzey Akım-1 hattını kendi iradesi ile kapattığı bir durumda, en önemli gelir kaynaklarından birini neden sabote etmek isteyeceğini anlamak mümkün değildi. Karadeniz gibi son bir yıldır NATO tarafından her türlü hava ve deniz aracıyla gözlem altında tutulan Baltık Denizi’nde böyle bir sabotajın Rusya tarafından nasıl başarılmış olabileceği de anlaşılamadı.

Savaşı yeniden zirve noktasına taşıyacak saldırılar bununla da kalmadı. Rusya’nın karadan, havadan, denizden ve hatta denizin altından 20’ye yakın ayrı önlemle koruduğu, Kırım’ı Rusya anakarasına bağlayan Kerç Köprüsü 8 Ekim’de Moskova saati ile 06:05’te havaya uçuruldu. 2018 yılında kullanıma giren köprünün 4 şeritli karayolunun 2 şeridinin 250 metrelik kısmı çöktü. Köprüden geçmekte olan trenin çektiği akaryakıt yüklü 7 katar hasar gördü. Bu saldırıyla yalnızca bir ulaşım altyapısı değil, Putin’in prestiji vurulmuştu. Kremlin Sarayı’nın savaştan çekilmesini imkansız hale getirecek hayal edilmesi dahi zor ince bir saldırı daha icra edilmişti.

Rusya’nın bu saldırıya yanıt olarak 10 Ekim Pazartesi sabahı Ukrayna’nın Kiev dahil 10’dan fazla kentine füze saldırısı düzenleyerek ülkenin elektrik altyapısının yüzde 30’unu çökertmesi düşmanlıkları keskinleştirdi, barış umutlarını biraz daha azalttı. Savaşı Moskova’ya kadar taşıyarak Rusya’ya sosyo-ekonomik olarak diz çöktürmek ve Kremlin Sarayı’ndaki yönetimi değiştirmek isteyenlerin elini güçlendirdi.

Yeni barış girişimi yeni riskler

Türkiye’nin Ukrayna ile Rusya’yı müzakere masasına oturtmak için Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı esnasında yeni bir teşebbüsü bekleniyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmesinde beklentilerin aksine bu konunun gündeme gelmediği açıklandı. Belki de gündeme geldiyse bile bunun söylenmemesi daha yerinde oldu.

Washington ve Londra yönetimlerinin, savaşın uzamasına yönelik planları için her türlü sabotajı göze almaları bu sürecin “normali” olarak kabul edilmeli. Erdoğan ve Putin’in görüşmesinde iki alandaki işbirliğinde daha fazla mesafe kat edilmesi için fikir birliğine varıldı.

Birincisi, “Tahıl Koridoru Anlaşmasının” güçlendirilmesi diğeri ise Rus doğalgazının daha büyük miktarda Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara ulaşması için uygulanacak işbirliği projeleri.

19 Kasım’da süreci dolacak Tahıl Koridoru Anlaşmasının süresinin uzatılması için mutabakata varılırken, Rusya tarafından üretilen gübrenin çıkışı için yapılan engellemelerin aşılması için de Türkiye’nin ağırlığını koyacağı anlaşılıyor.

Diğer bir konu ise Karadeniz’den çıkan tahılın ulaştığı limanlarla ilgili. Anlaşmanın yürürlüğe girdiği Ağustos ayından bu yana Ukrayna limanlarından ayrılan tahıl yüklü gemi sayısı 300’ü geçerken, taşınan tahıl da 7 milyon tonu buldu. Ancak bu yükün büyük kısmı açlıkla mücadele eden Ortadoğu ve Sahra altı Afrika ülkeleri yerine Avrupa ülkelerinin ambarlarına gitti. Artık Türkiye ve Rusya’nın bu gemilerin gideceği limanlar konusunda da söz haklarını kullanmaya karar verdikleri anlaşılıyor.

Diğer işbirliği arayışı ise Rusya’nın Türkiye’de bir doğalgaz dağıtım merkezi kurmasına ilişkin. Astana’da Türkiye’nin yeni bir barış girişimine dair açıklama yapılmasa da “Savaş Mühendisliği”nin gereği olarak Türkiye’nin Tahıl Koridoru’nun, Mavi Akım Boru Hattı’nın, Türk Akım Boru Hattı’nın ve Bulgaristan üzerinden gelen Rusya-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı’nın güvenliği konusunda daha hassas olması gerekecek.

Savaş alanında çok kısa vadede yaşanabilecek en sıra dışı gelişmeler, Kherson kentinin en geç bir hafta içerisinde Ukrayna ordusunun eline geçmesini takiben gündeme gelebilir.

Ukrayna ordusunun Kırım Yarımadası’nın kapılarına dayanarak Sivastopol’daki Rus donanmasının Karadeniz Filosu Karargahı ile arasındaki mesafeyi 200 kilometrenin altına indirmesi, benzerine rastlanmamış yeni sürpriz saldırıları getirebilir.

“Savaş Mühendisliği”nin 8 ayı dolduran takvimi, Astana’yı takiben yeni sürprizlere hazır olmamız gerektiğini söylüyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.

Mehmet Kancı
Mehmet Kancı
Mehmet A. Kancı – Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında ATV Siyaset Meydanı ile başladığı meslek hayatını sırasıyla ATV’de Haberci, NTV Haber Merkezi, CNN Türk’te Editör programı ve Haber Merkezi, TRT Türk ve TRT Haber’de sürdürdü. TRT’de görevine devam eden Kancı dış politika analizleri de kaleme alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x