Ukrayna neden hâlâ kritik?

Ukrayna krizi şimdilik dinmiş görünüyor. Peki, kriz aşıldı mı yoksa şimdilik yalnızca dondu mu? Neden o bölgeyi dikkatle izlemeliyiz?

Ukrayna krizi, 2013 yılında ülkedeki protesto gösterileri ile başlamıştı. Ancak süreç içinde, Rusya’nın, Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil oldukları, zaman zaman askerî çatışmayı da içeren siyasi bir krize dönüştü.

2014 yılında Kırım, Rusya tarafından ilhak edilmiş, Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesi ise Rusya yanlısı milislerin kontrolüne geçmişti. Gelinen noktada Ukrayna krizi, sadece Rusya ile Ukrayna arasında değil, Kırım’ın ilhakı nedeniyle Rusya ile Batılı ülkeler arasında da derin bir ayrışma ortaya çıkardı.

Ukrayna krizi ve çözüme yönelik girişimler

Nisan 2021’de Rusya ile Ukrayna sınırında dikkate değer bir askerî hareketlilik yaşandı. Şu günlerde askerî tırmanma sona ermiş gibi görünse de bölgedeki belirsizlik ortadan kalkmış değil. Esasında Ukrayna’nın doğusunda durum, eski Sovyet coğrafyasında Transdinyester’den Dağlık Karabağ’a farklı örnekleri görülen dondurulmuş çatışma özelliklerini taşıyor. Bu nedenle Rus yanlısı milislerin kontrolündeki Donbas’ta durum önemli riskler barındırmaya devam ediyor. Üstelik sorunun çözümü zamana yayıldıkça tarafların kısa vadede üstünlük elde etmeyi amaçlayan riskli adımlar atma ihtimalinin arttığı da hesaba katılmalı.

Önümüzdeki dönemde karşımıza çıkan en büyük risklerden biri, Ukrayna’nın (aşağıda detayları verilecek olan) Minsk Protokolünü uygulamaksızın ülkenin doğusunda kontrolü yeniden sağlamaya girişmesi olacaktır. Zira böyle bir adım, Donbas bölgesinde yaşayanlara Rus vatandaşlığı veren Moskova’ya, müdahale için -en azından Kremlin nezdinde- gerekli koşulları ortaya çıkaracaktır. Ukrayna’nın protokolleri uygulama konusundaki isteksizliği de hesaba katıldığında, ABD’nin Kiev yönetimine vereceği siyasi ve askerî desteğin Kiev yönetimi açısından önemli bir belirleyici olduğunu söylemek mümkün. Tüm bu nedenlerden ötürü Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesindeki gelişmeler gündemde yer almaya devam edecektir.

Minsk Protokolü, 2015 yılında Rusya Devlet Başkanı Putin, dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko, Almanya Başbakanı Merkel ve dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın katıldığı müzakereler sonunda üzerinde uzlaşmaya varılan 112 maddelik bir yol haritası.[efn_note]“Annex I to the letter dated 24 February 2015 from the Permanent Representative of Ukraine to the United Nations addressed to the President of the Security Council”, United Nations, May 5, 2014, https://peacemaker.un.org/sites/peacemaker.un.org/files/UA_140905_MinskCeasfire_en.pdf[/efn_note] Bu maddeler arasında ateşkesin sağlanması, ağır silahların bölgeden çekilmesi, Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerine özel statü verilmesi yoluyla Ukrayna’da ademi merkeziyetçiliğe geçişin sağlanması, ülkenin doğusunda yerel seçimlerin düzenlenmesi, kapsamlı bir ulusal diyalog sürdürülmesi gibi düzenlemeler yer alıyor. Minsk Protokolü’nün bir diğer önemi ise Ukrayna krizinin siyasi çözümüne yönelik yegane düzenleme olmasıdır.

Ancak, Minsk Protokolü’nün eksiksiz uygulanması konusunda kimi kısıtlardan bahsetmek mümkün. Tarafların (Ukrayna ve ayrılıkçı bölgelere destek veren Rusya) ilk adımı karşı tarafın atmasını beklemesi ilk ve en önemli kısıt olarak karşımıza çıkıyor. Nisan ayında endişe verici şekilde hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın artan askeri hareketliliği bazı uzmanlara göre Kremlin’in bir yandan Minsk Protokolü’nün tam ve eksiksiz uygulanması konusunda Avrupalı devletlerin Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy üzerinde baskı kurmasını amaçlıyor. Ayrıca Kremlin, ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın Ukrayna siyasetini test etmeyi hedefliyor.[efn_note]Andrew Rettman, “Why does Putin want a Ukraine Crisis?”, EU Observer, 6 Nisan 2021, https://euobserver.com/world/151450[/efn_note]

Ukrayna neden ilk adımı Rusya’dan bekliyor?

Ukrayna açısından bakıldığında Minsk Protokolü’nün uygulanmasında bazı zorluklar olduğu görülüyor. Öncelikle Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy, seçildiği günden bu yana ülkedeki milliyetçilerin eleştirisi altında. Zelenskiy’nin seçim vaatlerinden biri Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü sağlamak ve ülkenin doğusunda savaşı bitirmekti. Ancak Donbas’ta yönetimi yeniden tesis etmenin bir yolu olan Minsk Protokolünü uygulamak, Zelenskiy için pek kolay görünmüyor.

Öte yandan hem pandeminin küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerindeki olumsuz etkisi hem de IMF’nin talep ettiği reformlar nedeniyle Zelenskiy ekonominin gidişatı konusunda eleştirilere göğüs germeye çalışıyor. Ülkede pandemi ile mücadelede yaşanan aksaklıkların da etkisiyle Zelenskiy’in partisi Halkın Hizmetkârı Partisi’nin desteği düşüş gösteriyor.[efn_note]Maxim Samorukov, “Russia and Ukraine Sliding into War”, Carnegie Moscow Center, 5 Nisan 2021, https://carnegie.ru/commentary/84250[/efn_note] Tüm bu gelişmelerin ve ayrıca milliyetçi muhafazakârların etkisiyle, Zelenskiy’nin Rus yanlısı medya kuruluşlarını kapattığı, ülkenin NATO üyeliği hedefini yeniden dillendirmeye başladığı bir dönemden geçiliyor. Hal böyle olunca Ukrayna’da Zelenskiy’nin Donbas bölgesine özel statü verilmesi ve ademi merkeziyetçiliği uygulamaya yönelik bir anayasa değişikliğine gitmesi oldukça güç görünüyor.

Rusya, neden ilk adımı Ukrayna’dan bekliyor?

Rusya açısından Minsk Protokolü Kırım’ın statüsünde dair herhangi bir değişiklik içermeden sadece Ukrayna’nın Donbas bölgesine yönelik bir düzenleme öngörmesi ile öne çıkıyor. Rusya, Kırım’ın ilhakını tamamlanmış bir olay olarak görüyor. Bu durumun tanınmasını sağlamaya çalışıyor. Öte yandan Donbas’a özel bir statü verilmesi yoluyla Moskova, Ukrayna siyasetinde belirleyici olma, kırılganlıklardan faydalanmayı sürdürmeyi hedefliyor.

Öte yandan Rusya siyasi eliti Donbas’ta sorunun çözümünü Avrupa’nın güvenlik mimarisi içinde değerlendirilmesi gerektiği görüşünü ortaya attı. Bu görüşe göre Ukrayna, Rusya’nın olası saldırısından endişe ederken, Rusya ise Ukrayna’da olası bir NATO askeri varlığını tehdit algısında önceleyecektir. Bu nedenle daha geniş bir bakış açısına ihtiyaç duyulduğu savunuluyor.[efn_note]Andrey Kortunov, “Nobody Wants a War in Donbass”, Russian International Affairs Council, 7 Nisan 2021, https://russiancouncil.ru/en/analytics-and-comments/analytics/nobody-wants-a-war-in-donbass/?sphrase_id=75710460[/efn_note]

Ayrıca Ukrayna krizi 2014 yılından bu yana Rusya’nın ABD ve AB ile ilişkilerinde son derece önemli bir rol oynuyor. Kırım’ın ilhakından bu yana Rusya, ABD ve AB’nin uyguladığı ekonomik yaptırımların muhatabı durumunda. Dolayısıyla Rusya açısından Minsk Protokolünün Ukrayna tarafından uygulanması önemli iken Moskova, ABD’nin yeni Başkanı Biden döneminde Beyaz Saray’ın Ukrayna’ya yönelik politikasının ne olacağında dair de kimi soruya yanıt bulmaya çalışıyor.

Ukrayna krizine dair olası senaryolar

Krizin çözümüne dair en iyi senaryo Minsk Protokolü’nün sorunsuz bir şekilde uygulanması ve Ukrayna krizinin diplomatik yollarla çözülmesi. Yine de bu çözümün Kırım’ın ilhakına dair bir düzenleme getirmediğini hatırlatmak gerekir. Ne var ki Minsk Protokolünün kısa vadede ve eksiksiz uygulanması yüksek bir olasılık değil.

İkinci iyi senaryo, neredeyse kaçınılmaz gibi görünen Donbas bölgesinin bir dondurulmuş çatışma halini alması ve ağır aksak da olsa Minsk Protokolü’nün uygulanması konusunda siyasi iradenin ortaya konulması. Aksi durumda Donbas, eski Sovyet coğrafyasında doldurulmuş çatışmalar listesine giren alanlardan biri olacak.

En kötü senaryo, ise Nisan ayında askeri hareketliliğin başlaması ile bir kez daha ortaya çıkan bir ihtimal olarak Rusya ile Ukrayna arasında doğrudan bir silahlı çatışma/savaş durumunun ortaya çıkması. Çoğu kez doğru hesaplanmamış, hatalı bir dış politika kararı olarak çatışmanın başlayıp, karşılık bulması ihtimali pek zayıf görünmüyor. Ağustos 2008’te Gürcistan Savaşı örneğinde görülen durum, Rusya’nın doğu Ukrayna’yı işgalini beraberinde getirecek bir çatışma olasılığını gösteriyor.

Olası bir savaş, en kötü senaryo olarak karşımıza çıkıyor çünkü Ukrayna’nın diğer müttefiki durumundaki ülkelerden askeri destek alması muhtemel. Bu da Rusya ile Ukrayna arasındaki askeri ve sivil kayıpları fazla bir çatışmaya işaret ediyor. Üstelik hâlihazırda dipte seyreden Rusya’nın Batı ile ilişkileri de bir darbe daha alacaktır. Kısa ve orta vadede Rusya’nın hem siyasi hem de ekonomik olarak göğüslemesi gerekecek yeni yaptırımların gelmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Öte yandan Ukrayna açısından yeniden istikrara kavuşmanın mümkün olup olmadığı da başka bir soru.

İkinci en kötü senaryo, yegâne diplomatik girişim olan Minsk Protokolü’nün terk edilmesi ihtimali. Böylesi bir durum her an kontrolden çıkmaya hazır bir ‘kontrollü gerginlik’ stratejisini çağrıştırıyor. Üstelik 2020 Sonbaharında Dağlık Karabağ’da görüldüğü gibi taraflardan biri askeri üstünlüğü ele geçirdiğinde çatışmanın çıkması kaçınılmaz olacaktır. Bu durum Ukrayna’nın doğusunda her an aktif bir savaşa evirilmesi muhtemel bir dondurulmuş çatışmaya işaret etmekle kalmıyor, Ukrayna’nın açısından da uzun zamana yayılacak bir siyasi istikrarsızlık sürecine de işaret ediyor.

Ukrayna krizinde Türkiye’nin muhtemel rolü ve dış politika seçenekleri

Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile ayrı ayrı sahip olduğu ikili ilişkilerin yapısı ve düzeyi, Ukrayna krizinde Türkiye’nin izlediği ve önümüzdeki dönemde izleyeceği politikanın temel sınırlarını belirliyor.

Karadeniz bölgesinin önemli aktörleri olarak bölgenin barış ve istikrarı şüphe yok ki Türkiye, Rusya ve Ukrayna için öncelikli konulardan. Öte yandan Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile ayrı ayrı çeşitli alanlarda geliştirdiği önemli ilişkileri var. Ukrayna ile ilişkiler son dönemde savunma sanayini de içerek şekilde artıyor.[efn_note]Türkiye ile Ukrayna arasında savunma sanayi alanındaki işbirliğinin detayları için bknz. Can Kasapoğlu, “Turkey and Ukraine Boost Mutual Defense Ties”, The Jamestown Foundation, 16 Kasım 2020, https://jamestown.org/program/turkey-and-ukraine-boost-mutual-defense-ties/[/efn_note] Türkiye ile Ukrayna arasındaki savunma alanındaki işbirliği, Ukrayna’nın askeri kapasitesini güçlendiriyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle savunma sanayi Türkiye ile Ukrayna arasındaki stratejik işbirliğinin geliştirilmesi için önemli.[efn_note]“Turkey, Ukraine Sign Military Cooperation Agreements”, VOA News, 16 Ekim 2020, https://www.voanews.com/europe/turkey-ukraine-sign-military-cooperation-agreements[/efn_note] Öte yandan Türkiye’nin Rusya ile de son derece önemli ve çeşitli alanlarda yoğunlaşan ilişkileri malum. Zaman zaman Türkiye’nin Batılı müttefikleri ile ilişkilerinin bir alternatifi olarak dahi sunulan ikili ilişkiler, pek çok çıkar çatışması ve uzlaşması güç fikir ayrılıkları barındırsa da halihazırda ‘birlikte çalışma gereği’ Ankara ve Moskova’yı bir araya getiriyor.

Türkiye Ukrayna krizine yönelik olarak başından beri sürdürdüğü Kırım’ın ilhakını tanımama siyasetini sürdürecektir. Öte yandan Donbas bölgesine yönelik olarak da Minsk Protokolünün uygulanması çağrısının devam etmesi beklenebilir. Esas güçlük, olası bir Rusya-Ukrayna sıcak çatışması durumunda ortaya çıkacaktır. Ukrayna, siyasi irade bakımından son derece istekli olsa da henüz NATO üyesi değil. Bu bakımdan böylesi bir çatışmada NATO’nun ve dolayısıyla Türkiye’nin doğrudan müdahalesini gerektiren bir durum ortaya çıkmayacaktır. Öte yandan her iki ülkeyle de iyi ilişkilere sahip olması ve bu ilişki düzeyini koruması, Ankara’nın yürüteceği hassas dengeleri gözeten dış politikaya bağlı. Söz konusu hassasiyetin ise Rusya lehine olması muhtemel. Zira Türkiye, Ukrayna ile ikili ilişkilerini yoğunlaştırıyor olsa da Rusya ile ilişkileri hem son derece girift bir nitelik taşıyor hem de iki ülke Suriye’den Libya’ya pek çok alanda ulusal çıkarları gereği ya birlikte hareket etmekte ya da uzlaşma ihtiyacı hissediyor.

Nisan 2021’de Ukrayna-Rusya sınırında artan askeri hareketlilik, bir çatışma ihtimalini kuvvetlendirdiğinde dahi Türkiye ile Ukrayna arasındaki askeri işbirliğinin yarattığı memnuniyetsizlik Rusya nezdinde kendisini göstermişti.[efn_note]Ukrayna Başbakan Yardımıcı Borisov: Türkiye Ukrayna’ya Drone Satarsa İlişkileri Gözden Geçiririz”, 21 Nisan 2021, Euronews, https://tr.euronews.com/2021/04/21/rusya-basbakan-yard-mc-s-borisov-turkiye-ukrayna-ya-drone-satarsa-iliskileri-gozden-geciri[/efn_note] Dolayısıyla olası bir çatışma durumunda Türkiye’nin doğrudan müdahil olmaktan kaçınarak hem Rusya ve Ukrayna ile olan ikili ilişkilerinin bir gereği hem de bölgenin barış ve istikrarı adına diplomasiyi ve sorunların siyasi diyalog yoluyla çözülmesini öncelemesi kaçınılmaz görünüyor.

Her iki ülke ile de ayrı ayrı iyi ilişkilere sahip olan Ankara’nın krizde arabuluculuk rolü oynaması beklenebilir. Öte yandan daha önce bölgesel gelişmeler söz konusu olduğunda Türkiye’nin böylesi bir inisiyatife öncelik ettiği de biliniyor. 2008 yılında Gürcistan Savaşı sırasında Türkiye, Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisi ile tarafları müzakere masasında buluşturmayı önermişti. Benzer şekilde Rusya ile Ukrayna arasındaki olası bir çatışma durumunda Ankara’nın yapıcı bir rol oynaması mümkün görünüyor. Bu noktada Türkiye’nin arabuluculuğunun Minsk Protokolü ve AGİT’in Ukrayna Misyonunun gibi çok taraflı girişimleri tamamlayıcı nitelikte olması önem taşıyor.[efn_note]Mehmet Fatih Ceylan, What Role for Turkey in the Crisis between Russia and Ukraine, GMF, April 19, 2021, https://www.gmfus.org/publications/what-role-turkey-crisis-between-russia-and-ukraine[/efn_note]

Sonuç olarak 2014 yılından bu yana devam eden Ukrayna krizinin siyasi çözümü, uygulanması güç adımlar gerektirdiği için dondurulmuş çatışma özellikleri gösteriyor. Siyasi çözümün sağlanamadığı dolayısıyla istikrarın tesis edilemediği çeşitli dondurulmuş çatışmalar, her an kontrolden çıkması muhtemel askeri çatışmalara işaret eder. Ukrayna krizi, bölgenin önemli iki aktörü, tarihsel ve kültürel olarak derin bağlara sahip Rusya ile Ukrayna arasındaki ilişkileri tarihinin en düşük düzeyine getirdi. Üstelik kriz, Rusya ile Batı arasında da hem askeri ve siyasi hem de normatif güç mücadelesi halini aldı. Tam da bu nedenle Türkiye ve diğer uluslararası aktörler Ukrayna’daki gelişmeleri yakından izliyor. Ne var ki son dönemde Avrupa güvenliği söz konusu olduğunda birlikte hareket edebilen, ortak değerler üzerinden vizyon geliştirip çok taraflı çözüm üretebilen inisiyatiflerin eksikliği hissediliyor. Bu durum, Ukrayna krizini daha da riskli hale getiriyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 19 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

Habibe Özdal
Habibe Özdal
Dr. Habibe Özdal - İstanbul Okan Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişkileri Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Dr. Habibe Özdal Lisans derecesini Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden, Yüksek Lisans derecesini London Metropolitan Üniversitesi İnsan Hakları ve Sosyal Adalet Bölümü’nden, Doktora derecesini ise Anakara Üniversitesi SBE’de Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden almıştır. Doktora tezi “Rus Dış Politikasında Ukrayna” başlığı ile 2016 yılında kitaplaştırılan Özdal çalışmalarında Rus dış politikası, Türkiye-Rusya ilişkileri, Avrasya’da siyaset alanlarına yoğunlaşmaktadır. Özdal ayrıca Dış Politikada Kadınlar (DPK) İnisiyatifi üyesidir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Ukrayna neden hâlâ kritik?

Ukrayna krizi şimdilik dinmiş görünüyor. Peki, kriz aşıldı mı yoksa şimdilik yalnızca dondu mu? Neden o bölgeyi dikkatle izlemeliyiz?

Ukrayna krizi, 2013 yılında ülkedeki protesto gösterileri ile başlamıştı. Ancak süreç içinde, Rusya’nın, Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil oldukları, zaman zaman askerî çatışmayı da içeren siyasi bir krize dönüştü.

2014 yılında Kırım, Rusya tarafından ilhak edilmiş, Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesi ise Rusya yanlısı milislerin kontrolüne geçmişti. Gelinen noktada Ukrayna krizi, sadece Rusya ile Ukrayna arasında değil, Kırım’ın ilhakı nedeniyle Rusya ile Batılı ülkeler arasında da derin bir ayrışma ortaya çıkardı.

Ukrayna krizi ve çözüme yönelik girişimler

Nisan 2021’de Rusya ile Ukrayna sınırında dikkate değer bir askerî hareketlilik yaşandı. Şu günlerde askerî tırmanma sona ermiş gibi görünse de bölgedeki belirsizlik ortadan kalkmış değil. Esasında Ukrayna’nın doğusunda durum, eski Sovyet coğrafyasında Transdinyester’den Dağlık Karabağ’a farklı örnekleri görülen dondurulmuş çatışma özelliklerini taşıyor. Bu nedenle Rus yanlısı milislerin kontrolündeki Donbas’ta durum önemli riskler barındırmaya devam ediyor. Üstelik sorunun çözümü zamana yayıldıkça tarafların kısa vadede üstünlük elde etmeyi amaçlayan riskli adımlar atma ihtimalinin arttığı da hesaba katılmalı.

Önümüzdeki dönemde karşımıza çıkan en büyük risklerden biri, Ukrayna’nın (aşağıda detayları verilecek olan) Minsk Protokolünü uygulamaksızın ülkenin doğusunda kontrolü yeniden sağlamaya girişmesi olacaktır. Zira böyle bir adım, Donbas bölgesinde yaşayanlara Rus vatandaşlığı veren Moskova’ya, müdahale için -en azından Kremlin nezdinde- gerekli koşulları ortaya çıkaracaktır. Ukrayna’nın protokolleri uygulama konusundaki isteksizliği de hesaba katıldığında, ABD’nin Kiev yönetimine vereceği siyasi ve askerî desteğin Kiev yönetimi açısından önemli bir belirleyici olduğunu söylemek mümkün. Tüm bu nedenlerden ötürü Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesindeki gelişmeler gündemde yer almaya devam edecektir.

Minsk Protokolü, 2015 yılında Rusya Devlet Başkanı Putin, dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko, Almanya Başbakanı Merkel ve dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın katıldığı müzakereler sonunda üzerinde uzlaşmaya varılan 112 maddelik bir yol haritası.[efn_note]“Annex I to the letter dated 24 February 2015 from the Permanent Representative of Ukraine to the United Nations addressed to the President of the Security Council”, United Nations, May 5, 2014, https://peacemaker.un.org/sites/peacemaker.un.org/files/UA_140905_MinskCeasfire_en.pdf[/efn_note] Bu maddeler arasında ateşkesin sağlanması, ağır silahların bölgeden çekilmesi, Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerine özel statü verilmesi yoluyla Ukrayna’da ademi merkeziyetçiliğe geçişin sağlanması, ülkenin doğusunda yerel seçimlerin düzenlenmesi, kapsamlı bir ulusal diyalog sürdürülmesi gibi düzenlemeler yer alıyor. Minsk Protokolü’nün bir diğer önemi ise Ukrayna krizinin siyasi çözümüne yönelik yegane düzenleme olmasıdır.

Ancak, Minsk Protokolü’nün eksiksiz uygulanması konusunda kimi kısıtlardan bahsetmek mümkün. Tarafların (Ukrayna ve ayrılıkçı bölgelere destek veren Rusya) ilk adımı karşı tarafın atmasını beklemesi ilk ve en önemli kısıt olarak karşımıza çıkıyor. Nisan ayında endişe verici şekilde hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın artan askeri hareketliliği bazı uzmanlara göre Kremlin’in bir yandan Minsk Protokolü’nün tam ve eksiksiz uygulanması konusunda Avrupalı devletlerin Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy üzerinde baskı kurmasını amaçlıyor. Ayrıca Kremlin, ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın Ukrayna siyasetini test etmeyi hedefliyor.[efn_note]Andrew Rettman, “Why does Putin want a Ukraine Crisis?”, EU Observer, 6 Nisan 2021, https://euobserver.com/world/151450[/efn_note]

Ukrayna neden ilk adımı Rusya’dan bekliyor?

Ukrayna açısından bakıldığında Minsk Protokolü’nün uygulanmasında bazı zorluklar olduğu görülüyor. Öncelikle Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy, seçildiği günden bu yana ülkedeki milliyetçilerin eleştirisi altında. Zelenskiy’nin seçim vaatlerinden biri Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü sağlamak ve ülkenin doğusunda savaşı bitirmekti. Ancak Donbas’ta yönetimi yeniden tesis etmenin bir yolu olan Minsk Protokolünü uygulamak, Zelenskiy için pek kolay görünmüyor.

Öte yandan hem pandeminin küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerindeki olumsuz etkisi hem de IMF’nin talep ettiği reformlar nedeniyle Zelenskiy ekonominin gidişatı konusunda eleştirilere göğüs germeye çalışıyor. Ülkede pandemi ile mücadelede yaşanan aksaklıkların da etkisiyle Zelenskiy’in partisi Halkın Hizmetkârı Partisi’nin desteği düşüş gösteriyor.[efn_note]Maxim Samorukov, “Russia and Ukraine Sliding into War”, Carnegie Moscow Center, 5 Nisan 2021, https://carnegie.ru/commentary/84250[/efn_note] Tüm bu gelişmelerin ve ayrıca milliyetçi muhafazakârların etkisiyle, Zelenskiy’nin Rus yanlısı medya kuruluşlarını kapattığı, ülkenin NATO üyeliği hedefini yeniden dillendirmeye başladığı bir dönemden geçiliyor. Hal böyle olunca Ukrayna’da Zelenskiy’nin Donbas bölgesine özel statü verilmesi ve ademi merkeziyetçiliği uygulamaya yönelik bir anayasa değişikliğine gitmesi oldukça güç görünüyor.

Rusya, neden ilk adımı Ukrayna’dan bekliyor?

Rusya açısından Minsk Protokolü Kırım’ın statüsünde dair herhangi bir değişiklik içermeden sadece Ukrayna’nın Donbas bölgesine yönelik bir düzenleme öngörmesi ile öne çıkıyor. Rusya, Kırım’ın ilhakını tamamlanmış bir olay olarak görüyor. Bu durumun tanınmasını sağlamaya çalışıyor. Öte yandan Donbas’a özel bir statü verilmesi yoluyla Moskova, Ukrayna siyasetinde belirleyici olma, kırılganlıklardan faydalanmayı sürdürmeyi hedefliyor.

Öte yandan Rusya siyasi eliti Donbas’ta sorunun çözümünü Avrupa’nın güvenlik mimarisi içinde değerlendirilmesi gerektiği görüşünü ortaya attı. Bu görüşe göre Ukrayna, Rusya’nın olası saldırısından endişe ederken, Rusya ise Ukrayna’da olası bir NATO askeri varlığını tehdit algısında önceleyecektir. Bu nedenle daha geniş bir bakış açısına ihtiyaç duyulduğu savunuluyor.[efn_note]Andrey Kortunov, “Nobody Wants a War in Donbass”, Russian International Affairs Council, 7 Nisan 2021, https://russiancouncil.ru/en/analytics-and-comments/analytics/nobody-wants-a-war-in-donbass/?sphrase_id=75710460[/efn_note]

Ayrıca Ukrayna krizi 2014 yılından bu yana Rusya’nın ABD ve AB ile ilişkilerinde son derece önemli bir rol oynuyor. Kırım’ın ilhakından bu yana Rusya, ABD ve AB’nin uyguladığı ekonomik yaptırımların muhatabı durumunda. Dolayısıyla Rusya açısından Minsk Protokolünün Ukrayna tarafından uygulanması önemli iken Moskova, ABD’nin yeni Başkanı Biden döneminde Beyaz Saray’ın Ukrayna’ya yönelik politikasının ne olacağında dair de kimi soruya yanıt bulmaya çalışıyor.

Ukrayna krizine dair olası senaryolar

Krizin çözümüne dair en iyi senaryo Minsk Protokolü’nün sorunsuz bir şekilde uygulanması ve Ukrayna krizinin diplomatik yollarla çözülmesi. Yine de bu çözümün Kırım’ın ilhakına dair bir düzenleme getirmediğini hatırlatmak gerekir. Ne var ki Minsk Protokolünün kısa vadede ve eksiksiz uygulanması yüksek bir olasılık değil.

İkinci iyi senaryo, neredeyse kaçınılmaz gibi görünen Donbas bölgesinin bir dondurulmuş çatışma halini alması ve ağır aksak da olsa Minsk Protokolü’nün uygulanması konusunda siyasi iradenin ortaya konulması. Aksi durumda Donbas, eski Sovyet coğrafyasında doldurulmuş çatışmalar listesine giren alanlardan biri olacak.

En kötü senaryo, ise Nisan ayında askeri hareketliliğin başlaması ile bir kez daha ortaya çıkan bir ihtimal olarak Rusya ile Ukrayna arasında doğrudan bir silahlı çatışma/savaş durumunun ortaya çıkması. Çoğu kez doğru hesaplanmamış, hatalı bir dış politika kararı olarak çatışmanın başlayıp, karşılık bulması ihtimali pek zayıf görünmüyor. Ağustos 2008’te Gürcistan Savaşı örneğinde görülen durum, Rusya’nın doğu Ukrayna’yı işgalini beraberinde getirecek bir çatışma olasılığını gösteriyor.

Olası bir savaş, en kötü senaryo olarak karşımıza çıkıyor çünkü Ukrayna’nın diğer müttefiki durumundaki ülkelerden askeri destek alması muhtemel. Bu da Rusya ile Ukrayna arasındaki askeri ve sivil kayıpları fazla bir çatışmaya işaret ediyor. Üstelik hâlihazırda dipte seyreden Rusya’nın Batı ile ilişkileri de bir darbe daha alacaktır. Kısa ve orta vadede Rusya’nın hem siyasi hem de ekonomik olarak göğüslemesi gerekecek yeni yaptırımların gelmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Öte yandan Ukrayna açısından yeniden istikrara kavuşmanın mümkün olup olmadığı da başka bir soru.

İkinci en kötü senaryo, yegâne diplomatik girişim olan Minsk Protokolü’nün terk edilmesi ihtimali. Böylesi bir durum her an kontrolden çıkmaya hazır bir ‘kontrollü gerginlik’ stratejisini çağrıştırıyor. Üstelik 2020 Sonbaharında Dağlık Karabağ’da görüldüğü gibi taraflardan biri askeri üstünlüğü ele geçirdiğinde çatışmanın çıkması kaçınılmaz olacaktır. Bu durum Ukrayna’nın doğusunda her an aktif bir savaşa evirilmesi muhtemel bir dondurulmuş çatışmaya işaret etmekle kalmıyor, Ukrayna’nın açısından da uzun zamana yayılacak bir siyasi istikrarsızlık sürecine de işaret ediyor.

Ukrayna krizinde Türkiye’nin muhtemel rolü ve dış politika seçenekleri

Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile ayrı ayrı sahip olduğu ikili ilişkilerin yapısı ve düzeyi, Ukrayna krizinde Türkiye’nin izlediği ve önümüzdeki dönemde izleyeceği politikanın temel sınırlarını belirliyor.

Karadeniz bölgesinin önemli aktörleri olarak bölgenin barış ve istikrarı şüphe yok ki Türkiye, Rusya ve Ukrayna için öncelikli konulardan. Öte yandan Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile ayrı ayrı çeşitli alanlarda geliştirdiği önemli ilişkileri var. Ukrayna ile ilişkiler son dönemde savunma sanayini de içerek şekilde artıyor.[efn_note]Türkiye ile Ukrayna arasında savunma sanayi alanındaki işbirliğinin detayları için bknz. Can Kasapoğlu, “Turkey and Ukraine Boost Mutual Defense Ties”, The Jamestown Foundation, 16 Kasım 2020, https://jamestown.org/program/turkey-and-ukraine-boost-mutual-defense-ties/[/efn_note] Türkiye ile Ukrayna arasındaki savunma alanındaki işbirliği, Ukrayna’nın askeri kapasitesini güçlendiriyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle savunma sanayi Türkiye ile Ukrayna arasındaki stratejik işbirliğinin geliştirilmesi için önemli.[efn_note]“Turkey, Ukraine Sign Military Cooperation Agreements”, VOA News, 16 Ekim 2020, https://www.voanews.com/europe/turkey-ukraine-sign-military-cooperation-agreements[/efn_note] Öte yandan Türkiye’nin Rusya ile de son derece önemli ve çeşitli alanlarda yoğunlaşan ilişkileri malum. Zaman zaman Türkiye’nin Batılı müttefikleri ile ilişkilerinin bir alternatifi olarak dahi sunulan ikili ilişkiler, pek çok çıkar çatışması ve uzlaşması güç fikir ayrılıkları barındırsa da halihazırda ‘birlikte çalışma gereği’ Ankara ve Moskova’yı bir araya getiriyor.

Türkiye Ukrayna krizine yönelik olarak başından beri sürdürdüğü Kırım’ın ilhakını tanımama siyasetini sürdürecektir. Öte yandan Donbas bölgesine yönelik olarak da Minsk Protokolünün uygulanması çağrısının devam etmesi beklenebilir. Esas güçlük, olası bir Rusya-Ukrayna sıcak çatışması durumunda ortaya çıkacaktır. Ukrayna, siyasi irade bakımından son derece istekli olsa da henüz NATO üyesi değil. Bu bakımdan böylesi bir çatışmada NATO’nun ve dolayısıyla Türkiye’nin doğrudan müdahalesini gerektiren bir durum ortaya çıkmayacaktır. Öte yandan her iki ülkeyle de iyi ilişkilere sahip olması ve bu ilişki düzeyini koruması, Ankara’nın yürüteceği hassas dengeleri gözeten dış politikaya bağlı. Söz konusu hassasiyetin ise Rusya lehine olması muhtemel. Zira Türkiye, Ukrayna ile ikili ilişkilerini yoğunlaştırıyor olsa da Rusya ile ilişkileri hem son derece girift bir nitelik taşıyor hem de iki ülke Suriye’den Libya’ya pek çok alanda ulusal çıkarları gereği ya birlikte hareket etmekte ya da uzlaşma ihtiyacı hissediyor.

Nisan 2021’de Ukrayna-Rusya sınırında artan askeri hareketlilik, bir çatışma ihtimalini kuvvetlendirdiğinde dahi Türkiye ile Ukrayna arasındaki askeri işbirliğinin yarattığı memnuniyetsizlik Rusya nezdinde kendisini göstermişti.[efn_note]Ukrayna Başbakan Yardımıcı Borisov: Türkiye Ukrayna’ya Drone Satarsa İlişkileri Gözden Geçiririz”, 21 Nisan 2021, Euronews, https://tr.euronews.com/2021/04/21/rusya-basbakan-yard-mc-s-borisov-turkiye-ukrayna-ya-drone-satarsa-iliskileri-gozden-geciri[/efn_note] Dolayısıyla olası bir çatışma durumunda Türkiye’nin doğrudan müdahil olmaktan kaçınarak hem Rusya ve Ukrayna ile olan ikili ilişkilerinin bir gereği hem de bölgenin barış ve istikrarı adına diplomasiyi ve sorunların siyasi diyalog yoluyla çözülmesini öncelemesi kaçınılmaz görünüyor.

Her iki ülke ile de ayrı ayrı iyi ilişkilere sahip olan Ankara’nın krizde arabuluculuk rolü oynaması beklenebilir. Öte yandan daha önce bölgesel gelişmeler söz konusu olduğunda Türkiye’nin böylesi bir inisiyatife öncelik ettiği de biliniyor. 2008 yılında Gürcistan Savaşı sırasında Türkiye, Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisi ile tarafları müzakere masasında buluşturmayı önermişti. Benzer şekilde Rusya ile Ukrayna arasındaki olası bir çatışma durumunda Ankara’nın yapıcı bir rol oynaması mümkün görünüyor. Bu noktada Türkiye’nin arabuluculuğunun Minsk Protokolü ve AGİT’in Ukrayna Misyonunun gibi çok taraflı girişimleri tamamlayıcı nitelikte olması önem taşıyor.[efn_note]Mehmet Fatih Ceylan, What Role for Turkey in the Crisis between Russia and Ukraine, GMF, April 19, 2021, https://www.gmfus.org/publications/what-role-turkey-crisis-between-russia-and-ukraine[/efn_note]

Sonuç olarak 2014 yılından bu yana devam eden Ukrayna krizinin siyasi çözümü, uygulanması güç adımlar gerektirdiği için dondurulmuş çatışma özellikleri gösteriyor. Siyasi çözümün sağlanamadığı dolayısıyla istikrarın tesis edilemediği çeşitli dondurulmuş çatışmalar, her an kontrolden çıkması muhtemel askeri çatışmalara işaret eder. Ukrayna krizi, bölgenin önemli iki aktörü, tarihsel ve kültürel olarak derin bağlara sahip Rusya ile Ukrayna arasındaki ilişkileri tarihinin en düşük düzeyine getirdi. Üstelik kriz, Rusya ile Batı arasında da hem askeri ve siyasi hem de normatif güç mücadelesi halini aldı. Tam da bu nedenle Türkiye ve diğer uluslararası aktörler Ukrayna’daki gelişmeleri yakından izliyor. Ne var ki son dönemde Avrupa güvenliği söz konusu olduğunda birlikte hareket edebilen, ortak değerler üzerinden vizyon geliştirip çok taraflı çözüm üretebilen inisiyatiflerin eksikliği hissediliyor. Bu durum, Ukrayna krizini daha da riskli hale getiriyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 19 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

Habibe Özdal
Habibe Özdal
Dr. Habibe Özdal - İstanbul Okan Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişkileri Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Dr. Habibe Özdal Lisans derecesini Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden, Yüksek Lisans derecesini London Metropolitan Üniversitesi İnsan Hakları ve Sosyal Adalet Bölümü’nden, Doktora derecesini ise Anakara Üniversitesi SBE’de Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden almıştır. Doktora tezi “Rus Dış Politikasında Ukrayna” başlığı ile 2016 yılında kitaplaştırılan Özdal çalışmalarında Rus dış politikası, Türkiye-Rusya ilişkileri, Avrasya’da siyaset alanlarına yoğunlaşmaktadır. Özdal ayrıca Dış Politikada Kadınlar (DPK) İnisiyatifi üyesidir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x