Suriye için en kötü günler geride kalmadı

Suriye halkı şimdi de resmî istatistiklerde açıklanandan çok daha fazla can alan pandemiyle boğuşuyor. Test sınırlı sayıda yapılabiliyor, ekipman yok. Sürü bağışıklığına terk edilen halk bunun nüfusu azaltmak için bir yöntem olduğundan şüpheleniyor.

Yaklaşık 10 yıldır devam eden çatışmaların yakıp yıktığı Suriye, şimdilerde resmî istatistiklere yansıdığından çok daha vahim bir COVID-19 tablosuyla karşı karşıya. Paris’te yaşayan bağımsız gazeteci ve araştırmacı Asser Khattab, Newlines Magazine’de yayımlanan yazısında durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. Khattab’ın yazısından bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Abu Maher (gerçek ismi değil), Suriye’nin kıyı şehirlerinden birinde bulunan hastaneye kaldırıldıktan birkaç gün sonra boğuluyormuş gibi hissetti. Ciddi COVID-19 semptomları gösterdiğinden küçük ama özel bir odada yatabiliyordu. Yataktan zar zor kalkıp kapıya doğru ilerledi ve yardım istemek için bağırdı. Bir süre sonra da kapının yanında yığılmış, baygın halde bulundu. Oksimetre, kanındaki oksijen seviyesinin normal olduğunu gösteriyordu. Ölçümü yapan hemşire şaşkındı. Odanın önünden geçen bir doktor cihazı kontrol etti ve hemşireye bozuk bir cihaz kullandığını söyledi.

Abu Maher birkaç gün sonra yoğun bakımda hayatını kaybetti. Kendisine hiç COVID-19 testi yapılmamıştı. Oksimetrenin bozuk olduğunu fark eden doktor (isminin açıklanmasını istemediğinden yazıda adı Qusai olarak geçiyor), hastanede her şüpheli vaka için yeterli test çubuğu olmadığını söyleyerek ekledi: ‘Çoğu şüpheli vaka ya iyileşiyor ya da ölüyor, asla kayıt tutulmuyor.’

Ülke gelişigüzel sürü bağışıklığına sürükleniyor

Suriye halkının sağlık mücadelesini aktaran gazeteci Khattab, haber için görüştüğü kişilerin kendisine ‘hükümet pandeminin boyutunu küçümsüyor, hazırlıksız olduğu için de etkin bir karşılık geliştiremiyor’ dediğini anlatıyor:

“Kısmi sokağa çıkma yasağı, okulların ve işyerlerinin birkaç haftalığına kapatılması ve toplantıların yasaklanması gibi virüsün ülke içinde yayılmasını engellemek adına alınan önlemler sınırlıydı ve kolaylıkla hiçe sayılabilirdi. Neredeyse 10 yıldır devam eden çatışmaların ardından çökmekte olan bir ekonomi, yaygın yoksulluk, yaptırımlar ve tıbbi malzeme ve koruyucu ekipman yetersizliğiyle köşeye sıkışan Suriye, gelişigüzel bir sürü bağışıklığı deneyimine doğru sürükleniyor.

25 yaşındaki göğüs hastalıkları uzmanı Qusai, Suriye Sağlık Bakanlığı 22 Mart’ta ülkedeki ilk COVID-19 vakasını açıkladığında rahatladığını söylüyor. Açıklamadan önce kendisi ve meslektaşları, virüsün ülkede çoktan yayılmaya başlamış olmasına rağmen hükümetin salgını görmezden gelmesi konusunda oldukça endişeliymiş. Ancak bir hafta sonra, kendisine ve meslektaşlarına yönelik ‘muhtemelen sadece grip olduğu’ söylenen insanlardan ‘test çubuğuyla örnek almamaları’ talimatının ardından Qusai’nin umudu azalmış. Hatta doktorlara muayeneye gelen hastalara, COVID-19 kapmış olabileceklerini söyleyerek ‘Suriye halkını korkutmamaları’ da istenmiş. (…) Quasi, ‘Suriye hükümetinin korona ile başa çıkma şekli bana dışarıda dondurucu soğuk varken şort ve tişörtlerle evlerinden çıkanları anımsatıyor’ diyor. ‘Göstermeye çalıştıkları ne? Çok fazla korona vakası olmadığı için herkes onları alkışlasın mı istiyorlar? Bu, en istikrarlı ve gelişmiş ülkeler de dâhil her yerde görülen bir salgın.’

Suriye’de ilk vakanın açıklanmasından iki ay kadar sonra, resmî rakamlar virüsün sınırlı yayılımına işaret ediyordu. Mayıs ortası itibarıyla vaka sayısı 50’nin altındaydı. Ekim ayının ortasına gelindiğiyse rakamlar, hükümetin yönetimi altındaki bölgelerde 4.457, kuzeybatı Suriye’de isyancıların kontrolündeki bölgelerde 1.072 ve (PYD kontrolündeki) Kürt fiili özerk yönetiminin denetlediği kuzeydoğu Suriye’de 1.998’e yükseldi. Sağlık Bakanlığı tarafından 192 ölüm kayıtlara geçirilmişti.

Şam’daki Al-Mujtahid Hastanesi’nden Dr. Ömer, ‘Resmî açıklamalarda şeffaflık olmamasına rağmen, hükümetin gerçek vaka sayısını sakladığını sanmıyorum. Zira onlar da gerçekte kaç COVID-19 vakası olduğunu bilmiyor ve öğrenmek için de bir şey yapmıyor gibi görünüyor’ diyor.”

Veri eksikliği ve tutarsız rakamlar

Khattab, savaş yorgunu ülkede salgının gerçek boyutunun resmî rakamları aştığı endişesinin tıp uzmanları arasındaki fısıldaşmalardan tam teşekküllü bir halk paniğine dönüştüğünü söylüyor. Rakamlar da onu doğruluyor: (…) İngiltere’deki Imperial College’ın tahminleri, Şam’da COVID-19 ölümlerinin sadece %1,25’inin rapor edildiğini gösteriyor. Araştırmaya göre 2 Eylül itibarıyla 4.380 ölüm bu şekilde kayıtlara geçmemiş durumda. Ağustos ayında, bağımsız yayın organı Syria in Context sadece Şam’da 85.000 vaka olduğu öngörüsünde bulundu. Şam Cenaze Hizmetleri Ofisi’ne göre uydu görüntüleri, başkentin güney kırsalındaki COVID-19 kayıplarının gömüldüğü Najha mezarlığının hızla genişlediğini gösteriyordu.

Birleşmiş Milletler (BM) rakamları da boşlukları doldurmaya yardımcı olmuyor. Mart ayında, Dünya Sağlık Örgütü Acil Durumlarda Erken Uyarı, Alarm ve Müdahale (EWARS) çevrimiçi verilerini yayımlamayı bıraktı. EWARS, haftalık olarak, belirli bir bölgede kaç kişiye hangi hastalık tanısı konduğunu yayınlayarak sağlık eğilimlerini belirleyip çatışma bölgelerindeki salgınları tespit etmeye yardımcı olan bir sistem. Pandemi sırasında bu verilerin olmaması salgının ölçeğini tahmin etmeyi zorlaştırdı. Örneğin 2020 verilerinde zatürre ve grip benzeri hastalıklarda önceki yıllara göre önemli bir artış olduğu görülseydi, bu, pandeminin Suriye’deki yayılmasının bir göstergesi olabilirdi.

Bir sözcü, Eylül ayında AFP’ye yaptığı açıklamada, Suriye’deki 200’den fazla BM personeli ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler arasında bir veya daha fazla COVID-19 semptomunun görüldüğünü bildirdi. Bu kişilerden 42’sinde virüs testi pozitif çıktı.

Haber için görüşülen doktorlar, tıp merkezlerinin günde yalnızca belirli sayıda test yapabildiğini belirterek bunun, Sağlık Bakanlığı’nın neden her gün neredeyse aynı sayıda vaka duyurduğunu açıklamaya yardımcı olabileceğini söylüyor. Ayrıca hükümetin yeterli koruyucu ekipman sağlayamadığını, sağlık çalışanlarının karşılayabildikleri ölçüde bunları kendilerinin satın aldığını da ekliyorlar.

Suriye’deki çatışmalar sisteme çok büyük zarar veriyor. Physicians for Human Rights’a göre, Mart 2011- Şubat 2020 arasındaki en az 595 saldırı 350 tıbbi tesisi hedef aldı. ABD merkezli sivil toplum kuruluşu aynı zamanda 923 sağlık personelinin öldürüldüğünü de belgeledi. Son 9,5 yılda on binlerce Suriyeli doktor yurtdışına sığınmak için ülkeyi terk etti. (…) Suriye’de COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden 61 sağlık çalışanının isimlerinin yer aldığı bir liste, Ağustos ayında sosyal medyada dolaştı. Aynı gün, Halep’te beş doktor ve bir eczacının ölümü, halk arasında büyük bir kargaşaya yol açtı.” (…)

Halk hastanelere gitmeye korkuyor

Yazar, birçok Suriyelinin, virüs kapmış olabileceğinden şüphelense bile hastaneye gitmekten kaçındığını vurguluyor: “Ordu ve güvenlik güçleri için çalışanlara ayrıcalıklı muamele yapıldığına dair söylentiler, tıp merkezlerinin kalabalığını ve kaosu gösteren resim ve videolar, bir doktorun durumu ‘Kıyamet Günü’ne benzeterek anlattığı viral hale gelen WhatsApp mesajı gibi faktörler bu durumda etkili oluyor.

Şam’da COVID-19 şüphesiyle hastaneye kaldırılan ünlü aktör Ahmad Rafea, bir radyo röportajında şunları söylüyor: ‘Önümde düzinelerce insan gördüm, hepsi hastaydı, bazıları da yerde yatıyordu. Bir günde kaç ölüme tanık olduğumu biliyor musunuz?’

Rafea, hastanelerde enfeksiyon nedeniyle boğulma durumu yaşayan hastalar için oksijen tankı bulunmadığını da ekliyor. Evde kendilerini tedavi etmek için kullananlar nedeniyle piyasada oksijen bulunamadığını söyleyenler de var.

Şam’da öğretmenlik yapan Hanan Ades, ‘İronik olarak, korona ile karşılaşma olasılığının en yüksek olduğu iki yer, hastaneler ve PCR test merkezleri. Ben veya ailemden biri koku alma duyusunu kaybetmeye ya da başka bir korona semptomu göstermeye başlarsa, muhtemelen evde tedavi olacağız’ diyor. Eylül ayı ortasında okula dönen Ades, 2020-2021 öğretim yılına erteleme çağrısı yapan binlerce Suriyeliden biriydi. Ancak Eğitim Bakanlığı, okulların zamanında açılması konusunda ısrarcı oldu.

Halep’ten bir restoran sahibi de “Neredeyse hükümetin nüfusu azaltmak için pandeminin kontrolden çıkmasına izin verdiğini düşünüyorum, çünkü artık ihtiyaçları karşılayamıyor” diyor. Hükümetin böyle bir stratejiyi kasıtlı olarak benimsediğine dair bir kanıt olmasa da Suriye’de yaşayanların, hatta hükümeti destekleyenlerin bile panik yayıldıkça buna inanmaya başladığı görülüyor. (…)

Sert önlemlerden büyük kalabalıklara

Suriye, ülkede herhangi bir vaka kaydedilmeden önce, Mart ayının ortasında sert karantina önlemleri uygulamaya başlamıştı. Eğitim kurumları, kafeler, restoranlar, barlar ve halka açık toplantı mekanları kapatıldı; toplu dualar yasaklandı. Ay sonuna doğru 18.00 – 06.00 saatleri arası kısmi sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve bir vilayetten diğerine geçiş yasaklandı.

Ancak önlemlere sıkı sıkıya bağlı kalınmadı. İnsanlar sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için ceza almayabilirken farklı iller arasında seyahat edebilmek için kontrol noktalarındaki polise rüşvet verenler de oldu. Vaka sayısı hızla artarken neredeyse tüm önlemler kaldırılmıştı. Mali sıkıntıya rağmen son haftalarda tedbirlerin yeniden getirilmesi ve salgın kontrol altına alınana kadar sıkı bir şekilde sürdürülmesi için online çağrılar artıyor.

Şüpheli yurtiçi COVID-19 vakalarının yanı sıra yurtdışından gelen yüzlerce Suriye vatandaşının kaldığı karantina merkezlerinde de durum hiç iç açıcı değil. İnsanlar küçücük odalara sıkıştırılarak sağlıksız araç gereçleri paylaşmaya zorlanıyor. Bir nakit transfer acentesinde idari asistan olan Karam, Bağdat’tan dönüşünde yıkanmamış çarşaf ve yastık kılıfları üzerinde uyumak zorunda kaldığı Şam kırsalındaki bir merkeze götürülmüş. “Kâbus gibiydi. Oradan 14 gün sonra, test sonucum negatif gelince çıktım. Amacım gidip başka bir test yaptırmaktı, çünkü oradan virüs kaptığıma emindim” diyor. (…)

Tedbirler hafifletildikten kısa bir süre sonra sosyal medyada kalabalıkların görüntüleri dolaşmaya başlamış. Görüntülerde Lazkiye yerel futbol takımının galibiyetini kutlayan yüzlerce futbol taraftarı da var, Ağustos ayında sahil kenti Tartus’taki plaj partisine katılan genç erkek ve kadınlar da. 19 Temmuz’daki milletvekili seçimi için yarışan adaylar, potansiyel seçmenleri için düzenledikleri onlarca resepsiyon ve sosyal etkinlikte herhangi bir önleyici tedbir uygulamadı.

Birçok Suriyeli, yıllarca süren iç savaştan sağ kurtuldukları için koronavirüs hakkında çok fazla endişelenmemeleri gerektiğini düşünüyor. Bazıları, küresel ölçekteki karantinaların 5G kurulumunu kolaylaştırmak için başlatıldığı yönünde Batı’da ortaya çıkan komplo teorilerine inanıyor. Bazı komplo teorileri resmî kanallardan da yayılıyor. Devletin bir radyo istasyonunda, Ortadoğu’nun sıcak ikliminde etkisini kaybettiği için insanların virüs hakkında endişelenmemesi gerektiği söylenmiş.

Salgın her bölgede etkili

Kriz, hükümetin kontrolü dışındaki yerlerde de kendini gösteriyor. Kürtlerin (PYD’nin) kontrolündeki kuzeydoğu bölgesine düzinelerce yasadışı geçiş ve Kamışlı’daki yerel havaalanından gelen enfeksiyon taşıyan kişiler salgını körüklemiş. Test oranlarıysa düşük kalıyor.

Türkiye destekli muhalif güçlerin hakim olduğu kuzeybatıdaki İdlib’de salgın yavaş da olsa yayılmaya devam ediyor. Kuzeybatı, sosyal mesafeye uyamayan veya ellerini uygun şekilde yıkayamayan savunmasız ülke içi mültecilerin kalabalık kamplarına ev sahipliği yapıyor. Bölge son birkaç yıldır Rusya ve Suriye rejiminin hava saldırıları nedeniyle tıp merkezlerinin ve sağlık çalışanlarının çoğunu kaybetmiş durumda.

Gazeteci Khattab, salgın hızlanırken Suriye devlet medyasının virüsün etkisini küçümsediğini; virüsün etkisini kaybettiğini ve salgının sona erdiğini iddia ettiğini belirtiyor: “Resmi haber ajansı SANA, artık daha az ölüm ve daha az ağır vaka olduğunu söyleyen sağlık yetkilileriyle röportaj yaptı. Ancak bu tür iddialar bağımsız tıbbi araştırmalar veya mevcut verilerle desteklenmiyor. Görüşülen tıp uzmanları da ülkenin en kötü günlerinin geride kaldığına inanmıyor…”

Bu yazı ilk kez 22 Ekim 2020’de yayımlanmıştır.

 

Asser Khattab’ın Newlines Magazine’de yayınlanan “Kıyamet günü gibi, Suriyelilerin pandemic korkusu” başlıklı yazısının öne çıkan bazı bölümleri Nevra Yaraç tarafından İngilizceden Türkçeye kısmen çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://newlinesmag.com/dispatch/its-like-judgment-day-syrians-recount-horror-of-an-underreported-covid-19-outbreak/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Suriye için en kötü günler geride kalmadı

Suriye halkı şimdi de resmî istatistiklerde açıklanandan çok daha fazla can alan pandemiyle boğuşuyor. Test sınırlı sayıda yapılabiliyor, ekipman yok. Sürü bağışıklığına terk edilen halk bunun nüfusu azaltmak için bir yöntem olduğundan şüpheleniyor.

Yaklaşık 10 yıldır devam eden çatışmaların yakıp yıktığı Suriye, şimdilerde resmî istatistiklere yansıdığından çok daha vahim bir COVID-19 tablosuyla karşı karşıya. Paris’te yaşayan bağımsız gazeteci ve araştırmacı Asser Khattab, Newlines Magazine’de yayımlanan yazısında durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. Khattab’ın yazısından bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Abu Maher (gerçek ismi değil), Suriye’nin kıyı şehirlerinden birinde bulunan hastaneye kaldırıldıktan birkaç gün sonra boğuluyormuş gibi hissetti. Ciddi COVID-19 semptomları gösterdiğinden küçük ama özel bir odada yatabiliyordu. Yataktan zar zor kalkıp kapıya doğru ilerledi ve yardım istemek için bağırdı. Bir süre sonra da kapının yanında yığılmış, baygın halde bulundu. Oksimetre, kanındaki oksijen seviyesinin normal olduğunu gösteriyordu. Ölçümü yapan hemşire şaşkındı. Odanın önünden geçen bir doktor cihazı kontrol etti ve hemşireye bozuk bir cihaz kullandığını söyledi.

Abu Maher birkaç gün sonra yoğun bakımda hayatını kaybetti. Kendisine hiç COVID-19 testi yapılmamıştı. Oksimetrenin bozuk olduğunu fark eden doktor (isminin açıklanmasını istemediğinden yazıda adı Qusai olarak geçiyor), hastanede her şüpheli vaka için yeterli test çubuğu olmadığını söyleyerek ekledi: ‘Çoğu şüpheli vaka ya iyileşiyor ya da ölüyor, asla kayıt tutulmuyor.’

Ülke gelişigüzel sürü bağışıklığına sürükleniyor

Suriye halkının sağlık mücadelesini aktaran gazeteci Khattab, haber için görüştüğü kişilerin kendisine ‘hükümet pandeminin boyutunu küçümsüyor, hazırlıksız olduğu için de etkin bir karşılık geliştiremiyor’ dediğini anlatıyor:

“Kısmi sokağa çıkma yasağı, okulların ve işyerlerinin birkaç haftalığına kapatılması ve toplantıların yasaklanması gibi virüsün ülke içinde yayılmasını engellemek adına alınan önlemler sınırlıydı ve kolaylıkla hiçe sayılabilirdi. Neredeyse 10 yıldır devam eden çatışmaların ardından çökmekte olan bir ekonomi, yaygın yoksulluk, yaptırımlar ve tıbbi malzeme ve koruyucu ekipman yetersizliğiyle köşeye sıkışan Suriye, gelişigüzel bir sürü bağışıklığı deneyimine doğru sürükleniyor.

25 yaşındaki göğüs hastalıkları uzmanı Qusai, Suriye Sağlık Bakanlığı 22 Mart’ta ülkedeki ilk COVID-19 vakasını açıkladığında rahatladığını söylüyor. Açıklamadan önce kendisi ve meslektaşları, virüsün ülkede çoktan yayılmaya başlamış olmasına rağmen hükümetin salgını görmezden gelmesi konusunda oldukça endişeliymiş. Ancak bir hafta sonra, kendisine ve meslektaşlarına yönelik ‘muhtemelen sadece grip olduğu’ söylenen insanlardan ‘test çubuğuyla örnek almamaları’ talimatının ardından Qusai’nin umudu azalmış. Hatta doktorlara muayeneye gelen hastalara, COVID-19 kapmış olabileceklerini söyleyerek ‘Suriye halkını korkutmamaları’ da istenmiş. (…) Quasi, ‘Suriye hükümetinin korona ile başa çıkma şekli bana dışarıda dondurucu soğuk varken şort ve tişörtlerle evlerinden çıkanları anımsatıyor’ diyor. ‘Göstermeye çalıştıkları ne? Çok fazla korona vakası olmadığı için herkes onları alkışlasın mı istiyorlar? Bu, en istikrarlı ve gelişmiş ülkeler de dâhil her yerde görülen bir salgın.’

Suriye’de ilk vakanın açıklanmasından iki ay kadar sonra, resmî rakamlar virüsün sınırlı yayılımına işaret ediyordu. Mayıs ortası itibarıyla vaka sayısı 50’nin altındaydı. Ekim ayının ortasına gelindiğiyse rakamlar, hükümetin yönetimi altındaki bölgelerde 4.457, kuzeybatı Suriye’de isyancıların kontrolündeki bölgelerde 1.072 ve (PYD kontrolündeki) Kürt fiili özerk yönetiminin denetlediği kuzeydoğu Suriye’de 1.998’e yükseldi. Sağlık Bakanlığı tarafından 192 ölüm kayıtlara geçirilmişti.

Şam’daki Al-Mujtahid Hastanesi’nden Dr. Ömer, ‘Resmî açıklamalarda şeffaflık olmamasına rağmen, hükümetin gerçek vaka sayısını sakladığını sanmıyorum. Zira onlar da gerçekte kaç COVID-19 vakası olduğunu bilmiyor ve öğrenmek için de bir şey yapmıyor gibi görünüyor’ diyor.”

Veri eksikliği ve tutarsız rakamlar

Khattab, savaş yorgunu ülkede salgının gerçek boyutunun resmî rakamları aştığı endişesinin tıp uzmanları arasındaki fısıldaşmalardan tam teşekküllü bir halk paniğine dönüştüğünü söylüyor. Rakamlar da onu doğruluyor: (…) İngiltere’deki Imperial College’ın tahminleri, Şam’da COVID-19 ölümlerinin sadece %1,25’inin rapor edildiğini gösteriyor. Araştırmaya göre 2 Eylül itibarıyla 4.380 ölüm bu şekilde kayıtlara geçmemiş durumda. Ağustos ayında, bağımsız yayın organı Syria in Context sadece Şam’da 85.000 vaka olduğu öngörüsünde bulundu. Şam Cenaze Hizmetleri Ofisi’ne göre uydu görüntüleri, başkentin güney kırsalındaki COVID-19 kayıplarının gömüldüğü Najha mezarlığının hızla genişlediğini gösteriyordu.

Birleşmiş Milletler (BM) rakamları da boşlukları doldurmaya yardımcı olmuyor. Mart ayında, Dünya Sağlık Örgütü Acil Durumlarda Erken Uyarı, Alarm ve Müdahale (EWARS) çevrimiçi verilerini yayımlamayı bıraktı. EWARS, haftalık olarak, belirli bir bölgede kaç kişiye hangi hastalık tanısı konduğunu yayınlayarak sağlık eğilimlerini belirleyip çatışma bölgelerindeki salgınları tespit etmeye yardımcı olan bir sistem. Pandemi sırasında bu verilerin olmaması salgının ölçeğini tahmin etmeyi zorlaştırdı. Örneğin 2020 verilerinde zatürre ve grip benzeri hastalıklarda önceki yıllara göre önemli bir artış olduğu görülseydi, bu, pandeminin Suriye’deki yayılmasının bir göstergesi olabilirdi.

Bir sözcü, Eylül ayında AFP’ye yaptığı açıklamada, Suriye’deki 200’den fazla BM personeli ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler arasında bir veya daha fazla COVID-19 semptomunun görüldüğünü bildirdi. Bu kişilerden 42’sinde virüs testi pozitif çıktı.

Haber için görüşülen doktorlar, tıp merkezlerinin günde yalnızca belirli sayıda test yapabildiğini belirterek bunun, Sağlık Bakanlığı’nın neden her gün neredeyse aynı sayıda vaka duyurduğunu açıklamaya yardımcı olabileceğini söylüyor. Ayrıca hükümetin yeterli koruyucu ekipman sağlayamadığını, sağlık çalışanlarının karşılayabildikleri ölçüde bunları kendilerinin satın aldığını da ekliyorlar.

Suriye’deki çatışmalar sisteme çok büyük zarar veriyor. Physicians for Human Rights’a göre, Mart 2011- Şubat 2020 arasındaki en az 595 saldırı 350 tıbbi tesisi hedef aldı. ABD merkezli sivil toplum kuruluşu aynı zamanda 923 sağlık personelinin öldürüldüğünü de belgeledi. Son 9,5 yılda on binlerce Suriyeli doktor yurtdışına sığınmak için ülkeyi terk etti. (…) Suriye’de COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden 61 sağlık çalışanının isimlerinin yer aldığı bir liste, Ağustos ayında sosyal medyada dolaştı. Aynı gün, Halep’te beş doktor ve bir eczacının ölümü, halk arasında büyük bir kargaşaya yol açtı.” (…)

Halk hastanelere gitmeye korkuyor

Yazar, birçok Suriyelinin, virüs kapmış olabileceğinden şüphelense bile hastaneye gitmekten kaçındığını vurguluyor: “Ordu ve güvenlik güçleri için çalışanlara ayrıcalıklı muamele yapıldığına dair söylentiler, tıp merkezlerinin kalabalığını ve kaosu gösteren resim ve videolar, bir doktorun durumu ‘Kıyamet Günü’ne benzeterek anlattığı viral hale gelen WhatsApp mesajı gibi faktörler bu durumda etkili oluyor.

Şam’da COVID-19 şüphesiyle hastaneye kaldırılan ünlü aktör Ahmad Rafea, bir radyo röportajında şunları söylüyor: ‘Önümde düzinelerce insan gördüm, hepsi hastaydı, bazıları da yerde yatıyordu. Bir günde kaç ölüme tanık olduğumu biliyor musunuz?’

Rafea, hastanelerde enfeksiyon nedeniyle boğulma durumu yaşayan hastalar için oksijen tankı bulunmadığını da ekliyor. Evde kendilerini tedavi etmek için kullananlar nedeniyle piyasada oksijen bulunamadığını söyleyenler de var.

Şam’da öğretmenlik yapan Hanan Ades, ‘İronik olarak, korona ile karşılaşma olasılığının en yüksek olduğu iki yer, hastaneler ve PCR test merkezleri. Ben veya ailemden biri koku alma duyusunu kaybetmeye ya da başka bir korona semptomu göstermeye başlarsa, muhtemelen evde tedavi olacağız’ diyor. Eylül ayı ortasında okula dönen Ades, 2020-2021 öğretim yılına erteleme çağrısı yapan binlerce Suriyeliden biriydi. Ancak Eğitim Bakanlığı, okulların zamanında açılması konusunda ısrarcı oldu.

Halep’ten bir restoran sahibi de “Neredeyse hükümetin nüfusu azaltmak için pandeminin kontrolden çıkmasına izin verdiğini düşünüyorum, çünkü artık ihtiyaçları karşılayamıyor” diyor. Hükümetin böyle bir stratejiyi kasıtlı olarak benimsediğine dair bir kanıt olmasa da Suriye’de yaşayanların, hatta hükümeti destekleyenlerin bile panik yayıldıkça buna inanmaya başladığı görülüyor. (…)

Sert önlemlerden büyük kalabalıklara

Suriye, ülkede herhangi bir vaka kaydedilmeden önce, Mart ayının ortasında sert karantina önlemleri uygulamaya başlamıştı. Eğitim kurumları, kafeler, restoranlar, barlar ve halka açık toplantı mekanları kapatıldı; toplu dualar yasaklandı. Ay sonuna doğru 18.00 – 06.00 saatleri arası kısmi sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve bir vilayetten diğerine geçiş yasaklandı.

Ancak önlemlere sıkı sıkıya bağlı kalınmadı. İnsanlar sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için ceza almayabilirken farklı iller arasında seyahat edebilmek için kontrol noktalarındaki polise rüşvet verenler de oldu. Vaka sayısı hızla artarken neredeyse tüm önlemler kaldırılmıştı. Mali sıkıntıya rağmen son haftalarda tedbirlerin yeniden getirilmesi ve salgın kontrol altına alınana kadar sıkı bir şekilde sürdürülmesi için online çağrılar artıyor.

Şüpheli yurtiçi COVID-19 vakalarının yanı sıra yurtdışından gelen yüzlerce Suriye vatandaşının kaldığı karantina merkezlerinde de durum hiç iç açıcı değil. İnsanlar küçücük odalara sıkıştırılarak sağlıksız araç gereçleri paylaşmaya zorlanıyor. Bir nakit transfer acentesinde idari asistan olan Karam, Bağdat’tan dönüşünde yıkanmamış çarşaf ve yastık kılıfları üzerinde uyumak zorunda kaldığı Şam kırsalındaki bir merkeze götürülmüş. “Kâbus gibiydi. Oradan 14 gün sonra, test sonucum negatif gelince çıktım. Amacım gidip başka bir test yaptırmaktı, çünkü oradan virüs kaptığıma emindim” diyor. (…)

Tedbirler hafifletildikten kısa bir süre sonra sosyal medyada kalabalıkların görüntüleri dolaşmaya başlamış. Görüntülerde Lazkiye yerel futbol takımının galibiyetini kutlayan yüzlerce futbol taraftarı da var, Ağustos ayında sahil kenti Tartus’taki plaj partisine katılan genç erkek ve kadınlar da. 19 Temmuz’daki milletvekili seçimi için yarışan adaylar, potansiyel seçmenleri için düzenledikleri onlarca resepsiyon ve sosyal etkinlikte herhangi bir önleyici tedbir uygulamadı.

Birçok Suriyeli, yıllarca süren iç savaştan sağ kurtuldukları için koronavirüs hakkında çok fazla endişelenmemeleri gerektiğini düşünüyor. Bazıları, küresel ölçekteki karantinaların 5G kurulumunu kolaylaştırmak için başlatıldığı yönünde Batı’da ortaya çıkan komplo teorilerine inanıyor. Bazı komplo teorileri resmî kanallardan da yayılıyor. Devletin bir radyo istasyonunda, Ortadoğu’nun sıcak ikliminde etkisini kaybettiği için insanların virüs hakkında endişelenmemesi gerektiği söylenmiş.

Salgın her bölgede etkili

Kriz, hükümetin kontrolü dışındaki yerlerde de kendini gösteriyor. Kürtlerin (PYD’nin) kontrolündeki kuzeydoğu bölgesine düzinelerce yasadışı geçiş ve Kamışlı’daki yerel havaalanından gelen enfeksiyon taşıyan kişiler salgını körüklemiş. Test oranlarıysa düşük kalıyor.

Türkiye destekli muhalif güçlerin hakim olduğu kuzeybatıdaki İdlib’de salgın yavaş da olsa yayılmaya devam ediyor. Kuzeybatı, sosyal mesafeye uyamayan veya ellerini uygun şekilde yıkayamayan savunmasız ülke içi mültecilerin kalabalık kamplarına ev sahipliği yapıyor. Bölge son birkaç yıldır Rusya ve Suriye rejiminin hava saldırıları nedeniyle tıp merkezlerinin ve sağlık çalışanlarının çoğunu kaybetmiş durumda.

Gazeteci Khattab, salgın hızlanırken Suriye devlet medyasının virüsün etkisini küçümsediğini; virüsün etkisini kaybettiğini ve salgının sona erdiğini iddia ettiğini belirtiyor: “Resmi haber ajansı SANA, artık daha az ölüm ve daha az ağır vaka olduğunu söyleyen sağlık yetkilileriyle röportaj yaptı. Ancak bu tür iddialar bağımsız tıbbi araştırmalar veya mevcut verilerle desteklenmiyor. Görüşülen tıp uzmanları da ülkenin en kötü günlerinin geride kaldığına inanmıyor…”

Bu yazı ilk kez 22 Ekim 2020’de yayımlanmıştır.

 

Asser Khattab’ın Newlines Magazine’de yayınlanan “Kıyamet günü gibi, Suriyelilerin pandemic korkusu” başlıklı yazısının öne çıkan bazı bölümleri Nevra Yaraç tarafından İngilizceden Türkçeye kısmen çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://newlinesmag.com/dispatch/its-like-judgment-day-syrians-recount-horror-of-an-underreported-covid-19-outbreak/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x