Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın 19 Mayıs’ta düzenlenen Arap Birliği zirvesine davet edilmesi, Arap devletleri-Suriye ilişkilerinde yeni bir dönemin işareti oldu. Suriye’nin üyeliği 2011’de askıya alınmıştı. Zira o dönemde Esad rejimi ülkedeki halk ayaklanmasına yönelik acımasız baskısı nedeniyle dışlanmıştı. Bu ayaklanma neticede yaklaşık yarım milyon cana mal oldu ve 13 milyon insanı yerinden etti.
Şimdi yeni bir dönem başlıyor. Arap devletlerinin Suriye ile ilişkilerini normalleştirme çabası nasıl sonuç verecek? Çözüm getirecek mi? Yeni sorunlar mı doğuracak? Akıllarda böyle çok soru var. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Bölgesel Güvenlik Direktörü Emile Hokayem, Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan yazısında, bu sorulara yanıt arıyor. Kapsamlı makalesinden öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:
Karar çözümden çok sorun yaratmaya gebe
“Söz konusu karar, Arap hükümetleri arasında Suriye trajedisinin nasıl ele alınacağına dair çetrefil bir tartışmanın doruk noktasına işaret ediyor. Ancak çözümden çok sorun yaratmaya gebe. Suriye rejimiyle kademeli bir diplomatik normalleşmeyi destekleyen Arap yetkililer bile bu sürecin dağınık gidişatından rahatsız ve sonuçları konusunda temkinli.
Suriye’nin Arap Birliği’ne yeniden kabulüyle Esad, grubun 19 Mayıs’taki zirvesine katılmak üzere Suudi Arabistan’a gitti. Oradaki varlığı, mevcut normalleşme telaşının dezavantajlarına dair bir fikir veriyordu: Ziyaret sırasında rahatlamış ve muzaffer görünüyor, gülümseyerek Arap liderlerle tokalaşıyordu. Konuşmasında Batı hegemonyasını kınıyor ve Arap kimliğinin korunması çağrısında buluyordu, ancak Suriye’nin kendi sefaletine ve halkının koşullarına değinmedi. Ayrıca Arap ev sahiplerini en çok endişelendiren konulardan da bahsetmedi: Suriye’nin bölgede önemli bir uyuşturucu ihracatçısı haline gelmesi, mültecileri geri almadaki yavaşlığı ve İran destekli milislerin topraklarında faaliyet gösterme özgürlüğü.
Suriye’nin bazı bölgelerinde insani yardıma erişimin ve ekonomik koşulların iyileşmesi muhtemel olsa da, Esad’ın Araplar tarafından rehabilitasyonu yalnızca bölge genelindeki tehlikeli eğilimleri hızlandıracaktır. Rejim, gücünü pekiştirmeye yönelik acımasız stratejisini güçlendirmek için Arap desteğini kullanacak. Normalleşme aynı zamanda Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt grupların konumunu da tehdit ediyor ve ABD’nin geri çekilmesini hızlandırarak İslam Devleti’nin (IŞİD) yeniden dirilişine yol açabilir.
Esad, mültecilerin Suriye’ye dönüşünü kolaylaştıracak çok az şey yapsa da, bölgedeki popülist politikacılara Suriyeli mültecilere yönelik saldırıları tırmandırmak için bahane veriyor.
Şam’daki rejimin normalleşmesini hem Esad’ı desteklemek için yaptıkları harcamaların bir kısmını telafi etmek hem de Arap dünyasının merkezindeki etkilerini artırmak için bir fırsat olarak gören İran ve Rusya süreçten gayet memnun.
Bu noktaya nasıl gelindi?
Esad, düşmanlarının kendisine karşı ortak bir askerî veya diplomatik strateji etrafında birleşmesini engelleyen Ortadoğu’nun parçalanmış siyasi manzarasından fayda sağladı. 2018’den bu yana birkaç ülke ‘Suriye’yi Arap saflarına geri döndürmek’ için girişimler başlattı. Ancak bu çabalar, Araplar arası bölünmeler ve Batı muhalefeti nedeniyle ilgi görmedi.
Bu yılın başlarında Suudi politikasındaki değişiklik ise süreci ivmelendirdi. Arap dünyasındaki bölünmeler, Suriye’nin yakında yeniden masaya oturacağını garanti ediyordu: Hükümetler, Esad’ın rehabilitasyonunu benimseme konusunda bölgesel rakiplerini geride bırakma telaşıyla, daha önceki temkinli tutumlarını hızla terk ettiler.
2018’de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Esad’ın diplomatik rehabilitasyonunu benimseyen ilk ülke oldu. Suriye diktatörüne yaklaşımı; Türkiye’yi kontrol altında tutma, Esad’ın yakın müttefiki Rusya’ya uyum sağlama ve halk ayaklanmaları dönemini kesinkes sona erdirme dürtüsünden kaynaklanıyordu. (…)
Ürdün de Esad’a ulaşma konusunda hevesliydi. Amman, 2015 ve 2016’da Suriye’nin kuzeyindeki Rus müdahalesinin güneyde tekrarlanarak sınırları boyunca büyük bir mülteci göçüne neden olacağından endişeliydi. Aynı zamanda Batı’nın çekilmesinin sonuçlarından da korkuyordu: Washington, Suriye’nin güneyindeki Suriyeli isyancılara verdiği desteği sona erdirmeye, Suriye’nin doğusu ve Irak’ta IŞİD’e karşı yürütülen kampanyaya odaklanmak istiyordu. 2018’de Amman, Moskova’nın Esad’ın davranışlarını yumuşatması ve bölgede bir miktar istikrar sağlaması umuduyla rejim güçlerinin Rusya garantili olarak güney Suriye’ye geri gönderilmesini kabul etti.
Ancak bu kumarın bedelini çabucak fark etti. Rejim, yerel muhalif gruplarla uzlaşma vaatlerinden caydı, Rus güvenlik ‘garantileri’ çok azdı ve yasal ticaret asgari düzeydeydi. Güney Suriye daha da istikrarsızlaştı. (…)
Riyad, Suriye ile barışmaya nasıl ikna oldu?
İşlerin yürümesi için Riyad’da fikir değişikliği gerekliydi. Suudi Arabistan birkaç ay öncesine kadar normalleşmeye karşıydı. Suudiler, Esad rejimiyle sıkıntılı ve küçük düşürücü bir pazarlık geçmişine sahipti ve Suriye ile normalleşmenin, Esad’ın müttefiki ve Suudi Arabistan’ın düşmanı olan İran’ın başarısının tanınması anlamına geleceğine inanıyorlardı. İç savaş sırasında Esad, Suudi liderliğine defalarca hakaret etmiş ve onu IŞİD’in yükselişinin arkasında olmakla suçlamıştı ki bu Riyad’ın derinden içerlediği bir suçlamaydı.
Suudi liderler Esad’ı sevmese de diğer faktörler Suriye’nin bölgeye yeniden entegrasyonunu teşvik etti. Veliaht Prens Muhammed bin Salman, gösterişli ekonomik kalkınma planlarını bölgesel istikrarsızlıktan korumaya çalışarak krallığın dış politikasını yeniledi. Bu, Türkiye ve İran ile rekabeti ve Suudilerin çatışma bölgelerine müdahalesini azaltma kararına yön verdi. Ayrıca güvenilmez, tepeden bakan olarak algıladığı ve Körfez’deki güvenlik taahhütlerini azaltma sürecinde olan ABD karşısında da hüsrana uğradı. Washington’a güvenmek yerine, enerji politikası gibi karşılıklı menfaat alanlarında Çin ve Rusya ile iş yapmak istiyor.
Veliaht prens için Suriye, seleflerinden miras aldığı bir sıkıntı ve dönüşüm gündeminden bir sapmayı temsil ediyor. Suudi Arabistan’ın Suriye’ye yönelik geçmişteki politikasından koparak, bölgesel işlere çok az yatırım yapan önceki nesil Suudi liderleri suçluyor. (…)19 Mayıs’taki Arap Birliği zirvesi, Suudi Arabistan’ın Arap siyasetindeki liderliğini sergileyeceği bir platform işlevi gördü ve Suriye’nin gruba yeniden kabul edilmesi, kolay bir diplomatik lokma oldu.
Kuzeybatı Suriye ve Türkiye’de on binlerce kişinin ölümüne yol açan Şubat depremi, bu diplomatik değişim için fırsat sağladı. Kriz sırasında Riyad, Suriye rejiminin kontrolü altındaki bölgelere çok ihtiyaç duyulan insani yardım sundu ve bu, Esad ile doğrudan bağlantı için bir bahane oluşturdu. Suriye’ye insani yardım akışını kolaylaştırmak için Batı yaptırımlarının hafifletilmesi de Suudi liderlere Batı politikasının nasıl çıkmaza girdiğini vurgulama fırsatı verdi.
Yeniden entegrasyon telaşı
Suudi Arabistan, Esad ile ilişkileri normalleştirmeye karar verdiğinde, Ürdün ve Mısır birkaç toplantıda Suudileri yavaşlatmaya çalıştı. Kilit müttefiki ABD’yi rahatsız etmek istemeyen ve Esad karşıtı iç güçler tarafından sıkıştırılan Kuveyt ve Esad’ın nihai parya olarak görüldüğü Katar da onlara destek verdi. Bu ülkeler, Esad’ın Suriye’nin Arap Birliği’ne koşulsuz dönüşünü Arap ülkeleri açısından bir tür teslimiyet olarak algılayacağını savundu.
Ancak bu farklılıklar, tüm bu ülkelerde yapılacak daha büyük işler olduğu için aşılamaz değildi. Mısır ciddi bir ekonomik kriz ve Körfez ülkeleriyle gerginlikler yaşıyor; Ürdün benzer ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya ve aşırı sağ koalisyonun iktidarda olduğu İsrail’deki ve yeni bir intifada olasılığının devam ettiği Batı Şeria’daki gelişmelerden endişe duyuyor. Her ikisi de Suudi Arabistan ve BAE’yi düşmanlaştırmayı göze alamazdı. Katar, 2017-2021 arasında sorun yaşadıktan sonra Suudi Arabistan ile vardığı uzlaşmayı tehlikeye atmak istemiyor; Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesinin onu Şam’la ikili ilişkileri yeniden kurmaya mecbur etmediğinde ısrarcı. (…)
Batılı hükümetlerin Esad’ın Araplar tarafından rehabilitasyonunu durdurmak için herhangi bir şey yapması da pek ihtimal dahilinde değil. Batılı liderler, seleflerini tüketen, onları Ukrayna’da devam eden savaştan uzaklaştıracak ve zengin Körfez monarşileriyle ilişkileri karmaşıklaştırabilecek bir sorunla ilgilenmek istemiyor. Esad rejimine yönelik Batı yaptırımları ve Suriye halkına yönelik (azalan) insani yardım, politikanın yerini aldı. Batılı Suriye elçilerinin rütbelerinin düşmesi de manidar.
Esad’ın diplomasi oyunu
Esad, Şam veya Körfez başkentlerinde kendisiyle görüşen Arap yetkililere herhangi bir pişmanlık veya yüce gönüllülük göstermiyor. Ona göre, yaptığı vahşeti düşünmesi gerekmiyor. Bunun yerine Arap devletlerinin kendisine karşı çıkma günahı için özür dilemesini bekliyor. (…)
Esad çok zayıf bir eli kazanan bir ele çevirmeyi başardı. Derinlemesine araştırma ve bölgesel ve küresel rüzgârların değişmesini sabırla bekleme stratejisi, geçmişte olduğu gibi işe yaradı. Tavizleri bir zayıflık işareti olarak görüyor, çok taraflı süreçlerin içini boşaltmayı hedefliyor ve diplomatik ilişkileri, karar almaktan kaçınmak için kullanacağı araçlar olarak algılıyor. (…)
IŞİD yeniden canlanır mı?
Suriye’nin rehabilitasyonunu Ortadoğu’daki siyasi gerilimlerin azaltılmasının talihsiz ama kabul edilebilir bir bedeli olarak görmek cazip gelebilir. Ne de olsa Suriye’deki savaş giderek daha çetin bir hale geliyor. Pek çok Batılı ülke için Suriye’yi bölgesel ortaklarına devretmek de cazip bir seçenek gibi görünebilir.
Ancak Esad’ın rehabilitasyonu, bölgedeki tehlikeli eğilimleri meşrulaştırıyor ve hızlandırıyor. Türkiye ile Esad arasında sıkışan, kuzeydoğu Suriye’de Kürtlerin liderliğindeki milisler, Şam’a yönelik diplomatik tekliflerini yeniledi. Arap normalleşmesine yönelik eğilim, mevcut Batı politikasının sürdürülebilirliğine ilişkin korkuları artırıyor. ABD’nin bölgede askeri varlığını sürdürme iştahı ortadan kalkarsa, sonuç IŞİD ayaklanmasının yeniden canlanması olabilir. Bu arada kuzeybatı Suriye’de 2020’den bu yana yürürlükte olan ateşkes, bölgesel normalleşmenin eninde sonunda rejimin yeni askeri saldırılarını körükleyebileceğine dair korkular gündemdeyken, giderek kırılganlaşıyor.
Türkiye, Lübnan ve Ürdün’deki beş milyondan fazla Suriyeli mülteci için normalleşme, onları artık bir harabeye dönen evlerine güvenli bir şekilde dönmeye yaklaştırmadı. Ancak bu ülkelerdeki popülist politikacıların, onları gönderme çabasının bir parçası olarak yabancı düşmanlığı kampanyalarını artırmalarını kolaylaştırdı. Komşu hükümetler ve toplumlardaki çok sayıda mültecinin geri döneceği beklentisi, Esad’ın temelde sadakatsiz ve gelecekte olası tehdit olarak gördüğü insanları geri alma niyetinde olmadığına dair yaygın şüpheyle uyuşmuyor. Esad’a göre çoğu mültecinin ülkelerine geri gönderilmeleri için kendisi gereken şekilde ödüllendirilmedikçe, buna değmeyecek. (…)
İran ve Rusya memnun mu?
Esad’ın iki ana müttefiki İran ve Rusya Arapların Suriye’yi normalleştirmesini memnuniyetle karşılıyor. İran, bu sürecin Esad’ın şartlarına göre gerçekleştiğini düşünüyor ve bununla ilgili herhangi bir unsurun Suriye’deki nüfuzunu sarsacağını umursamıyor. (…)
Rusya ise Suriye’nin Arap dünyasına yeniden entegrasyonunu özel bir memnuniyetle karşılıyor. Bu durum, Moskova’nın Ukrayna’daki savaş konusunda halkına ve diğer şüphecilere kendisini muzaffer olarak sunmasına olanak tanıyor. Ayrıca küresel güç imajını koruyor ve İran, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerle ortaklığını sağlamlaştırıyor.
Moskova ayrıca Türkiye’yi Batı yörüngesinden çıkarmak için Suriye’yi kullanıyor ve üst düzey İranlı, Suriyeli ve Türk diplomatik, askeri ve istihbarat yetkilileriyle toplantılar düzenliyor. Normalleşme süreci Moskova’nın işini kolaylaştırmayı vaat ediyor. Son olarak Rusya, Arap ülkelerinin Suriye’nin istikrarına katkıda bulunmasını ve kendi yükünü azaltmasını bekliyor.
Batılıların Suriye’deki çatışmalar için ‘askeri değil, yalnızca siyasi çözüm vardır’ şeklindeki iddiaları boşa çıktı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, savaş alanındaki başarılar siyasi sonuçları dayattı ve bahsi geçen iddia yalnızca Batı’nın Avrupa siyaseti ve güvenliği üzerinde doğrudan etkisi olan bir çatışmaya karşı eylemsizliğini haklı çıkarmaya hizmet etti. Esad’ın Arap devletleri tarafından rehabilitasyonu, bu gerçeğin bir başka kabulü. Batılı devletlerin Ukrayna’da hangi hedefleri takip edeceklerini tartıştığı bir zamanda, Suriye, bu tür bir kayıtsızlığın stratejik ve insani maliyetlerinin bir hatırlatıcısı niteliğinde.”
Bu yazı ilk kez 2 Haziran 2023’te yayımlanmıştır.