27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nü ikinci kez kutlayamıyoruz. Ne yazık ki, geçen sene pandeminin ve kapanmanın ilk günlerindeki gibi, bugün yine provalar yapılamayacak, dekorlar kurulmayacak, kostümler giyilmeyecek, üçüncü zil çalmayacak ve perde açılmayacak. Ama yine de insana ve sanata, tiyatro sanatına olan umut yaşayacak.
Tüm sanatlarda olduğu gibi sahne sanatları da varlıklarını hâlâ geçerli kılabilmek için arayışlarını aralıksız sürdürüyorlar. Antik çağdan bu yana tiyatro da çok değişime uğradı. Hem oyun yazımı, hem sahneleme, hem de oyunculuk, oyunların sahnelendiği alanlar tarafından da biçimlendirildi. Açıktan kapalıya, perdeliden perdesize, üç duvarlı sahneden ortada sınırsız sahnelemeye kadar farklı pek çok tarz, oyuncuları ve sahnelemeyi etkilerken, izleyicilere de değişik deneyimler sunmaya devam etti ve ediyor. Yeniliklerin tetiklediği bu biçimsel gibi görünen teknikler sanatsal arayışın sonuçları. Kuşkusuz “Konteyner1 Sahne” de öyle… Ama “Konteyner Sahne” projesinin bir zorunluluk nedeniyle doğduğunu da unutmamalıyız.
Dünyada ve ülkemizde yaklaşık iki yıla yakın zamandır devam eden salgın, insanlar arasındaki fiziki mesafe kuralını gündeme getirdi. Bundan en çok etkilenen ise sahne sanatları, yani opera, konser ve tiyatro etkinlikleri doğal olarak ilk etkilenenler ve durdurulanlar oldu. Topluca ve toplumsal katılımlarla gerçekleşen bu kitlesel sanat icra biçimleri, çoğunlukla kapalı mekânda olduğundan sağlık için çekinceler de içeriyordu ve zorunlu olarak yasaklamalar getirildi.
12 konteyner – 12 farklı deneyim
Bu sorunlu duruma bir alternatif olarak oluşturulan Bursa Nilüfer Belediyesi bünyesindeki Kent Tiyatrosu’nun Konteyner Sahne’si, oyuncuları ve izleyicileri ayrı mekânlarda ve sınırlı sayıda tutmasıyla da ilginç. On iki konteynerdan oluşan bu oyun zemininde ne oyuncular birbirleriyle ne de seyirciler birbirleriyle yakınlaşıyorlar. Oyuncu ve seyircinin birbirlerinden bir camla ayrıldıkları, her konteynerda başka bir oyun kahramanının öyküsünü anlattığı, seyircinin de dönüşerek, tüm konteynerları gezerek izlediği oldukça steril bir tiyatro deneyimi. Hatta havalandırma için bile çözümler düşünülmüş; her konteynerin havalandırma düzenekleri ayrı, kimse aynı havayı solumuyor.
Hamlet’in Bütün Ölüleri adını taşıyan bu gösteri, on oyuncu ve on seyirciyle (şimdilik) gerçekleşen bir oyun uygulaması… Oyun, on seyirci dışında online olarak canlı izlemeye de açık.
Hikâye, Shakespeare’in Hamlet oyununun bittiği yerden başlıyor ve oyunda ölümü gerçekleşenlerin ağzından anlatılıyor. Sıradan bir ölümlü olduğunu unutan güç tutkunlarının; toplumu ”enfekte” etmekle yetinmeyip, devletin de “entübe” olmasına yol açan tutumları anlatılıyor.
Tiyatronun her şartta var olma arayışı sonucu pandemi koşullarına ayak uydurularak sahnelenen bu oyunu yazan ve yöneten E. Feza Soysal; mekân ve ışık tasarımı Cem Yılmazer, kostüm tasarımı ise Özlem Karabay tarafından gerçekleştirilmiş. Oyunda Adem Mülazim, Ali Düşenkalkar, Ayşe Gülerman, Batuhan Pamukçu, İbrahim Ersoylu, Mert Tiryaki, Mesut Özsoy, Ebru Kara Dekhli rol alıyorlar. Selçuk Yöntem bir video performans ile oyuna katkıda bulunuyor. Hâlâ gösterimde olan oyununun bilet satışları sürüyor ve özel şifrelerle internetten izlenebiliyor.
Oyunun izlenebildiği on konteyner dışında kalan iki konteyner ise hazırlık ve kulis için kullanılıyor. Ayrıca bu konteynerlerin yakında farklı kadın ve çocuk oyunlarının sahnelenmesinde de kullanılması planlanıyor.
Konteyner Sahne geçici bir çözüm
Bu, deneysel ve salgın yüzünden üretilen sahne anlayışının ekonomik sonuçları da olacaktır kuşkusuz. Üç yüz, beş yüz kişilik salonlardan bir süre için uzaklaşıp “sosyal mesafe” meselesine çözüm arayışının sonucu olduğunu unutamamak gerek. Zira tiyatro, çok boyutlu, canlı ve anında yapılan bir sanat dalı ve görünüşe göre pandemi sürecini çok zor atlatacak gibi… Sınırlı sayıda seyirci ve oyuncuyla ancak “geçici” çözümler bulunabilir, bu örnekte de olduğu gibi.
Özel tiyatroların dahi baş edemediği bu duruma, az sayıda “kurum tiyatrosu” çözüm arıyor. Ama ne yazık ki doğası gereği, internet üstünden yapılan tüm gösterimler, bu benzeri örneklerde olduğu gibi, tiyatro oyunlarının çok boyutluluğunu ve derinliğini karşılayamıyor. Yine de arayışlar sürüyor.
Canlı müzik yapanlarla birlikte tiyatro emekçileri pandemiden en çok etkilenenler arasında… Bu geçici çözümün ekonomik anlamda bir çare olamayacağı çok açık.
Öte yandan birçok özel tiyatronun kapandığını da duyuyoruz. Ödenekli kurumların bile bakanlık kararlarıyla kapalı olduğu bu salgın döneminin bir an önce sonlanmasını temenni etmekten başka yapacak bir şey yok sanki.
Büyük yapımların azalması ve tiyatroda yeni arayışlar
Son aylarda seyirciye arşivini açan tiyatrolar oldu dünyada ve ülkemizde. Bu tutum, eve kapandığımız bu günlerde tiyatro özlemi duyan belli bir zümreye, yine internet üstünden hizmet götürmekten çok öteye geçemese de, seyirci ve tiyatro ilişkini sıcak tutmaya yönelik bir çaba olarak görülmeli.
Tüm bu geçici etkinliklerin ekonomik getirileri olmadığından ya da Konteyner Sahne’de olduğu gibi çok kısıtlı olduğundan, tüm dünyada da olacağı gibi bizde de, büyük bütçeli yapımların azalacağını, küçük bütçeli yapımlara yönelineceğini tahmin etmek zor değil. Yani önümüzdeki birkaç yıl tiyatro sanatı açısından, özellikle ekonomik zorlukların dayatmasıyla, küçülme arayışları ve zorluklarla geçecek.
Gerçi son yıllarda büyük yapımların azaldığı gözlemlendi ve bunun yanı sıra alternatif – yarı amatör yapıların ağırlık kazandığı bir tiyatro ortamı oluştu. Daha çok küçük topluluklarla, küçük sahnelerde, yeni arayışlar içinde olan genç ve orta kuşak tiyatrocuların öncülük ettiği ve itici güç olduğu bir yapı söz konusu. Çok seyirciliden nitelikli ama az seyirciye yönelen bir tarzı benimseyen, klasik sahne yerine yeni oyun alanlarında, yeni bir dil arayışına yönelen, daha çok küçük gruplardan oluşan tiyatrolar çoğaldı.
Kısıtlı imkânlar ve ölümsüz klasikler
Ayrıca birçok sanat disiplininde kısıtlı olanaklarla yaratılan sanat yapıtları, büyük fırsatlarla yaratılmış yapıtlardan daha önemli ve zamana dayanıklı oldular. Daha uzun yaşayıp, yeniden yorumlamaya izin veren içerikleriyle ölümsüz klasikler oldular. Biçim, şekil ve biçemlerden (üslup) çok içerik ve hakikate estetik yaklaşımları sayesinde insanoğlunun temel sorunlarına, giderek sorunsallarına yanıt aradılar ve aramaya devam ediyorlar. Bu noktada tiyatro edebiyatının bitmeyen arayışları, sahne metinlerine de yansıyarak, başkalaşımlara ve dönüşümlere olanak tanımayı sürdürüyor.
Tiyatro hep insandan, hayattan beslendi, dönüştü, değişti. Pandeminin insana kattıklarıyla üretmeye, dönüşmeye devam edecek ama hiç bitmeyecek. Geçen yıl ulusal bildiriyi yazan Lemi Bilgin’in de dediği gibi; “…Savaşların, çatışmaların, baskıcı düzenlerin, yırtıcı kapitalizmin hüküm sürdüğü, doğanın katledildiği, kadınların ezilip öldürüldüğü, hukukun adaletin yok sayıldığı, sınırlarda çocukların solduğu, en büyük acıları en masumların yaşadığı bir zaman diliminden geçiyor dünya. İşte bunun için, içinde yaşadığımız zamanı utandırmak, bu utanca ortak olmamak için, barışı öksüz bırakmamak, umutlarımızı yeşertmek için sansüre, engellere, yasaklara, yokluklara karşı tiyatronun yeniden ve daha cesaretle var olduğunu göstermek için, kilit altına alınamayan sözcüklerle, şarkılarla, dansla, ışıkla, renkle yeniden buluşacağız, birlikte olacağız, siz ve biz. Yani tiyatro.”
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 26 Mart 2021’de yayımlanmıştır.