Adile Naşit – Kameranın seçtiği ‘güzel kız’

Yeşilçam'ın Hafize Ana'sı Adile Naşit, sinema için doğmuş nadir sanatçılardan. Hafızamızda o şen şakrak gülüşü kalsa da, acılar ve kalp kırıklıkları hayatında hiç eksik olmadı. Peki, gerçekte kimdi o? Nasıl unutulmaz oldu? Dr. Cengis Asiltürk yazdı.

Bütün zamanlarda, herkes için, hayatın en önemli gerçeğidir şu: Bir gün bir şey olur, ondan sonraki her şey o yüzden olur. Bazen bu, harikulade bir rastlaşmadır! Dediğimiz gibi günün birinde, 1895’in 28 Aralık günü bir şey oldu, 1896 yılına geçilmesine sadece bir dört gün kala… Dünyayı büyüsünün peşinden sürükleyecek sinemanın ilk örneğini, Lumieréler Kardeşler, yani Louis Lumieré ile Auguste Lumieré; Paris’te, Capucines Bulvarı’nda Grande Café mekânında otuz sekiz izleyiciye bir film sundu. İlk örnek olan bu hareketli fotoğraflara her ne kadar kurmaca ya da belgesel film denilemese de… Bu hareketli fotoğraflar dizisi bir belge niteliğinden öteye geçemezdi. Yine de bir şey olmuştu işte, önemli bir şey…

Böylece o gün yaşamakta olan veya henüz dünyada bulunmayan milyonlarca sinema sanatçısı gibi, 17 Haziran 1930 yılında doğan ve dolayımsız olarak o yeni sanatın ortaya çıkmasından 35 yıl sonra Adile Naşit’i mucizevi bir şey bekliyordu: Sinema oyunculuğu! Bir gün bir şey olmuştu işte! Sonraki her şey o yüzden olacaktı.

İlginç görünen karakterler

Sinema Lumierélerin yaptıkları gösterimle birlikte bugünkü nitelikleri haiz bir sanat ve endüstri hazinesi olmasa da kitleleri etkilemeye başlamıştı. Bunun sonucu beyazperdede boy gösterenler izleyicilerin beğenisini kazanıp ünlü oldular. Lokantalarda veya sokaklarda bu ünlü kişilerin önleri kesilip imzaları, mümkünse, imzalı fotoğrafları istendi. Fotoğrafları evlere ve ofislere asıldı. Bu ritüeller, onlara olan hayranlığın gösterilme biçimiydi.

İzleyiciler kolayca özdeşlik kurabileceği ya da hayranlık duyabileceği yakışıklı, çekici erkekler, güzel kadınlar görmek istiyordu perdede. Yapımcı ve yönetmenlerin bir oyuncuyu sevip beğenmesi bir yana, yakışıklı ya da çekici olmayan, ama kameranın sevdiği kimi şanslı oyuncular vardı bir de. Çünkü sinemada hayatın içinde rastlanabilen görünüm, karakter ve tipteki oyunculara da ihtiyaç duyulması kaçınılmazdı. Beyazperde şöhretli, yıldız, yakışıklı, güzel, ilginç görünen, sempatik, kabadayı, kötü, komik karakterleri de sunmak zorundaydı.

Gerçek adı: Adela Özcan

Türk sineması da, dünyadaki örnekleri gibi kendi yıldızlarını yarattı. Beyazperdeden birçok ünlü oyuncu gelip geçerken onların pek azı kült değere ulaştı. Bu değerlerden biri de hiç kuşkusuz ki gerçek adıyla Adela Özcan, tiyatro ve sinemadaki adıyla Adile Naşit’ti.

Adile Naşit, oynadığı filmlerin birçoğunun hikâyesi başka kahramanların üzerine kurulmuş olsa da; kendine verilen rolleri özgün ve sempatik görüntüsü, merhameti, şefkati, yetenekleriyle gerçek birer insanın da ötesinde ölümsüz kahramanlara dönüştürmeyi başarabildi. Her şey tartışılabilir de, onun Türk sinemasındaki eşsiz yeri asla…

Tiyatrocu bir ailede gelen Adile Naşit oyunculuk kariyerine tiyatroda başladı. Babası “Komik-i Şehir Naşit” namıyla ünlenmiş Naşit Özcan, annesi tiyatro oyuncusu olan Amelya Hanım’dı. Amelya Hanım, anne tarafından Ermeni, baba tarafından Rum’du. Adile Naşit’in dedesi Kemani Yorgo Efendi; anneannesi, zamanın meşhur kantocularından Küçük Verjin lakabıyla bilinen bir sanatçıdır.

Gizlice evlendi

Adile Naşit sanat hayatına başlarken annesinin ve babasının, Türk tiyatrosunda hak ettikleri yeri çoktan almış olması nedeniyle, mesleğini doğmadan seçmiş sayılabilir.

Babası ölünce okulu bırakıp tiyatrodan hayatını kazanmak zorunda kalan Adile Naşit on dördünde, mahcubiyet ve hanımefendiliğiyle tanınan bir çocuktu henüz. 1954’te Muammer Karaca Tiyatrosu’na girdiğinde ise yirmi dört yaşındaydı.

Bu tiyatroda altı yıl kadar çalıştı. 1961 yılında, Selim Naşit ve ilk eşi Ziya Keskiner’le birlikte Naşit Tiyatrosu’nu kurdular. Usta oyuncu daha sonra (1963-1975) Gazanfer Özcan – Gönül Ülkü Tiyatrosu’na geçti.

Adile Naşit’in 1950 yılında evlendiği ilk eşi Ziya Keskiner de, ağabeyi Selim Naşit de tiyatroda kariyer yapmıştı. Ziya Keskiner 1982 yılının Temmuz’unda öldü. Adile Naşit 1983 yılının 16 Eylül’ünde Cemal İnce ile gizlice evlendi.

“Yara” ile başladı her şey

Adile Naşit’i tanınmış bir oyuncu haline getirecek sanatsa, yazının başından itibaren vurgulanan sinema olacaktı. Günün birinde, yani Paris’teki ilk film gösteriminden yaklaşık 52 yıl sonra (1947’de), yönetmenliğini Seyfi Hayaer’in yaptığı Yara adlı filmle, kendisi daha doğmadan ortaya çıkan ve adeta kendisini bekleyen sinemanın içinde yerini alacak, sonraki tüm hayatını o büyünün peşinde ve içinde yaşayacaktı. İşte bir gün bir şey olmuştu! Ondan sonraki her şey o yüzden oluyordu.

Turnelere çıkabilmek için 1948 yılında Aziz Basmacı ve Vahi Öz’le birlikte bir tiyatro kurdu. Bu üçlünün ortaklığı üç yıl sürdü. Adile Naşit, 1960 yılına kadar kalacağı Muammer Karaca Tiyatrosu’na 1954’te döndü. Kendine has gülüşünü yarattığı Lüküs Hayat adlı filmi, 1948’de çekti.

“İşte Hayat” – En İyi Kadın Oyuncu Ödülü

Adile Naşit, her ne kadar, sinemada ilk defa 1947’de rol almışsa da, beyaz perdedeki başarıları 1970’lerde hızlandı. 1976 yılında; Antalya Altın Portakal Film Festivali jürisi, İşte Hayat adlı filmindeki rolü nedeniyle, kendisini En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık buldu.

Adile Naşit Türk ulusunun kalbindeki asıl yerini ise Hafize Ana’yı canlandırdığı Hababam Sınıfı adlı filmle aldı. Sinemadaki oyunculuğuyla toplumun her kesiminin nazarında büyük bir sempati ve akabinde şöhret kazansa da ilk göz ağrısı tiyatrodan hiç vazgeçmedi.

Sevilen oyuncu, 1978 yılında Uluslararası Sanat Gösterilerinin tiyatro ve müzikallerinde sivrilmeyi sürdürdü. Bu süreçte daha çok yönetmen Kartal Tibet ve Ertem Eğilmez tarafından çekilen komedi ve eğlence filmlerinde boy gösterdi.

Oğlu Ahmet’in kalbi

Ziya Keskiner ile evliliğinden doğan oğlu Ahmet’in kalbinin doğuştan delik olduğu, bir gün okulda düşmesiyle ortaya çıktı. Ahmet bu nedenle okulu bırakıp, dışarıdan bitirme sınavlarına girerek ortaokula kadar geldi. Amerika’da ameliyat olması gerekiyordu, ancak Adile Hanım ile Ziya Bey, masrafı karşılayacak güce sahip değildi.

Sanat camiası işe el atıp gerekli parayı toplamaya başladı. Bu kampanya, tiyatro gösterileriyle desteklendi. Gerekli para toplandı. Ahmet ameliyat olmak üzere Amerika’ya gönderildi.

Kalp ameliyatı başarılı geçse de delikanlı fenalaşarak komaya girdi ve 16 Haziran 1966 tarihinde, 16 yaşındayken hayatını kaybetti. Adile Naşit, doğum gününden bir gün önce oğlunun ölüm haberini aldığı halde sahneye çıktı ve hayatının en kötü gününde seyirciyi şen kahkahalarıyla güldürdü.

Yılın Annesi

Tiyatro oyunlarındaki ve sinema filmlerindeki anne tiplemesi, kendine has üslubu, kahkahası acılı anneyi o tarihe kadar açık bir biçimde Türk sinemasının unutulmaz isimleri arasına yerleştirmişti. Canlandırdığı anne karakterleriyle 1985 yılında Yılın Annesi seçildi.

Kendisine hem 1985’te hem 1986’da Altın Kelebek Ödülleri kapsamında Onur Ödülü verildi.

Kiloluydu. Seksepalitesi yüksek değildi. Kısaydı! Ancak sinema/kamera, kendi güzel kızlarını seçiyordu. Henüz on dört yaşındayken tiyatro oyunlarında roller almaya başlayan Adile Naşit’i sinema kamerası da, binlerce kadın arasından seçmişti. 1947 yılında başlayan sinema yolculuğu, onun adını ölümsüzler listesine de yazdı.

“Uykudan Önce” ve kuzucuklar

TRT Ankara Televizyonu yapımcısı İlhan Şengün tarafından 1980 yılında hazırlanan Uykudan Önce adlı çocuk programında masallar ve hikâyeler anlatan Adile Naşit çocuklara “kuzucuklarım” diye seslenince adı Masalcı Teyze’ye çıktı.

Adile Naşit kamera karşısına son kez geçtiğinde yıl 1987’ydi! 11 Aralık’ta, İstanbul’da Beyoğlu ilçesinde bulunan Alman Hastanesi’nde, kalın barsak kanserinden öldüğü zaman 57 yaşındaydı.

Oyuncu için, 13 Aralık 1987 tarihinde Şişli Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Öğleyin kılınan cenaze namazının ardından ilk eşi Ziya Keskiner ve oğlu Ahmet Keskiner’in de mezarlarının bulunduğu İstanbul Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.

On yedi yaşı ile elli yedi yaşı arasındaki kırk yıllık sinema oyunculuğu kariyerinde 84 filmde rol alan Naşit, daha çok Münir Özkul ile başrollerini paylaştığı aile filmlerindeki ‘anne’ karakterleriyle anımsanır.

Oynadığı her film kalıcı

84 sinema filminde rol aldığına göre, ortalama her yıl iki filmde oynamış, oyunculuk mesleğinde geçen her on yılı için de bir filmde görev almış oluyor. Oynadığı bu filmlerin neredeyse tamamının kalıcı olmasında, kişisel katkıları yadsınamaz.

Neşeli Günler filminin inatçılığıyla akılda kalan Saadet Hanım’ı, elindeki zili çalarak merdivenlerden aşağıya neşeyle inen Hababam Sınıfı’nın Hafize Ana’sı, şen şakrak kahkahaları, kendine has bir tarzda gırtlağında sektirip izleyiciyi güldüren Adile Naşit, Türk sinemasının unutulmaz bir değeri olarak sinema tarihindeki yerini aldı.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 12 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.

Cengis Asiltürk
Cengis Asiltürk
Cengis Asiltürk – Film yönetmeni, akademisyen ve yazar. 1968 yılında Adana’da doğdu. Yüksek lisansını, Sinemada Diyalektik Kurgu başlıklı teziyle Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamladı. Sinemada Şiirsel Anlatım başlıklı teziyle Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Doktor-PhD, Sinemada Yaratıcı Yönetmen adlı kitabıyla Doçent unvanı aldı. Yurtdışında çeşitli sinema okullarında konuk öğrenci statüsüyle bulundu. Kısa filmleri uluslararası ve ulusal (Ankara, Nürnberg, İran, Çekoslovakya, Amerika, Fransa vb.) festivallerde gösterildi ve ödüle değer bulundu. TRT Ankara Televizyonu Drama Programları Müdürlüğü’nde (1998–2007), TRT adına yönetmenliğini, yapımcılığını ve senaristliğini üstlendiği uzunlu kısalı otuzun üzerinde film yönetti. Ankara Üniversitesi’nde ve Gazi Üniversitesi’nde Türk Dili, Belgesel, Göstergebilim, Kurmaca Film Yönetimi dersler verdi. TRT1 Dramalar Koordinatörü görevini yaparken (2006), ailevi nedenlerle kurumdan istifa ederek, Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölüm Başkanı olarak Beykent Üniversitesi’ne geçti (2007). Sadri Alışık Kültür Merkezi, Yeni Yüzyıl Üniversitesi gibi kurumlarda Yönetmenlik, İleri Senaryo, Kısa Film I-II, Göstergebilim/Semiyoloji dersleri verdi. Senaryo Doktorluğu kavramını Türk sinema ve televizyon sektörüne yerleşmesini sağlayarak; sayısız uluslararası ve ulusal düzeyde sinema filmi ve televizyon dizisinin senaryo doktorluğunu yaptı. İki dönem Sinema–TV Bölüm Başkanlığı ve Sinema–TV Anabilim Dalı Sinema-TV Anasanat Dalı Başkanlığı görevleri yaptığı Beykent Üniversitesi GSF Sinema–TV Bölümünde halen öğretim üyesi.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Adile Naşit – Kameranın seçtiği ‘güzel kız’

Yeşilçam'ın Hafize Ana'sı Adile Naşit, sinema için doğmuş nadir sanatçılardan. Hafızamızda o şen şakrak gülüşü kalsa da, acılar ve kalp kırıklıkları hayatında hiç eksik olmadı. Peki, gerçekte kimdi o? Nasıl unutulmaz oldu? Dr. Cengis Asiltürk yazdı.

Bütün zamanlarda, herkes için, hayatın en önemli gerçeğidir şu: Bir gün bir şey olur, ondan sonraki her şey o yüzden olur. Bazen bu, harikulade bir rastlaşmadır! Dediğimiz gibi günün birinde, 1895’in 28 Aralık günü bir şey oldu, 1896 yılına geçilmesine sadece bir dört gün kala… Dünyayı büyüsünün peşinden sürükleyecek sinemanın ilk örneğini, Lumieréler Kardeşler, yani Louis Lumieré ile Auguste Lumieré; Paris’te, Capucines Bulvarı’nda Grande Café mekânında otuz sekiz izleyiciye bir film sundu. İlk örnek olan bu hareketli fotoğraflara her ne kadar kurmaca ya da belgesel film denilemese de… Bu hareketli fotoğraflar dizisi bir belge niteliğinden öteye geçemezdi. Yine de bir şey olmuştu işte, önemli bir şey…

Böylece o gün yaşamakta olan veya henüz dünyada bulunmayan milyonlarca sinema sanatçısı gibi, 17 Haziran 1930 yılında doğan ve dolayımsız olarak o yeni sanatın ortaya çıkmasından 35 yıl sonra Adile Naşit’i mucizevi bir şey bekliyordu: Sinema oyunculuğu! Bir gün bir şey olmuştu işte! Sonraki her şey o yüzden olacaktı.

İlginç görünen karakterler

Sinema Lumierélerin yaptıkları gösterimle birlikte bugünkü nitelikleri haiz bir sanat ve endüstri hazinesi olmasa da kitleleri etkilemeye başlamıştı. Bunun sonucu beyazperdede boy gösterenler izleyicilerin beğenisini kazanıp ünlü oldular. Lokantalarda veya sokaklarda bu ünlü kişilerin önleri kesilip imzaları, mümkünse, imzalı fotoğrafları istendi. Fotoğrafları evlere ve ofislere asıldı. Bu ritüeller, onlara olan hayranlığın gösterilme biçimiydi.

İzleyiciler kolayca özdeşlik kurabileceği ya da hayranlık duyabileceği yakışıklı, çekici erkekler, güzel kadınlar görmek istiyordu perdede. Yapımcı ve yönetmenlerin bir oyuncuyu sevip beğenmesi bir yana, yakışıklı ya da çekici olmayan, ama kameranın sevdiği kimi şanslı oyuncular vardı bir de. Çünkü sinemada hayatın içinde rastlanabilen görünüm, karakter ve tipteki oyunculara da ihtiyaç duyulması kaçınılmazdı. Beyazperde şöhretli, yıldız, yakışıklı, güzel, ilginç görünen, sempatik, kabadayı, kötü, komik karakterleri de sunmak zorundaydı.

Gerçek adı: Adela Özcan

Türk sineması da, dünyadaki örnekleri gibi kendi yıldızlarını yarattı. Beyazperdeden birçok ünlü oyuncu gelip geçerken onların pek azı kült değere ulaştı. Bu değerlerden biri de hiç kuşkusuz ki gerçek adıyla Adela Özcan, tiyatro ve sinemadaki adıyla Adile Naşit’ti.

Adile Naşit, oynadığı filmlerin birçoğunun hikâyesi başka kahramanların üzerine kurulmuş olsa da; kendine verilen rolleri özgün ve sempatik görüntüsü, merhameti, şefkati, yetenekleriyle gerçek birer insanın da ötesinde ölümsüz kahramanlara dönüştürmeyi başarabildi. Her şey tartışılabilir de, onun Türk sinemasındaki eşsiz yeri asla…

Tiyatrocu bir ailede gelen Adile Naşit oyunculuk kariyerine tiyatroda başladı. Babası “Komik-i Şehir Naşit” namıyla ünlenmiş Naşit Özcan, annesi tiyatro oyuncusu olan Amelya Hanım’dı. Amelya Hanım, anne tarafından Ermeni, baba tarafından Rum’du. Adile Naşit’in dedesi Kemani Yorgo Efendi; anneannesi, zamanın meşhur kantocularından Küçük Verjin lakabıyla bilinen bir sanatçıdır.

Gizlice evlendi

Adile Naşit sanat hayatına başlarken annesinin ve babasının, Türk tiyatrosunda hak ettikleri yeri çoktan almış olması nedeniyle, mesleğini doğmadan seçmiş sayılabilir.

Babası ölünce okulu bırakıp tiyatrodan hayatını kazanmak zorunda kalan Adile Naşit on dördünde, mahcubiyet ve hanımefendiliğiyle tanınan bir çocuktu henüz. 1954’te Muammer Karaca Tiyatrosu’na girdiğinde ise yirmi dört yaşındaydı.

Bu tiyatroda altı yıl kadar çalıştı. 1961 yılında, Selim Naşit ve ilk eşi Ziya Keskiner’le birlikte Naşit Tiyatrosu’nu kurdular. Usta oyuncu daha sonra (1963-1975) Gazanfer Özcan – Gönül Ülkü Tiyatrosu’na geçti.

Adile Naşit’in 1950 yılında evlendiği ilk eşi Ziya Keskiner de, ağabeyi Selim Naşit de tiyatroda kariyer yapmıştı. Ziya Keskiner 1982 yılının Temmuz’unda öldü. Adile Naşit 1983 yılının 16 Eylül’ünde Cemal İnce ile gizlice evlendi.

“Yara” ile başladı her şey

Adile Naşit’i tanınmış bir oyuncu haline getirecek sanatsa, yazının başından itibaren vurgulanan sinema olacaktı. Günün birinde, yani Paris’teki ilk film gösteriminden yaklaşık 52 yıl sonra (1947’de), yönetmenliğini Seyfi Hayaer’in yaptığı Yara adlı filmle, kendisi daha doğmadan ortaya çıkan ve adeta kendisini bekleyen sinemanın içinde yerini alacak, sonraki tüm hayatını o büyünün peşinde ve içinde yaşayacaktı. İşte bir gün bir şey olmuştu! Ondan sonraki her şey o yüzden oluyordu.

Turnelere çıkabilmek için 1948 yılında Aziz Basmacı ve Vahi Öz’le birlikte bir tiyatro kurdu. Bu üçlünün ortaklığı üç yıl sürdü. Adile Naşit, 1960 yılına kadar kalacağı Muammer Karaca Tiyatrosu’na 1954’te döndü. Kendine has gülüşünü yarattığı Lüküs Hayat adlı filmi, 1948’de çekti.

“İşte Hayat” – En İyi Kadın Oyuncu Ödülü

Adile Naşit, her ne kadar, sinemada ilk defa 1947’de rol almışsa da, beyaz perdedeki başarıları 1970’lerde hızlandı. 1976 yılında; Antalya Altın Portakal Film Festivali jürisi, İşte Hayat adlı filmindeki rolü nedeniyle, kendisini En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık buldu.

Adile Naşit Türk ulusunun kalbindeki asıl yerini ise Hafize Ana’yı canlandırdığı Hababam Sınıfı adlı filmle aldı. Sinemadaki oyunculuğuyla toplumun her kesiminin nazarında büyük bir sempati ve akabinde şöhret kazansa da ilk göz ağrısı tiyatrodan hiç vazgeçmedi.

Sevilen oyuncu, 1978 yılında Uluslararası Sanat Gösterilerinin tiyatro ve müzikallerinde sivrilmeyi sürdürdü. Bu süreçte daha çok yönetmen Kartal Tibet ve Ertem Eğilmez tarafından çekilen komedi ve eğlence filmlerinde boy gösterdi.

Oğlu Ahmet’in kalbi

Ziya Keskiner ile evliliğinden doğan oğlu Ahmet’in kalbinin doğuştan delik olduğu, bir gün okulda düşmesiyle ortaya çıktı. Ahmet bu nedenle okulu bırakıp, dışarıdan bitirme sınavlarına girerek ortaokula kadar geldi. Amerika’da ameliyat olması gerekiyordu, ancak Adile Hanım ile Ziya Bey, masrafı karşılayacak güce sahip değildi.

Sanat camiası işe el atıp gerekli parayı toplamaya başladı. Bu kampanya, tiyatro gösterileriyle desteklendi. Gerekli para toplandı. Ahmet ameliyat olmak üzere Amerika’ya gönderildi.

Kalp ameliyatı başarılı geçse de delikanlı fenalaşarak komaya girdi ve 16 Haziran 1966 tarihinde, 16 yaşındayken hayatını kaybetti. Adile Naşit, doğum gününden bir gün önce oğlunun ölüm haberini aldığı halde sahneye çıktı ve hayatının en kötü gününde seyirciyi şen kahkahalarıyla güldürdü.

Yılın Annesi

Tiyatro oyunlarındaki ve sinema filmlerindeki anne tiplemesi, kendine has üslubu, kahkahası acılı anneyi o tarihe kadar açık bir biçimde Türk sinemasının unutulmaz isimleri arasına yerleştirmişti. Canlandırdığı anne karakterleriyle 1985 yılında Yılın Annesi seçildi.

Kendisine hem 1985’te hem 1986’da Altın Kelebek Ödülleri kapsamında Onur Ödülü verildi.

Kiloluydu. Seksepalitesi yüksek değildi. Kısaydı! Ancak sinema/kamera, kendi güzel kızlarını seçiyordu. Henüz on dört yaşındayken tiyatro oyunlarında roller almaya başlayan Adile Naşit’i sinema kamerası da, binlerce kadın arasından seçmişti. 1947 yılında başlayan sinema yolculuğu, onun adını ölümsüzler listesine de yazdı.

“Uykudan Önce” ve kuzucuklar

TRT Ankara Televizyonu yapımcısı İlhan Şengün tarafından 1980 yılında hazırlanan Uykudan Önce adlı çocuk programında masallar ve hikâyeler anlatan Adile Naşit çocuklara “kuzucuklarım” diye seslenince adı Masalcı Teyze’ye çıktı.

Adile Naşit kamera karşısına son kez geçtiğinde yıl 1987’ydi! 11 Aralık’ta, İstanbul’da Beyoğlu ilçesinde bulunan Alman Hastanesi’nde, kalın barsak kanserinden öldüğü zaman 57 yaşındaydı.

Oyuncu için, 13 Aralık 1987 tarihinde Şişli Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Öğleyin kılınan cenaze namazının ardından ilk eşi Ziya Keskiner ve oğlu Ahmet Keskiner’in de mezarlarının bulunduğu İstanbul Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.

On yedi yaşı ile elli yedi yaşı arasındaki kırk yıllık sinema oyunculuğu kariyerinde 84 filmde rol alan Naşit, daha çok Münir Özkul ile başrollerini paylaştığı aile filmlerindeki ‘anne’ karakterleriyle anımsanır.

Oynadığı her film kalıcı

84 sinema filminde rol aldığına göre, ortalama her yıl iki filmde oynamış, oyunculuk mesleğinde geçen her on yılı için de bir filmde görev almış oluyor. Oynadığı bu filmlerin neredeyse tamamının kalıcı olmasında, kişisel katkıları yadsınamaz.

Neşeli Günler filminin inatçılığıyla akılda kalan Saadet Hanım’ı, elindeki zili çalarak merdivenlerden aşağıya neşeyle inen Hababam Sınıfı’nın Hafize Ana’sı, şen şakrak kahkahaları, kendine has bir tarzda gırtlağında sektirip izleyiciyi güldüren Adile Naşit, Türk sinemasının unutulmaz bir değeri olarak sinema tarihindeki yerini aldı.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 12 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.

Cengis Asiltürk
Cengis Asiltürk
Cengis Asiltürk – Film yönetmeni, akademisyen ve yazar. 1968 yılında Adana’da doğdu. Yüksek lisansını, Sinemada Diyalektik Kurgu başlıklı teziyle Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamladı. Sinemada Şiirsel Anlatım başlıklı teziyle Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Doktor-PhD, Sinemada Yaratıcı Yönetmen adlı kitabıyla Doçent unvanı aldı. Yurtdışında çeşitli sinema okullarında konuk öğrenci statüsüyle bulundu. Kısa filmleri uluslararası ve ulusal (Ankara, Nürnberg, İran, Çekoslovakya, Amerika, Fransa vb.) festivallerde gösterildi ve ödüle değer bulundu. TRT Ankara Televizyonu Drama Programları Müdürlüğü’nde (1998–2007), TRT adına yönetmenliğini, yapımcılığını ve senaristliğini üstlendiği uzunlu kısalı otuzun üzerinde film yönetti. Ankara Üniversitesi’nde ve Gazi Üniversitesi’nde Türk Dili, Belgesel, Göstergebilim, Kurmaca Film Yönetimi dersler verdi. TRT1 Dramalar Koordinatörü görevini yaparken (2006), ailevi nedenlerle kurumdan istifa ederek, Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölüm Başkanı olarak Beykent Üniversitesi’ne geçti (2007). Sadri Alışık Kültür Merkezi, Yeni Yüzyıl Üniversitesi gibi kurumlarda Yönetmenlik, İleri Senaryo, Kısa Film I-II, Göstergebilim/Semiyoloji dersleri verdi. Senaryo Doktorluğu kavramını Türk sinema ve televizyon sektörüne yerleşmesini sağlayarak; sayısız uluslararası ve ulusal düzeyde sinema filmi ve televizyon dizisinin senaryo doktorluğunu yaptı. İki dönem Sinema–TV Bölüm Başkanlığı ve Sinema–TV Anabilim Dalı Sinema-TV Anasanat Dalı Başkanlığı görevleri yaptığı Beykent Üniversitesi GSF Sinema–TV Bölümünde halen öğretim üyesi.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x