Bir kış günü, kar yeryüzünü bir battaniye gibi sararken, sobanın çıtırtılarına “tak tak” sesleri eşlik ediyordu. Çocuklar rengârenk ipliklerle kendi dünyalarında oyun oynarken, dokuma tezgâhının başında oturan kadın, dalgın bir halde duygu ve düşüncelerini ilmek ilmek halısına işliyordu. Yolu köyden geçen çocuklar olarak hangimiz bu seslerle ve görüntülerle büyümedik? Anadolu’da hemen hemen her evde bulunan dokuma tezgâhı, kadınların hem ev ekonomisine katkı sağladığı hem de duygularını ifade ettiği bir uğraştı.
İnsanoğlu, yaşadığı dünyada varoluş kaygısıyla her zaman bir iz bırakma çabasında olmuştur. Bu iz bırakma, yalnızca fiziksel ihtiyaçları değil, aynı zamanda duygusal ihtiyaçları da karşılamaya yöneliktir. İnsan, kendini ve çevresini anlamlandırma, toplumsal aidiyet duygusu geliştirme, estetik kaygılar ve bireysel varoluş arayışlarının kesiştiği noktada semboller yaratmıştır. Bu semboller zamanla günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş, evlerde kullanılan eşyalara yansımış ve kültürel mirasın birer parçası olan motifler (yanışlar) olarak hayat bulmuştur.
Yanış; tek başına bir anlam ifade etmeyen, bir bütün içerisinde veya bezmede yer alan halı- kilim dokumalarda yer alan işlemelerdir. Yanışlar Anadolu’da yangış, nakış, oyu, örnek ve motif gibi adlarla bilinir.
Anadolu’nun dokuma kültüründe yanışlar, yüzyıllarca bir nevi ifade aracı haline gelmiş ve özellikle ataerkil toplumlarda kadının dili, sesi olmuştur. Halı ve kilim dokumalarında bu motifler, sadece bir süsleme unsuru değil, aynı zamanda birer kültürel anlatım aracıdır. Göçebe yaşam kültürünün etkisiyle şekillenen bu dokumalar, kadının gözlem yeteneğiyle çevresindeki hayvanları, bitkileri ve eşyaları sembolleştirip, dokumalara işlemesiyle ortaya çıkmıştır. Her bir motif (yanış), hem bir duygu ifadesi hem de toplumun ortak hafızasını yansıtan kültürel bir öğedir.
Dokuma sanatının kökenleri: Tarih boyunca halı ve kilim
Halı ve kilim sanatının insanlık tarihi kadar eski olduğu kesin olmakla birlikte; insanoğlu bu dokumaları başlangıçta örtünme, barınma vb. ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmıştır. Üretilen ilk dokumalar, basit yapıda olup, estetik kaygı barındırmamaktaydı. Bitkisel ve hayvansal lifleri en verimli şekilde değerlendirildiği bu dokumalar zamanla bir zanaat haline dönüşmüştü. İlk dokuma örneklerinde bitkisel ve hayvansal lifleri birleştirip bükülmüş, dikey bir şekilde gerilerek bu ipliklerin arasından yatay olarak geçirilen başka ipliklerle dokumalar üretilmiştir. Zamanla bu basit dokuma tekniğine üçüncü bir iplik dahil edilerek daha farklı yüzeyler elde edilmiştir. Teknikler değişse de halı ve kilim dokumalarla mesaj verme kaygısı yüzyıllarca hiç değişmeden devam etmiştir. Halı ve kilim dokumalarda iki unsur, görsel olarak zenginlik katmaktadır. Bunlardan; birisi renk ki, “bu renkler çoğunlukla halı kilimlerin yapıldığı yörede yetişen bitkilerden elde edilen renkler”, diğeriyse bezeme unsurlarıdır. Bu bezeme unsurları; doğum ve çoğalma, yaşam ve ölümü simgeleyen yanışlar olarak bilinmektedir. Anadolu’da genellikle halı-kilimlerde kullanılan motiflerden (yanışlardan) bazıları şunlar;
Dişiliğin ve doğurganlığın sembolü: Elibelinde
Elibelinde motifi, dişiliğin, analığın ve doğurganlığın sembolüdür. Aynı zamanda uğur, bereket, kısmet, mutluluk ve neşeyi ifade eder. İnsanlık tarihinde “ana” kavramı her zaman önemli bir yere sahip olmuş; ilk insanlar, doğanın ve hayatın kaynağı olarak gördükleri kadına kutsallık atfetmişlerdir. O dönemde sadece kadınların doğum yaptığı ve yeni yaşamlar dünyaya getirdiği gözlemlendiğinden, kadın kutsal bir varlık olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, geçmişte kutsal mekânlarda bereketin simgesi olan küçük ana tanrıça heykelciklerinin yer alması şaşırtıcı değildir.
Bugün dokuma sanatında karşımıza çıkan elibelinde motifi, aslında bu eski ana tanrıça kültünün stilize edilmiş bir yansımasıdır. Kadının doğurganlık gücüne ve yaşamın kaynağına dair bu sembol, binlerce yıl öncesine dayanan bir inancın ve kültürel mirasın dokumalardaki izidir. Anadolu’da elibelinde motifinin hala yaygın olarak kullanılması, bu kadim ana tanrıça kültünün, nesilden nesille dokumalar aracılığıyla aktarıldığını ve günümüzde de yaşatıldığını gösterir. Elibelinde motifinin hem sembolik hem de kültürel anlamı çok derindir. Bu motif, sadece görsel bir süsleme değil, aynı zamanda toplumsal bir hafızanın ve kadının yaşam içindeki yerinin bir ifadesidir. Motifin stilize edilerek halı, kilim gibi dokumalara işlenmesi, kadının toplumda üstlendiği yaratıcı, koruyucu ve üretken rolün somut bir ifadesi olarak karşımıza çıkar. Anadolu’nun bereket ve üretkenliğe dair inançları, bu motif aracılığıyla dokumalara yansıtılmıştır. Kısacası, elibelinde motifi, kadim ana tanrıça kültünün bir devamı olarak Anadolu’nun kültürel mirasında derin bir iz bırakmıştır. Hem kadının yaratıcı gücünü hem de toplumsal anlamda taşıdığı önemi simgeleyen bu motif, bugün bile dokuma sanatlarında canlı bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
Koç boynuzu motifi gerçekten gücün ve bereketin sembolü mü?
Koç boynuzu motifi, tarih boyunca güç, bereket ve kahramanlık gibi önemli sembolleri temsil etmiş, özellikle erkek figürüyle özdeşleştirilmiştir. Tarih öncesi dönemlerde, insan toplulukları üremede erkeğin rolünü tam olarak kavrayamamış ve bu sebeple kadın figürüne ve sembollerine daha büyük bir önem atfetmişlerdir. Ancak zamanla, erkeklik sembolizmi de bu denge içerisinde yerini almış ve koç boynuzu motifi bu bağlamda öne çıkmaya başlamıştır. Koç boynuzu, erkeğin gücünü, kudretini ve doğurganlık üzerindeki rolünü vurgulayan bir sembol olarak kabul edilmiştir.
Sanatta ve zanaatta sıkça kullanılan bu motif, özellikle halı ve kilim dokumacılığında farklı isimlerle anılmıştır. Bu motif, “boynuzlu yanış”, “koçlu yanış” ve “koç başı” gibi isimlerle adlandırılarak dokumalarda önemli bir yer edinmiştir. Koç boynuzu motifi, koçun önden ve tepeden bakıldığında spiral ya da hilal şeklinde stilize edilmiş formu ile simgelenir. Bu stilizasyon, motifin güçlü ve etkileyici bir estetik sunmasının yanı sıra, sembolik anlamını da derinleştirir.
Anadolu’da, koç boynuzu bolluk ve bereketi temsil eden bir motif olarak kabul görmüştür. Bununla birlikte, motif yalnızca Anadolu ile sınırlı kalmamış, pek çok kültürde yaygın olarak kullanılmıştır. Örneğin, M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllarda, Altay Dağları’ndaki Pazırık Kurganı’ndan çıkarılan keçe yaygılarda ve at koşum takımlarında koç boynuzu motifine rastlanmaktadır. Pazırık kurganındaki arkeolojik buluntular, bu motifi o dönemin önemli bir sembolü haline getirmiştir. Hatta mumyalanmış cesetlerin üzerindeki dövmelerde de koçboynuzu yoğun bir şekilde kullanılmıştır.
Kurtağzı motifi koruyucu gücün simgesi
Anadolu halı ve kilim dokumacılığında önemli bir yer tutan kurtağzı motifi, koruma ve güvenlik amacıyla kullanılmış ve insanların kendilerini tehlikelerden, kötü enerjilerden ve nazardan koruma ihtiyacını yansıtmıştır. Özellikle tehlikeli durumlardan korunma, iyimserlik, nazarlık ve güvenlik temsili olarak dokumalarda yer alan bu motif, aynı zamanda üretkenlik, güç, yiğitlik, doğru sözlülük, kahramanlık ve bereket gibi kavramlarla da ilişkilendirilmiştir. Motifin, erkekliği ve gücü simgeleyen bir sembol olarak kullanımı da dikkate değerdir.
Bu motif, yalnızca “kurtağzı” olarak değil, çeşitli isimlerle de bilinmektedir. Kurtağzı motifi aynı zamanda “kurt izi”, “yan ala”, “tilki kulağı” ve “kedi kulağı” gibi farklı adlarla da anılmaktadır. Farklı isimlendirmeler, motifin sadece tek bir anlamdan ziyade çeşitli hayvan sembolleri ve doğa unsurlarıyla bağlantılı olduğuna işaret eder.
Tarih öncesi çağlarda, insanlar çevrelerindeki tehlikeli hayvanlara karşı kendilerini koruma ihtiyacı hissetmişler. Özellikle kurt ve ejderha gibi güçlü ve tehlikeli hayvanlar, korunma ihtiyacının odak noktası olmuştur. Bu hayvanları taklit etme, onların izlerini veya hareketlerini benzer şekillerde yansıtmanın koruyucu bir gücü olduğuna inanılmıştır. Bu inanç doğrultusunda, dokumalarda kurt izi, kurtağzı ve canavar ayağı gibi motifler sıkça kullanılmıştır. İnsanlar, bu motiflerin kendilerini hem görünmeyen kötü güçlerden hem de fiziksel tehlikelerden koruyacağına inanmışlardır.
Anadolu’nun zengin kültürel geçmişinde, kurtağzı motifi gibi hayvan figürleri, hem doğanın gücüyle hem de insanın bu güçle kurduğu ilişkinin bir sembolü olarak önemli bir yer tutar. Bu tür motifler, aynı zamanda insanların doğa karşısında hissettikleri saygıyı ve aynı zamanda hayatta kalma mücadelelerini yansıtır.
Anadolu’da halk arasında kırkı çıkan, kırklanılan bebekler ağzı açılarak kurutulmuş, kurtağzından geçirilir. Bu ritüelin yapılmasının nedeni bebekleri yaşamları boyunca sağlıklı sıhhatli bir ömür temenni etmektir.
Muska motifi, nazarın kötü etkilerine karşı korumanın gücü
Anadolu’da nazar ve kem göz, yaygın ve köklü bir inanç olarak öne çıkar. Nazar, belirli kişilerin bakışlarında bulunduğuna inanılan ve özellikle zayıf, savunmasız insanlara, mal varlığına, hayvanlara ya da evlere zarar veren bir etki olarak kabul edilir. Bu olumsuz enerjiden korunmak için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir ve bunların başında muska kullanımı gelir. Nazarın olumsuz etkisine karşı koyabilmek amacıyla, gözü simgeleyen renk ve formlarda nesneler kullanılmıştır. Bu nesneler, kötülükten koruyan bir simge olarak kabul edilmiş ve nazarın gücünü bertaraf etmek için tercih edilmiştir.
Anadolu’da halı ve kilim gibi dokumalarda sıkça karşımıza çıkan bu motifler, yuvayı ve içinde yaşayan aile üyelerini nazarın kötü etkisinden korumayı amaçlar. Göze benzer şekiller ve renkler, yurdunu ve ailesini kem gözlerden muhafaza etme inancının bir yansımasıdır. Bu motifler hem estetik bir unsur olarak hem de derin sembolik anlamlar taşıyan bir koruyucu öğe olarak dokumalarda yer alır.
Yıldız motifi, gökyüzünün gizemini ve kültürel mirasımızı yansıtıyor
İçe içe geçmiş üçgenlerden oluşan yıldız motifi, tarih boyunca geniş ve derin anlamlar taşımış, pek çok kültürde önemli bir sembol olmuştur. Yıldızlar, tarih öncesi dönemlerden itibaren insan yaşamında merkezi bir rol oynamış ve onların hareketlerinin insanların kaderini, yaşamını ve karakterini etkilediği düşünülmüştür. Anadolu’da ise her insanın bir yıldızının olduğuna, bir kişinin yıldızının kaymasının o kişinin ölümünü işaret ettiğine dair yaygın bir inanış vardır.
Yıldız motifinin çeşitli formları, farklı anlamlar taşır. Her yıldız şekli, onu kullanan toplumlar için özgün bir anlam ifade ediyor. Özellikle İslam inancında, yıldız ve diğer gök cisimleri kutsal metinlerde yer bulmuş ve büyük bir anlam taşımıştır. Kur’an-ı Kerim’de güneş, ay ve yıldızlarla ilgili ayetler bulunur ve bu gök cisimleri yaratıcıyı ve onun evrendeki hükümranlığını simgeler. Özellikle altı köşeli yıldız motifi, Hz. Davut Peygamber’in kalkanında kullanılmış olup, İslam geleneğinde yer-gök, doğu, batı, kuzey ve güney olmak üzere altı yönü temsil etmektedir. Bu da, yaratıcıya atfedilen evrensel hâkimiyetin bir simgesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yıldız motifi, sadece dini ve kozmik anlamlarıyla değil, Anadolu’nun zengin dokumacılık geleneğinde de önemli bir yer tutar. Anadolu Selçuklu halıları, erken dönem Osmanlı halıları, kumaş dokumalar ve tılsımlı gömleklerde bu motif sıkça karşımıza çıkar. Yıldız formu, tılsım ve koruyucu gücüne inanılan bir sembol olarak kullanılmakta ve estetik olduğu kadar derin bir sembolik değer taşımaktadır. Bu motifin yer aldığı eserler, tarih boyunca insanların kaderle, koruyucu güçlerle ve gökyüzüyle olan bağlantılarına dair inançlarını yansıtmaktadır.
Göz motifi ile kötü enerjilere karşı kadim bir koruma
Fiziki olarak göz, beş duyu organımızdan biridir. Görsel algı organı olarak da tanımlanabilmektedir. Göz iyi niyetli bakışlar taşıyabileceği gibi kötü niyette içermektedir. Kötü bakışlar sonucu kişinin olumsuz etkilenmesi halk arasında “nazar” olarak adlandırılmaktadır. Genellikle çocuklara, mala, mülke, hatta cansız nesnelere bile etkileyen nazardan korunmak için Anadolu insanı çeşitli önlemler almıştır. Bunlar; halk inancı olarak mavi boncuk, delikli taş, nal, yumurta kabuğu, muska takmak ve kurşun döktürmek gibi uygulamalardır. Dinimizce haram kılınan bu uygulamaların yerine Peygamber efendimizin önerisiyle okunan sureler de bulunmaktadır. Göz ve nazardan korunmak için yapılan bu uygulamalar halı ve kilimlerde de yer bulmuştur. Halı ve kilimlerde kullanılan göz motifi genellikle eşkenar dörtgen, kare, üçgen, dikdörtgen, yıldız vb. geometrik formlarda uygulanmıştır. Bu forma sahip motifler dokumalarda sıklıkla ana kompozisyonu oluşturan biçimde veya dolgu motif olarak kullanılmıştır.
Hayat ağacı ve geçmişten geleceğe bir bağ
Mitolojik anlamda pek çok yerde kullanılan ağaç, Türk topluluklarında ve Anadolu topraklarında önemli bir yere sahiptir. Vakti zamanında Türklerin ağaca zarar vermeme sebebi, ağacı kutsamalarıdır. Ağacın sürekli gelişen ve değişen evreni temsil ettiği ve “köklerinin geçmişi, gövdesinin günümüzü, dallarının ise geleceği” simgelediği düşünülür.
Hayat ağacı olarak tasvir edilen figür tek bir tip ağaç formunu ifade etmez. Kullanıldığı alana veya coğrafyaya göre eserlere işlenen ağaç figürleri farklılık gösterir. Servi, hurma, nar, gül, roza vb. ağaçlar çeşitli sanat dallarında taşa, çiniye, metale veya tekstil ürünlerinde bezenme unsuru olarak yer almıştır. Halı ve kilimlerde de sıklıkla kullanılan hayat ağacı ölümsüzlük, soy, bereket, yaşam döngüsü ve ölümden sonra yaşamı simgelemek manasında kullanılmıştır. Hatta bu ağaç figürlerine konan kuş tanrısallığı, su veya havuz formların yanında kullanılarak arınmayı ve cenneti ifade ettiği düşünülmektedir.
Özgürlüğün ve haberin sembolü: Kuş
Kuş figürü, tüm sanat alanlarında bereket, özgürlük, mutluluk, ruhun dünyada ve ahiretteki yolculuğu manasında kullanılan motiflerdendir. Kuş figürü de hayat ağacında olduğu gibi farklı türleriyle eserleri süsler. Güvercin ve serçe formundaki figürler mutluluk, barış, iyi haber; baykuş karga formundaki figürler kötü haber, uğursuzluk; kartal ise gökyüzünü temsil eden koruyucu bir figür, güç egemenlik ve ilahi koruma manalarında çeşitli sanat dallarında bezeme unsuru olmuştur. Kartal özellikle Selçuklularda çift başlı olarak gücü, adaleti ve devletin bütünlüğünü ifade eder şekilde metal, taş işçiliğinde, tekstil malzemesi olan kumaş, halı ve kilimlerde sıklıkla kullanılır. Çift başlı kartal iki yönlü bakışı, doğu ve batıyı, geçmiş ve geleceği, dünyayı ve ahireti koruyucu bir bekçi olarak sembolize edilir.
El, parmak, tarak motifi ile kudretin ve bereketin izleri
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli organ eldir. Başlangıcı mağara duvarlarında görülen el figürü, kuvvet, kudret ve hükümdarlığı temsil eder. Aynı zamanda bu motif Hz. Muhammed (S.A.V.)’in kız kardeşi Hz. Fatıma’nın elinin değdiği yer bereketlenir ve iyi şansa sahip olur düşüncesiyle Anadolu halk inançlarında bir yere sahiptir. Genellikle geometrik formda kullanılan el motifiyle halı ve kilimlerde beş çizgi ve nokta şeklinde kullanılmıştır. Beş çizgi ve nokta, elde bulunan beş parmağı ifade eder. Bu motife benzer şekilde halı ve kilimlere işlenen üçlü, beşli, yedili ve daha fazla sayıda tarak motiflerinin de el ve parmaktan gelişen bir motif olduğu söylenebilir.
Kötülüğü defetmenin sanatı: Akrep motifi
Korunma amacıyla her alanda kullanılan motiflerden biri de akrep motifidir. Kötü bir figürü bezeme unsuru olarak kullanmak, kötü olanı def etmek içindir. Dört mevsimin yaşandığı Anadolu’da hayvan çeşitliliği de fazladır. Akrep, çıyan, yılan… Bu coğrafya da yaşayan bu zehirli hayvanların yün malzemeli yüzeylerde yürümeleri güçtür. Yerde ve yere yakın yüzeylerde kullanılan keçe, halı ve kilimlerde korunmak amacı güdülür. Bunun yanında akrep figürü motif olarak da genellikle kapı eşiğine serilecek halı kilime ve kapı süslemelere kötülükleri içeriye sokmamak amacıyla kullanılır.
Tüm Fotoğraf Kaynakları
Erbek, M. (2002). “Çatalhöyükten Günümüze Anadolu Motifleri”, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.