Pandemiyle birlikte gelen kalabalıklardan uzaklaşma, organik hayata yönelme ve kendinle baş başa kalma arzusu bizi keşfedilmeyen ya da az bilinen rotalara itmiş olabilir; belki de güneşin en son battığı yer ilginizi çekebilir.
Artık o çok popüler beldeler, son ses müzik olan beach’ler, Paris’ler, Nice’ler, Amalfi’ler, Roma’lar, Barcelona’lar, Bodrum’lar, Antalya’lar, kısacası eskiden popüler olan hiçbir yer, yeni normalimizde olmayacak. Çünkü sosyal mesafe bizi; sakinleşmenin ve sükûnetin kucağına bıraktı. Mesela Kıbrıs adası yerine Gökçeada’ya gideceksiniz ve neden buraya daha önce gelmemişiz diye pişman olacaksınız.
Gökçeada – En sakin şehir
Neden mi?
Türkiye’nin en batısında ve en büyük adasının olmasının yanı sıra doğal yaşamı, nostalji kokan evleri, alternatif spor imkânları ile son yıllarda dikkat çekmeye başlayan bir belde Gökçeada.
Üstelik 2011 yılının Haziran ayında Cittaslow, yani ‘En Sakin Şehirler’ listesine girmiş olması da onu ayrıca cazibeli kılıyor. Konum olarak da birçok büyük şehre yakın olması, avantajları arasında. Metropolden ulaşımı kolay, ekonomik, köy kültürünün hâlâ devam ettiği, Rumlarla Türklerin bir arada dostça yaşadığı bir sakin bir şehir.
Peki, eskiden Rum köyü Gökçeada nasıl Türklere geçti biraz bundan bahsedelim.
Gökçeada tarih boyunca, Avrupa-Asya arası köprü görevi görerek devamlı el değiştiren bir geçit merkezi olmuş. Adanın iskân tarihinin ne kadar eskiye gittiğine dair kesin bilgiler bulunmuyor. Ama ilk yerleşenlerin Pelasg’lar olduğu kabul ediliyor. Pelasg’lardan sonra kısa süreli olarak Persler’in egemenliğine giriyor. Atinalılar ile Persler arasında İ.Ö. 448’de yapılan barış neticesinde Atina’ya bağlanıyor.
Venedik ve Cenevizliler hakimiyetinde
İ.Ö. 215-168 yılları arasında Atinalılar ile Romalılar arasında 47 yıl süren Makedonya Savaşları sonunda, Roma İmparatorluğu’nun eline geçiyor ada. Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma’nın (Bizans) payına düşüyor. Bizans egemenliğinde geçen uzun bir dönemde dönüşümlü olarak Venedik ve Cenevizlilerin de hakimiyetine giriyor.
Bizans’ın 1204’de Latinler tarafından istilâsı sırasında Cenevizlilerin eline geçerek Gelibolu Dükalığı’na bağlanıyor. Bizans İmparatorluğu’nun son yıllarında Cenevizli Gottilusia Ailesi, Ege’deki diğer adalarda yaptığı gibi burada da egemenlik kuruyor.
1453 yılında İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesi ile Gökçeada’daki Bizans güçleri adayı terk ederek kendi kaderiyle baş başa bırakıyorlar. Bunun üzerine Gökçeadalı delegeler Fatih Sultan Mehmet ile görüşmek üzere İstanbul’a giderek adanın Osmanlı hakimiyetinde eski düzenini sürdürmesini sağlıyorlar.
1455’de Osmanlı topraklarına katılan ada, Osmanlı ile Venedik arasında geçen savaşlarla dönem dönem el değiştiriyor. Kanuni Sultan Süleyman zamanında ada vakıf ilan ediliyor. Bu sayede mal varlığı korunan ve arttırılan Gökçeada, Osmanlı hakimiyeti altında 20.yy’a kadar refah içinde yaşıyor. 1800’lü yılların başında birçok Ege adası, Yunanistan’a bırakılmasına rağmen Gökçeada Osmanlı’da kalıyor.
1912 tarihli 1. Balkan Savaşı sırasında Yunanistan Gökçeada’ya giriyor. 1913 tarihli Atina Antlaşması ile Gökçeada ve Bozcaada dışındaki tüm Ege Adaları Yunanistan’a veriliyor. Ama bu arada başlayan Birinci Dünya Savaşı sebebiyle Yunanlılar adada kalarak, Anzak, İngiliz ve Fransız güçlerinin adayı deniz ve hava üssü olarak kullanmalarını sağlıyor.
22 Eylül – Kurtuluş Günü
Gökçeada, Lozan Barış Antlaşması sonucunda 22 Eylül 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılıyor. Bu tarih her sene Gökçeada’nın kurtuluş günü olarak kutlanıyor.
Tarihine de kısaca değindikten sonra gezilecek yerlere başlayabiliriz, ailece tatil planlıyorsanız çocukla da aktivitesi bol bir tatil rotası olacak size.
Mesela Tuz Gölü‘nün Gökçeada’da da olduğunu biliyor muydunuz?
Aydıncık Sahili yanındaki Tuz Gölü’nü görmeden dönmeyin. Özellikle sezon başında ve sezon sonunda gidiyorsanız flamingolara denk gelme ihtimaliniz oldukça yüksek.
Gölün üzeri göç zamanı bu harika canlılara ve kuş gözlemcilerine ev sahipliği yapıyor. Yazın buharlaşan gölün üstü tuzla kaplanıyor. Toprakta oluşan siyah kil de şifalı olduğundan turistler bunu vücuduna ve yüzlerine peeling olarak sürüyorlar. Çocuklar için değişik kuş familyasını görmek hem öğretici hem de eğlenceli olacaktır.
Tuz Gölü’nün yanındaki Aydıncık (Kefaloz plajı) her daim rüzgârlı. Adalılar burada rüzgâr sörfü ve kite sörfü yapıyor. Özellikle sörf sebebiyle Bulgar ve Yunan turistlerin ilgi odağı olmuş, her yıl akın akın gelirler ve sörf için adada yapılan yarışmalara katılırlar. Burası adanın en ünlü plajıdır. Denizin içi dışı kum ve sığdan derinleşir. Popüler olduğu için yazın adanın en kalabalık plajı burası olur. Etrafında konaklama ve restoran işletmeleri de mevcut. Çocuklu aileler için en uygun plaj diyebiliriz.
Adada denize girilecek diğer plajları da şu şekilde sıralayabiliriz;
Yıldız Koy; Türkiye’nin tek su altı milli parkı burada bulunuyor. İlginizi çekerse uğramayı unutmayın. Genelde dalış yapmak isteyenlerin tercih ettiği bir plajdır. Taşlık ve kayalıklardan oluşuyor.
Laz Koyu; ince kum ve alabildiğine mavi bir deniz. Denizin dibini metrelerce uzaktan görebileceğiniz kadar berrak bir su. Genelde Laz Koyu’nu çocuklu aileler tercih ediyor. Plajda wc, duş ve restoran gibi işletmeler de mevcut. Giriş ücreti yok, sadece şezlong ve şemsiye ücreti ödüyorsunuz. Toprak bir yoldan girip aracınızı biraz uzağa park edip denize doğru yürüyerek bu saklı cennete ulaşabilirsiniz.
Marmaros Plajı; yoldan ulaşımı olmamasına rağmen Zeytinköy’ü geçince küçük ahşap tabelalar karşınıza çıkar ve o yolu takip ettiğinizde plaja ulaşabilirsiniz. Kumu olmayan yine taşlık olan bir plajdır. Dönüşte de Marmaros Şelalesi’ni görmenizi tavsiye ederim.
Gizli Liman; adanın batısına gide gide ulaşabileceğiniz gizli bir koy göreceksiniz. Denizi, kumu, gece manzarası pek güzeldir. Adadaki diğer deniz suyuna nazaran batıda olduğu için deniz suyu buz gibi değil, daha ılıktır. Çocuklu aileler ve kum plaj sevenler için tavsiye edebiliriz.
Uğurlu Plajı; kimilerine göre Gizli Liman’la aynıdır, kimine göre ayrı bir plajdır, ama yine adanın en batı ucunda olması deniz özelliklerini aynı kılıyor.
Kuzu Limanı; gemilerin yanaştığı limanın hemen yanında olan plajdır. Yiyecek – içecek işletmeleri de plajda olduğundan ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Ancak limanın yanında olması çok tercih edilesi gelmese de denizi oldukça güzel ada plajlarından biridir.
Yeme – İçme
Gökçeada organik tarımı ile bilinir. Zeytinyağları, keçi sütleri, reçelleri ve ada baharatlarını mutlaka denemenizi tavsiye ederim.
Tatlı olarak Zeytinliköy’deki Nostos Cafe’nin gösterişsiz sade mekânında sakızlı dondurmalı muhallebisini çok beğendik. Ayrıca bu köyün dibek kahvesi de meşhurmuş. Kahvenizi de Nostos Cafe’nin hemen çaprazındaki Madam’ın Kahvesi’nde içebilirsiniz.
Efi Badem Pastanesi, Gökçeada merkezde bulunan badem kurabiyeleriyle meşhur, oldukça hareketli bir pastane. Efi badem nevi un kurabiyesidir. Bu badem kurabiyesinin özelliği ağızda yapışmaması ve bayatlamaması. Genelde hediye olarak paket paket alınır.
Akşam yemeği için önerimiz Günbatımı Restoran olacak. Birinci sebep, harikulade manzarası, ikincisi leziz ve taptaze yemekleri. Tecrübeli garsonları ve temiz işletme düzenini de es geçemeyiz. Deniz mahsulleri, mezeler, oğlak tandır oldukça taze ve lezzetli denemeden dönmeyin.
Günbatımını en güzel izleyeceğiniz diğer yerler; Dimitri Ada Evi Restoran, Son Vapur, Poseidon ve Günbatımı Restoran…
İyi dondurma için de, özellikle çocukların bayıldığı Agno Dondurma Gökçeada Merkez’dedir. Efi Badem’de kahvenizi içip Agno’ya uğrayabilirsiniz. Ara sokakta 3 masalık küçük bir yerel dondurmacı. Keçi sütüyle yapılan dondurmalarına bayılacaksınız. Damla sakızlı olanı favorimiz.
Ada Köyleri
Gökçeada’yı tam anlamıyla hissetmek için köylerini mutlaka gezmelisiniz. Rum evleri, tabelaları hâlâ Rumca olan dükkânlar, eski kilise gezilecek yerler arasında.
Bademliköy, Tepeköy, Zeytinliköy koruma altına alınmış köylerdir. Buralar zamanında korsan saldırılarından korunmak için en tepelere yapılmış. Bu yüzden manzarası oldukça etkileyicidir. Taş yolları, taş evleri ahenkli fotoğraf kareleri yakalamanıza yardımcı olacak. Ara sokaklarda çok fazla renkli detaylar var. Mesela Ada hatırası yazan Tepeköy tabelasının önünde fotoğraf çekmeden Gökçeada’ya gitmiş sayılmıyorsunuz.
Kaleköy’e de gidecekseniz, saçlarınızı ve eteklerinizi rüzgâra bırakmanız gerekecek.
Burası tarihi, doğası, keçileri, organik lezzetleri, yavaş hayatı ve dondurmasıyla insana çocukluğunu hatırlatan çok sevimli bir ada. Hayatınızı sonuna kadar burada geçirebileceğiniz bir ada. Ve inanıyorum yollarınız tekrar kesişecek.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 25 Temmuz 2023’te yayımlanmıştır.