Gökçeada – Güneşin en son battığı yer

Gökçeada, kimilerine göre ‘en sakin şehir’, kimilerine göre ‘en popüler 40 yer’den biri. Denizi, köy hayatı, tarihi onu cazibe merkezi kılıyor. Peki, buraya nasıl gidilir? Nerede, ne yenir? Hangi etkinlikler yapılabilir? Sinem Ergül yazdı.

Pandemiyle birlikte gelen kalabalıklardan uzaklaşma, organik hayata yönelme ve kendinle baş başa kalma arzusu bizi keşfedilmeyen ya da az bilinen rotalara itmiş olabilir; belki de güneşin en son battığı yer ilginizi çekebilir.

Artık o çok popüler beldeler, son ses müzik olan beach’ler, Paris’ler, Nice’ler, Amalfi’ler, Roma’lar, Barcelona’lar, Bodrum’lar, Antalya’lar, kısacası eskiden popüler olan hiçbir yer, yeni normalimizde olmayacak. Çünkü sosyal mesafe bizi; sakinleşmenin ve sükûnetin kucağına bıraktı. Mesela Kıbrıs adası yerine Gökçeada’ya gideceksiniz ve neden buraya daha önce gelmemişiz diye pişman olacaksınız.

Gökçeada – En sakin şehir

Neden mi?

Türkiye’nin en batısında ve en büyük adasının olmasının yanı sıra doğal yaşamı, nostalji kokan evleri, alternatif spor imkânları ile son yıllarda dikkat çekmeye başlayan bir belde Gökçeada.

Üstelik 2011 yılının Haziran ayında Cittaslow, yani ‘En Sakin Şehirler’ listesine girmiş olması da onu ayrıca cazibeli kılıyor. Konum olarak da birçok büyük şehre yakın olması, avantajları arasında. Metropolden ulaşımı kolay, ekonomik, köy kültürünün hâlâ devam ettiği, Rumlarla Türklerin bir arada dostça yaşadığı bir sakin bir şehir.

Peki, eskiden Rum köyü Gökçeada nasıl Türklere geçti biraz bundan bahsedelim.

Gök­çea­da ta­rih bo­yun­ca, Avrupa-As­ya ara­sı köp­rü gö­re­vi­ gö­re­rek de­vam­lı el de­ğiş­ti­ren bir ge­çit mer­ke­zi ol­muş. Ada­nın iskân ta­ri­hi­nin ne ka­dar es­ki­ye git­ti­ği­ne da­ir ke­sin bil­gi­ler bulun­mu­yor. Ama ilk yer­le­şen­le­rin Pe­lasg’lar ol­du­ğu ka­bul edi­li­yor. Pe­lasg’lar­dan son­ra kı­sa sü­re­li ola­rak Pers­ler’in ege­men­li­ği­ne gir­iyor. Ati­na­lı­lar ile Pers­ler ara­sın­da İ.Ö. 448’de ya­pı­lan ba­rış ne­ti­ce­sin­de Ati­na’ya bağ­lanıyor.

Venedik ve Cenevizliler hakimiyetinde

İ.Ö. 215-168 yıl­la­rı ara­sın­da Ati­na­lı­lar ile Ro­ma­lı­lar ara­sın­da 47 yıl sü­ren Ma­ke­don­ya Sa­vaş­la­rı so­nun­da, Ro­ma İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun eli­ne geç­iyor ada. Ro­ma’nın iki­ye ay­rıl­ma­sın­dan son­ra Do­ğu Ro­ma’nın (Bi­zans) pa­yı­na dü­şüyor. Bi­zans ege­men­li­ğin­de ge­çen uzun bir dö­nem­de dö­nü­şüm­lü ola­rak Ve­ne­dik ve Ce­ne­viz­li­le­rin de ha­ki­mi­ye­ti­ne gir­iyor.

Bi­zans’ın 1204’de La­tin­ler ta­ra­fın­dan is­ti­lâ­sı sı­ra­sın­da Ce­ne­viz­li­le­rin eli­ne ge­çe­rek Ge­li­bo­lu Dü­ka­lı­ğı­’na bağ­lan­ıyor. Bi­zans İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun son yıl­la­rın­da Ce­ne­viz­li Got­ti­lu­si­a Ai­le­si, Ege’de­ki di­ğer ada­lar­da yap­tığı gi­bi bu­ra­da da ege­men­lik kur­uyor.

1453 yı­lın­da İs­tan­bul’un Os­man­lı­ İmparatorluğu ta­ra­fın­dan fet­he­dil­me­si ile Gök­çea­da’da­ki Bi­zans güç­le­ri ada­yı ter­k e­de­rek ken­di ka­de­riy­le baş ­ba­şa bı­rakıyorlar. Bu­nun üze­ri­ne Gök­çe­ada­lı de­le­ge­ler Fa­tih Sul­tan Meh­met ile gö­rüş­mek üze­re İs­tan­bul’a giderek ada­nın Os­man­lı ha­ki­mi­ye­tinde es­ki dü­ze­ni­ni sürdürmesini sağlıyorlar.

1455’de Os­man­lı top­rak­la­rı­na ka­tı­lan ada, Os­man­lı­ ile Ve­ne­dik­ ara­sın­da ge­çen sa­vaş­lar­la dö­nem dö­nem el de­ğiş­tiriyor. Ka­nu­ni Sul­tan Sü­ley­man za­ma­nın­da ada va­kıf ilan ediliyor. Bu sayede mal varlığı korunan ve arttırılan Gökçeada, Osmanlı hakimiyeti altında 20.yy’a kadar refah içinde yaşıyor. 1800’lü yıl­la­rın ba­şın­da bir­çok Ege ada­sı, Yu­na­nis­tan’a bırakılmasına rağ­men Gök­çea­da Os­man­lı’da kalıyor.

1912 ta­rih­li 1. Bal­kan Sa­va­şı sı­ra­sın­da Yu­na­nis­tan Gök­çea­da’ya giriyor. 1913 tarihli Ati­na Ant­laş­ma­sı ile Gök­çea­da ve Boz­caa­da dı­şın­da­ki tüm Ege Ada­la­rı Yu­na­nis­tan’a ve­riliyor. Ama bu ara­da baş­la­yan Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı se­be­biy­le Yu­nan­lı­lar ada­da ka­la­rak, An­zak, İn­gi­liz ve Fran­sız güç­le­ri­nin ada­yı de­niz ve ha­va üs­sü ola­rak kul­lan­ma­la­rı­nı sağ­lıyor.

22 Eylül – Kurtuluş Günü

Gök­çea­da, Lo­zan Ba­rış Ant­laş­ma­sı so­nu­cun­da  22 Ey­lül 1923 ta­ri­hin­de Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti top­rak­la­rı­na ka­tıl­ıyor. Bu ta­rih her se­ne Gök­çea­da’nın kur­tu­luş gü­nü ola­rak kut­la­nı­yor.

Tarihine de kısaca değindikten sonra gezilecek yerlere başlayabiliriz, ailece tatil planlıyorsanız çocukla da aktivitesi bol bir tatil rotası olacak size.

Mesela Tuz Gölü‘nün Gökçeada’da da olduğunu biliyor muydunuz?

Aydıncık Sahili yanındaki Tuz Gölü’nü görmeden dönmeyin. Özellikle sezon başında ve sezon sonunda gidiyorsanız flamingolara denk gelme ihtimaliniz oldukça yüksek.

Gölün üzeri göç zamanı bu harika canlılara ve kuş gözlemcilerine ev sahipliği yapıyor. Yazın buharlaşan gölün üstü tuzla kaplanıyor. Toprakta oluşan siyah kil de şifalı olduğundan turistler bunu vücuduna ve yüzlerine peeling olarak sürüyorlar. Çocuklar için değişik kuş familyasını görmek hem öğretici hem de eğlenceli olacaktır.

Tuz Gölü’nün yanındaki Aydıncık (Kefaloz plajı) her daim rüzgârlı. Adalılar burada rüzgâr sörfü ve kite sörfü yapıyor. Özellikle sörf sebebiyle Bulgar ve Yunan turistlerin ilgi odağı olmuş, her yıl akın akın gelirler ve sörf için adada yapılan yarışmalara katılırlar. Burası adanın en ünlü plajıdır. Denizin içi dışı kum ve sığdan derinleşir. Popüler olduğu için yazın adanın en kalabalık plajı burası olur. Etrafında konaklama ve restoran işletmeleri de mevcut. Çocuklu aileler için en uygun plaj diyebiliriz.

Adada denize girilecek diğer plajları da şu şekilde sıralayabiliriz;

Yıldız Koy; Türkiye’nin tek su altı milli parkı burada bulunuyor. İlginizi çekerse uğramayı unutmayın. Genelde dalış yapmak isteyenlerin tercih ettiği bir plajdır. Taşlık ve kayalıklardan oluşuyor.

Laz Koyu; ince kum ve alabildiğine mavi bir deniz. Denizin dibini metrelerce uzaktan görebileceğiniz kadar berrak bir su. Genelde Laz Koyu’nu çocuklu aileler tercih ediyor. Plajda wc, duş ve restoran gibi işletmeler de mevcut. Giriş ücreti yok, sadece şezlong ve şemsiye ücreti ödüyorsunuz. Toprak bir yoldan girip aracınızı biraz uzağa park edip denize doğru yürüyerek bu saklı cennete ulaşabilirsiniz.

Marmaros Plajı; yoldan ulaşımı olmamasına rağmen Zeytinköy’ü geçince küçük ahşap tabelalar karşınıza çıkar ve o yolu takip ettiğinizde plaja ulaşabilirsiniz. Kumu olmayan yine taşlık olan bir plajdır. Dönüşte de Marmaros Şelalesi’ni görmenizi tavsiye ederim.

Gizli Liman; adanın batısına gide gide ulaşabileceğiniz gizli bir koy göreceksiniz. Denizi, kumu, gece manzarası pek güzeldir. Adadaki diğer deniz suyuna nazaran batıda olduğu için deniz suyu buz gibi değil, daha ılıktır. Çocuklu aileler ve kum plaj sevenler için tavsiye edebiliriz.

Uğurlu Plajı; kimilerine göre Gizli Liman’la aynıdır, kimine göre ayrı bir plajdır, ama yine adanın en batı ucunda olması deniz özelliklerini aynı kılıyor.

Kuzu Limanı; gemilerin yanaştığı limanın hemen yanında olan plajdır. Yiyecek – içecek işletmeleri de plajda olduğundan ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Ancak limanın yanında olması çok tercih edilesi gelmese de denizi oldukça güzel ada plajlarından biridir.

Yeme – İçme

Gökçeada organik tarımı ile bilinir. Zeytinyağları, keçi sütleri, reçelleri ve ada baharatlarını mutlaka denemenizi tavsiye ederim.

Tatlı olarak Zeytinliköy’deki Nostos Cafe’nin gösterişsiz sade mekânında sakızlı dondurmalı muhallebisini çok beğendik. Ayrıca bu köyün dibek kahvesi de meşhurmuş. Kahvenizi de Nostos Cafe’nin hemen çaprazındaki Madam’ın Kahvesi’nde içebilirsiniz.

Efi Badem Pastanesi, Gökçeada merkezde bulunan badem kurabiyeleriyle meşhur, oldukça hareketli bir pastane. Efi badem nevi un kurabiyesidir. Bu badem kurabiyesinin özelliği ağızda yapışmaması ve bayatlamaması. Genelde hediye olarak paket paket alınır.

Akşam yemeği için önerimiz Günbatımı Restoran olacak. Birinci sebep, harikulade manzarası, ikincisi leziz ve taptaze yemekleri. Tecrübeli garsonları ve temiz işletme düzenini de es geçemeyiz. Deniz mahsulleri, mezeler, oğlak tandır oldukça taze ve lezzetli denemeden dönmeyin.

Günbatımını en güzel izleyeceğiniz diğer yerler; Dimitri Ada Evi Restoran, Son Vapur, Poseidon ve Günbatımı Restoran…

İyi dondurma için de, özellikle çocukların bayıldığı Agno Dondurma Gökçeada Merkez’dedir. Efi Badem’de kahvenizi içip Agno’ya uğrayabilirsiniz. Ara sokakta 3 masalık küçük bir yerel dondurmacı. Keçi sütüyle yapılan dondurmalarına bayılacaksınız. Damla sakızlı olanı favorimiz.

Ada Köyleri

Gökçeada’yı tam anlamıyla hissetmek için köylerini mutlaka gezmelisiniz. Rum evleri, tabelaları hâlâ Rumca olan dükkânlar, eski kilise gezilecek yerler arasında.

Bademliköy, Tepeköy, Zeytinliköy koruma altına alınmış köylerdir. Buralar zamanında korsan saldırılarından korunmak için en tepelere yapılmış. Bu yüzden manzarası oldukça etkileyicidir. Taş yolları, taş evleri ahenkli fotoğraf kareleri yakalamanıza yardımcı olacak. Ara sokaklarda çok fazla renkli detaylar var. Mesela Ada hatırası yazan Tepeköy tabelasının önünde fotoğraf çekmeden Gökçeada’ya gitmiş sayılmıyorsunuz.

Kaleköy’e de gidecekseniz, saçlarınızı ve eteklerinizi rüzgâra bırakmanız gerekecek.

Burası tarihi, doğası, keçileri, organik lezzetleri, yavaş hayatı ve dondurmasıyla insana çocukluğunu hatırlatan çok sevimli bir ada. Hayatınızı sonuna kadar burada geçirebileceğiniz bir ada. Ve inanıyorum yollarınız tekrar kesişecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 25 Temmuz 2023’te yayımlanmıştır.

Sinem Ergül
Sinem Ergül
Sinem Ergül – Gezi yazarı, profesyonel turizmi. 2 Mayıs 1986, İstanbul doğumlu. Ablasının Anadolu Turizm Lisesini (Mehmet İhsan Mermerci Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi) kazanmasıyla birlikte turizme ilgi duydu. Boğaziçi Üniversitesi, Turizm Otelcilik bölümünden mezun oldu. Senior Travel Designer olarak bir özel şirkette çalışmaya başladı. Sonra sırasıyla Etstur (2007 – 2009), Jolly Tur (2009 – 2011), Teztour (2011 – 2015) gibi işletmelerde muhtelif görevlerde bulundu. Eroğlu Holding, Cengiz Holding ve TP-OTC çalıştığı diğer kuruluşlar. Blog yazarı yahut blogger olmak değilse de amacı, hayat ve hobileri kendisini buna yöneltti. Milliyet ve Hürriyet Seyahat’te pek çok yazısı yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Gökçeada – Güneşin en son battığı yer

Gökçeada, kimilerine göre ‘en sakin şehir’, kimilerine göre ‘en popüler 40 yer’den biri. Denizi, köy hayatı, tarihi onu cazibe merkezi kılıyor. Peki, buraya nasıl gidilir? Nerede, ne yenir? Hangi etkinlikler yapılabilir? Sinem Ergül yazdı.

Pandemiyle birlikte gelen kalabalıklardan uzaklaşma, organik hayata yönelme ve kendinle baş başa kalma arzusu bizi keşfedilmeyen ya da az bilinen rotalara itmiş olabilir; belki de güneşin en son battığı yer ilginizi çekebilir.

Artık o çok popüler beldeler, son ses müzik olan beach’ler, Paris’ler, Nice’ler, Amalfi’ler, Roma’lar, Barcelona’lar, Bodrum’lar, Antalya’lar, kısacası eskiden popüler olan hiçbir yer, yeni normalimizde olmayacak. Çünkü sosyal mesafe bizi; sakinleşmenin ve sükûnetin kucağına bıraktı. Mesela Kıbrıs adası yerine Gökçeada’ya gideceksiniz ve neden buraya daha önce gelmemişiz diye pişman olacaksınız.

Gökçeada – En sakin şehir

Neden mi?

Türkiye’nin en batısında ve en büyük adasının olmasının yanı sıra doğal yaşamı, nostalji kokan evleri, alternatif spor imkânları ile son yıllarda dikkat çekmeye başlayan bir belde Gökçeada.

Üstelik 2011 yılının Haziran ayında Cittaslow, yani ‘En Sakin Şehirler’ listesine girmiş olması da onu ayrıca cazibeli kılıyor. Konum olarak da birçok büyük şehre yakın olması, avantajları arasında. Metropolden ulaşımı kolay, ekonomik, köy kültürünün hâlâ devam ettiği, Rumlarla Türklerin bir arada dostça yaşadığı bir sakin bir şehir.

Peki, eskiden Rum köyü Gökçeada nasıl Türklere geçti biraz bundan bahsedelim.

Gök­çea­da ta­rih bo­yun­ca, Avrupa-As­ya ara­sı köp­rü gö­re­vi­ gö­re­rek de­vam­lı el de­ğiş­ti­ren bir ge­çit mer­ke­zi ol­muş. Ada­nın iskân ta­ri­hi­nin ne ka­dar es­ki­ye git­ti­ği­ne da­ir ke­sin bil­gi­ler bulun­mu­yor. Ama ilk yer­le­şen­le­rin Pe­lasg’lar ol­du­ğu ka­bul edi­li­yor. Pe­lasg’lar­dan son­ra kı­sa sü­re­li ola­rak Pers­ler’in ege­men­li­ği­ne gir­iyor. Ati­na­lı­lar ile Pers­ler ara­sın­da İ.Ö. 448’de ya­pı­lan ba­rış ne­ti­ce­sin­de Ati­na’ya bağ­lanıyor.

Venedik ve Cenevizliler hakimiyetinde

İ.Ö. 215-168 yıl­la­rı ara­sın­da Ati­na­lı­lar ile Ro­ma­lı­lar ara­sın­da 47 yıl sü­ren Ma­ke­don­ya Sa­vaş­la­rı so­nun­da, Ro­ma İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun eli­ne geç­iyor ada. Ro­ma’nın iki­ye ay­rıl­ma­sın­dan son­ra Do­ğu Ro­ma’nın (Bi­zans) pa­yı­na dü­şüyor. Bi­zans ege­men­li­ğin­de ge­çen uzun bir dö­nem­de dö­nü­şüm­lü ola­rak Ve­ne­dik ve Ce­ne­viz­li­le­rin de ha­ki­mi­ye­ti­ne gir­iyor.

Bi­zans’ın 1204’de La­tin­ler ta­ra­fın­dan is­ti­lâ­sı sı­ra­sın­da Ce­ne­viz­li­le­rin eli­ne ge­çe­rek Ge­li­bo­lu Dü­ka­lı­ğı­’na bağ­lan­ıyor. Bi­zans İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun son yıl­la­rın­da Ce­ne­viz­li Got­ti­lu­si­a Ai­le­si, Ege’de­ki di­ğer ada­lar­da yap­tığı gi­bi bu­ra­da da ege­men­lik kur­uyor.

1453 yı­lın­da İs­tan­bul’un Os­man­lı­ İmparatorluğu ta­ra­fın­dan fet­he­dil­me­si ile Gök­çea­da’da­ki Bi­zans güç­le­ri ada­yı ter­k e­de­rek ken­di ka­de­riy­le baş ­ba­şa bı­rakıyorlar. Bu­nun üze­ri­ne Gök­çe­ada­lı de­le­ge­ler Fa­tih Sul­tan Meh­met ile gö­rüş­mek üze­re İs­tan­bul’a giderek ada­nın Os­man­lı ha­ki­mi­ye­tinde es­ki dü­ze­ni­ni sürdürmesini sağlıyorlar.

1455’de Os­man­lı top­rak­la­rı­na ka­tı­lan ada, Os­man­lı­ ile Ve­ne­dik­ ara­sın­da ge­çen sa­vaş­lar­la dö­nem dö­nem el de­ğiş­tiriyor. Ka­nu­ni Sul­tan Sü­ley­man za­ma­nın­da ada va­kıf ilan ediliyor. Bu sayede mal varlığı korunan ve arttırılan Gökçeada, Osmanlı hakimiyeti altında 20.yy’a kadar refah içinde yaşıyor. 1800’lü yıl­la­rın ba­şın­da bir­çok Ege ada­sı, Yu­na­nis­tan’a bırakılmasına rağ­men Gök­çea­da Os­man­lı’da kalıyor.

1912 ta­rih­li 1. Bal­kan Sa­va­şı sı­ra­sın­da Yu­na­nis­tan Gök­çea­da’ya giriyor. 1913 tarihli Ati­na Ant­laş­ma­sı ile Gök­çea­da ve Boz­caa­da dı­şın­da­ki tüm Ege Ada­la­rı Yu­na­nis­tan’a ve­riliyor. Ama bu ara­da baş­la­yan Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı se­be­biy­le Yu­nan­lı­lar ada­da ka­la­rak, An­zak, İn­gi­liz ve Fran­sız güç­le­ri­nin ada­yı de­niz ve ha­va üs­sü ola­rak kul­lan­ma­la­rı­nı sağ­lıyor.

22 Eylül – Kurtuluş Günü

Gök­çea­da, Lo­zan Ba­rış Ant­laş­ma­sı so­nu­cun­da  22 Ey­lül 1923 ta­ri­hin­de Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti top­rak­la­rı­na ka­tıl­ıyor. Bu ta­rih her se­ne Gök­çea­da’nın kur­tu­luş gü­nü ola­rak kut­la­nı­yor.

Tarihine de kısaca değindikten sonra gezilecek yerlere başlayabiliriz, ailece tatil planlıyorsanız çocukla da aktivitesi bol bir tatil rotası olacak size.

Mesela Tuz Gölü‘nün Gökçeada’da da olduğunu biliyor muydunuz?

Aydıncık Sahili yanındaki Tuz Gölü’nü görmeden dönmeyin. Özellikle sezon başında ve sezon sonunda gidiyorsanız flamingolara denk gelme ihtimaliniz oldukça yüksek.

Gölün üzeri göç zamanı bu harika canlılara ve kuş gözlemcilerine ev sahipliği yapıyor. Yazın buharlaşan gölün üstü tuzla kaplanıyor. Toprakta oluşan siyah kil de şifalı olduğundan turistler bunu vücuduna ve yüzlerine peeling olarak sürüyorlar. Çocuklar için değişik kuş familyasını görmek hem öğretici hem de eğlenceli olacaktır.

Tuz Gölü’nün yanındaki Aydıncık (Kefaloz plajı) her daim rüzgârlı. Adalılar burada rüzgâr sörfü ve kite sörfü yapıyor. Özellikle sörf sebebiyle Bulgar ve Yunan turistlerin ilgi odağı olmuş, her yıl akın akın gelirler ve sörf için adada yapılan yarışmalara katılırlar. Burası adanın en ünlü plajıdır. Denizin içi dışı kum ve sığdan derinleşir. Popüler olduğu için yazın adanın en kalabalık plajı burası olur. Etrafında konaklama ve restoran işletmeleri de mevcut. Çocuklu aileler için en uygun plaj diyebiliriz.

Adada denize girilecek diğer plajları da şu şekilde sıralayabiliriz;

Yıldız Koy; Türkiye’nin tek su altı milli parkı burada bulunuyor. İlginizi çekerse uğramayı unutmayın. Genelde dalış yapmak isteyenlerin tercih ettiği bir plajdır. Taşlık ve kayalıklardan oluşuyor.

Laz Koyu; ince kum ve alabildiğine mavi bir deniz. Denizin dibini metrelerce uzaktan görebileceğiniz kadar berrak bir su. Genelde Laz Koyu’nu çocuklu aileler tercih ediyor. Plajda wc, duş ve restoran gibi işletmeler de mevcut. Giriş ücreti yok, sadece şezlong ve şemsiye ücreti ödüyorsunuz. Toprak bir yoldan girip aracınızı biraz uzağa park edip denize doğru yürüyerek bu saklı cennete ulaşabilirsiniz.

Marmaros Plajı; yoldan ulaşımı olmamasına rağmen Zeytinköy’ü geçince küçük ahşap tabelalar karşınıza çıkar ve o yolu takip ettiğinizde plaja ulaşabilirsiniz. Kumu olmayan yine taşlık olan bir plajdır. Dönüşte de Marmaros Şelalesi’ni görmenizi tavsiye ederim.

Gizli Liman; adanın batısına gide gide ulaşabileceğiniz gizli bir koy göreceksiniz. Denizi, kumu, gece manzarası pek güzeldir. Adadaki diğer deniz suyuna nazaran batıda olduğu için deniz suyu buz gibi değil, daha ılıktır. Çocuklu aileler ve kum plaj sevenler için tavsiye edebiliriz.

Uğurlu Plajı; kimilerine göre Gizli Liman’la aynıdır, kimine göre ayrı bir plajdır, ama yine adanın en batı ucunda olması deniz özelliklerini aynı kılıyor.

Kuzu Limanı; gemilerin yanaştığı limanın hemen yanında olan plajdır. Yiyecek – içecek işletmeleri de plajda olduğundan ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Ancak limanın yanında olması çok tercih edilesi gelmese de denizi oldukça güzel ada plajlarından biridir.

Yeme – İçme

Gökçeada organik tarımı ile bilinir. Zeytinyağları, keçi sütleri, reçelleri ve ada baharatlarını mutlaka denemenizi tavsiye ederim.

Tatlı olarak Zeytinliköy’deki Nostos Cafe’nin gösterişsiz sade mekânında sakızlı dondurmalı muhallebisini çok beğendik. Ayrıca bu köyün dibek kahvesi de meşhurmuş. Kahvenizi de Nostos Cafe’nin hemen çaprazındaki Madam’ın Kahvesi’nde içebilirsiniz.

Efi Badem Pastanesi, Gökçeada merkezde bulunan badem kurabiyeleriyle meşhur, oldukça hareketli bir pastane. Efi badem nevi un kurabiyesidir. Bu badem kurabiyesinin özelliği ağızda yapışmaması ve bayatlamaması. Genelde hediye olarak paket paket alınır.

Akşam yemeği için önerimiz Günbatımı Restoran olacak. Birinci sebep, harikulade manzarası, ikincisi leziz ve taptaze yemekleri. Tecrübeli garsonları ve temiz işletme düzenini de es geçemeyiz. Deniz mahsulleri, mezeler, oğlak tandır oldukça taze ve lezzetli denemeden dönmeyin.

Günbatımını en güzel izleyeceğiniz diğer yerler; Dimitri Ada Evi Restoran, Son Vapur, Poseidon ve Günbatımı Restoran…

İyi dondurma için de, özellikle çocukların bayıldığı Agno Dondurma Gökçeada Merkez’dedir. Efi Badem’de kahvenizi içip Agno’ya uğrayabilirsiniz. Ara sokakta 3 masalık küçük bir yerel dondurmacı. Keçi sütüyle yapılan dondurmalarına bayılacaksınız. Damla sakızlı olanı favorimiz.

Ada Köyleri

Gökçeada’yı tam anlamıyla hissetmek için köylerini mutlaka gezmelisiniz. Rum evleri, tabelaları hâlâ Rumca olan dükkânlar, eski kilise gezilecek yerler arasında.

Bademliköy, Tepeköy, Zeytinliköy koruma altına alınmış köylerdir. Buralar zamanında korsan saldırılarından korunmak için en tepelere yapılmış. Bu yüzden manzarası oldukça etkileyicidir. Taş yolları, taş evleri ahenkli fotoğraf kareleri yakalamanıza yardımcı olacak. Ara sokaklarda çok fazla renkli detaylar var. Mesela Ada hatırası yazan Tepeköy tabelasının önünde fotoğraf çekmeden Gökçeada’ya gitmiş sayılmıyorsunuz.

Kaleköy’e de gidecekseniz, saçlarınızı ve eteklerinizi rüzgâra bırakmanız gerekecek.

Burası tarihi, doğası, keçileri, organik lezzetleri, yavaş hayatı ve dondurmasıyla insana çocukluğunu hatırlatan çok sevimli bir ada. Hayatınızı sonuna kadar burada geçirebileceğiniz bir ada. Ve inanıyorum yollarınız tekrar kesişecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 25 Temmuz 2023’te yayımlanmıştır.

Sinem Ergül
Sinem Ergül
Sinem Ergül – Gezi yazarı, profesyonel turizmi. 2 Mayıs 1986, İstanbul doğumlu. Ablasının Anadolu Turizm Lisesini (Mehmet İhsan Mermerci Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi) kazanmasıyla birlikte turizme ilgi duydu. Boğaziçi Üniversitesi, Turizm Otelcilik bölümünden mezun oldu. Senior Travel Designer olarak bir özel şirkette çalışmaya başladı. Sonra sırasıyla Etstur (2007 – 2009), Jolly Tur (2009 – 2011), Teztour (2011 – 2015) gibi işletmelerde muhtelif görevlerde bulundu. Eroğlu Holding, Cengiz Holding ve TP-OTC çalıştığı diğer kuruluşlar. Blog yazarı yahut blogger olmak değilse de amacı, hayat ve hobileri kendisini buna yöneltti. Milliyet ve Hürriyet Seyahat’te pek çok yazısı yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x