Google Translate’in James Joyce çevirdiği günleri görebilecek miyiz?

150’yi aşkın eseri İngilizce’den dilimize aktaran Osman Akınhay’ın, Fransızca bilmediği halde, Google Translate aracılığıyla Milan Kundera biyografisi çevirdiğini açıklaması bir anda gündeme oturdu. Çeviri edebiyatta geleneksel yöntemler tarih mi oluyor, dedirtti. Peki, yapay bir zekânın şiir çevirmesi ne zaman mümkün olacak? Bir makinenin James Joyce çevirdiği günleri görebilecek miyiz? Süleyman Doğru yazdı.

Şuna hiç kuşku yok, Google Translate bir gün teknik çeviriyi insandan çok daha çabuk ve muhtemelen çok daha hatasız yapacak (daha ucuz olacak mı ondan emin değilim, çünkü ilk başlarda çevirmenlere ödenen düşük ücretlerden de aşağı olacağı kesin, ama piyasanın tek hâkimi olduktan sonra, daha önceki birçok örnekte görüldüğü gibi sağlayacakları hizmete istedikleri bedeli biçeceklerdir), ama o yaptığı çeviri neticede yine insanlar tarafından kendisine yüklenmiş bir algoritmaya, formüle, sisteme göre olacak. Bu tür bir çevirinin edebi metinler ve özellikle de şiir söz konusu olduğunda ne derece işe yarayacağı meçhul. En az kazanç potansiyeli o alanda olduğu için belki hiç ilgilerini çekmez ve bu konuda büyük yatırımlar yapmazlar.

Zihnimizde bir fikrin oluşma süreci taklit edilebilir ve suni olarak gerçekleştirilebilir bir durum (bugün için bilim henüz bu aşamaya gelememiş olsa da, teorik olarak ileride bunun mümkün olmaması için hiçbir sebep yok), zira ömür boyu yaşadığımız bütün deneyimlerden belleğimizde kalan izlerin yanı sıra o anki fiziksel, kimyasal, ruhsal durumumuza dair bilgilerin yükleneceği, zihnimizin muadili bir bilgisayarın daha sonra bu bilgileri temel alarak bizim davranışlarımızı aşağı yukarı tahmin etmesi ve herhangi bir konuda bizimkilere yakın fikirler üretmesi ya da bizim vereceğimize yakın kararlar vermesi bugünün dünyasında bile karşılaşsak çok şaşırmayacağımız bir gerçek.

Onlara ancak çeviri denemeleri denebilir

Bütün seçim anketleri de bu şekilde yapılmıyor mu? Toplumun belli kesimlerinin prototipi kabul edilen iki-üç bin kişiyle yapılan anketlerin sonucunda seksen beş milyonun nasıl bir tutum sergileyeceği küçük yanılma paylarıyla tahmin edilebiliyor. Gerekli verilerle donatılan, mesela bir sözcüğün hangi bağlamda en çok hangi şekilde kullanıldığının istatistik bilgilerinin yüklendiğini düşündüğüm bir Google Translate de kendince bazı tercüme denemeleri yapıyor, ama bugün bunlara ancak çeviri denemeleri diyebiliriz ki, bu denemeler sentaksı İngilizceye benzer dillerde nispeten biraz daha kabul edilebilir sonuçlar verirken, Türkçe gibi sentaksı tamamen farklı dillerde aynı derecede başarılı çeviriler ortaya koyamıyor.

Bu konudaki iyileşmenin yapay zekâ araştırmalarındaki gelişmelerle paralel yürüyeceğini düşünüyorum; bugüne kadar yapay zekâ konusunda elde edilen ilerlemelerin düşünselden ziyade teknik, mekanik alanlarda gerçekleştiği görülüyor. İnsandan çok daha hızlı ve çok daha çevik, hoplayan zıplayan, vuran kıran, çeşitli fiziksel işleri gören robotlarla ilgili gelişmeleri gözler önüne seren videolarla her gün sosyal medyada karşılaşıyor ve çağrışım yoluyla Terminatör filminin fonunu teşkil eden robotlar dünyasını düşünmeden edemiyoruz. Ama insanın düşünsel, psişik, psikolojik yönlerini taklit etme konusunda aynı ilerlemeleri göremiyoruz ve bunlar daha uzun süre makinelerin çözmekte zorlandığı çetrefil meseleler olarak kalmaya devam edecekler.

Bir makinenin Baudelaire çevirmesi mümkün mü?

Üzerinde biraz düşününce, bir makineye “acı”, “empati”, “aşk”, “minnet”, “ihanet” gibi duyguları yüklemenin, aktarmanın ne kadar zor olduğunu kolayca tahmin edebiliriz. Peki, bir makine bütün insani duyguları içselleştirmeden bir Nâzım Hikmet ya da Baudelaire şiirini nasıl çevirecek?

Yukarıda da değindiğim gibi Google Translate belki nispeten basit ya da teknik çevirilerde zamanla daha çok işe yarayabilir, ama edebi çeviri alanında makinenin insanın yerini almasının -bir süre tahmini yapamamakla birlikte- birkaç on yılı bulacağını düşünüyorum. Zaten o gün geldiğinde, yapay zekâ Shakespeare çevirecek noktaya ulaştığı zaman, herhalde etrafımız robotlarla çevrili olacak ve onların sınırsız zekâsına gıpta etmekten başka yapabileceğimiz bir şey olmayacak.

Osman Akınhay’ın açıklaması reklam amaçlı

Son dönemde, özellikle de Osman Akınhay isimli çevirmenin son çevirisini [“Bir Yazarın Hayatı Milan Kundera”, Jean-Dominique Brierre] Fransızca bilmeden, Google Translate kullanarak yaptığına, ama ardından Fransızca bilen kişilere gözden geçirttikten sonra (onların ne denli müdahalede bulunduklarını bilmek faydalı olurdu, çünkü ben bazı redaksiyonlarda düzeltilen kısmın düzeltilmeyen kısmı geçtiğine çok tanık oldum) yayınlandığına dair –bana göre tamamen reklam amaçlı– açıklamasının ardından yaşanan tartışmalar sırasında dile getirilen fikirlerden, insanoğlunun günün birinde kendi yarattığı makinelerin boyunduruğuna gireceğinin, bir anlamda insanlığın yazgısı gibi neredeyse herkes tarafından çoktan kabullenilmiş olduğunu anladım.

İnsanoğlu tarihin başlangıcından beri her yaptığı buluşla bu gezegendeki yaşamını her geçen gün giderek kolaylaştırdığı için herkes doğal olarak aynı sürecin devam etmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. İnsan bu dünyadaki her işini makinelere devretmek istiyor; doğanın kendisine bahşetmediği güce makineler vasıtasıyla sahip olmak istiyor. Birkaç bin yıl önce tekerleği bilmeyen insanın bugün Mars’a ve daha da uzaklara makineler gönderebilecek hale gelmiş olması gerçekten göz kamaştırıcı bir gelişme, ama bir anlamda bunun bedeli olarak üzerinde yaşadığı gezegeni koşar adım yok oluşa doğru sürüklenmesiyse madalyonun diğer yüzü.

Can Yücel’in o eşsiz Shakespeare çevirileri

Doğruyu söylemek gerekirse Google Translate programı bu yeterince gelişmemiş ilkel haliyle bile hayatın birçok safhasında insanın işini kolaylaştırabilecek özelliklere sahip; ben onun sayesinde flört edenler, dilini bilmedikleri bir ülkede alışveriş yapanlar, pazarlık edenler, lokantada garsona sipariş verenler gördüm. Belli formatlardaki teknik metinlerin çevirisinde yakın gelecekte çok daha fazla işe yarayacak ve kullanıcıların özellikle zamandan büyük tasarruf yapmalarını sağlayacak, bunun aksini söylemek safdillik olur, ama işin içine karmaşık metinler, mesela çeviri işinin zirvesini teşkil eden edebi çevirinin çok katmanlı, alegorik unsurlarla süslü, metafordan geçilmeyen, yer yer dili çarpıtmayı, eğip bükmeyi dahi göze alabilen ve çevirmenin hedef dildeki okurlar için zaman zaman uyarlamayı da içeren özgün çözümler üretmesini zorunlu kılan üst düzey metinleri girdiğinde ne olacak? Google Translate’in şiir çevirmesi ne zaman mümkün olacak? James Joyce çevirdiği günleri görebilecek miyiz? Kimilerince kaynak metne sadık kalmamasından ötürü çok eleştirilse de Can Yücel’in o eşsiz Shakespeare çevirilerinin benzerini hangi bilgisayar programı yapabilecek?

Şimdi de, bana göre insanın makine ya da yapay zekâ karşısındaki üstünlüğünü ve tekilliğini kanıtlayan unsurlar hakkında birkaç cümle eklemek istiyorum.

Hangi makine bir Cortázar öyküsü yazabilir ki…

Yaratıcılık dediğimiz, o ana dek yapılmamış olanı ortaya koyabilmek, daha önce kimsenin yapmadığı şekilde yorumlamak ve öngörülemez bir biçimde davranabilmek –özellikle bu sonuncusu bir zaaf gibi görünse de– insanın makine karşısındaki en güçlü taraflarını teşkil ediyor. Bir örnek vermek gerekirse, diyelim ki Julio Cortázar öykü yazmaya başlayana kadar yazılmış olan bütün öyküleri bir makinenin belleğine yüklediniz, ayrıca onların oluşum süreçlerini, teknik özelliklerini, aklınıza gelen bütün parametreleri, yazarlarının biyografilerini ve diğer bütün bilgileri veri olarak ekledikten sonra makinenin size bir Cortázar öyküsü çıkarmasını beklemeye başladınız; beklentiniz asla gerçekleşmeyecektir, çünkü Cortázar öyle metinler kaleme aldı ki bunlar daha önce kimsenin duymadığı, okumadığı ve muhtemelen aklından dahi geçirmediği öykülerdi. Eğer bilgisayarlar günün birinde kendi belleklerine yüklenmemiş olan bilgiye de ulaşabilir ya da onu üretebilir, kendi özgün fikirlerini geliştirebilir safhaya gelirlerse, o zaman olmayanı da yaratmaya başlayacaklar ve biz onların ardındaki tanrıyı –yani insanı– arayacağız. Zaten insandaki tanrı kavramı da böyle doğmadı mı?

Çeviri olayında da buna benzer bir durum söz konusu: Sizin bütün çeviri parametrelerini yükleyeceğiniz Google Translate’in en azından yakın gelecekteki versiyonları aynı çeviriyi farklı dillerde, ama aşağı yukarı aynı formatta yapacaklardır. Oysaki kimi klasik metinlerin bırakın her dile aynı formatta çevrilmelerini bazen aynı dilde 4-5 farklı çevirileri bulunur ve bu çevirilerin her birinde çevirmenler kendi yorumlarını katmak suretiyle metne birbirinden çok farklı katmanlar, derinlikler kazandırırlar. Böylece okurlar başka bir kültürdeki yazarın öncelikle kendi dilindeki okurlar için kaleme aldığı bir metnin kendi kültürlerine farklı izdüşümlerini tanıma fırsatını bulurlar.

Bilişim baronlarının amacı

Google Translate’in en ileri versiyonlarında bile böyle bir şeyin mümkün olacağını düşünmüyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse bu Google Translate’in varoluş amacına dahi ters düşer, çünkü teknoloji ve bilişim baronlarının amacı çeşitlendirmek değil tektipleştirmektir.

Geleceğe dönük bir kehanette bulunacak olsam (aslında bunun kehanetlik bir tarafı yok ya) uzak bir gelecekte dünya üzerindeki herkesin tek bir dili konuşmasıyla zaten çeviriye de ihtiyaç kalmayacağını düşünüyorum; böylece Babil Kulesi’ni inşa etme densizliğine kalkışıp Tanrı’yı kızdıran ve onun gazabıyla dünyanın dört bir yanına saçılıp farklı diller konuşmaya mahkûm edilen insanların üzerindeki lanet kalkacak ve yeniden birbirleriyle anlaşabilir duruma gelecekler.

Bugün için biz çevirmenler kendimizi bu misyonun neferliğini üstlenmiş gibi görüyoruz, ama bakarsınız yarın öbür gün söz konusu laneti kaldırma şerefine Google Translate nail olur ve Gutenberg matbaayı bulduktan sonra nasıl ki kademeli olarak kâtiplerin ve yazıcıların neredeyse tamamı işsiz kaldıysa, biz çevirmenler de kendimize başka bir iş bakmaya başlarız.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Haziran 2022’de yayımlanmıştır.

Süleyman Doğru
Süleyman Doğru
Süleyman Doğru – Çevirmen. İKSV tarafından, nitelikli edebiyat çevirilerini desteklemek amacıyla başlatılan Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nün 2021’deki sahibi. 1969 Keşan doğumlu. İlköğrenimini Keşan’da tamamladı. 1988’de Galatasaray Lisesi’nden, 1998’de ise İstanbul Üniversitesi, Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Ardından Institut Catholique de Paris’te Kütüphanecilik ve Dokümantasyon eğitimi aldı. Aralarında Montaigne, Victor Hugo, Juan Rulfo, Julio Cortázar, Mario Vargas Llosa, Carlos Fuentes, Eduardo Galeano, Juan Gabriel Vasquez, Javier Cercas ve Evelio Rosero’nun da bulunduğu pek çok yazarı Türkçeye kazandırdı. İspanyolca ve Fransızca biliyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Google Translate’in James Joyce çevirdiği günleri görebilecek miyiz?

150’yi aşkın eseri İngilizce’den dilimize aktaran Osman Akınhay’ın, Fransızca bilmediği halde, Google Translate aracılığıyla Milan Kundera biyografisi çevirdiğini açıklaması bir anda gündeme oturdu. Çeviri edebiyatta geleneksel yöntemler tarih mi oluyor, dedirtti. Peki, yapay bir zekânın şiir çevirmesi ne zaman mümkün olacak? Bir makinenin James Joyce çevirdiği günleri görebilecek miyiz? Süleyman Doğru yazdı.

Şuna hiç kuşku yok, Google Translate bir gün teknik çeviriyi insandan çok daha çabuk ve muhtemelen çok daha hatasız yapacak (daha ucuz olacak mı ondan emin değilim, çünkü ilk başlarda çevirmenlere ödenen düşük ücretlerden de aşağı olacağı kesin, ama piyasanın tek hâkimi olduktan sonra, daha önceki birçok örnekte görüldüğü gibi sağlayacakları hizmete istedikleri bedeli biçeceklerdir), ama o yaptığı çeviri neticede yine insanlar tarafından kendisine yüklenmiş bir algoritmaya, formüle, sisteme göre olacak. Bu tür bir çevirinin edebi metinler ve özellikle de şiir söz konusu olduğunda ne derece işe yarayacağı meçhul. En az kazanç potansiyeli o alanda olduğu için belki hiç ilgilerini çekmez ve bu konuda büyük yatırımlar yapmazlar.

Zihnimizde bir fikrin oluşma süreci taklit edilebilir ve suni olarak gerçekleştirilebilir bir durum (bugün için bilim henüz bu aşamaya gelememiş olsa da, teorik olarak ileride bunun mümkün olmaması için hiçbir sebep yok), zira ömür boyu yaşadığımız bütün deneyimlerden belleğimizde kalan izlerin yanı sıra o anki fiziksel, kimyasal, ruhsal durumumuza dair bilgilerin yükleneceği, zihnimizin muadili bir bilgisayarın daha sonra bu bilgileri temel alarak bizim davranışlarımızı aşağı yukarı tahmin etmesi ve herhangi bir konuda bizimkilere yakın fikirler üretmesi ya da bizim vereceğimize yakın kararlar vermesi bugünün dünyasında bile karşılaşsak çok şaşırmayacağımız bir gerçek.

Onlara ancak çeviri denemeleri denebilir

Bütün seçim anketleri de bu şekilde yapılmıyor mu? Toplumun belli kesimlerinin prototipi kabul edilen iki-üç bin kişiyle yapılan anketlerin sonucunda seksen beş milyonun nasıl bir tutum sergileyeceği küçük yanılma paylarıyla tahmin edilebiliyor. Gerekli verilerle donatılan, mesela bir sözcüğün hangi bağlamda en çok hangi şekilde kullanıldığının istatistik bilgilerinin yüklendiğini düşündüğüm bir Google Translate de kendince bazı tercüme denemeleri yapıyor, ama bugün bunlara ancak çeviri denemeleri diyebiliriz ki, bu denemeler sentaksı İngilizceye benzer dillerde nispeten biraz daha kabul edilebilir sonuçlar verirken, Türkçe gibi sentaksı tamamen farklı dillerde aynı derecede başarılı çeviriler ortaya koyamıyor.

Bu konudaki iyileşmenin yapay zekâ araştırmalarındaki gelişmelerle paralel yürüyeceğini düşünüyorum; bugüne kadar yapay zekâ konusunda elde edilen ilerlemelerin düşünselden ziyade teknik, mekanik alanlarda gerçekleştiği görülüyor. İnsandan çok daha hızlı ve çok daha çevik, hoplayan zıplayan, vuran kıran, çeşitli fiziksel işleri gören robotlarla ilgili gelişmeleri gözler önüne seren videolarla her gün sosyal medyada karşılaşıyor ve çağrışım yoluyla Terminatör filminin fonunu teşkil eden robotlar dünyasını düşünmeden edemiyoruz. Ama insanın düşünsel, psişik, psikolojik yönlerini taklit etme konusunda aynı ilerlemeleri göremiyoruz ve bunlar daha uzun süre makinelerin çözmekte zorlandığı çetrefil meseleler olarak kalmaya devam edecekler.

Bir makinenin Baudelaire çevirmesi mümkün mü?

Üzerinde biraz düşününce, bir makineye “acı”, “empati”, “aşk”, “minnet”, “ihanet” gibi duyguları yüklemenin, aktarmanın ne kadar zor olduğunu kolayca tahmin edebiliriz. Peki, bir makine bütün insani duyguları içselleştirmeden bir Nâzım Hikmet ya da Baudelaire şiirini nasıl çevirecek?

Yukarıda da değindiğim gibi Google Translate belki nispeten basit ya da teknik çevirilerde zamanla daha çok işe yarayabilir, ama edebi çeviri alanında makinenin insanın yerini almasının -bir süre tahmini yapamamakla birlikte- birkaç on yılı bulacağını düşünüyorum. Zaten o gün geldiğinde, yapay zekâ Shakespeare çevirecek noktaya ulaştığı zaman, herhalde etrafımız robotlarla çevrili olacak ve onların sınırsız zekâsına gıpta etmekten başka yapabileceğimiz bir şey olmayacak.

Osman Akınhay’ın açıklaması reklam amaçlı

Son dönemde, özellikle de Osman Akınhay isimli çevirmenin son çevirisini [“Bir Yazarın Hayatı Milan Kundera”, Jean-Dominique Brierre] Fransızca bilmeden, Google Translate kullanarak yaptığına, ama ardından Fransızca bilen kişilere gözden geçirttikten sonra (onların ne denli müdahalede bulunduklarını bilmek faydalı olurdu, çünkü ben bazı redaksiyonlarda düzeltilen kısmın düzeltilmeyen kısmı geçtiğine çok tanık oldum) yayınlandığına dair –bana göre tamamen reklam amaçlı– açıklamasının ardından yaşanan tartışmalar sırasında dile getirilen fikirlerden, insanoğlunun günün birinde kendi yarattığı makinelerin boyunduruğuna gireceğinin, bir anlamda insanlığın yazgısı gibi neredeyse herkes tarafından çoktan kabullenilmiş olduğunu anladım.

İnsanoğlu tarihin başlangıcından beri her yaptığı buluşla bu gezegendeki yaşamını her geçen gün giderek kolaylaştırdığı için herkes doğal olarak aynı sürecin devam etmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. İnsan bu dünyadaki her işini makinelere devretmek istiyor; doğanın kendisine bahşetmediği güce makineler vasıtasıyla sahip olmak istiyor. Birkaç bin yıl önce tekerleği bilmeyen insanın bugün Mars’a ve daha da uzaklara makineler gönderebilecek hale gelmiş olması gerçekten göz kamaştırıcı bir gelişme, ama bir anlamda bunun bedeli olarak üzerinde yaşadığı gezegeni koşar adım yok oluşa doğru sürüklenmesiyse madalyonun diğer yüzü.

Can Yücel’in o eşsiz Shakespeare çevirileri

Doğruyu söylemek gerekirse Google Translate programı bu yeterince gelişmemiş ilkel haliyle bile hayatın birçok safhasında insanın işini kolaylaştırabilecek özelliklere sahip; ben onun sayesinde flört edenler, dilini bilmedikleri bir ülkede alışveriş yapanlar, pazarlık edenler, lokantada garsona sipariş verenler gördüm. Belli formatlardaki teknik metinlerin çevirisinde yakın gelecekte çok daha fazla işe yarayacak ve kullanıcıların özellikle zamandan büyük tasarruf yapmalarını sağlayacak, bunun aksini söylemek safdillik olur, ama işin içine karmaşık metinler, mesela çeviri işinin zirvesini teşkil eden edebi çevirinin çok katmanlı, alegorik unsurlarla süslü, metafordan geçilmeyen, yer yer dili çarpıtmayı, eğip bükmeyi dahi göze alabilen ve çevirmenin hedef dildeki okurlar için zaman zaman uyarlamayı da içeren özgün çözümler üretmesini zorunlu kılan üst düzey metinleri girdiğinde ne olacak? Google Translate’in şiir çevirmesi ne zaman mümkün olacak? James Joyce çevirdiği günleri görebilecek miyiz? Kimilerince kaynak metne sadık kalmamasından ötürü çok eleştirilse de Can Yücel’in o eşsiz Shakespeare çevirilerinin benzerini hangi bilgisayar programı yapabilecek?

Şimdi de, bana göre insanın makine ya da yapay zekâ karşısındaki üstünlüğünü ve tekilliğini kanıtlayan unsurlar hakkında birkaç cümle eklemek istiyorum.

Hangi makine bir Cortázar öyküsü yazabilir ki…

Yaratıcılık dediğimiz, o ana dek yapılmamış olanı ortaya koyabilmek, daha önce kimsenin yapmadığı şekilde yorumlamak ve öngörülemez bir biçimde davranabilmek –özellikle bu sonuncusu bir zaaf gibi görünse de– insanın makine karşısındaki en güçlü taraflarını teşkil ediyor. Bir örnek vermek gerekirse, diyelim ki Julio Cortázar öykü yazmaya başlayana kadar yazılmış olan bütün öyküleri bir makinenin belleğine yüklediniz, ayrıca onların oluşum süreçlerini, teknik özelliklerini, aklınıza gelen bütün parametreleri, yazarlarının biyografilerini ve diğer bütün bilgileri veri olarak ekledikten sonra makinenin size bir Cortázar öyküsü çıkarmasını beklemeye başladınız; beklentiniz asla gerçekleşmeyecektir, çünkü Cortázar öyle metinler kaleme aldı ki bunlar daha önce kimsenin duymadığı, okumadığı ve muhtemelen aklından dahi geçirmediği öykülerdi. Eğer bilgisayarlar günün birinde kendi belleklerine yüklenmemiş olan bilgiye de ulaşabilir ya da onu üretebilir, kendi özgün fikirlerini geliştirebilir safhaya gelirlerse, o zaman olmayanı da yaratmaya başlayacaklar ve biz onların ardındaki tanrıyı –yani insanı– arayacağız. Zaten insandaki tanrı kavramı da böyle doğmadı mı?

Çeviri olayında da buna benzer bir durum söz konusu: Sizin bütün çeviri parametrelerini yükleyeceğiniz Google Translate’in en azından yakın gelecekteki versiyonları aynı çeviriyi farklı dillerde, ama aşağı yukarı aynı formatta yapacaklardır. Oysaki kimi klasik metinlerin bırakın her dile aynı formatta çevrilmelerini bazen aynı dilde 4-5 farklı çevirileri bulunur ve bu çevirilerin her birinde çevirmenler kendi yorumlarını katmak suretiyle metne birbirinden çok farklı katmanlar, derinlikler kazandırırlar. Böylece okurlar başka bir kültürdeki yazarın öncelikle kendi dilindeki okurlar için kaleme aldığı bir metnin kendi kültürlerine farklı izdüşümlerini tanıma fırsatını bulurlar.

Bilişim baronlarının amacı

Google Translate’in en ileri versiyonlarında bile böyle bir şeyin mümkün olacağını düşünmüyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse bu Google Translate’in varoluş amacına dahi ters düşer, çünkü teknoloji ve bilişim baronlarının amacı çeşitlendirmek değil tektipleştirmektir.

Geleceğe dönük bir kehanette bulunacak olsam (aslında bunun kehanetlik bir tarafı yok ya) uzak bir gelecekte dünya üzerindeki herkesin tek bir dili konuşmasıyla zaten çeviriye de ihtiyaç kalmayacağını düşünüyorum; böylece Babil Kulesi’ni inşa etme densizliğine kalkışıp Tanrı’yı kızdıran ve onun gazabıyla dünyanın dört bir yanına saçılıp farklı diller konuşmaya mahkûm edilen insanların üzerindeki lanet kalkacak ve yeniden birbirleriyle anlaşabilir duruma gelecekler.

Bugün için biz çevirmenler kendimizi bu misyonun neferliğini üstlenmiş gibi görüyoruz, ama bakarsınız yarın öbür gün söz konusu laneti kaldırma şerefine Google Translate nail olur ve Gutenberg matbaayı bulduktan sonra nasıl ki kademeli olarak kâtiplerin ve yazıcıların neredeyse tamamı işsiz kaldıysa, biz çevirmenler de kendimize başka bir iş bakmaya başlarız.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Haziran 2022’de yayımlanmıştır.

Süleyman Doğru
Süleyman Doğru
Süleyman Doğru – Çevirmen. İKSV tarafından, nitelikli edebiyat çevirilerini desteklemek amacıyla başlatılan Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nün 2021’deki sahibi. 1969 Keşan doğumlu. İlköğrenimini Keşan’da tamamladı. 1988’de Galatasaray Lisesi’nden, 1998’de ise İstanbul Üniversitesi, Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Ardından Institut Catholique de Paris’te Kütüphanecilik ve Dokümantasyon eğitimi aldı. Aralarında Montaigne, Victor Hugo, Juan Rulfo, Julio Cortázar, Mario Vargas Llosa, Carlos Fuentes, Eduardo Galeano, Juan Gabriel Vasquez, Javier Cercas ve Evelio Rosero’nun da bulunduğu pek çok yazarı Türkçeye kazandırdı. İspanyolca ve Fransızca biliyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x