Gülten Akın – Şiirin anası folklora nasıl bakıyordu?

Gülten Akın, dünyaya toplumcu pencereden bakan, İkinci Yeni'nin imgesel imkânlarını kullanan ve kadın duyarlılığını şiirine taşımayı başarmış bir şair. Cemal Süreya’nın da tanımladığı gibi bir “ümmüşşiir”, yani şiirin anası… Peki, o folklora nasıl bakıyordu? Sanatın işlevi olduğuna inanıyor muydu? Doç. Dr. Emel Koşar yazdı.

Gülten Akın, hiç kuşkusuz, Türk şiirinin önemli duraklarından biri. Onu yalnız “kadın şair” olarak tanımlamak hem eksik, hem de hatalı bir tanımlama olur. Nitekim kendi de karşı çıkar buna zaten. Dünyadaki her ezilmişe kol kanat geren hümanist bir şair olarak anılmak ister.

Benzer şekilde, ona bireyci yahut toplumcu şair demek de doğru olmaz. Zira o, Pir Sultan’dan, Yunus Emre’den, Karacaoğlan’dan adeta el almış, ancak şiirini evrensel kılmayı başarmış bir şairdir.

Gülten Akın Cankoçak’ın 23 Ocak 1933’te, Yozgat’ta doğduğunu, 4 Kasım 2015’te, Ankara’da hayata gözlerini yumduğunu, her kaynakta bulmanız mümkün. Şiirlerinin pek çok dile çevrildiğini, kırktan fazla şiirinin bestelendiğini, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 2008 yılındaki vefatından sonra Milliyet gazetesinin yaptığı bir ankette en fazla oyu alarak yaşayan en büyük Türk şairi seçildiğini öğrenmeniz de mümkün…

Tüm ve daha başka sebeplerle, ezber tekrarından ziyade, özel olduğunu düşündüğüm şeye, folklara bakışını incelemenin yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Şiiri düzde kuşatmak

Gülten Akın şiirle ilgili yazılarını iki kitapta toplar: Şiiri Düzde Kuşatmak ve Şiir Üzerine Notlar. Şiiri Düzde Kuşatmak’taki yazılarında sanata ve folklora bakışını, şiir anlayışını açıklayan Akın’ın Şiir Üzerine Notlar’ında ise Ahmed Hâşim, Orhan Veli, Behçet Necatigil ve Can Yücel gibi şairler üzerine yazıları yer alır.

Ozanın düze inerek neyi, niçin, kimin için yazdığını açıklaması ve gençlere birikimini açıkça aktarması gerektiğine ve şiir geleneğinde işlevsellik olduğuna inanan Gülten Akın, “Sanatın İşlevi I”1 adlı yazısında, toplumcu sanatçının eleştirel gerçekçi açıdan dünyayı yansıttığını ve sanatçının donmuş bir düzenin özleyicisi olmadığını belirtir. Bu tavır Cemal Süreya’nın “Folklor Şiire Düşman”2 adlı yazısında atasözü ve deyimlerdeki “donmuş” ifadelerin şiirde aynen kullanılmasına karşı çıkışını hatırlatır.

“Sanatın İşlevi II” yazısında, “Dünyayı emeğiyle değiştirenlerin onsuz edemeyeceği sanat”tan (s. 16) bahseden Gülten Akın, sanat eserinde ustalıkla ve incelikle geleceğe aktarılan özün derinliğini önemser. Akın, “Gerçeklik” yazısında da sanatın gerçekliğinin yaşam gerçekliğine tıpatıp benzemediğini, onu olduğu gibi yansıtmadığını ve seçip, çoğaltıp ilginç kıldığını savunur.

Dünyayı dolduran, gözleyen kişi

“Bir Açıdan Bakmak” adlı yazısı Gülten Akın’ın poetikası niteliğindedir. Akın, bu metinde şiir ve dil anlayışını açıklar. Hayatın ve doğanın kendinden geçen şiirlerini yazdığını belirtir. Ozanın dünyayı dolduran ve gözleyen kişi olduğunu savunur. İyi bir okurun ve eleştirmenin sanki dünyayı dondurduğunu ve gözlediği yerleri saptayabilen kişi olduğunu söyler.
Gülten Akın’a göre dil, şiirin kendisidir. Ozan, dünyayı ayıklayıp yeniden düzene koyan ve dili düzenleyen kişidir. Şiirdeki sözcüklerin anlamları, sözcüğün gündelik dilde taşıdığı tek anlam değildir, dil derinliği çağrıştırmada iki boyutlu olmalıdır. Bu öznel tavır, her ozanın bir dili olması gerektiğini ortaya koyar.

Anadolu coğrafyasının soluğu

“Ağıt”3 şiirindeki çağrışım gücü yüksek sözcüklerle bezenmiş yalın dil, Akın’ın Anadolu coğrafyasının soluğunu okura hissettirirken, onun yukarıda yer alan görüşlerini de destekler:

İlk bu sabah
İlk bu sabah göğü görmedim
İlk bu sabah kaysı çiçeklerini
Hüzün ilk kez konuk gibi gelmedi
Efendim, ev sahabım

Karacamı suya indiremedim
Şahanım uçurdum döndüremedim
Dağlar

Enikli kapılar kitlendi
Taş avlular sustu, ben sustum
İlk kez bekledim ölümü
Dostu bekler gibi bekledim
Dağlar

Benim acım acıların beyidir
Canıma bir doru kısrakla gelir
Öfkeyi sabırda eritir
Umut yer
Suyunu gözümden içer bir zaman
Dağlar of dağlar (s. 12)

Folkloru nasıl yorumluyor?
“Şu Giden Atlıya Türkü” ise türkü, destan ve halk hikâyesi gibi edebî türlerin modern şiirdeki etkilerini/izlerini/özünü yansıtan ve Gülten Akın’ın folkloru nasıl yorumladığını gösteren örneklerden biridir:

Ben demedim mi
Hazırlandılar
Onların yüz bin kolları var
Kırbaçları sert, yamçıları sağlam, atları kavi
Yeğin git kese sür atınla birleş
Ben demedim mi

Ben demedim mi
Tekin değil koyaklar, dağ yamaçları
Yağmur yağar ki sis basar ki kurt iner ki
Ay bulanığında gümüş rengi çakallar
Ben demedim mi
Yalnız gitme demedim mi

Çiğdeme sor, çeşmeye sor
Tek açan menevşeye sor
Ayrılık getirir ayrılıklar
Birleş demedim mi
Ben demedim mi (s. 19)

Maraş direnişi – Kurtuluş Savaşı’nın ilk direnişi

“Şiir Ürünü” adlı yazısında halk ozanlarının muhalif rüzgârından bahseden Akın, “Yaşam ve Şiir”de 1970’li yıllarda Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’nı yazış serüvenini okura aktarır. Maraş direnişi Kurtuluş Savaşı’nın ilk direnişidir. Notlar alarak, halkla konuşarak ve Maraş’ı gezerek tarihi âdeta yeniden yaşayan Akın “yaşamı sanata dönüştürür.” (s. 36)

“Uygarlık-İlkellik Üstüne” adlı yazısında Ceyhun Atuf Kansu’nun Yedigün dergisinde çıkan bir yazısında türkü yakmanın ilkellik olduğunu, türküye yeniden dönülecekse bunun ancak ezgiyle birlikte düşünülebileceğini, “bu zorunlu ilkelliği” yazıda kalarak, söze ezgiyi katmayarak aştığımızı savunması üzerine “1. Bir toplumun yapısı feodal, köleci olabilir. Ama bu toplumun yarattığı her ürün ilkel midir? 2. Feodal dönemlerin aşıldığı, uluslaşma süreçlerinin geçildiği bir çağda yaratılan her ürün uygar mıdır?” diye soran Gülten Akın, “Değildir.” (s. 40) der. Toplumun değişmesine, uygarlığın yükselmesine katkıları olan, bu değişimi hızlandırmada halka yardımcı olan her ürünün uygar, toplumun değişmesine, uygarlığın yükselmesine katkısı olmayan, bu değişimi hızlandırmada halka yardımcı olmayan, tersine köstekleyen her ürünün ise ilkel olduğunu söyler. Geleneğimizdeki uygarlığı seçip çağa yaraşır biçimde yükseltmemiz gerektiğini belirtir.

Halk yazınının zamanı aşan değeri

Akın, “Çağdaş Yazın ve Folklor” adlı yazısında ise halk edebiyatının en güçlü olduğu dönemin, halkların uluslaşma sürecine girmeden önceki aşiret, boy, kabile biçiminde yaşadıkları dönem olduğunu belirtir. Ancak toplumsal koşullar, bugün için geçerli değilse de kişiye folklar ürününü ortaya koyduran psikolojik ve toplumsal etkenin var olduğunu söyler, çağdaş ozanın bunları algılaması gerektiğini savunur. Halk yazınının ürünlerinin zamanı aşan değerini vurgular: “Bana yeryüzünden haksızlığın, zulmün kalktığını söyle, Pir Sultan’dan vazgeçeyim. Bana insanların artık usla, mantıkla davrandıklarını söyle. ‘Leylek koduk doğurmuş/Ovada zurna çalar/Balık kavağa çıkmış/Söğüt dalın biçmeye’ diyen Kaygusuz’dan vazgeçeyim.” (s. 43)

Akın’a göre Halk yazınının bugüne kaynaklık etmesi, Halk şiirinin benzeri şiir yazmak değildir. Halk yazınının tümünün bugünün yazınına kaynaklık etmesi düşünülemez. Halk yazınının iyice bilinip, gerici özlerden ayıklanması, özenle seçilmesi gerekir. Halk yazınını kaynak olarak tanıyan yazar, ozan bu yazından kaynaklanıp, kendini ve ürününü yükseltirken bu yazını da değiştirip yükseltmiş olmaktadır.

Türkülerle bezenmiş zaman döngüsü

“Rüzgâr Saati” şiirindeki dişil dil; türkülerle/halk hikâyeleriyle bezenmiş zaman döngüsünün sesini taşırken tabiatın (rüzgârın, suyun, çayır çimenin, hayvanların) esintisini, hâfızanın yorgun ve kırgın sızısını da perçinler. Halk yazınını/kültürünü içselleştirerek yeniden yorumlayan Akın, diyaloglarla zenginleştirdiği şiirinde duyguyu öne çıkarır:

Adam senin böyle ilk gündüzden
Sulayıp biçtiğin çayır çimen
Üç güne kalmaz tazelenir
Adam senin böyle kuşluk vakti
Ürküttüğün serçeler -iş olsun-
Akşama kalmaz unutur

Benim bir nokta kırılmışlığım
Gözlerimin ardında büyür durur

Aklım ıslıklarla türkülerle
Rüzgâr saatleri evde tutamam
Essin esmesin yollardadır
Rüzgâr saatleri evde tutamam
Serseriler gibi anılarımı
Sokaklar doldurur

Tepeden tırnağa bir usanmışlık
Anı ne bellek ne
Bu şehirden bu parktan uzakta
Neresi olsa olur

Yorgun çayırlar serçeler, yorgunum
Nasıl taşısam ellerimi şimdi
Damda saçakta bacada bir mavi
Sallana sallana uyur

Adam senin sulayıp biçtiğin
Çayır çimen değil bir başka
O makasında suyunda
Oturup kalktığın düşündüğünde
-Öleyim fal değil bilmişlik değil
Gün gibi ortalıkta-
Allahın şeytanın odur (s. 12)

Yoz şiirden diri şiire

“Akarsu Çıkmaz Tanır mı?” adlı yazısında şiirin gazete gibi kısa sürede okunup atılan bir tür olmadığının altını çizen Akın, toplumcu bir ozan olduğunu belirtir.
“Yoz Şiirden Diri Şiire” yazısında, “Hayatta yeri, karşılığı olduğu için oraya dönebilen, yükselen ve yükselten şiiri” (s. 61) benimsediğini belirten Akın’ın çocukluğu Yozgat’ta geçmiştir. Akın, Anadolu’da öğretmenlik ve avukatlık yaptığı için halktan kopuk değildir. Gülten Akın “Halkın Damarına Bağlanan Şiir” adlı yazısında, sözcüklerin kendi ağıntısı içinde genel dile yerleştirilmesinde halk bilgisi (folklor) gereçlerinin incelenmesinin ve değerlendirilmesinin önemini vurgular. Çünkü folklor dilin kullanılışını, yapısını ve özelliklerini yansıtır.

Akın’a göre halk dilinin zenginliğini yaklaşık yüz bin kelimenin yer aldığı derleme sözlükleri, Anadolu uygarlıklarından süzülüp gelen Halk edebiyatı ürünleri (masallar, türküler, mâniler, ağıtlar…) ve halk müziği gösterir.

Folklar şiire düşman mı?

Gülten Akın, “Dost mu Düşman mı?” adlı yazısında folklor gereçleri hâlâ bütün diriliğiyle kendini sürdürürken halk için yazdığını savunan bir ozanın bu olanaktan faydalanması gerektiğini belirtir. Cemal Süreya’nın “Folklor Şiire Düşman” adlı yazısının slogan hâline geldiğini ve Cemal Süreya’ya bu konuda haksızlık yapıldığını savunur. Cemal Süreya’nın Sevda Sözleri’ndeki dizelerinden örnek vererek şiirimizi geleneksel halk şiirimizin etkisinden ayırmanın zor olduğunu vurgular.

Akın’a göre şiirimizin ilk kaynağı Halk edebiyatı diğer kaynağı ise Divan edebiyatıdır. “Dîvan” adlı yazısında Divan edebiyatını “halka yabancılaşmış bir edebiyat” (s. 81) olarak tanımlayan Gülten Akın; Behçet Necatigil, Turgut Uyar, Attilâ İlhan ve Hilmi Yavuz gibi ozanların Divan geleneğini -biçim ve biçem olarak faydalanarak- şiirlerinin dokusuna başarıyla yedirdiklerinin altını çizer.

Dolayımlı şiir – dua ve büyü

“Gizlerin ve Kaygıların Gölgesinde” adlı yazısında şiiri “yaşamda, insanda hiçbir iletişim kanalının ulaşamayacağı gizler noktasına en yakın giden iletişim türü, aracı” (s. 117) diye tanımlayan Akın; ucu açık, göndermeleri olabildiğince geniş dolayımlı şiirin ilk önce dua ve büyü olarak kullanıldığını, sonra bilgilerin iletimini üstlendiğini ve felsefenin yerini tuttuğunu dolayısıyla her çağda bir iletişim biçimi olduğunu savunur. Akın, halkın konuştuğu dille şiir yazmayı seçer. Dilsel birikimden faydalanır. Sözlüklere sık başvurmaz. Çünkü toplumcu şiirin kökeni folklor ürünleridir.

Akın, şiirlerinde yukarıdaki görüşlerini şiiri ve düzyazıyı harmanlayarak pratiğe döker. Akın’ın şiir hakkındaki görüşleriyle şiirleri örtüşür. Gülten Akın’ın folklora yaklaşımı Cemal Süreya’ya göre daha içeriden ve hoşgörülüdür. Akın, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi Anadolu’da doğup, büyümüş bir şair ve yazar olarak folklorun değerini bilir ve şiirlerinde halk kültüründen faydalanır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 11 Mart 2022’de yayımlanmıştır.

  1. Gülten Akın, Şiiri Düzde Kuşatmak, YKY, İstanbul 2019.
  2. Cemal Süreya, “Folklor Şiire Düşman”, Şapkam Dolu Çiçekle, YKY, İstanbul 2006.
  3. Gülten Akın, Ağıtlar ve Türküler-Toplu Şiirler II 1972-1983, YKY, İstanbul 2010.

Doç. Dr. Emel Koşar
Doç. Dr. Emel Koşar
Akademisyen, şair ve yazar. 10 Haziran 1981’de Eskişehir’de doğdu. 2003'te Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Romanlarında Bâtıl İnançlar” adlı teziyle 2005’te Yüksek Lisans, “Yeni Türk Şiirinde Zaman Anlayışı (1923-1990)” adlı teziyle 2009’da Doktora eğitimini tamamladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi. Başlıca eserleri: “Şiire Yansıyan Zaman: Cumhuriyet Devri Türk Şiirinde Zaman 1923-1999” (Mühür Kitaplığı), “Sabahattin Eyüboğlu'nun Denemelerinde Sanata Bakış” (E Yayınları), “Geçmişe Açılan Kapı: Tuğrul Tanyol Sözlükleri” (Yasak Meyve Yayınları), “Keder Atlası: Seçme Şiirler” (Artshop Yayıncılık) ve “Işığın Nefesi” (Artshop Yayıncılık).

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Gülten Akın – Şiirin anası folklora nasıl bakıyordu?

Gülten Akın, dünyaya toplumcu pencereden bakan, İkinci Yeni'nin imgesel imkânlarını kullanan ve kadın duyarlılığını şiirine taşımayı başarmış bir şair. Cemal Süreya’nın da tanımladığı gibi bir “ümmüşşiir”, yani şiirin anası… Peki, o folklora nasıl bakıyordu? Sanatın işlevi olduğuna inanıyor muydu? Doç. Dr. Emel Koşar yazdı.

Gülten Akın, hiç kuşkusuz, Türk şiirinin önemli duraklarından biri. Onu yalnız “kadın şair” olarak tanımlamak hem eksik, hem de hatalı bir tanımlama olur. Nitekim kendi de karşı çıkar buna zaten. Dünyadaki her ezilmişe kol kanat geren hümanist bir şair olarak anılmak ister.

Benzer şekilde, ona bireyci yahut toplumcu şair demek de doğru olmaz. Zira o, Pir Sultan’dan, Yunus Emre’den, Karacaoğlan’dan adeta el almış, ancak şiirini evrensel kılmayı başarmış bir şairdir.

Gülten Akın Cankoçak’ın 23 Ocak 1933’te, Yozgat’ta doğduğunu, 4 Kasım 2015’te, Ankara’da hayata gözlerini yumduğunu, her kaynakta bulmanız mümkün. Şiirlerinin pek çok dile çevrildiğini, kırktan fazla şiirinin bestelendiğini, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 2008 yılındaki vefatından sonra Milliyet gazetesinin yaptığı bir ankette en fazla oyu alarak yaşayan en büyük Türk şairi seçildiğini öğrenmeniz de mümkün…

Tüm ve daha başka sebeplerle, ezber tekrarından ziyade, özel olduğunu düşündüğüm şeye, folklara bakışını incelemenin yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Şiiri düzde kuşatmak

Gülten Akın şiirle ilgili yazılarını iki kitapta toplar: Şiiri Düzde Kuşatmak ve Şiir Üzerine Notlar. Şiiri Düzde Kuşatmak’taki yazılarında sanata ve folklora bakışını, şiir anlayışını açıklayan Akın’ın Şiir Üzerine Notlar’ında ise Ahmed Hâşim, Orhan Veli, Behçet Necatigil ve Can Yücel gibi şairler üzerine yazıları yer alır.

Ozanın düze inerek neyi, niçin, kimin için yazdığını açıklaması ve gençlere birikimini açıkça aktarması gerektiğine ve şiir geleneğinde işlevsellik olduğuna inanan Gülten Akın, “Sanatın İşlevi I”1 adlı yazısında, toplumcu sanatçının eleştirel gerçekçi açıdan dünyayı yansıttığını ve sanatçının donmuş bir düzenin özleyicisi olmadığını belirtir. Bu tavır Cemal Süreya’nın “Folklor Şiire Düşman”2 adlı yazısında atasözü ve deyimlerdeki “donmuş” ifadelerin şiirde aynen kullanılmasına karşı çıkışını hatırlatır.

“Sanatın İşlevi II” yazısında, “Dünyayı emeğiyle değiştirenlerin onsuz edemeyeceği sanat”tan (s. 16) bahseden Gülten Akın, sanat eserinde ustalıkla ve incelikle geleceğe aktarılan özün derinliğini önemser. Akın, “Gerçeklik” yazısında da sanatın gerçekliğinin yaşam gerçekliğine tıpatıp benzemediğini, onu olduğu gibi yansıtmadığını ve seçip, çoğaltıp ilginç kıldığını savunur.

Dünyayı dolduran, gözleyen kişi

“Bir Açıdan Bakmak” adlı yazısı Gülten Akın’ın poetikası niteliğindedir. Akın, bu metinde şiir ve dil anlayışını açıklar. Hayatın ve doğanın kendinden geçen şiirlerini yazdığını belirtir. Ozanın dünyayı dolduran ve gözleyen kişi olduğunu savunur. İyi bir okurun ve eleştirmenin sanki dünyayı dondurduğunu ve gözlediği yerleri saptayabilen kişi olduğunu söyler.
Gülten Akın’a göre dil, şiirin kendisidir. Ozan, dünyayı ayıklayıp yeniden düzene koyan ve dili düzenleyen kişidir. Şiirdeki sözcüklerin anlamları, sözcüğün gündelik dilde taşıdığı tek anlam değildir, dil derinliği çağrıştırmada iki boyutlu olmalıdır. Bu öznel tavır, her ozanın bir dili olması gerektiğini ortaya koyar.

Anadolu coğrafyasının soluğu

“Ağıt”3 şiirindeki çağrışım gücü yüksek sözcüklerle bezenmiş yalın dil, Akın’ın Anadolu coğrafyasının soluğunu okura hissettirirken, onun yukarıda yer alan görüşlerini de destekler:

İlk bu sabah
İlk bu sabah göğü görmedim
İlk bu sabah kaysı çiçeklerini
Hüzün ilk kez konuk gibi gelmedi
Efendim, ev sahabım

Karacamı suya indiremedim
Şahanım uçurdum döndüremedim
Dağlar

Enikli kapılar kitlendi
Taş avlular sustu, ben sustum
İlk kez bekledim ölümü
Dostu bekler gibi bekledim
Dağlar

Benim acım acıların beyidir
Canıma bir doru kısrakla gelir
Öfkeyi sabırda eritir
Umut yer
Suyunu gözümden içer bir zaman
Dağlar of dağlar (s. 12)

Folkloru nasıl yorumluyor?
“Şu Giden Atlıya Türkü” ise türkü, destan ve halk hikâyesi gibi edebî türlerin modern şiirdeki etkilerini/izlerini/özünü yansıtan ve Gülten Akın’ın folkloru nasıl yorumladığını gösteren örneklerden biridir:

Ben demedim mi
Hazırlandılar
Onların yüz bin kolları var
Kırbaçları sert, yamçıları sağlam, atları kavi
Yeğin git kese sür atınla birleş
Ben demedim mi

Ben demedim mi
Tekin değil koyaklar, dağ yamaçları
Yağmur yağar ki sis basar ki kurt iner ki
Ay bulanığında gümüş rengi çakallar
Ben demedim mi
Yalnız gitme demedim mi

Çiğdeme sor, çeşmeye sor
Tek açan menevşeye sor
Ayrılık getirir ayrılıklar
Birleş demedim mi
Ben demedim mi (s. 19)

Maraş direnişi – Kurtuluş Savaşı’nın ilk direnişi

“Şiir Ürünü” adlı yazısında halk ozanlarının muhalif rüzgârından bahseden Akın, “Yaşam ve Şiir”de 1970’li yıllarda Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’nı yazış serüvenini okura aktarır. Maraş direnişi Kurtuluş Savaşı’nın ilk direnişidir. Notlar alarak, halkla konuşarak ve Maraş’ı gezerek tarihi âdeta yeniden yaşayan Akın “yaşamı sanata dönüştürür.” (s. 36)

“Uygarlık-İlkellik Üstüne” adlı yazısında Ceyhun Atuf Kansu’nun Yedigün dergisinde çıkan bir yazısında türkü yakmanın ilkellik olduğunu, türküye yeniden dönülecekse bunun ancak ezgiyle birlikte düşünülebileceğini, “bu zorunlu ilkelliği” yazıda kalarak, söze ezgiyi katmayarak aştığımızı savunması üzerine “1. Bir toplumun yapısı feodal, köleci olabilir. Ama bu toplumun yarattığı her ürün ilkel midir? 2. Feodal dönemlerin aşıldığı, uluslaşma süreçlerinin geçildiği bir çağda yaratılan her ürün uygar mıdır?” diye soran Gülten Akın, “Değildir.” (s. 40) der. Toplumun değişmesine, uygarlığın yükselmesine katkıları olan, bu değişimi hızlandırmada halka yardımcı olan her ürünün uygar, toplumun değişmesine, uygarlığın yükselmesine katkısı olmayan, bu değişimi hızlandırmada halka yardımcı olmayan, tersine köstekleyen her ürünün ise ilkel olduğunu söyler. Geleneğimizdeki uygarlığı seçip çağa yaraşır biçimde yükseltmemiz gerektiğini belirtir.

Halk yazınının zamanı aşan değeri

Akın, “Çağdaş Yazın ve Folklor” adlı yazısında ise halk edebiyatının en güçlü olduğu dönemin, halkların uluslaşma sürecine girmeden önceki aşiret, boy, kabile biçiminde yaşadıkları dönem olduğunu belirtir. Ancak toplumsal koşullar, bugün için geçerli değilse de kişiye folklar ürününü ortaya koyduran psikolojik ve toplumsal etkenin var olduğunu söyler, çağdaş ozanın bunları algılaması gerektiğini savunur. Halk yazınının ürünlerinin zamanı aşan değerini vurgular: “Bana yeryüzünden haksızlığın, zulmün kalktığını söyle, Pir Sultan’dan vazgeçeyim. Bana insanların artık usla, mantıkla davrandıklarını söyle. ‘Leylek koduk doğurmuş/Ovada zurna çalar/Balık kavağa çıkmış/Söğüt dalın biçmeye’ diyen Kaygusuz’dan vazgeçeyim.” (s. 43)

Akın’a göre Halk yazınının bugüne kaynaklık etmesi, Halk şiirinin benzeri şiir yazmak değildir. Halk yazınının tümünün bugünün yazınına kaynaklık etmesi düşünülemez. Halk yazınının iyice bilinip, gerici özlerden ayıklanması, özenle seçilmesi gerekir. Halk yazınını kaynak olarak tanıyan yazar, ozan bu yazından kaynaklanıp, kendini ve ürününü yükseltirken bu yazını da değiştirip yükseltmiş olmaktadır.

Türkülerle bezenmiş zaman döngüsü

“Rüzgâr Saati” şiirindeki dişil dil; türkülerle/halk hikâyeleriyle bezenmiş zaman döngüsünün sesini taşırken tabiatın (rüzgârın, suyun, çayır çimenin, hayvanların) esintisini, hâfızanın yorgun ve kırgın sızısını da perçinler. Halk yazınını/kültürünü içselleştirerek yeniden yorumlayan Akın, diyaloglarla zenginleştirdiği şiirinde duyguyu öne çıkarır:

Adam senin böyle ilk gündüzden
Sulayıp biçtiğin çayır çimen
Üç güne kalmaz tazelenir
Adam senin böyle kuşluk vakti
Ürküttüğün serçeler -iş olsun-
Akşama kalmaz unutur

Benim bir nokta kırılmışlığım
Gözlerimin ardında büyür durur

Aklım ıslıklarla türkülerle
Rüzgâr saatleri evde tutamam
Essin esmesin yollardadır
Rüzgâr saatleri evde tutamam
Serseriler gibi anılarımı
Sokaklar doldurur

Tepeden tırnağa bir usanmışlık
Anı ne bellek ne
Bu şehirden bu parktan uzakta
Neresi olsa olur

Yorgun çayırlar serçeler, yorgunum
Nasıl taşısam ellerimi şimdi
Damda saçakta bacada bir mavi
Sallana sallana uyur

Adam senin sulayıp biçtiğin
Çayır çimen değil bir başka
O makasında suyunda
Oturup kalktığın düşündüğünde
-Öleyim fal değil bilmişlik değil
Gün gibi ortalıkta-
Allahın şeytanın odur (s. 12)

Yoz şiirden diri şiire

“Akarsu Çıkmaz Tanır mı?” adlı yazısında şiirin gazete gibi kısa sürede okunup atılan bir tür olmadığının altını çizen Akın, toplumcu bir ozan olduğunu belirtir.
“Yoz Şiirden Diri Şiire” yazısında, “Hayatta yeri, karşılığı olduğu için oraya dönebilen, yükselen ve yükselten şiiri” (s. 61) benimsediğini belirten Akın’ın çocukluğu Yozgat’ta geçmiştir. Akın, Anadolu’da öğretmenlik ve avukatlık yaptığı için halktan kopuk değildir. Gülten Akın “Halkın Damarına Bağlanan Şiir” adlı yazısında, sözcüklerin kendi ağıntısı içinde genel dile yerleştirilmesinde halk bilgisi (folklor) gereçlerinin incelenmesinin ve değerlendirilmesinin önemini vurgular. Çünkü folklor dilin kullanılışını, yapısını ve özelliklerini yansıtır.

Akın’a göre halk dilinin zenginliğini yaklaşık yüz bin kelimenin yer aldığı derleme sözlükleri, Anadolu uygarlıklarından süzülüp gelen Halk edebiyatı ürünleri (masallar, türküler, mâniler, ağıtlar…) ve halk müziği gösterir.

Folklar şiire düşman mı?

Gülten Akın, “Dost mu Düşman mı?” adlı yazısında folklor gereçleri hâlâ bütün diriliğiyle kendini sürdürürken halk için yazdığını savunan bir ozanın bu olanaktan faydalanması gerektiğini belirtir. Cemal Süreya’nın “Folklor Şiire Düşman” adlı yazısının slogan hâline geldiğini ve Cemal Süreya’ya bu konuda haksızlık yapıldığını savunur. Cemal Süreya’nın Sevda Sözleri’ndeki dizelerinden örnek vererek şiirimizi geleneksel halk şiirimizin etkisinden ayırmanın zor olduğunu vurgular.

Akın’a göre şiirimizin ilk kaynağı Halk edebiyatı diğer kaynağı ise Divan edebiyatıdır. “Dîvan” adlı yazısında Divan edebiyatını “halka yabancılaşmış bir edebiyat” (s. 81) olarak tanımlayan Gülten Akın; Behçet Necatigil, Turgut Uyar, Attilâ İlhan ve Hilmi Yavuz gibi ozanların Divan geleneğini -biçim ve biçem olarak faydalanarak- şiirlerinin dokusuna başarıyla yedirdiklerinin altını çizer.

Dolayımlı şiir – dua ve büyü

“Gizlerin ve Kaygıların Gölgesinde” adlı yazısında şiiri “yaşamda, insanda hiçbir iletişim kanalının ulaşamayacağı gizler noktasına en yakın giden iletişim türü, aracı” (s. 117) diye tanımlayan Akın; ucu açık, göndermeleri olabildiğince geniş dolayımlı şiirin ilk önce dua ve büyü olarak kullanıldığını, sonra bilgilerin iletimini üstlendiğini ve felsefenin yerini tuttuğunu dolayısıyla her çağda bir iletişim biçimi olduğunu savunur. Akın, halkın konuştuğu dille şiir yazmayı seçer. Dilsel birikimden faydalanır. Sözlüklere sık başvurmaz. Çünkü toplumcu şiirin kökeni folklor ürünleridir.

Akın, şiirlerinde yukarıdaki görüşlerini şiiri ve düzyazıyı harmanlayarak pratiğe döker. Akın’ın şiir hakkındaki görüşleriyle şiirleri örtüşür. Gülten Akın’ın folklora yaklaşımı Cemal Süreya’ya göre daha içeriden ve hoşgörülüdür. Akın, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi Anadolu’da doğup, büyümüş bir şair ve yazar olarak folklorun değerini bilir ve şiirlerinde halk kültüründen faydalanır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 11 Mart 2022’de yayımlanmıştır.

  1. Gülten Akın, Şiiri Düzde Kuşatmak, YKY, İstanbul 2019.
  2. Cemal Süreya, “Folklor Şiire Düşman”, Şapkam Dolu Çiçekle, YKY, İstanbul 2006.
  3. Gülten Akın, Ağıtlar ve Türküler-Toplu Şiirler II 1972-1983, YKY, İstanbul 2010.

Doç. Dr. Emel Koşar
Doç. Dr. Emel Koşar
Akademisyen, şair ve yazar. 10 Haziran 1981’de Eskişehir’de doğdu. 2003'te Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Romanlarında Bâtıl İnançlar” adlı teziyle 2005’te Yüksek Lisans, “Yeni Türk Şiirinde Zaman Anlayışı (1923-1990)” adlı teziyle 2009’da Doktora eğitimini tamamladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi. Başlıca eserleri: “Şiire Yansıyan Zaman: Cumhuriyet Devri Türk Şiirinde Zaman 1923-1999” (Mühür Kitaplığı), “Sabahattin Eyüboğlu'nun Denemelerinde Sanata Bakış” (E Yayınları), “Geçmişe Açılan Kapı: Tuğrul Tanyol Sözlükleri” (Yasak Meyve Yayınları), “Keder Atlası: Seçme Şiirler” (Artshop Yayıncılık) ve “Işığın Nefesi” (Artshop Yayıncılık).

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x