Hayal gücümüzü kim çaldı?

Bilimkurgu neden hep Batı’ya ait bir düş gücü gibi algılanıyor? Hayal kurarken neden kendi coğrafyamızı dışlıyoruz? Bir göktaşı Artvin’e düşse ne olur? Yaratıcılığı gerçekten unuttuk mu, yoksa sadece bastırdık mı? Hepsinden önemlisi: Geleceği hayal etmezsek ne olur? Barış Müstecaplıoğlu yazdı.

Seneler önce ilk defa bir bilimkurgu öykü yarışmasında jüri üyesi olduğumda, gençlerimizin hayal dünyasından doğan yerli bilimkurgu hikâyeleri okuyacağım için çok heyecanlanmıştım. Ön elemeden geçen öykülerin bize gönderileceği günü sabırsızlıkla bekledim. Gemisi arızalandığı için Rize’de, serenderde gizlenen bir uzaylı, yaptığı bilimsel keşifle dünyayı değiştiren Diyarbakırlı bir biliminsanı, Konya’da yaşayan bir süper kahraman gibi yabancı yazarların eserlerinde görme imkânım olmayan ilham verici unsurlarla karşılaşmayı iple çekiyordum. Ama ne yazık ki sayfaları çevirdikçe bu heyecanım derin bir hayal kırıklığına dönüştü.

Aslında kurgular umduğumdan bile daha iyiydi; karakter gelişimleri, anlatım dili, temaların işlenişi, öyküleri yazan öğrencilerin yaşlarına göre son derece başarılıydı. Fakat kahramanların isimleri Alice, James ve Franco’ydu; olaylar ise Londra’da, Paris’te, Köln’de geçiyordu. Türkiye’de düzenlenen bir öykü yarışmasında, Türkçe yazılmış hikâyelerde neden bu ülkenin insanları yoktu, öğrenciler neden pek de aşina olmadıkları yerlerde geçen öyküler kurgulamıştı, bunu anlayamamıştım.

Bilimkurguda neden kendi coğrafyamız yok?

Yarışmanın ödül töreninde genç yazar adaylarına bu soruyu yönelttiğim zaman, daha sonra başka ortamlarda sık sık duyacağım cümlelerle yanıt verdiler.

“Türkiye’de geçen bir bilimkurgu öyküsü hayal edemiyoruz. Hayal ettiğimiz zaman aklımıza ancak komik öyküler geliyor. Öyle bir hikâyeyi kimse ciddiye almaz diye korkuyoruz.”

İşin gerçeği, bir uzay gemisinin Londra üzerinde bozulma ihtimali ile Kayseri üzerinde bozulma ihtimali aynıdır. Bir zaman yolcusu, kaza sonucu istemediği bir döneme savrulursa, kendini 1800’lü yılların Paris’inde de bulabilir, İstanbul’unda da bulabilir. Bir göktaşı Kansas’a düşebileceği gibi Artvin’e de düşebilir ve o sırada derede yüzen bir Laz çocuk bu göktaşından süper güçler kazanabilir. Günümüzden on sene sonra uzay seyahati yapan bir Türk mekiği ciddiye alınmayabilir, ama yüz sene sonra Kazım ve Gülsüm böyle bir gemiyle başka gezegenleri keşfe çıkabilir.

Hayal kurarken bile gelecekte var olacağımızı düşleyemezsek, gerçekten de o gelecekte anlamlı bir yerimiz olmayacaktır. Çünkü geleceğin gerçekleri bugünün düşleri üzerine kurulur.

Hayal gücüyle büyüyen toplumlar ne yapar?

Aradan geçen yirmi yılda hem bireysel çabalarla hem de öncü yayın evlerinin, Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği gibi oluşumların emekleriyle, bu konuda yerli eser ve yazar sayısı ciddi oranda arttı.

Yine de dünya edebiyatında bu türlerin zenginliğine bakınca, ülkece aşmamız gereken daha uzun bir yol var.

Yaratıcılık ve hayal gücü konusunda sadece edebiyatta ya da sanatta değil, hayatın her alanında gelişmemiz gerekiyor. Çünkü yaratıcılık bir kültürdür. Bu kültüre sahip olan toplumlarda büyüyen çocuklar ileride edebiyatla ilgilenirlerse Yüzüklerin Efendisi’ni ya da Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’ı yazar, sinemaya merak salarlarsa Yıldız Savaşları’nı filme çeker, mühendis olurlarsa minik robotlarla insanları ameliyat etmeyi düşler ve bu düşü hayata geçirir, iş insanı olurlarsa Google, Bitcoin gibi daha önce var olmayan iş fikirleri geliştirir, yönetim danışmanlığı yaparlarsa şirketlerimizi yönetmemiz için Toplam Kalite Yönetimi, Çevik Yönetim gibi sistemler yaratırlar.

Dünyada diğer alanlarda herhangi bir yaratıcı çalışma yapmayan toplumlardan sadece tek bir alanda büyük yenilikler doğduğu pek görülmemiştir.

Yaratıcılık öğrenilen değil, hatırlanan bir yetidir

Yaratıcılık bir şeyi yoktan var etmek değildir. Beynimize yüklediğimiz verilerin, bilgilerin ve deneyimlerin özgün yollarla birleştirilmesinden ya da değiştirilmesinden doğar.

Şamanlar Diyarı isimli kitabımda daha önce var olmayan bir ırk tasarlamak istediğim zaman, ilham kaynağımı görsel sanatlarda bulmuştum. 15. yüzyılda yaşamış Mehmet Siyah Kalem isimli Şamanist ressamın parşömenlere çizdiği yılan kuyruklu yaratıkları alıp onlara hayali bir ülke, hayali bir mitoloji, hayali bir kültür kurgulamıştım.

Yaratıcı fikirlerin çoğu, benzer şekilde başka alanlardan ve farklı disiplinlerden sıra dışı fikirleri kendi çalıştığımız alana taşımakla, bu fikirleri başka fikirlerle birleştirmekle şekillenir. Bu nedenle uzmanlık alanımızın dışına çıkmaya, zaten bildiğimiz konuların ötesine geçmeye, zihnimizi çok farklı kaynaklardan beslemeye ihtiyaç duyar.

Yaratıcılık öğrenmemiz gereken bir beceriden daha çok, hatırlamamız gereken bir beceridir. Çocukken neredeyse hepimizin zengin bir hayal gücü ve yaratma isteği vardır. Soru sormaktan, hata yapmaktan korkmayız, bilakis yeni keşifler yapmaktan heyecan duyarız. Zamanla kültürel ve toplumsal alışkanlıklar bu yeteneğimizi baskılar. Yaratıcı insanlar değil, işçi zihinler yetiştirecek şekilde kurgulanmış eğitim sistemi, zihinlerimizde yeni ve radikal fikirler geliştirmeye karşı bariyerler oluşturur. Belli bir yaştan sonra her sorunun cevabını bildiğimizi düşünmeye başlarız. Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü, ufak hatalarımızın bile büyük tepkilerle ya da alaylarla karşılandığı bir düzende, yaratıcılığın temellerinden biri olan deneme yapma, bu denemelerdeki başarısızlıkları öğrenme fırsatına dönüştürme alışkanlığı kazanamayız.

Toplumsal değişim için ezber bozan fikirler şart mı?

Yaşadığımız toplumda ve coğrafyada çözülmesi gereken çok fazla problem var. Bu problemlerin büyük bölümü toplum tarafından kanıksanmış, “hayatın gerçekleri” olarak kabullenilmiş durumda. Yıllardır tekrarlanan basmakalıp laflarla, alışılagelmiş yaklaşımlarla çözülmeleri mümkün değil. Bir değişim olması için sıra dışı çözümlere ihtiyaç duyuyoruz. Sıra dışı çözümleri ise ancak sıra dışı düşünebilenler bulabiliyor.

Ülke olarak sadece başka toplumların keşfettiklerini daha ucuza ya da daha kaliteli üretmeye çalışmakla bugün olduğumuzdan daha iyi bir noktaya ulaşamayacağız. Bu çabalar önemli ve ülkemizi bugün olduğu yere getirdi, ama daha yukarı taşımayacak.

Daha farklı bir gelecek düşlüyorsak, yerlileştirme kadar yaratıcılığa da odaklanmalı, hayatın her alanında özgün fikirler, ürünler, hizmetler geliştirerek veya mevcut ürün ve hizmetleri farklılaştırarak insanlığa yenilikler sunmaya odaklanmalıyız.

Çocukken bizim için doğal olanı, merak etmeyi, soru sormayı, yeni şeyler denemeyi, hata yapmaktan korkmamayı yeniden hatırlayarak zihnimizi tazelememiz gerekiyor. Bir işin, projenin ya da sanat eserinin üzerinde çalışmaya başlarken “daha önce yapılanlara göre neyi farklı yapacağım” sorusunu sormayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Bunun yöntemlerini öğrenmeli, öğretmeli, yerli ve yaratıcı çalışmaları her alanda maddi ve manevi desteklemeliyiz.

Kolay çözümleri tercih etmek, zaten yapılmış olanı taklit etmek, kısa vadede daha fazla kazanç sağlayabilir. Ama uzun vadede yaratıcılığa odaklanmanın getirisi çok daha büyük olacaktır. Bu getiriyi sadece maddi kazanç olarak algılamamalıyız.

Dünyaya bir iz bırakmak, saygınlık kazanmak, insanlığın henüz çözülmemiş bir derdini çözmek, daha önce var olmayan eserler, fikirler, ürünler geliştirmek insanın varlığına anlam katan, mutluluk veren bir uğraştır.

Sadece ne yapılmalı değil, kim yapmalı?

Kurumların bu konuda atacakları adımlar geleceğimiz için büyük önem taşıyor. Girişimcilere fon sağlayan kurumlarımızdan milli eğitim sistemimize, savunma sanayiimizden teknoloji yatırımlarımıza kadar, tüm kurumların ülkemizin geleceği için yaratıcılıkla ilgili özel bir strateji geliştirmesi gerekiyor. Bununla birlikte tüm sorumluluğu kurumlara bırakmanın doğru olmadığına inanıyorum. Yaratıcılığın ülkemizde bir kültüre dönüşmesi için bireyler ve gönüllü oluşumlar olarak bizlere de önemli görevler düşüyor.

Başkalarının ne yapması gerektiği hakkında konuşmanın bugüne kadar kimseye bir faydası olmadı, bundan sonra da olmayacak. Değişim için sormamız gereken doğru soru: “Ben ne yapabilirim? Biz ne yapabiliriz?”

Gerçekten toplumsal bir değişim, farklı bir gelecek istiyorsak bu değişime birey olarak bizzat katkı sağlamamız, zaman ayırmamız, maddi ve manevi destek vermemiz gerekiyor. Üstelik ülkeleri yönetenler toplumun gündeminden etkilenir, kurumlar ise bireylerden oluşur. Toplum olarak daha yaratıcı bir ülke olmayı önemsediğimizi her platformda dile getirir, bu heyecanı ülke çapında yaygınlaştırırsak, kurumları yönetenler de bu heyecandan etkilenebilir, bu konuya daha fazla odaklanabilir.

Birlikte hayal etmenin ve üretmenin gücü

Günümüzde bireysel yaratıcılıkla büyük ilerlemeler kaydetmek mümkün değil. Ancak birlikte yaratmayı, birlikte kazanmayı, takım oyununu ve başarının keyfini paylaşmayı alışkanlık haline getirirsek bir fark yaratabiliriz. Kendimiz doğrudan yaratıcı çalışmalar yapamıyorsak, yaratıcı insanlara destek verebilir, teknik bilgimiz ve deneyimimizle yardım edebilir, onların zayıf yönlerini tamamlayacak hayal ortakları olabilir ya da böyle hayal ortakları bulmalarına katkı sağlayabiliriz. Hepimizin farklı güçleri, iletişim ağları, imkanları var, bunları birleştirirsek büyük bir değişimi tetikleyebiliriz.

Her şeyden önce inanmamız gereken, bunu başarabilecek güce sahip olduğumuz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 5 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Barış Müstecaplıoğlu
Barış Müstecaplıoğlu
Barış Müstecaplıoğlu – Fantastik ve bilimkurgu yazarı, insan kaynakları yöneticisi. 1977, İstanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi. 2002’de yayımlanan Perg Efsaneleri serisiyle Türkiye’de modern fantastik kurgu türünün öncülerinden oldu. Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği’nin (FABİSAD) kurucuları arasında yer aldı. Şamanlar Diyarı, Osmanlı Cadısı, Ahtapotun Rüyası gibi kitaplarında yerli kültürel öğeleri bilimkurgu ve fantazya ile buluşturdu. Eserleri farklı dillere çevrildi, uluslararası festivallerde konuşmalar yaptı. 20 yılı aşkın süredir insan kaynakları alanında çalışıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Hayal gücümüzü kim çaldı?

Bilimkurgu neden hep Batı’ya ait bir düş gücü gibi algılanıyor? Hayal kurarken neden kendi coğrafyamızı dışlıyoruz? Bir göktaşı Artvin’e düşse ne olur? Yaratıcılığı gerçekten unuttuk mu, yoksa sadece bastırdık mı? Hepsinden önemlisi: Geleceği hayal etmezsek ne olur? Barış Müstecaplıoğlu yazdı.

Seneler önce ilk defa bir bilimkurgu öykü yarışmasında jüri üyesi olduğumda, gençlerimizin hayal dünyasından doğan yerli bilimkurgu hikâyeleri okuyacağım için çok heyecanlanmıştım. Ön elemeden geçen öykülerin bize gönderileceği günü sabırsızlıkla bekledim. Gemisi arızalandığı için Rize’de, serenderde gizlenen bir uzaylı, yaptığı bilimsel keşifle dünyayı değiştiren Diyarbakırlı bir biliminsanı, Konya’da yaşayan bir süper kahraman gibi yabancı yazarların eserlerinde görme imkânım olmayan ilham verici unsurlarla karşılaşmayı iple çekiyordum. Ama ne yazık ki sayfaları çevirdikçe bu heyecanım derin bir hayal kırıklığına dönüştü.

Aslında kurgular umduğumdan bile daha iyiydi; karakter gelişimleri, anlatım dili, temaların işlenişi, öyküleri yazan öğrencilerin yaşlarına göre son derece başarılıydı. Fakat kahramanların isimleri Alice, James ve Franco’ydu; olaylar ise Londra’da, Paris’te, Köln’de geçiyordu. Türkiye’de düzenlenen bir öykü yarışmasında, Türkçe yazılmış hikâyelerde neden bu ülkenin insanları yoktu, öğrenciler neden pek de aşina olmadıkları yerlerde geçen öyküler kurgulamıştı, bunu anlayamamıştım.

Bilimkurguda neden kendi coğrafyamız yok?

Yarışmanın ödül töreninde genç yazar adaylarına bu soruyu yönelttiğim zaman, daha sonra başka ortamlarda sık sık duyacağım cümlelerle yanıt verdiler.

“Türkiye’de geçen bir bilimkurgu öyküsü hayal edemiyoruz. Hayal ettiğimiz zaman aklımıza ancak komik öyküler geliyor. Öyle bir hikâyeyi kimse ciddiye almaz diye korkuyoruz.”

İşin gerçeği, bir uzay gemisinin Londra üzerinde bozulma ihtimali ile Kayseri üzerinde bozulma ihtimali aynıdır. Bir zaman yolcusu, kaza sonucu istemediği bir döneme savrulursa, kendini 1800’lü yılların Paris’inde de bulabilir, İstanbul’unda da bulabilir. Bir göktaşı Kansas’a düşebileceği gibi Artvin’e de düşebilir ve o sırada derede yüzen bir Laz çocuk bu göktaşından süper güçler kazanabilir. Günümüzden on sene sonra uzay seyahati yapan bir Türk mekiği ciddiye alınmayabilir, ama yüz sene sonra Kazım ve Gülsüm böyle bir gemiyle başka gezegenleri keşfe çıkabilir.

Hayal kurarken bile gelecekte var olacağımızı düşleyemezsek, gerçekten de o gelecekte anlamlı bir yerimiz olmayacaktır. Çünkü geleceğin gerçekleri bugünün düşleri üzerine kurulur.

Hayal gücüyle büyüyen toplumlar ne yapar?

Aradan geçen yirmi yılda hem bireysel çabalarla hem de öncü yayın evlerinin, Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği gibi oluşumların emekleriyle, bu konuda yerli eser ve yazar sayısı ciddi oranda arttı.

Yine de dünya edebiyatında bu türlerin zenginliğine bakınca, ülkece aşmamız gereken daha uzun bir yol var.

Yaratıcılık ve hayal gücü konusunda sadece edebiyatta ya da sanatta değil, hayatın her alanında gelişmemiz gerekiyor. Çünkü yaratıcılık bir kültürdür. Bu kültüre sahip olan toplumlarda büyüyen çocuklar ileride edebiyatla ilgilenirlerse Yüzüklerin Efendisi’ni ya da Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’ı yazar, sinemaya merak salarlarsa Yıldız Savaşları’nı filme çeker, mühendis olurlarsa minik robotlarla insanları ameliyat etmeyi düşler ve bu düşü hayata geçirir, iş insanı olurlarsa Google, Bitcoin gibi daha önce var olmayan iş fikirleri geliştirir, yönetim danışmanlığı yaparlarsa şirketlerimizi yönetmemiz için Toplam Kalite Yönetimi, Çevik Yönetim gibi sistemler yaratırlar.

Dünyada diğer alanlarda herhangi bir yaratıcı çalışma yapmayan toplumlardan sadece tek bir alanda büyük yenilikler doğduğu pek görülmemiştir.

Yaratıcılık öğrenilen değil, hatırlanan bir yetidir

Yaratıcılık bir şeyi yoktan var etmek değildir. Beynimize yüklediğimiz verilerin, bilgilerin ve deneyimlerin özgün yollarla birleştirilmesinden ya da değiştirilmesinden doğar.

Şamanlar Diyarı isimli kitabımda daha önce var olmayan bir ırk tasarlamak istediğim zaman, ilham kaynağımı görsel sanatlarda bulmuştum. 15. yüzyılda yaşamış Mehmet Siyah Kalem isimli Şamanist ressamın parşömenlere çizdiği yılan kuyruklu yaratıkları alıp onlara hayali bir ülke, hayali bir mitoloji, hayali bir kültür kurgulamıştım.

Yaratıcı fikirlerin çoğu, benzer şekilde başka alanlardan ve farklı disiplinlerden sıra dışı fikirleri kendi çalıştığımız alana taşımakla, bu fikirleri başka fikirlerle birleştirmekle şekillenir. Bu nedenle uzmanlık alanımızın dışına çıkmaya, zaten bildiğimiz konuların ötesine geçmeye, zihnimizi çok farklı kaynaklardan beslemeye ihtiyaç duyar.

Yaratıcılık öğrenmemiz gereken bir beceriden daha çok, hatırlamamız gereken bir beceridir. Çocukken neredeyse hepimizin zengin bir hayal gücü ve yaratma isteği vardır. Soru sormaktan, hata yapmaktan korkmayız, bilakis yeni keşifler yapmaktan heyecan duyarız. Zamanla kültürel ve toplumsal alışkanlıklar bu yeteneğimizi baskılar. Yaratıcı insanlar değil, işçi zihinler yetiştirecek şekilde kurgulanmış eğitim sistemi, zihinlerimizde yeni ve radikal fikirler geliştirmeye karşı bariyerler oluşturur. Belli bir yaştan sonra her sorunun cevabını bildiğimizi düşünmeye başlarız. Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü, ufak hatalarımızın bile büyük tepkilerle ya da alaylarla karşılandığı bir düzende, yaratıcılığın temellerinden biri olan deneme yapma, bu denemelerdeki başarısızlıkları öğrenme fırsatına dönüştürme alışkanlığı kazanamayız.

Toplumsal değişim için ezber bozan fikirler şart mı?

Yaşadığımız toplumda ve coğrafyada çözülmesi gereken çok fazla problem var. Bu problemlerin büyük bölümü toplum tarafından kanıksanmış, “hayatın gerçekleri” olarak kabullenilmiş durumda. Yıllardır tekrarlanan basmakalıp laflarla, alışılagelmiş yaklaşımlarla çözülmeleri mümkün değil. Bir değişim olması için sıra dışı çözümlere ihtiyaç duyuyoruz. Sıra dışı çözümleri ise ancak sıra dışı düşünebilenler bulabiliyor.

Ülke olarak sadece başka toplumların keşfettiklerini daha ucuza ya da daha kaliteli üretmeye çalışmakla bugün olduğumuzdan daha iyi bir noktaya ulaşamayacağız. Bu çabalar önemli ve ülkemizi bugün olduğu yere getirdi, ama daha yukarı taşımayacak.

Daha farklı bir gelecek düşlüyorsak, yerlileştirme kadar yaratıcılığa da odaklanmalı, hayatın her alanında özgün fikirler, ürünler, hizmetler geliştirerek veya mevcut ürün ve hizmetleri farklılaştırarak insanlığa yenilikler sunmaya odaklanmalıyız.

Çocukken bizim için doğal olanı, merak etmeyi, soru sormayı, yeni şeyler denemeyi, hata yapmaktan korkmamayı yeniden hatırlayarak zihnimizi tazelememiz gerekiyor. Bir işin, projenin ya da sanat eserinin üzerinde çalışmaya başlarken “daha önce yapılanlara göre neyi farklı yapacağım” sorusunu sormayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Bunun yöntemlerini öğrenmeli, öğretmeli, yerli ve yaratıcı çalışmaları her alanda maddi ve manevi desteklemeliyiz.

Kolay çözümleri tercih etmek, zaten yapılmış olanı taklit etmek, kısa vadede daha fazla kazanç sağlayabilir. Ama uzun vadede yaratıcılığa odaklanmanın getirisi çok daha büyük olacaktır. Bu getiriyi sadece maddi kazanç olarak algılamamalıyız.

Dünyaya bir iz bırakmak, saygınlık kazanmak, insanlığın henüz çözülmemiş bir derdini çözmek, daha önce var olmayan eserler, fikirler, ürünler geliştirmek insanın varlığına anlam katan, mutluluk veren bir uğraştır.

Sadece ne yapılmalı değil, kim yapmalı?

Kurumların bu konuda atacakları adımlar geleceğimiz için büyük önem taşıyor. Girişimcilere fon sağlayan kurumlarımızdan milli eğitim sistemimize, savunma sanayiimizden teknoloji yatırımlarımıza kadar, tüm kurumların ülkemizin geleceği için yaratıcılıkla ilgili özel bir strateji geliştirmesi gerekiyor. Bununla birlikte tüm sorumluluğu kurumlara bırakmanın doğru olmadığına inanıyorum. Yaratıcılığın ülkemizde bir kültüre dönüşmesi için bireyler ve gönüllü oluşumlar olarak bizlere de önemli görevler düşüyor.

Başkalarının ne yapması gerektiği hakkında konuşmanın bugüne kadar kimseye bir faydası olmadı, bundan sonra da olmayacak. Değişim için sormamız gereken doğru soru: “Ben ne yapabilirim? Biz ne yapabiliriz?”

Gerçekten toplumsal bir değişim, farklı bir gelecek istiyorsak bu değişime birey olarak bizzat katkı sağlamamız, zaman ayırmamız, maddi ve manevi destek vermemiz gerekiyor. Üstelik ülkeleri yönetenler toplumun gündeminden etkilenir, kurumlar ise bireylerden oluşur. Toplum olarak daha yaratıcı bir ülke olmayı önemsediğimizi her platformda dile getirir, bu heyecanı ülke çapında yaygınlaştırırsak, kurumları yönetenler de bu heyecandan etkilenebilir, bu konuya daha fazla odaklanabilir.

Birlikte hayal etmenin ve üretmenin gücü

Günümüzde bireysel yaratıcılıkla büyük ilerlemeler kaydetmek mümkün değil. Ancak birlikte yaratmayı, birlikte kazanmayı, takım oyununu ve başarının keyfini paylaşmayı alışkanlık haline getirirsek bir fark yaratabiliriz. Kendimiz doğrudan yaratıcı çalışmalar yapamıyorsak, yaratıcı insanlara destek verebilir, teknik bilgimiz ve deneyimimizle yardım edebilir, onların zayıf yönlerini tamamlayacak hayal ortakları olabilir ya da böyle hayal ortakları bulmalarına katkı sağlayabiliriz. Hepimizin farklı güçleri, iletişim ağları, imkanları var, bunları birleştirirsek büyük bir değişimi tetikleyebiliriz.

Her şeyden önce inanmamız gereken, bunu başarabilecek güce sahip olduğumuz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 5 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Barış Müstecaplıoğlu
Barış Müstecaplıoğlu
Barış Müstecaplıoğlu – Fantastik ve bilimkurgu yazarı, insan kaynakları yöneticisi. 1977, İstanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi. 2002’de yayımlanan Perg Efsaneleri serisiyle Türkiye’de modern fantastik kurgu türünün öncülerinden oldu. Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği’nin (FABİSAD) kurucuları arasında yer aldı. Şamanlar Diyarı, Osmanlı Cadısı, Ahtapotun Rüyası gibi kitaplarında yerli kültürel öğeleri bilimkurgu ve fantazya ile buluşturdu. Eserleri farklı dillere çevrildi, uluslararası festivallerde konuşmalar yaptı. 20 yılı aşkın süredir insan kaynakları alanında çalışıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x