Enheduanna (MÖ 2285 – MÖ 2250). Kadın. Şair. Bilinen ilk şair. Bir metnin altında imzası bulunan ilk yazar. “Kadın çiçektir, böcektir, kadının kendisi şiirdir, kadın şiiri yazılandır, kadından şair olmaz” diyen ya da demese de fikri puslu olan kimilerinin bu bilgiyle, pek düşkün oldukları gönül ferahlıkları rahatsız olabilir, ama gerçek bu, böyle.
Elbette, gönlünü ferahlatmak isteyen, bir zahmet kazılar yapar yaptırır, Enheduanna’ya ait dünyanın en eski yazı tabletlerinden daha öncesine gider, erkek bir şaire ait bir tablet bulup getirebilir; bilim orada, herkese kapısı açık, kim ilgilenmek isterse. Biz de hep birlikte “yeni bir keşif ne güzel, gene zenginleştik” der, insanlık adına seviniriz. Biz kim mi? Kadın olan insan türü biz.
Akad şairi Enheduanna, antik dönemde kullanılarak günümüze değin gelmiş metin yapılarının gelişmesini sağlayan şiir, dua örneklerini ortaya koymasıyla biliniyor. Yalnızca modern zamanlarda dünya kültürü tarafınca keşfedilen, akademik çevrelerce ilgi duyulan edebi mirasının etkisi, aslında Babillerden Yunan Homeros ilahilerine geniş mi geniş zaman ve coğrafyada görülmekte. Hatta ürünleri erken Hıristiyanlık kiliselerinin ilahilerinde yankılanmakta.
Enheduanna yaşadığı dönemde siyasi gelişmeleri de etkileyecek baş rahibelik dahil türlü roller üstlenip kültürü değiştirirken, Mezopotamya teolojisine (aslında tüm teolojide) kalıcı izler bırakır, Sümer ile Akad tanrılarıyla insanların ilişki algısını değiştirir. Hem yaşadığı çağ hem de sonra gelenler için örnek modeldir Enheduanna. Kadın. Şair. Bilinen ilk şair. Bir metnin altında imzasını atan ilk yazar. Bir kültür değiştirici. “Ben şimdi neyim ki?” diye kazıdığı İnanna’ya Methiye’de kadına cinsel taciz ve saldırının ilk ifşasını edendir de.
Islıkla çağırmak
“Ah, ah, çok pişman olacaksın bu sözü söylediğine! / Kitabımı geri ver ve öpücüğümü al yerine. / Dostum muydu duyduğum, düşmanım mı, / ‘Ne kalın kitap küçük bir kafa için böyle!’ / Gel, sana şimdi en yeni şapkamı göstereyim, / Dudak büzüp süslenişimi izleyebilirsin hem de! / Ah, her şeye rağmen, devam edeceğim seni sevmeye. / Bir daha asla düşündüğümü söylemeyeceğim sana. / Tatlı ve düzenbaz olacağım, nazik ve kurnaz; / Beni okurken yakalayamayacaksın bir daha: / Örnek bir eş olarak anılacağım; / Ve bir gün kapıyı çalıp ittiğinde; / Tam gününde, ne çok fırtınalı, ne de çok güneşli / Gitmiş olacağım, o zaman ıslıkla çağırabilirsin beni.”
Bu dizeler ise yurttaşları Anne Sexton, Slyvia Plath gibi şairlerin de etkilenip izini sürmüş olduğu Amerikan şair Edna St. Vincent Millay’in (1892–1950).
Millay’in bu şiiri yazdığı günden bugüne ne değişti? Belki birçok şey ve belki hiçbir şey…
Peki, ortada çok ciddi bir mesele olduğu için, konuyu tartışırken ya da konu hakkında yazarken, “kadın” diye mesleğinin önüne koyarak belirtmek zorunda kaldığımız yazan insanlar, yazmayı meslek edinebilen insanlar için ne, ne kadar değişti? Aşağıda geçmişten bugüne izini süreceğimiz, kimi ölmüş, çoğunluğu çağımızda yaşamakta olan bazı yazan kadınların eserlerinde ya da katıldıkları oturumlarda söylediklerine dönüp bakacak olursak, yanıt yine değişmiyor: Pek bir şey değişmiş değil.
Anne Sexton, “Böyle Birisi” şiirinde hem kadın, hem şair, hem ölümlü insan olmanın üstüne kafa yorup söz söylerken, “böyle bir kadın tam kadın değildir, böyle bir kadın yanlış anlaşılır, böyle bir kadın ölmekten utanmaz” der ve her birinden sonra da ekler: “Ben böyle birisi oldum”.
Sexton, 1974’te dünyaya gözlerini yumarken, 2017’de Kanadalı yazarlar Norah Sadava ile Amy Nostbakken’in başta Anne Sexton, Sharon Olds, Amy Gerstler ve Sylvia Plath’in ürünlerinden yola çıkıp kendilerine yaptıkları derin kazıyla yazdıkları, hâlâ büyük ses getirerek dünyayı dolaşan “Uyandığımda Sesim Yoktu” piyeslerinde (sonra çekilen film ile de) aslında meselenin çağımızda hiç de değişmediğini, sadece kılık değiştirerek daha da yaygınlaştığını gözler önüne sererler. Gene de piyesin sonlarında geçen şu söz çok kıymetli: “Onca yol katettik, artık dönmeyiz geri.”
Önemli yahut havalı her şey erkeklerin
Bir zamanlar kütüphanelere girmesi yasak olan kadınlar nasıl oldu da yine de o onca yolu katedebildi? Harfin, sözcüğün, kalemin, kâğıdın uzak tutulduğu Kadınlık Tarihi nasıl oldu da yazar, şair yetiştirebildi?
Günümüz yazarlarından Hindistanlı Somrita Urni Ganguly 2020 tarihli, kadınlığın hikâyesi içinde daha geçen gün yapılan diyebileceğimiz uluslararası bir oturumda, “Kadınların okumaya cesaret ettikleri için hâlâ kafalarından vurulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kadınlar bedenleri, arzuları, yaşamları hakkında yazmayı seçtikleri için hâlâ zulüm görüyorlar” der, “hâlâ ataerkil olan bir endüstride ve toplumda kadın olmak hakkında ve itaatsizlikleri adına kadınların ne kadar bedel ödemesi gerektiğini” sorar.
Oturum katılımcılarından Amerikan şair Eleni Sikelianos, bir kadın, bir zamanlar da bir kız çocuğu olarak neredeyse her hareketinde bir tür itaatsizlik hissettiğini vurguladığı yanıtında, (Anne Sexton’un son yıllarına ve ölümünden hemen sonralara) 1970’lere denk gelen çocukluğunda, önemli ya da havalı ya da akıllı olan her şeyin erkekler tarafından yapıldığından, kadın rol modellerinin neredeyse hiç olmadığından, bir pilot ya da asker ya da bir ülkenin başbakanı olmak istiyorsan, bir erkek olmalısın, diye düşünerek büyüdüğünden söz eder. Erkek olursa istediği her şeyi seçme özgürlüğü vardır çünkü.
Şimdi kendisi de bir kız çocuğu annesi olan Eleni “dünyanın en eski cumhuriyeti -Amerika Birleşik Devletleri- henüz bir kadın başkan seçmedi” diyerek de bu konudaki beklentisini dile getirir. Yazmanın kendisi zaten itaatsiz bir eylem, diyen İngiliz Tiffany Atkinson ise “Kimler kadın yazar yayınlıyor? Onları kim okuyor? Kadın olarak yayınlanmak yeterli mi? Onların okunmasını sağlamak gerekli değil mi?” diye sorar, evine gittiği erkek bir arkadaşının kütüphanesinde hiç kadın yazar göremediğini anlatarak. Kadın yazarların endüstrideki durumuna ilişkin önemli sorular bunlar, kıymetli bir anı.
Galli Natalie Ann Holborow ise ürünlerinden çok makyajının, saçının, giysisinin konuşulmasından rahatsız, verilmiş etiketlerden kurtulmaya çalışmamız ya da kadın şairleri tanımlayan yeni etiketlere sahip olmamız gerektiğini vurgular. Örneğin itirafçı şair diye etiketlenenlerin hep kadınlar olduğunu, erkeklerin böyle etiketlerle uğraşması gerekmediğini ekleyerek. Ki itirafçı şiir Anne Sexton gibi dile estetik rüzgâr katmanları estiren şairlerin örnekleriyle şiir sanatının önemli, saygın bir alanıdır. Ne acı… Üzerine yapıştırılmış etiketlerden kurtulma çabası vermek, yazdıklarından daha çok üzerindekilerinin eleştiriye değer görülmesinin önüne geçmeye çalışmak… Büyük bir enerji ve zaman kaybı, hepimiz, tüm insanlık için.
Erkek şiddetine karşı yaşama hakkı
Yine 2020’deki bir başka oturumda Güney Afrikalı şair Katleho Kano’nun söylediklerine kulak kabartacak olunursa Güney Afrika’da yazılan şiirlerdeki çığlığın yankısı çarpabilir pencerelerinize duvarlarınıza, çoğu korku duymadan hayatta kalmak isteyen kadınlara ilişkin bu şiirlerin. Bu kadınlar bir yandan ekonomik özgürlük kazanmaya çalışırken bir yandan da “Afrikalı siyahi kadın” olarak “tam bir insan” gibi kabul edilme özgürlüğünü edinmeye çalışıyorlar. Erkek şiddetine karşı yaşama hakkı özgürlüğünü sağlamak için de. Kano da, Kanadalı meslektaşları gibi, dönemeyiz der bu oturumda; harika işler üreterek hem istediğimiz hem de insan evladı olarak ihtiyaç duyduğumuz özgürlükleri kazanmak için devam etmemiz gerektiğini belirtir. Nijeryalı Ayo Ayoola-Amale ise okuduğu şiirinde “Ben Afrika’yım! Ben Afrika’yım! Günahlardan alçak adamlarla haberim oldu erkek akrabalarımla değil!” diye haykırır.
Aynı soruyu tekrar etmek pahasına, tarihin bize sunduğu bilgi ile “kadın meselesi”ne ilişkin ne değişti diye sorsak, tüm bu tanıklıklarla da yanıtlamaya kalksak ne diyebiliriz? Bir şey diyebilir miyiz? Aslında mesele yediklerimiz, okuduklarımız, giydiklerimiz, filmler, reklamlar, reklam panoları, masallar, ninniler, oyuncak bebekler, dergiler, temizlik ürünleri değil mi? Mesele yürüyüşümüz, gülüşümüz, düşünüşümüz aslında. Mesele sesini azıcık çıkaracak, birazcık yükseltecek olsa, kendini dilediği gibi ifade edip yaşayacak olsa, yaşamı boyunca birden fazla erkeğe âşık olacak olsa kadının karşılaşacağı sözler, değil arkadaş arasında iş ortamında bile kabul etmek zorunda kaldığı cinsiyetçi şakalar, espriler, ifadeler, küfürler… Erkek fatma, erkek avcısı, şirret, kancık, kız kurusu, kara dul, histerik, kafa şişiren, dırdır eden, ciyaklayan, aşırı duygusal, çirkef, hatta feminist, hatta kendine dört şairi âşık edip üçünün ruhunu ferahlatıcı. Evet, tüm bunlar saçmalık ama erke kahır etme gücünü veren, bu kahrı meşrulaştıran saçmalıklar. Hayır, onca yol kat ettik, kabul etmiyoruz bu kahrın meşrulaşmasını. Hayır, ıslıkla çağıramazsınız bizi.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 14 Temmuz 2021’de yayımlanmıştır.