Kadın şairlerin serüveni: Gölgeden zirveye

Adı bilinen ilk şair kadın Zeynep Hatun’dan günümüze uzandığımızda ne görürüz? Kadınlar özgün bir ses, özgün bir bakış, yeni bir estetik, yeni bir biçim getirmişler midir şiire? Eril erkten, erkek gölgesinden sıyrıldıkça şiirlerinde neler değişti? Doç. Dr. Emel Koşar yazdı.

Türk edebiyatında şair kadınların şiir çizgileri tarihsel süreçte erkeklerin gölgelerinden sıyrılarak zirveye doğru yükselir. Geleneksel dönemde (Divân ve Halk şiirinde/erkek dünyasında) eğreti duran şair kadınlar yenileşme dönemiyle birlikte kendi şiirlerini kurmayı ve özgün birer ses yakalamayı başarmışlardır.[efn_note] Coğrafya Kaderdir: Tarihteki ilk şair kadın Enheduanna (M.Ö. 2285-2250) aynı zamanda Sümer prensesi ve önemli bir mabedin baş rahibesidir. O, ilk Akat Kralı I. Sargon’un kızıdır. (Muazzez İlmiye Çığ, “Tarihte İlk Kadın Şair”, Ortadoğu Uygarlık Mirası-I, Kaynak Yayınları, İstanbul 2021, s. 203-209.) Antik Yunan şairi Sappho (M.Ö. 610-570) da Enheduanna gibi iyi bir eğitim almıştır. Doğu’da zamanla şair kadının şiirdeki etkisi azalmıştır.Şair kadının konumu Batı’da da Doğu’dakinden farklı değildir.Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda (1929) adlı kitabı kadınlardan niçin Shakespeare gibi bir dâhi çıkmadığını soran erkeklere cevap niteliğindedir. Woolf yeteneğin eğitim ve çalışmayla birlikte zirveye taşınabileceğini savunmuştur. Shakespeare’in kız kardeşi olarak tanıttığı hayali bir kadın (Judith) kurgulamıştır. Judith yetenekli olsa da ağabeyinin aksine öğrenim göremez, para kazanamaz ve özgür değildir. Toplumun ona biçtiği rolü (ev kadını, anne) benimsemek ve sorumluluklarını (ev işi, çocuk bakımı…) yerine getirmek zorundadır. (Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda, Çev: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2018, s. 52-55.)
Woolf’a göre eğitimi, parası ve özgür bir çalışma ortamı olmayan kadından yaratıcılık beklenemediği için kadınlar öncelikle ekonomik bağımsızlıklarını kazanmak zorundadırlar. Ekonomik bağımsızlığını elde eden ve kendine ait bir oda sahibi olan kadının mücadelesi ise sona ermez.[/efn_note]

Geleneksel Dönem (Divân Şiiri)

İlk tezkireden son tezkireye kadar Osmanlı’da otuz üç şair kadının yer aldığı ifade edilir.[efn_note]Ferah Burgul Adıgüzel, “Edebiyat Eğitiminde Unutulmuş Kadın Yazarlar”, Yaratıcı Drama Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 18, Kış 2014, s. 19.[/efn_note] Adı bilinen ilk şair kadın Zeynep Hatun’dan (15. yüzyıl) Rabia Hatun’a kadar kırk altı kadın Divân şairi biliniyor sadece.[efn_note]Serhan Alkan İspirli, “Osmanlı Kadınının Şiiri”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt: 2/4, 2007, s. 453.[/efn_note]

Şair kadınların doğdukları ve yetiştikleri yerler genellikle İstanbul, Trabzon, Amasra’dır. Refah seviyeleri yüksek ailelerinin onlara sağladıkları/uygun gördükleri imkânlar ölçüsünde eğitim almışlardır. Vali, kadı, kazasker, şeyhülislâm veya paşa kızıdırlar. Nazan Bekiroğlu’nun ifadesiyle hepsi “babasının kızı”dırlar.[efn_note]Nazan Bekiroğlu, a.g.m. , s. 802-812.[/efn_note] Ataerkil düzende, babalarının veya eşlerinin gölgesinde yaşamak zorunda kalmışlardır.

Babalarından veya eşlerinden izin alabildikleri sürece şiir yazabilen ve yayımlayabilen şair kadınların evlilikleri şiir yazmaları için bir engeldi. Çünkü genellikle evlendikten sonra eşleri şiir yazmalarına izin vermemiştir.

Tezkirelerde kadınlara çok az yer verilmiştir. M. Kayahan Özgül’ün iddiasının[efn_note]M. Kayahan Özgül, Dîvan Yolu’ndan Pera’ya Selâmetle-Modern Türk Şiirine Doğru, YKY, İstanbul 2018, s. 220.[/efn_note] aksine tezkireciler cinsiyet ayrımcılığı yapmışlar ve kadınların şiirlerini “iffet” odaklı incelemişlerdir. Sehî, Heşt Behişt (Yedi Cennet, 1538) adlı tezkiresinde şair kadınlara “Fi zikrü’n-nisâ” başlıklı ayrı bir bölüm ayırır. Adı geçen tezkirede Zeynep Hatun ve Mihrî Hatun’la ilgili kısa bilgi ve birkaç dize yer alır. Latîfî’nin tezkiresinde (1546) ise özel bir bölüm ayrılmadan kadınlara daha ayrıntılı şekilde yer verilir. Zeynep Hatun’un ne kadar iffetli olduğu vurgulanır. Zeynep Hatun evlenince şiir yazmayı bırakır. Mihrî ise bekâr olduğu için şiir yazmayı sürdürür. Âşık’ın Meşa’irü’ş-şu’ara’sında (1569) da Mihrî’nin ömür boyu bakireliği vurgulanır.[efn_note]Walter G. Andrews-Mehmet Kalpaklı, Sevgililer Çağı-Erken Modern Osmanlı-Avrupa Kültürü ve Toplumunda Aşk ve Sevgili, Çev: N. Zeynep Yelçe, YKY, İstanbul 2018, s. 226-227, 232.[/efn_note]

Şair kadınlar “zarif ifadeleri tercih etmeleri, tevazu içinde kendilerini eleştirebilmeleri ve yetenekleri hususunda çekingen duruşlarıyla” tanınmışlardır.[efn_note]Ruken Karaduman, Feminist Eleştiri Kuramı Perspektifinden Klasik Türk Şiiri, Paradigma Akademi Yayınları, Çanakkale 2022, s. 181.[/efn_note]
Bu dönemde erkek egemen, rekabetçi, yergi ve müstehcen taşlamaların yer aldığı şiir dünyasında kadın, erkeğin sesine eklemlenir. Erkeğin bakışıyla, sesiyle kendisini ifade etmeye çalışır. Ne kadar yetenekli ve eğitimli olursa olsun kadın; erkek kadar iyi bir şair değildir.

Özellikle gazel ve nazire türlerinde ürün veren şair kadınların şiirleri Divân edebiyatının çerçevesini/kalıplarını kıramamıştır, samimiyetten uzaktır, eril dile eklemlenmiş ve geleneği sürdürmüştür. Bu dönemde yazan şair kadınlar duygu ve düşüncelerini şiirlerinde olduğu gibi yansıtamadıkları için onların ürünleri içtenlikten uzak ve yapay kalmıştır. Daha çok eril duyuşla şiirler kaleme alan şair kadınların sesleri edebiyatta pek duyulmamıştır. Çemberi kıramadıkları ve şiirlerinde kadınlıklarını yansıtamadıkları için erkeklerin gölgesinde kalmışlardır.

Şair kadınlar edebî çevrelerden önce kendi aileleri tarafından özel hayatlarını yansıttıkları düşünülen eserlerinde kullandıkları sözcükler sebebiyle dışlanmamak, ayıplanmamak, eleştirilmemek için şiirlerini ister istemez sansürleyerek yayınlamış/sunmuş, eril söyleme ortak olmuş ve özgünlükten uzaklaşmışlardır. Duygularını saklamak ve erkeğin diliyle/duyuşuyla yazmak zorunda kalan şair kadınların şiirin özüne aykırı bu tutumları eserlerinin edebî değerini düşürmüştür/zedelemiştir. Bu dönemde, şiirlerinde “kendi olamayan”, duygularını içtenlikle yansıtamayan şair kadınların duruşları çekingen, silik; sesleri ise zayıftır. Şair kadınlar sınırlarını erkeklerin çizdiği alanda (şiirde) onlarla yarışacak güçte ve kuralları değiştirecek konumda değillerdir.

Tasavvufî Şiir ve Âşık Tarzı Kültür Geleneği

Müjgân Cunbur ve Neriman Saryal Duranoğlu Türk Kadınının Şiiri adlı seçkilerinde sadece Divân ve yenileşme dönemi şair kadınların şiir örneklerine değil, Halk ve Tasavvufî Halk şairlerinden Afife Sultan, Şah Sultan, Sâkine Bacı, Âşık Meryem, Çukurovalı Ayşe’nin şiirlerine de yer verirler.[efn_note]Müjgân Cunbur-Neriman Saryal Duranoğlu, Türk Kadınının Şiiri, Kadının Sosyal Hayatını Tetkik Kurumu Yayınları:10, Ankara 1970.[/efn_note]

Çalışmalarda, farklı yüzyıllarda yaşamış toplam 141 kadın halk ozanından bahsedilir. 15. yüzyıldan itibaren cönklerde Alevi-Bektaşi kadın şairlere rastlamak da mümkündür.

Genellikle usta çırak ilişkisiyle yetişen âşıklar sanatlarını hanlarda, bey veya eşraf konaklarında, köy odalarında, kahvehanelerde, şenliklerde, panayırlarda, düğünlerde, siyasî toplantılarda, kurtuluş günlerinde ve eğlence mekânlarında icra ederler. Toplumsal kurallar, ekonomik şartlar ve dinî-ahlâkî ölçütler sebebiyle il il gezemeyen, erkek âşıklar tarafından küçümsenen âşık kadınlar ailelerinin engellemeleri (onlara uygulanan çeşitli yaptırımlar, eşlerinin dayakları, sazlarını kırmaları, şiirlerini yakmaları…) sebebiyle sanatlarını icra edememişler veya çeşitli zorluklar yaşamışlardır. Karşısındakini alt etmeyi amaçlayan atışmadan kaçınan âşık kadınlar sohbet türü atışmayı tercih etmişlerdir. Çünkü erkeklerin pervasız sözlerinden rahatsız olmuşlardır.[efn_note]Mustafa Sever, “Âşık Tarzı Kültür Geleneğinde Günümüz Kadın Âşıkları”, Türkbilig, Sayı: 20, 2010, s. 99-102.[/efn_note]

Erkek âşıklar kadar olmasa da sanatlarını icra etmede birtakım zorlukları göğüsleyen âşık kadınlar, geleneğin kendilerine sunduğu kalıp ifadelerden, mazmunlardan yararlanarak kendilerine özgü duyarlıkları ile ayrı bir yer edinmişlerdir. 17. yüzyıldan günümüze kadar çevrelerinde tanınan âşık kadınların geleneğin birtakım şartlarını (çıraklık, gezgin olma, âşık meclislerinde bulunma…) yerine getirememeleri yüzünden şiirleri (türküler, ağıtlar, maniler, ninniler) büyük ölçüde unutulmuş veya anonimleşmiştir.[efn_note]Mustafa Sever, a.g.m. , s. 98.[/efn_note]

Günümüzde köylerinin dışında da seslerini duyuran âşık kadınlar ise birçok davete icabet etmek isteseler de masrafları yeterince karşılanmadığı veya birkaç gün sürecek olması sebebiyle etkinliklere katılamamaktadırlar.

Geçmişte kadınlar genelde usta bir âşığın yanında eğitim alamadıkları için usta-çırak ilişkisiyle ilerleyen âşıklık geleneğini sürdürmekte zorlanıyorlardı. Ancak radyo, televizyon ve internetle birlikte ustalardan âdeta birebir ders almaya başlamışlardır.
Âşık kadınlar aşk, tabiat dışında kadın sorunlarına da değinerek farklılıklarını dile getirmişlerdir. Kına gecelerinde, köy düğünlerinde ve belediye şenliklerinde sanatlarını icra etmişlerdir.

Yenileşme Dönemi

Kadınlar, tarihsel süreç içinde toplumsal haklarını kazandıkları ölçüde, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi sanatta da varlıklarını daha fazla ortaya koyma imkânı bulmuşlardır.[efn_note]Ayfer Yılmaz, “Geçmişten Günümüze Kadın Şairlerin Konumuna Genel Bir Bakış”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum Eğitim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, 2012, s. 47.[/efn_note]

Şair kadınların eserlerindeki erkek söylemi/erkeksi duyuş Nigâr Hanım[efn_note]Prof. Dr. Murat Koç’un Kırık Kalemli Kadınlar romanı Nigâr Hanım merkezinde dönemin atmosferini yansıtır.[/efn_note] ile etkisini kaybetmiştir. Türk “kadın” şiirinin Nigâr Hanım’la başladığından söz etmek abartı değildir.[efn_note]Nazan Bekiroğlu, a.g.m. , s. 802-812.[/efn_note] Yenileşme dönemi şairlerinden Nigâr Hanım’ın şiirlerindeki samimiyet onu kendinden önceki şair kadınlardan ayırmıştır. Nigâr Hanım ismini gizlemeden, kadınlığını örtmeden, duygu ve düşüncelerini sansürlemeden kaleme aldığı/yayımladığı şiirleriyle eril söylemi kırmıştır. Böylece kadın, Türk şiirinde tam anlamıyla varlık göstermiştir. Kadının sesi/duyuşu/hayal dünyası Türk şiirinin akışını/seyrini değiştirmiştir. Nigâr Hanım’dan sonra şair kadınlar çağlayan bir ırmak gibi kendini yollarını çizmişlerdir.

Nigâr Hanım’dan sonra Makbule Leman, Abdülhak Hâmid’in kardeşi Mihrünnisâ Hanım, İhsan Raif, Yaşar Nezihe, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, İffet Halim Oruz, Muazzaz Aruoba, Neriman Hikmet Öztekin, Necibe Kızılay, İsmet Kür, Gülten Akın, Melisa Gürpınar, Sennur Sezer, Lâle Müldür, Ayten Mutlu, Birhan Keskin ve Emel İrtem’le olgunlaşan kadın şiiri milenyum çağında Betül Dünder, Hilâl Karahan, Gonca Özmen, Emel Koşar ve Şeyda Üzer’le devam eder.

Gülten Akın’ın eserleriyle birlikte kadının kendisiyle ve toplumla özellikle erkeklerle hesaplaşma tarzı/tutumu Türk şiirinin çehresini değiştirir. Akın, öngörüsü ve direnciyle bilge bir şair olarak kabul edilir. Akın’ın Kestim Kara Saçlarımı’ndaki (1960) başkaldıran tavrı ondan sonraki şair kadınların şiirlerinde de göze çarpar.

Şiirlerinde kadına/kadınlık durumlarına odaklanan Ayten Mutlu, Yunan mitolojisinden faydalanarak kadının gücünü vurgular. Birhan Keskin ve Lâle Müldür’ün şiirleri şair kadının kendi yolunu çizme arzusunun bir sonucu/göstergesi olarak kabul edilebilir. Onların eserlerinde kadının edebiyattaki varoluş mücadelesi, başkaldırısı ve hakkını arayan tutumu metinlerarasılıktan faydalanılarak lirik şekilde ifade edilir.

Mahkum edilmişçesine suskunluğa boğulan kadının sessiz çığlığı Betül Dünder’in şiirlerinde duyulur. Özgürlüğün ayak seslerini şiirlerinde atılgan bir tavırla/duyuşla duyuran Dünder’in mücadeleci ruhu da sezilir. Dalgalarla mücadelesinde özgürlüğü kucaklamaya çalışan ve rüzgâra yön veren kadının iradesi ise Hilâl Karahan’ın şiirlerine damgasını vurur.

Bu makalenin yazarı Emel Koşar, Sezgi Kırıt’a ithaf ettiği “Sonsuz Döngü” şiirinde ve eserleriyle her biri ona rehberlik eden kadınlara ithaf ettiği Mimoza Yangını’ndaki (2021) şiirlerinde mimozayla nahif oldukları kadar güçlü de olan kadınların azmini vurgular. Tarihten sinemaya, müzikten edebiyata esinlendiği kadınların dilleriyle/duyuşlarıyla şiirlerini zenginleştirir.

Milenyum Çağı

Geleneksel şiirde kadın, şairin ilham perisi ve seslenilen kişidir. Güzel aşk nesnesi rolündedir, özne rolü üstlenemez. Edgar Allen Poe’nun ifadesi değiştirilirse dünyadaki en şiirsel nesne güzel bir kadının ölümüdür ve her kadın şair, yazmak için genelde ayağıyla çiğnemek zorunda olduğu bir kadın kahramanın güzel cesedinin ebediyen etkisi altındadır.[efn_note]Svetlana Boym, “Şairenin Ölümü”, Tırnak İçinde Ölüm-Modern Şairle İlgili Kültürel Mitler, Çev: Emine Ayhan, Metis Yayınları, İstanbul 2010, s. 252.[/efn_note]

Türk şiirinde şair kadınların geçmişteki eğreti duruşları bugün misafirden öte her şeye hâkim ev sahibi duruşuna dönüşmüştür. Şair kadınların sergiledikleri cesur duruş eserlerine de yansımıştır. Çemberi kırarak dışarı çıkan ve iç dünyalarını yansıtan şair kadınların şiirdeki edaları yıkıcı değil, yapıcı ve sabırlıdır. Günümüzde şair kadınlar edilgen, çaresiz, düşkün bir portre yerine etkin, kararlı ve yetenekli bir portre çizerler.

Edebiyat dünyasında bilinçli olarak gölgede bırakılmış, göz ardı edilmiş şair kadınların mücadeleleri eserlerinde bedeli ödenmiş zaferlerle kendini göstermiştir. İbretlik hikâyelerden yükseliş hikâyelerine yelken açan şair kadınların ayaklarını toprağa sağlam basan dilleri, kaçınılmaz olanı, kaderin yönünü ve toplumun düzenini değiştirmeyi deneyen/başaran tutumları şiirlerinde hayat bulmuştur. Yüzyılların süzgecinden geçen şiir dili, şair kadınların deneyimleriyle gelişmiş ve onların eserlerinde eril dil yerini dişil dile bırakmıştır.

Cumhuriyet ikliminde gelişen, değişen, serpilen şair kadınlar kendi seslerini bulmuşlar ve duyurmuşlardır. Geçmişte erkeklerin gölgelerinde kalan, kaleme aldıkları eserlerin aslında onlara ait olmadığına inanılan ve varlık gösteremeyen şair kadınlar günümüzde neredeyse erkekleri gölgede bırakacak konumdadırlar. Çünkü şair kadınlar ayakları yere sağlam basan ve kişiliklerini yansıtan metinler kaleme almışlardır.

Behçet Necatigil’in “Şiir Burçları” yazısından hareketle Divân şiiri döneminde kadın ruhunu yansıtamadıkları için gurbet burcunda olan şair kadınların günümüzde samimiyetlerini eserlerinde hissettirmeyi başardıkları için hikmet burcunda oldukları söylenilebilir.

Kadın ruhunu/kadın dünyasını samimiyetle yansıtan ve edebî değeri yüksek eserler kaleme alan şair kadınların sayısı zamanla artmıştır. 2000’li yıllarda eserleriyle göz dolduran şair kadınlar, erkekler için âdeta tehlike olarak görülmüşlerdir.

Erkek egemen edebiyatta kendi dillerini/üsluplarını kuran, eserlerinde ruhlarını içtenlikle aksettiren şair kadınlar şiirde erkekleşmeden ilerlerler.

Şair kadınların özgürleşme süreçleri kadınların toplumdaki özgürleşme süreçleriyle paraleldir. Osmanlı dönemi şiirinde kadının kısık sesi ve sönük şiiri zamanla gürül gürül çağlayan bir ırmağa dönüşmüştür. Hatta günümüzde “kadın şair” ifadesinin kullanılması bile ayrımcı bir söylem olduğu için eleştirilmiştir. Şair kadınlar erkeklerle eşitliği yakalayarak Türk şiirinin/edebiyatının ayrılmaz birer parçası olduklarını kanıtlamışlardır.

Sonuç: Nereden nereye

1980’lerde kadın sorunları gündemin belli başlı tartışma konuları haline gelmiştir.[efn_note]Şirin Tekeli, “1980’ler Türkiye’sinde Kadınlar”, 1980’ler Türkiye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, Haz: Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul 2020, s. 33.[/efn_note] Kadını küçümseyen, ona fizyolojik ve psikolojik zarar veren cinsiyetçi tavrın şair kadınların şiirlerinde sorunsallaştırıldığı söylenilebilir. Özellikle 2000’lerde kadının edebiyattaki konumu sorgulanmaya başlanmış ve toplumsal cinsiyet rollerine dayanan eşitsizliğe karşı güçlü bir tavır alınması gerektiği konusunda birleşilir. Kadının özgürlüğünü kısıtlayan, ayrımcı tavırlar ve şiddet içerikli eylemler eleştirilir. Kadın meselesi geçmişten bugüne ayrıntılarıyla ve çözüm önerileriyle birlikte ele alınır.

Kadının kendisine uygun görülen rolden çıkarak eşitlik ve özgürlük temelinde hayatını istediği gibi şekillendirebileceği savunulur. Erkek hegemonyasının katı kurallarına ve aşağılayıcı diline karşı koyan şair kadınların edebî ürünleri ilgiyle karşılanır. Kadının toplumdaki varoluşu ve mücadelesi şiir/metin merkezinde tartışılır. Kendisine zorla giydirilen görünmezlik pelerininden sıyrılıp sesini duyuran kadının eğitimi, ailesindeki/iş yerindeki konumu ve dili sorgulanır.

Kendilerine öğretilen/dikte edilen her şeyi bir kenara bırakıp, kuralları yıkan, otoriteye başkaldıran şair kadınların şiirin nesnesinden öznesine geçtikleri/yükseldikleri görülür. Kendisine şiir yazılan güzel sevgili ve okur rollerinden çıkıp şair rolüne geçen ve bu rolün hakkını veren kadının güçlü tavrı dikkat çeker. Kadın; metinlere/eserlere güzel, narin ve pasif bir karakter olarak değil, etkin, güçlü ve her şeye hâkim bir karakter olarak damgasını vurmuştur. Geleneksel/alışılmış/kabullenilmiş rollere aykırı şekilde toplumun ona biçtiği elbiseyi çıkarıp mankenden terzi konumuna geçen kadın, kendi elbisesini dikip giyebilecek kabiliyette olduğunu gösterir.

Toplumsal cinsiyet rollerini sorgulayarak klâsik örneklerin/kalıpların dışına çıkan şair kadınların kendilerine özgü dillerinde öncelikle eşitlik ve özgürlük istekleri göze çarpmıştır. Genellikle fiziksel özellikleriyle değerlendirilen kadınların sınırları önceden çizilmiş bir alanda (şiir) ürün verirken erkeklerden daha fazla eleştiriye ve öfkeye maruz kaldıkları gerçeği göz ardı edilemez.

Sessiz, mahcup ve uysal olmaları, ellerinin hamurlarıyla her şeye karışmamaları, hadlerini aşmamaları ve yerlerini bilmeleri gereken kadınların aileleriyle/eşleriyle/çocuklarıyla ilgilenmek yerine şiir/şiir eleştirisi kaleme almaları, edebî meselelerle ilgili kalem oynatmaları, tartışmalara katılmaları, yeri geldiğinde haklarını aramaları hatta edebiyat dünyasındaki varlıkları bile erkekleri rahatsız eder.

Türk şiirinin kelime kadrosu, konusu/teması erkekler tarafından belirlenmiştir. Şair kadınların eserlerinde söz konusu kalıpları kırmamaları, hanımefendiliklerini (!) bozmamaları ve suya sabuna dokunmamaları gerektiği düşünülür. Yazısız kuralları çiğneyen, görünmez sınırları aşan, kalıpları kıran ve kapıları zorlayan şair kadınların her yazdıkları metin kendi hayatlarının bir yansıması değildir. Metnin kurgusal yapısını görmezden gelerek eseri sadece şairin hayatıyla ilişkilendirmeye çalışan ve biyografik okuma dışında başka bir yöntem bilmeyenlerin sığ eleştirileri suyu bulandırmaktan öteye gidemez.

Kaynakça

Alkan İspirli, Serhan, “Osmanlı Kadınının Şiiri”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt: 2/4, 2007, s. 445-454.

Andrews, Walter G.-Kalpaklı, Mehmet, Sevgililer Çağı- Erken Modern Osmanlı-Avrupa Kültürü ve Toplumunda Aşk ve Sevgili, Çev: N. Zeynep Yelçe, YKY, İstanbul 2018.

Bekiroğlu, Nazan, “Osmanlı’da Kadın Şairler”, Osmanlı Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, C. 9, 1999, s. 802-812.

Boym, Svetlana, “Şairenin Ölümü”, Tırnak İçinde Ölüm-Modern Şairle İlgili Kültürel Mitler, Çev: Emine Ayhan, Metis Yayınları, İstanbul 2010, s. 249-309.

Burgul Adıgüzel, Ferah, “Edebiyat Eğitiminde Unutulmuş Kadın Yazarlar”, Yaratıcı Drama Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 18, Kış 2014, s. 17-31.

Cunbur, Müjgân-Saryal Duranoğlu, Neriman, Türk Kadınının Şiiri, Kadının Sosyal Hayatını Tetkik Kurumu Yayınları:10, Ankara 1970.

Çığ, Muazzez İlmiye, “Tarihte İlk Kadın Şair”, Ortadoğu Uygarlık Mirası-I, Kaynak Yayınları, İstanbul 2021, s. 203-209.

Karaduman, Ruken, Feminist Eleştiri Kuramı Perspektifinden Klasik Türk Şiiri, Paradigma Akademi Yayınları, Çanakkale 2022.

Özgül, M. Kayahan, Dîvan Yolu’ndan Pera’ya Selâmetle-Modern Türk Şiirine Doğru, YKY, İstanbul 2018.

Sever, Mustafa, “Âşık Tarzı Kültür Geleneğinde Günümüz Kadın Âşıkları”, Türkbilig, Sayı: 20, 2010, s. 97-106.

Tekeli, Şirin, “1980’ler Türkiye’sinde Kadınlar”, 1980’ler Türkiye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, Haz: Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul 2020, s. 15-46.

Woolf, Virginia, Kendine Ait Bir Oda, Çev: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2018.

Yılmaz, Ayfer, “Geçmişten Günümüze Kadın Şairlerin Konumuna Genel Bir Bakış”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum Eğitim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, 2012, s. 46-63.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Ocak 2023’te yayımlanmıştır.

Doç. Dr. Emel Koşar
Doç. Dr. Emel Koşar
Akademisyen, şair ve yazar. 10 Haziran 1981’de Eskişehir’de doğdu. 2003'te Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Romanlarında Bâtıl İnançlar” adlı teziyle 2005’te Yüksek Lisans, “Yeni Türk Şiirinde Zaman Anlayışı (1923-1990)” adlı teziyle 2009’da Doktora eğitimini tamamladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi. Başlıca eserleri: “Şiire Yansıyan Zaman: Cumhuriyet Devri Türk Şiirinde Zaman 1923-1999” (Mühür Kitaplığı), “Sabahattin Eyüboğlu'nun Denemelerinde Sanata Bakış” (E Yayınları), “Geçmişe Açılan Kapı: Tuğrul Tanyol Sözlükleri” (Yasak Meyve Yayınları), “Keder Atlası: Seçme Şiirler” (Artshop Yayıncılık) ve “Işığın Nefesi” (Artshop Yayıncılık).

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Kadın şairlerin serüveni: Gölgeden zirveye

Adı bilinen ilk şair kadın Zeynep Hatun’dan günümüze uzandığımızda ne görürüz? Kadınlar özgün bir ses, özgün bir bakış, yeni bir estetik, yeni bir biçim getirmişler midir şiire? Eril erkten, erkek gölgesinden sıyrıldıkça şiirlerinde neler değişti? Doç. Dr. Emel Koşar yazdı.

Türk edebiyatında şair kadınların şiir çizgileri tarihsel süreçte erkeklerin gölgelerinden sıyrılarak zirveye doğru yükselir. Geleneksel dönemde (Divân ve Halk şiirinde/erkek dünyasında) eğreti duran şair kadınlar yenileşme dönemiyle birlikte kendi şiirlerini kurmayı ve özgün birer ses yakalamayı başarmışlardır.[efn_note] Coğrafya Kaderdir: Tarihteki ilk şair kadın Enheduanna (M.Ö. 2285-2250) aynı zamanda Sümer prensesi ve önemli bir mabedin baş rahibesidir. O, ilk Akat Kralı I. Sargon’un kızıdır. (Muazzez İlmiye Çığ, “Tarihte İlk Kadın Şair”, Ortadoğu Uygarlık Mirası-I, Kaynak Yayınları, İstanbul 2021, s. 203-209.) Antik Yunan şairi Sappho (M.Ö. 610-570) da Enheduanna gibi iyi bir eğitim almıştır. Doğu’da zamanla şair kadının şiirdeki etkisi azalmıştır.Şair kadının konumu Batı’da da Doğu’dakinden farklı değildir.Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda (1929) adlı kitabı kadınlardan niçin Shakespeare gibi bir dâhi çıkmadığını soran erkeklere cevap niteliğindedir. Woolf yeteneğin eğitim ve çalışmayla birlikte zirveye taşınabileceğini savunmuştur. Shakespeare’in kız kardeşi olarak tanıttığı hayali bir kadın (Judith) kurgulamıştır. Judith yetenekli olsa da ağabeyinin aksine öğrenim göremez, para kazanamaz ve özgür değildir. Toplumun ona biçtiği rolü (ev kadını, anne) benimsemek ve sorumluluklarını (ev işi, çocuk bakımı…) yerine getirmek zorundadır. (Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda, Çev: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2018, s. 52-55.)
Woolf’a göre eğitimi, parası ve özgür bir çalışma ortamı olmayan kadından yaratıcılık beklenemediği için kadınlar öncelikle ekonomik bağımsızlıklarını kazanmak zorundadırlar. Ekonomik bağımsızlığını elde eden ve kendine ait bir oda sahibi olan kadının mücadelesi ise sona ermez.[/efn_note]

Geleneksel Dönem (Divân Şiiri)

İlk tezkireden son tezkireye kadar Osmanlı’da otuz üç şair kadının yer aldığı ifade edilir.[efn_note]Ferah Burgul Adıgüzel, “Edebiyat Eğitiminde Unutulmuş Kadın Yazarlar”, Yaratıcı Drama Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 18, Kış 2014, s. 19.[/efn_note] Adı bilinen ilk şair kadın Zeynep Hatun’dan (15. yüzyıl) Rabia Hatun’a kadar kırk altı kadın Divân şairi biliniyor sadece.[efn_note]Serhan Alkan İspirli, “Osmanlı Kadınının Şiiri”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt: 2/4, 2007, s. 453.[/efn_note]

Şair kadınların doğdukları ve yetiştikleri yerler genellikle İstanbul, Trabzon, Amasra’dır. Refah seviyeleri yüksek ailelerinin onlara sağladıkları/uygun gördükleri imkânlar ölçüsünde eğitim almışlardır. Vali, kadı, kazasker, şeyhülislâm veya paşa kızıdırlar. Nazan Bekiroğlu’nun ifadesiyle hepsi “babasının kızı”dırlar.[efn_note]Nazan Bekiroğlu, a.g.m. , s. 802-812.[/efn_note] Ataerkil düzende, babalarının veya eşlerinin gölgesinde yaşamak zorunda kalmışlardır.

Babalarından veya eşlerinden izin alabildikleri sürece şiir yazabilen ve yayımlayabilen şair kadınların evlilikleri şiir yazmaları için bir engeldi. Çünkü genellikle evlendikten sonra eşleri şiir yazmalarına izin vermemiştir.

Tezkirelerde kadınlara çok az yer verilmiştir. M. Kayahan Özgül’ün iddiasının[efn_note]M. Kayahan Özgül, Dîvan Yolu’ndan Pera’ya Selâmetle-Modern Türk Şiirine Doğru, YKY, İstanbul 2018, s. 220.[/efn_note] aksine tezkireciler cinsiyet ayrımcılığı yapmışlar ve kadınların şiirlerini “iffet” odaklı incelemişlerdir. Sehî, Heşt Behişt (Yedi Cennet, 1538) adlı tezkiresinde şair kadınlara “Fi zikrü’n-nisâ” başlıklı ayrı bir bölüm ayırır. Adı geçen tezkirede Zeynep Hatun ve Mihrî Hatun’la ilgili kısa bilgi ve birkaç dize yer alır. Latîfî’nin tezkiresinde (1546) ise özel bir bölüm ayrılmadan kadınlara daha ayrıntılı şekilde yer verilir. Zeynep Hatun’un ne kadar iffetli olduğu vurgulanır. Zeynep Hatun evlenince şiir yazmayı bırakır. Mihrî ise bekâr olduğu için şiir yazmayı sürdürür. Âşık’ın Meşa’irü’ş-şu’ara’sında (1569) da Mihrî’nin ömür boyu bakireliği vurgulanır.[efn_note]Walter G. Andrews-Mehmet Kalpaklı, Sevgililer Çağı-Erken Modern Osmanlı-Avrupa Kültürü ve Toplumunda Aşk ve Sevgili, Çev: N. Zeynep Yelçe, YKY, İstanbul 2018, s. 226-227, 232.[/efn_note]

Şair kadınlar “zarif ifadeleri tercih etmeleri, tevazu içinde kendilerini eleştirebilmeleri ve yetenekleri hususunda çekingen duruşlarıyla” tanınmışlardır.[efn_note]Ruken Karaduman, Feminist Eleştiri Kuramı Perspektifinden Klasik Türk Şiiri, Paradigma Akademi Yayınları, Çanakkale 2022, s. 181.[/efn_note]
Bu dönemde erkek egemen, rekabetçi, yergi ve müstehcen taşlamaların yer aldığı şiir dünyasında kadın, erkeğin sesine eklemlenir. Erkeğin bakışıyla, sesiyle kendisini ifade etmeye çalışır. Ne kadar yetenekli ve eğitimli olursa olsun kadın; erkek kadar iyi bir şair değildir.

Özellikle gazel ve nazire türlerinde ürün veren şair kadınların şiirleri Divân edebiyatının çerçevesini/kalıplarını kıramamıştır, samimiyetten uzaktır, eril dile eklemlenmiş ve geleneği sürdürmüştür. Bu dönemde yazan şair kadınlar duygu ve düşüncelerini şiirlerinde olduğu gibi yansıtamadıkları için onların ürünleri içtenlikten uzak ve yapay kalmıştır. Daha çok eril duyuşla şiirler kaleme alan şair kadınların sesleri edebiyatta pek duyulmamıştır. Çemberi kıramadıkları ve şiirlerinde kadınlıklarını yansıtamadıkları için erkeklerin gölgesinde kalmışlardır.

Şair kadınlar edebî çevrelerden önce kendi aileleri tarafından özel hayatlarını yansıttıkları düşünülen eserlerinde kullandıkları sözcükler sebebiyle dışlanmamak, ayıplanmamak, eleştirilmemek için şiirlerini ister istemez sansürleyerek yayınlamış/sunmuş, eril söyleme ortak olmuş ve özgünlükten uzaklaşmışlardır. Duygularını saklamak ve erkeğin diliyle/duyuşuyla yazmak zorunda kalan şair kadınların şiirin özüne aykırı bu tutumları eserlerinin edebî değerini düşürmüştür/zedelemiştir. Bu dönemde, şiirlerinde “kendi olamayan”, duygularını içtenlikle yansıtamayan şair kadınların duruşları çekingen, silik; sesleri ise zayıftır. Şair kadınlar sınırlarını erkeklerin çizdiği alanda (şiirde) onlarla yarışacak güçte ve kuralları değiştirecek konumda değillerdir.

Tasavvufî Şiir ve Âşık Tarzı Kültür Geleneği

Müjgân Cunbur ve Neriman Saryal Duranoğlu Türk Kadınının Şiiri adlı seçkilerinde sadece Divân ve yenileşme dönemi şair kadınların şiir örneklerine değil, Halk ve Tasavvufî Halk şairlerinden Afife Sultan, Şah Sultan, Sâkine Bacı, Âşık Meryem, Çukurovalı Ayşe’nin şiirlerine de yer verirler.[efn_note]Müjgân Cunbur-Neriman Saryal Duranoğlu, Türk Kadınının Şiiri, Kadının Sosyal Hayatını Tetkik Kurumu Yayınları:10, Ankara 1970.[/efn_note]

Çalışmalarda, farklı yüzyıllarda yaşamış toplam 141 kadın halk ozanından bahsedilir. 15. yüzyıldan itibaren cönklerde Alevi-Bektaşi kadın şairlere rastlamak da mümkündür.

Genellikle usta çırak ilişkisiyle yetişen âşıklar sanatlarını hanlarda, bey veya eşraf konaklarında, köy odalarında, kahvehanelerde, şenliklerde, panayırlarda, düğünlerde, siyasî toplantılarda, kurtuluş günlerinde ve eğlence mekânlarında icra ederler. Toplumsal kurallar, ekonomik şartlar ve dinî-ahlâkî ölçütler sebebiyle il il gezemeyen, erkek âşıklar tarafından küçümsenen âşık kadınlar ailelerinin engellemeleri (onlara uygulanan çeşitli yaptırımlar, eşlerinin dayakları, sazlarını kırmaları, şiirlerini yakmaları…) sebebiyle sanatlarını icra edememişler veya çeşitli zorluklar yaşamışlardır. Karşısındakini alt etmeyi amaçlayan atışmadan kaçınan âşık kadınlar sohbet türü atışmayı tercih etmişlerdir. Çünkü erkeklerin pervasız sözlerinden rahatsız olmuşlardır.[efn_note]Mustafa Sever, “Âşık Tarzı Kültür Geleneğinde Günümüz Kadın Âşıkları”, Türkbilig, Sayı: 20, 2010, s. 99-102.[/efn_note]

Erkek âşıklar kadar olmasa da sanatlarını icra etmede birtakım zorlukları göğüsleyen âşık kadınlar, geleneğin kendilerine sunduğu kalıp ifadelerden, mazmunlardan yararlanarak kendilerine özgü duyarlıkları ile ayrı bir yer edinmişlerdir. 17. yüzyıldan günümüze kadar çevrelerinde tanınan âşık kadınların geleneğin birtakım şartlarını (çıraklık, gezgin olma, âşık meclislerinde bulunma…) yerine getirememeleri yüzünden şiirleri (türküler, ağıtlar, maniler, ninniler) büyük ölçüde unutulmuş veya anonimleşmiştir.[efn_note]Mustafa Sever, a.g.m. , s. 98.[/efn_note]

Günümüzde köylerinin dışında da seslerini duyuran âşık kadınlar ise birçok davete icabet etmek isteseler de masrafları yeterince karşılanmadığı veya birkaç gün sürecek olması sebebiyle etkinliklere katılamamaktadırlar.

Geçmişte kadınlar genelde usta bir âşığın yanında eğitim alamadıkları için usta-çırak ilişkisiyle ilerleyen âşıklık geleneğini sürdürmekte zorlanıyorlardı. Ancak radyo, televizyon ve internetle birlikte ustalardan âdeta birebir ders almaya başlamışlardır.
Âşık kadınlar aşk, tabiat dışında kadın sorunlarına da değinerek farklılıklarını dile getirmişlerdir. Kına gecelerinde, köy düğünlerinde ve belediye şenliklerinde sanatlarını icra etmişlerdir.

Yenileşme Dönemi

Kadınlar, tarihsel süreç içinde toplumsal haklarını kazandıkları ölçüde, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi sanatta da varlıklarını daha fazla ortaya koyma imkânı bulmuşlardır.[efn_note]Ayfer Yılmaz, “Geçmişten Günümüze Kadın Şairlerin Konumuna Genel Bir Bakış”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum Eğitim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, 2012, s. 47.[/efn_note]

Şair kadınların eserlerindeki erkek söylemi/erkeksi duyuş Nigâr Hanım[efn_note]Prof. Dr. Murat Koç’un Kırık Kalemli Kadınlar romanı Nigâr Hanım merkezinde dönemin atmosferini yansıtır.[/efn_note] ile etkisini kaybetmiştir. Türk “kadın” şiirinin Nigâr Hanım’la başladığından söz etmek abartı değildir.[efn_note]Nazan Bekiroğlu, a.g.m. , s. 802-812.[/efn_note] Yenileşme dönemi şairlerinden Nigâr Hanım’ın şiirlerindeki samimiyet onu kendinden önceki şair kadınlardan ayırmıştır. Nigâr Hanım ismini gizlemeden, kadınlığını örtmeden, duygu ve düşüncelerini sansürlemeden kaleme aldığı/yayımladığı şiirleriyle eril söylemi kırmıştır. Böylece kadın, Türk şiirinde tam anlamıyla varlık göstermiştir. Kadının sesi/duyuşu/hayal dünyası Türk şiirinin akışını/seyrini değiştirmiştir. Nigâr Hanım’dan sonra şair kadınlar çağlayan bir ırmak gibi kendini yollarını çizmişlerdir.

Nigâr Hanım’dan sonra Makbule Leman, Abdülhak Hâmid’in kardeşi Mihrünnisâ Hanım, İhsan Raif, Yaşar Nezihe, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, İffet Halim Oruz, Muazzaz Aruoba, Neriman Hikmet Öztekin, Necibe Kızılay, İsmet Kür, Gülten Akın, Melisa Gürpınar, Sennur Sezer, Lâle Müldür, Ayten Mutlu, Birhan Keskin ve Emel İrtem’le olgunlaşan kadın şiiri milenyum çağında Betül Dünder, Hilâl Karahan, Gonca Özmen, Emel Koşar ve Şeyda Üzer’le devam eder.

Gülten Akın’ın eserleriyle birlikte kadının kendisiyle ve toplumla özellikle erkeklerle hesaplaşma tarzı/tutumu Türk şiirinin çehresini değiştirir. Akın, öngörüsü ve direnciyle bilge bir şair olarak kabul edilir. Akın’ın Kestim Kara Saçlarımı’ndaki (1960) başkaldıran tavrı ondan sonraki şair kadınların şiirlerinde de göze çarpar.

Şiirlerinde kadına/kadınlık durumlarına odaklanan Ayten Mutlu, Yunan mitolojisinden faydalanarak kadının gücünü vurgular. Birhan Keskin ve Lâle Müldür’ün şiirleri şair kadının kendi yolunu çizme arzusunun bir sonucu/göstergesi olarak kabul edilebilir. Onların eserlerinde kadının edebiyattaki varoluş mücadelesi, başkaldırısı ve hakkını arayan tutumu metinlerarasılıktan faydalanılarak lirik şekilde ifade edilir.

Mahkum edilmişçesine suskunluğa boğulan kadının sessiz çığlığı Betül Dünder’in şiirlerinde duyulur. Özgürlüğün ayak seslerini şiirlerinde atılgan bir tavırla/duyuşla duyuran Dünder’in mücadeleci ruhu da sezilir. Dalgalarla mücadelesinde özgürlüğü kucaklamaya çalışan ve rüzgâra yön veren kadının iradesi ise Hilâl Karahan’ın şiirlerine damgasını vurur.

Bu makalenin yazarı Emel Koşar, Sezgi Kırıt’a ithaf ettiği “Sonsuz Döngü” şiirinde ve eserleriyle her biri ona rehberlik eden kadınlara ithaf ettiği Mimoza Yangını’ndaki (2021) şiirlerinde mimozayla nahif oldukları kadar güçlü de olan kadınların azmini vurgular. Tarihten sinemaya, müzikten edebiyata esinlendiği kadınların dilleriyle/duyuşlarıyla şiirlerini zenginleştirir.

Milenyum Çağı

Geleneksel şiirde kadın, şairin ilham perisi ve seslenilen kişidir. Güzel aşk nesnesi rolündedir, özne rolü üstlenemez. Edgar Allen Poe’nun ifadesi değiştirilirse dünyadaki en şiirsel nesne güzel bir kadının ölümüdür ve her kadın şair, yazmak için genelde ayağıyla çiğnemek zorunda olduğu bir kadın kahramanın güzel cesedinin ebediyen etkisi altındadır.[efn_note]Svetlana Boym, “Şairenin Ölümü”, Tırnak İçinde Ölüm-Modern Şairle İlgili Kültürel Mitler, Çev: Emine Ayhan, Metis Yayınları, İstanbul 2010, s. 252.[/efn_note]

Türk şiirinde şair kadınların geçmişteki eğreti duruşları bugün misafirden öte her şeye hâkim ev sahibi duruşuna dönüşmüştür. Şair kadınların sergiledikleri cesur duruş eserlerine de yansımıştır. Çemberi kırarak dışarı çıkan ve iç dünyalarını yansıtan şair kadınların şiirdeki edaları yıkıcı değil, yapıcı ve sabırlıdır. Günümüzde şair kadınlar edilgen, çaresiz, düşkün bir portre yerine etkin, kararlı ve yetenekli bir portre çizerler.

Edebiyat dünyasında bilinçli olarak gölgede bırakılmış, göz ardı edilmiş şair kadınların mücadeleleri eserlerinde bedeli ödenmiş zaferlerle kendini göstermiştir. İbretlik hikâyelerden yükseliş hikâyelerine yelken açan şair kadınların ayaklarını toprağa sağlam basan dilleri, kaçınılmaz olanı, kaderin yönünü ve toplumun düzenini değiştirmeyi deneyen/başaran tutumları şiirlerinde hayat bulmuştur. Yüzyılların süzgecinden geçen şiir dili, şair kadınların deneyimleriyle gelişmiş ve onların eserlerinde eril dil yerini dişil dile bırakmıştır.

Cumhuriyet ikliminde gelişen, değişen, serpilen şair kadınlar kendi seslerini bulmuşlar ve duyurmuşlardır. Geçmişte erkeklerin gölgelerinde kalan, kaleme aldıkları eserlerin aslında onlara ait olmadığına inanılan ve varlık gösteremeyen şair kadınlar günümüzde neredeyse erkekleri gölgede bırakacak konumdadırlar. Çünkü şair kadınlar ayakları yere sağlam basan ve kişiliklerini yansıtan metinler kaleme almışlardır.

Behçet Necatigil’in “Şiir Burçları” yazısından hareketle Divân şiiri döneminde kadın ruhunu yansıtamadıkları için gurbet burcunda olan şair kadınların günümüzde samimiyetlerini eserlerinde hissettirmeyi başardıkları için hikmet burcunda oldukları söylenilebilir.

Kadın ruhunu/kadın dünyasını samimiyetle yansıtan ve edebî değeri yüksek eserler kaleme alan şair kadınların sayısı zamanla artmıştır. 2000’li yıllarda eserleriyle göz dolduran şair kadınlar, erkekler için âdeta tehlike olarak görülmüşlerdir.

Erkek egemen edebiyatta kendi dillerini/üsluplarını kuran, eserlerinde ruhlarını içtenlikle aksettiren şair kadınlar şiirde erkekleşmeden ilerlerler.

Şair kadınların özgürleşme süreçleri kadınların toplumdaki özgürleşme süreçleriyle paraleldir. Osmanlı dönemi şiirinde kadının kısık sesi ve sönük şiiri zamanla gürül gürül çağlayan bir ırmağa dönüşmüştür. Hatta günümüzde “kadın şair” ifadesinin kullanılması bile ayrımcı bir söylem olduğu için eleştirilmiştir. Şair kadınlar erkeklerle eşitliği yakalayarak Türk şiirinin/edebiyatının ayrılmaz birer parçası olduklarını kanıtlamışlardır.

Sonuç: Nereden nereye

1980’lerde kadın sorunları gündemin belli başlı tartışma konuları haline gelmiştir.[efn_note]Şirin Tekeli, “1980’ler Türkiye’sinde Kadınlar”, 1980’ler Türkiye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, Haz: Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul 2020, s. 33.[/efn_note] Kadını küçümseyen, ona fizyolojik ve psikolojik zarar veren cinsiyetçi tavrın şair kadınların şiirlerinde sorunsallaştırıldığı söylenilebilir. Özellikle 2000’lerde kadının edebiyattaki konumu sorgulanmaya başlanmış ve toplumsal cinsiyet rollerine dayanan eşitsizliğe karşı güçlü bir tavır alınması gerektiği konusunda birleşilir. Kadının özgürlüğünü kısıtlayan, ayrımcı tavırlar ve şiddet içerikli eylemler eleştirilir. Kadın meselesi geçmişten bugüne ayrıntılarıyla ve çözüm önerileriyle birlikte ele alınır.

Kadının kendisine uygun görülen rolden çıkarak eşitlik ve özgürlük temelinde hayatını istediği gibi şekillendirebileceği savunulur. Erkek hegemonyasının katı kurallarına ve aşağılayıcı diline karşı koyan şair kadınların edebî ürünleri ilgiyle karşılanır. Kadının toplumdaki varoluşu ve mücadelesi şiir/metin merkezinde tartışılır. Kendisine zorla giydirilen görünmezlik pelerininden sıyrılıp sesini duyuran kadının eğitimi, ailesindeki/iş yerindeki konumu ve dili sorgulanır.

Kendilerine öğretilen/dikte edilen her şeyi bir kenara bırakıp, kuralları yıkan, otoriteye başkaldıran şair kadınların şiirin nesnesinden öznesine geçtikleri/yükseldikleri görülür. Kendisine şiir yazılan güzel sevgili ve okur rollerinden çıkıp şair rolüne geçen ve bu rolün hakkını veren kadının güçlü tavrı dikkat çeker. Kadın; metinlere/eserlere güzel, narin ve pasif bir karakter olarak değil, etkin, güçlü ve her şeye hâkim bir karakter olarak damgasını vurmuştur. Geleneksel/alışılmış/kabullenilmiş rollere aykırı şekilde toplumun ona biçtiği elbiseyi çıkarıp mankenden terzi konumuna geçen kadın, kendi elbisesini dikip giyebilecek kabiliyette olduğunu gösterir.

Toplumsal cinsiyet rollerini sorgulayarak klâsik örneklerin/kalıpların dışına çıkan şair kadınların kendilerine özgü dillerinde öncelikle eşitlik ve özgürlük istekleri göze çarpmıştır. Genellikle fiziksel özellikleriyle değerlendirilen kadınların sınırları önceden çizilmiş bir alanda (şiir) ürün verirken erkeklerden daha fazla eleştiriye ve öfkeye maruz kaldıkları gerçeği göz ardı edilemez.

Sessiz, mahcup ve uysal olmaları, ellerinin hamurlarıyla her şeye karışmamaları, hadlerini aşmamaları ve yerlerini bilmeleri gereken kadınların aileleriyle/eşleriyle/çocuklarıyla ilgilenmek yerine şiir/şiir eleştirisi kaleme almaları, edebî meselelerle ilgili kalem oynatmaları, tartışmalara katılmaları, yeri geldiğinde haklarını aramaları hatta edebiyat dünyasındaki varlıkları bile erkekleri rahatsız eder.

Türk şiirinin kelime kadrosu, konusu/teması erkekler tarafından belirlenmiştir. Şair kadınların eserlerinde söz konusu kalıpları kırmamaları, hanımefendiliklerini (!) bozmamaları ve suya sabuna dokunmamaları gerektiği düşünülür. Yazısız kuralları çiğneyen, görünmez sınırları aşan, kalıpları kıran ve kapıları zorlayan şair kadınların her yazdıkları metin kendi hayatlarının bir yansıması değildir. Metnin kurgusal yapısını görmezden gelerek eseri sadece şairin hayatıyla ilişkilendirmeye çalışan ve biyografik okuma dışında başka bir yöntem bilmeyenlerin sığ eleştirileri suyu bulandırmaktan öteye gidemez.

Kaynakça

Alkan İspirli, Serhan, “Osmanlı Kadınının Şiiri”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt: 2/4, 2007, s. 445-454.

Andrews, Walter G.-Kalpaklı, Mehmet, Sevgililer Çağı- Erken Modern Osmanlı-Avrupa Kültürü ve Toplumunda Aşk ve Sevgili, Çev: N. Zeynep Yelçe, YKY, İstanbul 2018.

Bekiroğlu, Nazan, “Osmanlı’da Kadın Şairler”, Osmanlı Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, C. 9, 1999, s. 802-812.

Boym, Svetlana, “Şairenin Ölümü”, Tırnak İçinde Ölüm-Modern Şairle İlgili Kültürel Mitler, Çev: Emine Ayhan, Metis Yayınları, İstanbul 2010, s. 249-309.

Burgul Adıgüzel, Ferah, “Edebiyat Eğitiminde Unutulmuş Kadın Yazarlar”, Yaratıcı Drama Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 18, Kış 2014, s. 17-31.

Cunbur, Müjgân-Saryal Duranoğlu, Neriman, Türk Kadınının Şiiri, Kadının Sosyal Hayatını Tetkik Kurumu Yayınları:10, Ankara 1970.

Çığ, Muazzez İlmiye, “Tarihte İlk Kadın Şair”, Ortadoğu Uygarlık Mirası-I, Kaynak Yayınları, İstanbul 2021, s. 203-209.

Karaduman, Ruken, Feminist Eleştiri Kuramı Perspektifinden Klasik Türk Şiiri, Paradigma Akademi Yayınları, Çanakkale 2022.

Özgül, M. Kayahan, Dîvan Yolu’ndan Pera’ya Selâmetle-Modern Türk Şiirine Doğru, YKY, İstanbul 2018.

Sever, Mustafa, “Âşık Tarzı Kültür Geleneğinde Günümüz Kadın Âşıkları”, Türkbilig, Sayı: 20, 2010, s. 97-106.

Tekeli, Şirin, “1980’ler Türkiye’sinde Kadınlar”, 1980’ler Türkiye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, Haz: Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul 2020, s. 15-46.

Woolf, Virginia, Kendine Ait Bir Oda, Çev: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2018.

Yılmaz, Ayfer, “Geçmişten Günümüze Kadın Şairlerin Konumuna Genel Bir Bakış”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum Eğitim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, 2012, s. 46-63.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Ocak 2023’te yayımlanmıştır.

Doç. Dr. Emel Koşar
Doç. Dr. Emel Koşar
Akademisyen, şair ve yazar. 10 Haziran 1981’de Eskişehir’de doğdu. 2003'te Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Romanlarında Bâtıl İnançlar” adlı teziyle 2005’te Yüksek Lisans, “Yeni Türk Şiirinde Zaman Anlayışı (1923-1990)” adlı teziyle 2009’da Doktora eğitimini tamamladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi. Başlıca eserleri: “Şiire Yansıyan Zaman: Cumhuriyet Devri Türk Şiirinde Zaman 1923-1999” (Mühür Kitaplığı), “Sabahattin Eyüboğlu'nun Denemelerinde Sanata Bakış” (E Yayınları), “Geçmişe Açılan Kapı: Tuğrul Tanyol Sözlükleri” (Yasak Meyve Yayınları), “Keder Atlası: Seçme Şiirler” (Artshop Yayıncılık) ve “Işığın Nefesi” (Artshop Yayıncılık).

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x