1- FANTASTİK METHAL
“Bütün iyi kitapların sonunda / Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda / Meltemi senden esen/ Soluğu sende olan/ Yeni bir başlangıç vardır.” (Edip Cansever)
Rami Kütüphanesi’yle ilgili iki sarsıntı yaşadım!
İlki, ‘Rami Kışlası kütüphane oluyor’ haberini aldıktan sonra mekânın tarihini araştırdığım esnada gerçekleşti. Bir benzerlik, bir keşifle ilgiliydi. Bu keşif benim ilkel (gen ve dil tarafından dizginlenen) benliğimi adeta mest etmişti.
Ne mi?
Reformist bir hükümdar olan II Mahmut’un, reformlarını gerçekleştirirken devlet merkezini Rami’ye, Türklerin yoğun olarak yaşadığı bu bölgeye çekmesi ile devrimci bir lider olan Atatürk’ün, devrimlerini gerçekleştirirken devlet merkezini İstanbul’dan Ankara’ya çekmesi arasındaki stratejik ilişki…
Sonra Taberî, Fadlan, Keykavus, Câhiz, Haldun, Nikitin, Evliya Çelebi, Voltaire, Marx gibi şahsiyetlerin, Türklerin fazilet ve marazları hakkında yazdıklarını düşündüm bir an. Düşündüm, değişende değişmeyen her şeyi. “Her şey değişir,”in en yakın arkadaşı, öyle ya, ‘Hiçbir şey değişmez,’ değil mi?..
Yükseldim. Geçti.
İtalyan Rönesans asilzadesi ve filozofu Pico Della Mirandola kadar, insandım. Toparlandım. Açılış günü gelip çatmıştı. Yola çıktım. Kapıya vardım.
Bu kapı başka bir kapıydı. İçeri girdim. Gördüm. Yeni bir çağa girmiştik. Birleşmiş Milletler’in oy birliğiyle aldığı bir kararla. İşte, önümüze konmuştu yeni Toplumsal Sözleşme. Memleket İsterim! Bir Yeryüzü memleketi! İşte, yeni Evrensel Anayasa! İşte, yeni seviye!
Uyandım.
Rami Kütüphanesi’nin yalnızca modern/çağdaş bir kütüphane olması yetecekti oysa bana. İlk icraat buymuş da yeni Evrensel Anayasa ile ilgili, o yüzden böyle bir kütüphane olmuş hâlbuki bu kışla. Dünyadaki tüm kışlalar bir yıl içerisinde bu tarzda mekânlara çevrilecekmiş meğer. Meğer terhis edilecekmiş uluslar adına kan dökmeyi erdem sayan cümle askerler. İlkin bu denenecekmiş. Şaşırdım.
Geçti. İnsandım.
Orada her meşrepten, ırktan, milliyetten, cinsiyetten, yaştan, dinden, görüşten, velhasıl her türden insanlar gördüm. Türlü türlü hayvanlar da. Ama orası her nasılsa yeterince genişti. Ya da ihtiyaç anında ihtiyaç duyulduğu kadar genişleyebilen bir yerdi. Orada cennet tasvirlerinde yer almayan hemen hiçbir şey için dava güdülmüyordu. Cennette neler yoksa, orada da hemen hemen onlar yoktu. Birkaç farkla: Kitaplar, haysiyetçe eşitlik, her şeyi güvenle deneyimleyebilme imkânı!..
Peki! Başka ne yoktu insanlık tarihi boyunca cennet olarak tasvir edilen vahada? Sayalım:
Devlet, millet, savaş, şehitlik, ırk, ebeveynlik, iş vb.
Belki şöyle özetlemek daha doğru: Dünyada bugüne değin genellikle uğruna ölümü göze aldığımız hemen hiçbir şey! Evet, bir liste oluşturacak olsaydık, cennetle ilgili bir yoklar listesi, dünyada neye kurbansak, neyi yüce biliyorsak, cennette onlar yok diyebilirdik belki!
Eşitlik ülküsü istisna. Onu ne dünyada gerçek kılabildik -uğruna kurbanlar versek de- henüz, ne de kurduğumuz cennet hayalleri ne de ütopyalar arasında yer bulabildi kendine o doyasıya.
Eksikleri giderilmiş bir cennet, bir yeryüzü cenneti düşünün! İşte! Rami Kütüphanesi’nde ben buna yakın bir şey gördüm. Sevdikleriyle ya da yalnız bir halde kitaplarını alıp havuz başlarında varoluşun tadını çıkaran yahut aynı ortamda hayal ve hakikat üzerine kitaplarını yazmakta olan her türden ahâli… Orada kimse kimseye zarar vermiyor, herkes herkese fayda veriyor ve herkes herkesi mutlu kılmanın yollarını arıyordu. Şehvetin, şöhretin ve servetin aşırılıklarıyla ilgilenmiyordu dünyalılar orada. Hakikatin, merhametin ve hürriyetin sütunları üzerinden bir yaşantı bina ediliyordu! Haysiyetçe eşit görüyordu can taşıyanlar öteki can taşıyanları. Bu, henüz cennet vizyonlarında dahi tasarlanmadı!
Tamam, dedim, ölsem de gam yemem, ölmesem de!
Uyandım. İnsandım.
Nihayetsiz evrenin insan tarafından tasarlanan nihayetsiz evren/yaşam tasarımlarını -bu tasarımlar ortaya atıldıkları çağda ne denli mükemmel sanılırlarsa sanılsınlar- eninde sonunda sonlandıracağı gibi bir bilgiye sahiptim.
Uyandım. İnsandım.
İnsan, insan kaldıkça, daima daha doğru, daha iyi, daha güzel olanı aramakla ilgilenecek, bir gözü şimdide olsa da bir gözü daima ebedi hakikatin, ebedî saadetin imkânlarını arama şiarında olacaktı.
Biliyordum, insandım.
2- GERÇEĞİN SEYRİ
“2010 Avrupa Kültür Başkenti” çalışmaları kapsamında projelendirilen Rami Kütüphanesi toplumun kültürel, eğitsel ve sanatsal ihtiyaçlarına cevap vermek maksadıyla ve yaşayan kütüphaneler konseptine uygun olarak hayata geçmiş. Yani burası yalnızca bilgi kaynaklarının korunduğu ve ödünç verildiği değil, aynı zamanda bilginin üretildiği, deneyimlendiği ve toplumun sosyalleştiği çağdaş bir mekân.
Kütüphane bünyesinde bebek ve çocuk kütüphanesi, dijital kütüphane, gençlik kütüphanesi, ihtisas kütüphaneleri ile yetişkin kütüphanesi birimi var. Kütüphanenin orta alanı millet bahçesi olarak düzenlenmiş olup amfiler, okuma alanları, sahneler, çocuk oyun alanları, serbest etkinlik bölgesi, ortak çalışma alanları, sergi alanları ile yürüyüş ve bisiklet yolu tasarlanmış.
Rami Kütüphanesi’nin kampüs şeklinde yapılandırması içinde Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Bilim Kurulu öncülüğünde Atatürk Araştırmaları İhtisas kütüphanesi ile Yazma eserler için onarım bölümü de mevcut.
Bu yazıya yoğunlaştığım haftada benim de birine dâhil olacağım Rami Kütüphanesi etkinlik takvimi şöyleydi örneğin:
Yaşayan kütüphane konseptinin en kıymetli kütüphane vizyonlarından biri olduğunu fark etmemek elbette mümkün değil. Türkiye’de bu konseptin yayılmakta olduğunu da küçük bir araştırmayla görebiliriz. Fakat beni yine de üzen şey bu tür güzelliklerin halen arada bir de olsa bizden başlamıyor oluşu! Bu hususta ‘ayak uydurmak’ deyimini mesul tutuyorum!
.
3- ÖTÜKEN’İN MAHARETİ
Hiç şüphesiz kütüphaneyi bugünkü modern yapılanmasıyla andığımızda aklımıza hemen gelecek isimler vardır. Türkiye için düşündüğümüzde isim vermeden belirtmek gerekirse bu isimler; eşitlik, hürriyet, kardeşlik gibi, İnsan Hak ve Hürriyetleri gibi vizyonları bu ülkeye taşımak adına canla başla çalışmış, tüm yurttaşların aydınlanmasını ve refahını dert edinmiş isimlerdir. Biri var ki bu işin kütüphanecilik dalında çok işler gerçekleştirmiştir. Onu isim vererek anmak gerekir: Adnan Cahit Ötüken.
4- TERCÜMENİN DEĞERİ
1940 yılında Hasan Âli Yücel’in görev yaptığı dönemde Maarif Vekaletince (Milli Eğitim Bakanlığı) yayınlanmaya başlanan ve 1966 yılında yayınına son verilen Tercüme dergisinin tüm sayıları ciltli olarak kitaplığımda mevcuttur ve medeniyetin neredeyse o güne kadarki bilinen tüm zirve metinlerinden parçalar içerir. Benim için başlı başına bir kütüphane olabilmiştir. Bugün artık Türkiye Sosyal Tarih Araştırmaları Vakfı internet sitesinden ücretsizce erişmek mümkün.
Unutulmamalı ki (Ninova’dan1 bu yana) tarih boyunca kütüphane meselesiyle ilgili her büyük atılımın olmazsa olmazı büyük bir tercüme hareketidir. Günümüzde bu konuda yapay zekâ da tüm eleştirilere rağmen fazlasıyla devrededir.
5- MANİPÜLASYON LÂNETİ
Kanaatim şu ki eğer eğitim sistemimiz öğrencileri değerlendirirken dörtten seçmeli sorularla değil de sahip oldukları kültürel formasyonla ölçüyor, özellikle de keşif, icat, yapıt, özgün performans gibi yaratıcılık gerektiren durumlar üzerinden değerlendiriyor olsaydı, öğrencilerimizi kütüphanelerde bilimsel makaleler ya da edebiyat eserleri okurken bulurduk.
Bilim, sanat, felsefe, şiir, edebiyat gibi alanlarda yalnız bellemeye, bilmeye dayanan bir eğitim sistemimiz oldukça kütüphanelerimiz çağdaş bir dizayna sahip olsalar dahi orada yapılan iş geleneksel olacaktır. Evde çalışma ortamı olmadığı için test kitabını alıp kütüphaneye giden öğrencileri ne denli kütüphane nitelikli müdavimi sayabileceğimizden emin değilim.
6-BÜYÜKLERİN GAYRETİ
Dünyanın en büyük ilk 10 kütüphanesine ABD, İngiltere, Kanada, Rusya, Japonya, Fransa, Çin ve İspanya ev sahipliği yapıyor.
O kütüphaneler şunlar:
ABD Kongre Kütüphanesi
İngiliz Kütüphanesi
Kanada Ulusal Kütüphanesi ve Arşivleri
New York Halk Kütüphanesi
Rusya Devlet Kütüphanesi
Japonya Ulusal Meclis Kütüphanesi
Fransa Ulusal Kütüphanesi
Rusya Ulusal Kütüphanesi
Çin Milli Kütüphanesi
İspanya Ulusal Kütüphanesi
Uzaydaki en derinlikli, en uç bilgi toplama ve paylaşma işlerini yapan ülkeler de aşağı yukarı bu ülkeler!
7- YARARLANMA STİLLERİ
Okuma stillerine göre de kütüphaneler tasarlanmalı diye düşünüyorum. Zira her insan okurken mutlak sessizlik arzu etmeyebilir. Çoğunluk için ideal olabilecek bu sessizlik hâli okurken kimi insanların dikkatini dağıtıyor, huzurunu kaçırıyor olabilir.
Kimi insanlar tartışmacı okumayı daha verimli bulabilir. Bu insanlar için de duruma uygun kütüphane mekânları geliştirilebilir.
Kolektif inşa tekniği esas alınarak yazarın rehber olmanın dışında bir rolde olmadığı bir serüven, bir tür forum tekniği esasıyla eserlerin yaratıldığı, toplama ve dağıtma işlevinin dışında, yaratım odaklı kütüphane türleri oluşturulabilir.
Ayrıca, Türkiye’de henüz kategorik kütüphanelerin varlığı da son derece yetersiz. Felsefe kütüphanesi, şiir kütüphanesi, roman kütüphanesi vb. kütüphaneleri yaygınlaştırmanın gerekliliği de gayet açıktır.
8- METAVERSE KÜTÜPHANESİ
Kendini, “Bu kitaplık, kullanıcıların diğer kullanıcılar tarafından oluşturulan çalışmaları okuyabildiği, inceleyebildiği ve tartışabildiği bir dijital bilgi merkezidir.
Kullanıcılar diğer kullanıcılarla gerçek zamanlı veya sesli aramalar yoluyla etkileşime geçebilir ve kütüphanenin dijital koleksiyonlarına erişim elde edebilir.
Öğrenciler, çalıştıkları bir konu hakkında ek bilgi sağlayan tarihi yerlerin 3B modellerine, bilimsel deney videolarına veya metin belgelerine erişebilir. Bilim insanları hücrelerin veya moleküler yapıların 3B modellerine, deney videolarına veya metin belgelerine erişebilir. Kullanıcılar çok çeşitli favori dergilerini, TV şovlarını ve müziklerini içeren sanal kitaplıklara erişebilir.
Kullanıcılar içeriklerini yükleyebilir ve başkalarıyla paylaşabilir. Bu, kullanıcıların yalnızca içeriği tüketmelerine değil, aynı zamanda yaratılanlara katkıda bulunmalarına ve başkalarıyla paylaşmalarına da olanak tanır,” diye tanımlayan Metaverse Kitaplığı da dikkatle takip edilmesi gereken bir kütüphane konseptidir.
9- KÜTÜPHANENİN ÇEKİRDEĞİ
Hiç şüphe yok ki insan olmanın en büyüleyici ve olmazsa olmaz deneyimini bize sunan kütüphaneler, türlü konu ve konseptlerle hizmet vermekteler. Ve içerik bakımından günden güne çeşitlenmekteler. Artık nitelikli bilgi anlamı taşıyan her türlü materyal için toplama ve derleme, bu materyallere her yerden erişim ve her konuda eser yaratım ortamı sunma gibi imkânlarla gelişimlerini sürdürmekteler.
Ancak kanaatim şu ki burada bir tanımlama güçlüğüyle karşı karşıya kalmak zamanla kaçınılmaz olacaktır. Film arşivinin kütüphane konseptine, türlü kitaplıkların müze konseptine dahil edildiği bir süreçte, yeni tanımlamalara ihtiyaç duyulacaktır.
Benim tavsiyem, kitapların merkezi konumda olmadığı herhangi bir materyal toplama, saklama, dağıtma ve inşa merkezine kütüphane denilmemesi, bağlamı o kütüphanedeki herhangi bir kitap olmayan materyallerin kütüphane bünyesine dâhil edilmemesi yönünde olacaktır. Buna çocuklar için oluşturulacak olan oyun alanları dâhildir.
İlahi Komedya‘nın olduğu bir kütüphanede elbette Salvador Dali’nin konuyla ilgili çizimleri sergilenebilir. Masumiyet Müzesi’ndeki nesneler, Masumiyet Müzesi kitabının mevcut bulunduğu bir kütüphaneye entegre edilebilir. Gerek sinema gerek bilimsel düzenek, gerekse çocuk oyun alanları olsun, okumayı bilen bireyler söz konusu olduğunda, bağlamı olan kitabı okumamış olanların erişimine açık olmamalıdır.
Hülasa kütüphane dediğimiz kavram, her durumda kitabı önceleyen bir kavram olarak kalmalıdır.
Bir şiir dinletisi sırasında şöyle demişti k. İskender: En değerli şey kitap olmasaydı, Tanrı, peygamberlere resim yollardı!
Ne güzel söz, değil mi?
10- METNİN FİNALİ
Yani nedir ki bir kütüphane?
Daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yürümek değilse?
Değil mi?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 30 Mart 2023’te yayımlanmıştır.