Erdek, Balıkesir iline bağlı Kapıdağ Yarımadası’nda bulunan, kültür ve deniz turizminin birlikte yapılabileceği özel bir gezi imkânı sunar misafirlerine. Marmara Denizi’nde yarımadaya yakın Avşa Adası’na, Marmara Adası’na, Kelebek Adası’na, Paşalimanı Adası’na gitmek istediğinizde her gün Erdek Feribot İskelesi’nden kalkan gezi tekneleri ve feribotları kullanabilirsiniz. Bu geziler oldukça eğlenceli olabiliyor.
Mor soğanlar ülkesi
Yıllar önce Balıkesir’de yaşamaya başladığımda, önce Kapıdağ Yarımadası’nın tarihini merak etmiş ve bir an önce orayı görmek için can atmış, ardından da mor soğanlarının peşine düşmüştüm. Erdek’in; zeytin ağaçları, meşhur sızma zeytinyağları, hatta Rumlardan kalan, unutulmaya yüz tutmuş şarapçılığını biliyordum, ama Türkiye’nin mor soğan ambarı olduğunu yeni öğrenmiştim. Soğanın sadece yemeğe ve salatalara farklı bir aroma vermesinden öte, tarih boyunca kabuklarından boya elde edilmesi ve şifacılıkta kullanılması ilgimi çekiyordu. Mor soğan kabuklarının az sayıdaki köyde ham ketenlerin, birtakım kumaşların boyanmasında kullanılıyor olması ilginçti. Boyanan kumaşlardan masa örtüsü, etek, gömlek, elbise, perde, kırlent vb. yapılması otantik bir hava katıyordu kullanıldıkları yere. Birkaç kişiden aldığım bilgiye dayanarak evde kendi kumaşlarımı boyama deneyimi yaşamak da ayrıca keyif verdi.
Mor soğanlarımızı alıp güneşin doğuşuna ve batışına şahit olmak için yolumuza devam ediyoruz. Sarı, kırmızı, turuncu hatta alacalı mora çalan renk cümbüşüyle ya denizde güneşi batırıyoruz ya da dağların arasından doğuruyoruz.
Erdek’teki sihir
Erdek’i bir kere gördükten sonra ufkun, deniz ve gökyüzüyle birleştiği nokta bizi öyle bir etkisi altına alıyor ki, tekrar tekrar o kavuşmayı görmek için can atıyoruz. Bölgenin kendine has bir sihri, havaya bulaşmış, zeytin kokularına karışmış bir hikâyesi, gizemi var. Toprak üstünde izini sürdüğümüz tarih, toprak altında hâlâ bulunmayı bekleyen birçok gizem barındırıyor.
Kyzikos Antik Şehri
Kapıdağ Yarımadası’nın bulunduğu bölgeyi Antik Dönem’de Mysia Bölgesi sınırları içerisinde yer alan Kyzikos’lardan biliyoruz. Heredot’a göre M.Ö. 7. yüzyılın başlarında, Didumus Dağı eteğinde Kyzikos şehrinin egemenliği görülüyor. Yarımadanın güney kesiminde Düzler bölgesindeki yerleşim yeri olan Kyzikos şehri ve Hadrianus tapınağı kalıntıları doğaya ve insana yenik düşmüş olsa da geçmiş görkeminin izleriyle turist misafirleri karşılamaktadır. Bölgede; 1988 yılında başlayan arkeolojik kazılara 1997 yılında ara verilse de 2006 yılında tekrar başlayan kazılar halen devam ediyor.
Thessalia’dan göç ederek yarımadaya gelen Dolionlar tarafından kurulan kent ismini, Argonaut’lar efsanesinden esinlenerek Kral Kyzikos’tan alıyor. Efsaneye göre, Kyzikos’u ziyaretlerinde Argonautlar dostça karşılanır. Kentten ayrılana kadar da onlara çok iyi davranılır. Kentten ayrılan Argo gemisi, ters yönde esen rüzgârın etkisiyle gece karanlığında tekrar Kyzikos kıyılarına sürüklendiğinde Kyzikoslar saldırıya uğradıklarını sanarak Argonautlar’a saldırırlar. Kral Kyzikos ölür. Bu olaydan sonra kent, Palasgo’ların eline geçer.
Hellenistik Dönem ’de her açıdan parlak bir dönem yaşayan Kyzikos, kültür, sanat ve ticaret merkezi olur, birçok prense eğitim olanağı sağlar. Kyzikos’un bu dönemi, M.Ö. 85’de Roma egemenliğiyle sarsılır. Büyük depremin etkisiyle kent zarar görür ve bu olay sonucunda Kyzikos halkı kısmen Erdek’e (Artake) göç eder.
Emevi halifesi Muaviye’nin M.S. 672-678 yılları arasında Byzantion’a yaptığı seferde kışın Kyzikos’da kaldığı söylentiler arasındadır.
Kyzikos ile çevresi 1085 yılında Selçuklu, 1336 yılında ise, Osmanlı yönetimine girmiştir.
Kyzikos’un yaptırdığı eserler arasında Hadrian Tapınağı, Kyzikos Amfitheatrı, Altıköşe kuleler, Bouleuterion, Palata Çeşmesi, Agios Nikolas Kilisesi, Muhle Kalesi, Zeytin adasında yer alan Meryem Ana Kilisesi ve genç vaftiz havuzu bulunur.
Artake (Erdek)
Artake (Erdek) ismini; İskitlerin efsanevi kralından almıştır. Artake sözcüğü M.Ö. 2000’lerde yaygın bir dil olan Luwi dilinden gelse de anlamı bilinmiyor. Artake’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hakkında ise bir bilgiye rastlanmıyor. M.Ö. 8. yüzyılda Miletoslu göçmenler burasını ele geçirerek Hellenleştirmişlerdir.
Acıktığımızda ne yiyelim?
Denizin, oksijenin bu kadar güzel ve bol olduğu bölgede karnınız her an acıkabiliyor. Zeytinyağı satan dükkânlarda, zeytinyağı satıcılarının ikram ettiği taş baskı, soğuk sıkım, natürel sızma zeytinyağlarına ufacık ekmek parçaları banıp tatmak inanılmaz keyifli. Zeytinyağının damakta kalan tadı bizi bir süre idare etse de bölgenin aromalarını tatmak için sabırsızlanıyorsunuz.
Balıkesir’in hayvancılık konusundaki haklı başarısı ve gururu lokantaların ana menüsündeki et ürünleri menülerine yansıyor. Kuzu eti, dana eti lezzetleriyle başınızı döndürüyor. Çoğu yemek programlarına konu olan Balıkesir kuzusu bölgede birçok lokantada farklı şekillerde pişirilerek misafirlere ikram ediliyor.
Zerde tatlısını denemeden yemeğinizi bitirmeyin. Su, pirinç, nişasta, safran, dolmalık fıstık, kuş üzümüyle yapılan muhallebi görünümündeki tatlının tadı damakta çok hoş bir iz bırakıyor.
Erdek’in denizle iç içe olmasının getirisi deniz ürünleriyle damağınızı şımartabilirsiniz. Kalamar tava, midye tava, midye dolma sosuyla ve nefis tadıyla ilginizi çekebilir. Eğer deniz ürünleri ve et ürünlerinden hoşlanmıyorsanız kahvaltı sizin için olmazsa olmaz olacaktır. Köy kahvaltısı ya da serpme kahvaltı seçenekleri sunan işletmeler sahil boyunca sıralanır.
Balıkesir’in özel tatlısı höşmerim, peynir tatlısının tadına bakmanızı öneririm.
Peynirin en lezzetlileri
Balıkesir’in meşhur peynirlerinin olduğu serpme kahvaltıları çok lezzetli. Bu bölgeye gittiğinizde peynirlerin tadına bakıp damak zevkinize uygun peynirden satın alabiliyorsunuz. Havran sepet peyniri, Susurluk tost peyniri, İvrindi kelle, Bergama tulum, Manyas Sepet gibi Balıkesir’in neredeyse tüm ilçelerinin adıyla anılan kendine özgü leziz peynirlerinin tadına bakmayı unutmayın.
Zeytinli Ada
Erdek’in sembolü haline gelmiş, her yerden görülebilecek bir mevkide, kıyıya çok yakın bir konumda bulunan ve ismini adada bulunan iki zeytin ağacından almış olan Zeytinli Ada’ya doğru yola çıkıyoruz.
Bu adada bulunan, M.S. 500’lerde inşa edildiği sanılan Meryem Ana Kilisesi; Doğu kilisesi, Manastır (Büyük Kilise), iki ayazma, iki hamam, yeraltı kilisesi, kayıkhane, fener, erzak deposu ve Kybele Kutsal alanından meydana geliyor. Altıgen yapılı vaftizhanesi Anadolu’daki Ortodoks mimarisinin en büyük vaftiz havuzuna sahip. Hac amacı ile Meryem Ana adına inşa edilen yekpare ince damarlı beyaz mermerden oyulmuş kilisede bulunan Meryem Ana İkonası İstanbul Fener Rum Patrikhanesinde sergilenmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde adadaki ılıca suyunun göz hastalıklarına iyi geldiğinden bahsetmiştir. Ada 2016 yılında arkeopark olarak ziyarete açıldığından beri birçok yerli ve yabancı turist ziyaret etmiştir.
Kirazlı Manastırı
Kirazlı Manastırı, Kapıdağ Yarımadası’nın kuzeydoğu sahiline yakın Yukarıyapıcı ile Ballıpınar (Kocaburgaz) köyleri arasında, Ballıpınar köyünün altı kilometre batısında yer alıyor.
Eskiden yöredeki Rumların dini merkezi olan manastır mucizeler yarattığına inanılan Panagia Faneromeni (Faneromeni Meryem’i) ikonasından medet uman binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor. Bu ünlü ikona İstanbul’da Fener Rum Patrikliğinin katedralinde sergileniyor. Manastırın 1895 yılında inşa edilen 99 odalı görkemli binasından geriye yüksek duvarlarla, çoğu yıkılmış bir kilisenin kalıntıları kalmıştır.
Apostol çifte oluk
Erdek kamplar bölgesinden köylere doğru giderken yolun sağ tarafında bir tabelada Apostol Kır Gazinosu yazar.
Eskiden burada, Ayia Apostoli kilisesi vardı. Bölgenin insanları Hıdrallez Günü (5-6 Mayıs) Apostol’da piknik yapıp çifte oluklu çeşmeden su içer ve dua ederek dilek tutarlar. Ortasında delik bulunan çınar ağacının içinden üç kez geçtiklerinde dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlar.
Güneş, deniz ve altın kumlar
Tarihin denizle ve doğayla iç içe geçtiği Erdek’te kendimizi kumlara atmak ve serin sularda yıkanmakta sabırsızlanıyoruz. Kurbağalı plajına, doğru yola çıkıyoruz. Askeri gazinoyu geçince başlayan plaj Seyit Gazi Tepesi’nin eteklerinde son buluyor. Kurbağalı Plajı’nda deniz ve güneşle geçirdiğimiz saatler çabuk geçiyor. Plajın sonunda bulunan Arteka Taş Restoran’a girip Erdek’in ılık yaz akşamının keyfini çıkartarak kendimizi şımartmaya karar veriyoruz. Lezzetli mezeleri ve yemekleri, kaliteli şık sunumu ile Arteka Taş Restoran Erdek’in son noktası olan Seyit Gazi Tepesinin eteklerinde farklı bir panorama sunuyor bize.
Ertesi gün, Çuğra (Çiğura) plajına doğru yola çıkıyoruz.
Burası, Erdek’in en ünlü plajı. Bu bölgede otel, motel ve konaklama tesisleri bulunmakta. Ayaklarımızın altında göz alabildiğince uzanan incecik kumu, hemen derinleşmeyen deniziyle herkesin tercih ettiği önemli yerlerden biri bu plaj. Burası, Kurbağalı ve Çuğra plajına göre daha sakin. Mavi bayraklı tesislere de ev sahipliği yapan plaj sığ ve tamamen kum denizi. Serinliğiyle bedenimizi kucaklıyor.
Erdekland Hayvanat Bahçesi ve Aqua Park
Erdekland Hayvan Bahçesi ve Aqua Park’ı ziyaret etmeden dönmemeye karar veriyoruz. Burası da gezimize ayrı bir tat katıyor. Yorgun, ama keyifli bir dönüş yoluna çıktığımızda Erdek’in bu anlatılanlardan çok daha fazlası olduğunu düşünmeye başlıyorum. İki günde gezer bitiririm, küçücük yer, dediğinizi duyar gibiyim ama öyle değil. Sizin yerinizde olsam sindire sindire gezerim Erdek’i. Çünkü sayfalara sığmayan, kelimelere dökülmeyen, fotoğrafların bile yavan kaldığı bir bölgeyi gezeceğinizi unutmayın.
Benim anlattıklarım sizin Erdek’e neden gitmeliyim, sorunuzun genel bir cevabı olarak elinizin altında bulunsun. Bundan çok daha fazlasını bulacağınız geziniz için hiç zaman kaybetmeyin. Deniz, güneş, kumlar ve tarih içinde gezmek isterseniz Erdek’i mutlaka görmelisiniz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 9 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.