Neden Trabzon’a gitmelisiniz?

Trabzon denince akla… Muhtemelen önce Bordo Mavililer geliyor, sonra tereyağı… Oysa bu şehrin güzellikleri bunlarla sınırlı değil. Gelin doğanın mucizesine birlikte tanıklık edelim. Çiğdem Sezer yazdı.

Kent insanının başat özelliklerden birini kanıtlarcasına, son söylenecek şeyi başta söylemiş olayım; oksijenin, yeşilin, bulutların üzerinde yaşamanın, gürül gürül şelalelerin, yağmur ormanlarının sesini, sessizliğini duymak için bile gidilmeli Trabzon’a.

Alplerle yarışan doğası, damağınızdan tadı silinmeyecek kuymağı, köftesi, sütlacı, pidesi için, binlerce yıldır uygarlıklar kurup yıkan milletlerin ayak seslerini duymak, kültürel izlerini görebilmek için gidilmeli Trabzon’a.

Dizi ve filmlerde berbat taklitleri ile can sıkan şivenin orijinalini dinlemek; ondaki doğallığı, nüktedanlığı, hazırcevaplılığı sezebilmek için gidilmeli Trabzon’a.

Kentin ortasında ciddi ciddi yürürken ansızın duyulan kemençe sesiyle horona duran gençleri izlemek için gidilmeli Trabzon’a.

Sadece, artısı ve eksisiyle bir kent kendini nasıl var eder, kent kimliği nasıl kendini kanlı canlı hissettirir sorularının yanıtını almak için bile gidilmeli Trabzon’a.

Stratejik önemi nedeniyle her dönem saldırıların hedefinde olmuş, bağımsız kalmayı seçmiş bir bölgenin, bunların üstesinden gelebilmek için ihtiyaç duyduğu gücü sarp coğrafyasından almış insanını gözlemlemek için gidilmeli Trabzon’a.

Rüzgâra ve fırtınaya hep açık, dirençli, kalbimizin kuzey kapısını görmek; memleket mozaiğinin bir parçasını yerine yerleştirmek sayılacağı için gidilmeli Trabzon’a.

Bin yılların izleri

Efsanelerin, tarihini M.Ö. 2000’lere dayandırdığı, güvenilir arkeolojik bulgularınsa M.Ö 765’i işaret ettiği bölgede yerleşim, kimi tarihçilere göre Helenler’le başlayıp, Kimmerler, Miletler, Kolkhlar ve Persler’le devam ediyor. M.Ö 3.yüzyılda Pontus Krallığı Trabzon’u da egemenliği altına alıyor. Ardından Roma hâkimiyetine giriyor kent. Bu dönemde askerî üsler, yollar, darphane, su kemerleri, hipodrom, saray ve tapınaklar inşa ediliyor. Roma hâkimiyeti M.S 257’de Boranların istilasına dek sürüyor. Kenti yakıp yıkan Boranlar çekilince bölge 30-40 yıl kadar ıssız kaldıktan sonra Roma tarafından yeniden canlandırılıyor ve ardından Bizans hâkimiyeti görülüyor. M.S. 7. ve 8. yüzyıllarda Arap saldırılarına sahne oluyor kent. Sonrasında Selçuklular geliyor. 1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından bir grup Türkmen bölgeye yerleşiyorsa da hâkimiyetleri kısa sürüyor ve Bizans, stratejik önemi nedeniyle bölgeyi yeniden ele geçiriyor. Vali Thedora Gavras, kenti Türkmenler’den alınca, Bizans’tan bağımsız bir yönetim kuruyor ve sınırları Bayburt’a kadar genişletiyor. Trabzon Krallığı bir süre sonra Selçuklu egemenliğine giriyor ama onlar Moğollara yenilince Trabzon Rum Krallığı da Moğol egemenliğini kabul ediyor. Çeşitli kuşatmalar olsa da Türkmenler şehri alamıyor ama saldırılar sürüyor. Rumlar da bu saldırılardan kurtulmanın yolunu, güzellikleri ile ünlü Trabzonlu prensesleri Türkmen beylerine eş olarak vermekte buluyor. Osmanlı, 1461’de Fatih’in seferine kadar Trabzon’u ele geçiremiyor.

Kent tarihini Helenler’den önceye dayandıranlar da var. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Trabzon’un 3000 yıllık bir tarihi olduğu gerçeği değişmiyor. Tarih içinde Amazonlar, Tibarenler, Helenler, Miletler, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Komnenler, Osmanlılar gibi nice kültüre ev sahipliği yapmış Trabzon. Ve hepsi de kendinden izler bırakmış bölgede.

Ayasofya Müzesi

Kent içinde görülmesi gereken ilk yerlerden biri olan Ayasofya Müzesi, Komnenos Kralı I. Manuel Komnenos tarafından 1238-1263 yıllarında yaptırılan bir manastır kilisesidir. Bizans mimarisinin en güzel örneklerindendir. Bahçesindeki kafede kuymağınızı yiyip, denizi izlemek başlı başına bir tarih yolculuğudur.

Kostaki Konağı

Mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir diğeri, 1900’lü yılların başında banker Kostaki Teophylaktos tarafından İtalyan mimarlara yaptırılmış olan Kostaki Konağı’dır. Konak, daha sonra Nemlioğlu Ailesi tarafından satın alınmış; Trabzon’u ilk ziyaretinde (15-17 Eylül 1924) Atatürk, bu konakta ağırlanmıştır. Konak, sonraki dönemlerde kamulaştırılarak Trabzon Müzesi’ne dönüştürülmüştür.

Zağnos Köprüsü

Oradan kısa bir yürüyüşle bugün sanat evi olarak kullanılan eski vali konağına uğramalı, denk gelirse bir sanat etkinliğini, sergiyi mutlaka görmelisiniz. Sonrasında Tabakhane Yokuşu’ndan Zağnos Köprüsü’ne doğru yürümeli, Ortahisar’da vilayet binasını, hemen arkasında Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi’ni ziyaret etmelisiniz.  1883 yılında kale surları üzerinde inşa edilen, uzun yıllar hapishane olarak kullanılan yapı, 1983 yılından sonra kültür merkezi olarak hizmet veriyor.

Edebiyat Kütüphanesi

Ortahisar’da Kanuni Evi’ni, Muhibbi Edebiyat Müze Kütüphanesi’ni görmeli ve bu mekanların yer aldığı o alanda bir çay içimi soluklanmalısınız.  Kanuni Sultan Süleyman’ın bu kentte doğduğunu, 15 yaşına kadar burada yaşadığını, öldüğünde üzerinden çıkan gömleğin Trabzon bezinden yapılmış olduğunu belirtmek gerek. Yürüyüşünüze Atapark’a doğru devam edip, Yavuz Sultan Selim’in, annesi Gülbahar Hatun’un hatırası için 1514 yılında yaptırdığı külliyeden günümüze kalan cami ve türbeyi de görebilirsiniz.

Boztepe

Eski adı Mithra Dağı olan (Mithra/Mihtherion Tapınağı nedeniyle), seyir terasıyla kentin panoramasını sunan Boztepe; Pontus Kralı Mithridates’in kültürel kalıntılarını saklamakta. Yol vb. çalışmalar nedeniyle yazık ki kalıntılar toprak altında gömülü kalmış. Beri yandan Ali Şükrü Bey’in kabri de burada bulunmaktadır. Sadece bu bölge bile kent ve elbette ülke tarihi için nice bilgiyi koynunda saklıyor.

Kızlar Manastırı

Boztepe’nin yamacındaki Kızlar Manastırı da mutlaka ziyaret edilmeli. Şehrin bilinen tek rahibeler manastırı, “Panagia Theotokos” yani “Tanrı’nın koruduğu yer”; 14. yüzyılda Trabzon İmparatorluğu’nun hükümdarı olan III. Alexios Komnenos tarafından inşa ettirilmiş. Manastırda, dinî mekânların yanı sıra, burada eğitim gören kızlar için inşa edilen öğrenci odaları, kütüphane ve yemek odaları da var. Restore edilen manastırı gezerken,  o odalarda çorap örerek satan rahibelerin duvarlara sinmiş seslerini duyabilirsiniz belki de!

Cephanelik

Yenicuma semtinde bulunan Cephanelik binası, H. 1305 yılında yaptırılmış. 1887/1888 yılında Sultan Abdülhamit döneminde yeniden yapılandırılmış. İrene Kulesi diye anıldığı da olur, Fatih Kulesi diye de. 1340/1341 yılları arasında Trabzon İmparatorluğu’nu yöneten İmparatoriçe İrene adına yapılmış bir tür toplantı, balo salonu gibi bir yer olduğu, dönemin aristokratlarının burada toplandığı söyleniyor.

Yapı, kaynaklara göre, 1916–1918 yıllarında, Rusların Trabzon’u işgali sırasında cephanelik olarak kullanılmış. Rusların kentten çekilirken geride bıraktıkları silah ve mühimmatın bulunduğu yerlerden biri de burası. Binada 10 Temmuz 1919’da çok sayıda ölü ve yaralının olduğu, Batum’dan dahi hissedilen büyük bir patlama yaşanmış. Tarihçiler, Erzurum Kongresi’nin tarihi ile patlama tarihine dikkat çekiyorlar.  Patlamada büyük hasar gören yapı, sonrasında restore edilmiş. Bugün, restoran olarak hizmet veriyor.

Trabzon’da hangi taşı kaldırsanız, altından tarihi bir gerçeklik fışkırıyor.

Tarih ve kültür yolculuğu

Şehir meydanından sahile doğru inip Ganita’da denizi izleyerek çayınızı, kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Ganita, kenti bilenlerin “kutsal mekân” diye ifade ettiği, hemen her kesimden insanın uğrak yeri olan, nice aşklara, ayrılıklara, sanat projelerine ev sahipliği yapmış bir mekândır. Hemen üstünde Trabzon Kalesi yer alır. İlk kalenin M.Ö. 2000 yıllarında yapıldığı sanılıyor. Sonraki dönemlerde değişik krallıklar tarafından yeni surlar eklenerek büyütülen kale, iyi korunarak günümüze gelebilen eserler arasındadır.

Çarşı Camisi

Merkezde Kemeraltı bölgesine doğru yürüdüğünüzde, bakırcıların çekiç sesleri karşılar sizi.  Yokuşun başındaki simitçiden bir Trabzon simidi alarak çarşı içindeki hanlardan birinin çay ocağında hem dinlenir hem de neredeyse ara sokaklardan birinden çıkacakmış gibi olan tarihi karakterleri, oradaki yaşanmışlıkları hayal edebilirsiniz. Yanı başınızdaki Çarşı Camisi, Alacahan, sizi eşsiz bir tarih ve kültür yolculuğuna çıkaracaktır.

Çarşı Mahallesi’nde 7. yüzyılın ilk çeyreğinde yapıldığı tahmin edilen Küçük Ayvasıl Kilisesi, MS. 9. yüzyılda Roma İmparatoru 1. Basil zamanında yeniden inşa edilmiş. Kentin en eski kilisesi olan bu mekân da görülmesi gerekli yerler arasında.

Atatürk Köşkü

Sadece orayı görmek için bile Trabzon’a gitmenize değecek bir mekân; Atatürk Köşkü!  Doğanın kucağında, beyaz bir kuğu gibi sizi karşılayan köşk, Konstantin Kabayanidis tarafından 1890 yılında yazlık olarak yaptırılmış. Atatürk, 1934 ve 1937 yıllarındaki ziyaretlerinde bu köşkte kalmış ve ölümünden bir yıl önce Trabzon’a gelerek vasiyetini burada yazmış.

Sümela Manastırı

Yalçın dağların yamacına yapılmış, denizden 1150, vadiden 300 metre yüksekteki Rum Ortodoks manastır ve kilise kompleksi olan Sümela Manastırı UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesinde yer alıyor. Bugün Altındere Vadisi olarak bilinen yerde, Bizans İmparatorluğu döneminde Atina’dan gelen Barnabas ve Sophranios adında iki rahip tarafından kurulduğu rivayet ediliyor. Ortodoks Hıristiyanlar için oldukça önemli bir dini merkez olan yapının kendisi kadar, oraya giden yol da görülmeye değer. Trabzon’un yeşil doğasını, gürül gürül sularını, derelerini, şelalelerini izlemek başlı başına bir şölen. Bu şölen sırasında, geçmiş yüzyıllarda hac amacıyla akın akın manastıra gelen Hristiyan kafilelerin ayak izlerini de görebilirsiniz belki. Sümela Manastırı ile aynı vadide bulunan, M.S 270 yılında kurulduğu düşünülen ve Yahya Peygamber’e adanmış Vazelon Manastırı da görülmeye değer.

Hamsiköy

Görülmesi gereken bir diğer yer, Akçaabat Orta Mahalle. Buradaki evler Osmanlı döneminde yapılmış. Tarihi konakları, Arnavut kaldırımları ve harika bir panoramik manzarası olan mahalle, sit alanı ilan edilmiş.

Şahane sütlacı ve otantik köy evleri ile ünlü, Zigana Dağları’nın eteklerinde, 1300 metre rakımda bulunan Hamsiköy de görülmesi gerekli yerler arasında.

Çal Mağarası, dünyanın en uzun ikinci mağarası olarak da kabul ediliyor. Ulaşılabilir alanı, yaklaşık 8 kilometre. Sarkıtlar ve dikitlerle dolu mağaranın içinden bir şelale akıyor ve üzerinde tarihi bir kale bulunuyor.

Uzungöl

Kartpostal görüntüsünde bir mekân; Uzungöl! Çaykara ilçesine 19km. uzaklıkta, bir doğa harikası olan göl, yamaçlardan vadinin ortasına düşen kayaların Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla oluşmuş.  Deniz seviyesinden yaklaşık 1090 metre yüksekte yer alıyor. Mevsimine göre yamaç paraşütü, kayak vb. sporlara da ev sahipliği yapıyor. Bölgede trekking, botanik gözlemciliği ve kuş gözlemciliğini de deneyimleyebilirsiniz.

Uzungöl Camisi tarihi bir yapı olamamakla birlikte oldukça ünlü ve neredeyse tüm fotoğraflarda yer alıyor.

Dursun Ali İnan’ın kendi adını verdiği müzede, doğadan topladığı ağaç köklerinden yaptığı heykeller ve mobilyalar sergileniyor. Müzede Uzungöl’ün tarihi, coğrafyası, florası, sosyal yaşamı ve daha birçok özelliği hakkında yazılı ve görsel içerik mevcut.

Haldizen, Garester, Şekersu

Bölge, profesyonel, amatör fotoğrafçıların ilgi alanında. Yakın çevresindeki yaylalar yağmur ormanları ile kaplı. Haldizen, Garester, Şekersu yaylaları ve daha nicesi, olağanüstü manzaralarıyla görülmeyi hak ediyor. Hemen yakınındaki Şerah Köyü, Karadeniz’e özgü geleneksel yapıya sahip evleriyle sıcacık karşılıyor ziyaretçilerini.

Bölge, son yıllarda yanlış yapılaşmadan etkilense de olağanüstü güzelliğini koruyor.

Yenicuma Camisi

Kazaziyenin en güzel örneklerini kentte bulmak mümkün. Faroz Mahallesi’nde kadınlar hâlâ kapı önlerinde gümüş tellerden telkâri işlemeler yapıyor. Denk gelirseniz ne mutlu. Yine Faroz’da balıkçı barınaklarında soluklanmanızı öneririm. Fatih’in, kenti aldıktan sonra ilk Cuma namazını kıldığı Yenicuma Camisi de görülmeli.

Bütün yanlış yapılaşmalara karşın Trabzon, kimliğini koruyan kentler arasında hâlâ. Geziniz bittiğinde, dağlara dönüp bakarsanız, zarif salınımlarla size veda eden vargit çiçeklerini görebilirsiniz belki. Karayemişler, zifin çiçekleri, komar çiçekleri, fındık bahçeleri, çuhalar… Dünya alt üst olurken kent de payına düşeni alıyor kuşkusuz. Her şeye karşın doğa kendini yeniliyor. İnsan da… Doğanın nimetlerini cömertçe sunduğu bölge, daha nice özelliğiyle görülmeyi hak ediyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Mart 2024’te yayımlanmıştır.

Çiğdem Sezer
Çiğdem Sezer
Çiğdem Sezer - Şair, yazar ve öğretmen. 1960’da Trabzon’da doğdu. İlk ve orta eğitimini bu kentte. 1979'da mezun olduğu Trabzon Sağlık Koleji'nin ardından Ankara Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü'nü (1986) bitirdi. 1979-1986 yılları arasında Yozgat'ta, Trabzon ve Ankara'da hemşirelik; 1986'dan sonra Sakarya'da Sağlık Meslek Lisesi öğretmenliği yaptı. 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Ankara'ya yerleşti. 1993 yılında “Dünya Kitap Dergisi Şiir Ödülü”nü ve “Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü”nü alan şair, 1998 yılında “Arıburnu Şiir Ödülü”nü aldı. Çiğdem Sezer “Dünya Tutulması” ile 2006 “Ceyhun “Atuf Kansu Şiir Ödülü”nün de sahibi oldu. Başlıca eserleri: Kapalı Gişe Hüzünler, Bir Şehrin Hatıra Fotoğraflarından, Mavi Çayırın Kadınları, Taş Beşiğim Hacıkasım, Hayat Pastanesi ve Kalbimin Kuzey Kapısı Trabzon…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Neden Trabzon’a gitmelisiniz?

Trabzon denince akla… Muhtemelen önce Bordo Mavililer geliyor, sonra tereyağı… Oysa bu şehrin güzellikleri bunlarla sınırlı değil. Gelin doğanın mucizesine birlikte tanıklık edelim. Çiğdem Sezer yazdı.

Kent insanının başat özelliklerden birini kanıtlarcasına, son söylenecek şeyi başta söylemiş olayım; oksijenin, yeşilin, bulutların üzerinde yaşamanın, gürül gürül şelalelerin, yağmur ormanlarının sesini, sessizliğini duymak için bile gidilmeli Trabzon’a.

Alplerle yarışan doğası, damağınızdan tadı silinmeyecek kuymağı, köftesi, sütlacı, pidesi için, binlerce yıldır uygarlıklar kurup yıkan milletlerin ayak seslerini duymak, kültürel izlerini görebilmek için gidilmeli Trabzon’a.

Dizi ve filmlerde berbat taklitleri ile can sıkan şivenin orijinalini dinlemek; ondaki doğallığı, nüktedanlığı, hazırcevaplılığı sezebilmek için gidilmeli Trabzon’a.

Kentin ortasında ciddi ciddi yürürken ansızın duyulan kemençe sesiyle horona duran gençleri izlemek için gidilmeli Trabzon’a.

Sadece, artısı ve eksisiyle bir kent kendini nasıl var eder, kent kimliği nasıl kendini kanlı canlı hissettirir sorularının yanıtını almak için bile gidilmeli Trabzon’a.

Stratejik önemi nedeniyle her dönem saldırıların hedefinde olmuş, bağımsız kalmayı seçmiş bir bölgenin, bunların üstesinden gelebilmek için ihtiyaç duyduğu gücü sarp coğrafyasından almış insanını gözlemlemek için gidilmeli Trabzon’a.

Rüzgâra ve fırtınaya hep açık, dirençli, kalbimizin kuzey kapısını görmek; memleket mozaiğinin bir parçasını yerine yerleştirmek sayılacağı için gidilmeli Trabzon’a.

Bin yılların izleri

Efsanelerin, tarihini M.Ö. 2000’lere dayandırdığı, güvenilir arkeolojik bulgularınsa M.Ö 765’i işaret ettiği bölgede yerleşim, kimi tarihçilere göre Helenler’le başlayıp, Kimmerler, Miletler, Kolkhlar ve Persler’le devam ediyor. M.Ö 3.yüzyılda Pontus Krallığı Trabzon’u da egemenliği altına alıyor. Ardından Roma hâkimiyetine giriyor kent. Bu dönemde askerî üsler, yollar, darphane, su kemerleri, hipodrom, saray ve tapınaklar inşa ediliyor. Roma hâkimiyeti M.S 257’de Boranların istilasına dek sürüyor. Kenti yakıp yıkan Boranlar çekilince bölge 30-40 yıl kadar ıssız kaldıktan sonra Roma tarafından yeniden canlandırılıyor ve ardından Bizans hâkimiyeti görülüyor. M.S. 7. ve 8. yüzyıllarda Arap saldırılarına sahne oluyor kent. Sonrasında Selçuklular geliyor. 1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından bir grup Türkmen bölgeye yerleşiyorsa da hâkimiyetleri kısa sürüyor ve Bizans, stratejik önemi nedeniyle bölgeyi yeniden ele geçiriyor. Vali Thedora Gavras, kenti Türkmenler’den alınca, Bizans’tan bağımsız bir yönetim kuruyor ve sınırları Bayburt’a kadar genişletiyor. Trabzon Krallığı bir süre sonra Selçuklu egemenliğine giriyor ama onlar Moğollara yenilince Trabzon Rum Krallığı da Moğol egemenliğini kabul ediyor. Çeşitli kuşatmalar olsa da Türkmenler şehri alamıyor ama saldırılar sürüyor. Rumlar da bu saldırılardan kurtulmanın yolunu, güzellikleri ile ünlü Trabzonlu prensesleri Türkmen beylerine eş olarak vermekte buluyor. Osmanlı, 1461’de Fatih’in seferine kadar Trabzon’u ele geçiremiyor.

Kent tarihini Helenler’den önceye dayandıranlar da var. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Trabzon’un 3000 yıllık bir tarihi olduğu gerçeği değişmiyor. Tarih içinde Amazonlar, Tibarenler, Helenler, Miletler, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Komnenler, Osmanlılar gibi nice kültüre ev sahipliği yapmış Trabzon. Ve hepsi de kendinden izler bırakmış bölgede.

Ayasofya Müzesi

Kent içinde görülmesi gereken ilk yerlerden biri olan Ayasofya Müzesi, Komnenos Kralı I. Manuel Komnenos tarafından 1238-1263 yıllarında yaptırılan bir manastır kilisesidir. Bizans mimarisinin en güzel örneklerindendir. Bahçesindeki kafede kuymağınızı yiyip, denizi izlemek başlı başına bir tarih yolculuğudur.

Kostaki Konağı

Mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir diğeri, 1900’lü yılların başında banker Kostaki Teophylaktos tarafından İtalyan mimarlara yaptırılmış olan Kostaki Konağı’dır. Konak, daha sonra Nemlioğlu Ailesi tarafından satın alınmış; Trabzon’u ilk ziyaretinde (15-17 Eylül 1924) Atatürk, bu konakta ağırlanmıştır. Konak, sonraki dönemlerde kamulaştırılarak Trabzon Müzesi’ne dönüştürülmüştür.

Zağnos Köprüsü

Oradan kısa bir yürüyüşle bugün sanat evi olarak kullanılan eski vali konağına uğramalı, denk gelirse bir sanat etkinliğini, sergiyi mutlaka görmelisiniz. Sonrasında Tabakhane Yokuşu’ndan Zağnos Köprüsü’ne doğru yürümeli, Ortahisar’da vilayet binasını, hemen arkasında Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi’ni ziyaret etmelisiniz.  1883 yılında kale surları üzerinde inşa edilen, uzun yıllar hapishane olarak kullanılan yapı, 1983 yılından sonra kültür merkezi olarak hizmet veriyor.

Edebiyat Kütüphanesi

Ortahisar’da Kanuni Evi’ni, Muhibbi Edebiyat Müze Kütüphanesi’ni görmeli ve bu mekanların yer aldığı o alanda bir çay içimi soluklanmalısınız.  Kanuni Sultan Süleyman’ın bu kentte doğduğunu, 15 yaşına kadar burada yaşadığını, öldüğünde üzerinden çıkan gömleğin Trabzon bezinden yapılmış olduğunu belirtmek gerek. Yürüyüşünüze Atapark’a doğru devam edip, Yavuz Sultan Selim’in, annesi Gülbahar Hatun’un hatırası için 1514 yılında yaptırdığı külliyeden günümüze kalan cami ve türbeyi de görebilirsiniz.

Boztepe

Eski adı Mithra Dağı olan (Mithra/Mihtherion Tapınağı nedeniyle), seyir terasıyla kentin panoramasını sunan Boztepe; Pontus Kralı Mithridates’in kültürel kalıntılarını saklamakta. Yol vb. çalışmalar nedeniyle yazık ki kalıntılar toprak altında gömülü kalmış. Beri yandan Ali Şükrü Bey’in kabri de burada bulunmaktadır. Sadece bu bölge bile kent ve elbette ülke tarihi için nice bilgiyi koynunda saklıyor.

Kızlar Manastırı

Boztepe’nin yamacındaki Kızlar Manastırı da mutlaka ziyaret edilmeli. Şehrin bilinen tek rahibeler manastırı, “Panagia Theotokos” yani “Tanrı’nın koruduğu yer”; 14. yüzyılda Trabzon İmparatorluğu’nun hükümdarı olan III. Alexios Komnenos tarafından inşa ettirilmiş. Manastırda, dinî mekânların yanı sıra, burada eğitim gören kızlar için inşa edilen öğrenci odaları, kütüphane ve yemek odaları da var. Restore edilen manastırı gezerken,  o odalarda çorap örerek satan rahibelerin duvarlara sinmiş seslerini duyabilirsiniz belki de!

Cephanelik

Yenicuma semtinde bulunan Cephanelik binası, H. 1305 yılında yaptırılmış. 1887/1888 yılında Sultan Abdülhamit döneminde yeniden yapılandırılmış. İrene Kulesi diye anıldığı da olur, Fatih Kulesi diye de. 1340/1341 yılları arasında Trabzon İmparatorluğu’nu yöneten İmparatoriçe İrene adına yapılmış bir tür toplantı, balo salonu gibi bir yer olduğu, dönemin aristokratlarının burada toplandığı söyleniyor.

Yapı, kaynaklara göre, 1916–1918 yıllarında, Rusların Trabzon’u işgali sırasında cephanelik olarak kullanılmış. Rusların kentten çekilirken geride bıraktıkları silah ve mühimmatın bulunduğu yerlerden biri de burası. Binada 10 Temmuz 1919’da çok sayıda ölü ve yaralının olduğu, Batum’dan dahi hissedilen büyük bir patlama yaşanmış. Tarihçiler, Erzurum Kongresi’nin tarihi ile patlama tarihine dikkat çekiyorlar.  Patlamada büyük hasar gören yapı, sonrasında restore edilmiş. Bugün, restoran olarak hizmet veriyor.

Trabzon’da hangi taşı kaldırsanız, altından tarihi bir gerçeklik fışkırıyor.

Tarih ve kültür yolculuğu

Şehir meydanından sahile doğru inip Ganita’da denizi izleyerek çayınızı, kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Ganita, kenti bilenlerin “kutsal mekân” diye ifade ettiği, hemen her kesimden insanın uğrak yeri olan, nice aşklara, ayrılıklara, sanat projelerine ev sahipliği yapmış bir mekândır. Hemen üstünde Trabzon Kalesi yer alır. İlk kalenin M.Ö. 2000 yıllarında yapıldığı sanılıyor. Sonraki dönemlerde değişik krallıklar tarafından yeni surlar eklenerek büyütülen kale, iyi korunarak günümüze gelebilen eserler arasındadır.

Çarşı Camisi

Merkezde Kemeraltı bölgesine doğru yürüdüğünüzde, bakırcıların çekiç sesleri karşılar sizi.  Yokuşun başındaki simitçiden bir Trabzon simidi alarak çarşı içindeki hanlardan birinin çay ocağında hem dinlenir hem de neredeyse ara sokaklardan birinden çıkacakmış gibi olan tarihi karakterleri, oradaki yaşanmışlıkları hayal edebilirsiniz. Yanı başınızdaki Çarşı Camisi, Alacahan, sizi eşsiz bir tarih ve kültür yolculuğuna çıkaracaktır.

Çarşı Mahallesi’nde 7. yüzyılın ilk çeyreğinde yapıldığı tahmin edilen Küçük Ayvasıl Kilisesi, MS. 9. yüzyılda Roma İmparatoru 1. Basil zamanında yeniden inşa edilmiş. Kentin en eski kilisesi olan bu mekân da görülmesi gerekli yerler arasında.

Atatürk Köşkü

Sadece orayı görmek için bile Trabzon’a gitmenize değecek bir mekân; Atatürk Köşkü!  Doğanın kucağında, beyaz bir kuğu gibi sizi karşılayan köşk, Konstantin Kabayanidis tarafından 1890 yılında yazlık olarak yaptırılmış. Atatürk, 1934 ve 1937 yıllarındaki ziyaretlerinde bu köşkte kalmış ve ölümünden bir yıl önce Trabzon’a gelerek vasiyetini burada yazmış.

Sümela Manastırı

Yalçın dağların yamacına yapılmış, denizden 1150, vadiden 300 metre yüksekteki Rum Ortodoks manastır ve kilise kompleksi olan Sümela Manastırı UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesinde yer alıyor. Bugün Altındere Vadisi olarak bilinen yerde, Bizans İmparatorluğu döneminde Atina’dan gelen Barnabas ve Sophranios adında iki rahip tarafından kurulduğu rivayet ediliyor. Ortodoks Hıristiyanlar için oldukça önemli bir dini merkez olan yapının kendisi kadar, oraya giden yol da görülmeye değer. Trabzon’un yeşil doğasını, gürül gürül sularını, derelerini, şelalelerini izlemek başlı başına bir şölen. Bu şölen sırasında, geçmiş yüzyıllarda hac amacıyla akın akın manastıra gelen Hristiyan kafilelerin ayak izlerini de görebilirsiniz belki. Sümela Manastırı ile aynı vadide bulunan, M.S 270 yılında kurulduğu düşünülen ve Yahya Peygamber’e adanmış Vazelon Manastırı da görülmeye değer.

Hamsiköy

Görülmesi gereken bir diğer yer, Akçaabat Orta Mahalle. Buradaki evler Osmanlı döneminde yapılmış. Tarihi konakları, Arnavut kaldırımları ve harika bir panoramik manzarası olan mahalle, sit alanı ilan edilmiş.

Şahane sütlacı ve otantik köy evleri ile ünlü, Zigana Dağları’nın eteklerinde, 1300 metre rakımda bulunan Hamsiköy de görülmesi gerekli yerler arasında.

Çal Mağarası, dünyanın en uzun ikinci mağarası olarak da kabul ediliyor. Ulaşılabilir alanı, yaklaşık 8 kilometre. Sarkıtlar ve dikitlerle dolu mağaranın içinden bir şelale akıyor ve üzerinde tarihi bir kale bulunuyor.

Uzungöl

Kartpostal görüntüsünde bir mekân; Uzungöl! Çaykara ilçesine 19km. uzaklıkta, bir doğa harikası olan göl, yamaçlardan vadinin ortasına düşen kayaların Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla oluşmuş.  Deniz seviyesinden yaklaşık 1090 metre yüksekte yer alıyor. Mevsimine göre yamaç paraşütü, kayak vb. sporlara da ev sahipliği yapıyor. Bölgede trekking, botanik gözlemciliği ve kuş gözlemciliğini de deneyimleyebilirsiniz.

Uzungöl Camisi tarihi bir yapı olamamakla birlikte oldukça ünlü ve neredeyse tüm fotoğraflarda yer alıyor.

Dursun Ali İnan’ın kendi adını verdiği müzede, doğadan topladığı ağaç köklerinden yaptığı heykeller ve mobilyalar sergileniyor. Müzede Uzungöl’ün tarihi, coğrafyası, florası, sosyal yaşamı ve daha birçok özelliği hakkında yazılı ve görsel içerik mevcut.

Haldizen, Garester, Şekersu

Bölge, profesyonel, amatör fotoğrafçıların ilgi alanında. Yakın çevresindeki yaylalar yağmur ormanları ile kaplı. Haldizen, Garester, Şekersu yaylaları ve daha nicesi, olağanüstü manzaralarıyla görülmeyi hak ediyor. Hemen yakınındaki Şerah Köyü, Karadeniz’e özgü geleneksel yapıya sahip evleriyle sıcacık karşılıyor ziyaretçilerini.

Bölge, son yıllarda yanlış yapılaşmadan etkilense de olağanüstü güzelliğini koruyor.

Yenicuma Camisi

Kazaziyenin en güzel örneklerini kentte bulmak mümkün. Faroz Mahallesi’nde kadınlar hâlâ kapı önlerinde gümüş tellerden telkâri işlemeler yapıyor. Denk gelirseniz ne mutlu. Yine Faroz’da balıkçı barınaklarında soluklanmanızı öneririm. Fatih’in, kenti aldıktan sonra ilk Cuma namazını kıldığı Yenicuma Camisi de görülmeli.

Bütün yanlış yapılaşmalara karşın Trabzon, kimliğini koruyan kentler arasında hâlâ. Geziniz bittiğinde, dağlara dönüp bakarsanız, zarif salınımlarla size veda eden vargit çiçeklerini görebilirsiniz belki. Karayemişler, zifin çiçekleri, komar çiçekleri, fındık bahçeleri, çuhalar… Dünya alt üst olurken kent de payına düşeni alıyor kuşkusuz. Her şeye karşın doğa kendini yeniliyor. İnsan da… Doğanın nimetlerini cömertçe sunduğu bölge, daha nice özelliğiyle görülmeyi hak ediyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Mart 2024’te yayımlanmıştır.

Çiğdem Sezer
Çiğdem Sezer
Çiğdem Sezer - Şair, yazar ve öğretmen. 1960’da Trabzon’da doğdu. İlk ve orta eğitimini bu kentte. 1979'da mezun olduğu Trabzon Sağlık Koleji'nin ardından Ankara Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü'nü (1986) bitirdi. 1979-1986 yılları arasında Yozgat'ta, Trabzon ve Ankara'da hemşirelik; 1986'dan sonra Sakarya'da Sağlık Meslek Lisesi öğretmenliği yaptı. 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Ankara'ya yerleşti. 1993 yılında “Dünya Kitap Dergisi Şiir Ödülü”nü ve “Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü”nü alan şair, 1998 yılında “Arıburnu Şiir Ödülü”nü aldı. Çiğdem Sezer “Dünya Tutulması” ile 2006 “Ceyhun “Atuf Kansu Şiir Ödülü”nün de sahibi oldu. Başlıca eserleri: Kapalı Gişe Hüzünler, Bir Şehrin Hatıra Fotoğraflarından, Mavi Çayırın Kadınları, Taş Beşiğim Hacıkasım, Hayat Pastanesi ve Kalbimin Kuzey Kapısı Trabzon…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x