Okuduğunu anlama ve aklında tutma kursu…
Şaşırdınız değil mi? Bir an gerçekte böyle bir kursun açıldığını düşünün lütfen! Öğrenci bulabilir mi bu kurs sizce? Benim gibi “hem de nasıl” diyen pek çok kişi çıkacağından eminim. Hatta bu kursun öğrenci sayısı diğer bütün kurslardakileri sollayıp geçebilir.
“Okuduğum kitaptan hiçbir şey anlamıyorum.”
“Çok severek okuduğum bir kitabın içeriğini bir süre sonra hatırlayamıyorum.”
Son yıllarda hemen hepimizin sıkça duyduğu, okuduğu cümlelerden bazıları bunlar…
Bu cümleleri ilk duymaya başladığım zamanlar ne kadar rahatladım anlatamam. Önceden bir tek ben böyleyim sanırdım. Üzülürdüm. Kendimde bir sorun, eksiklik hissederdim. Neyse ki yalnız değilmişim.
Niçin bir cümlesini bile hatırlamıyorum?
Neden çoğu insan bir kere okuduğu kitabı neredeyse cümlesi cümlesine aklında tutup anlatabiliyorken ben aynı kitabı iki kere, hatta çok severek ve merakla okuduğum halde bir cümlesini bile hatırlayamıyordum?
Kendimde sorun olmadığını fark edip rahatlayınca yeni bir farkın içine girdim. Çok eskiden okuduğum bazı kitapların konularını daha rahat hatırlarken sonra git gide bundan uzaklaşmışım. Ne okursam okuyayım kitap biter bitmez anlatacak söz bulamıyor, “Ah çok güzel bir kitaptı” diyordum yalnızca. Konusu nasıl diye sorana karşı duvar gibi sessizdim.
Dikkat dağınıklığı ve odaklanma sorunu
Eskiden böyle sorunlar var mıydı, yoksa sonradan mı oluştu? Vardı da biz mi duymuyorduk, sosyal medya sayesinde mi görünür oldu?
Sanırım iki cevap da geçerli. Okuduğumuz kitabın aklımızda kalması için kitabı anlamamız, anlayabilmemiz için de odaklanabilmemiz gerek. Odaklanamama sorunu sadece kitap okurken değil… Yaptığımız her işte bize çelme takıyor. Teknoloji geliştikçe dikkat dağıtıcılarımız çoğaldı. Hayatımız kolaylaşacak derken hızımız arttı. Koşarken odağımız gün gün azaldı. Bu hız dünyasının odaklanamamamıza katkısı büyük. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan bizler için dikkat dağıtıcılar çok daha fazla. Bunu mümkün olduğu kadar en aza indirmenin yollarını bulmak üzere çalışmalı ve planlamalar yapmalıyız.
Yavaşlamayı hatırlamak
Çocuklarımızı yarış atı gibi yetiştirmeyelim derken biz kendimize ne yapıyoruz? Bizler de yarış atı gibi koşturmuyor muyuz? Her şeye ve herkese yetişmeye çalışırken çoğu zaman hepsi yarım kalıyor ve doğal olarak hiçbir şeye yetişemiyoruz. Anlamadan hissetmeden, anlamaya ve hissetmeye vakit kalmadan hızla geçiyor günler. Robot değil, insanız en nihayetinde. Zaten yoğun olan zamanımızı biraz da bile isteye gereksiz şeylerle biz baltalıyoruz. Oysaki zamanı iyi kullanmak gerek. İyi kullanmadığımız takdirde ne okuduğumuz kitaba odaklanabiliriz ne de başka bir şeye. Labirentteki fareler gibi koştururken bunu nasıl başaracağız? Arada durmayı, arada yavaşlamayı hatırlayarak. Hem bedenen, hem zihnen…
Ne ile uğraşıyorsak o an sadece orada duracağız.
Zamanı nasıl daha iyi kullanabiliriz?
Zamanı verimli kullanabilmek için önceliklerimizi belirleyip kendimizi disipline etmeliyiz. Bunu pat diye yapamasak da biraz sabır ve kararlılıkla hedefimize ulaşabiliriz.
Okumak istediğin ya da okuman gereken bu kitabı okumaya mı zaman ayırmalısın, yoksa Instagram’da yahut X’de özlü sözler, geyikler ve fotoğraflar içinde saatlerce dolaşmaya mı vakit ayıracaksın? Kendime söylediğim sözü size de söyleyeyim. Denge. Her şeyde denge. Dengeyi kur. Denge kuramıyorsan tarafını seç. Hangisini daha çok istiyorsun? Hangisi senin için daha önemli?
“Unutmamalıyım” baskısı
Elbette odaklanamamamızın tek nedeni teknoloji değil. Öncelikle “unutmamalıyım” baskısını üzerinden at. Düşünme. Kitabı verimli bir şekilde okumak için sana en uygun zaman dilimini seç. Ben gece sessizliğinde daha iyi okuyabilen, daha iyi odaklanıp anlayabilen biriyim. Gece sessizliğinde tüm dikkat dağıtıcılarından uzaktayken okuduğum kitabı yıllar geçse de unutmadığımın farkına vardım. Ama belki sen sabahın erken saatlerinde daha iyisin. O yüzden sabah erken saatlerinde okumalısın ya da gece okumalısın sözlerini ciddiye alma. Her okur farklıdır. Ama herkes için doğru olan, zihninin açık olduğu saatleri tercih etmesi. Bu sabah olur, gece olur. Sen, senin için hangisi doğrudur, onu al ve uygulamaya başla.
Bu sesler için de geçerlidir. Kimi sınava girecektir, müziksiz çalışamaz; kiminin ufacık seste konsantrasyonu bozulur. Sen hangisisin? Bunlar kişiden kişiye değişse de genel olarak hepimizi birleştiren doğrular da var kuşkusuz. O da ilk başta söylediğimiz gibi odaklanma.
Zihin boşalt, not al
Odaklanmak için zihnimizi tamamen boşaltmak ve kendimizi tümüyle ilgilendiğimiz o konuya vermemiz gerekir.
Okuduğun kitap öykü yahut roman değil, bilimsel bir eser dahi olsa yeni öğrendiğin bilgileri hayatının ufak bir parçası haline getir. Bunu yapamadığın sürece onlar sadece bilgidir. Ve kullanılmayan bilgi eninde sonunda uçar gider. Unutma. Bunu da not al. Ama belirli günlerde aldığın notları gözden geçirmeyi unutma. Dedik ya hız çağındayız, hepimiz unutkan olduk. Not almak zihnini açık tutar. Daha iyi bir okuyucu olmanı sağlar.
Kitap okumaya başlamadan önce içinizdeki tüm sesleri durdurun. Nasıl ki gittiğiniz bir tiyatroda oyuna tam dalmış ve duygudan duyguya geçerken bir anda diğer koltuklardan gelen öksürük, peş peşe hapşırma ya da telefon sesi sizi oyundan koparır ve uzun süre tekrar oyuna odaklanmanıza engel olursa, kitap okurken duyacağınız sesler de tüm o içsel yolculuğunuzdan alıkoyacaktır.
İçinizdeki sesi susturun
“Susadım”, “Karnım acıktı”, “Özlem’i arayacaktım”, “Çamaşırlar yıkanacak”, “Bir iki saat kitap okuyup sonra İngilizce çalışırım”…
Kitabı elinize aldığınız andan itibaren, bitmeyen işleri kesilmeyen sesleri bir kenara bırakın. Farz edin sevdiğiniz bir arkadaşınızla buluştunuz. O size bir şeyler anlatacaktır. Onu dinlemek isterseniz değil mi? O karşınızda oturmuş sizinle konuşurken, başka konuları düşünürseniz onun gözlerine baktığınız halde, onu duyduğunuz halde söylediklerinden tek kelime bile anlamazsınız. Orada olduğunuz sürece dikkatinizi arkadaşınıza verirsiniz. Kitap okurken de yapmanız gereken dikkatinizi okuduklarınıza vermek.
Uykunuzu yeterince aldığınızdan, zihninizin açık olduğundan emin olun. Karnınızı doyurun, suyunuzu için ve asla şu kadar sayfa okuyayım, şu kadar saat okuyayım demeyin. Çünkü okumaya başlar başlamaz beyniniz arka planda konudan çok belirlediğiniz o saatle ya da okuduktan sonra yapmayı planladıklarınızla meşgul olacaktır. Böylece odaklanmanıza ilk baltayı kendiniz vuracaksınız. Zihninizdeki sesleri susturmadan odaklanamazsınız.
İkincisi telefonunuzu sesini duyamayacağınız kadar uzağınıza bırakın. Böylece kitabı okurken gelebilecek mesaj ya da bildirim sesiyle dikkatiniz dağılmaz.
Skorcular gibi davranmayın
Çok hızlı ya da çok yavaş okumayın. Dengeli bir şekilde keyif alarak okumaya çalışın.
Skorcu planlamalar yapmayın. Örneğin, “Bu ay şu kadar kitap okumam gerek” gibi. Siz skor olsun diye değil, o kitabı anlamak, öğrenmek, hissetmek için okumalısınız. Bu ister öykü olsun, ister deneme, ister doktora tezi…
Siz kitabınıza doğru şekilde zaman ayırmazsanız, onun da size bir şey vermeyeceğinden emin olabilirsiniz.
Kitabı okurken size hissettirdikleri neler? Özellikle sizi etkileyen yerleri yazın. Bunun için defter tutabilir ya da sayfa kenarlarındaki boşlukları kullanabilirsiniz. Her ikisi de kitabın zihninizde bıraktığı izlerin kalıcı olmasına katkı sağlayacaktır.
Kitapta sizi etkileyen kelime, cümle veya olaylar hakkında araştırma yapın. Hayatınızdaki olaylarla, hislerle, bağlantılarla ilişkilendirin. Bütün bunlar okuduklarınızı anlamanızı kolaylaştırır.
Anlayarak okuduğunuz bir kitabı kolay kolay unutmazsınız.
Okuduğunuz kitabı hatırlayamamanızın nedenleri ne olabilir? Düşünmeye ve bulmaya çalışın. Odaklanamamanızın nedeni ne olabilir?
Okurken kafanızdan geçen alakasız konular mı? İkide bir çalıp dikkatinizi dağıtan telefon mu? Odanın kapısını çalmadan içeri dalıp zırt pırt sorular soran biri mi?
Sessiz okuma – sesli okuma
Bir kitabı nasıl okuyorsunuz? Yüksek sesle mi? Kafa sesiyle mi? Yoksa bir başkasının sana okumasını mı tercih ediyorsunuz?
Bunu sormamın nedeni, geçen yıllarda kitapları sesli okuma deneyimi yaşamış olmam. “Nasıl daha verimli okuyabilirim” diye düşünüp bunun yollarını ararken, sosyal medyada sıkça karşıma çıkan, “Sesli okuyun, daha iyi aklınızda kalır, asla unutmazsınız” sözlerinin etkisiyle sesli okumaya başlamış, ancak istediğim sonucu alamamıştım. Sesli okuma tavsiyesinin mutlaka sağlam bir nedeni vardır, düşüncesiyle başladığım bu deneyimim de beklentilerime karşılık vermemişti.
İlk okumalarım epey tatsız başarısız olmuştu. Bunca insan böyle söylüyorsa sorun kesin bendedir diyerek biraz daha inat etsem de sonuçta anladım ki sesli okuma bana göre değil. Ben sadece içimden okuyarak okuduğum yazının, öykünün, romanın vs.’nin içine girebiliyorum. Ancak o zaman derinden etkileniyorum ve okuduklarım aklımda kalabiliyor.
Siz de kendinizi test edin. Kendinizi en iyi siz tanıyorsunuz. Sesli mi, sessiz mi okuyacağınıza burada siz karar vereceksiniz. Yöntemler kişiden kişiye, okurdan okura değişse de bazıları hemen herkes için geçerli. Sizin için geçerli olanı alın ve uygulamaya başlayın.
Düzenli okuma
Kitap, film, oyun, hangisi olursa olsun bittiğinde size bir şey hissettirmemişse aklınızda bir şey kalmaz. Sizi etkileyen, kendinizle yaşamınızla çevrenizle düşüncelerinizle herhangi biriyle bir bağlantı kurduğunuz okumalar çok daha akılda kalıcıdır. Aynı kitabı okuyan on kişi farklı yerlerden alıntılar yapar, her birini farklı cümleler etkiler. Bir filmi izleyip anlatanlar farklı sahnelerden bahsedebilir.
Ve son olarak size şunu söyleyebilirim: Mümkünse düzenli okuyun. Düzenli kitap okuyanların daha çok odaklanabildikleri, okuduklarının daha çok akıllarında kaldığı bilinen bir gerçek. Ayrıca güzel bir okuma stresi azaltır, empati yeteneğinizi artırır.
Okumalarınız ve hatırda kalanlarınız çok olsun.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 24 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.