Kimisi onu arabeskin babası olarak görür, kimisi arabesk müziğinin miladının onunla başladığını söyler. O hem arabesk müziğin babalarından hem de arabesk müziğinin milatlarından biridir aslında. Orhan Gencebay Türk müzik tarihinde çok derin bir yerdedir. Onun müziğini ve onun müziğinin anlattıklarını betimlemek için belki de günlerce sürecek paneller, sempozyumlar yapılmalı. Arabesk müziğinin öncülerinden olduğu kesindir. Ama bir gerçek daha var ki o da arabeskin öyle bir gecede Orhan Gencebay ile ortaya çıkmadığı gerçeğidir. Arabesk müziğinin temelleri Türkiye’ye radyolar sayesinde gelen Mısır müziğindedir.
Altmışlı yıllarda Mısır radyosunun yayınladığı şarkılar radyo frekansları aracılığı ile Türkiye’ye de geliyordu. Dönemin müzisyenleri ta o dönemden itibaren Mısır müziklerini dinler ve bu müziklerden ilham alarak eserler yazarlardı. Buna en önemli örneklerden biri de Suat Sayın’dır. Yavaş yavaş kulaklara yerleşen Mısır stilindeki düzenlemeler ve besteler Orhan Gencebay’ın da müzikal başarısının öncüsü olmuş ve Orhan Gencebay’ı bir arabesk fenomeni haline getirmiştir.
Lider bir aslan burcu
1944 yılının 4 Ağustos gününde dünyaya gelen Orhan Gencebay aslen Samsun’ludur. Müzisyen bir aileden gelen, Aslan burcunun özelliklerini taşıyan Gencebay, bu burcun liderlik özelliğini müzik yaşamında da göstermiştir. Kimi zaman onu sahnesinde büyük bir orkestranın önünde gördük, kimi zaman büyük bir koronun yanında gördük. Şöhrete kavuşur kavuşmaz “kendi plaklarımın yapımcılığını da ben yapmalıyım” düşüncesiyle kendi kurduğu müzik şirketi Kervan Plak’ta da bir yönetici, patron, lider olarak gördük. Bu özelliği bence Orhan Gencebay’ı Orhan Gencebay yapan en önemli özelliklerinden biri oldu.
Gencebay müziğe çok küçük yaşta bağlama çalarak başladı. Müziğe çok hevesli olan bu genç adam onlu yaşlarında sadece bağlamayı değil aynı zamanda temel müzik eğitiminde gerekli olan tüm bilgileri de kendi kendine öğrendi. Yine henüz genç yaşında, çocuk denecek yaşlarda, arkadaşlarının top peşinde koştuğu, sokakta misket oynadığı yıllarda, o Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziğini adeta yalayıp yuttu. Müziğin her bir makamını ve tavrını çözdü. Müziğin Türkiye’nin yedi bölgesinde ayrı lezzetlere sahip olduğunu gördü ve Türk müziğinin çok zengin bir mirastan günümüze geldiğini idrak ederek bu mirası işlemek ve üstüne yeni formlar eklemek istedi.
İlk harçlıklar tanburdan
Müzisyen bir aileden gelen Orhan Gencebay bunun avantajlarını da yaşamıştır. Babası ona henüz on üç yaşında tanbur çalmaya yönlendirdi. Küçük Orhan küçük yaşlarda tanbur çalmaya başladı ve tanburu eşliğinde ürettiği müziklerle ilk harçlıklarını kazandı. Dernek, cemiyetler ve halk evlerinde sahne alan küçük Orhan o dönem arkadaşı olan Arif Sağ ile beraber sahne aldı, türkü plakları yaptı ve daha ergen sayılacak bir yaşta profesyonel müzik yaşamına atıldı.
Orhan Gencebay’ın müziğin önemli dönüm noktalarından biri de onun Batı müziğine olan ilgisinin başladığı yıllar olmuştur. Rock ve caz müziği ile ilgilenen Gencebay Batı müziği enstrümanları ile de henüz ergen denecek yaşlarda tanıştı. Müzikal anlamda Batı’ya olan bu ilgisi onun Türk müziği alt yapısı ile birleşince Orhan Gencebay müziğinin de temelleri atılmış oldu.
Orhan Gencebay’ın hayatındaki en önemli olaylardan biri, müziğinin kendisini sözde entelektüel olarak tanımlayan bir kitle tarafından kabul edilmemesi ve hatta horlanması olmuştur. Orhan Gencebay belki de müzik tarihinde en çok ötekileştirilen ve bu nedenle hep yalnız kalan müzik insanlarından biridir.
Bunun ilk örneği 1964 yılında yaşanır. TRT Radyosu sanatçısı olmak için açılan sınava girer. İki kez sınavı kazanmasına rağmen karanlık nedenlerden dolayı TRT’ye kabul edilmez. Bunun üzerine vatani görevini yapmak üzere askerliğe gider. Burada müzikal anlamda kendini zenginleştirir. Anadolu’nun az bilinen notalarını ve halk ozanlarını yerinde keşfeder. Askerlik sonrası bir kez daha TRT sınavına girer. Bu kez büyük bir başarı ile sınavı kazanır. Sınavı kazanır kazanmasına, ama dönemin zihniyeti ve gelenekçi bakış açısı Gencebay’a istediği müziği yapmasına izin vermez. O da kendi isteği ile köhneleşmiş gelenekçi kurumdan ayrılır.
Tavla oyunu ile gelen plak
Orhan Gencebay TRT sanatçılığı görevini bıraktıktan sonra 1969 yılına kadar piyasada çalıştı. Daha çok mutfakta olmayı seçti. Plaklarda müzik yönetmenliği yaptı, enstrüman çaldı, içinde “Sevemedim Karagözlüm” adlı klasiğinin de yer aldığı besteleri çeşitli sanatçılara verdi. Yılmaz Güney, Metin Erksan, Atıf Yılmaz gibi popüler isimlerin filmlerinde müzik yönetmenliği yaptı. Piyasada başarılı işler çıkaran Orhan Gencebay bir tek şey yapmıyordu: Şarkı söylemiyordu. Müziğin mutfağında olmak, şarkı üretmek onu mutlu ediyordu. Yakın çevresi ise aynı görüşte değildi. O ise Nuh diyor peygamber demiyordu.
Bir gün çok ilginç bir olay oldu. Moda Plak şirketinin sahibi Mahmut Tezcan onu tavla oynamaya davet etti. Bu tavlada Mahmut Tezcan, Orhan Gencebay’a “eğer kaybedersen bana plak yapacaksın” dedi. Bu tavla oyunu belki de dünya üzerinde bir insanın kaderini en çok etkileyen oyun oldu. Tavlayı kaybeden Orhan Gencebay verdiği sözü tuttu ve bir yüzünde “Sensiz Bahar Geçmiyor” diğer yüzünde ise “Başa Gelen Çekilirmiş” adlı şarkıların yer aldığı 45’lik plağı hazırladı. Bu tavla oyunu sayesinde ortaya çıkan bu 45’lik plak Orhan Gencebay’ın kendi seslendirdiği ve onu Türkiye’ye tanıtan ilk plak oldu. Bu plakta yer alan eserler Türk müziği motiflerinde bestelenmiş ve içinde az da olsa arabesk motifler taşıyan şarkılardı. Bu aslında gelecekte ortalığı yıkacak Gencebay müziğinin ilk küçük öncü depremiydi.
İlk büyük başarı ve plak patronluğunun başlaması
Bu plakla gelen başarı büyük bir arz oluşturdu ve Orhan Gencebay’ın yetmişli yıllarda yıldızını altın harflerle zirveye yazacak şöhret kapılarını açacak plakları getirdi. 1969 yılında “Tanrıya Feryad – Ümit Şarkısı” adlı kırkbeşlik plağını yayınladı. Her yayınlanan plak bir öncekinden daha fazla ses getirdi, ama bir tanesi ortalığı ayağa kaldırdı. O plak yetmişlerin hemen başında yayınlanan “Bir Teselli Ver” adlı şarkının yer aldığı plaktı. 1971 yılı ve “Bir Teselli Ver” hem Orhan Gencebay hem de arabesk müziğinde bir milat oldu. Bu klasikleşen şarkı Orhan Gencebay’ı bir star yaptı. O tüm Türkiye’nin konuştuğu bir stardı artık. Genç yaşında zirveye yerleşen Gencebay bu şöhretin etkisinde kalmak yerine işlerini daha da büyütmeyi tercih etti. 1972 yılında üç ortaklı bir müzik şirketi kurdu. Bu şirketin kuruluşundan bir yıl sonra 1973 yılında Unkapanı müzik piyasasının efsane plakçılarından biri olan Yaşar Kekeva ile birlikte Kekeva & Kervan müziği kurdu. Bu müzik şirketi 1980 yılına kadar faaliyet gösterdi. Bu tarihten sonra günümüzde de hâlâ faaliyetlerine devam eden Kervan Müzik faaliyete geçti. Kervan Müzik’te Orhan Gencabay kardeşi Burhan Kencebay ile beraber çalıştı.
Orhan Gencebay’ın 1972 yılında başlayan ve günümüze kadar devam eden o zamanların deyimi ile plak şirketi bugünün deyimiyle müzik şirketi patronluğu süresince sayısız sanatçıya albüm yapıldı. Bu sanatçılar arasında Ajda Pekkan, Erkin Koray, Neşe Karaböcek, Ayten Alpman, Nil Burak, Ferdi Özbeğen, Mine Koşan, Ahmet Özhan, Sezen Aksu, Gönül Yazar, Sibel Can gibi şöhretler yer almaktadır.
Orhan Gencebay solo albümlerini de kendi müzik şirketlerinden yayınladı ve tüm albümlerinin hem yönetmeni hem de yapımcısı oldu.
İkinci kırılma: Batsın Bu Dünya
Orhan Gencebay’ın müziğindeki en önemli kırılma taşlarından biri 1975 yılında yayınladığı “Batsın Bu Dünya” albümü ve bu albüme adını veren şarkısı olmuştur. 14 Şubat 1975’de yayınlanan on şarkının yer aldığı, toplam süresi 47 dakika 40 saniye süren bu albüm Orhan Gencebay’ın müzikal virajlarından biri olmuştur. Entelektüeller, bu şarkıyı yoz, kalitesiz ve aşırı karamsar bulsa da geniş kitleler bu şarkıyı adeta bağrına basarak bir marş haline getirmiştir. Beş buçuk dakika süren ve Batı orkestrası ile Türk müziği sazlarının buluşmasından ortaya çıkan bu bestesi için Orhan Gencebay, “Bir ağıttır. Bu bir Türk ağıtıdır” demiş ve “Türkiye’de yetmişli yıllarda günde yüz, yüz elli kişi öldürülüyordu. Çok kötü bir ortam vardı. Bu şarkıyı böyle bir Türkiye’de yaptım” sözleriyle betimlemiştir.
Doksanlı yılların sonlarında yayınladığı ‘best of’ albümü sırasında “daha iyi bir gelecek, daha iyi bir dünya için batsın bu dünya” diyen Orhan Gencebay’ın bu söylemini gençken pek anlamlandıramıyordum. Ama pandemiden sonraki 2020’li yıllarda yaşanan felaketleri görünce bu insanlığın ancak bu dünya batınca ve yeni bir uygarlık kurulunca adam olacağını düşünmeye başladım ve ben de bu şarkıdaki felsefeye katılanlar arasında yer aldım. Sanırım ağırlaşan yaşam koşulları, kalitesini kaybeden yozlaşan insanlık böyle gitmeye devam ederse biz Orhan Gencebay’ın “Batsın Bu Dünya” şarkısını daha çok dinleyeceğiz.
Orhan Baba zirvede
1975 yılında yayınlanan “Batsın Bu Dünya”nın ardından 1976 yılında yayınlanan “Hatasız Kul Olmaz” Orhan Gencebay’ın müzikal kariyerinde zirveye çıkmasını sağladı. O artık zirvenin de üstündeydi. Orhan Gencebay zirvedeydi, ama TRT ona tıpkı ergenlik döneminde olduğu gibi yine takıktı. Bu kez de müziğine takmıştı ve onun müziğini “yoz, tanımlanamayan müzik” olarak yorumladığı için denetimden geçirmiyordu. TRT ekranlarına ve radyolarına çıkması yasaktı.
TRT’nin burnu havadaki sözde müzik üstatlarının (!) tanımlayamadığı müzik aslında Türk müziğinin evrensel motiflerde işlendiği, Batı enstrümanları ile Türk müziği enstrümanlarının bir bütün olarak yer aldığı yeni bir dünya müziği idi. Bu müzik çok kanallı stüdyolarda her bir enstrümanın özenle yapılan kayıtlarından ortaya çıkan bir müzikti.
Orhan Gencebay 1975 yılından sonra müziğinin zenginliğini geliştirdi. Teknoloji geliştikçe üstüne bir şeyler daha kattı. Seksenli yıllarda gelişen kayıt imkânları ve teknoloji çok iyi değerlendirdi ve çok sesli albümlere imza attı. Bu albümlerin kayıtları olsun düzenlemeleri olsun dönemin kat ve kat üstünde işler oldu. 1983 yılında yayınladığı “Bir Damla Mutluluk”, 1984 yapımı “Dil Yarası”, 1985 yapımı “Beni Biraz Anlasaydın” albümlerinin müzikal kalitesi, kayıt kalitesi, düzenleme ve enstrüman kalitesi dönemin ortalamasının kat ve kat üstündedir. Bu üç albümü mutlaka dinlemenizi, hatta iyi bir kulaklıkla oturup şarkı şarkı, dakika dakika analiz etmenizi tavsiye ederim.
Milyonlarca albüm satıldı
Orhan Gencebay çok çalışkan bir müzik insanıdır. Yetmişli yıllarda o plak yapmak istemeyen ve bir tavla maçını kaybettiği için sözünü tutmak adına plak yapan sanatçı, 1978 yılından 1996 yılına kadar her yıl düzenli olarak albüm yayınlamıştır. Albümleri resmi verilere göre 70 milyon adet satmıştır. Korsanın cirit attığı yetmişlerin ve seksenli yılların piyasa şartlarını da hesaba katarsak bu rakam kimisine göre 200 milyon kimisine göre ise 300 milyondur, ama bu sayı beş yüz milyon da olsa hiç şaşırmam, çünkü o dönem Orhan baba, Ferdi baba ve Müslüm baba albümleri peynir ekmek gibi satılıyordu.
Sinemada da başarılı işlere imza atan Orhan Gencebay’ın ilk başrol oynadığı film 1971 yılı yapımı “Bir Teselli Ver” olmuştur. Son sinema filmi ise 1990 yılında çekilen “Utan”dır. Otuzun üstünde film çeken Gencebay’ın tüm filmlerinin adı sanatçının başarılı olan albüm ve şarkılarının ismini taşır.
Bunca albüm, bunca eser ve Türk müziğinin 1970-2010 yılları arasındaki kırk yıla adeta damgasını vuran bir sanatçısı olan Orhan Gencebay’ı ve müziğinin isteyen istediği gibi eleştirsin. Bu onun değerini azaltmaz. Azaltamaz çünkü veriler ortada. Başarı ortada.
Efsaneleşmiş bir isim olan Orhan Gencebay’ın müzik tarihinde adı altın harflerle yazılmayı hak etmektedir. Peki, ben bu müzik insanının sizce en çok hangi şarkısını çok seviyorum? Hepsini, ama bir şarkı var ki bende daha bir derin etki bırakıyor. O şarkı: “Dilenci”
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 2 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.