Sanatın AVM’leşmesi yahut çağdaş sanatın imtihanı

Sanat fuarları, bienaller, contemporary ve sergiler… Böylesi etkinliklerin sanatı AVM'leştirip AVM'leştirmediği tartışılıyor son günlerde. Sanatın ucuzladığı, belli bir temaya, belli bir konsepte sıkıştırıldığı ve küratörlerin yükseldiği (!) yönünde bir algı var. Peki, ne ne ve neler oluyor bu dünyada? Yeşim Ağaoğlu yazdı.

Özünde tüketim kültürüne karşı olan, olması gereken sanatın, günümüzde artık bir tüketim nesnesi hâline geldiği gerçeği ile ne yazık ki yüzleşiyoruz. Bu, her ne kadar can acıtıcı olsa da eskiden, sanatın yalnızca seçkin bir topluluğa sunulduğu, sanatı belirli kimselerin izleyebildiği ve satın alabildiği düşünülürse, günümüzde sayıları tüm dünyada artan sanat müzeleri, galeriler, müzayedeler, bienaller, festivaller ve fuarlar yolu ile (hatta çevrimiçi sergiler, “ulaşılabilir” ederlere sunulan çevrimiçi sanat galerileri ile) sanat bugün artık geniş kitleler tarafından da kolayca izlenilebilir, görece olarak ulaşılabilir bir hale geldi.

Büyük çapta düzenlenen uluslararası sanat etkinlikleri; fuarlar, bienaller, festivaller, sanat haftaları vb. ile birlikte sanat, ülkelerin, şehirlerin kültürüne, turizmine, tanıtımına çeşitli katkılar sunuyor. Sanat dünyasının önde gelen isimleri, galericiler, koleksiyonerler, varlıklı sanat meraklıları günümüzde sadece sanat ve kültür amaçlı seyahatler yapıyor.

Hal böyleyken sizlere ana hatlarıyla bienal ve sanat fuarlarından söz etmek ve aralarında küçük karşılaştırmalar yapmak istiyorum.

Dünyada ve Türkiye’de ilkler

1980’lerden itibaren çağdaş sanat dünyası da küreselleşmeden payını aldı. Son otuz yılda tüm dünyada, bienallerin ve sanat fuarlarının sayısında büyük bir artış yaşandı.

Bienal, sözcük itibariyle iki senede bir yapılan uluslararası bir sanat etkinliği demek. Trienal üç yılda bir, Dokumenta ise beş yılda bir yapılan…

Bienal, dünyada ilk defa 1895 yılında XIX. yüzyılın dünya fuarlarını örnek alan Venedik’te, artık dünyaca çok ünlü olan ‘bienallerin bienali’ de diyebileceğimiz Venedik Bienali adıyla yapıldı. Bu yıl ise 60’ıncısı düzenlendi.

Türkiye’de ise ilk bienal, 1987 yılında İKSV (İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı) tarafından İstanbul Bienali adıyla, Beral Madra’nın genel koordinatörlüğünde (o zamanlar henüz küratörlük unvanı kullanılmıyordu.) düzenlendi.

Bienaller, belirli kurumlarla, vakıflarla ve sanat müzeleri ile örgütsel bağları olan uluslararası bir sergi formatı. Bienallerin sanat fuarları gibi ticari amaçları bulunmuyor. Buna karşın, yine de birçok açıdan çok iddialı bir ölçekte oldukları kesin.

Şehirler sanat aracılığıyla mı pazarlanıyor?

Bienaller çoğunlukla yapıldıkları şehrin adını taşıyorlar. Venedik, İstanbul, Şangay, Gwangju gibi. Şehir merkezli bienallerin, belki tuhaf gelecek, eski yerel festivallerin yerini aldığı da söylenebilir! Örneğin, kiraz festivali, üzüm festivali, tütün festivali gibi naif diyebileceğimiz oluşumlar artık politik ve eleştirel diyebileceğimiz büyük çapta bir sanat etkinliği olan şehir bienalleriyle yer değiştirmiş durumda. Tabiri caiz ise şehirler artık ürünlerle değil (bu festivaller devam etse bile) sanat aracılığı ile pazarlanır hale geldi.

Sanat yoluyla yapılan dönüşüme İspanya’nın Bilbao şehrini örnek gösterebiliriz. Bir zamanlar Bilbao Müzesi’nin (mimarı Frank Gehry) mimari çekiciliği nedeni ile Bilbao, büyük oranda turist çeken bir şehir iken bugün günümüzde aynı ilgiyi devam ettiremiyor. Çünkü gelen, daha çok müzedeki gösterilenleri değil, müzenin kendisini görmeye geldiği için bir devamlılık sağlanamıyor. Müzenin kalıcı, kendi koleksiyonu olmadığından dolayı da Guggenheim zincirindeki bütün müzeler gibi dönüşümlü olarak aynı koleksiyonu kullanıyor.

Ancak İstanbul için elbette böyle bir şey söz konusu bile değil. İstanbul Bienali, Contemporary İstanbul, İstanbul Modern Müzesi vb. (hepsi de görüldüğü gibi isimlerinde İstanbul’u taşıyor), İstanbul’un belli bir yabancı topluluğa yönelik tanıtımına, popülerleşmesine katkı sağlasa bile, İstanbul, binlerce yıllık kültürüyle, tarihiyle, konumu itibariyle öyle önemli ve büyülü bir şehir ki kendi başına bir sanat eseri ve marka âdeta.

Küresel sanat piyasası

Kuşkusuz küreselleşen dünya ile birlikte gelişen teknoloji, kolaylaşan iletişim ve seyahat olanakları sanat eserlerinin ve kişilerin ülkeler arası, hatta kıtalar arası etkileşimini de kolaylaştırdı. Geçmişte olduğu gibi bugün de yerel yönetimler,  belediye başkanları ve şehrin ileri gelenleri turist çekebilmek, şehirlerini tanıtmak, çağdaşlaştırmak adına bienal, fuar, festival gibi sanat oluşumlarına sıcak bakmaya ve katkı sunmaya başladılar.

Dünyadaki en eski sanat fuarının ise 1934’de yapılan “Grosvenor House Sanat ve Antika Eserler Fuarı” olduğu kabul ediliyor. Fuarlar, ticareti geliştirmek amacıyla kurulan büyük ölçekli pazarlar aslında. Fuar sözcüğü Latince ”şenlik”, “bayram” anlamına gelen “feria” sözcüğünden türetilmiştir. Fuar, örgütlerin ürün ve hizmetlerini ziyaretçilere sundukları, alıcı ile satıcıların bir araya geldikleri belli zamanlarda belli yerlerde açılan etkinliklerdir. Sanat fuarları, büyük ölçekte ticari getirisi olan sanat sergilemek amacıyla sergiler yapan kurumsal yapılardır. Sanat festivalleri ise plastik sanatlar, müzik, dans, film, edebiyat, şiir dahil olmak üzere çok çeşitli sanat ürünlerini kapsayan etkinliklerdir.

Antik çağlardan beri, sanat eserlerinin alım satımı için pazar yerleri ve panayırlar kullanıldı. 18. ve 19. yüzyıllarda ise Avrupa’da ortaya çıkan sanat salonları, sanatçıların eserlerini sergileyebilecekleri prestijli mekânlar olarak tasarlandı. 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, sanat fuarları modern anlamda şekillenmeye başladı ve küresel sanat piyasasının önemli bir parçası hâline geldi.

İlk sanat fuarları, esasında galerilerin ve sanatçıların bir araya gelerek eserlerini sergiledikleri ve sattıkları etkinlikler olarak düzenlendi. Bu fuarlar, sanatçılar için önemli bir gelir kaynağı olmanın yanı sıra, yeni sanat akımlarının ve sanatçıların keşfedilmesine olanak tanıdı. Örneğin, 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da düzenlenen “Salon d’Automne” ve “Salon des Indépendants” gibi fuarlar, modern sanatın gelişiminde kritik bir rol oynadı.

Bankalar ve sanat etkinlikleri

2006 yılından beri yapılan ve ülkemizdeki en önemli sanat fuarı olan (dünyadaki 21. sanat fuarı) Contemporary İstanbul Sanat Fuarı’nın kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli’dir. Etkinlik Akbank ana partnerliğinde düzenlenir.

Sponsorluğunu Avrupa’daki en önemli çağdaş sanat fuarlarından olan London Frieze’nin de ana sponsoru Deutsche Bank’tır.

Anlaşılacağı üzere, bu fuar, henüz doğumundan itibaren iddialı ve prestijli olduğunu belli etmekte…

Fuarlara katılabilmek için galericilerin metrekare bazlı ve verilen alanın konumuna göre epeyce yüksek ederler ödemeleri gerekiyor. Ancak, bir fuar ne denli rüştünü ispat etmiş, kalitesi ne denli yüksek ise galeri seçiciliği de o denli yüksek oluyor. Bu da demektir ki, kaliteli bir fuarda her parayı bastıran galerici stant kiralayamaz.

Magazinel ünlüler ve yüksek sosyete

Contemporary İstanbul’da da bu kural geçerli diyebiliriz. Bir başka deyişle Contemporary İstanbul sanat ve ticaret dengesini iyi gözeten bir fuardır.

Yine Contempoary İstanbul özelinde duruma bakacak olursak, belki de yapılan büyük tanıtımlardan dolayı 2006 yılında açılan ilk fuardan itibaren gösterilen ilgi gerek magazinel ünlülerin ve “yüksek sosyete” dediğimiz çevrenin yoğun katılımından dolayı, fuar bir “boy gösterme” alanına dönüştü. Giderek artan giriş ödentilerine karşın, bu popülerliğe ortak olmak isteyen birçok izleyici de aslında sözcük anlamında ve yapısında ticareti, yani alışverişi barındıran bu fuara bir sanat eseri satın alma şansı ve niyeti olmasa bile akın eder oldular. Öyle ki, daha önce örneğini görmediğimiz kadar çok sayıda izleyici sanat eserlerinin önünde fotoğraf çektirmeye ve bu fotoğrafları sosyal medyadan paylaşmaya başladı. Kendilerince bir ayrıcalık kazandıklarını düşünen bir kesimin merakla beklediği bir eğlence mekânına da dönüştü bu fuar âdeta.

Fuarlar büyük bir markettir

Bienal ile sanat fuarlarını kabaca karşılaştıracak olursak; bana kalırsa en önemli fark bienallerin politik,  kavramsal, tematik sergilerden ötürü daha eleştirel ve bir mesaj ileten yapılarının olmasıdır. Buna karşın fuarlar, yapıları gereği sanat pazarıdır. Fuarlar, hem alıcılarının hem satıcılarının profesyonel olduğu, sanat tacirlerini, sponsorları vb. kapsayan büyük bir markettir.

Bu anlamda, sanat fuarlarını belki de alışveriş merkezlerine (AVM) benzetmek çok da garip olmaz. Çünkü fuarlarda da tıpkı AVM’ler gibi tek bir çatı altında toplanmış, cicili bicili ürünlerini pazarlayan yüzlerce galerinin standı vardır. Sanat fuarlarında tıpkı alışveriş merkezlerinde olduğu gibi eserler istenirse anında satın alınabilir, hatta sergiden kaldırılabilir!

Bienaller ise satış odaklı olmadıklarından böyle bir şey söz konusu bile değildir.

Sanat fuarlarına çoğunlukla bir galeri temsiliyeti olmayan, yani bir galeri ile çalışmayan, bağımsız sanatçıların katılımı oldukça zor görünüyor.

Küratör – kültür sanat endüstrisinin en önemli aktörü

Bienallerde sanatçılar ve yapıtlar, alanında uzman kişilerin, küratörlerin denetiminde seçilir ve bir kavram etrafında sergilenirler. Küratörler bir serginin mimarı, orkestranın şefi ya da bir filmin yönetmeni pozisyonundadırlar, diyebiliriz.

Bienallerle birlikte küratörler de kültür ve sanat endüstrisinin en önemli aktörleri durumuna gelmişlerdir. Zaten küratörlük de artık neredeyse elli yılı aşmış profesyonel bir meslek durumunda…

Bienaller de sanat eserlerinin üretimini ve sergilenmesini finanse etmek için devlet yardımı ve özel sektöre bağlı kalmak zorundalar. Bu yönleriyle de bazı eleştirmenler bienalleri gizli sanat fuarları olarak değerlendiriyorlar. Yani, bienaller için yeni sanat fuarları, sanat fuarları için ise yeni bienaller denilebiliyor artık.

Fuarların salt ticari yapısıyla ilişkili gibi düşünmediğimiz, küratöryel etkinlik ve ticari gibi görünmeyen kimi projelere de yer verilebiliyor günümüzde. Örneğin, şu anda tam olarak kaçıncısı olduğunu anımsayamadığım Contemporary İstanbul Fuarı’nda zemin kat bütünüyle bağımsız mekânlara ve projelere ayrılmış durumda.

Ayrıca, sanat fuarları da tıpkı bienallerde olduğu gibi sanatçı konuşmaları, performanslar, sanat kitapları tanıtımına da yer verebiliyorlar. Bu da, hem sanat fuarlarının bütünüyle ticari olan yapısına karşı eleştirileri bertaraf etmek, hem de sanatsal prestijlerini arttırma yönünde çabalar gibi geliyor. Her ne olursa olsun yine de olumlu girişimler tabii…

Bienal sanatçısı – bienal işi…

Bu yazının başından beri değinmeye, kısaca ve genel hatlarıyla tanıtmaya, karşılaştırmaya çalıştığım dünyada önemli sanat etkinlikleri olan bienaller ve sanat fuarları ki artık saydığımız tüm farklılıklarına karşın iç içe geçmiş olan bu önemli sanatsal etkinliklerin sanat ortamına ve izleyiciye nasıl bir katkısı var derseniz, kişisel izlenimlerim şu ki; ilk başlarda örneğin bienallere, hatta çağdaş sanata soğuk ve çekingen bakan izleyici giderek sanata ısınmaya, daha fazla anlamaya ve günümüzün sanatından zevk almaya başladı, diyebilirim. Bienal gezmek belli bir kesim tarafından bir “prestij” hâline geldi. Bir yandan da ironik bir şekilde “bienal sanatçısı”, “bienal işi” gibi kavramlar türetildi.

Fuarlarda ise gözlemleyebildiğim kadarıyla, gerek sanatçılar gerekse galericilerin tercihi, izleyiciyi şaşırtmak isteyen, “atraksiyonu” bol, teknolojiyi yoğun olarak kullanan, işlerin sanatsal ya da kavramsal yönünden çok eğlenceye, mizaha anlam yerine çoğunlukla salt görsel çekiciliğe yönelik yapıtların tercih edilmesi. Bu parıltılı işlerin içinde farklı bir çabada olan yapıtlar ise arka planda kalarak kimi yıldız sanatçılar ise ön plana çıkarılmış oluyor. Bunun da kuşkusuz sanata ve sanat izleyicisine pek bir katkısının bulunduğu söylenemez.

Hazır, seçilmiş konseptler ve kavramlar

Sanatın doğrudan ya da dolaylı olarak içinde bulunmayıp yapılan büyük tanıtımlar sonucu, bienal ve fuarlara giden sıradan izleyici benim yıllardır gözlemlediğim kadarı ile ne yazık ki tüm bir yıla yayılan yüzlerce galeri, kurum ya da bağımsız sanatçı mekân sergilerini aynı oranda izlememekte…

Özellikle bienaller için çokça yapılan “hazır, seçilmiş konseptler ve kavramlar”ın kullanılması ya da sanatçı seçimlerinde taraflı davranılması, adil seçimlerin olmaması gibi eleştirilerin yanı sıra sanat fuarlar için ise modern-çağdaş alışveriş merkezleri oldukları gibi eleştirilerin yapıldığını çoğumuz tanık olmuşuzdur.

Ancak yine de bana göre, tüm bu algıların ve sanılanın tersine, gerek sanat fuarlarının gerekse bienallerin, hatta küratörlüğün tarihçelerine bakınca, aslında tüm bu oluşumların hiç de yeni olmadığını görüyoruz. Her şeyde olduğu gibi olumsuz ve olumlu yanları ile birlikte sanat ve kültür endüstrisini temsil eden önemli unsurlar sadece…

Değişen dünya ile birlikte bu alanda da birçok değişikliklerin olabileceğini öngörebiliyoruz. Önemli olan, her şeye karşın var olabilmek için çabalayan ve var olan bağımsız sanatçıların, bağımsız sanatçı mekânlarının ve atölyelerin de aynı oranda desteklenmesidir. Sanata gelince, o da her ne kadar değişimlerden payını alsa bile hep var olmaya devam edecektir.

Dünya’nın En Gözde Sanat Fuarları

  • Art Basel Miami Beach, Miami / Art Basel’in kardeşi olan Art Basel Miami Beach, 2002’den bu yana aralık ayında çağdaş sanatın Amerika adresi haline geldi.  Fuara dünyanın her yerinden 250’den fazla sanat galerisi katılıyor.
  • Art Basel, Basel / Dünyanın en byük sanat fuarı olarak kabul gören Art Basel,  1970’den beri çağdaş sanatçıların eserlerini koleksiyonerler ve sanatseverler ile buluşturuyor. Haziran ayında gerçekleşen fuara dünyanın her yerinden 300’den fazla sanat galerisi katılıyor.
  • Frieze Art Fair, Londra / Fireze Ekim aylarında Regent’s Park’ta gerçekleşen çağdaş ve yaşayan sanatçılara odaklanan bir sanat fuarı. 2003’ten başlayan fuara her yıl katılan galeri ve eser sayısı artıyor. 2013’te, 180’den fazla galerinin temsil ettiği yüzlerce sanatçının eseri sergilendi.
  • ARCO, Madrid / ARCO Madrid 1982’den beri Avrupa’nın popüler sanat fuarları arasında yer alıyor, Şubat ayında gerçekleşen Arco Madrid’e 200’den fazla sanat galerisi katılıyor.
  • The Armory Show, New York / 20. ve 21. yüzyılların en değerli eserlerine odaklanan Armory Show, 2000’den beri Amerika’nın en önemli sanat fuarları arasında yer alıyor. Mart ayında gerçekleşiyor.
  • TEFAF Maastricht / 1975’te Pictura Fine Art Fair ismi ile başlayan ve 1996’da The European Fine Art Foundation (TEFAF) adını alan, Mart ayında Maastricht’te gerçekleştirilen sanat fuarına, dünya çapında 16 ülkeden 260 sanat galerisi, değerli sanat eserleri ve antikalar ile katılıyor.
  • Art Dubai, Dubai / 2006’da başlayan çağdaş sanat fuarı Art Dubai, özellikle Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya sanatının vazgeçilmez buluşma noktası haline geldi. Mart ayında gerçekleşiyor.
  • SH Contemporary, Shanghai / Çin’in ilk çağdaş sanat fuarı ShContemporary, Çağdaş sanatta Asya’nın atılımını takiben 2007’de sanatseverler ile buluşmaya başladı. Eylül ayında gerçekleşiyor.
  • India Art Fair, Yeni Delhi / 2008’de India Art Summit ismi ile başlayan, daha sonra India Art Fair adını alan sanat fuarı, Asya’nın önemli sanat fuarları arasında yer alıyor. Şubat ayında gerçekleşen fuar, çağdaş sanatta Batı ile Doğu arasındaki sınırların erimesine şahit olduğumuz bu dönemde, çok ilgi görmeye başladı.
  • São Paulo International Art Fair, São Paulo / Latin Amerika’nın en prestijli sanat fuarı haline gelen, Nisan ayında gerçekleşen Sao Paulo Art Fair’e, 200’den fazla galeri katılıyor.
  • Art Basel Hong Kong, Hong Kong / Art Basel’in 2013’te doğan yeni kardeşi , çoğunluğu Asya ülkelerinden dünya çapında 250 sanat galerinin katılımı ile şimdiden çok gözde. Mayıs ayında gerçekleşiyor.

Türkiye’deki Sanat Fuarları

CI Contemporary İstanbul

IAAF İstanbul (Sanat ve Antika Fuarı)

İstanbul Art Contact

Art Weeks Akeretler

ArtAnkara

IAAF Bodrum (Sanat ve Antika Fuarı)

Dünyadaki Önemli Bienaller

Venedik Bienali

Documenta (Kassel/Almanya)

Manifesta/Avrupa Çağdaş Sanat Bienali

Berlin Bienali

İstanbul Bienali

Lyon Bienali

Liverpool Bienali

The Whitney Biennial

São Paulo Bienali

Sydney Bienali

Havana Bienali

Şanghay Bienali

Sharjah Bienali (Birleşik Arap Emirlikleri)

Taipei Bienali (Tayvan, 1992)

Gwangju Bienali (Güney Kore, 1995)

Yokohama Trienali (Japonya, 2001)

Singapur Bienali

Dakar Bienali (DAK’ART) (Senegal, 1990)

Marakeş Bienali (Fas, 2005)

Türkiye’deki Başlıca Bienaller

İstanbul Bienali

İstanbul Tasarım Bienali

Mardin Bienali

Çanakkale Bienali

Sinopale / Uluslararası Sinop Bienali

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 25 Ekim 2024’te yayımlanmıştır.

Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu – İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitiminin ardından, yine aynı üniversitenin İletişim Fakültesi’nde Radyo-TV-Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. 1996 yılında UPSD derneğinin düzenlediği “Genç Etkinlik II” sergisinde “şiir enstalasyon”u gerçekleştirdi. Takibinde kişisel ve karma olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası sergilere, bienallere, sanat festivallerine katıldı. Çeşitli sanatçı konaklama programlarında burslu olarak yer aldı. Yurtiçi ve yurtdışındaki birçok katalog ve sanat kitabında çalışmaları bulunmakta… Galerilerin yanı sıra, çeşitli müzelerde de işleri sergilenmekte… Sergi açtığı ülkeler arasında Norveç, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Moskova, Saraybosna, Bulgaristan, Hindistan gibi ülkeler sayılabilir. Öte yandan, ulusal ve uluslararası edebiyat ve şiir festivallerine de katılan Ağaoğlu’nun şiirleri, başta İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça olmak üzere birçok yabancı dile çevrilmiş. Ve bir dönem Türkiye PEN Yazarlar Derneği’nin Kadın Yazarlar Komitesi Başkanlığını da yapmış.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Sanatın AVM’leşmesi yahut çağdaş sanatın imtihanı

Sanat fuarları, bienaller, contemporary ve sergiler… Böylesi etkinliklerin sanatı AVM'leştirip AVM'leştirmediği tartışılıyor son günlerde. Sanatın ucuzladığı, belli bir temaya, belli bir konsepte sıkıştırıldığı ve küratörlerin yükseldiği (!) yönünde bir algı var. Peki, ne ne ve neler oluyor bu dünyada? Yeşim Ağaoğlu yazdı.

Özünde tüketim kültürüne karşı olan, olması gereken sanatın, günümüzde artık bir tüketim nesnesi hâline geldiği gerçeği ile ne yazık ki yüzleşiyoruz. Bu, her ne kadar can acıtıcı olsa da eskiden, sanatın yalnızca seçkin bir topluluğa sunulduğu, sanatı belirli kimselerin izleyebildiği ve satın alabildiği düşünülürse, günümüzde sayıları tüm dünyada artan sanat müzeleri, galeriler, müzayedeler, bienaller, festivaller ve fuarlar yolu ile (hatta çevrimiçi sergiler, “ulaşılabilir” ederlere sunulan çevrimiçi sanat galerileri ile) sanat bugün artık geniş kitleler tarafından da kolayca izlenilebilir, görece olarak ulaşılabilir bir hale geldi.

Büyük çapta düzenlenen uluslararası sanat etkinlikleri; fuarlar, bienaller, festivaller, sanat haftaları vb. ile birlikte sanat, ülkelerin, şehirlerin kültürüne, turizmine, tanıtımına çeşitli katkılar sunuyor. Sanat dünyasının önde gelen isimleri, galericiler, koleksiyonerler, varlıklı sanat meraklıları günümüzde sadece sanat ve kültür amaçlı seyahatler yapıyor.

Hal böyleyken sizlere ana hatlarıyla bienal ve sanat fuarlarından söz etmek ve aralarında küçük karşılaştırmalar yapmak istiyorum.

Dünyada ve Türkiye’de ilkler

1980’lerden itibaren çağdaş sanat dünyası da küreselleşmeden payını aldı. Son otuz yılda tüm dünyada, bienallerin ve sanat fuarlarının sayısında büyük bir artış yaşandı.

Bienal, sözcük itibariyle iki senede bir yapılan uluslararası bir sanat etkinliği demek. Trienal üç yılda bir, Dokumenta ise beş yılda bir yapılan…

Bienal, dünyada ilk defa 1895 yılında XIX. yüzyılın dünya fuarlarını örnek alan Venedik’te, artık dünyaca çok ünlü olan ‘bienallerin bienali’ de diyebileceğimiz Venedik Bienali adıyla yapıldı. Bu yıl ise 60’ıncısı düzenlendi.

Türkiye’de ise ilk bienal, 1987 yılında İKSV (İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı) tarafından İstanbul Bienali adıyla, Beral Madra’nın genel koordinatörlüğünde (o zamanlar henüz küratörlük unvanı kullanılmıyordu.) düzenlendi.

Bienaller, belirli kurumlarla, vakıflarla ve sanat müzeleri ile örgütsel bağları olan uluslararası bir sergi formatı. Bienallerin sanat fuarları gibi ticari amaçları bulunmuyor. Buna karşın, yine de birçok açıdan çok iddialı bir ölçekte oldukları kesin.

Şehirler sanat aracılığıyla mı pazarlanıyor?

Bienaller çoğunlukla yapıldıkları şehrin adını taşıyorlar. Venedik, İstanbul, Şangay, Gwangju gibi. Şehir merkezli bienallerin, belki tuhaf gelecek, eski yerel festivallerin yerini aldığı da söylenebilir! Örneğin, kiraz festivali, üzüm festivali, tütün festivali gibi naif diyebileceğimiz oluşumlar artık politik ve eleştirel diyebileceğimiz büyük çapta bir sanat etkinliği olan şehir bienalleriyle yer değiştirmiş durumda. Tabiri caiz ise şehirler artık ürünlerle değil (bu festivaller devam etse bile) sanat aracılığı ile pazarlanır hale geldi.

Sanat yoluyla yapılan dönüşüme İspanya’nın Bilbao şehrini örnek gösterebiliriz. Bir zamanlar Bilbao Müzesi’nin (mimarı Frank Gehry) mimari çekiciliği nedeni ile Bilbao, büyük oranda turist çeken bir şehir iken bugün günümüzde aynı ilgiyi devam ettiremiyor. Çünkü gelen, daha çok müzedeki gösterilenleri değil, müzenin kendisini görmeye geldiği için bir devamlılık sağlanamıyor. Müzenin kalıcı, kendi koleksiyonu olmadığından dolayı da Guggenheim zincirindeki bütün müzeler gibi dönüşümlü olarak aynı koleksiyonu kullanıyor.

Ancak İstanbul için elbette böyle bir şey söz konusu bile değil. İstanbul Bienali, Contemporary İstanbul, İstanbul Modern Müzesi vb. (hepsi de görüldüğü gibi isimlerinde İstanbul’u taşıyor), İstanbul’un belli bir yabancı topluluğa yönelik tanıtımına, popülerleşmesine katkı sağlasa bile, İstanbul, binlerce yıllık kültürüyle, tarihiyle, konumu itibariyle öyle önemli ve büyülü bir şehir ki kendi başına bir sanat eseri ve marka âdeta.

Küresel sanat piyasası

Kuşkusuz küreselleşen dünya ile birlikte gelişen teknoloji, kolaylaşan iletişim ve seyahat olanakları sanat eserlerinin ve kişilerin ülkeler arası, hatta kıtalar arası etkileşimini de kolaylaştırdı. Geçmişte olduğu gibi bugün de yerel yönetimler,  belediye başkanları ve şehrin ileri gelenleri turist çekebilmek, şehirlerini tanıtmak, çağdaşlaştırmak adına bienal, fuar, festival gibi sanat oluşumlarına sıcak bakmaya ve katkı sunmaya başladılar.

Dünyadaki en eski sanat fuarının ise 1934’de yapılan “Grosvenor House Sanat ve Antika Eserler Fuarı” olduğu kabul ediliyor. Fuarlar, ticareti geliştirmek amacıyla kurulan büyük ölçekli pazarlar aslında. Fuar sözcüğü Latince ”şenlik”, “bayram” anlamına gelen “feria” sözcüğünden türetilmiştir. Fuar, örgütlerin ürün ve hizmetlerini ziyaretçilere sundukları, alıcı ile satıcıların bir araya geldikleri belli zamanlarda belli yerlerde açılan etkinliklerdir. Sanat fuarları, büyük ölçekte ticari getirisi olan sanat sergilemek amacıyla sergiler yapan kurumsal yapılardır. Sanat festivalleri ise plastik sanatlar, müzik, dans, film, edebiyat, şiir dahil olmak üzere çok çeşitli sanat ürünlerini kapsayan etkinliklerdir.

Antik çağlardan beri, sanat eserlerinin alım satımı için pazar yerleri ve panayırlar kullanıldı. 18. ve 19. yüzyıllarda ise Avrupa’da ortaya çıkan sanat salonları, sanatçıların eserlerini sergileyebilecekleri prestijli mekânlar olarak tasarlandı. 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, sanat fuarları modern anlamda şekillenmeye başladı ve küresel sanat piyasasının önemli bir parçası hâline geldi.

İlk sanat fuarları, esasında galerilerin ve sanatçıların bir araya gelerek eserlerini sergiledikleri ve sattıkları etkinlikler olarak düzenlendi. Bu fuarlar, sanatçılar için önemli bir gelir kaynağı olmanın yanı sıra, yeni sanat akımlarının ve sanatçıların keşfedilmesine olanak tanıdı. Örneğin, 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da düzenlenen “Salon d’Automne” ve “Salon des Indépendants” gibi fuarlar, modern sanatın gelişiminde kritik bir rol oynadı.

Bankalar ve sanat etkinlikleri

2006 yılından beri yapılan ve ülkemizdeki en önemli sanat fuarı olan (dünyadaki 21. sanat fuarı) Contemporary İstanbul Sanat Fuarı’nın kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli’dir. Etkinlik Akbank ana partnerliğinde düzenlenir.

Sponsorluğunu Avrupa’daki en önemli çağdaş sanat fuarlarından olan London Frieze’nin de ana sponsoru Deutsche Bank’tır.

Anlaşılacağı üzere, bu fuar, henüz doğumundan itibaren iddialı ve prestijli olduğunu belli etmekte…

Fuarlara katılabilmek için galericilerin metrekare bazlı ve verilen alanın konumuna göre epeyce yüksek ederler ödemeleri gerekiyor. Ancak, bir fuar ne denli rüştünü ispat etmiş, kalitesi ne denli yüksek ise galeri seçiciliği de o denli yüksek oluyor. Bu da demektir ki, kaliteli bir fuarda her parayı bastıran galerici stant kiralayamaz.

Magazinel ünlüler ve yüksek sosyete

Contemporary İstanbul’da da bu kural geçerli diyebiliriz. Bir başka deyişle Contemporary İstanbul sanat ve ticaret dengesini iyi gözeten bir fuardır.

Yine Contempoary İstanbul özelinde duruma bakacak olursak, belki de yapılan büyük tanıtımlardan dolayı 2006 yılında açılan ilk fuardan itibaren gösterilen ilgi gerek magazinel ünlülerin ve “yüksek sosyete” dediğimiz çevrenin yoğun katılımından dolayı, fuar bir “boy gösterme” alanına dönüştü. Giderek artan giriş ödentilerine karşın, bu popülerliğe ortak olmak isteyen birçok izleyici de aslında sözcük anlamında ve yapısında ticareti, yani alışverişi barındıran bu fuara bir sanat eseri satın alma şansı ve niyeti olmasa bile akın eder oldular. Öyle ki, daha önce örneğini görmediğimiz kadar çok sayıda izleyici sanat eserlerinin önünde fotoğraf çektirmeye ve bu fotoğrafları sosyal medyadan paylaşmaya başladı. Kendilerince bir ayrıcalık kazandıklarını düşünen bir kesimin merakla beklediği bir eğlence mekânına da dönüştü bu fuar âdeta.

Fuarlar büyük bir markettir

Bienal ile sanat fuarlarını kabaca karşılaştıracak olursak; bana kalırsa en önemli fark bienallerin politik,  kavramsal, tematik sergilerden ötürü daha eleştirel ve bir mesaj ileten yapılarının olmasıdır. Buna karşın fuarlar, yapıları gereği sanat pazarıdır. Fuarlar, hem alıcılarının hem satıcılarının profesyonel olduğu, sanat tacirlerini, sponsorları vb. kapsayan büyük bir markettir.

Bu anlamda, sanat fuarlarını belki de alışveriş merkezlerine (AVM) benzetmek çok da garip olmaz. Çünkü fuarlarda da tıpkı AVM’ler gibi tek bir çatı altında toplanmış, cicili bicili ürünlerini pazarlayan yüzlerce galerinin standı vardır. Sanat fuarlarında tıpkı alışveriş merkezlerinde olduğu gibi eserler istenirse anında satın alınabilir, hatta sergiden kaldırılabilir!

Bienaller ise satış odaklı olmadıklarından böyle bir şey söz konusu bile değildir.

Sanat fuarlarına çoğunlukla bir galeri temsiliyeti olmayan, yani bir galeri ile çalışmayan, bağımsız sanatçıların katılımı oldukça zor görünüyor.

Küratör – kültür sanat endüstrisinin en önemli aktörü

Bienallerde sanatçılar ve yapıtlar, alanında uzman kişilerin, küratörlerin denetiminde seçilir ve bir kavram etrafında sergilenirler. Küratörler bir serginin mimarı, orkestranın şefi ya da bir filmin yönetmeni pozisyonundadırlar, diyebiliriz.

Bienallerle birlikte küratörler de kültür ve sanat endüstrisinin en önemli aktörleri durumuna gelmişlerdir. Zaten küratörlük de artık neredeyse elli yılı aşmış profesyonel bir meslek durumunda…

Bienaller de sanat eserlerinin üretimini ve sergilenmesini finanse etmek için devlet yardımı ve özel sektöre bağlı kalmak zorundalar. Bu yönleriyle de bazı eleştirmenler bienalleri gizli sanat fuarları olarak değerlendiriyorlar. Yani, bienaller için yeni sanat fuarları, sanat fuarları için ise yeni bienaller denilebiliyor artık.

Fuarların salt ticari yapısıyla ilişkili gibi düşünmediğimiz, küratöryel etkinlik ve ticari gibi görünmeyen kimi projelere de yer verilebiliyor günümüzde. Örneğin, şu anda tam olarak kaçıncısı olduğunu anımsayamadığım Contemporary İstanbul Fuarı’nda zemin kat bütünüyle bağımsız mekânlara ve projelere ayrılmış durumda.

Ayrıca, sanat fuarları da tıpkı bienallerde olduğu gibi sanatçı konuşmaları, performanslar, sanat kitapları tanıtımına da yer verebiliyorlar. Bu da, hem sanat fuarlarının bütünüyle ticari olan yapısına karşı eleştirileri bertaraf etmek, hem de sanatsal prestijlerini arttırma yönünde çabalar gibi geliyor. Her ne olursa olsun yine de olumlu girişimler tabii…

Bienal sanatçısı – bienal işi…

Bu yazının başından beri değinmeye, kısaca ve genel hatlarıyla tanıtmaya, karşılaştırmaya çalıştığım dünyada önemli sanat etkinlikleri olan bienaller ve sanat fuarları ki artık saydığımız tüm farklılıklarına karşın iç içe geçmiş olan bu önemli sanatsal etkinliklerin sanat ortamına ve izleyiciye nasıl bir katkısı var derseniz, kişisel izlenimlerim şu ki; ilk başlarda örneğin bienallere, hatta çağdaş sanata soğuk ve çekingen bakan izleyici giderek sanata ısınmaya, daha fazla anlamaya ve günümüzün sanatından zevk almaya başladı, diyebilirim. Bienal gezmek belli bir kesim tarafından bir “prestij” hâline geldi. Bir yandan da ironik bir şekilde “bienal sanatçısı”, “bienal işi” gibi kavramlar türetildi.

Fuarlarda ise gözlemleyebildiğim kadarıyla, gerek sanatçılar gerekse galericilerin tercihi, izleyiciyi şaşırtmak isteyen, “atraksiyonu” bol, teknolojiyi yoğun olarak kullanan, işlerin sanatsal ya da kavramsal yönünden çok eğlenceye, mizaha anlam yerine çoğunlukla salt görsel çekiciliğe yönelik yapıtların tercih edilmesi. Bu parıltılı işlerin içinde farklı bir çabada olan yapıtlar ise arka planda kalarak kimi yıldız sanatçılar ise ön plana çıkarılmış oluyor. Bunun da kuşkusuz sanata ve sanat izleyicisine pek bir katkısının bulunduğu söylenemez.

Hazır, seçilmiş konseptler ve kavramlar

Sanatın doğrudan ya da dolaylı olarak içinde bulunmayıp yapılan büyük tanıtımlar sonucu, bienal ve fuarlara giden sıradan izleyici benim yıllardır gözlemlediğim kadarı ile ne yazık ki tüm bir yıla yayılan yüzlerce galeri, kurum ya da bağımsız sanatçı mekân sergilerini aynı oranda izlememekte…

Özellikle bienaller için çokça yapılan “hazır, seçilmiş konseptler ve kavramlar”ın kullanılması ya da sanatçı seçimlerinde taraflı davranılması, adil seçimlerin olmaması gibi eleştirilerin yanı sıra sanat fuarlar için ise modern-çağdaş alışveriş merkezleri oldukları gibi eleştirilerin yapıldığını çoğumuz tanık olmuşuzdur.

Ancak yine de bana göre, tüm bu algıların ve sanılanın tersine, gerek sanat fuarlarının gerekse bienallerin, hatta küratörlüğün tarihçelerine bakınca, aslında tüm bu oluşumların hiç de yeni olmadığını görüyoruz. Her şeyde olduğu gibi olumsuz ve olumlu yanları ile birlikte sanat ve kültür endüstrisini temsil eden önemli unsurlar sadece…

Değişen dünya ile birlikte bu alanda da birçok değişikliklerin olabileceğini öngörebiliyoruz. Önemli olan, her şeye karşın var olabilmek için çabalayan ve var olan bağımsız sanatçıların, bağımsız sanatçı mekânlarının ve atölyelerin de aynı oranda desteklenmesidir. Sanata gelince, o da her ne kadar değişimlerden payını alsa bile hep var olmaya devam edecektir.

Dünya’nın En Gözde Sanat Fuarları

  • Art Basel Miami Beach, Miami / Art Basel’in kardeşi olan Art Basel Miami Beach, 2002’den bu yana aralık ayında çağdaş sanatın Amerika adresi haline geldi.  Fuara dünyanın her yerinden 250’den fazla sanat galerisi katılıyor.
  • Art Basel, Basel / Dünyanın en byük sanat fuarı olarak kabul gören Art Basel,  1970’den beri çağdaş sanatçıların eserlerini koleksiyonerler ve sanatseverler ile buluşturuyor. Haziran ayında gerçekleşen fuara dünyanın her yerinden 300’den fazla sanat galerisi katılıyor.
  • Frieze Art Fair, Londra / Fireze Ekim aylarında Regent’s Park’ta gerçekleşen çağdaş ve yaşayan sanatçılara odaklanan bir sanat fuarı. 2003’ten başlayan fuara her yıl katılan galeri ve eser sayısı artıyor. 2013’te, 180’den fazla galerinin temsil ettiği yüzlerce sanatçının eseri sergilendi.
  • ARCO, Madrid / ARCO Madrid 1982’den beri Avrupa’nın popüler sanat fuarları arasında yer alıyor, Şubat ayında gerçekleşen Arco Madrid’e 200’den fazla sanat galerisi katılıyor.
  • The Armory Show, New York / 20. ve 21. yüzyılların en değerli eserlerine odaklanan Armory Show, 2000’den beri Amerika’nın en önemli sanat fuarları arasında yer alıyor. Mart ayında gerçekleşiyor.
  • TEFAF Maastricht / 1975’te Pictura Fine Art Fair ismi ile başlayan ve 1996’da The European Fine Art Foundation (TEFAF) adını alan, Mart ayında Maastricht’te gerçekleştirilen sanat fuarına, dünya çapında 16 ülkeden 260 sanat galerisi, değerli sanat eserleri ve antikalar ile katılıyor.
  • Art Dubai, Dubai / 2006’da başlayan çağdaş sanat fuarı Art Dubai, özellikle Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya sanatının vazgeçilmez buluşma noktası haline geldi. Mart ayında gerçekleşiyor.
  • SH Contemporary, Shanghai / Çin’in ilk çağdaş sanat fuarı ShContemporary, Çağdaş sanatta Asya’nın atılımını takiben 2007’de sanatseverler ile buluşmaya başladı. Eylül ayında gerçekleşiyor.
  • India Art Fair, Yeni Delhi / 2008’de India Art Summit ismi ile başlayan, daha sonra India Art Fair adını alan sanat fuarı, Asya’nın önemli sanat fuarları arasında yer alıyor. Şubat ayında gerçekleşen fuar, çağdaş sanatta Batı ile Doğu arasındaki sınırların erimesine şahit olduğumuz bu dönemde, çok ilgi görmeye başladı.
  • São Paulo International Art Fair, São Paulo / Latin Amerika’nın en prestijli sanat fuarı haline gelen, Nisan ayında gerçekleşen Sao Paulo Art Fair’e, 200’den fazla galeri katılıyor.
  • Art Basel Hong Kong, Hong Kong / Art Basel’in 2013’te doğan yeni kardeşi , çoğunluğu Asya ülkelerinden dünya çapında 250 sanat galerinin katılımı ile şimdiden çok gözde. Mayıs ayında gerçekleşiyor.

Türkiye’deki Sanat Fuarları

CI Contemporary İstanbul

IAAF İstanbul (Sanat ve Antika Fuarı)

İstanbul Art Contact

Art Weeks Akeretler

ArtAnkara

IAAF Bodrum (Sanat ve Antika Fuarı)

Dünyadaki Önemli Bienaller

Venedik Bienali

Documenta (Kassel/Almanya)

Manifesta/Avrupa Çağdaş Sanat Bienali

Berlin Bienali

İstanbul Bienali

Lyon Bienali

Liverpool Bienali

The Whitney Biennial

São Paulo Bienali

Sydney Bienali

Havana Bienali

Şanghay Bienali

Sharjah Bienali (Birleşik Arap Emirlikleri)

Taipei Bienali (Tayvan, 1992)

Gwangju Bienali (Güney Kore, 1995)

Yokohama Trienali (Japonya, 2001)

Singapur Bienali

Dakar Bienali (DAK’ART) (Senegal, 1990)

Marakeş Bienali (Fas, 2005)

Türkiye’deki Başlıca Bienaller

İstanbul Bienali

İstanbul Tasarım Bienali

Mardin Bienali

Çanakkale Bienali

Sinopale / Uluslararası Sinop Bienali

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 25 Ekim 2024’te yayımlanmıştır.

Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu – İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitiminin ardından, yine aynı üniversitenin İletişim Fakültesi’nde Radyo-TV-Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. 1996 yılında UPSD derneğinin düzenlediği “Genç Etkinlik II” sergisinde “şiir enstalasyon”u gerçekleştirdi. Takibinde kişisel ve karma olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası sergilere, bienallere, sanat festivallerine katıldı. Çeşitli sanatçı konaklama programlarında burslu olarak yer aldı. Yurtiçi ve yurtdışındaki birçok katalog ve sanat kitabında çalışmaları bulunmakta… Galerilerin yanı sıra, çeşitli müzelerde de işleri sergilenmekte… Sergi açtığı ülkeler arasında Norveç, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Moskova, Saraybosna, Bulgaristan, Hindistan gibi ülkeler sayılabilir. Öte yandan, ulusal ve uluslararası edebiyat ve şiir festivallerine de katılan Ağaoğlu’nun şiirleri, başta İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça olmak üzere birçok yabancı dile çevrilmiş. Ve bir dönem Türkiye PEN Yazarlar Derneği’nin Kadın Yazarlar Komitesi Başkanlığını da yapmış.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x