Telefonla arayan dostumun sesi kaygılı ve neşesizdi. Kızının LGS sınavı senesinde olduğunu hatırlattı. Birkaç senedir yaptıkları tüm uyarılara rağmen zamanının çoğunu bilgisayarda oyun oynamakla geçirdiğini, aslında çalışsa başarılı sonuçlar alabileceğine inandığını söyledi. Ama gidişatın sonucun pek de parlak olmayacağını gösterdiğini belirtti.
Eşiyle birlikte düşünüp taşınmış ve şöyle bir çözüm üretmişlerdi: Tüm imkânlarını zorlayarak ve büyük fedakârlıklar yaparak kızlarını özel bir okula göndereceklerdi. Hatta kızlarının bu özel okula kaydını şimdiden yaptırmış ve ilk yılın parasını ödemişlerdi bile. Ama bunu kızlarından saklamaya karar vermişlerdi. Kızlarına sınavda çalışmadığı için başarılı bir sonuç alamazsa, evlerinin yakınındaki devlet okuluna yazdıracaklarını söylemişlerdi.
Bu “tehditle” kızlarının biraz olsun çalışacağını ummuşlardı, ama umdukları gibi olmamıştı. Arkadaşım hem kızına hem de kendine öfkeliydi. Yaşı ilerlemişti, ebeveyn olarak tek taraflı fedakârlık yapmaktan ve sorumluluk almaktan yorgundu ve artık kızlarının da üzerine düşen sorumlulukları almasını istiyordu. Ama olmuyordu bir türlü.
Sohbetimiz devam etti. Söz kızlarının zamanı gelip de yuvadan nasıl uçacağına gelince arkadaşım bir an sessizleşti ve sonrasında bir uykudan uyanır gibi ve üzüntüyle “ben onu kendime, kendimi de ona esir etmişim” dedi.
Büyük / önemli / zor
Çocuklar ihtiyaçları ile birlikte doğuyor. Bizler anne-babalar olarak onların ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli kararlar veriyoruz.
“Beslenme düzeni nasıl olsun? Ne zaman, ne tür ve ne kadar yiyecek yesin? Nasıl giyinsin? Giydirirken hava sıcaklığını ve çocuğun kişiliğini dikkate alalım mı? Ne derecede?” gibi sorularla başlayan kararlar zinciri, birbirine eklene eklene devam ediyor. Çocuk yaş aldıkça ihtiyaçları değişiyor. Değişen ihtiyaçlara göre ebeveynlerin yeni kararlar alması gerekiyor. Bu durum hukuken çocuk reşit oluncaya, yani 18 yaşına gelinceye kadar sürüyor. Tabii çocuk 18 yaşına geldiği an anne-babalıktan emekli olmadığımız için çocuğumuzla ilgili verdiğimiz kararlar burada da bitmiyor.
Kimi kararlar o kadar da “önemli” değilken, kimileri daha “önemli”. Karar “önemli” olunca, karar verme süreci de “zor” olabiliyor. Bir kararı “zor karar” yapan, kararın sonucunun çocuk ve hatta başkaları için önemli ve kararın etkilerinin de uzun vadeli ve kalıcı olmasından kaynaklanıyor genellikle.
Okul seçimini nasıl yapacağız? Çocuğu devlet okuluna mı, özel okula mı gönderelim?
Çocuğun internetle, dijital araçlarla, ekranla ilişkisini nasıl düzenleyelim?
Arkadaşlarıyla yalnız başına sosyalleşmesine hangi yaştan itibaren, nasıl ortamlar için izin verelim?
Ders dışı boş zaman etkinlikleri olsun mu? Neler olsun? Hangi becerileri kazanmasını önemseyelim?
Ne kadar harçlık verelim? Zamanından önce harçlığı biterse nasıl davranalım?
Üniversite ve bölüm seçimini nasıl yapsın? Yaşadığımız şehir dışında bir üniversiteye gönderelim mi, göndermeyelim mi?
Hatta belki de eş seçimini yaparken; ne kadar müdahil olalım?
Zor kararlar böylece uzayıp gidiyor.
“Zor karar” zaman ister
İyi bir karar verme süreci karmaşıktır; bilgi toplama, seçenekleri listeleme, seçeneklere ilişkin eksileri-artıları gözden geçirme, toplanan bilgileri tartma ve kendini tanıma gibi boyutlar içerir. Bu boyutlarda ustalaşmak yılların deneyimini gerektirebilir. Üstelik ne kadar çaba göstersek ve deneyimli olsak da arada yine de hatalı kararlar verebiliriz. Ve mükemmel olmak mümkün olmadığına göre bu çok doğaldır. Üstelik hatalı kararlar da bize gelişme fırsatı verir.
Karar verme sürecinin doğasındaki zorluğuna ilaveten konu çocuk olunca eşler arasında farklı görüşlerle durum daha da karmaşık hale gelebilir.
Zor kararlar alma durumunda olunca genellikle stresli, endişeli ve baskı altında hissederiz. Baskı altında olunca net bir şekilde düşünmek zor olabilir. Stres altındayken akla gelen ilk fikir, en iyi fikir olmayabilir. Bu halde ortamdan daha fazla etkilenmeye; kendinizi temsil etmeyen kararlar almaya daha açık hale gelirsiniz.
O halde zor bir karar alma aşamasındaysanız, dikkat edilecek ilk boyut acele etmemek -tabi eğer mümkünse- ve seçenekleri daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek adına kendinize biraz daha fazla zaman tanımanız olacaktır.
Zor kararların alınacağı zemini karar anından çok önce sağlamlaştırmak
Kararlar kriz zamanında ve apar topar verildiğinde hata yapma ihtimali artar.
Karar almanın zorluğu yetmezmiş gibi, eşinizle fikir birliği içinde değilseniz, aranızdaki ilişki de gerilebilir. Oysa çocukları ve aileyi ilgilendiren bazı önemli sorular üzerinde ortada bir kriz hali yokken eşinizle birlikte durum değerlendirmesi yaparak, bazı temel bakış açıları/kararlar konusunda uzlaşmaya varabilirsiniz. Hatta bu konular üzerinde ortada yalnızca bir kriz yokken değil, çocuk(lar) daha dünyaya gelmemişken bile eşinizle sohbet ederek belirli bir düzeyde uzlaşmaya varabilirsiniz.
Tabii çocuk dünyaya geldikten sonra onun mizacı ve kişilik özelliklerini de dikkate almanız, uzlaşmaya vardığınız bazı konuların üzerinden yeniden geçmeniz gerekir.
Bu önemli sorular/konular neler olabilir? Sevgili eşim Doğan Cüceloğlu Geliştiren Anne Baba kitabında bu önemli sorulara ve cevap önerilerine genişçe yer veriyor. Bazılarını burada birlikte gözden geçirelim:
Çocuğunuzla ilgili niyetiniz ne?
O sizin hayallerinizi gerçekleştirecek bir araç mı?
Yoksa çocuğunuz eşsiz bir potansiyel ve siz onun kim olduğunu anlamaya çalışıp, olabileceği en iyi insan olmasını desteklemeyi mi hedefleyeceksiniz?
Çocuğunuzun nasıl bir insan olmasını istiyorsunuz?
Özgür ve kendi kararlarını alabilen bir birey mi yetiştirmek istiyorsunuz?
Sizin yaşam tecrübeniz çerçevesinde hayatını şekillendiren birini mi?
Onun yaşamını devam ettirmek için;
hayatta kalma becerileri kazanmasına;
merak edip soru sormasına,
gözlem yapıp gözlemlerinden sonuç çıkarmasına,
arkadaş edinmesine, kimlerle yakınlaşıp, kimlerden uzak durmasını anlamasına olanaklar yaratacak mısınız?
Çocuğunuzun başkalarının gözünde önemli bir birey olmasını mı, kendi gözüne hesap veren biri olmasını mı hedefleyeceksiniz?
Çocuğunuzun ne yapacağını söylemeyi, davranışlarını yönetmeyi ve elden geldiğince davranışlarını düzeltme amacıyla onu denetlemeyi mi seçeceksiniz?
Onunla sohbet içinde kalarak hata yaptığında davranışlarının sonucunu yaşamasını, böylece sınırlar ve sorumluluk bilinci geliştirmesini mi?
Çocuğun karşılaştığı sorunlara yaklaşım tarzınız ne olacak?
Çocuğun hata yapma, mükemmel olmama özgürlüğü olacak mı?
Onu ne kadar koruyacaksınız?
Dış dünyanın çocuğunuza zarar vermemesi için adeta onunla-dış dünya arasına, kendinizi koyacak mıyız?
Yoksa sorunları çocuğunuz için öğrenme fırsatı olarak mı göreceksiniz?
Çocuğunuzun potansiyeline ne kadar güveneceksiniz?
Çocuğunuzu iyi bir karar alıcı olma yönünde geliştirecek misiniz?
Yoksa onu yönetme ve manipüle etmeyi tercih edeceksiniz?
Çocuğunuza nasıl bir yuva ortamı sağlayacaksınız?
Anne- baba olarak sizden korkmasını mı tercih edersiniz?
Sizinle güven içinde, sınırlar ve sorumluluk duygusuyla, sevgiyi yaşamasını mı?
Çocuğunuza sevgi kadar saygı da duyacak mısınız?
Sınırlarına ve sorumluluklarına saygı gösterecek misiniz?
Onun yerine karar verecek misiniz?
Konuşunca dinleyecek misiniz?
Düşünce ve duygularını yargılayacak mısınız?
Anlattığı olayları onun gözünden görmeye çalışacak mısınız?
Çocuğunuzun en önemli tanığı olacağınızın, bu tanıklığınız çerçevesinde ona mesajlar vereceğinizin farkında mısınız?
Yapacağınız tanıklık çerçevesinde neyi, nasıl söylediğinizin, ne zaman susacağınızın, yüz ifadenizin, ses tonunuzun, dokunma tarzınızın ya da dokunmamamızın bir anlamı olacağının farkında olacak mısınız?
Çocuğunuza doğal süreçlere müdahale etmeden (o süreçleri kolaylaştırma ya da zorlaştırmadan) tanıklığınızın türüyle yanınızda güvende olduğunu ve olduğu gibi kabul edildiği duygusunu yaşamasına olanak sağlayacak mısınız?
Başarıdan ne anlıyorsunuz?
Ailenizin değerlerinin farkında mısınız?
Bu yaşamda sizin için önemli olan ne?
Çocuğuyla ilgili zor kararların çok öncesinde bu sorular üzerinde kafa yormuş, cevapları üzerinde belli bir açıklığa kavuşmuş ve mümkün olduğu kadar çok soruyu irdeleyip, cevapları üzerinde aralarında uzlaşmaya varmış anne-babalar gelecek için sağlam bir zemin inşa etmiş olurlar.
Bu sorular üzerinde açıklığa kavuşamamış olan anne-babalar ise önemli bir karar anında -örneğin yukarıda aktardığım sohbetteki arkadaşım gibi “Sınava yeterince çalışmayan çocuğumu, onu zaten özel okula yazdırdığımı söyleyerek rahatlatayım mı? Yoksa çocuğumu “motive etmek” için, sınavda başarılı olamazsa devlet okuluna yazdırmakla korkutmaya devam edeyim mi?” gibi sorulara cevap ararken -yalnız bu soruların değil, alttan alta yukarıda bir kısmı yer alan diğer önemli soruların da cevaplarını aradıklarından- gündemde olan sorunun gerektirdiğinden daha fazla stres altında ve kaybolmuş hissedebilirler.
Çocuğun bir “karar alıcı” olarak gelişimine olanak sağlamak
Karar verme önemli bir beceridir ve olgunluk sürecinin bir parçasıdır. Anne-babalar gibi çocukların da kararlar alması gerekir. Örneğin küçük bir çocuk hangi oyuncağı seçeceğine, tabağına konan köftelerin kaç tanesini yiyeceğine karar verebilirken, lise son sınıf öğrencisi bir genç hangi üniversiteyi ve bölümü seçeceğine karar vermek durumundadır.
Bazı kararlar bir yetişkin için kolay görünse de gelişim aşaması bakımından bir çocuk için zor görünebilir. Kızım Umay’ın -sanıyorum 1,5-2 yaşlarındayken- önüne iki kıyafet koyup, “hangisini giymek istiyorsun? Haydi seç bakalım!” dediğimde şaşkınlık ve kaygıyla yüzüme bakakaldığı anı hiç unutamıyorum.
Seçim yapmak sorumluluk almak demektir. Yetişkinler bile zaman zaman sorumluluk almakta zorlanırken çocuklara gerekli desteği vermeden ve karar alma kaslarını yıllar içinde geliştirmeleri için yüreklendirmeden büyük bir seçim öncesinde ve aniden “Haydi kararını ver, seçimini yap” demek gerçekçi ve adil olmaz.
Dolayısıyla çocuklara yaşlarına ve olgunluklarına uygun, aşamalı bir süreç içinde karar almaları için seçenekler sunabilir ve hata yapmalarına izin verebilirsiniz. Örneğin, çocuğun ortama çok da uygun olmayan bir kıyafeti seçmesine, harçlığını kolayca kırılacak bir oyuncağa harcamasına, sınava çalışacak yerde arkadaşlarıyla telefon sohbeti yapmasına sesinizi çıkarmayabilirsiniz. Böylece kararının sonuçlarını deneyimlemesine ve hatalı karardan öğrenmesine olanak yaratmış olursunuz.
Çocukların karar alabilen ve bunların sorumluluğunu taşıyabilen bir şekilde gelişmelerine olanak sağlamak üzere özen gösterebileceğiniz bazı boyutlar ise şunlar olabilir:
Bir karar almadan önce kendilerine aşağıdakilere benzer sorular sormaları yönünde eğitebilirsiniz;
Bunu neden yapmak istiyorum?
Seçeneklerim neler?
Karar verirken dikkate almam gereken bir kural var mı?
Kararımın sonuçları neler olabilir?
Bu karar benim için en iyisi mi?
Kararım bana nasıl hissettiriyor?
Kararım başkalarını nasıl etkileyecek?
Sohbet ortamı içinde kararların verilme süreci ve sonrasına ilişkin olarak onlara rehberlik edebilirsiniz.
Kendi karar verme süreçlerinizi ve hatalarınızı çocuklarla paylaşarak onlara model olabilirsiniz.
Bilginiz dahilinde kötü kararlar vermelerine izin verebilir, sonuçlarını değerlendirmeleri için alan açabilirsiniz.
Aldıkları kararlardan onları sorumlu tutabilirsiniz.
Vereceğiniz zaman ve emekle kazanacakları karar verme becerisi çocukların yaşamda güçlü, başarılı ve şevkli bir insan olarak gelişmelerine olanak sağlayacak önemli boyutlardan biri olacaktır.
Çocuklarını geliştirmek için zaman ve emek veren anne-babalara sevgilerimle…
Konuya ilişkin daha ayrıntılı okuma yapmak isteyenler için önerilerim:
Cüceloğlu, Doğan (2016). Geliştiren Anne Baba. İstanbul: Kronik Kitap.
Cüceloğlu, Doğan (2005). Başarıya Götüren Aile. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Hacıevliyagil, Yıldız (2017). İşim ve Ben: Meslek Seçiminden Önce Okunacak Kitap. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Rosenberg, Marshal B. (2003). Şiddetsiz İletişim: Bir Yaşam dili. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Doğan Cüceloğlu-Sohbet makaleleri. On adet sohbet makalesine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. https://dogancuceloglu.net/?s=sohbet
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 5 Mayıs 2023’te yayımlanmıştır.