Araştırmalar salgın ile birlikte tüm dünyada uyku bozukluklarının arttığını gösteriyor. Peki hastalık mı uykumuzu etkiliyor yoksa uykumuz mu hastalığı ya da her ikisi de mi? Yale Halk Sağlığı Okulu öğretim üyesi, Clean: The New Science of Skin (Temiz: Yeni Cilt Bilimi) kitabının yazarı James Hamblin, The Atlantic’teki yazısında COVID-19 ile uyku arasındaki bağları inceleyen araştırmalara yer veriyor.
“Yeni keşfedilen koronavirüs, Feixiong Cheng’in tedavi bulmak için çalıştığı sıralarda henüz birkaç düzine insanın ölümüne neden olmuştu. Cleveland Clinic’te veri analisti olan Cheng, daha önce benzer koronavirüslerin Çin ve Suudi Arabistan’ı harap ettiğini, binlerce kişinin hastalandığını ve küresel ekonominin sarsıldığını biliyordu. Bu yüzden ocak ayında laboratuvarında, virüsün insan hücrelerini nasıl istila ettiğini ve onu neyin durdurabileceğini öngörebilmek için virüsün yapısındaki gizli ipuçlarını yapay zekâ ile bulmaya çalıştı. Bir gözlem dikkat çekiyordu: Melatoninin virüsü engelleme ihtimali.
Uyku hormonu olarak bilinen melatonin, bir salgını durduracak belirgin bir faktör değildi. Melatoninin en bilinen rolü sirkadiyen ritimlerimizi düzenlemesidir. Her gece karanlık çökerken beynimizdeki epifiz bezlerinden kanımıza salgılanarak uykuyu tetikler. Cheng bulgu için ‘Başlangıç niteliğindeydi’ diyordu. COVID-19’un henüz adı bile konmamışken, yardımcı olan herhangi bir şeyin paylaşmaya değer olduğu bir zamanda yapılan küçük bir araştırmaydı. Araştırmasını yayımladıktan sonra, dünyanın dört bir yanında bunun bir anlam ifade edebileceğini düşünen bilim insanlarından haberler aldı. Bu bilim insanları, melatoninin uyku üzerindeki iyi bilinen etkilerine ek olarak, bağışıklık sistemini ayarlamada da rol oynadığını söylüyorlardı. (…)
Cheng biraz daha derinleşmeye karar verdi. Aylar boyunca meslektaşlarıyla birlikte tıp merkezine gelen binlerce hastanın verilerini bir araya getirdiler. Geçen ay yayımlanan sonuçlarda melatonin yine ön plandaydı. Melatonin alanların COVID-19 geliştirme olasılıkları çok daha düşüktü, ölümler de azdı… Diğer araştırmacılar da benzer görünümleri fark ettiler. Ekim ayında, Columbia Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, entübe edilen hastaların melatonin aldıklarında hayatta kalma oranlarının yükseldiğini ortaya koydu. Başkan Donald Trump, COVID-19 tedavisi için Walter Reed Ulusal Askeri Tıp Merkezi’ne götürüldüğünde, doktorları, çok sayıda başka deneysel tedavinin yanında Trump’ın reçetesine melatonini de eklemişti.”
Devam eden 8 klinik araştırma
Yazar, bu melatonin korelasyonlarının işe yarayıp yaramadığını görmek adına şu an dünya çapında sekiz klinik çalışmanın devam ettiğini söylüyor: “Melatonin gerçekten insanlara yardımcı oluyorsa, COVID-19 ile mücadelede en ucuz ve en kolay erişilebilir ilaç olacaktır. Remdesivir ve antikor kokteylleri gibi deneysel ilaçların aksine melatonin, ABD’de reçetesiz satılan bir besin takviyesi olarak yaygın bir şekilde bulunabiliyor.
Cheng yine de bunu önermediğini vurguluyor. Merkezi sinir sistemini yavaşlatabilen herhangi bir madde gibi, melatonin de vücudun kimyasına etki ediyor. COVID-19 hastalarına görünürdeki faydası, sahte bir korelasyon ya da insanların sonuçlarını gerçekten iyileştiren başka bir şeye yönelik bir sinyal olabilir. Cheng, durumun böyle olabileceğini düşünüyor. O ve meslektaşları, asıl meselenin melatonin değil, onun kontrol ettiği en bilinen işlev olan uyku olabileceğini öne sürüyorlar.”
Hamblin, COVID-19’un nasıl işlediğine dair gizemlerin, hastalığın uykumuzu nasıl etkilediği ve uykumuzun hastalığı nasıl etkilediği sorusu üzerinde birleştiğini vurguluyor: “Virüs, sinir sistemimizdeki hassas süreçleri çoğu durumda öngörülemeyen şekillerde değiştirebilir ve bazen de uzun vadeli semptomlar yaratabilir. Bağışıklık ve sinir sistemleri arasındaki bağları daha iyi anlamak, COVID-19’u anlama ve önlemede çok önemli olabilir.
“COVID-somnia”
Salgın sürecinde Johns Hopkins Üniversitesi nöroloji bölümüne, uykusuzluk (insomnia) yaşayan birçok insan başvurdu. Ekibin nörologlarından Rachel Salas, başlangıçta uyku bozukluklarındaki bu artışın yıkıcı bir küresel krize eşlik eden tüm kaygıların bir sonucu olduğunu düşündüğünü söylüyor: Sağlık endişeleri, ekonomik etkiler ve izolasyon. Uyku bozuklukları dünya çapında kendini gösteriyordu. İngiliz Uyku Derneği’ne göre, salgın sırasında Birleşik Krallık’taki insanların yaklaşık dörtte üçünün uykusunda değişiklik olmuştu ve ancak yarısından azı kaliteli bir uyku deneyimliyordu. Salas, yaz aylarında buna “COVID-somnia” dediklerini söylüyor.
Ancak Salas, son aylarda daha ilginç bir görünümün ortaya çıktığını belirtiyor. Pek çok insanın uykusu, öngörülebilir salgın kaygılarıyla bozulmaya devam ediyor. Ancak, özellikle COVID-19’u atlatmış kişilerde daha kafa karıştırıcı semptomlar ortaya çıkıyor. ‘Hastalığın kendisi sinir sistemini etkilediği için doktorlar hastaları bize sevk ediyorlar’ diyor Salas. İyileştikten sonra insanlar, dikkat değişiklikleri, elden ayaktan düşüren baş ağrıları, bilinç bulanıklığı, kas zayıflığı ve belki de en yaygın olarak uykusuzluk yaşıyorlar. Birçoğu yeni keşfedilen uykusuzluk durumunu açıklayabilecek derecede endişeli değil ya da salgınla ilgili kaygılar taşımıyor. (…) Ancak Salas, uyku bozuklukları konusunda endişeli: ‘Bunun, önümüzdeki yıllarda göreceğimiz uzun vadeli etkilerin sadece başlangıcı olmasını bekliyorum’ diyor.
Meslektaşı Arun Venkatesan, bir virüsün nasıl uykusuzluğa neden olabileceğini derinlemesine araştırmaya çalışıyor. Özellikle sinir sistemini etkileyen otoimmün ve enflamatuar hastalıklara odaklanıyor. Başlangıçta doktorlar arasındaki ortak varsayımın, COVID-19 sonrası semptomların çoğunun bir otoimmün reaksiyondan kaynaklandığını, yani kişinin kendi vücudundaki hücrelere yanlış yönlendirilmiş, hedefli bir saldırı olduğunu söylüyor. Bu, çeşitli virüslerin sebep olduğu enfeksiyonların ardından Guillain-Barré sendromu gibi öngörülebilir modellerde, sinir sisteminde meydana gelebiliyor. Enfeksiyondan sonraki günlerde yeni antikorlar yanlışlıkla sinirlere saldırırken, güçsüzlük ve uyuşma hissi ayak ve el uçlarından içe doğru yayılıyor. Endişe verici olan bu tür bir görünüm, en azından tanımlanabilir ve öngörülebilir; doktorlar hastalara neyle karşı karşıya olduklarını ve ne beklemeleri gerektiğini söyleyebilir. Venkatesan ise COVID-19 sonrası görünümlerin düzensiz olduğunu, açık bir otoimmün durumu olmadığını belirtiyor. Semptomlar, hafif bir COVID-19 vakasından sonra bile ortaya çıkabiliyor ve zaman ölçekleri çeşitlilik gösteriyor. ‘Hastaneye bile yatmamış ve kötüleşmeden önce haftalarca kendini çok daha iyi hisseden birçok hasta gördük’ diyor. (…)
Bulgular beyinle de sınırlı değil. Northwestern Üniversitesi’nden radyolog Swati Deshmukh, virüsün sinir hücrelerini öldürüyor olabileceğine dair kanıt arıyor. Hepatit C ve herpes virüslerinin bunu yaptığı biliniyor. (…) Deshmukh, semptomların büyük olasılıkla iltihaplanmadan kaynaklandığına inanıyor. (…) Bu etki, bazen kronik yorgunluk sendromu olarak adlandırılan miyaljik ensefalomiyelit olarak bilinen durumda görülüyor. Tanı, çok sayıda potansiyel semptomu ve muhtemelen birden fazla hücresel hasarı veya iletişimsizliği kapsar. Bazı durumlarda hasar uzun süreli, düşük seviyeli oksijen yoksunluğundan kaynaklanır (şiddetli pnömoniden sonra olduğu gibi). Bazen de sinir-hücre iletişimindeki hasar, sinir ağlarımızın işleyişini doğrudan değiştiren iltihaplanma süreçlerinden kaynaklanabilir.
Bu hastalık sürecinin öngörülemezliği halihazırda belirsiz olan salgın için de benzersiz zorluklar ortaya çıkarıyor. Miyaljik ensefalomiyelit yeterince anlaşılmamış, damgalanmış ve geniş ölçüde saptırılmıştır. Tıbbi tedaviler ve tanı yaklaşımları güvenilir değildir. Genel iltihaplanma durumları nadiren tek bir reçete veya prosedüre yanıt verir, ancak bağışıklık sistemini tekrar dengeye getirmek ve orada tutmak için daha bütünsel, devam eden müdahaleler gerekir. Tıp sistemi bu tür yaklaşımlara göre düzenlenmemiştir.
Teknik ayrıntılar çetrefil olsa da doktorların görmediği şeyler bazı güvenceler veriyor. Sinirler istila edilip ve öldürüldüğünde, hasar kalıcı olabilir. Sinirler iletişimsiz olduğunda, bu süreç tedavi edilebilir, değiştirilebilir, önlenebilir ve büyük olasılıkla iyileştirilebilir. Uyku döngüleri, enfeksiyon sonrası iltihaplanma sürecinden zarar görmüş olsa da, radyologlar ve nörologlar bunun geri döndürülemez olduğuna dair bir kanıt görmüyorlar. Ve bunu tersine çevirmenin yolları arasında, uyku gibi temel önlemler var. Yeterli uyku aynı zamanda bu kötü ve belirsiz sürece girme olasılığını en aza indirmede de rol oynuyor.
Etkili bağışıklık için uyku
Uykunun temel bir işlevi, beyindeki uygun hücresel iletişim kanallarının işlemesini sağlamaktır. Uyku bazen iltihaplanmayı önleyici temizlik sürecine benzetilir, tıpkı bir savaş gününden geri kalan atıkları ortadan kaldırmak gibi. Uyku olmadan, bu atıklar birikir ve iletişimi bozar (COVID-19 sonrası ensefalomiyeliti yaşayan bazı insanlarda olduğu gibi).
Birleşik Krallık’taki Warwick Üniversitesi’nden uyku tıbbı profesörü Michelle Miller, ‘COVID-19’un ilk aşamalarında kendinizi çok yorgun hissediyorsunuz. Aslında vücudunuz size uykuya ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ancak enfeksiyon ilerledikçe, insanlar genellikle uyuyamadıklarını fark ediyor ve iletişimle ilgili sorunlar işleri daha da karıştırıyor” diyor.
O halde amaç, bu döngüden çıkmak veya onu tamamen önlemektir. Uykunun faydaları tüm vücuda yayılır. Miller, ‘Uyku, etkili bağışıklık için önemlidir ve ayrıca glikoz, iştah ve kilo alımını kontrol eden mekanizmalar dahil olmak üzere metabolizmanın düzenlenmesine yardımcı olur’ diyor. Şiddetli vakalar için risk faktörleri arasında diyabet, obezite ve uyku apnesi olduğundan, bunların tümü doğrudan COVID-19 ile ilgili hale geliyor. Kısa vadede bile yeterince derin bir uyku, metabolizmanızı optimize edecek ve hastalanmanız durumunda sizi azami düzeyde hazırlıklı kılacaktır. Bu etkiler aşılamayı bile ilgilendirebilir. Grip aşılarının, aşı olmadan önceki günlerde iyi uyumuş kişilerde daha etkili olduğu görülüyor.
Bilinçli rutinler oluşturmak
Bütün bunlar biri asıl soruya geri döndürüyor: Şu anda halk sağlığı kılavuzlarındaki en göze batan ihmallerden biri insanlara daha fazla uyumalarını söylemek mi?
Ellerinizi yıkamanız gerektiğinden daha basmakalıp olan tek sağlık tavsiyesi, daha fazla uyumanızın söylenmesidir. Ancak uyku bizi herhangi bir krize karşı güçlendirir ve hazırlar, hele ki günler kısa ve soğuk, insanların kendilerini güçlendirmek ve korumak için yapabilecekleri çok az şey söz konusuysa. Monoton günler depresyona, bağımlılığa ve her türlü yetersiz sağlık durumuna sürükleyebilir. Standart salgın tavsiyesi, maske takmak, mesafeleri korumak ve uyumak olabilir.
Baylor Tıp Fakültesi’nden psikiyatr ve davranış bilimleri profesörü Asim Shah, uykunun yıl boyunca artan akıl sağlığı sorunlarının çoğunun merkezinde olduğuna inanıyor. ‘Bir yapı eksikliği var. Bu, uyku döngülerinde büyük bir bozulmaya neden oldu. Genellikle herkesin bir programı vardır. Güneş ışığı alırlar, melatonin üretirler ve bu onları uyutur. Şu anda insanların bir şeylere ilgisini kaybettiğini, izole edildiğini, egzersiz yapmadığını ve sonra da uyumadığını görüyoruz’ diyor. Depresyon ve kaygı, uykusuzluğu daha da kötüleştirir ve döngü daha da bozulur. (…) San Antonio Texas Üniversitesi’nde hücre biyolojisi dersleri veren Russel Reiter de COVID 19’un melatonin ile yaygın tedavisinin zaten standart uygulama olması gerektiğine inanıyor. (…)
Uyku bilimi uzmanlarının çoğu, uykuyu kolaylaştıran en önemli müdahalelerin tıbbi ve hatta tamamlayıcı olmayacağı konusunda hemfikir gibi. (…) Shah, sağlıklı pandemi uykusunun anahtarının bilinçli rutinler oluşturmak olduğuna inanıyor. Hafta sonları, diğer günlerde yaptığınız gibi yataktan kalkın ve yatağa gidin. Planlı yürüyüşler yapın. Günün erken saatlerinde güneş ışığı alın. Yatmadan önce mavi ışığı bir saat azaltın. Fiziksel olarak mesafeli olmanıza rağmen diğer insanlarla anlamlı bağlantılar kurmaya devam edin…
Bu yazı ilk kez 31 Aralık 2020’de yayımlanmıştır.