İster dünyanın doğusunda ister batısında olsun her dönemin, her toplumun özellikle kadınlara karşı ön yargıları oluyor. Netflix platformunun dünya çapında en çok izlenen (28 günde 62 milyon izleyici) mini dizisi unvanını elde eden The Queen’s Gambit’teki Beth karakteri de erkek egemen bir dünyada önyargılar ile mücadele ediyor. Belki de bu dizinin bu kadar sevilmesinin, satranç sporunu daha da çok sevdirmesinin temelinde de bu önyargılar ile mücadele yatıyor.
“Yapamazsın! Başaramazsın! O derse gitse ne olacak! Bunlar boş işler, boşuna vakit kaybetmeyin! Kız çocuğu, el âlem ne der!” ve bunlar gibi sayısız dilden hiç düşünmeden dökülen ama insan hayatını derinden etkileyen acımasız sözler, önyargılar…
Ama benim ailem, benim için bu önyargıları yıktı.
Adım Kübra Öztürk. İki kere üst üste Avrupa Şampiyonu, bir Dünya İkinciliği ve sayısız Türkiye dereceleri ile Kadın Büyük Usta olarak Türk Satranç Milli Takımında ülkemizi temsil etmeye devam ediyorum. Çok çalıştım, çok çabaladım ama bunları başarmamın en önemli sebebi, ailemin önyargılardan sıyrılıp, bana inanması ve benim de sonradan öğrendiğim sayısız fedakârlıklar yapması…
Her şey öğretmenimin tavsiyesi ile başladı
Annesi ev hanımı, babası işçi olan, üç çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak bir gecekonduda dünyaya geldim.
1991 yılında doğduğum yer Kayaş Mahallesi, kent olmak ile köy kalmak arasında sıkışmış, gecekondular ile örülmüş, işçi sınıfının tercih ettiği Ankara’nın Mamak İlçesi’nin bir mahalleydi. 1998 yılının yaz aylarında gecekondular arasında pazar alanında bir prefabrik yapıda satranç eğitim merkezi açıldı. Bir derneğin sosyal sorumluluk projesi olan merkez, yaz aylarında köylerine gitmemiş ve çalışmak zorunda kalmayan çocuklara satranç eğitimi vermeye başladı. Abim ve ben, birkaç arkadaşım ile ilkokul öğretmenimin tavsiyesi ile Satranç Eğitim Merkezi’ne gitmeye başladık. Evimize de çok yakın olduğu için ailem de gönül rahatlığı ile beni ve abimi gönderdi.
8 yaşında satranç ile ilk tanıştığımda bu spora aşk ile sarıldım. Sadece sekiz ay sonra satranç antrenörüm İslam Osmanlı, ailemi ikna ederek beni İspanya’ya Dünya Yaş Grupları Şampiyonası’na götürdü. Hiç turnuva tecrübem yoktu. Satranç sporu için temel düzeyde bilmem gereken notasyon tutmayı ve satranç saatini kullanmayı da bilmiyordum. Hatta kazandığım karşılaşmayı resmî kayıtlara yanlışlıkla kayıp olarak yazmıştım. O şampiyonadan 44’üncü olarak ayrıldım. Ailem bana yıllar sonra antrenörümün onları “Bu çocuk Avrupa ve dünya şampiyonu olacak” diyerek ikna ettiğini anlattı.
Sadece iki yıl sonra 10 yaşındayken Dünya 9’uncusu, 15 ve 16 yaşlarında art arda Avrupa Şampiyonu oldum. 15 yaşında başladığım Milli Takım kariyerimi ise Kadın Büyük Usta unvanı ile hâlâ sürdürüyorum. Gecekonduda maddi zorluklar ile hayatını sürdüren bir ailenin çocuğu olarak 35’in üzerinde ülkeyi görme şansı elde ettim.
Bir öğretmenimin tavsiyesi, bir eğitmenimin bana inanması ile başladığım satranç sporunda artık deneyimli bir sporcu olarak, hem antrenörümün izinden giderek hem de bir yandan da antrenörlük yaparak kız çocuklarının satranç sporu ile buluşması için mücadele ediyorum.
Satranç sadece benim için sportif bir kariyer olmadı. Aynı zamanda eğitim hayatımdan iş hayatıma kadar tüm yaşamımı belirledi. Hacettepe Üniversitesi’ne milli sporcu kontenjanından girdim ve bugün Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir beden eğitimi ve spor öğretmeniyim.
Bir dizi önyargıları nasıl yıktı?
Satranç sporu bu günlerde The Queen’s Gambit dizisi ile hem dünyada hem de ülkemizde en çok konuşulan sporlar arasında yer almaya başladı. Mini dizide yetimhanede yaşayan bir kız çocuğunun hem önyargılarla mücadele etmesi hem de erkeklerin dünyasında kazandığı başarılar konu ediliyor. Dizinin bu kadar sevilmesinde ve konuşulmasında en büyük etkenin aslında pek çok insanın satranç sporuna duyduğu sempatinin neden olduğunu düşünüyorum.
Hemen her aile aslında çocuklarının satranç sporu ile ilgilenmesini ister. Bir toplulukta birileri satranç oynarsa, takdir ile karşılanır. The Queen’s Gambit mini dizisi de yetimhanede bir çocuktan tutun bir hademeye kadar her insanın azim ve çalışma ile bu sporu yapabileceğini gösterdi. “Satranç zekâ oyunudur. Satrançta rakibime yenilirsem, beni yargılarlar. Dizinin, “çocuğum satrançta başarısız olursa, utanırım” gibi önyargıları yıktığını düşünüyorum.
Aslında dünyada ve Türkiye’de satranç bugüne kadar bu kadar gündeme gelmese de popüler bir spordu. Bugün ülkemizde satranç, en popüler sporlar olarak kabul ettiğimiz futboldan, basketboldan, voleyboldan daha çok 950 binin üstünde lisanslı sporcuya sahip. Özelikle son 10 yılda aileler çocuklarının satranç sporu ile ilgilenmesini istiyor ve çocuklarını teşvik ediyorlar.
Satranç insana ne katar?
Peki, çocuklar ve her yaştan insan neden satranç sporu ile ilgilenmeli? Hayatının her anında satranç sporu olan biri olarak cevaplamak isterim.
Öncelikle futbolda olduğu gibi satranç sporuna da başlamanın belli bir yaşı yok. Her yaştan insan temel bir eğitim aldıktan sonra satranç sporu ile ilgilenmeye başlayabilir. Temel bir eğitimi ise dijital dünyadan ya da bir satranç eğitim kitabı ile alabilir.
Ancak bir kişi satranç sporunu profesyonel olarak yapmak istiyorsa, 4 veya 5 yaşlarında bu spora başlamalı. Temek eğitimi aldıktan sonra da Satranç Eğitim Merkezlerinde de ya da maddi durumu yeterli ise özel antrenörler ile devam etmelidir. Milli Takım altyapısına girebilirse Türkiye Satranç Federasyonu özel eğitimleri ücretsiz olarak veriyor ve sporcular için kamplar düzenliyor.
Ailelerin çocuklarını satranç sporu ile tanıştırmasını çok yararlı görüyorum. Milli Eğitim Bakanlığı’nda bağlı devlet okullarında seçmeli olan satranç derslerini mutlaka tercih etmeliler. Hatta anaokulunda satranç sporu ile tanıştırırlarsa çocukların satranç sporuna ilgilerini daha rahat görebilirler. Artık Türkiye’de özel okullarda satranç derslerinin olması bir ayrıcalıktan çıktı, velilerin de öncelikli tercihi oldu. Özel okulların da “satranç dersi vermiyoruz” gibi bir seçeneği kalmadı.
Satrancın faydaları neler?
Satrancın sayısız faydası var. Mesela, çocuklar satranç sporu ile erken yaşta tanışırlarsa öncelikle dikkat dağınıklıklarına ve hiperaktivitelerine bir çözüm bulunabilir. Uzun süre konsantrasyon gerektiren satranç sporu çocuklarda dikkat dağınıklığına karşı çok etkili oluyor. Çocuklar eğitim hayatlarını sınavdan sınava koşturarak geçiriyorlar. Satranç sporunun çocukların da sınavda daha dikkatli olması ve zamanı doğru kullanması yönünde de olumlu etkileri var. En önemlisi de eğitim sistemimizde eksikliğin çaresi oluyor satranç sporu. Çocukları 64 kare üzerinde sonsuz bir dünya ile buluşturarak hayal güçlerinin gelişmesini sağlıyor.
Satranç sporu aynı zamanda hayattan birçok kesiti ve sorunu 64 kare üzerinde sizin karşınıza çıkartıyor. Hayatta bir karar verirsiniz ve sonuçları ile yüzleşirsiniz. Satranç sporunda da bir hamleye karar verdiğiniz zaman iyi veya kötü hamlenin sonuçları ile sizi yüzleştirir. Stresli durumlarda doğru karar verme yetinizi arttırır. Maç sonu analizlerle hatalardan ders alarak, 64 karede ve hayatta bir sonraki hamleyi daha doğru yapmayı öğretir size.
Pandemi ve satranç
The Queen’s Gambit dizisi ile Amerika Birleşik Devletleri’nde satranç takımı stoklarının tükendiği, chess.com gibi sitelerin yeni üyeliklerinde artışlar olduğu haberlerini okuyoruz. Pandemi ile beraber de satranç sporunun dijital dünyada rahatlıkla yapılabildiği görüldü. Türkiye Satranç Federasyonu da bu süreçte dijital dünyada rekor katılımlı turnuvalar düzenledi.
Ben özellikle çocukların dijital dünyada zararlı içeriklerden ve oyunlardan ziyade satranç sporu ile ilgilenmelerini yararlı olarak görüyorum. Pandemi sürecinde şampiyonaların ve turnuvaların dijital dünyaya taşınması da profesyonel satranç sporcuları açısında da olumlu oldu. Yurtdışında bir turnuvaya belirli sayıda kişi ya da takım katılırken, dijital turnuvaya çok daha fazla sporcu ve takım ile katılabiliyoruz. Ayrıca Avrupa ülkelerinde düzenlenen dünyaca ünlü sporcuların yer aldığı prestijli turnuvalara da katılma şansı elde ediyoruz. Mardin’de ya da İzmir’de maddi durumu yetersiz bir sporcu özel turnuvalarda başarılı olma ve kendini gösterme şansı elde edebiliyor.
Ama yine de söylemeden edemeyeceğim, her şeye rağmen satranç sporu, bir salonda ya da açık havada, birçok sporcu ile taşlara dokunarak, havayı soluyarak yapılan bir spor. Profesyonel bir sporcu olarak pandeminin sona ererek turnuva salonlarına kavuşmayı, özel turnuvaların ise hem salonlarda hem de dijital de devam etmesini diliyorum.
Ama şimdi çok daha kalabalık olarak, özellikle kız çocuklarıyla…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 9 Aralık 2020’de yayımlanmıştır.