En güzel çalımını hayata atan adam – Messi!

Nau Camp’da gözyaşlarına hâkim olamayan Messi’in, güle oynaya PSG’ye imza atması kimseyi şaşırtmadı. “Tüm zamanların en iyisi” anlamına gelen "GOAT" ifadesiyle yüz binlerce paylaşım yapıldı. Şimdi herkes Neymar’lı, Ramos’lu, Mbappe’li kadronun neler yapabileceğini konuşuyor. Taş yerinde mi ağır? Yoksa Messi, yine “messileyecek” mi? Bunu zaman gösterecek… Murat Aksoy yazdı.

John Lennon, “Hayat…” der, “sen planlar yaparken başına gelenlerdir”. Atasözü kıymetinde nefis bir cümle… Öyle ki, Çemişgezek’te yaşayan Çolak Ali için de geçerli bu, ömrünün dörtte üçünü FC Barcelona’da geçiren Lionel Messi için de…

Nitekim, “Pire” lakaplı Arjantinli, altyapısında yetiştiği, 17 sezon, 778 maç formasını giydiği, 10’u La Liga, 4’ü Şampiyonlar Ligi olmak üzere 37 kupa şampiyonluğu yaşadığı, rakip ağları 672 kez dalgalandırdığı Katalan ekibinde futbol hayatını noktalamayı umarken, kendini bir anda kapının dışında buldu.

İddia şu: Takımda kalmak için sözleşmesinde belirtilen miktarın yarısına oynamaya hazırken, FIFA’nın getirdiği finansal limitler bahane edilerek engellendi.

Hakikat böyle mi, bilinmez; ancak neresinden baksanız tuhaf bir durum. Zira Barça’nın sloganı “Més que un club”; yani “bir kulüpten daha fazlası”…

Kulüp, “daha fazla”sını vermeye yanaşmamış olacak ki, 34 yaşındaki Lionel Messi, futbolun mabedi sayılan Camp Nou’da basın toplantısı düzenleyip (8 Ağustos) gözyaşlarıyla ayrıldı yuvasından…

Üzerinden 3 gün geçmeden, Paris Saint-Germain’le (PSG) masaya oturup, 2+1 yıllık anlaşmayı imzaladı. Yıllık 35 milyon avro karşılığında sırtına 30 numaralı formayı giymeye razı oldu.

Hayatın oyununa bakar mısınız: Geçen sezon ayrılmak isterken takımda kalmıştı; bu sezon kalmak isterken soluğu bir başka ülkede, üstelik rivayete göre kendisinden kaçan Brezilyalı oyuncu Neymar’ın 10 numaralı formayı giydiği takımda aldı.

Peki, Messi’in ayrılışı, bir dönemin sonu mu demek? Gelin, bir “efsane” nasıl doğdu, hangi süreçlerden geçti, ne bedeller ödendi, ona bakalım.

Çok bilinmeyenli şöhret

Lionel Andrés Messi Cuccitini… Dünya futbol tarihine damgasını vuran son Arjantinli yıldız… Yılın en iyi futbolcusuna verilen Ballon d’Or ödülüne tamı tamına 6 kez layık görülen bir deha…

Şu ya da bu şekilde her gün gazetelerde, tv’lerde, sosyal medyada, reklamlarda karşımızda ama ne çok bilinmeyen var hakkında:

  • Artık ezberimizde, özel bir hormon tedavisine ihtiyacı olduğu için Barcelona’ya geldiği. Peki, bu olayın perde arkasında Sosyal Güvenlik Kurumu (Arjantin) olduğunu biliyor muyuz?
  • Messi’nin Barcelona’ya imza atması, Soldini ve Montero adlı iki menajerin üstün çabaları sayesinde mümkün oldu. Peki, bugüne değin neden tek bir kuruş bile kazanamadılar?
  • 13 yaşındayken geldi Barcelona’ya… Bugün 31 yaşında. Çatır çatır Katalanca konuşması gerekmez mi? Peki, niye şampiyonluk kutlamaları dışında Arjantin aksanından vazgeçmiyor?
  • İspanya Futbol Federasyonu Messi’yi İspanyol vatandaşlığına geçirmek için çok çaba sarf etmiş… Her seferinde kibarca ret edilmiş. Neden? (Yıldız futbolcu için ülkesi ve ailesi “her şey” demek çünkü. Attığı gollerden sonra parmağıyla gökyüzünü işaret etmesi, aslından ölen babaannesine bir tür saygı duruşu denemesi… Sol omzunda annesinin bir dövmesini taşıdığı da ayrı bir gerçek…)
  • Herkesin bir vazgeçemediği var; Messi’ninki de Coca-Cola… Ancak Pep Guardiola taviz vermez bir teknik direktör. Mümkün mü onun idaresindeki bir takımda sabah-öğlen-akşam kola içmek? Hemen La Masia’daki (FC Barcelona alt yapısına verilen isim; 1979 yılında kuruldu. Nou Camp’ın hemen yanında… İçinde restoran, toplantı salonu, spor salonu, kütüphane ve akla gelebilecek her türlü hobi için alan bulunuyor) bütün soda otomatlarını kaldırıyor. Böylelikle Messi’in kola dahil tüm asitli içeceklere ulaşmasını engelliyor. Peki, Messi hangi içeceğin reklam yüzüydü, hatırlıyor musunuz?
  • Inmessionante… İspanyolca bir sözcük. Arjantinli yıldızın oyun tarzını ifade eden bir terim (messilemek). Oynadığı ülkenin diline sözcük katan başka bir futbolcu var mıdır?
  • Biliyorsunuz, 13 yaşında hormon tedavisi gördüğü yıllarda, hücrelerinin yenilenmesi için aldığı ilaçların yanı sıra, iyi de uyuması gerekiyordu Messi’nin… Arjantinli yıldız ya bu tedavi yöntemini yanlış anladı yahut bunu fırsata çevirdi: Hâlâ her gün 12 saatten fazla uyuyor. Antrenmana çıkıyor, yemeğini yiyor, oyun oynuyor ve uyuyor. Peki, Barcelona yönetiminin bu uyku sorunun çözümlemesi için tıbbi destek talep ettiğini biliyor musunuz?

Bunlar hemen akla gelen sorular… Biraz geçmişi karıştırınca kim bilir daha neler çıkar?

Büyümüş de küçülmüş gibi

Çok az kişi vardır, en az kendisi kadar meşhur, kendisi kadar değerli, kendisi kadar saygın birinden, tereddütsüz iltifatlar alsın. İşte Messi böyle biri… Pele gibi bir efsanenin, tahtına oturmasına rıza gösterdiği, onay verdiği biri… Asi ruh Maradona’nın bile “büyük”lüğünü kabul ettiği…

Peki, neydi Messi’yi Messi yapan? Onu unutulmazlar arasına sokan… Anlatalım…

Hikâyemiz, 19. yüzyıl mimarisine uygun inşa edilmiş dikdörtgen bir binada, Visasoro Caddesi 1249 numarada başlıyor. Bir İtalyan hastanesi… Adını İtalyan devlet adamı Giuseppe Garibaldi’den alan…

Baba Jorge 29 yaşında… Buenos Aires ve Cordoba’dan sonra Arjantin’in üçüncü en büyük şehri olan Rosario’nun 50 kilometre dışındaki Villa Constitucion’da yer alan Acindar çelik yapım şirketinde ustabaşı…

Anne Celia ise 27 yaşında… Mıknatıs üreten bir atölyede sıradan bir işçi…

İşte bu çiftin üçüncü çocuğu (ağabeyi Rodrigo 7, Matias 5 yaşında) olarak dünyaya geliyor Messi. 24 Haziran 1987’de, sabahın altısında…

Bir yaşına bastığında kendisine yaşadıkları kentin futbol takımı Newell’s Old Boys’un forması hediye ediliyor. Üç yaşına bastığında ise resimli kartlar ve misketler… Dördüncü yaş gününde topla tanışıyor: kırmızı beyaz bir top…

“Pire” fark ediliyor

Köse kalmış bir futbol sahası… Çim, varla yok arası… Sahanın adı: Abanderado Mariano Grandoli Beden Eğitimi Merkezi… Burası ileride bir efsaneye dönüşecek tohumun toprağa tutunduğu yer.

Bay Aparicio sahada… Bıyığı gölgeli bir adam… Üzerinde siyah eşofman… Anneanneleriyle gelmiş Messi kardeşleri çalıştırıyor. Yani büyük ağabey Rodrigo ile ortanca Matias’ı… Rodrigo hızlı ve güçlü bir santrafor adayı… Matias ise defansta iyi; ama çok ilgili değil bu sporla.

Bir yaz mevsimi öğleden sonrasında küçük Messi, saha kenarında ağabeylerini izliyor keyifle…

Bay Aparicio 86’lılar takımını kuracak… Bir kişi eksik… Etrafına bakınıyor. Kenarda bir çocuk, topu reklam panolarını vurmakla meşgul… “Hey çocuk, gel şöyle!” diye sesleniyor. “Haydi oyuna!”

87 doğumlu bir çocuğun 86’lılar içinde yaptıkları, ona “Pire”, yani “Piojo” lakabını kazandırıyor. Olduğu yerde duramadığı, ele avuca sığmadığı için…

Depetris şimdi nerede?

Yıl 2000… Herkes 11 yaşında Milan’a giden sarışın bir çocuğu konuşuyor; Leandro Depetris’i… 10 numara pozisyonunda oynayan müthiş bir yetenek… Ama Newell’s’ın antrenörü Adrian Coria çoğunlukla aynı görüşte değil. Ona göre Leo, yani Messi, Depetris’ten on kat daha iyi futbolcu… Büyüdüğünde Maradona’yı bile geçecek kadar iyi…

O sıralar 12 yaşında olmasına rağmen hiçbir büyük kulüp henüz kapısını çalmasa da, teknik adam Curio Messi’ye inansından vazgeçmez.

Depetris’in kariyeri 10 yılda hazin bir sona evrilirken, Messi’nin zaman içerisinde yükselişi haklı olduğunun göstergesi.

Her şeyde iyi olmak mümkün mü? Galiba zor… Leo, yani Messi, derslerinde de geri kalıyor başlarda. Sınıfın en tembeli değil, ama okumakta güçlük çekiyor. Binlerce karınca bir araya gelmiş de akrobasi hareketleri yapıyor sanki… “T” harfi ona güçlü bir karıncanın zayıf bir karıncayı hava kaldırması gibi görünüyor. Hal böyle olunca, birinci sınıftan üçüncü sınıfa kadar öğretmeni olan Monica Domina, annesini çağırmak zorunda kalıyor. Ve bir terapist tavsiye ediliyor.

Terapistin ilk fark ettiği şey, Messi’nin utangaçlığı oluyor. Terapisti sayesinde utangaçlığını bir yılanın deri değiştirmesi gibi atıveriyor üzerinden Messi… Özgüveni artıyor. Konuşma yeteneği gelişiyor.

Hormonal bir sorun

Tüm bu harala gürele içinde atlanılan bir şey var tabii: Müthiş yetenek Messi’nin hastalığı! Henüz 9,5 yaşındayken, daha bir futbolcu bile değilken Messi’nin muayenehanesine apar topar getirilişini çok iyi hatırlıyor doktor Diego Schwarzstein…

Rosario’nun merkezinde, Cordoba Caddesi’ndeki muayehanesine endişeyle gelen bir baba sayesinde… Karşısına getirilen çocuk 1 metre 27 santim…

Temel sorun boyun uzamaması… Ancak nedeni belli değil. Bir yılı aşkın süre araştırma yapılıyor. Karmaşık testler… Biokimyasal analizler… Bitkisel ilaçlar… Türlü tedaviler… Nihayetinde endokrinolojist bir büyüme hormonu tedavisi planlanıyor. Yeterince gelişene dek, 3 yahut 6 yıl boyunca her gün deri altına bir iğne!

Doktor Schwarzstein açık sözlü… “Genetik bu. Müdahalemiz ancak sınırlı…” diyor aileye. “Büyüme yetersizliği olanlar bunu ömürleri boyunca taşırlar.”

İki gizemli adam

Leo Messi ile babası Jorge Horácio, 16 Eylül 2000’de Barselona’ya gitmek üzere; içlerinde kocaman bir umut… Zira günlerden bir gün, ailenin kapısını iki kişi çalıyor; Martin Montero ile Fabian Soldini… Oyuncu transferleriyle uğraşan Marka adlı şirketin yöneticileri… Niyetleri Messi’yi temsil etmek.

Jorge Horácio’yu, yüksek makamlarda dostları ve sağlam ilişkileri olduğuna ikna etmeyi başarıyorlar. Ancak yine de şüpheleri var. Bu tereddüdü gidermek niyetiyle Barselona’daki iş ortaklarından biri olan Horácio Gaggioli’yi arıyor Montero ile Soldini… Gaggioli, futbol temsilcisi Josep Maria Minguella ile çalışmakta… O Minguella ki Barcelona’nın 2292 numaralı hissedarı… Başkanlık seçimlerine aday olabilecek kadar sevilen ve sayılan biri…

Minguella, teknik direktör Carles Rexach ile konuşuyor kendisine gelen telkinler üzerine… Ancak bir yetişkin değil Leo Messi. Katalonya dışından bir çocukla sözleşme yapmaları imkânsız. Kulüp siyaseti bunu aykırı.

Bir şekilde ikna ediyor Rexach’ı Minguella. 17 Eylül 2000’de ilk adım atılıyor. Deneme haftası boyunca Messi’yi izleyen antrenörler hemfikir: Bu oyuncu istikbal vaat ediyor!

Peki, madem öyle, niye sözleşme imzalanmıyor?

Hayal kırıklıkları

15 Şubat 2001’de Barselona kışının tam ortasında, Katalan Havaalanı’na iniyor tüm aile.

İlk üç ay zor geçiyor. Hayal kırıklıkları yaşanıyor. 6 Mart’ta Katalan Federasyonu Messi’ye geçici lisans veriyor. Ertesi gün de ilk maçına çıkıyor, hatta bir gol atıyor. Sırtında 9 numaralı forma…

Ancak bir “yabancı” olduğundan herhangi bir milli maçta oynayamıyor. Bu şu demek: Esas olması gereken yerde, minikler A takımında yer alamıyor.

Talihin oynadığı oyun bununla da sınırlı değil. Mart ayı geldiğinde takımlar çoktan kurulmuş, maçlar başlamış bile… Evet, Messi eşi bulunmaz bir yetenek. Ama sezon başından bu yana takımla çalışmış, takımda kendine yer bulmuş birini, sırf eşi bulunmaz bir yeteneğe yer açmak için feda etmek, yedek kulübesine çekmek hem zor, hem de haksızlık.

Ama bunlardan da büyük bir sorun var önlerinde: Newell’s, Barcelona’nın İspanyol Futbol Federasyonu’na kaydettirmek için ihtiyaç duyduğu transfer düzenlemesini göndermiyor.

Ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi, bir yenisi ekleniyor felaket zincirine: 21 Nisan’da Tortosa’nın bir defansı Messi’ye fena dalınca, sol bacağı çatlıyor. Bu onun kariyerindeki ilk sakatlığı… Haziran’a kadar oynayamıyor.

Tam iyileşti derken, sahalara döndüğü haftanın ertesinde tekrar sakatlanıyor. Üstelik maç esnasında değil… Merdivenlerden inerken… Sol bileğinin yan bağları kopuyor.

Kötü günler geride kalıyor

Şubat ayında Messi’nin sözleşmesi için gereken FIFA evrakları İspanyol Futbol Fedarasyonu’na ulaşıyor. 17 Şubat 2002’de, Barselona’ya gelmesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra, şampiyonalarda oynamaya hak kazanıyor.

Barça’daki ilk kupasını 29 Mart’ta kaldırıyor. El Prat karşısında aldıkları 6-0’lık galibiyetin ardından coşkulu bir şekilde lig şampiyonu oluyorlar.

Kötü günler geride mi kalacak acaba?

Yanıtı İsviçre’deki Thaygen Turnuvası ile İtalya’daki Maestrelli Turnuvası’nda (27 Nisan-7 Mayıs)…

Messi’nin de yer aldığı Barcelona B Takımı tüm rakiplerini geride bırakıyor, Messi, “turnuvanın oyuncusu” seçilerek taçlandırılıyor.

2002-2003 sezonu ise onun için çok anlamlı: A takımına seçiliyor. 30 lig maçına çıkıyor. 36 gol atıyor. 3 kez hat-trick yapıyor; yani bir maçta üç gol atıyor. Bir maçta da 4 gol… İki kupa kaldırıyor.

Artık 15 yaşında. Boyu 1 metre 62 santim. 55 kilo… Hâlâ takımın en kısası.

Sihirli gece…

Porto’da sihirli bir gece… Estádio do Dragão, yani FC Porto tarafından kullanılan, 50 bin 476 kişilik Ejder Stadyumu… Mimar Manuel Salgado’nun yaptığı…

16 Kasım 2003… Stadın açılış günü… Bir panayır gibi ışıl ışıl etraf…

Messi, A takımıyla ilk maçında… Doğal olarak heyecanlı… İçi içini yiyor. Oysa mühim bir karşılaşma değil. Bir açılış maçı…

Ancak böylesi maça bile ilk 11’de çık(a)mıyor Messi… 74 dakika boyunca yedek kulübesinde arkadaşlarını izliyor. Ve nihayetinde üçüncü yedek olarak oyuna giriyor. Böylelikle ortalıkta dolaşan, “as oyuncular Euro 2004 elemelerine gittiği için oyuncu listesini tamamlamak adına genç oyunculara yer verilmiş” iddiası doğrulanıyor.

Messi, üçüncü yedek olarak Navarro’nun yerine oyuna giriyor! Sırtında 14 numaralı forma… Kalan 15 dakikada kendini göstermesi bekleniyor. Oysa golse gol atmış, passa pas vermiş. Daha kaç kez kendini ispatlamalı ki…

***

Messi artık 16 yaşında… Ancak resmi maçlarda 36, dostluk maçlarında 50 gol atmasına rağmen hâlâ “profesyonel” değil. Kulüp yönetimiyle arası bozuluyor.

Kulüp başkanı Joan Gaspard’ın görevden ayrılmasının ardından işin rengi değişiyor.

La Liga… 2005-2006 sezonu… Bir önceki sezonu 84 puanla lider bitiren Barcelona kadrosunu korumakta kararlı… Belki de yüzyılın takımını kurduklarının henüz farkında değiller.

26 Ağustos’ta başlayan ligde belli ki parola yine şampiyonluk. Ancak Real Madrid’in elinde ciddi bir koz var: Róbson de Souza, yani Robinho… Bir Brezilyalı… Hani bir ara (2017) Çaykur Rizespor’un teknik direktörü Hikmet Karaman’ın belli şartlar sağlandığında gelebileceğini söylediği futbol cambazı… Hani Manchester City’e 42 milyon avroya gidişi, İspanya’da sezonun en pahalı transferi olan futbolcu…

Bu arada ekonomik kriz yaşayan La Liga kulüplerinin geçen yıllara oranla o yıl transferde çok zayıf kaldığı görülüyor. Dolayısıyla Barcelona-Real Madrid ikilisine endeksli La Liga’nın nasıl geçeceği de merak konusu…

Messi, Gamper Turnuvası’nda harikalar yaratıyor. Kimse tereddüt etmiyor La Liga’nın ilk maçında Alaves’le oynanacak maçta, ilk 11’de olacağından… Ancak Messi ne sahada var, ne de saha kenarında… Avrupa Birliği vatandaşı olmayan oyuncularla ilgili hukuki bir netlik olmadığından İspanya’da, önlem amaçlı oynatılmıyor. Neyse ki İspanyol Futbol Federasyonu, AB vatandaşı olmayıp İspanyol kulüplerinin genç takımlarına yükselen 17-19 yaşları arasındaki oyunculara yönelik yasada bir değişiklik yapıyor ve La Liga’da oynamasına müsaade ediliyor. Çok geçmeden de annesi ve babası çifte vatandaşlığa kabul ediliyor. Peki, Messi?

İspanya’da yaşayan o… Genç takımda oynadıktan sonra A takımına yükselen o… Ama çifte vatandaşlık hakkına kavuşamayan yine o…

Sorun ne acaba?

Pembe dizi…

Türlü çelişkilerin yaşandığı süreçte Barcelona ikinci ligdeki B takımı için Messi’nin lisansını 31 Ağustos’a kadar uzatıyor. 16 Eylül’de de profesyonel sözleşmeyi imzalattığı haberini kamuoyuna duyuruyor. Süre 9 yıl… 2014’ün sonuna kadar geçerli. Ücreti sezon başına 3 milyon avro… Bonservis bedeli ise 150 milyon…

Tam da Messi’nin FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası’nda olduğu esnada, 30 Haziran’da Barcelona’nın resmi internet sitesinde bir duyuru yayımlanıyor:

“18’inci doğum gününden bir hafta önce Leo Messi en büyük hediyeyi aldı. Takım sekreteri Txiki Begiristain, 2010 yılına dek Barça’daki yerini garanti altına alan yeni sözleşmeyi imzalatmak üzere oyuncunun babası ile Utrecht’e (Hollanda) gitti.”

Ama kaos işte bundan sonra başlıyor. Şimdilerde adına “dezenformasyon” denilen “yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi”nin ne olduğuna güzel bir örnek sergileniyor. Birbirine taban tabana zıt fikirler, türlü teoriler, dedikodular, aslı astarı olan olmayan şeyler uçuşuyor havada… Bazıları, Messi’nin artık reşit olmasından hareketle yeni sözleşmeyi yanında babası olmadan kabul ettiğini söylüyor. Bazıları Jorge Horácio’nun teşvik primlerinden memnun kalmadığını…

Bir “pembe dizi”den çok entrika giriyor işin içine… Bir sürü komplo teorisi…

Aslında olan şu: İspanyol Futbol Federasyonu ve İspanyol Futbolcular Birliği’nin vatandaşlığa kabul edilen oyuncularla ilgili yasa önerisine, PLF komitesinin üyeleri ezici bir çoğunlukla aleyhte oy vermişti. Ve yasa bu sebeple yürürlüğe girmemişti. Bu da şu demekti: Messi, ligde oynayamayacaktı! Ne tuhaf ki, Şampiyonlar Ligi’nde oynayacaktı! Çünkü UEFA onu “İspanyol vatandaşı” olarak kabul etmişti. Neyse ki son sözü söyleyecek olan UEFA’ydı. Ve o da söyleyeceğini söylemişti. O artık bir AB vatandaşıydı. Arjantin vatandaşlığından feragat etmemişti; gel gör ki İspanya kralına, İspanya anayasasına ve İspanya kanunlarına itaat edeceğine yemin etmişti.

Böylelikle Barcelona 1 Ekim tarihinde, ligin altıncı maçında Zaragoza’ya karşı oynarken Messi de takıma katılma fırsatı buluyor. İkinci yarıda beklediği şansı buluyor; 67’inci dakikada Ludovic Giuly’nin yerine oyuna giriyor.

Bir “lüks” olarak Messi

Bu arada,18 Ekim 2005’de ise Rekabet Kurulu kararını açıklıyor: “Vatandaşlığa kabul edilen Messi bir İspanyol’un sahip olduğu tüm haklara sahiptir, oynamaya devam edebilir.”

Nihayet Messi topla buluşuyor. Maçlara çıkıyor. Ve “pire” lakaplı futbol virtüözü 19 Kasım’da, Santiaga Bernabeu’daki maçına, yani ilk derbisine yetişiyor. 30 numaralı sırt formasıyla ilk 11’de sahada…

PSG’de niye 10 değil de 30 numaralı formayı tercih ettiği belki şimdi daha iyi anlaşılır. Pire’nin yükselişi burada başlıyor ve akılalmaz bir hızla sürüyor. Onun devleşmesi, diğer devlerin iştahını kabartıyor. Büyük sponsorlar sıraya giriyor: McDonald’s… İspanyol gaz ve petrol markası Repsol YPF… Lays (cips markası)… Storkman (ayakkabı markası)… MasterCard (kredi kartı kuruluşu)… Pepsi… Bubbaloo (sakız markası)… Ve daha onlarcası… Maradona’nın tahtına aday gösterilen Messi’nin peşinde hepsi… Hatta Nike ile Adidas onun yüzünden mahkemelik bile oluyor.

2005’in sonu, 2006’nın başında Messi kamusal alanda bir arzu nesnesi haline geliyor. Açık yahut örtülü şekilde herkes yanında, yöresinde görmek istiyor onu… Onun üzerinden bir yere ulaşmak yahut sadece ona ulaşmak… Bir “lüks” artık o… Yalnız İspanya’da değil üstelik; Latin Amerika’da, Asya’da, özellikle de Japonya’da…

***

Tartışmalarla başlayan, sürprizlerle süren Katar 2022 Dünya Kupası sona erdiğinde, Suudi Arabistan’dan Almanya’ya, Japonya’dan Fas’a uzanan sürprizler konuşuldu, ama gündemi o belirledi.

Messi, tam 36 yıl sonra, karakterine de yakışır bir şekilde, tangocuların kaptanı olarak, Maradona’yı tashih etti. Ünlü spor yazarı Lusail Javier Cáceres’in yakıştırmasıyla ‘Tanrı’nın ayağı’ olarak kupa tarihine geçti.

Ne ki sonrası, yani PSG’deki günleri bu güzellikte, bu coşkuda geçmedi. Bir izinsiz tatil sonrası ipler gerildi. Peşi sıra da 2 yıllık Paris Saint Germain serüveni sonlandı.

Messi’nin eski takımı Barcelona’ya döneceği konuşuldu. Hatta Arabistan takımlarından biriyle el sıkıştığı, hatta yılda 400 milyon Euro kazanacağı da iddia edildi.

Çok geçmeden de İtalyan gazeteci Fabrizio Romano, Messi’nin ABD’nin MLS ligi ekiplerinden Inter Miami’yle anlaştığını duyurdu.

***

Aradan geçen zaman Messi’yi, bir futbolcunun ulaşabileceği en üst yere taşıyor. Elde edilebilecek her şeyin elde edildiği… Tüm tatminlerin yaşandığı…

İşte belki de bu yüzden, hıçkıra hıçkıra ağladığı veda gecesinden üç gün sonra yuvasından ayrılıp PSG’de gülücükler saçarak imzalıyor 2+1 yıllık sözleşmeyi…

Ve böylece, en güzel çalımını hayata atıyor!

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 12 Ağustos 2021’de yayımlanmıştır.

Murat Aksoy
Murat Aksoy
Murat Aksoy – Çevirmen, yazar ve eski futbolcu… 1968’de Ankara’da doğdu. İlk, orta ve yükseköğrenimini Almanya’da yaptı. Torna tesviye ve teknik resim eğitimi gördü. FC Schwarz Weiss’ta futbol oynamaya başladı. Sonra Münih Türkgücü takımına transfer oldu. İran Milli Takımı’nın kalecisi Nasır, Galatasaray’da haklı bir üne kavuşan Erhan Önal ve Savaş Koç’la birlikte oynadı. Gözünde çıkan bir rahatsızlık sonucu futbolu bıraktı. Özel bir kuruluşta, Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş işçilere Almanca öğretti. Turizm bürolarında rehberlik, tercüme bürolarında ise çevirmenlik yaptı. 1988 yılında Türkiye’ye döndü. Bir süre dersanelerde Almanca dersleri verdi. Doğan Egmont, Bordo Siyah, Turkuaz ve İkarus gibi yayınevlerine 100’ün üzerinde kitap çevirdi. “Futbolun Devleri” adında yaklaşık 20 kitaptan oluşan biyografi dizisinin yazarı…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

En güzel çalımını hayata atan adam – Messi!

Nau Camp’da gözyaşlarına hâkim olamayan Messi’in, güle oynaya PSG’ye imza atması kimseyi şaşırtmadı. “Tüm zamanların en iyisi” anlamına gelen "GOAT" ifadesiyle yüz binlerce paylaşım yapıldı. Şimdi herkes Neymar’lı, Ramos’lu, Mbappe’li kadronun neler yapabileceğini konuşuyor. Taş yerinde mi ağır? Yoksa Messi, yine “messileyecek” mi? Bunu zaman gösterecek… Murat Aksoy yazdı.

John Lennon, “Hayat…” der, “sen planlar yaparken başına gelenlerdir”. Atasözü kıymetinde nefis bir cümle… Öyle ki, Çemişgezek’te yaşayan Çolak Ali için de geçerli bu, ömrünün dörtte üçünü FC Barcelona’da geçiren Lionel Messi için de…

Nitekim, “Pire” lakaplı Arjantinli, altyapısında yetiştiği, 17 sezon, 778 maç formasını giydiği, 10’u La Liga, 4’ü Şampiyonlar Ligi olmak üzere 37 kupa şampiyonluğu yaşadığı, rakip ağları 672 kez dalgalandırdığı Katalan ekibinde futbol hayatını noktalamayı umarken, kendini bir anda kapının dışında buldu.

İddia şu: Takımda kalmak için sözleşmesinde belirtilen miktarın yarısına oynamaya hazırken, FIFA’nın getirdiği finansal limitler bahane edilerek engellendi.

Hakikat böyle mi, bilinmez; ancak neresinden baksanız tuhaf bir durum. Zira Barça’nın sloganı “Més que un club”; yani “bir kulüpten daha fazlası”…

Kulüp, “daha fazla”sını vermeye yanaşmamış olacak ki, 34 yaşındaki Lionel Messi, futbolun mabedi sayılan Camp Nou’da basın toplantısı düzenleyip (8 Ağustos) gözyaşlarıyla ayrıldı yuvasından…

Üzerinden 3 gün geçmeden, Paris Saint-Germain’le (PSG) masaya oturup, 2+1 yıllık anlaşmayı imzaladı. Yıllık 35 milyon avro karşılığında sırtına 30 numaralı formayı giymeye razı oldu.

Hayatın oyununa bakar mısınız: Geçen sezon ayrılmak isterken takımda kalmıştı; bu sezon kalmak isterken soluğu bir başka ülkede, üstelik rivayete göre kendisinden kaçan Brezilyalı oyuncu Neymar’ın 10 numaralı formayı giydiği takımda aldı.

Peki, Messi’in ayrılışı, bir dönemin sonu mu demek? Gelin, bir “efsane” nasıl doğdu, hangi süreçlerden geçti, ne bedeller ödendi, ona bakalım.

Çok bilinmeyenli şöhret

Lionel Andrés Messi Cuccitini… Dünya futbol tarihine damgasını vuran son Arjantinli yıldız… Yılın en iyi futbolcusuna verilen Ballon d’Or ödülüne tamı tamına 6 kez layık görülen bir deha…

Şu ya da bu şekilde her gün gazetelerde, tv’lerde, sosyal medyada, reklamlarda karşımızda ama ne çok bilinmeyen var hakkında:

  • Artık ezberimizde, özel bir hormon tedavisine ihtiyacı olduğu için Barcelona’ya geldiği. Peki, bu olayın perde arkasında Sosyal Güvenlik Kurumu (Arjantin) olduğunu biliyor muyuz?
  • Messi’nin Barcelona’ya imza atması, Soldini ve Montero adlı iki menajerin üstün çabaları sayesinde mümkün oldu. Peki, bugüne değin neden tek bir kuruş bile kazanamadılar?
  • 13 yaşındayken geldi Barcelona’ya… Bugün 31 yaşında. Çatır çatır Katalanca konuşması gerekmez mi? Peki, niye şampiyonluk kutlamaları dışında Arjantin aksanından vazgeçmiyor?
  • İspanya Futbol Federasyonu Messi’yi İspanyol vatandaşlığına geçirmek için çok çaba sarf etmiş… Her seferinde kibarca ret edilmiş. Neden? (Yıldız futbolcu için ülkesi ve ailesi “her şey” demek çünkü. Attığı gollerden sonra parmağıyla gökyüzünü işaret etmesi, aslından ölen babaannesine bir tür saygı duruşu denemesi… Sol omzunda annesinin bir dövmesini taşıdığı da ayrı bir gerçek…)
  • Herkesin bir vazgeçemediği var; Messi’ninki de Coca-Cola… Ancak Pep Guardiola taviz vermez bir teknik direktör. Mümkün mü onun idaresindeki bir takımda sabah-öğlen-akşam kola içmek? Hemen La Masia’daki (FC Barcelona alt yapısına verilen isim; 1979 yılında kuruldu. Nou Camp’ın hemen yanında… İçinde restoran, toplantı salonu, spor salonu, kütüphane ve akla gelebilecek her türlü hobi için alan bulunuyor) bütün soda otomatlarını kaldırıyor. Böylelikle Messi’in kola dahil tüm asitli içeceklere ulaşmasını engelliyor. Peki, Messi hangi içeceğin reklam yüzüydü, hatırlıyor musunuz?
  • Inmessionante… İspanyolca bir sözcük. Arjantinli yıldızın oyun tarzını ifade eden bir terim (messilemek). Oynadığı ülkenin diline sözcük katan başka bir futbolcu var mıdır?
  • Biliyorsunuz, 13 yaşında hormon tedavisi gördüğü yıllarda, hücrelerinin yenilenmesi için aldığı ilaçların yanı sıra, iyi de uyuması gerekiyordu Messi’nin… Arjantinli yıldız ya bu tedavi yöntemini yanlış anladı yahut bunu fırsata çevirdi: Hâlâ her gün 12 saatten fazla uyuyor. Antrenmana çıkıyor, yemeğini yiyor, oyun oynuyor ve uyuyor. Peki, Barcelona yönetiminin bu uyku sorunun çözümlemesi için tıbbi destek talep ettiğini biliyor musunuz?

Bunlar hemen akla gelen sorular… Biraz geçmişi karıştırınca kim bilir daha neler çıkar?

Büyümüş de küçülmüş gibi

Çok az kişi vardır, en az kendisi kadar meşhur, kendisi kadar değerli, kendisi kadar saygın birinden, tereddütsüz iltifatlar alsın. İşte Messi böyle biri… Pele gibi bir efsanenin, tahtına oturmasına rıza gösterdiği, onay verdiği biri… Asi ruh Maradona’nın bile “büyük”lüğünü kabul ettiği…

Peki, neydi Messi’yi Messi yapan? Onu unutulmazlar arasına sokan… Anlatalım…

Hikâyemiz, 19. yüzyıl mimarisine uygun inşa edilmiş dikdörtgen bir binada, Visasoro Caddesi 1249 numarada başlıyor. Bir İtalyan hastanesi… Adını İtalyan devlet adamı Giuseppe Garibaldi’den alan…

Baba Jorge 29 yaşında… Buenos Aires ve Cordoba’dan sonra Arjantin’in üçüncü en büyük şehri olan Rosario’nun 50 kilometre dışındaki Villa Constitucion’da yer alan Acindar çelik yapım şirketinde ustabaşı…

Anne Celia ise 27 yaşında… Mıknatıs üreten bir atölyede sıradan bir işçi…

İşte bu çiftin üçüncü çocuğu (ağabeyi Rodrigo 7, Matias 5 yaşında) olarak dünyaya geliyor Messi. 24 Haziran 1987’de, sabahın altısında…

Bir yaşına bastığında kendisine yaşadıkları kentin futbol takımı Newell’s Old Boys’un forması hediye ediliyor. Üç yaşına bastığında ise resimli kartlar ve misketler… Dördüncü yaş gününde topla tanışıyor: kırmızı beyaz bir top…

“Pire” fark ediliyor

Köse kalmış bir futbol sahası… Çim, varla yok arası… Sahanın adı: Abanderado Mariano Grandoli Beden Eğitimi Merkezi… Burası ileride bir efsaneye dönüşecek tohumun toprağa tutunduğu yer.

Bay Aparicio sahada… Bıyığı gölgeli bir adam… Üzerinde siyah eşofman… Anneanneleriyle gelmiş Messi kardeşleri çalıştırıyor. Yani büyük ağabey Rodrigo ile ortanca Matias’ı… Rodrigo hızlı ve güçlü bir santrafor adayı… Matias ise defansta iyi; ama çok ilgili değil bu sporla.

Bir yaz mevsimi öğleden sonrasında küçük Messi, saha kenarında ağabeylerini izliyor keyifle…

Bay Aparicio 86’lılar takımını kuracak… Bir kişi eksik… Etrafına bakınıyor. Kenarda bir çocuk, topu reklam panolarını vurmakla meşgul… “Hey çocuk, gel şöyle!” diye sesleniyor. “Haydi oyuna!”

87 doğumlu bir çocuğun 86’lılar içinde yaptıkları, ona “Pire”, yani “Piojo” lakabını kazandırıyor. Olduğu yerde duramadığı, ele avuca sığmadığı için…

Depetris şimdi nerede?

Yıl 2000… Herkes 11 yaşında Milan’a giden sarışın bir çocuğu konuşuyor; Leandro Depetris’i… 10 numara pozisyonunda oynayan müthiş bir yetenek… Ama Newell’s’ın antrenörü Adrian Coria çoğunlukla aynı görüşte değil. Ona göre Leo, yani Messi, Depetris’ten on kat daha iyi futbolcu… Büyüdüğünde Maradona’yı bile geçecek kadar iyi…

O sıralar 12 yaşında olmasına rağmen hiçbir büyük kulüp henüz kapısını çalmasa da, teknik adam Curio Messi’ye inansından vazgeçmez.

Depetris’in kariyeri 10 yılda hazin bir sona evrilirken, Messi’nin zaman içerisinde yükselişi haklı olduğunun göstergesi.

Her şeyde iyi olmak mümkün mü? Galiba zor… Leo, yani Messi, derslerinde de geri kalıyor başlarda. Sınıfın en tembeli değil, ama okumakta güçlük çekiyor. Binlerce karınca bir araya gelmiş de akrobasi hareketleri yapıyor sanki… “T” harfi ona güçlü bir karıncanın zayıf bir karıncayı hava kaldırması gibi görünüyor. Hal böyle olunca, birinci sınıftan üçüncü sınıfa kadar öğretmeni olan Monica Domina, annesini çağırmak zorunda kalıyor. Ve bir terapist tavsiye ediliyor.

Terapistin ilk fark ettiği şey, Messi’nin utangaçlığı oluyor. Terapisti sayesinde utangaçlığını bir yılanın deri değiştirmesi gibi atıveriyor üzerinden Messi… Özgüveni artıyor. Konuşma yeteneği gelişiyor.

Hormonal bir sorun

Tüm bu harala gürele içinde atlanılan bir şey var tabii: Müthiş yetenek Messi’nin hastalığı! Henüz 9,5 yaşındayken, daha bir futbolcu bile değilken Messi’nin muayenehanesine apar topar getirilişini çok iyi hatırlıyor doktor Diego Schwarzstein…

Rosario’nun merkezinde, Cordoba Caddesi’ndeki muayehanesine endişeyle gelen bir baba sayesinde… Karşısına getirilen çocuk 1 metre 27 santim…

Temel sorun boyun uzamaması… Ancak nedeni belli değil. Bir yılı aşkın süre araştırma yapılıyor. Karmaşık testler… Biokimyasal analizler… Bitkisel ilaçlar… Türlü tedaviler… Nihayetinde endokrinolojist bir büyüme hormonu tedavisi planlanıyor. Yeterince gelişene dek, 3 yahut 6 yıl boyunca her gün deri altına bir iğne!

Doktor Schwarzstein açık sözlü… “Genetik bu. Müdahalemiz ancak sınırlı…” diyor aileye. “Büyüme yetersizliği olanlar bunu ömürleri boyunca taşırlar.”

İki gizemli adam

Leo Messi ile babası Jorge Horácio, 16 Eylül 2000’de Barselona’ya gitmek üzere; içlerinde kocaman bir umut… Zira günlerden bir gün, ailenin kapısını iki kişi çalıyor; Martin Montero ile Fabian Soldini… Oyuncu transferleriyle uğraşan Marka adlı şirketin yöneticileri… Niyetleri Messi’yi temsil etmek.

Jorge Horácio’yu, yüksek makamlarda dostları ve sağlam ilişkileri olduğuna ikna etmeyi başarıyorlar. Ancak yine de şüpheleri var. Bu tereddüdü gidermek niyetiyle Barselona’daki iş ortaklarından biri olan Horácio Gaggioli’yi arıyor Montero ile Soldini… Gaggioli, futbol temsilcisi Josep Maria Minguella ile çalışmakta… O Minguella ki Barcelona’nın 2292 numaralı hissedarı… Başkanlık seçimlerine aday olabilecek kadar sevilen ve sayılan biri…

Minguella, teknik direktör Carles Rexach ile konuşuyor kendisine gelen telkinler üzerine… Ancak bir yetişkin değil Leo Messi. Katalonya dışından bir çocukla sözleşme yapmaları imkânsız. Kulüp siyaseti bunu aykırı.

Bir şekilde ikna ediyor Rexach’ı Minguella. 17 Eylül 2000’de ilk adım atılıyor. Deneme haftası boyunca Messi’yi izleyen antrenörler hemfikir: Bu oyuncu istikbal vaat ediyor!

Peki, madem öyle, niye sözleşme imzalanmıyor?

Hayal kırıklıkları

15 Şubat 2001’de Barselona kışının tam ortasında, Katalan Havaalanı’na iniyor tüm aile.

İlk üç ay zor geçiyor. Hayal kırıklıkları yaşanıyor. 6 Mart’ta Katalan Federasyonu Messi’ye geçici lisans veriyor. Ertesi gün de ilk maçına çıkıyor, hatta bir gol atıyor. Sırtında 9 numaralı forma…

Ancak bir “yabancı” olduğundan herhangi bir milli maçta oynayamıyor. Bu şu demek: Esas olması gereken yerde, minikler A takımında yer alamıyor.

Talihin oynadığı oyun bununla da sınırlı değil. Mart ayı geldiğinde takımlar çoktan kurulmuş, maçlar başlamış bile… Evet, Messi eşi bulunmaz bir yetenek. Ama sezon başından bu yana takımla çalışmış, takımda kendine yer bulmuş birini, sırf eşi bulunmaz bir yeteneğe yer açmak için feda etmek, yedek kulübesine çekmek hem zor, hem de haksızlık.

Ama bunlardan da büyük bir sorun var önlerinde: Newell’s, Barcelona’nın İspanyol Futbol Federasyonu’na kaydettirmek için ihtiyaç duyduğu transfer düzenlemesini göndermiyor.

Ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi, bir yenisi ekleniyor felaket zincirine: 21 Nisan’da Tortosa’nın bir defansı Messi’ye fena dalınca, sol bacağı çatlıyor. Bu onun kariyerindeki ilk sakatlığı… Haziran’a kadar oynayamıyor.

Tam iyileşti derken, sahalara döndüğü haftanın ertesinde tekrar sakatlanıyor. Üstelik maç esnasında değil… Merdivenlerden inerken… Sol bileğinin yan bağları kopuyor.

Kötü günler geride kalıyor

Şubat ayında Messi’nin sözleşmesi için gereken FIFA evrakları İspanyol Futbol Fedarasyonu’na ulaşıyor. 17 Şubat 2002’de, Barselona’ya gelmesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra, şampiyonalarda oynamaya hak kazanıyor.

Barça’daki ilk kupasını 29 Mart’ta kaldırıyor. El Prat karşısında aldıkları 6-0’lık galibiyetin ardından coşkulu bir şekilde lig şampiyonu oluyorlar.

Kötü günler geride mi kalacak acaba?

Yanıtı İsviçre’deki Thaygen Turnuvası ile İtalya’daki Maestrelli Turnuvası’nda (27 Nisan-7 Mayıs)…

Messi’nin de yer aldığı Barcelona B Takımı tüm rakiplerini geride bırakıyor, Messi, “turnuvanın oyuncusu” seçilerek taçlandırılıyor.

2002-2003 sezonu ise onun için çok anlamlı: A takımına seçiliyor. 30 lig maçına çıkıyor. 36 gol atıyor. 3 kez hat-trick yapıyor; yani bir maçta üç gol atıyor. Bir maçta da 4 gol… İki kupa kaldırıyor.

Artık 15 yaşında. Boyu 1 metre 62 santim. 55 kilo… Hâlâ takımın en kısası.

Sihirli gece…

Porto’da sihirli bir gece… Estádio do Dragão, yani FC Porto tarafından kullanılan, 50 bin 476 kişilik Ejder Stadyumu… Mimar Manuel Salgado’nun yaptığı…

16 Kasım 2003… Stadın açılış günü… Bir panayır gibi ışıl ışıl etraf…

Messi, A takımıyla ilk maçında… Doğal olarak heyecanlı… İçi içini yiyor. Oysa mühim bir karşılaşma değil. Bir açılış maçı…

Ancak böylesi maça bile ilk 11’de çık(a)mıyor Messi… 74 dakika boyunca yedek kulübesinde arkadaşlarını izliyor. Ve nihayetinde üçüncü yedek olarak oyuna giriyor. Böylelikle ortalıkta dolaşan, “as oyuncular Euro 2004 elemelerine gittiği için oyuncu listesini tamamlamak adına genç oyunculara yer verilmiş” iddiası doğrulanıyor.

Messi, üçüncü yedek olarak Navarro’nun yerine oyuna giriyor! Sırtında 14 numaralı forma… Kalan 15 dakikada kendini göstermesi bekleniyor. Oysa golse gol atmış, passa pas vermiş. Daha kaç kez kendini ispatlamalı ki…

***

Messi artık 16 yaşında… Ancak resmi maçlarda 36, dostluk maçlarında 50 gol atmasına rağmen hâlâ “profesyonel” değil. Kulüp yönetimiyle arası bozuluyor.

Kulüp başkanı Joan Gaspard’ın görevden ayrılmasının ardından işin rengi değişiyor.

La Liga… 2005-2006 sezonu… Bir önceki sezonu 84 puanla lider bitiren Barcelona kadrosunu korumakta kararlı… Belki de yüzyılın takımını kurduklarının henüz farkında değiller.

26 Ağustos’ta başlayan ligde belli ki parola yine şampiyonluk. Ancak Real Madrid’in elinde ciddi bir koz var: Róbson de Souza, yani Robinho… Bir Brezilyalı… Hani bir ara (2017) Çaykur Rizespor’un teknik direktörü Hikmet Karaman’ın belli şartlar sağlandığında gelebileceğini söylediği futbol cambazı… Hani Manchester City’e 42 milyon avroya gidişi, İspanya’da sezonun en pahalı transferi olan futbolcu…

Bu arada ekonomik kriz yaşayan La Liga kulüplerinin geçen yıllara oranla o yıl transferde çok zayıf kaldığı görülüyor. Dolayısıyla Barcelona-Real Madrid ikilisine endeksli La Liga’nın nasıl geçeceği de merak konusu…

Messi, Gamper Turnuvası’nda harikalar yaratıyor. Kimse tereddüt etmiyor La Liga’nın ilk maçında Alaves’le oynanacak maçta, ilk 11’de olacağından… Ancak Messi ne sahada var, ne de saha kenarında… Avrupa Birliği vatandaşı olmayan oyuncularla ilgili hukuki bir netlik olmadığından İspanya’da, önlem amaçlı oynatılmıyor. Neyse ki İspanyol Futbol Federasyonu, AB vatandaşı olmayıp İspanyol kulüplerinin genç takımlarına yükselen 17-19 yaşları arasındaki oyunculara yönelik yasada bir değişiklik yapıyor ve La Liga’da oynamasına müsaade ediliyor. Çok geçmeden de annesi ve babası çifte vatandaşlığa kabul ediliyor. Peki, Messi?

İspanya’da yaşayan o… Genç takımda oynadıktan sonra A takımına yükselen o… Ama çifte vatandaşlık hakkına kavuşamayan yine o…

Sorun ne acaba?

Pembe dizi…

Türlü çelişkilerin yaşandığı süreçte Barcelona ikinci ligdeki B takımı için Messi’nin lisansını 31 Ağustos’a kadar uzatıyor. 16 Eylül’de de profesyonel sözleşmeyi imzalattığı haberini kamuoyuna duyuruyor. Süre 9 yıl… 2014’ün sonuna kadar geçerli. Ücreti sezon başına 3 milyon avro… Bonservis bedeli ise 150 milyon…

Tam da Messi’nin FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası’nda olduğu esnada, 30 Haziran’da Barcelona’nın resmi internet sitesinde bir duyuru yayımlanıyor:

“18’inci doğum gününden bir hafta önce Leo Messi en büyük hediyeyi aldı. Takım sekreteri Txiki Begiristain, 2010 yılına dek Barça’daki yerini garanti altına alan yeni sözleşmeyi imzalatmak üzere oyuncunun babası ile Utrecht’e (Hollanda) gitti.”

Ama kaos işte bundan sonra başlıyor. Şimdilerde adına “dezenformasyon” denilen “yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi”nin ne olduğuna güzel bir örnek sergileniyor. Birbirine taban tabana zıt fikirler, türlü teoriler, dedikodular, aslı astarı olan olmayan şeyler uçuşuyor havada… Bazıları, Messi’nin artık reşit olmasından hareketle yeni sözleşmeyi yanında babası olmadan kabul ettiğini söylüyor. Bazıları Jorge Horácio’nun teşvik primlerinden memnun kalmadığını…

Bir “pembe dizi”den çok entrika giriyor işin içine… Bir sürü komplo teorisi…

Aslında olan şu: İspanyol Futbol Federasyonu ve İspanyol Futbolcular Birliği’nin vatandaşlığa kabul edilen oyuncularla ilgili yasa önerisine, PLF komitesinin üyeleri ezici bir çoğunlukla aleyhte oy vermişti. Ve yasa bu sebeple yürürlüğe girmemişti. Bu da şu demekti: Messi, ligde oynayamayacaktı! Ne tuhaf ki, Şampiyonlar Ligi’nde oynayacaktı! Çünkü UEFA onu “İspanyol vatandaşı” olarak kabul etmişti. Neyse ki son sözü söyleyecek olan UEFA’ydı. Ve o da söyleyeceğini söylemişti. O artık bir AB vatandaşıydı. Arjantin vatandaşlığından feragat etmemişti; gel gör ki İspanya kralına, İspanya anayasasına ve İspanya kanunlarına itaat edeceğine yemin etmişti.

Böylelikle Barcelona 1 Ekim tarihinde, ligin altıncı maçında Zaragoza’ya karşı oynarken Messi de takıma katılma fırsatı buluyor. İkinci yarıda beklediği şansı buluyor; 67’inci dakikada Ludovic Giuly’nin yerine oyuna giriyor.

Bir “lüks” olarak Messi

Bu arada,18 Ekim 2005’de ise Rekabet Kurulu kararını açıklıyor: “Vatandaşlığa kabul edilen Messi bir İspanyol’un sahip olduğu tüm haklara sahiptir, oynamaya devam edebilir.”

Nihayet Messi topla buluşuyor. Maçlara çıkıyor. Ve “pire” lakaplı futbol virtüözü 19 Kasım’da, Santiaga Bernabeu’daki maçına, yani ilk derbisine yetişiyor. 30 numaralı sırt formasıyla ilk 11’de sahada…

PSG’de niye 10 değil de 30 numaralı formayı tercih ettiği belki şimdi daha iyi anlaşılır. Pire’nin yükselişi burada başlıyor ve akılalmaz bir hızla sürüyor. Onun devleşmesi, diğer devlerin iştahını kabartıyor. Büyük sponsorlar sıraya giriyor: McDonald’s… İspanyol gaz ve petrol markası Repsol YPF… Lays (cips markası)… Storkman (ayakkabı markası)… MasterCard (kredi kartı kuruluşu)… Pepsi… Bubbaloo (sakız markası)… Ve daha onlarcası… Maradona’nın tahtına aday gösterilen Messi’nin peşinde hepsi… Hatta Nike ile Adidas onun yüzünden mahkemelik bile oluyor.

2005’in sonu, 2006’nın başında Messi kamusal alanda bir arzu nesnesi haline geliyor. Açık yahut örtülü şekilde herkes yanında, yöresinde görmek istiyor onu… Onun üzerinden bir yere ulaşmak yahut sadece ona ulaşmak… Bir “lüks” artık o… Yalnız İspanya’da değil üstelik; Latin Amerika’da, Asya’da, özellikle de Japonya’da…

***

Tartışmalarla başlayan, sürprizlerle süren Katar 2022 Dünya Kupası sona erdiğinde, Suudi Arabistan’dan Almanya’ya, Japonya’dan Fas’a uzanan sürprizler konuşuldu, ama gündemi o belirledi.

Messi, tam 36 yıl sonra, karakterine de yakışır bir şekilde, tangocuların kaptanı olarak, Maradona’yı tashih etti. Ünlü spor yazarı Lusail Javier Cáceres’in yakıştırmasıyla ‘Tanrı’nın ayağı’ olarak kupa tarihine geçti.

Ne ki sonrası, yani PSG’deki günleri bu güzellikte, bu coşkuda geçmedi. Bir izinsiz tatil sonrası ipler gerildi. Peşi sıra da 2 yıllık Paris Saint Germain serüveni sonlandı.

Messi’nin eski takımı Barcelona’ya döneceği konuşuldu. Hatta Arabistan takımlarından biriyle el sıkıştığı, hatta yılda 400 milyon Euro kazanacağı da iddia edildi.

Çok geçmeden de İtalyan gazeteci Fabrizio Romano, Messi’nin ABD’nin MLS ligi ekiplerinden Inter Miami’yle anlaştığını duyurdu.

***

Aradan geçen zaman Messi’yi, bir futbolcunun ulaşabileceği en üst yere taşıyor. Elde edilebilecek her şeyin elde edildiği… Tüm tatminlerin yaşandığı…

İşte belki de bu yüzden, hıçkıra hıçkıra ağladığı veda gecesinden üç gün sonra yuvasından ayrılıp PSG’de gülücükler saçarak imzalıyor 2+1 yıllık sözleşmeyi…

Ve böylece, en güzel çalımını hayata atıyor!

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 12 Ağustos 2021’de yayımlanmıştır.

Murat Aksoy
Murat Aksoy
Murat Aksoy – Çevirmen, yazar ve eski futbolcu… 1968’de Ankara’da doğdu. İlk, orta ve yükseköğrenimini Almanya’da yaptı. Torna tesviye ve teknik resim eğitimi gördü. FC Schwarz Weiss’ta futbol oynamaya başladı. Sonra Münih Türkgücü takımına transfer oldu. İran Milli Takımı’nın kalecisi Nasır, Galatasaray’da haklı bir üne kavuşan Erhan Önal ve Savaş Koç’la birlikte oynadı. Gözünde çıkan bir rahatsızlık sonucu futbolu bıraktı. Özel bir kuruluşta, Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş işçilere Almanca öğretti. Turizm bürolarında rehberlik, tercüme bürolarında ise çevirmenlik yaptı. 1988 yılında Türkiye’ye döndü. Bir süre dersanelerde Almanca dersleri verdi. Doğan Egmont, Bordo Siyah, Turkuaz ve İkarus gibi yayınevlerine 100’ün üzerinde kitap çevirdi. “Futbolun Devleri” adında yaklaşık 20 kitaptan oluşan biyografi dizisinin yazarı…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x